Etiket arşivi: BEDELİNİN

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • TARIM ARAZİLERİNİN HAKSIZ KULLANIMINDA ECRİMİSİL BEDELİNİN HESAPLANMASI

YARGITAY 1. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/17829
KARAR: 2014/4057

Yanlar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın ıslah edilen miktarı üzerinden kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 1123 parsel sayılı taşınmazın davacı ve davalı F… ile dava dışı kardeşleri adına elbirliği mülkiyeti şeklinde kayıtlı olduğu, diğer davalı S…’ın davalı F…’nın eşi olduğu, davacının mirasçılar arasındaki paylaşımda kendisine özgülenen yere cam sera yaptığını, ancak davalıların engellemesi nedeniyle serayı kullanamadığını ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Davacının 24.04.2007 tarihinde davalılar aleyhine açtığı …1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/185 Esas, 2008/253 Karar sayılı elatmanın önlenmesi davasın da çekişmeli taşınmazda mirasçılar arasında paylaşımın varlığı kabul edilerek, davacıya özgülenen ve üzerinde cam sera bulunan bölüme davalıların müdahalesi sabit görülmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş ve karar 16.10.2009 tarihinde kesinleşmiştir. Bu durumda fiili taksimde davacıya terk edilen bölüme davalıların müdahalesinin kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olduğu gözetilmek suretiyle, 24.04.2007 ile 16.10.2009 tarihleri arası için ecrimisile karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.

Ne var ki, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı (ecrimisil) miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık olmalı ve değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere uygun şekilde HMK’nın 266 vd. maddelerine uygun olarak açıklanması gereklidir.

Bu nedenle, özellikle tarım arazilerinin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi veriler getirtilmeli, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu tarım il veya ilçe müdürlüğünden sorulmalı, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için birim fiyatlar getirtilmeli, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığı tespit edilmelidir.

Somut olayda ise, bölgede ekimi yapılan ürünlere ilişkin her hangi bir resmi veri getirtilmediği gibi hükme esas alınan bilirkişi raporunda da tamamen soyut değerlendirmeler yapılmış, hangi ürüne göre hesaplama yapıldığı dahi belirtilmeksizin bir dekar seranın net geliri üzerinden sonuca gidilmiştir.

Bilirkişi raporundaki bu hesap yöntemi yukarıda açıklanan ilke ve esaslara uygun değildir. Mahkemece belirtilen esaslara uygun şekilde rapor temin edilerek, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.

Davalıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzt Mar 09, 2015 10:53 pm


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • ZİYNET EŞYASI BEDELİNİN TAHSİLİ, BELGE ÜZERİNE SONRADAN EKLEME YAPILDIĞI İDDİASI

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/650
KARAR: 2014/144

Taraflar arasındaki “ziynet alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; …10.Aile Mahkemesi’nce davanın “reddine” dair verilen 29.12.2011 gün ve 2011/541 E-2011/1330 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 6.Hukuk Dairesi’nin 26.04.2012 gün ve 2012/2914 E-2012/6633 K. sayılı ilamı ile;

(…Dava, ziynet eşyası bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece istemin reddine karar verilmesi üzerine hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde, davacıya ait ziynet eşyalarının davalıda kaldığını,evden ayrılırken götürme imkanı bulamadığını belirterek ziynet eşyalarının bedeli olan 31.119.-TL’nin tahsilini talep etmiştir. Davalı vekili, cevap dilekçesinde, davacının tüm çeyiz eşyaları ile birlikte ziynet eşyalarını da aldığını, buna ilişkin davacı imzasını taşıyan yazılı belge olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece davalı tarafından ibraz edilen davacı imzasını taşıyan belge ile davacının ziynet eşyalarının tümünü davalıdan teslim aldığı ve davalıdan davacının ziynet alacağı kalmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davalının dayandığı belgedeki ziynet eşyalarının teslim alındığına ve dava hakkından feragat edildiğine ilişkin kısımların sonradan metne eklendiğine ilişkin davacı savunması üzerine, ibraz edilen metindeki “ziynet eşyalarının teslim alındığına ve dava hakkından feragat edildiğine ilişkin kısımların” sonradan eklenip eklenmediği hususunda adli tıp kurumu fizik ihtisas dairesinden rapor alınmış ise de, 29.09.2011 tarihli rapora davacı tarafça itiraz edilmiştir. Hükme esas alınan Adli Tıp kurumunun raporu yeterince açıklayıcı ve kesin kanaat bildirir nitelikte değildir. Bu nedenle mahkemece davacının adli tıp kurumu raporuna itirazları da dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan da rapor alınarak, belgeye sonradan ilave yapılıp yapılmadığının kesin olarak tespit edilmesinden sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Davacı N.. A.. vekili 25/02/2011 harç tarihli dava dilekçesinde özetle; 14.09.2010 tarihinde kesinleşen karara istinaden boşandıklarını, 2007 yılının 11.ayında davalının ailesi ile birlikte oturdukları haneden özel eşyalarını (giyim, kuşam) alarak uzaklaşmak zorunda kaldığını, davacıya düğün sırasında takılan ziynet eşyalarının davalının uhdesinde kaldığını, ziynet eşyalarının yanında götürülmesine imkan olmadığı gibi cebir şiddet tokat sonucu ayrıldığı evden canını zor kurtardığını iddia ederek ziynet eşyalarının toplam tutarı 31.119,00 TL nin davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, 14/04/2011 havale tarihli cevap dilekçesi ile; davacının yazılı belge ile ziynet eşyalarını ve tüm eşyalarını aldığını ve başkaca alacağının kalmadığını ve dava hakkından feragat ettiğini, davacıya çeyiz eşyaları ile birlikte ziynet eşyalarının da teslim edildiğini, teslime dair belgelerin olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece “davalı tarafça ibraz edilen ve davacı kadın tarafından da altındaki imzanın kendisine ait olduğu doğrulanan 26/06/2009 tarihli belgeye ve belge hakkında İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesince düzenlenen 29/09/2011 tarihli rapora göre; davacının davalıdan ziynet eşyalarının tamamını aldığı, davalıdan ziynet alacağı kalmadığı anlaşıldığından ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine yukarıda belirtilen gerekçe ile mahkeme kararı bozulmuştur.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi tarafından incelenen 26/06/2009 tarihli belge hakkında Adli Tıp Genel Kurulu’ndan rapor alınmasına gerek olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Davalı tarafından 26/06/2009 tarihli belgenin ibraz edilmesi üzerine davacı, söz konusu belge altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, ancak ziynet eşyaları ile ilgili kısmın sonradan eklendiğini savunmuştur.

