Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • EVLİ OLDUĞUNU GİZLEYEN ERKEĞİ ÖLDÜREN KADINA HAKSIZ TAHRİK UYGULANMASI GEREKTİĞİ

YARGITAY 1. Ceza Dairesi
ESAS: 2013/5230
KARAR: 2014/464

TÜRK MİLLETİ ADINA

1-Sanık müdafii tarafından sanığın 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz talebinde bulunulmuş ise de; 5271 sayılı CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin itiraza tabi hüküm, aynı kanunun 231/12. maddesi uyarınca itiraz merciince incelenmek üzere inceleme dışı bırakılmıştır.

2-Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Sevgi’nin kasten öldürme suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin temyiz dilekçesi ve duruşmalı incelemedeki eksik incelemeye yönelen, katılan vekilinin bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak,

Evli ve çocuklu olan maktulün, evli olduğunu gizleyerek bekar olan sanıkla evlenme vaadiyle ilişki kurduğu, sanığın evlenme düşüncesi ile O…’da bulunan evinden maktulle birlikte A…’ya kaçıp birkaç gün birlikte yaşadıkları, bu arada cinsel ilişkiye de girdikleri, maktulün evli olduğunu öğrenen sanığın baba evine geri döndüğü, içinde bulunduğu sosyal koşullar itibariyle bu olayın onu zor durumda bıraktığı, daha sonra telefonda sanığın maktulü yanına gelmeye ikna ettiği, maktulün kiraladığı araçla Antalya’dan Ordu’ya geldiği, sanığın da maktulle gitmek üzere hazırlık yaptığı, araç içerisinde evlenme hususunda çıkan tartışmada sanığın maktulü tabanca ile öldürdüğü olayda, maktulden gelen sanığı aldatmaya yönelik haksız hareketler dikkate alınarak sanık hakkında TCK’nun 29. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle asgari düzeyde ceza indirimine gidilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmekle, re’sen de temyize tabi hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak (BOZULMASINA), 04/02/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Mar 25, 2015 8:57 am


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları • HER OLAY İÇİN, TANIK YA DA YARDIMCI DELİL BEKLEMEK, MAĞDURİYET YARATIR

YARGITAY Ceza Genel Kurulu
ESAS: 2013/206
KARAR: 2014/93

Hakaret suçundan, sanıkların 5237 sayılı TCK’nun 125/1, 125/4 ve 52. maddeleri gereğince 2.100 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Aydın 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 14.01.2008 gün ve 738-6 sayılı hükmün sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 23.11.2011 gün ve 2310-39493 sayı ile;

"Sanıkların atılı hakaret suçunu işledikleri konusunda müştekinin soyut iddiası dışında, cezalandırılmalarını gerektirecek kanıt bulunmadığından, beraatları yerine mahkumiyetlerine karar verilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 15.02.2012 gün ve 54-198 sayı ile;

"…Tarafların komşu olduğu ve sanıkların gürültülü şekilde müzik dinleyip müştekiyi rahatsız etmeleri üzerine tartışma çıkması sonucu sanıkların birlikte müştekiye hakaret ettikleri anlaşılmıştır. Her hakaret eylemi için ille de tanık gerekmemektedir. Tarafların hangi sebeple kavga ettiği ve tartıştığı her üç tarafın ifadesinde de bellidir. Hayatın olağan akışıyla birlikte değerlendirildiğinde hakaret eyleminin sanıklar tarafından birlikte yapıldığı vicdani kanaatine varılmıştır. Her olay için tanık ya da yardımcı delil beklemek olayların mağduru yönünden hukuka aykırı bir sonuç teşkil edecektir. Yani olayın müştekilerine bunu ayrıca delillendirmesi mesela video kamerayla kayda alması beklenemez. Kaldı ki dava aşamasında müşteki ölmüştür. Öldü diye müştekinin iddiasını ispatlayamadığını söylemek hakkaniyete uygun düşmeyeceği" gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.

Sanıkların temyizi üzerine yerel mahkemece 21.02.2012 gün ve 54-198 sayı ile, verilen ceza miktarı itibarıyla hükmün kesin nitelikte olduğundan bahisle temyiz isteğinin reddine karar verilmiştir.

