Etiket arşivi: Açılabilir

İşçi alacakları için belirsiz alacak davası açılabilir.

Yargıtay 9.Hukuk Dairesi, 2013/10344 esas sayılı ve  2013/28364 karar sayılı , 06.11.2013 tarihli kararı

“..davanın her talep açısından eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davası olduğu ve davacının talep ettiği alacakların dava açıldığı anda belirlenebilir olmadığı açıkça anlaşılmıştır…”

DAVA: Davacı, kıdem tazminatı, izin ücreti, genel tatil ücreti ile fazla çalışma ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi N. Uçakcıoğlu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

  1. A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı dava dilekçesinde, sigorta primlerinin gerçek ücretinden yatırılmadığını, çalışma döneminin bir kısmının SGK na hiç bildirilmediğini ve haklarının ödenmediğini iş akdini bu nedenlerle haklı olarak feshettiğini ileri sürerek, 1.000 TL kıdem tazminatı ile 1.000 TL izin ücreti, 1.000 TL genel tatil ücreti ve 5.000 TL fazla çalışma ücreti talep etmiştir.

Dava açıldığı sırada davacı tarafından, nispi (peşin) harç ve maktu başvurma harcı yatırılmıştır.

Davacı dava dilekçesinde açtığı davanın belirsiz alacak davası olduğunu belirtmiştir.

  1. B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının çalışmasının kesintili olduğunu, davacının talep ettiği alacakların zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

  1. C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, “Belirsiz alacak davası HMK nun 107.maddesinde düzenlenmiş olup davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını veya değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde alacaklının hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar yada değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açılabileceğinin düzenlendiği, belirsiz alacak davasının eda davası niteliğinde olup davacının davanın başında belirleyebildiği miktarı belirterek dava açmak zorunda olduğu, eda davası olmakla birlikte yargılama sırasında belirlenecek kalan miktar için tespit niteliğinde olduğu, belirsiz alacak davası açılabilmesi için davacının dava açıldığı tarihte alacağın miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin objektif olarak mümkün olmaması, veya davacıdan bunun beklenememesi şartlarının mevcut olması gerektiği değerlendirilmiştir. Ancak belirsiz alacak davası açan davacı davayı açarken belirleyebildiği miktarı belirtmelidir. Bunun üzerinden harcını yatırarak davasını açmalıdır. Somut olayda taraflar arasında davacıya ödenen ücretin ihtilaflı olduğu, davalı tarafın cevap dilekçesinde davacıya asgari ücret ödendiğini savunduğu, çalışma süresi ve davalının asgari ücret ödendiğine dair savunması nazara alındığında davacı tarafın bu donelerle belirleyebildiği miktar üzerinden davasını harçlandırıp açması gerektiği, belirsiz alacak davası açılmasına dayanak olan ihtilafların davaya konu tazminat ve alacaklara hak kazanıp kazanılmamaya ilişkin ispat meselesi olup, bunun belirsiz alacak davası açan davacının davanın başında belirleyebildiği miktarı belirterek dava açma zorunluluğunu ortadan kaldırmayacağı değerlendirilerek davacı tarafa bu esaslara göre dava değerini belirlenebilir miktarlara kadar arttırıp harcını tamamlaması için usulüne uygun şekilde kesin süre tanınmış, harcın ikmal edilmemesi sebebiyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

  1. D) Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

  1. E) Gerekçe:

Taraflar arasında davanın niteliğine ilişkin uyuşmazlık bulunmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107. maddesinde belirsiz alacak ve tespit davası başlığı altında yeni bir dava türüne yer verilmiştir.

Maddeye göre;

(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.

(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.

(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir”.

Belirtmek gerekir ki belirsiz alacak ve tespit davası;

  1. Eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davası(Fıkra 1),
  2. Tespit niteliğinde belirsiz alacağı tespit davası(Fıkra 3).
  3. Kısmi eda ve külli tespit davası(maddenin gerekçesinde) olmak üzere üç türlü açılabilir.