Davacının savunması dikkate alınarak 26/06/2009 tarihli belge hakkında Adli Tıp Kurumu, Fizik İhtisas Dairesi Adli Belge İnceleme Şubesi’nden rapor alınmış, alınan raporda “inceleme konusu belgede iddialar doğrultusunda ilave yapıldığını gösterir nitelikte ve yeterlilikte bulgu saptanmadığı” bildirilmiştir.

Davacı vekili; Adli Tıp Kurumu raporunu kabul etmediklerini, raporun denetime açık olmadığını, sonuca nasıl bir inceleme sonucu varıldığının belirli olmadığı gibi, bilimsel ve teknik imkanlar kullanılarak bir tetkik yapılmadığını, İstanbul Polis Laboratuarlarından rapor alınması gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme davacının bu talebini; “inceleme ve sonuç kısmının 1.paragrafında hangi aletler ve cihazlar ile inceleme yapıldığı açıklandığı” gerekçesi ile reddetmiştir.

Yargıtay 6.Hukuk Dairesi bozma kararında “mahkemece davacının adli tıp kurumu raporuna itirazları da dikkate alınarak Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan da rapor alınarak, belgeye sonradan ilave yapılıp yapılmadığının kesin olarak tespit edilmesinden sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekir” gerekçesi ile bozulmuştur. Konu ile ilgili Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği’nin “Adlî Tıp Genel Kurulunun Çalışma Usulüne Ait Genel Hükümler” başlıklı 23.maddesinin (I) bendinde; Fizik ihtisas dairesi adlî belge inceleme şubesi ve trafik ihtisas dairesinin işleri Adlî Tıp Genel Kurulunda incelemeye alınamayacağı, bu dairelerden birinin raporu ile diğer bir bilirkişi raporu arasında çelişki varsa, mahkeme veya Cumhuriyet savcılıklarınca gerekçesi belirtilmek suretiyle ihtisas dairesinin en az yedi uzmanın katılımıyla rapor hazırlayacağı düzenlenmiş, devamında ise raporun hazırlanmasındaki usul kuralları belirlenmiştir. Yönetmeliğin söz konusu maddesi dikkate alındığında Fizik İhtisas Dairesi Adlî Belge İnceleme Şubesi’nin raporlarına karşı Adlî Tıp Genel Kurulu’na gidilemeyeceğine göre, Özel Dairenin bu yöne ilişkin bozması yönetmeliğe uygun düşmemektedir.

Ancak davacının savunması ve dava konusu evrak dikkate alındığında Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi Adlî Belge İnceleme Şubesi’ne ait raporun yeterli olmadığı anlaşıldığından mahkemece başka bir uzman bilirkişi heyetinden rapor alınması, alınacak bu rapor ile Fizik İhtisas Dairesi Adlî Belge İnceleme Şubesi’ne ait rapor arasında çelişki doğması halinde Yönetmeliğin 23.maddesine göre işlem yapılması gereklidir.

Belirtiren nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçeden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1.maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.02.2014 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi..

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzt Mar 09, 2015 8:36 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • FINDIK BEDELİNİN ÖDENMEMESİ, FİSKOBİRLİK, HUSUMET YOKLUĞU

YARGITAY 23. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/8210
KARAR: 2014/1606

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, müvekkilinin fındık üreticisi ve davalıların 117 numaralı üyesi olduğunu, 2006 yılında 859 kg fındığı davalılara teslim etmesine rağmen bedelinin ödenmediğini, bu nedenle davalı borçlular hakkında … 3. İcra Müdürlüğü’nün 2011/8917 Takip sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını ancak davalıların itiraz üzerine takibinin durduğunu itirazın haksız olduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline ve davalıların %40’dan aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına mahkum edilmelerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, davacının ürününü S.S. … Fındık Tarım Satış Kooperatifi’ne teslim ettiğini ve bu davalının ortağı olduğunu, diğer davalı Fiskobirlik Genel Müdürlüğü’ne husumet yöneltilmesinin doğru olmadığını, ayrıca kooperatif anasözleşmesinin 58. maddesine göre, davacının alacağını dava yolu ile talep etmesinin mümkün olmadığını, alacağını henüz muaccel olmaması nedeniyle faiz talebinde haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın davalılar vekilince temyizi neticesinde Dairemizin 04.04.2013 tarih 2013/1033 esas, 2013/2138 karar sayılı ilamıyla mahkemece davalı Fiskobirlik hakkında olumlu veya olumsuz herhangi bir karar verilmemesi gerekçesiyle bozulması üzerine bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu, davanın kısmen kabulü ile davalıların icra takibine itirazlarının iptaline, 3.600,00 TL asıl alacak yönünden takibin devamına, icra inkâr tazminatı talebinin ise reddine, karar verilmiştir.

Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.

1) Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre, davalılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.

2) Dava, kooperatif ortağının, fındık bedelinin tahsili amacıyla başlattığı takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacının davalılardan ayrı bir tüzel kişiliği bulunan … Fındık Tarım Satış Kooperatifi’ne üye olduğu ve fındığını söz konusu kooperatife verdiği gözetilerek, diğer davalı Fiskobirlik Genel Müdürlüğü aleyhinde açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddi gerekirken, yazılı olduğu şekilde borçtan sorumlu tutulacak şekilde hüküm tesisi doğru değildir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle, davalılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle, davalı Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 04.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 13 Ara 2014, 20:26


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/ 7-2454 Esas 2014/ 679 Karar * ELEKTRİK KAYIP-KAÇAK BEDELİNİN TÜKETİCİYE İADESİ GEREKİR

Yargıtay Hukuk Genel Kurul

2013/ 7-2454

Esas 2014/ 679 Karar

Karar Tarihi : 21.05.2014

 

Özet:"Elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip edip, bedeli ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunan davacıya aittir. Bununla birlikte, tüketici olan vatandaşın faturalara yansıtılan kayıp-kaçak bedelinin hangi miktarda olduğunun apaçık denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi, yani şeffaflık hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler esnasında bir kısım üyelerce, bozmanın yerinde olduğunu; bazı üyelerce de idarenin kaçak bedelini alamayacağını ancak kayıp bedelini alabileceğini, bu bakımdan kararın belirtilen değişik gerekçe ile bozulması gerektiğini ileri sürmüşler iseler de bu görüşler kurul çoğunluğu tarafından belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir. Tüm bu nedenlerle, yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir."

