Etiket arşivi: Açma

Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • İSKAN RUHSATI VERİLMESİNİN İPTALİ DAVASI, FENNİ MESULUN DAVA AÇMA YETKİSİ

DANIŞTAY 6. Daire
ESAS: 2010/1235
KARAR: 2014/418

İstemin Özeti : …2. İdare Mahkemesince verilen 18/11/2009 tarihli, E:2009/1401, K:2009/1567 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, …İli, Dere Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen "…İş Merkezi" için verilen iskan ruhsatının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, dava konusu edilen işlem ile davacı arasında güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisi bulunmadığı gibi, "…İş Merkezi’ne verilen iskan ruhsatının davacının menfaatini ne şekilde ihlal ettiği hususunda bir açıklamaya da yer verilmediği gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesinin ön koşullardan biri olan "dava açma ehliyeti", her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idare işlemlerinde istikrarsızlığa neden olunmaması ve idarenin işleyişinin buna bağlı olarak olumsuz etkilenmemesi amacıyla dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat ilişkisinin varlığını ifade etmektedir.

İdari dava türlerinden iptal davalarının tanımı kapsamındaki sübjektif ehliyet koşulu konusunda mevzuatta açık bir belirleme olmamakla birlikte, iptal davalarının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki niteliği göz önüne alındığında; idare hukuku alanında kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak meşru, kişisel ve güncel menfaatlerinin varlığından söz edilmesi durumunda kişi yada kuruluşlarca yargı denetimine tabi tutulmasının istenebilmesi yeteneği olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda, yargı mercilerince önlerine gelen davalarda objektif dava açma ehliyetinin varlığının tespiti yanında davaya konu idari işlem ile davayı açan arasında iptale konu işlem yönünden kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilişkisinin varlığının da tespiti gerekmektedir.

Yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç vardır. Her olay ve davada, yargı merciine başvurarak dava açan kişinin menfaatinin, iptali istenen işlemle ne ölçüde ihlal edildiğinin takdiri de yargı mercilerine bırakılmıştır. İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde gerçekleşecektir.

Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Aksi halde, kişilerin kendisine etkisi bulunmayan, menfaatlerini ihlal etmeyen idari işlemler hakkında da iptal davası açma hakkı doğar ve bu durum idarenin işleyişini olumsuz etkiler. İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesi için ön koşullardan olan "dava açma ehliyeti" iptal davasına konu kararın niteliğine göre idari yargı yerince değerlendirilmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; …İli, Dere Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen "…İş Merkezi" inşaatı ile ilgili olarak davacının teknik uygulama sorumlusu olarak atandığı, inşaatı yapan firma ile davacı arasında 21.08.2007 tarihinde sözleşme imzalandığı, gerekli denetimleri yapabilmek adına çelik imalata yönelik gerekli proje ve eklerinin kendisine teslimini istemişse de, bu talebinin yerine getirilmemesi üzerine gerekli denetim görevini yapamadığından durumu davalı idareye bildirerek inşaatın durdurulmasını isteyen davacının inşaatı yapan firma tarafından teknik uygulama sorumluluğundan azledilmesi yönünde girişimlerde bulunulmuşsa da; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Elektrik Mühendisleri Odası Teknik Uygulama Sorumluluğu Uygulama Esasları Yönetmeliği uyarınca teknik uygulama sorumluları kamu adına görev yaptığından tek taraflı olarak sözleşmelerinin feshedilemediği ve yerine başka bir teknik uygulama sorumlusunun atanmadığı, inşaatın bitimine kadar da davacının teknik uygulama sorumlusu olduğu, inşaatın bitirilip taşınmaza iskan ruhsatı verilmesi üzerine, inşaatın denetimsiz olarak tamamlandığı iddiasıyla bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; teknik uygulama sorumlusu olarak atanmakla birlikte, denetim görevini yerine getirmesi engellenerek ve bu haliyle denetimsiz olarak tamamlanan taşınmaza iskan ruhsatı verilmesi aşamasına kadar yapının teknik uyulama sorumlusu sıfatı devam ettiği anlaşılan davacının, inşaatın iskan ruhsatının kişisel menfaatini ihlal ettiği, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunduğu açık olup, hem teknik uygulama sorumlusu sıfatıyla inşaatın denetimi sonucu müeyyidelere maruz kalabilecek olması, hem de kentin bütününe hitap eden bir yapının, denetimsiz olarak tamamlanarak kullanıma açılması nedeniyle, bu bütünlük içinde yaşayan herkesin hemşeri sıfatıyla gerek büyükşehir belediyesi gerekse ilçe belediyelerinin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetimini sağlamak bakımından dava açmak hak ve yetkisi olduğunu kabul etmenin gerekli olması nedeniyle, davacının bu davayı açmakta menfaati bulunduğundan davanın ehliyet yönünden reddine dair mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, …2. İdare Mahkemesince verilen 18/11/2009 tarihli, E:2009/1401, K:2009/1567 sayılı kararın bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 28/01/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Mar 11, 2015 12:00 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • SOYBAĞININ TESPİTİ,DAVA AÇMA SÜRESİ,ANAYASA MAHK,İPTAL KARAR