Temyiz isteminin reddi kararının da sanıklar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "onama" istemli 15.02.2013 gün ve 90796 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; eylemin sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, sanıkların direnme hükmünü temyize ilişkin isteminin yerel mahkemece reddedilmesinin isabetli olup olmadığının öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.

1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tâbidir.

Ancak 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin yerel mahkemece verilen ilk hüküm tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan haline göre;

1 – İkimilyar liraya kadar (iki bin lira – ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,
2 – Yukarı sınırı onmilyar lirayı (on bin lira) geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3 – Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,

Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz kanun yoluna başvurulamayacaktır.

“İkimilyar liraya kadar (iki bin lira – ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK’nun 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde; “Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve aynı kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen; “Bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin mümkün hale geldiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan “Temyiz talebinin kabule şayan olmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlıklı 315. maddesinde; “Temyiz isteği kanuni sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmişse veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan mahkeme bir karar ile temyiz dilekçesini reddeder.

Temyiz eden taraf ret kararının kendisine tebliğinden itibaren bir hafta içinde Yargıtaydan bu hususta bir karar verilmesini taleb edebilir. Bu takdirde dosya Yargıtaya gönderilir. Şu kadar ki, bu sebepten dolayı hükmün infazı tehir olunmaz”,

“Yargıtayca Temyiz İsteğinin Reddi” başlıklı 317. maddesinde de; “Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapılmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar” düzenlemelerine yer verilmiştir.

1412 sayılı CMUK’nun 315. maddesinde, temyiz talebinin kabule değer olup olmadığı ön incelemesinin ilk derece mahkemesince yapılması öngörüldüğü halde, 317. madde ile aynı incelemenin Yargıtay’ca da yapılması hüküm altına alınmıştır.

Buna göre temyiz başvurusunda bulunulması halinde hükmü veren mahkemece öncelikle temyiz başvurusunun kabul edilebilir olup olmadığı araştırılacak, bu bağlamda da temyiz talebinin süresinde yapılıp yapılmadığı, kararın temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığı ve başvuruda bulunanın hükmü temyiz etmeye hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığı incelenecektir.

Mahkemece temyiz isteğinin kabul edilebilir bulunması halinde herhangi bir karar verilmeden aynı kanunun 316. maddesi uyarınca tebligat işlemleri tamamlandıktan sonra dosya temyiz incelemesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilecektir. Buna karşılık, temyiz başvurusu kanuni süre geçtikten sonra yapılmışsa ya da karar temyiz edilebilir nitelikte değilse veya başvuruda bulunanın temyiz etme hakkı bulunmuyor ise temyiz talebi ilk derece mahkemesince CMUK’nun 315. maddesi uyarınca reddedilecektir. Başvuru sahibi de ret kararına karşı tebliğden itibaren bir hafta içinde temyiz kanun yolu başvurusunda bulunabilecek ve bu durumda da dosya Yargıtaya gönderilecektir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanıkların hakaret suçundan 5237 sayılı TCK’nun 125/1, 125/4 ve 52. maddeleri gereğince doğrudan hükmolunan 2.100 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen olayda, yerel mahkemenin 15.02.2012 olan direnme hükmünün tarihi 6217 sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 14.04.2011’den sonra olup doğrudan hükmolunan 2100 Liradan ibaret olan adli para cezasına ilişkin mahkumiyet hükmünün temyiz kabiliyeti bulunmadığından, temyiz isteminin reddine yönelik olarak verilen yerel mahkeme kararı isabetlidir.
Bu itibarla yerel mahkemenin temyiz isteminin reddine ilişkin kararı isabetli olduğundan onanmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Aydın 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 21.02.2012 gün ve 54-198 sayılı temyiz isteminin reddi kararının ONANMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.02.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Çrş Mar 25, 2015 5:55 am


Basından Hukuk Haberleri • 24 YIL SONRA TARİHE GEÇECEK BİR FİRAR DAHA

24 Yıl Sonra Tarihe Geçecek Bir Firar Daha

24 Yıl Sonra Tarihe Geçecek Bir Firar DahaCezaevinden helikopterle kaçan ilk mahkum olarak bir Türk’ün tarihe geçmesinden 24 yıl sonra, bu kez akıl almaz bir firar haberi de İstanbul’daki yüksek güvenlikli Silivri Cezaevi’nden geldi.