 

 

Dava:

 

Taraflar arasındaki "hakem heyeti kararını şikayet" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Silifke 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 11.06.2012 gün ve 2012/383 E., 2012/383 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

 

Yargıtay 7.Hukuk Dairesinin 11.07.2013 gün ve 2013/814 E-2013/13167 K. sayılı ilamı ile;

 

(…Dava elektrik abonelerinden tahsil edilen kaçak kayıp bedeli hakkında verilen tüketici sorunları hakem heyeti kararının itirazen kaldırılması istemine ilişkindir. Mahkemece verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı tarafça temyizi üzerine, kararın kesin olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar verilmiş, asıl ve ek karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

 

1- Hemen belirtmek gerekir ki kayıp kaçak bedelinin başvuru tarihinden sonraki faturaların düzenleme biçimine de etkisi olacağı, bir başka deyişle kararın ileriye yönelik uygulaması bulunduğu ve bu yöndeki talebin de devamlılık arz eden bir isteme ilişkin olduğu, yine Dairemizce de benimsenen Hukuk Genel Kurulu'nun aynı doğrultudaki uygulaması da gözetildiğinde yerel mahkemece verilen kararın kesin olduğundan söz etmek mümkün değildir. Hal böyle olunca mahkemece temyiz isteminin yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi isabetsiz olup, davacı tarafın bu yöne ilişen temyiz itirazının kabulü ile temyiz isteminin reddine ilişkin mahkemece verilen ek kararın KALDIRILMASINA,

 

2- Davacı tarafın asıl hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; taraflar arasındaki uyuşmazlık, elektrik faturalarına yansıtılan kayıp-kaçak bedelinin tüketiciden alınıp alınamayacağı hususundadır. Kayıp-kaçak miktarı, dağıtım sistemine giren enerji ile dağıtım sisteminde tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı göstermektedir. Yani kayıp-kaçak bedeli elektrik sisteminde ortaya çıkan teknik ve teknik olmayan kaybın maliyetinin kayıp-kaçak bedeli oranları ölçüsünde karşılanabilmesi amacıyla belirlenen bir bedeldir. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 4.maddesinin 2.fıkrasında kurumun Bu kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten sorumlu olduğu belirtilmektedir. Buna göre Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu elektrik faturalarında bulunacak ve ücretlendirilecek tarife unsurlarını belirleme yetkisine sahiptir. Kayıp-kaçak bedeli, Kurumun Kanunun kendisine verdiği yetki çerçevesinde ve Kanunun temel amaçlarına uygun şekilde belirlediği bir bedeldir. Söz konusu bedeli belirlemek üzere alınan kurul kararı kurumun bir düzenleyici işlemi olarak tüm tüzel ve gerçek kişileri bağlayıcı niteliğe haizdir. Tarifelerin uygulanması lisans sahibi şirketler bakımından yasal bir zorunluluktur. Lisans sahibi şirketler, tarifeyi değiştiremeyeceği gibi, tarifede yer almayan bir bedeli de tahsil veya düzenlenen tarifeler kapsamında belirlenmiş bir bedeli de tahsil etmeme gibi bir davranışta bulunamazlar. Bu sebeple, perakende satış lisansı sahibi dağıtım şirketlerinin tarifeleri uygulayıp uygulamama ve kayıp-kaçak bedelini tahsil edip etmeme gibi bir inisiyatifi bulunmamaktadır. Tarifelere uyma yükümlülüğünün bir gereği olarak kayıp-kaçak bedeli perakende satış tarifesinin bir unsuru olarak faturalarda yer almaktadır. Bu nedenle, dağıtım şirketlerinin söz konusu karara aykırılık teşkil edecek bir işlemde bulunmaları mümkün değildir. Açık bir anlatımla az yukarıda belirtilen EPDK kararı idari yargı yerinde iptal edilmedikçe tüm tüketicileri bağlar. Hal böyle olunca; mahkemece davanın (itirazın) kabulü ile tüketici sorunları hakem heyetinin itiraza konu kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir…)

 

gerekçesiyle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın bozulması ile dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

 

Karar:

 

Dava, elektrik abonelerinden tahsil edilen kaçak kayıp bedeli hakkında verilen tüketici sorunları hakem heyeti kararının itirazen kaldırılması istemine ilişkindir. Davacı, davalı elektrik abonesi tarafından 2011/4-2012/2 arasındaki dönem faturalarında 26,64 TL lik kayıp/kaçak bedelinin tahakkuk ettirildiği gerekçesiyle Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurulduğunu, hakem heyetince tüketicinin talebinin kabulü ile 26,64 TL nin tüketiciye iadesine karar verildiğini, Tüketici Hakem Heyeti Kararı'nın hukuka aykırı olduğunu belirterek, Silifke Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı'nın 17.04.2012 tarih ve 306 no'lu kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, savunmada bulunmamıştır.

 

Mahkemece, abonelerden kayıp/kaçak bedeli adı altında tahsil edilen bedelin, 11.08.2002 gün ve 24843 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Perakende Satış Hizmet Geliri ile Perakende Enerji Satış Fiyatlarının Düzenlenmesi Hakkındaki Tebliğ" gereğince davacı tarafından tahakkuk ve tahsil edildiğini, anılan düzenlemenin 4077 sayılı Kanun'un 6.maddesi gereğince haksız şart niteliği taşıdığını belirterek davanın reddine karar verilmiş; hükmün, davalı tarafın temyizi üzerine, mahkemece verilen kararın kesin olması nedeniyle temyiz talebinin reddine karar verilmiş, hem asıl kararın hem de ek kararın davacı tarafından temyizi üzerine; Özel Dairece, metni yukarıda aynen yazılı gerekçeler ile karar bozulmuştur. Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle hem hükmün kesin olduğuna hem de esas yönünden direnme kararı verilmiştir. Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmektedir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı Kurum'un abonelerinden kayıp-kaçak bedeli isteyip isteyemeyeceği; buradan varılacak sonuca göre Tüketici Hakem Heyeti Kararını'nın iptaline karar verilip verilmeyeceği noktalarında toplanmaktadır. İşin esasına geçilmeden önce, mahkemece verilen kararın kesin olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre Özel Daire'nin ve Hukuk Genel Kurulu'nun işin esasını inceleyip inceleyemeyeceği hususu önsorun olarak tartışılmıştır.

 