Davacı tahsil amaçlı belirsiz alacak davası açtığında, davanın başında belirleyebildiği miktarı belirterek dava açmak zorundadır. Bu dava eda davası olmakla birlikte yargılama sırasında belirlenecek kalan miktar için tespit niteliğindedir. Yargılama sırasında davacı belirlenen bakiye miktarı davanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına tabi olmadan harcını tamamlayarak hüküm altına alınmasını talep edebilecektir. Bu durumda alacağın tamamı hüküm altına alınacağından ilama dayalı icra takibi yapılabilecektir.

Kısmi eda ve külli tespit davası olarak açıldığında, davacının başlangıçta belirleyebildiği miktarı dava dilekçesinde belirtmesine gerek yoktur. Kısmi davada olduğu gibi istediği miktarda açabilir ve alacağın belirleyemediği kalan kısmının tespitini isteyebilir. Bu durumda mahkeme kısmi olarak talep edileni tahsil, kalan kısmı ise tespit hükmü olarak hüküm altına alacaktır.

Madde içeriğinden, belirsiz alacak veya tespit davası açılması için, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin; davacının kendisinden beklenememeli (gerçekten belirleyememeli) veya bu (objektif olarak) olanaksız olmalıdır.

Açılacak davanın değeri veya miktarı biliniyor yahut belirlenebiliyor ise, belirsiz alacak ve tespit davası açılamaz. Zira madde gereği bu durumda davacının hukuki yararı yoktur.

Maddenin 2. fıkrasında açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği belirtilmiştir.

6100 sayılı HMK.’un 107/2 maddesi ile ilgili olarak gerekçede şunlara yer verilmiştir. “Baştan miktar veya değeri tam olarak tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delilerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hale gelmişse, başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir.”

Buradan hareketle dava konusu alacağın değeri veya miktarı karşı tarafın (işverenin) vereceği bilgi veya tahkikat aşamasında belirlenecek (bilirkişiden hesap raporu alınması gibi) ise alacağın dava açıldığında davacı tarafından objektif olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği kabul edilmelidir. Bu nedenle maddenin birinci ve ikinci fıkrasının birlikte değerlendirilmesi gerekir.

Her ne kadar 107. madde de belirtilmemiş ise de belirsiz alacak ve tespit davası açılabilmesi için kısmi dava başlığı altında düzenlenen HMK.’un 109/2 maddesinin göz ardı edilmemesi gerekir. Zira hükme göre “Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz”. Burada talep konusunun taraflar arasında belirli olması halinde kısmi dava açılamayacağı vurgulanmıştır. Kısaca davacı alacağı belirli değil ise belirsiz alacak ve tespit davası açabileceği gibi fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak kısmi dava da açabilecektir. Alacak miktarı belirli ise kısmi dava veya belirsiz alacak ve tespit davası açılamaz.

Ancak madde de ayrıca talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız olması halinde kısmi dava açılamayacağı belirtilmiştir. O halde talep konusunun miktarı taraflar arasında tartışmalı ise davacı kısmi dava açabilir. Davacı, alacak miktarı tartışmalı olduğunda kısmi dava yerine belirsiz alacak davasına da başvurabilmelidir.

Bir alacağın davanın açıldığı anda belirli mi belirsiz mi, tartışmalı mı tartışmasız mı olduğu konusunda yukarda belirtilen hükümlerden hareketle uygulamada bazı ölçütler getirilmiştir.

Bunların başında gelen en önemli kriter alacağın likit olup olmadığı ölçütüdür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu likit alacak kavramını açıklamıştır. Yargıtay’a göre; “Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez. Diğer bir anlatımla, icra inkar tazminatı, alacaklının genel mahkemede açtığı itirazın iptali davası sonucunda borçlunun itirazının haksızlığına karar verilmesi durumunda alacaklı yararına hükmolunan icra hukukuna özgü bir tazminattır. Borçlunun ne kadar borçlu olduğunun saptanması ve itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesi ön koşuldur. Borçlunun ödeme emrine karşı itirazın yapıldığı andaki durumu itibariyle haksızlığı saptanacak ancak haklı çıkma durumuna uygun alacak miktarı esas alınarak alacaklı yararına icra inkar tazminata hükmedilmesi gerekecektir(HGK. 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E, 2010/397 K, HGK)”.