“Uyuşturucu imal etmek” suçundan hakkında kesinleşmiş 12,5 yıl hapis cezası bulunan D. A’nın Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu’ndan sahte tahliye kararıyla firar ettiği öğrenildi.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 19 Şubat 2013’te “uyuşturucu imal etmek”ten 12 yıl 6 ay hapse çarptırılan D. A’nın cezası, Yargıtay 10. Ceza Dairesi tarafından 16 Ekim 2014’te onandı. Silivri Ceza ve İnfaz Kurumu’na konulan D. A. hakkında, 16 Ocak’ta kimliği belirsiz kişilerce yerel mahkemeye, Yargıtay’dan gönderilmiş gibi faksla tahliye ilamı gönderildiği, mahkemedeki memurun da kararı teyit amacıyla Yargıtay’ı aradığını zannederek faksın üzerindeki numarayı aradığı iddia edildi. Memurun sahte tahliye ilamını cezaevine gönderdiği, cezaevinin de mahkeme kalemini arayarak tahliyeyi teyit ettikten sonra D. A’yı serbest bıraktığı ileri sürüldü.

1 AY SONRA FARKEDİLDİ

Cezaevinden sorumlu Bakırköy İnfaz Savcılığı’nın olaydan yaklaşık 1 ay sonra tahliye ilamlarını incelerken, D. A’nın tahliye kararındaki yanlışlığı fark ettiği kaydedildi. Firari D. A. hakkında yakalama kararı çıkaran savcılığın, sahte tahliye ilamıyla ilgili sorumlular hakkında işlem başlattığı bildirildi.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, 19 Aralık 2010’da İstanbul’da uyuşturucu ve uyarıcı 47 bin hapın ele geçirildiği operasyona ilişkin, aralarında D. A’nın da bulunduğu toplam 22 kişi hakkında, “uyuşturucu ticareti yapmak” ve “örgüt kurmak-örgüte üye olmak” gibi suçlardan 1 ile 43 yıl arasında değişen hapis cezası talebiyle iddianame hazırlanmıştı. “Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” ve “uyuşturucu ticareti yapmak” suçlarından 8,5 yıldan 43 yıla kadar hapisle cezalandırılması talebiyle yargılanan D. A, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 12,5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.

CEZAEVİNDEN HELİKOPTERLE KAÇAN İLK TÜRK

Halil Havar adlı mahkum, Hollanda’da tutuklu bulunduğu Leeuwerden Cezaevi’nden 19 Şubat 1991’de İtalyan mafyasının ünlü ailelerinden Trappaniler tarafından helikopterle kaçırılmıştı. İki yıl boyunca izini kaybettiren Havar, kırmızı bültenle arandığı sırada 1992 yılında Türkiye’de yakalandı. Ancak savcılık tarafından serbest bırakılınca tekrar kayıplara karıştı. Adı 1993’te Lucky – S ve Kısmetim – 1 gemisinde ele geçirilen uyuşturucunun sahiplerinden olduğu iddialarıyla tekrar gündeme geldi. Hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarılan Havar, 1994’te tekrar yakalandı ve tutuklandı.

HAYATI FİLM OLDU

Hollanda’da tutuklu bulunduğu cezaevinden Sicilya mafyası tarafından kaçırılmasıyla tüm dünyaca tanınan Havar’ın yaşam öyküsü film ve dizilere de konu oldu. Halil Havar’in hayatı Kurtlar Vadisi isimli diziye de konu oldu. Dizideki, Halo karakteri polis helikopteri ile cezaevinden kaçırıldı.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Sal Mar 24, 2015 3:29 pm


Ceza Hukuku • ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL.