4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkın Kanun (TKHK)'nun, ‘Tüketici Sorunları Hakem Heyeti' başlıklı 22.maddesinin 5.fıkrasında; "Değeri beşyüz milyon liranın altında bulunan uyuşmazlıklarda tüketici sorunları hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği kararlar tarafları bağlar. Bu kararlar İcra ve İflas Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki hükümlerine göre yerine getirilir. Taraflar bu kararlara karşı onbeş gün içinde tüketici mahkemesine itiraz edebilirler. İtiraz, tüketici sorunları hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Ancak, talep edilmesi şartıyla hakim, tüketici sorunları hakem heyeti kararının icrasını tedbir yoluyla durdurabilir. Tüketici sorunları hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği karar kesindir." denilmiştir. Aynı maddenin 6.fıkrasında ise; "Değeri beşyüz milyon lira ve üstündeki uyuşmazlıklarda tüketici sorunları hakem heyetlerinin verecekleri kararlar, tüketici mahkemelerinde delil olarak ileri sürülebilir. Kararların bağlayıcı veya delil olacağına ilişkin parasal sınırlar her yılın Ekim ayı sonunda Devlet İstatistik Enstitüsünün Toptan Eşya Fiyatları Endeksinde meydana gelen yıllık ortalama fiyat artışı oranında artar. Bu durum, Bakanlıkça her yıl Aralık ayı içinde Resmi Gazetede ilan edilir." hükmüne yer verilmiştir. Madde metninden Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerinin ancak değeri "beşyüzmilyon liranın altında" bulunan uyuşmazlıklar için vereceği kararlara karşı onbeş gün içerisinde tüketici mahkemesinde itiraz edilebileceği, bu miktarın daha sonraki yıllarda ise DİE'nin, TEFE'ne göre artırılacağı açıkça anlaşılmaktadır. Bu miktar 2012 yılı için 1.161,67 TL, 2013 yılı için ise 1.272.TL'dir. Bu miktarı aşan uyuşmazlıklarda ise Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerinin vereceği kararların tüketici mahkemelerinde sadece delil olarak ileri sürülebileceği de yine madde de düzenlenmiştir. Somut olayda, davacı vekili, Silifke Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 17.04.2012 tarih ve 306 sayılı kararının iptalini istemiştir. Sözü edilen kararda, kayıp kaçak adı altında alınan bedelin davalıya iadesine karar verildiği dosyada bulunan karardan açıkça anlaşılmaktadır. Verilen bu karar aynı zamanda tespit hükmü taşıdığından sözleşme ilişkisi nedeniyle ileriki dönemlere de etkili (art etkili) olduğundan kesin olduğundan söz etmek mümkün değildir. Bu durumda uyuşmazlık hakkında genel hükümlerdeki sürelere tabi olarak dava açılabileceğinden, anılan Kanun'un 22.maddenin 6.fıkrası gereğince hakem heyeti kararı yargılamada delil niteliğindedir. (Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.04.2013 gün ve 2012/13-1229 E., 2013/577 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.)

 

İşin esasının incelenmesine gelince;

 

Davacı ile davalı arasında 29.12.2009 tarihinde abonelik sözleşmesi düzenlendiği, dava konusu hakem heyeti kararına konu dönemde davacı tarafından davalıdan kayıp/kaçak bedeli olarak 26,64 TL tahakkuk ettirildiği, Silifke Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 17.04.2012 gün ve 2012/186-306 nolu kararı ile söz konusu bedelin davalıya iadesine karar verildiği hususlarında tartışma bulunmamaktadır. Kayıp-kaçak miktarı, dağıtım sistemine giren enerji ile dağıtım sisteminde tüketicilere tahakkuk ettirilen enerji miktarı arasındaki farkı göstermektedir. Yani kayıp-kaçak bedeli elektrik sisteminde ortaya çıkan teknik ve teknik olmayan kaybın maliyetinin kayıp-kaçak bedeli oranları ölçüsünde karşılanabilmesi amacıyla belirlenen bir bedeldir. Davacı Kurum tarafından elektrik enerjisinin üretiminden, tüketicilere ulaştırılıncaya kadar oluşan elektrik eksikliği kayıp bedeli olarak; enerji nakil hatlarından çeşitli sebeplerle sayaçtan geçirilmeksizin, herhangi bir bedel ödemeden kullanılan elektrik bedeli de kaçak bedeli olarak diğer kullanıcı abonelere yansıtılmaktadır.

 

4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 4.maddesinin 1.fıkrasında, bu Kanun ile verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun kurulduğunu belirtmiş, aynı maddenin 2.fıkrasında ise; "Kurum, tüzel kişilerin yetkili oldukları faaliyetleri ve bu faaliyetlerden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerini tanımlayan Kurul onaylı lisansların verilmesinden, işletme hakkı devri kapsamındaki mevcut sözleşmelerin bu Kanun hükümlerine göre düzenlenmesinden, piyasa performansının izlenmesinden, performans standartlarının ve dağıtım ve müşteri hizmetleri yönetmeliklerinin oluşturulmasından, tadilinden ve uygulattırılmasından, denetlenmesinden, bu Kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaktan ve bunların denetlenmesinden ve piyasada bu Kanuna uygun şekilde davranılmasını sağlamaktan sorumludur…" hükmüne yer verilmiştir. Madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'na tüketicilere yapılacak elektrik satışlarında uygulanacak fiyatlandırmaya esas unsurları tespit etme görevi verilmiştir. Bu maddede de anlatılmak istenilen hususun 1 kw elektrik enerjisinin tüketicilere ulaşıncaya kadarki maliyet ve kar payı olup, yoksa Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'na sınırsız bir fiyatlandırma unsuru belirleme yetkisi ve görevi vermediği açıktır. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bu maddeye dayanarak 11.08.2002 gün ve 24843 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan "Perakende Satış Hizmet Geliri ile Perakende Enerji Satış Fiyatlarının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ"'i yayımlamış ve lisans sahibi şirketlerde bu tebliğe uygun olarak tüketiciden kayıp-kaçak bedeli adı altında bedel tahsil etmişlerdir. Ancak yukarıda açıklandığı üzere tebliğin dayanağı olan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 4.maddesinde, Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu'na sınırsız bir fiyat belirleme hak ve yetkisi verilmemiştir. Elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlanmak suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin, kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmek hukuk devleti ve adalet düşünceleri ile bağdaşmamaktadır. Hem bu hal, parasını her halükarda tahsil eden davacı Kurum'un çağın teknik gelişmelerine ayak uydurmasına engel olur, yani davacı kendi teknik alt ve üst yapısını yenileme ihtiyacı duymayacağı gibi; elektriği hırsızlamak suretiyle kullanan kişilere karşı önlem alma ve takip etmek için gerekli girişimlerde de bulunmasını engeller. Oysa ki, elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip edip, bedeli ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunan davacıya aittir. Bununla birlikte, tüketici olan vatandaşın faturalara yansıtılan kayıp-kaçak bedelinin hangi miktarda olduğunun apaçık denetlenebilmesi ve hangi hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi, yani şeffaflık hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarındandır. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler esnasında bir kısım üyelerce, bozmanın yerinde olduğunu; bazı üyelerce de idarenin kaçak bedelini alamayacağını ancak kayıp bedelini alabileceğini, bu bakımdan kararın belirtilen değişik gerekçe ile bozulması gerektiğini ileri sürmüşler iseler de bu görüşler kurul çoğunluğu tarafından belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir. Tüm bu nedenlerle, yerel mahkemenin yazılı şekilde karar vermesinde bir isabetsizlik görülmediğinden, usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir. Açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerekir.

