Etiket arşivi: BABA

Baba İle Çocuğun Görüşmesini Hukuka Aykırı Engelleyen Anne Velayet Hakkını Kötüye Kullanmıştır

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2013/2-1926 esas ve 2015/1139 karar sayılı 01.04.2015 tarihli kararı

“”Baba İle Çocuğun Görüşmesini Hukuka Aykırı Şekilde Engelleyen Anne Velayet Hakkını Kötüye Kullanmış Sayılır””

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava; velayetin değiştirilmesi isteğine ilişkindir.

Davacı vekili, tarafların boşandıklarını, müşterek çocuğun velayetinin davalı anneye verildiğini, baba ile de şahsi ilişki tesis edildiğini, davacının iki yıldır çocuğunu ancak icra yolu ile görebildiğini, davalının velayet hakkını kötüye kullandığını, gerekli özeni göstermediğini, yaşadığı yerin çocuk büyütmeye müsait olmadığını belirterek; müşterek çocuğun velayetinin davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; davacı iddialarının tamamen asılsız olduğunu, müşterek çocuğun annesinin yanında mutlu ve huzurlu olduğunu, davacının nafaka borcunu dahi ödemediğini, çocuğun velayetinin annede kalmasının çocuk ve her iki taraf açısından da yerinde olduğunu belirterek; davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Yerel Mahkemece, davacının müşterek çocuk ile sağlıklı ilişki geliştirmeden çok, davalı ile çekişmesini devam ettirdiği, müşterek çocuğun anne yanında mutlu olduğu, bakım ve ihtiyaçlarının davalı anne tarafından karşılandığı anlaşılmış olup, çocuğun yaşı ve ihtiyaçları nazara alınarak anne yanında kalmasının çocuğun gelişimi açısından daha yerinde olacağı gerekçesiyle, davanın reddine dair verilen karar; davacı vekilinin temyizi üzerine; Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, Mahkemece bozma öncesi gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Uyuşmazlık, velayet kendisinde olan annenin velayet hakkını, velayetin kaldırılması veya değiştirilmesini gerektirecek derecede kötüye kullandığının kanıtlanıp kanıtlanmadığı noktasında toplanmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca velayet, çocukların bakım, eğitim, öğretim ve korunması ile temsil görevlerini kapsar.

Velayet, aynı zamanda ana babanın velayeti altındaki çocukların kişiliklerine ve mallarına ilişkin hakları, ödevleri, yetkileri ve yükümlülükleri de içerir.
Ana ve babanın çocukların kişiliklerine ilişkin hak ve ödevleri, özellikle çocukların şahıslarına bakmak, onları görüp gözetmek, geçimlerini sağlamak, yetiştirilmelerini ve eğitimlerini gerçekleştirmektir. Bu bağlamda sağlayacağı eğitim ile istenilen ölçüde dürüst, kötü alışkanlıklardan uzak, iyi ahlak sahibi, çalışkan ve bilgili bir insan olarak yetiştirmek hak ve yükümlülüğü bulunmaktadır.
Öte yandan, ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır. Velayet, kamu düzenine ilişkin olup bu hususta ana ile babanın istek ve beyanlarından ziyade çocuğun menfaatlerinin dikkate alınması zorunludur.
Belirtilmelidir ki, velayetin kaldırılması ve değiştirilmesi şartları gerçekleşmedikçe, ana ve babanın velayet görevlerine müdahale olunamaz. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.04.1992 gün ve 1992/2-140 E. 1992/248 K. ile 22.01.2014 gün ve 2013/2-2085 E. 2014/30 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, boşanma ile düzenlenen velayetin değiştirilebilmesi için velayet kendisine verilen tarafın ya da velayete konu çocuğun durumunda boşanma hükmünden sonra esaslı değişikliklerin olması şart olup, ayrıca esaslı değişikliğin önemli ve sürekli olması da gerekmektedir. 4721 sayılı TMK’nun konuya ilişkin 324. maddesi; “Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddî olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir.” düzenlemesini içermektedir. Buna göre velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almak olduğundan, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek sonuca varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır.

Bu kapsamda, çocuğun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır.

Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır.
Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.

Yukarıda değinilen yasa hükmü ile dosya arasındaki icra dosyaları ve davalı hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten dolayı uygulanan yaptırım bir arada düşünüldüğünde, davalı annenin çocuğun babayla kişisel ilişki hakkını sürekli olarak engellediği, bundan dolayı hakkında çocuk teslimine muhalefet etmekten yaptırım uygulandığı, bu suretle Türk Medeni Kanunu’nun 324. maddesinde yer alan yükümlülüğüne aykırı davrandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda davalı annenin sekiz yaşındaki müşterek çocuğun gelişimi için önemli olmasına rağmen babası ile görüşmesini engelleyerek, velayet hakkını kötüye kullandığı hususunun kanıtlandığı ve müşterek çocuğun velayetinin davalı anneden alınarak davacı babaya verilmesi gerektiği kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HMK’nIn 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 01.04.2015 gününde oy birliği ile karar verildi.

Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • VELAYET HAKKI ELİNDE BULUNAN BABA KÜÇÜKÇOCUĞU EVDEN KOVMASI

T.C.K– MADDE 232
Kötü muamele
(1) Aynı konutta birlikte yaşadığı kişilerden birine karşı kötü muamelede bulunan kimse, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisini kötüye kullanan kişiye, bir yıla kadar hapis cezası verilir.


T.C
YARGITAY
14.CEZA DAİRESİ
ESAS NO: 2013/3255
KARAR NO: 2014/13117
KARAR TARİHİ.24.11.2014

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

İddianamedeki anlatıma, mağdur ve tanık beyanlarına, dosya içeriğine ve mahkemenin kabulüne göre, velâyet hakkı kendisinde bulunan oğlu mağdur H…’a aile içi sorunlar nedeniyle baskı yaparak evden kovmak suretiyle mağdurun sekiz gün dışarda kalmasına neden olan sanığın eyleminin TCK.nın 232. maddesinde düzenlenen kötü muamele suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,

Kabule göre de;

Kısa süreli hapis cezası ertelenen sanık hakkında TCK.nın 53/4. maddesi uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasındaki hak yoksunluklarına hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi,
Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 321 ve 326. maddeleri uyarınca ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hak saklı kalmak kaydıyla BOZULMASINA, 24.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 04 Şub 2015, 23:58


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • VELAYET,ANNE, BABA ÇOCUKLARIN VELAYETİNİ İSTEMEZSE,VASİ TAYİ

T.C
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2013/19922
KARAR TARİHİ:20.03.2014

4721 S. K. m. 336, 404)

DAVA: İhbar dilekçesinde, babası ölen küçük E. K.’a vasi tayin edilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm ihbar eden idare tarafından temyiz edilmiştir.

YARGITAY KARARI

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Görele Nüfus Müdürlüğünün ihbar yazısı ile 07.11.1997 doğumlu E. K.’a TMK.nun 404. maddesi gereğince vasi atanması istenilmiş, mahkemece küçük Erol’un annesinin sağ olduğu ve vasi atanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; dava dışı Y. D. ile E. K.’ın evliliğinden 07.11.1997 tarihinde küçük E. K.’ın doğduğu, anne ile babanın Bakırköy 4. Aile Mahkemesinin 2012/968 Esas 2012/936 Karar sayılı ilamıyla boşandıkları, küçük E.’un velayetinin babası E.’a verildiği, ancak baba E. K.’ın 10.10.2013 tarihinde vefat ettiği anlaşılmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 336/3. fıkrasında; velâyetin, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuğun kendisine bırakılan tarafa ait olacağı; 404/1. fıkrasında ise; velâyet altında bulunmayan her küçüğün vesayet altına alınacağı düzenlenmiştir. Boşanma sonucunda velayet kendisine verilmiş olan tarafın (babanın) ölümü nedeniyle, velayet kendiliğinden diğer tarafa (anneye) geçmez. Velayet hakkındaki hükümler kamu düzenine ilişkin olup, aslolan ergin olmayan çocukların velayet altında bulunmasıdır. Bu nedenle sağ olan anneye ihbarda bulunulması, velayete talip olduğunu açıklaması halinde bu konuda aile mahkemesinde dava açması için süre verilmesi, dava açıldığı takdirde velayet hakkındaki davanın sonucunun beklenmesi, annenin velayeti istememesi veya açtığı davanın olumsuz sonuçlanması durumunda dava tarihi itibariyle velayet altında bulunmayan küçük E. K.’a vasi tayini ile ilgili bir karar vermek gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 20.03.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.

T.C
YARGITAY
18. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2014/3547
KARAR TARİHİ:12.06.2014

(4721 S. K. m. 404, 426, 431, 439) (6100 S. K. m. 114) (1086 S. K. m. 439)

DAVA: Dava dilekçesinde, kayyım atanması istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm kayyım adayı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

KARAR: Kocaeli 1. Aile Mahkemesinin 2013/264 esas sayılı dosyasında devam eden evlat edinmede ana ve baba rızasının aranmaması davasında mahkemece küçük U.’a kayyım atanması ihbar edilmiş, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar kayyım adayı tarafından görevden kaçınma yönünden temyiz edilmiştir.