ronnezwolf yazdı:
Merhaba. Ben 7-8 aydır bi kızla sevgili idim kızla çıkarken bazen buluşuyorduk bazen buluşamıyorduk o yüzden bana kız çıplak fotoğraflar atıyordu ama yüzü gözükmüyordu hep kafadan aşağıydı. Neyse sonra bir kaç olay oldu sonra biz öğrendik ki benim yakın arkadaşlarımdan birisiyle de 2 aydır çıkıyormuştu onunla da birlikte olmuş filan neyse ben bunu öğrendim direk ayrıldım ve kız bana iftira atmaya başladı işte ben onunla hiç konuşmadım sevgili olmadık falan filan diye hakkımda iftira atıp tutmuş bende sonra fazla sinirlendim o öfke ve sinirle bu kızın resimlerini başkalarına gösterdim işte kızı tanıyın nasıl birisi olduğunu filan öğrenin ben doğruyu söylüyorum dedim. Olay bu kadarla da bitmiyor ben bu kızın arkadaşlarına da anlattım olanları bitenleri her şeyi sonra kızlarda bana hak verdiler ve o kızdan uzak durdular. Sonra beni bir gün kızlar aradı dediler ; işte bizi tehdit ediyor onun yanında durmadığımız için onu savunmadığımız için bizim sırlarımızı ailelerimize anlatacakmış filan dediler yani kızları tehdit etmiş. Neyse sonra bu olaylar sırasında kız evine gitmişti olaylar kapansın diye neyse bir gün benim telefonum çaldı açtım işte kız annesinin hattından beni aramış dedi ki : ben 2 güne kadar oraya geleceğim o resimlerin herkese yalan olduğunu söyle benim açımdan değil senin açından ve ailen açısından hiç iyi olmaz filan dedi. Resmen beni de tehdit etti.Hatta bu konuşmanın ses kaydını almıştım ben şuan elimde duruyor ses kaydı. İşte salı günü beni okul müdürü aradı ve çağırdı gittim görüştüm rehberlik öğretmeni ve müdür yardımcısı da odadaydı konuşmaya başladık filan rehberlik hocası sürekli beni suçluyordu müdür ise olayın kapanmasını istiyordu işte bana dediler ki eğer bu kız mahkemeye giderse daha 17 yaşında sana iftira atarak beni tehdit ederek resim fotoğraf istedi sonrada arkadaşıyla birlikte olmamı istedi falan derse senin başın yanar dediler. Sonra okul müdürü bana mesajları resimleri konuşma kayıtlarını hepsini silmemi söyledi son 6 yıla kadar her mesajın konuşmanın dokümanı çıkıyor dedi ( bende inanmadım silmedim çünkü mesajın içeriğinin görüntülendiğini sanmıyorum ). Olaylar böyle olmuştur şimdi kızın bana attığı mesajlar falan hepsi duruyor ses kayıtları duruyor. Ben resimleri zorla tehdit ile falan almadım mesajlarda hepsinin kanıtı var. Kız 17 yaşında ve resimleri kendi rızası ile bana gönderdi hiçbir zorlama olmadı tarafımca. Şimdi bana detaylı olarak anlatır mısınız ? kız mahkemeye başvurursa sonuçları ne olur veya ben şimdi ne yapmalıyım bir akıl verirseniz yol gösterirseniz çok iyi olur. Şimdiden teşekkürler.

Bir evin içersinde Aile sırlarına vakıf olupda neden dışarıda anlatamayız.? Evin içersinde Ailelerin yatak odalarına neden girmeyiz.?Bir öğretmen neden özel hayatını derste sizlere anlatmaz.? Mahremiyet,Özel olduğu için değilmi.

Peki aile sırlarına vakıf olup bunları dışarıda anlatıldığında evde insanın başına ne geliyor.? Aferin oğlum iyi yapmışsın böyle olmanmı gerekir deniyor, yoksa bir ton sopamı yeniyor.? Yani bunun bir mahremiyet aile içinde gizli kalması gerektiği öğretiliyor ve bu kurala uymayanda aile tarafından cezalandırılıyor.