 

KARAR :

 

Açıklanan gerekçeyle; davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440.maddesi uyarınca 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.05.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

 

 

Mahmut BİLGEN Birinci Başkanvekili Bozma  A.Velioğlu 17.H.D.Bşk. A.Özgür 15.H.D.Bşk.Bozma S.Çavdar 19.H.D.Bşk. F.Altınok 20.H.D.Bşk. H.Dündar 23.H.D.Bşk. Bozma K.Yüksel 3.H.D.Bşk. Bozma M.Balcı 21.H.D.Bşk. H.H.Ünaldı 1.H.D.Bşk. M.Aysal 18.H.D.Bşk. S.Göktaş 22.H.D.Bşk. A.Göcen S.Altıngöz M.Kürtül 16.H.D.Bşk.V. H.G.Vuraloğlu Değişik Bozma S.Ateşel M.Kamacı 2.H.D.Bşk.V. A.Z.Tepedelenlioğlu N.Tanlık S.Bellek R.C.Hanedan Değişik Bozma Y.Ata İ.Okur Değişik Bozma F.Ernalbant Bozma M.Duman Bozma A.Koçak Bozma A.Kellecioğlu Bozma İ.Vural Bozma M.Özcan M.K.Tepedelen Ç.Şen İ.Kurt Yahya Memiş İ.Doğan İ.Kır B.Köseoğlu M.Kış Yusuf Memiş Bozma Z.Turanlı Ön Sorun:Kesin Değil A.Taşkın G.Akyol N.Özer Ön Sorun:Kesin Değil Ö.Turan Ö.Kakillioğlu N.Şengün A.H.Güler B.Azizağaoğlu Bozma 

 

 

KARŞI OY YAZISI

 

Sayın çoğunluğun, Yerel Mahkemenin direnme kararının onanması yönündeki kararına karşı, karşı oyumun gerekçeleri aşağıda sunulmuştur. 

 

Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; davacı tarafından belirlenen ve EPDK tarafından onaylanan kurul kararına göre alınan kayıp-kaçak bedelinin, Tüketici Hakem Heyeti veya dava üzerine Tüketici Mahkemesince yasal olmadığı, hakkaniyete aykırı bulunduğu ve haksız şart teşkil ettiği değerlendirmesinin yerinde olup olmadığı, varılacak sonuca göre de kayıp-kaçak bedelinin tüketiciden alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır. Yüksek Genel Kurulca yapılan incelemede; (karar gerekçesinde) Enerji piyasası Düzenleme Kurumuna sınırsız bir fiyatlandırma unsuru belirleme yetkisi ve görevi verilmediği, elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelecek kayıp ile başka kişiler tarafından hırsızlanmak suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin, kurallara uyan abonelerden tahsili yoluna gitmenin hukuk devleti ve adalet düşüncesi ile bağdaşmayacağı, bu halin, parasını her halükarda tahsil eden davacı kurumun çağın teknik gelişmelere ayak uydurmasına engel olacağı, bir başka deyişle davacının kendi teknik alt ve üst yapısını yenileme ihtiyacı duymayacağı gibi, elektriği hırsızlamak suretiyle kullanan kişilere karşı önlem alma ve takip etmek için gerekli girişimlerde bulunmasını engelleyeceği, oysaki elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleme veya hırsızı takip edip bedelini ondan tahsil etme görevi de bizzat enerjinin sahibi bulunan davacıya ait olduğu, bununla birlikte tüketici olan vatandaşın faturalara yansıtılan kayıp kaçak bedelinin hangi miktar olduğunu apaçık denetleyebilmesi ve aynı hizmetin karşılığında ne bedel ödediğini bilmesi yani şeffaflığın hukuk devletinin vazgeçilmez unsurları olduğu, tüm bu nedenlerle yerel mahkemece yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanmasına karar verilmiştir. 

 

 

 

 Öncelikle konunun aydınlatılması için, davacı tarafından elektrik abonelerinden alınmakta olan kayıp/kaçak bedeline ilişkin ücretin yasal dayanağının açıklanmasında ve incelenmesinde yarar vardır. Kayıp-Kaçak bedeli uygulamasına ilişkin meri mevzuatı arzedecek olursak; 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 1/1.maddesine göre; “Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, malî açıdan güçlü, istikrarl ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasnın oluşturulmas ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanmasıdır.” Yine aynı kanunun 4/1.maddesine göre; “Kamu tüzel kişiliğini haiz, idarî ve malî özerkliğe sahip ve bu Kanun ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulmuştur.” Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ise; “…bu Kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçların dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esasların tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaktan ve bunların denetlenmesinden ve piyasada bu Kanuna uygun şekilde davranılmasını sağlamaktan sorumludur. (md. 4/2-son) Yine Kurumun görevleri arasında; tüketicilere güvenilir, kaliteli, kesintisiz ve düşük maliyetli elektrik enerjisi hizmeti verilmesini teminen gerekli düzenlemeleri yapmak da yer almaktadır. (md. 5/6-c) Davaya konu olan kayıp-kaçak bedeli, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun geçici 9.maddesinde “Ulusal Tarife adı altında EPDK tarafından belirlenerek uygulanmaktadır. 01/04/2011 tarihinden geçerli olmak üzere uygulanmakta olan bu tarife de EPDK'nun 28/12/2010 tarih ve 2999 sayılı kararı ile belirlenmiştir. 

 

 

Tarifelerin uygulanmasında davacının da dahil olduğu lisans sahibi şirketler bakımından yasal zorunluluk bulunmaktadır. Lisans sahibi şirketler tarifeyi değiştiremeyeceği gibi tarifede yer almayan bir bedeli de tahsil edemeyecek veya düzenlenen tarifeler kapsamında düzenlenmiş bir bedeli de tahsil etmeme gibi bir davranışta bulunamayacaktır. Diğer bir anlatımla, lisans sahibi şirketlerin tarifeleri uygulayıp uygulamama ve kayıp-kaçak bedelini tahsil etmeme gibi bir inisiyatifi bulunmamaktadır. 

 

Tarifelere uyma yükümlülüğünün bir gereği olarak kayıp-kaçak bedeli perakende satış tarifesinin bir unsuru olarak faturalarda yer almakta, bu bedelin belirlenmesi için alınan kurul kararı EPDK'nun bir düzenleyici işlemi olarak tüm tüzel ve gerçek kişileri bağlamaktadır. 14.03.2013 tarihinde kabul edilen ve 30.03.2013 tarihli ve 28603 sayılı resmi gazetede yayınlanan 6446 nolu Elektrik Piyasası Kanununun, amaç başlıklı 1.maddesinde; kapsam başlıklı 2.maddesinde; Lisans esasları başlıklı 5.maddesinin 4.fıkrası, 4.bendin c fıkrasında ise; 4.bendin d fıkrasında ise, yer almaktadır. 