T.C
YARGITAY
2.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO.2013/1161
KARAR NO.2013/2981
KARAR T.11.02.2013

>ERGİN ÇOCUK İLE BABA ARASINDAKİ SOYBAĞININ BELİRLENMESİ–DAVA AÇMA SÜRESİ–ANAYASA MAHKEMESİNİN İPTAL KARARI

4721 s. TÜRK MEDENİ KANUNU Madde 303

ÖZET:Ergin çocuğun babası ile arasındaki soybağının belirlenmesine ilişkin, çocuk hakkında bir yıllık dava açma süresi, çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, atamanın kayyıma tebliği tarihinde; hiç kayyım atanmamışsa, çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlayacağı TMK.nın 303. maddesinde belirtilmiş ise de, Anayasa Mahkemesinin kararıyla hak düşürücü süre Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş, kararda yer alan bir yıllık erteleme süresinin sona ermesiyle iptal kararı yürürlüğe girmiş, bu süre yürürlükten kalkmıştır. İptal kararının yürürlüğe girmesinin ertelendiği süre içinde iptal hükmünün ortaya çıkardığı hukuki boşluk, yeni bir yasal düzenleme ile doldurulmadığından, iptal kararından sonraki yeni durum dikkate alınarak çocuk tarafından açılan babalık davasının hak düşürücü süre geçtiği gerekçesi ile reddi yerine, işin esası incelenerek bir karar vermek gerekir.

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı, 15.3.1947′de evlilik haricinde doğmuş, Türk Kanunu Medenisi’nin 290. maddesine göre annesinin kızlık hanesine 11.11.1963 tarihinde tescil edilmiştir. Annesi Selvinaz “bekar”olarak ölmüştür. Davacı; annesinin, davalıların mirasbırakanın Tevfîk ile gayri resmi olarak karı koca gibi birlikte yaşadığını, kendisinin de bu gayriresmi ilişkiden doğduğunu ileri sürerek, babasının (ölü) Tevfik olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir. Buna göre dava, ergin çocuk ile baba arasındaki soybağının belirlenmesine (babalığa) ilişkindir. (TMK. m. 301) Mahkemece, “Türk Medeni Kanununun 303. maddesindeki hak düşürücü sürenin geçtiği” gerekçesiyle dava reddedilmiş, kararı davacı temyiz etmiştir.

Çocuğun dava açma süresine ilişkin 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 303. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Çocuğa doğumdan sonra kayyım atanmışsa, çocuk hakkında bir yıllık süre, atamanın kayyıma tebliği tarihinde; hiç kayyım atanmamışsa, çocuğun ergin olduğu tarihte işlemeye başlar…” cümlesi Anayasa Mahkemesinin 27.10.2011 tarihli ve 2010/71 esas 2011/143 karar sayılı kararıyla Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş, iptal kararı 7.2.2012 tarihli 28197 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmış, kararda yer alan “bir yıllık” erteleme süresinin sona ermesiyle iptal kararı 07.02.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İptal hükmünün yürürlüğe girmesiyle, davanın reddinin dayandırıldığı 303. maddenin ikinci fıkrası artık yürürlükten kalkmıştır. (6216 s. Anayasa Mah. Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hk. Kanun m.66/3) Böyle bir durumda, iptal kararının yürürlüğe girmesinin ertelendiği süre içinde iptal hükmünün ortaya çıkardığı hukuki boşluk, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yeni bir yasal düzenleme ile doldurulmadığına göre; artık mahkemece, iptal kararından sonraki yeni durum dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekecektir. Bu bakımdan davanın “hak düşürücü süre geçtiği” gerekçesiyle reddi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girmesiyle hukuki dayanağını yitirmiştir. O halde, çocuk tarafından açılan babalık davasını, iptal edilen kanun hükmü dışında hak düşürücü süreye tabi tutan başka bir yasal hüküm de bulunmadığına göre, bu husus nazara alınarak işin esası incelenmek ve hasıl olacak neticesine göre bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple (BOZULMASINA), temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 11.02.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 20 Oca 2015, 08:53