Şimdi O kızla aranda bir duygusal ilişki gelişmiş ve arkadaş olmuşunuz ve bir birlerinizle bir sırları yani Mahremiyeti paylaşmışsıız bu mahremiyetin ne şartlar altında olursa olsun Aile sırları gibi gizli kalması gerekiyormu tabiki gerekiyor,bu kurala uymayanlar,TCK kanunumuzda özel hayatın gizliliğini ihlal ve kişilik haklarına saldırı suçundan cezalandırılıyor. Yani bu kurallara uymaz isek evde aile büyükleri cezalandırıyor, dışarıda ise bu kurala uymaz isek Kanun cezalandırıyor.

Şimdi kızla arkadaşlık yaptın bu kız senden hariç bir kişi ile konuştuğunu veya duygusal ilişki içersine girdiği konusunda bilgi edindin, bunun doğruluğunu araştıra bilirsin VELAKİNN Doğrudahi olsa önceden aranda gecen hiç bir kelimeyi yani 3. kişilere söyleyemezsin etrafa duyuramazsın.Duyurduğun anda suçu işlemiş olursun. Sen ne yapmışın kıza kızdığın için arkadaşlarına gelin len buraya bak doğru bildiğiniz kızın "RESİMLERİ BANA GÖNDERDİĞİ MESAJLAR" diyerek, etrafa aranızda kalması gereken mahremiyet görüntü ve bilgilerini 3, kişilere aktararak duyurarak özel hayatınızda kalmısı gerekenleri afişe etmişin, EVET BU SUÇTUR. Aranızdaki yapmış olduğunuz telefon görüşmelerini kayda almışın ve bunları bir başka kişilere deşifre etmen ve duyurursan O da suçtur,

Bu nedenle bu işte sesni çıkarmadan sessizce durman, kızlada fazla ileri geri sürtüşmeden,etrafta konuşmadan sessiz kalman senin için çok hayırlı olur,yoksa kendini önce savcının önünde, sonrada ceza mahkemesi hakimi önünde ve daha sonrada tazminat davası hakimi önünde bulursun.

Kısacası şu yapmış olduğun hareket suçtur ve hiç sesini çıkarmadan derslerine bakıp sessizce evin yoluna evden de okul yoluna gidip gelmen senin geleceğin acısından çok iyi olur.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Sal Mar 24, 2015 9:13 am


Borçlar Hukuku • Otomobilde şase numarası değişikliği

değerli meslektaşlar merhabalar.Müvekkilim bir şahıstan 160000 tl değerinde bir otomobil satın almış ve bu almış olduğu otomobil ile tarafik kazası geçirmiştir.Bu kaza sonucunda Kalıcı nitelikte yüzünde iz ve ayaklarında kırıklar meydana gelmiştir.Bunun sebebi ise almış olduğu arabanın hava yastıklarının açılmaması olduğu sabittir.Gerekli araştırmalar yapıldığında ise aracı satın aldığı şahıs bu otomobili sigorta şirketinden ihale yöntemiyle almış ve normalde pert kayıtlı aracı sigorta şirketi şase numarasında oynama yaparak pert kaydını silmiştir.Bu somut olayda sigorta şirketine karşı manevi tazminat talebi açabilir miyiz yargıtay kararıyla yardımcı olabilirseniz sevinirim.TEŞEKKÜRLER

Bilgiler: Tarih-Gönderici: av.fatiharıcıgil — Sal Mar 24, 2015 8:26 am


Basından Hukuk Haberleri • Askeri Yargı düzenlemeyi iptal etmişte Savunma Bakanlığı !!!

‘Başörtüsü’ nedeniyle lojman giriş kartı verilmeyen astsubay eşini haklı bularak düzenlemeyi iptal etmiş.
Lojmana girmek için akıllı kart gerekiyor, bunun için olan resim açık olmalıymış…

Bayanın giriş kartı olmadığı için giriş çıkışlarda sorun çıkmış. Kart için müracaat ettiğinde de
Kara Havacılık Alayı Meydan Hareket Tabur Komutanlığı formdaki ‘başörtülü’ fotoğrafın TSK Akıllı Kart Yönergesine aykırı olduğu gerekçesiyle reddediyor.