 

Mezkur mevzuat hükümlerine göre elektrik piyasasında fiyatlandırmanın esaslarının EPDK tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği ifade edilmektedir. Kanunun 17.maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde hükmü ve 17.maddesinin dördüncü fıkrasında hükmü ver almaktadır. Kanunun 17.maddesine yer alan bu hükümler gereğince Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından tüm ülkede uygulanmak üzere onaylanan fonsuz tarife tabloları içerisinde yer alan bedellerin dağıtım/tedarik şirketlerince tüketicilerden tahsili ve söz konusu bedellerin tüketiciler tarafından ödenmesi yasal birer zorunluluktur. 

 

Bir kamu kuruluşu olan EPDK'nun aldığı düzenleyici bir işlem olan ve ülke genelinde uygulanan bedellerden biri olan kayıp-kaçak bedeli düzenleyici bir işlem olup mahkemece iptal edilmedikçe veya yetkili merci tarafından geri alınmadıkça geçerlidir ve yürürlüktedir. Söz konusu bedellere ilişkin Kurul Kararı yürürlükte olup, meri mevzuatın bir parçasıdır. 

 

Kanunun 17.maddesinin altıncı fıkrasının (ç) bendindeki hükmü dağıtım tarifelerini belirleme yetkisinin EPDK'da olduğunu ifade etmektedir. Kanunun 27.maddesinin altıncı fıkrasında hükmü yer almaktadır. Kanun Koyucu'nun tamamen dağıtım şirketlerinin sorumluluğunda olan bir konuda şirketlere hem de genellikle fiyatı piyasa fiyatından daha yüksek olan bir kaynaktan alım zorunluluğu getirmesi düşünülemeyeceğinden söz konusu bedelin tüketicilerden tahsil edilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Kanunun Geçici 1.maddesinin birinci fıkrasında hükmü yer almaktadır. Fiyat eşitleme mekanizmasına ilişkin düzenleme ilk defa 4628 sayılı Kanunun 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunun 30.maddesi ile mülga Geçici 9.maddesine 10/05/2006 tarihli ve 5496 sayılı Kanunun 6.maddesi ile eklenmiş olup maddenin gerekçesinde denilmek suretiyle Kanun koyucunun sarih bir şekilde kayıp-kaçağı elektriğin maliyet kalemleri arasında kabul ettiği ve geçiş dönemi için kayıp-kaçak oranları ve dolayısıyla da kayıp-kaçak bedelleri çok farklı olan bölgelerin fiyat eşitleme mekanizması ile aynı tarifeden elektrik kullanmasının sağlanmasını öngördüğü anlaşılmaktadır. 

 

Kanun koyucu kayıp-kaçağın kanuni bir maliyet unsuru olduğunu kabul etmenin ötesinde, bu maliyet unsurundan kaynaklanabilecek dağıtım bölgeleri arasındaki fiyat farklılığından tüketicileri geçiş dönemi süresince kısmen veya tamamen koruyacak şekilde bir mekanizma tesis edilmesini öngörmüştür. Kanun koyucunun bir mekanizma ile bölgesel etkilerini geçiş dönemi süresince ortadan kaldırmayı öngördüğü kayıp-kaçağın kanuni bir maliyet kalemi olduğudur. 

 

Yukarıda yer alan mevzuat hükümleri gereğince ve çerçevesinde kayıp-kaçak bedeli Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından aşağıdaki ikincil mevzuat ile belirlenmektedir. Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği'nin 9.maddesinin dördüncü fıkrasında hükmü ve 15.maddesinin birinci fıkrası <İletim sistemi kullanım geliri tavanı, iletim sistemi işletim geliri tavanı, piyasa işletim gelir tavan ve dağıtım sistemi kullanım geliri tavanına ilişkin parametreler; faaliyet türüne göre belirlenen verimlilik, kalite ve kayıp-kaçak hedeflerine ulaşılması ölçüsünde, elektrik piyasası hesap plan, düzenlemeye tabi unsurlar ve raporlamaya ilişkin tebliğ ile ilgili mevzuattaki diğer hükümlere uygun olarak işletme giderleri ile amortisman giderlerinin karşılanması ve makul bir getiri elde edilmesine izin verecek şekilde belirlenir.> hükmü yer almaktadır. Dağıtım Sistemi Gelirinin Düzenlenmesi Hakkında Tebliğin 4. maddesinde gelir düzenlemesinde, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişilerin dağıtım lisanslarına derç edilecek parametreler arasında dağıtım lisansı sahibi tüzel kişinin lisansında her tarife dönemi için belirlenen kayıp-kaçak hedeflerinin de olduğu ifade edilmiştir. Aynı tebliğin Ek 2.maddesinde kayıp-kaçak bedelinin hesaplanma yöntemi ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Gelir ve Tarife Düzenlemesi Kapsamında Düzenlemeye Tabi Unsurlar ve Raporlamaya İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğin 19.maddesinde lisans sahibi tüzel kişiler tarafından, kendi faaliyetleri ile ilgili olması halinde, düzenlemeye esas işletme gideri ve yatırım harcamalarına temel teşkil eden ve sağlanma zorunda olan veriler arasında sayılmaktadır. 

 

Yukarıda detaylı olarak belirtildiği üzere kayıp-kaçak bedeli Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Kanunun kendisine verdiği yetki çerçevesinde ve Kanunun temel amaçlarına uygun şekilde belirlediği bir bedeldir. 

 

2575 sayılı Danıştay Kanunun 24.maddesinin Danıştay'ın ilk derece mahkemesi olarak bakacağı davaları düzenleyen birinci fıkrasının (c) bendinde in ilk derece mahkemesi olarak Danştay'da karara bağlanacağı ifade edilmektedir. Bir kamu kuruluşu olan EPDK'nun aldığı düzenleyici birer işlem olan ve ülke genelinde uygulanan kayıp-kaçak bedeli bu madde kapsamında olup ve bu davalarda görevli mahkeme ilk derece mahkemesi olarak Danştay'dır. Danştay söz konusu bedellerin iptali talebiyle açılan davaların tamamında yürütmeyi durdurma istemlerini reddetmiş ve esasa ilişkin incelemesini sürdürmektedir. Bilindiği üzere, düzenleyici bir işlem mahkemece iptal edilmedikçe veya yetkili merci tarafından geri alınmadıkça geçerlidir ve yürürlüktedir. Söz konusu bedellere ilişkin Kurul Kararıyürürlükte olup, meri mevzuatın bir parçasıdır. Bu karara dayanılarak dağıtım şirketlerince söz konusu bedelin tahsil edilmesi de hukuka uygundur. 