TASARRUFUN İPTALİ DAVASI / TASARRUFUN İPTALİ ŞARTLARI / GEÇİCİ ACİZ VESİKASI / İPTAL DAVASI AÇMA HAKKI

T.C.
YARGITAY
Onbeşinci Hukuk Dairesi
E: 2005/6110
K: 2006/1677
T: 23.03.2006
TASARRUFUN İPTALİ DAVASI
TASARRUFUN İPTALİ ŞARTLARI
GEÇİCİ ACİZ VESİKASI
İPTAL DAVASI AÇMA HAKKI
2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 105]
2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 277]
2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 278]
2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 279]
2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 280]
Davacı … Bankası Ç. Şubesi ile davalılar 1- İ., 2- C. arasındaki davadan dolayı Ç. Asliye Hukuk Hakimliği’nce verilen 14.07.2004 gün ve 2002/466-2004/593 sayılı hükmü onayan dairemizin 07.06.2005 gün ve 2005/3604-3455 sayılı ilâmı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kâğıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık İİK’nun 277 vd. maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali istemine ilişkin olup mahkemece davanın reddine dair verilen karar dairemizce borçlu hakkında kesin aciz belgesi alınmadığı ve geçici aczi gösteren bir belgenin de sunulmadığı gerekçesiyle onanmış, davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Bozma kararından sonra dosyaya ibraz olunan 25.07.2005 tarihli haciz tutanağı ile borçlunun evinde yapılan hacizde, borçlunun başkaca haczi kabil malı bulunmadığı belirlenmiştir. Bu belge İİK’nun 105/II. maddesinde düzenlenen geçici aciz vesikası hükmünde olup aynı kanunun 277. maddesi uyarınca alacaklıya iptâl davasını açma hakkını vermektedir. Her ne kadar temyiz aşamasında aciz hali belgelendirilmemiş ise de daha sonra dava şartının yerine getirilmesi halinde davaya devamla hüküm kurulması gerektiğinin dava ekonomisine uygun düşeceği dairemizce kabul edilmektedir. Mahkemece olayda İİK’nun 278, 279 ve 280. maddelerinde belirtilen iptâl şartlarının oluşup oluşmadığı incelenmeden karar verilmiştir. Örneğin bedeller arasında fark olup olmadığı, davalılar arasında yakın akrabalık bulunup bulunmadığı ya da işlemin mal kaçırma amacıyla yapıldığına dair borçlunun iradesinin diğer davalı alıcı tarafından bilinip bilinmediği yani, mal kaçırma kastıyla hareket edilip edilmediği üzerinde de durulmamıştır. Bu haliyle işin esasına yönelik inceleme de hüküm tesisine yeterli değildir.
Bu durumda mahkemece dava ön şartının gerçekleştiği kabul edilerek işin esası yönünden de yeterli inceleme yapılması ve hasıl olacak sonuç dairesinde karar verilmelidir. Belirtilen sebeplerle karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle dairemizin 07.06.2005 günü 2005/3604 E. ve 3455 K. sayılı onama kararının kaldırılarak mahkemenin davanın reddine dair 14.07.2004 gün ve 2002/466 E., 2004/593 K. sayılı kararının davacı yararına BOZULMASINA, 23.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay;Tüketici Hakem Heyeti Kararına Karşı Tüketici Mahkemesinde Dava Açma Süresi

yargıtay4 Aralık 2009 CUMA Resmî GazeteSayı : 27422

 