Bunun üzerine Kayabaşı çifti Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde (AYİM) yürütmenin durdurulması ve yönergedeki ilgili hükmün iptali için iki ayrı dava açtı. Dosyaya bakan AYİM Üçüncü Daire Başkanlığı yürütmenin durdurulması talebini reddetti ancak dava başvurusunu kabul etti. Başsavcılığın olumsuz görüş bildirdiği davada Mahkeme tamamı albaylardan oluşan 5 hakimin oy birliğiyle, Meral Kayabaşı’na kart verilmemesini ve yönergenin ilgili maddesinin de iptal edilmesine hükmetti.

İŞİN İLGİNÇ KISMI İSE ŞURASI :

Milli savunma bakanlığı adına gönderilen savunma dilekçesinde ;
"Çağdaş olmayan, İnkılap Kanunlarına aykırı, siyasi veya dini bir ideolojiyi belirleyen kılık kıyafetle çekilmiş fotoğraflar kullanılamaz ve yüzün tamamı açık olacak, iki kulak ve alın açıkça görülecektir" denilmesi dikkat çekti.

Bu arada milli savunma bakanlığı kime bağlıydı ?

Bilgiler: Tarih-Gönderici: secure — Sal Mar 24, 2015 4:14 am


Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • KREDİ KARTINI KULLANIP GERİ ÖDEMEME, GÜVENİ KÖTÜYE KULLANMA

T.C
YARGITAY
8.CEZA DAİRESİ
ESAS NO: 2012/26143
KARAR NO: 2013/19202

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine ancak:

Mağdur F…’nın kredi kartıyla iki ayrı iş yerinden alış veriş yapıldığının anlaşıldığı olayda iş yeri sahiplerinin yapılan işlemler sonucu mağdurun uğradığı zararı iade ettikleri, sanığın da giyim mağazasından aldığı eşyaları soruşturma aşamasında işyerine iade ettiğinin anlaşılması ve mağdurun sanık hakkında TCK.nun 168. maddesinde düzenlenen indirim hükmünün uygulanmasına rıza gösterdiğini beyan etmesi karşısında sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması hususunda olumlu olumsuz bir karar verilmemesi,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi gereğince (BOZULMA- SINA), 26.06.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
11. CEZA DAİRESİ
ESAS NO. 2012/2546
KARAR NO. 2013/9485
KARAR T. 6.6.2013

> BAŞKASINA AİT KREDİ KARTININ İZİNSİZ KULLANILMASI — YARAR SAĞLAMA — ETKİN PİŞMANLIK — SANIK VE KATILANIN AKRABA OLUP İSİMLERİNİN BENZER OLMASI

ÖZET : Başkasına ait banka veya kredi kartının izinsiz kullanılması suretiyle yarar sağlama suçunda; katılanla akraba olduğu anlaşılan sanığın tüm aşamalarda kendisinin hsbc bankasına kredi kartı için müracaat ettiğini ve teslim edilen kartın kendisine ait olduğunu zannederek alıp kullandığını savunması, katılanın isminin sanığın ismiyle benzer olup kredi kartının teslimi sırasında kurye tarafından düzenlenen formda sanığın adının H. Hüsnü A. olarak yazılmasına rağmen sanığın ise Hüsnü A. gerçek ismiyle imzalayarak kartı teslim aldığı, banka cevabi yazısına göre sanığın kredi kartı talebinde bulunduğu ve bunun aynı gün red edildiğinin belirtilmesi ve sanığın baştan itibaren harcamaları kendisinin yaptığını kabul etmesi karşısında, sanığın suç kastının belirlenmesi bakımından; bankadan kredi kartı talebine dair başvurunun reddedildiği hususunun sanığa tebliğ edilip edilmediği ve varsa belgesinin celbiyle sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini yerine eksik inceleme sonucu karar verilmesi yasaya aykırıdır. Bankanın cevabi yazısına göre kredi kartı borcunun kurye firması tarafından ödendiği, sanığın da temyiz dilekçesinde kartın teslimini yapan kuryeye 6 ay içinde ödemede bulunduğunu beyan etmesi karşısında kartın kullanımından doğan zararın sanık tarafından giderilip giderilmediği ve yapılmışsa ödeme tarihleri araştırılıp sonucuna göre etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmasında zorunluluk bulunmaktadır.