 

4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 1.maddesinde, bu kanunun amacının; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanması olduğu belirtilmiş olup; aynı maddede iletim, elektrik enerjisinin gerilim seviyesi 36 kw üzerindeki hatlar üzerinden naklini; dağıtım sistemi, bir dağıtım şirketinin, belirlenmiş bölgesinde işlettiği ve/veya sahip olduğu elektrik dağıtım tesisleri ve şebekesini; iletim sistemi, elektrik iletim tesisleri ve şebekesini ifade ettiği vurgulanmış; iletim tesisi, üretim tesislerinin 36 kw üstü gerilim seviyesinden bağlı olduğu noktalardan itibaren, iletim şalt sahalarının orta gerilim giderleri de dahil olmak üzere dağıtım tesislerinin bağlantı noktalarına kadar olan tesisler, dağıtım tesisi ise, iletim tesislerinin bittiği noktadan itibaren, müstakilen elektrik dağıtımı için tesis edilmiş tesis ve şebeke olarak tarif edilmiş, tarife ise, elektrik enerjisinin ve/veya kapasitenin iletimi, dağıtımı ve satışı ile bunlara dair hizmetlere ilişkin fiyat, hüküm ve şartları içeren düzenlemeler şeklinde tanımlanmış, 2.maddesinde, elektrik piyasası faaliyetlerinin, bu Kanun hükümlerine göre piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin üretim, iletim, dağıtım, toptan satış, perakende satış, perakende satış hizmeti, ticaret, ithalat ve ihracat faaliyetleri olduğu, piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esasların bu konun ve ilgili yönetmeliklerle düzenleneceği, 3.maddesinin birinci fırkasının (b) bendinin (5) numaralı alt bendinde, yönetmelik uyarınca, hizmet maliyetlerinin yansıtılmasına dair kurallar ile kayıp ve kaçakları asgariye indirecek önlemlerin uygulanmasına dair içeren hükümlerin lisanslarda yer alacağı, 4.maddesinde, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu'nun, bu kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin başvuruları aynı yılın 31 Aralık tarihini geçmeyecek şekilde onaylayacağı, lisans sahibinin, bir sonraki yıl boyunca tarifelerde yapacağı aylık enflasyon ve lisansında belirtilen diğer hususlarla ilgili ayarlamaların da Kurulun onayında yer alacağı, bu tür fiyat ayarlamaları ile ilgili formüllerin Kurum tarafından bu Kanun hükümleri doğrultusunda verilen her lisansta bulunacağı, fiyat yapısı içinde, söz konusu tüzel kişinin piyasa faaliyetleri ile doğrudan ilişkili olmayan hiçbir unsurun yer alamayacağı, TEİAŞ tarafından uygulanacak iletim ek ücretinin bu hükmün istisnasını oluşturduğu, her lisansta yer alan fiyat formüllerinin ancak söz konusu lisansta belirtilen zamanlarda ve/veya koşullarda tadil edilebileceği, Kurul onaylı tarifelerin hüküm ve şartlarının, bu tarifelere tabi olan tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı, bir gerçek veya tüzel kişinin tabi olduğu tarifede öngörülen ödemelerden herhangi birisini yapmaması halinde, söz konusu hizmetin durdurulmasını da içeren usul ve esasların yönetmelikle düzenleneceği, tarife onayı gerektiren bir lisansın verilmesi ile birlikte, içinde bulunulan yıla ait tarifenin de Kurulca incelenerek onaylanacağı belirtilmiş olup, aynı maddenin (b) bendinde, düzenlemeye tabi tarifeler arasında <İletim Tarifeleri> sayılmış, (4) numaralı alt bendinde, dağıtım şirketleri tarafından hazırlanacak olan dağıtım tarifelerinin, elektrik enerjisinin dağıtım tesisleri üzerinden naklinden yararlanan tüm gerçek ve tüzel kişilere eşit taraflar arasında fark gözetmeksizin uygulanacak dağıtım hizmetine ilişkin fiyatları,' hükümleri ve şartları içereceği öngörülmüştür.

 

Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği'nin 10/1.maddesinde, hükmü yer almış, 28.maddesinde, iletim ve dağıtım tarifelerinde yer alan fiyatların yansıtılmasında, perakende satış tarifelerinde belirtilen abone gruplan dikkate alınmak suretiyle, söz konusu tarifelerde yer alan fiyat yapısının korunmasının esas olduğu, tarifeleri düzenlemeye tabi tüzel kişilerin gelir ve/veya fiyat tavanı hesaplamalarında yer almayan ancak tarifeleri düzenlemeye tabi diğer tüzel kişiler tarafından kendilerine fatura edilen iletim ve/veya dağıtıma ilişkin bedelleri, bu tüzel kişilerin hizmet sundukları abonelere ve/veya müşterilere uygulayacakları fiyatlara ayrıca ilave edecekleri, serbest tüketiciler açısından, iletim sistemi kullanım fiyatı ile iletim sistemi işletim fiyatına ilişkin tutarların, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından, tedarikçilerden veya dağıtım sistemine bağlı serbest tüketicilerden tahsil edilebileceği, bu durumda iletim tarifesi ile dağıtım tarifesi kapsamındaki fiyatların, ödeme bildirimlerinde ayrı olarak gösterileceği hükme bağlanmıştır. 

 

4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun Geçici 9.maddesinde, <31 Aralık 2012 tarihinde sona erecek geçiş döneminde düzenlemeye tabi tarifeler üzerinden elektrik enerjisi satın alan tüketicileri, dağıtım bölgeleri arası maliyet farklılıkları nedeniyle var olan fiyat farklılıklarından kısmen veya tamamen koruyacak şekilde tesis edilmiş ve uygulamaya ilişkin hususları tebliğle düzenlenmiş olan fiyat eşitleme mekanizması uygulanır. Tüm kamu ve özel dağıtım şirketleri fiyat eşitleme mekanizması içerisinde yer alır. Geçiş dönemi süresince ulusal tarife uygulamasının gerekleri esas alınır ve ulusal tarifede çapraz sübvansiyon uygulanır. Ulusal tarife Kurumca hazırlanır ve Kurul onayıyla yürürlüğe girer. Kurul onaylı çapraz sübvansiyon ancak Bakanlar Kurulu kararı ile değiştirilir. Geçiş dönemi süresince tüm hesaplar ilgili mevzuata göre ayrıştırılarak tutulur.> hükmüne yer verilmiştir. Bu kural ile dağıtım ve perakende satış şirketlerine maliyetlerini yansıtan tarifeler uygulanması sonucunda bölgeler arasında özellikle kayıp-kaçak nedeniyle oluşan aşırı farklılaşmaların ulusal tarifeye yansıtılmasının önlenmesi, tüketicilere ulusal bazda tek bir satış fiyatı uygulanması, toptan ve perakende satış fiyatlarına müdahale edilmeden perakende satışta rekabet ortamının ve dağıtım şirketlerinin gelirlerinin önceden tahmin edilebileceği bir mekanizmanın oluşturulması, fiyat eşitleme mekanizmasının uygulanması sürecinde oluşan kayıpların tüm kullanıcılara yansıtılması uygulama dönemi için TEDAŞ tarafından hazırlanan geçiş dönemi tarifeleri ile metodolojisi, teklif edildiği şekliyle Kurul'un 24/08/2006 günlü, 875 sayılı kararı ile onaylanıp, 01/09/2006 günlü, 26276 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

 

TEDAŞ tarafından sunulan tarife teklifi içerisinde kayıp kaçak hedeflerinin hesaplanmasında kullanılan yöntem 2011/2015 yıllarını içeren ikinci tarife dönemi için kayıp kaçak hedeflerinin belirlenmesinde de kullanılmış ye 16/122010 tarih ve 2932 sayılı Kurul Kararıyla 2011-2015 dönemini kapsayan ikinci uygulama dönemi için 21 dağıtım şirketi için kayıp-kaçak hedefleri belirlenmiş olup; tüketicilere yansıtılan kayıp-kaçak bedellerinin anılan bu hedef kayıp-kaçak oranları üzerinden hesaplandığı anlaşılmaktadır. 