YARGITAY KARARLARI

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden:             Esas No         : 2009/12178             Karar No       : 2009/11295

YARGITAY İLAMI

             Mahkemesi  : Ankara 3. Tüketici Mahkemesi

             Tarihi            : 30/12/2008

             Numarası      : 2007/825-2008/507

             Davacı           : Digital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş. vekili avukat Süleyman Talas

             Davalı            : Bülent Demirtürk vekili avukat Hamit Baykaç

             Taraflar arasındaki itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozulmasını istemekle dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

             Davacı, davalının 2000 yılında konutta kullanılmak üzere standart tip abonelik sözleşmesi yaptığını, 2002 yılına kadar verilen hizmetten faydalandığını, bu tarihte başka yere atanması nedeniyle aboneliğini dondurduğunu, ancak kendisine fatura tahakkuk ettirildiğini, yapılan ödemenin iadesi için Çankaya Kaymakamlığı 2 nolu Tüketici Sorunları Hakem Heyetinden talepte bulunduğunu, talep üzerine Tüketici Hakem Heyetinin 23.10.2007 tarih ve 416 nolu kararı ile 550.32 TL.nin iadesine karar verildiğini, tahsil edilen meblağın yasa ve sözleşme hükümlerine uygun olduğunu belirterek, tüketici sorunları hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesini istemiştir.

             Davalı, sözleşmenin dondurulduğu dönemden sonrası için ücret istenemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.

             Mahkemece, Çankaya Kaymakamlığı Hakem Heyeti Başkanlığının 23.10.2007 tarih 2007/416 sayılı kararının davacı Digital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş.’ye 2.11.2007 tarihinde tebliğ edildiği dava dilekçesine İstanbul Nöbetçi Tüketici Mahkemesinin 2007/1898 muh. numarası ile 15.11.2007 tarihinde havale edildiği, ancak harçlandırmanın 23.11.2007 tarihinde yapıldığı harca tabi davanın bu tarihte açıldığının kabulü gerektiği, bu durumda 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22/5 maddesi gereği 15 günlük itiraz süresinin geçirildiği gerekçesiyle itirazın reddine dair kesin olarak verdiği karar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz yasal sürede yapıldığından, hükmün kanun yararına bozulmasını istemiştir.

             4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22/5 maddesi gereğince; 2007 yılında değeri 792.12 YTL altında bulunan ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuru zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği karar tarafları bağlar, taraflar bu karara karşı onbeş gün içinde Tüketici Mahkemesine itiraz edebilir. Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği karar kesindir.

             Uyuşmazlıkta taraflar arasında konutta kullanılmak üzere standart tip abonelik sözleşmesi yapıldığı, davacının 550.32 YTL asıl alacak, 142.92 YTL işlemin temerrüt faizinin tahsili için icra takibi yaptığı davalı Bülent Demirtürk’ün icra dosyasına ödeme yaptıktan sonra, Çankaya Kaymakamlığı 2 nolu Tüketici Sorunları Hakem Heyetine ödemenin istirdadı kararı verilmesi için talepte bulunduğu, hakem heyetince 2007/416 sayılı 23.11.2007 tarihli kararla ihtirazi kayıtla ödenen 550.32 YTL.nin tüketiciye iadesine karar verdiği, bu kararın Digital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş’ye 2.11.2007 tarihinde tebliğ edildiği dosya içeriği ile sabittir.

             Davacı, hakem heyeti kararının kendisine tebliği üzerine, Ankara Tüketici Mahkemesine gönderilmek üzere Nöbetçi İstanbul 3 nolu Tüketici Mahkemesine verdiği, 15.11.2007 hakim havale tarihli 2007/1898 muh. nolu dilekçesinde hakem heyeti kararının iptalini istemiştir.

             Davacının bu dilekçesini Zincirlikuyu Vergi Dairesince 2007/1898 muh. numarası belirtilerek ve 13.10 YTL başvurma harcı, 13.10 peşin harcı, 2.20 YTL vekalet harcı olmak üzere toplam 28.40 YTL’yi 15.11.2007 tarihinde ödeyerek harçlandırdığı,               56271-56268         56271-56268 nolu makbuz içeriğinden anlaşılmıştır. Davacının dilekçesinin Ankara Tüketici Mahkemesine gelmesi üzerine 23.11.2007 tarihinde Ankara 3.Tüketici Mahkemesine tevzi edildiği saptanmıştır.