Görüldüğü gibi likit olma ölçütünde Yargıtay; “Alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olmasını ya da belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olmasını aramaktadır. Kısaca davacının yalnız başına ne kadar alacaklı olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez.

Diğer taratan yargılama (tahkikat aşamasında) sırasında hesap raporu alınmasını gerektiren her alacak belirsiz kabul edilmelidir. Davacının talep ettiği dava konusu alacağın miktarı veya değeri belirli ise hesap raporu alınmasına da gerek yoktur. Zira bu durumda hak kazanma veya ispat olgusu ayrık olmak üzere tartışmalı bir alacaktan söz edilemez. Zaten kanunun 107/2 maddesinde bu olgu “tahkikat sonucu belirlenme” olarak vurgulanmıştır. İş uyuşmazlıklarında genel olarak alacağın kesin ve net tutarı, ancak bir yargılama sürecinden ve bilirkişi incelemesinden sonra tam olarak tespit edilebilmektedir. Bu anlamda kıdem, ihbar ve kötüniyet tazminatı giydirilmiş ücretten hesaplanır. Giydirilmiş ücrete işçinin çıplak ücreti yanında, ücret eklentileri ve sosyal yardımlar dahil edilir. (17.10.2012 gün ve 2012/9-838 E, 2012/715 K).

Keza, dava konusu alacak miktarının veya değerinin belirlenmesi yargılama sırasında başka bir olgunun (ki bu işçilik alacakların çalışma olgusu, tazminat ve alacaklara esas süre ve ücret yönünden kendini gösterir) tespitini gerektirdiği durumlarda alacak belirsiz ve tartışmalı kabul edilmelidir.

Hakimin takdiri veya yasal nedenlerle indirim yapılarak alacak miktarı veya değerinin belirlenmesi halinde alacak belirsizdir(Dairemizin 27.02.2012 gün ve 2012/1757 Esas 2012/5742 Karar sayılı kararı).

Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul edilmelidir. Karşılaştırmalı hukukta geçerli olan bu kriter 107. maddenin 2. fıkrasının başlangıcında “karşı tarafın vereceği bilgi sonucu” yargılama sırasında belirlenme olarak kabul edilmiştir. Yıllık ücretli izin alacağı, izin defterinin; fazla mesai ve tatil çalışmaları kayda dayandığında puantaj (işe devam çizelgeleri) kayıtlarının işveren tarafından sunulması ile belirlenebilecektir. İş Hukukunda maddi hukuk kuralları içinde işverene kayıt tutma yükümlülüğü getirilmiştir. Bu belgelerle ilgili yükümlülükleri yerine getirmeyen işverenin açılacak davada alacağın belirlenebilir olduğu savunması yerinde olmayacaktır. İşçinin alacağının belirlenmesi kayda dayandığında, kayıtlı belgeleri sunmayan veya işçiye vermeyen işveren, belirsiz alacak davası açılmasının sonuçlarına katlanmak zorundadır.

Dairemizin kısmi dava ile ilgili verdiği bu ölçütleri kabul eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 17.10.2012 gün ve 2012/9-838 Esas, 2012/715 Karar sayılı kararında “ “İşçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru olmayacağını, talep konusu işçilik alacakları belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesinin daha doğru olacağını” açıkça belirmiştir.

6100 sayılı HMK.’un 114. Maddesinde davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması, dava şartı olarak belirtilmiştir. Belirsiz alacak ve tespit davasında, kanun açıkça alacak miktarının veya değerinin belirlenememesi veya olanaksız olması halinde, davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının varsayılacağını öngörmüştür. Kısaca dava açıldığında alacak belirli değil veya tartışmalı ise, belirsiz alacak ve tespit davası açılması için hukuki yarar vardır.