Vesayet hakkındaki hükümler kamu düzenine ilişkindir. Türk Medeni Kanununun 431. maddesi uyarınca vasinin atanması usulüne ilişkin kurallar kayyım atanmasında da uygulanır. Dosyadaki bilgi ve belgelerden, hakkında kayyım atanması istenilen küçük U., anne N. ile evlilik içi doğum ve babalık karinesi gereği koca Z. üzerine kayıtlıdır. U.’un ana ve babanın boşanmalarından sonra doğduğu, nüfus kayıtları içeriğinden boşanma sonucu Türk Medeni Kanunu’nun 336/son maddesi uyarınca velayet düzenlemesinin yapılmadığı, aynı Yasanın 342/1. maddesi uyarınca veli sıfatını taşıyan yasal temsilcisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/1-d maddesi uyarınca tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları dava şartlarından olup, bu husus kamu düzeniyle ilgilidir. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmakla yükümlü olup, usulünce taraf teşkili sağlanmadan davanın esası hakkında karar verilemez. Taraf teşkili sağlanmadan yargılama konusu uyuşmazlık hakkında karar verilmesi halinde, usul hükümlerinin açıkça ihlali söz konusu olduğundan, HUMK’nun 439/2. maddesine göre temyiz incelemesinde re’sen nazara alınarak kararın bozulmasına karar verilebilir.

Mahkemece, davanın kamu düzenini ilgilendirmesi, Türk Medeni Kanunu’nun 404/2.maddesine göre vesayet makamının kendiliğinden el koyma, araştırma, inceleme, karar verme yetki ve görevinin bulunması, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33. maddesi uyarınca hukuki nitelemenin hakime ait olması da dikkate alındığında davanın; Türk Medeni Kanunu’nun 404. maddesi uyarınca vasi atanması davası olarak görülmesi gerektiği, aslolan velayet olduğundan ana ve babaya davanın ihbar edilerek velayeti isteyip istemedikleri hakkında beyanlarının alınması, istemeleri durumunda dava açmaları için süre verilerek sonucunun beklenmesi ve kayyım atanması davasının velayet sahibi olan ana ya da baba huzuru ile görülerek usulüne uygun olarak taraf teşkilinin sağlanması, aynı Yasanın 426/2. maddesi uyarınca Kocaeli 1. Aile Mahkemesinin 2013/264 sayılı dosyasında küçük ile yasal temsilcinin menfaatinin çatıştığı da gözetilerek davanın kabul edilmesi, velayeti istememeleri ya da dava açmamaları halinde ise vasi atanması yoluna gidilerek, 2013/264 esas sayılı dosyada küçüğün vasi vasıtasıyla temsilinin sağlanması gerekirken eksik hasım ve inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi HUMK’nun 439/2. maddesi uyarınca doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 12.06.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 26 Oca 2015, 08:59


İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİNDE YANLIŞ YAZILAN ANA BABA ADININ DÜZELTİLMESİ / DELİLLERİN TOPLANMASI

T.C.

YARGITAY

Yirmibirinci Hukuk Dairesi
E: 2005/14005

K: 2006/4355

T: 27.4.2006

İŞE GİRİŞ BİLDİRGESİNDE YANLIŞ YAZILAN ANA BABA ADININ DÜZELTİLMESİ
DELİLLERİN TOPLANMASI

506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [ 108]

Davacı işe giriş bildirgesinde yanlış yazılan ana ve baba adının düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.

Hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Sultan Namazcı tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

Davacı 19009716 sicil numaralı 27.9.1989 tarihli işe giriş bildirgesindeki Şevkiye ve Mehmet olan ana-baba isimlerinin Sadegül ve Ali olarak düzeltilip işe giriş bildirgesinin kendisine ait olduğunun tespitini istemiştir.

Mahkemece davanın kabulüne eksik inceleme ile ulaşılmıştır.

Gerçekten Sosyal Güvenlik Sistemimizde hakkı sahibine teslim ederken başka bir hak sahibinin hakkına zarar verilmemesi hususunda duraksamaya sebep olunmaması esas olup bu konuda titizlikle araştırma yapılmalıdır. Bu nedenle, anılan işe giriş bildirgesinde yazılı anne-baba ismine göre böyle bir kişinin var olup olmadığı nüfus idaresinden araştırılmalı. ayrıca davacının Türk vatandaşlığına geçişine ilişkin ilgili nüfus idaresinde bulunan vatandaşlığa alınma evraklarının onaylı suretlerinin getirtilmesi, işe giriş bildirgesindeki fotoğrafın davacıya ait olup olmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yapılması işyerinden işyeri evraklarının işe girişte alınan ikametgah senedi ve çalıştığı süre içindeki imzaladığı ücret bordrolarıyla birlikte celbi ile ücret bordrolarındaki imza bölümünden imza incelenmesi yaptırılıp ayrıca davacı ile birlikte çalışan bordro tanıklarının tanık sıfatı ile çağrılıp dinlenmesi tüm toplanacak deliller değerlendirildikten sonra karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile sonuca varılması bozma nedenidir.

O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27.4.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.