             HUMK. 178 maddesi Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri Talimatnamesi ve 3.2.1984 tarihli İçtihatı Birleştirme Kararı gereğince harca tabi davalarda davanın açılma zamanı harcın ödendiği tarihtir. Somut olayda hakem heyeti kararının davacıya 2.11.2007 tarihinde tebliğ edildiği, davacının itiraz dilekçesini 15.11.2007 tarihinde hakim havalesi yaptırdıktan sonra aynı gün harcını yatırdığı ve 2007/1898 muh. nosu ile Ankara Nöbetçi Tüketici Mahkemesine gönderildiği anlaşıldığından davanın açılma tarihi 15.11.2007 olarak kabulü gerekir. Bu durumda dava, 4077 Sayılı Kanun 22/5 maddesinde öngörülen 15 günlük yasal sürede açılmıştır. Mahkemece işin esasına girilip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yasal sürede dava açılmadığından davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

             SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının HUMK. 427/6 maddesi gereğince talep ettiği kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, 12.10.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

—— • ——

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden:             Esas No         : 2009/12180             Karar No       : 2009/11293

YARGITAY İLAMI

             Mahkemesi  : Söke 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)

             Tarihi            : 25/11/2008

             Numarası      : 2008/366-2008/447

             Davacı           : Hüseyin Alkan vekili avukat Filiz Ceylan

             Davalı            : Söke Arçelik Yetkili Servisi

             Taraflar arasındaki Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararına karşı itiraz davasının yapılan yargılaması sonucunda itirazın süreden reddine dair verilen hüküm Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

             Davacı, çamaşır makinesinde aşırı ısınma nedeniyle oluşan sorunun giderilmesi için davalı servise müracaat ettiğini, arızanın ücretsiz giderilmesi gerekirken kendisinden 260.00 YTL parça bedeli ve ücret alındığını, haksız alınan bedelin iadesi için Söke İlçesi Tüketici Sorunları Hakem Heyetine müracaat ettiğini ancak servisin hizmet kusuru olmadığı gerekçesiyle talebinin reddedildiğini, belirterek Söke Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararının iptali ile 260.00 YTL’nin davalıdan tahsilini istemiştir.

             Davalı, alınan parça bedeli ve hizmet bedelinin yasaya uygun olduğunu, hizmet kusurlarının olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

             Mahkemece, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararına karşı açılan davanın yasal sürede olmadığı gerekçesiyle davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir.

             Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararına karşı yasal sürede itiraz edildiğinden hükmün kanun yararına bozulması istenilmiştir.

             4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22/5 maddesi gereğince; 2008 yılında değeri 827.05 YTL altında bulunan ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuru zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği karar tarafları bağlar. Taraflar bu kararlara karşı on beş gün içinde Tüketici Mahkemesine itiraz edebilir. Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararına karşı yapılan itiraz üzerine Tüketici Mahkemesinin vereceği karar kesindir.

             Somut uyuşmazlıkta, davacı ayıplı hizmet nedeniyle oluşan zararı 260.00 YTL’nin tahsili için Soma ilçesi Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurması üzerine 2008/152 esas ve 18.8.2008 tarihli kararla hizmet kusuru olmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. Bu karar şikayetçi Hüseyin Alkan’a 27.8.2008 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacı 10.9.2008 tarihinde Söke Tüketici Mahkemesinde; Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararına karşı itirazda bulunmuştur. İtiraz 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22/5 maddesinde öngörülen 15 günlük yasal süre içinde yapılmıştır. Bu durumda mahkemece işin esası incelenip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken itiraz süresinde yapılmadığı gerekçesiyle talebin reddi yasaya aykırıdır.

             SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının HUMK 427/6 maddesi gereğince talep ettiği Kanun Yararına Bozma isteğinin kabulü ile hükmün sonucuna etkili olmamak üzere BOZULMASINA, 12.10.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.