Davacının, aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslîlik–ferîlik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir(HMK. Mad.110). Birden fazla istemin yer aldığı ve işçi-işveren uyuşmazlıklarında işçinin işçilik alacakları için açtığı davanın örnek teşkil ettiği bir dava türüdür. Davacı birçok talebini, tek bir dava dilekçesi ile talep etmektedir. Aslında kural olarak talep sayısınca dava mevcuttur. Davacı her bir talebi için dava dilekçesinde olguları (vakıaları) ayrı ayrı belirtilmek ve ispat yükü kendisinde ise ispat etmek zorundadır. Yapılan yargılamada her bir talep hakkında ayrı ayrı inceleme yapılır. Yargılama sonunda da her biri hakkında olumlu veya olumsuz karar verilir. İşte davaların yığılması halinde, davacının isteklerinin bir kısmi belirli bir kısmi belirsiz alacak davası konusu olabilir. Bu durumda talep edilen alacaklardan açıkça belirli olan ve tartışmalı olmayanlar için belirsiz alacak davası veya kısmi dava ile talepte bulunulamaz. Bu nedenle dava şartlarının da her talep açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bir talep için dava şartının yokluğu, dava şartı olan ve gerçekleşen talepler içinde davanın usulden reddini gerektirmez.

Dosya içeriğine göre davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili işçinin davalı işveren nezdinde çalıştığı süreyi ve aldığı net ücreti belirterek kıdem tazminatı ile izin ücreti, genel tatil ücreti ve fazla çalışma ücreti alacaklarını, dava dilekçesinde belirtilen miktarlarda tahsili için belirsiz alacak davası açmıştır.

Mahkemece 31/05/2013 tarihli 1 nolu celsede alınan bir numaralı ara kararda aynen; “Davacı vekilinin davasının belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmesi sebebiyle cevap dilekçesi içeriği de nazara alınarak taleplerini belirlenebilir miktarlara arttırıp harcını ikmal etmesi için BİR HAFTALIK KESİN SÜRE verilmesine, aksi halde davanın açılmamış sayılacağına karar verileceğinin ihtarına (ihtarat yapıldı).” denmiştir.

Yine mahkemece 01/08/2013 tarihli 2 nolu celsede “…davacı tarafa bu esaslara göre dava değerini belirlenebilir miktarlara kadar arttırıp harcını tamamlaması için usulüne uygun şekilde kesin süre tanınmış, harcın ikmal edilmemesi sebebiyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Objektif dava birleşmesi şeklinde açılan iş bu davada her talebin ayrı bir dava konusu olduğu, davanın her talep açısından eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davası olduğu ve davacının talep ettiği alacakların dava açıldığı anda belirlenebilir olmadığı açıkça anlaşılmıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle talep olunan alacaklarla ilgili olarak esastan bir karar verilmesi gerekirken mahkemece yanılgılı bir değerlendirme ile “…davacı tarafa bu esaslara göre dava değerini belirlenebilir miktarlara kadar arttırıp harcını tamamlaması için usulüne uygun şekilde kesin süre tanınmış, harcın ikmal edilmemesi sebebiyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

  1. F) Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 06/11/2013 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

yargıçlar aleyhine değil devlet aleyhine tazminat davası açılabilir ve hüküm kesinleşmeden tazminat istenemez

yargitay
Yargıtay, hakimler hakkında açılan tazminat davalarına emsal teşkil edecek önemli bir karara imza attı. Sanıkların, hakimleri davadan çekilmeye zorlamak için kullandığı tazminat talepli şikayetlerin önüne geçen karar, yerel mahkemedeki bir sahtecilik dosyası için verildi.

Sanıklar, haklarındaki mahkumiyet kararının temyizde bozulması üzerine yurt dışına çıkış yasağının da kaldırılmasını isterken, mahkeme yargı sürecinin bitmediğini belirterek bu talebi reddetti. Bunun üzerine sanıklar, ilgili hakimler için tazminat talebinde bulundu. Ancak asıl dava sonucunda verilen hükmün kesinleşmediğine dikkat çeken Yargıtay, hakim aleyhine tazminat davası açılamayacağını kararlaştırdı. İlgili kanuna atıf yapılan karar için Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan düzeltme talep edildi. Ancak buradan da ret cevabı geldi: Karar Anayasa’ya uygundur.