Gereği düşünüldü:

1- )Katılanla akraba olduğu anlaşılan sanığın tüm aşamalarda kendisinin hsbc bankasına kredi kartı için müracaat ettiğini ve teslim edilen kartın kendisine ait olduğunu zannederek alıp kullandığını savunması, katılanın isminin sanığın ismiyle benzer olup kredi kartının teslimi sırasında kurye tarafından düzenlenen formda sanığın adının H. Hüsnü A. olarak yazılmasına rağmen sanığın ise Hüsnü A. gerçek ismiyle imzalayarak kartı teslim aldığı, banka cevabi yazısına göre 14.11.2006 tarihinde sanığın kredi kartı talebinde bulunduğu ve bunun aynı gün red edildiğinin belirtilmesi ve sanığın baştan itibaren harcamaları kendisinin yaptığını kabul etmesi karşısında, sanığın suç kastının belirlenmesi bakımından;anılan bankadan kredi kartı talebine dair başvurunun reddedildiği hususunun sanığa tebliğ edilip edilmediği ve varsa belgesinin celbiyle sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini yerine eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi yasaya aykırı,
Kabule göre de:

2- )Hsbc bankasının cevabi yazısına göre kredi kartı borcunun kurye firması tarafından ödendiği, sanığın da temyiz dilekçesinde kartın teslimini yapan kuryeye 6 ay içinde 500,00 TL ve 850,00 TL olmak üzere 1350,00 TL ödemede bulunduğunu beyan etmesi karşısında: kartın kullanımından doğan zararın sanık tarafından giderilip giderilmediği ve yapılmışsa ödeme tarihleri araştırılıp sonucuna göre T.C.K.nun 168. maddesindeki etkin pişmanlık hükmünün uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmasında zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 Sayılı C.M.U.K.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
11.CEZA DAİRESİ
Esas No: 2004/1005
Karar No: 2005/1153
Karar Tarihi: 16.03.2005

ÖZET : Sanıkların, nakit para çekmek amacıyla şikayetçiden teslim aldıkları kredi kartıyla çektikleri parayı ödememelerinin yanında, aldıkları kartı da iade etmeyip inkar etmek suretiyle güveni kötüye kullanmak suçunun işlendiğinin iddia olunup, mahkemece de kabul edilmesine rağmen kartın iade edilmemesinin yüklenen suçu oluşturup oluşturmayacağının karar yerinde tartışılmaması isabetsizdir.

Güveni kötüye kullanmak suçundan sanıklar a ve b’in yapılan yargılamaları sonunda: Beraatlarına dair BURSA 6. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 15.4.2002 gün ve 2000/1447 Esas, 2002/308 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi katılan vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığının onama isteyen 14.1.2004 tarihli tebliğnamesi ile daireye gönderilmekle, incelenerek gereği görüşüldü:

anıkların, nakit para çekmek amacıyla şikayetçiden teslim aldıkları kredi kartıyla çektikleri parayı ödememelerinin yanında, aldıkları kartı da iade etmeyip inkar etmek suretiyle güveni kötüye kullanmak suçunun işlendiğinin iddia olunup, mahkemece de kabul edilmesine rağmen kartın iade edilmemesinin yüklenen suçu oluşturup oluşturmayacağının karar yerinde tartışılmaması,

SONUÇ: Kanuna aykırı, katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı olarak CMUK.nun 321 nci maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.3.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzt Mar 23, 2015 8:36 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • EKSPERTİZ RAPORUNA İTİBAR EDİLEREK, TAZMİNAT BELİRLENMESİ MÜKÜN DEĞİLDİR

T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2002/2060
KARAR NO. 2002/6089
KARAR TARİHİ. 13.6.2002