Söz konusu karara kaynak teşkil eden dava Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Hakim, ilaç şirketi Atabay’ın sahibi Zeki Bülent Atabay’ı 17 ayrı sahtecilik suçundan 29 yıl 4 ay, 10 ayrı dolandırıcılık suçundan da 13 yıl 3 ay olmak üzere toplam 42 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırdı. Ayrıca 20 bin lira adli para cezasına hükmetti. Şirket müdürü Hasan Yavuz’a da benzer ceza verildi. Mahkeme, Atabay’ın da aralarında bulunduğu sanıklar için ‘adli kontrol’ istedi ve yurtdışına çıkış yasağı koydu. Sanıkların davayı temyiz etmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesi, eksik kovuşturma gerekçesiyle kararı bozdu. Bunun üzerine sanıklar bir ilaç fuarına katılmak istediklerini belirterek, yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması talebinde bulundu. Ancak bu ihtiyacı yurtdışına çıkmayı zorunlu kılacak nitelikte bulmayan yerel mahkeme yasağı kaldırmadı. Sanık Atabay, bu kez seyahat hürriyetinin kısıtlandığı, ret gerekçelerinde bütünsellik ve tutarlılık olmadığı iddiasıyla kararı veren hakimler Mahkeme Başkan Nihat Köseoğlu ile Berrin Çelen aleyhine 10’ar bin TL’lik tazminat davası açtı. İki hakim, yasal takdir haklarını kullandıklarını, davacı Atabay’ın asıl amacının, husumet oluşturmak suretiyle ceza davasından çekilmelerini sağlamak olduğunu belirterek başvurunun reddini istedi.

Konuya bakan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, tazminat davasını kabul etmedi. Daire, yargılama safhasında hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak verdikleri kararlar için ancak devlet aleyhine tazminat davası açılabileceğini düzenleyen 6110 sayılı kanuna atıf yaptı. Hakimler aleyhine ancak hükmün kesinleştiği tarihten itibaren 1 yıl içerisinde dava açılabileceğini vurgulayan Daire, sanık Atabay hakkındaki asıl ceza davasının bitmediğine, hüküm kesinleşmeden tazminat istenemeyeceğine işaret etti. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da, temyiz üzerine önüne gelen dosyada daire kararını onadı. Karar düzeltme talebinde bulunan davacı, 6110 sayılı kanunun Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtti ve Anayasa Mahkemesi’ne itiraz davası açılmasını istedi. Talebi reddeden Hukuk Genel Kurulu, düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığının altını çizdi.

Yargıtay: Pamuk’a Tazminat Davası Açılabilir

tokmakYargıtay Hukuk Genel Kurulu, Yazar Orhan Pamuk Hakkında, İsviçre’de Yayımlanan Bir Dergiye Verdiği Röportajdaki “30 Bin Kürt’ü ve 1 Milyon Ermeni’yi Öldürdük” Sözleri Nedeniyle Manevi Tazminat Davası Açılabileceğine Karar Verdi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, yazar Orhan Pamuk hakkında, İsviçre’de yayımlanan bir dergiye verdiği röportajdaki “30 bin Kürt’ü ve 1 milyon Ermeni’yi öldürdük” sözleri nedeniyle manevi tazminat davası açılabileceğine karar verdi.

Genel Kurul, Pamuk’un karar düzeltme istemini de reddetti. Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, İstanbul Şehit Anaları Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Pakize Alp Akbaba ve avukat Kemal Kerinçsiz’in de aralarında bulunduğu 6 kişinin Pamuk’a açtığı manevi tazminat davasını reddetmişti. Kararın temyizi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, kararı davacılar lehine esastan bozmuş ve “davacıların dava açma ehliyetinin varlığının kabulüne” karar vermişti. Yargıtay’ın bozma kararının ardından davayı yeniden görüşen Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, önceki kararında direnerek, davanın reddine hükmetti. Dosya bu kez Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na geldi. Kurul, Pamuk aleyhine açılan tazminat davasını reddeden yerel mahkeme kararını, 4. Hukuk Dairesi’nin bozma gerekçeleri doğrultusunda bozdu. Hukuk Genel Kurulu, dün karar düzeltme istemini de reddetti. Böylece, genel kurul kararı bağlayıcı olduğu için Şişli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi davanın esasına girerek yeniden karar verecek.