> EKSPERTİZ RAPORUNA İTİRAZ EDİLMEMESİ — SİGORTA TAZMİNATININ HESAPLANMASI YÖNTEMİ

ÖZET : 1- HUMK.nun 433/2 nci maddesine göre, katılma yoluyla temyiz, karşı tarafın temyiz dilekçesinin tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde yapılmak gerekir. 2- Dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, itiraza uğramayan ekspertiz raporuna itibar edilmek suretiyle, bu raporda belirlenen meblağa KDV. İlavesiyle, davacının talep ettiği meblağa ulaşılacağının düşünüldüğü görülmektedir. Sigorta tazminatının nasıl hesaplanması gerektiği Kasko Sigorta Genel Şartları B.3.3.1 maddesinde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, sigorta tazminatının hesabında, sigortalı menfaatlerin rizikonun gerçekleşmesi anındaki tazmin kıymetleri esas tutulur ve sigorta sözleşmesinin yapıldığı sırada veya sigorta süresi içinde, tarafların mutabakatı ile bir değer tespiti yapılmışsa, rizikonun gerçekleşmesi halinde ancak bu değere itiraz olunamaz. Taraflarca itiraza uğramadığı gerekçesiyle ekspertiz raporuna itibar edilmesi ve tazminat miktarının bu şekilde belirlenmesi mümkün değildir.

Taraflar arasında görülen davada Kırklareli Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 12.12.2001 tarih ve 2001/446-753 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkiline ait ve davalı şirkete kasko sigortalı aracın uğradığı hasar bedelinin usulüne uyun müracaata rağmen ödenmediğini ileri sürerek, şimdilik ( 2.210.474.294 ) liranın 19.1.2001 tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, kaza tespit tutanağının olaydan sonra ve beyan üzerine düzenlendiğini, sürücü olduğu bildirilen şahsın gerçekte yolcu olduğunu, gerçek sürücünün ise aşırı alkollü olduğunu, hasar giderildiğinden dava açmakta hukuki yarar bulunmadığını, talep edilen tazminatın fahiş olduğunu ve reeskont faiz talep edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara dayanılarak aracı, kaza tespit tutanağında belirtilen sürücünün kullandığı ve alkolllü olmadığı, ekspertiz raporuna karşı davalının bir itirazı olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydıyla anılan meblağın 19.1.2001 tarihinden itibaren %60 reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.

1-HUMK.nun 433/2 nci maddesine göre, katılma yoluyla temyiz, karşı tarafın temyiz dilekçesinin tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde yapılmak gerekir. Davalı vekilinin temyiz dilekçesi, davacı vekiline 11.2.2002 tarihinde tebliğ edildiğine göre, katılma yoluyla temyiz süresi, 21.2.2002 tarihinde sona ermiştir. Davacı vekili tarafından hüküm, 26.2.2002 tarihinde temyiz edildiğinden HUMK.432/4.maddesi uyarınca temyiz isteminin, süresinde yapılmaması nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Davalı vekilinin temyizine gelince; Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

3-Ancak dava, kasko sigorta sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, itiraza uğramayan ekspertiz raporuna itibar edilmek suretiyle, bu raporda belirlenen meblağa KDV. İlavesiyle, davacının talep ettiği meblağa ulaşılacağının düşünüldüğü görülmektedir. Sigorta tazminatının nasıl hesaplanması gerektiği Kasko Sigorta Genel Şartları B.3.3.1 maddesinde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, sigorta tazminatının hesabında, sigortalı menfaatlerin rizikonun gerçekleşmesi anındaki tazmin kıymetleri esas tutulur ve sigorta sözleşmesinin yapıldığı sırada veya sigorta süresi içinde, tarafların mutabakatı ile bir değer tespiti yapılmışsa, rizikonun gerçekleşmesi halinde ancak bu değere itiraz olunamaz. Taraflarca itiraza uğramadığı gerekçesiyle ekspertiz raporuna itibar edilmesi ve tazminat miktarının bu şekilde belirlenmesi mümkün değildir. Kaldı ki davalı sigorta vekili, cevap dilekçesi ile hasar miktarının fahiş olduğunu savunmuştur. Bu durumda mahkemece, zarar görenin uğradığı gerçek zarar miktarının tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmak ve sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak ( 3 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün davalı sigorta şirketi yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı fazla alınan 84.570.000 lira harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 13.6.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzt Mar 23, 2015 9:10 pm