 

875 sayılı Kurul kararı ile onaylanan 20 Dağıtım Şirketi İçin Gelir Gereksinimi Hesaplanması ve Tarife Metodolojisinde; sosyal uyum bileşeni adı altında tarifelerde yer alan çapraz sübvansiyonun ne olduğu, çapraz sübvansiyon miktarlarının nasıl hesaplandığı açıklanarak, faaliyetlere özgü çapraz sübvansiyon miktarları, abone grupları ile geçiş döneminin her bir yılı bazında yayımlanmış ve bu Metodolojide; bölgesel bazda gerçek maliyetlere dayalı gelir gereksinimlerinin belirlenmesi ve tarifelerin hesaplanmasında izlenecek yöntemler gösterilmiş olup, geçiş dönemi süresince dağıtım ve perakende satış hizmeti faaliyetine ilişkin gelir gereksinimi hesaplamalarında, her tarife yılı için bölgelere ilişkin verimlilik ve hedef kayıp-kaçak oranları belirlenerek, dağıtım şirketlerinin kontrolünde olan dağıtım ve perakende satış hizmeti faaliyeti için yıllara sari gelir ihtiyaçları tespit edilmiş ve ihtiyaç duyulan bu gelirin kullanıcılara belirli bir metodoloji çerçevesinde yansıtılması öngörülmüştür. Dağıtım şirketlerinin kontrolü dışında olan iletim ve elektrik enerjisi alım fiyatlarının ise hangi prensiplerle tarifelere yansıtılacağı ortaya konmuştur. Bunun yanında farklı bağlantı durumlarına göre tüketicilere hangi tür maliyetlerin yansıtılacağı açıklanmıştır. 

 

Geçiş döneminde öngörülen Fiyat Eşitleme Mekanizmasının temel amacının; toplumsal nitelikli olan aşırı yüksek kayıp-kaçakların toplumun bütünü tarafından bölüşülmek suretiyle ödenmesi, geçiş dönemi sonuna kadar abone grupları arasındaki çapraz sübvansiyonun tedrici olarak azaltılması ve geçiş dönemi sonunda her dağıtım bölgesinin ve abone grubunun kendi maliyetlerine katlanmaya başlaması olduğu dikkate alındığında, bu sistemin verimli dağıtım şirketlerinin faaliyette bulunduğu istikrarlı ve doğal tekel niteliğini haiz faaliyetler dışında kalan faaliyetlerin serbest rekabet koşullarında yürütüldüğü bir piyasa yapısını hedeflediği gözetildiğinde, fiyat eşitleme mekanizması ile öngörülen sistemin eşitlik, hakkaniyet ve nesafet ilkeleriyle bağdaşmadığından söz etmek mümkün değildir.

 

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun 29/12/2010 tarih ve 3002 sayılı kararı ile 01/01/2011 tarihinden itibaren uygulanmak üzere 21 Dağıtım Şirketi için Tarife Uygulamalarına İlişkin Usul ve Esasların onaylanmasına karar verildiği ve 2999 sayılı Kurul Kararı ekinde yer alan abone grupları tanımlanıp, abone gruplarının nasıl tespit edileceği hususunun açıklandığı, dava konusu işlem ve kararlar ile tarife uygulamalarına ilişkin açıklayıcı düzenlemelerin yapıldığı anlaşılmaktadır. 

 

Tüketicilere elektrik sağlamaya yönelik hizmet sunumu sırasında teknik ve teknik olmayan nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan ve tamamen engellenmesi ve yok edilmesine imkan bulunmayan kayıp-kaçağın belli bir hedef doğrultusunda, giderek azaltılması için gerekli tedbirlerin alınmasına yönelik özendirici ve teşvik edici uygulamalarla; kaliteli ve sürekli elektrik hizmetini temin için gerekli önlemleri atmakla görevli bulunan davalı idarece elektrik üretim, iletim, dağıtım ve tedarikinde ortaya çıkan ve maliyetin bir parçası olan kayıp-kaçak bedelinin elektrik piyasası faaliyetlerinin düzgün yürütülmesini temin için tüketicilere yansıtılmasına ilişkin uygulamada hukuka ve hakkaniyete aykırılık bulunmamaktadır. 

 

Hukuk Genel Kurulunun önünü gelen somut olayımızla benzer bir konu olan ve Genel Kurul için emsal teşkil edebilecek olan Türk Telekomünikasyon A.Ş tarafından, telefon abonelerinden alınmakta olan uygulamasına ilişkin olarak Yüksek Genel Kurulun 13/05/2009 tarih 2009/13-122 Esas, 2009/189 Karar, 13/10/2010 tarih 2010/13-406 Esas, 2010/503 Karar, 02/04/2014 tarih 2013/13/661 Esas, 2014/440 Karar sayılı kararlarında da; a aittir. Kanunun 47, 48, 49.maddelerinde; Kurumun , , <Şeffaflığın Sağlanması ve Bilgilendirme> konusunda gerekli usul ve esasları belirleyeceği; son kullanıcı ve tüketicilerin azami faydayı elde edebilmeleri ve hizmetlerin şeffaflık ilkesine uygun olarak sunulabilmesi için hizmet seçenekleri, hizmet kalitesi, tarifeler ile tarife paketlerinin yayımlanmasına ve benzer hususlarda abonelerin bilgilendirilmesine yönelik olarak işletmecilere yükümlülükler getirebileceği; işletmecilerin de, özellikle hizmetler arasında seçim yapılırken ve abonelik sözleşmesi imzalanırken tüketicilerin karar vermelerinde etkili olabilecek hususlar ile dürüstlük kuralı gereğince bilgilendirilmelerinin gerekli olduğu her durumda talep olmaksızın tüketicileri bilgilendireceği; 50.maddesinde de ile Kurum'un bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esasları belirleyeceği düzenleme altına alındığı, Kanunun 65.maddesinde başlığı altında; ibaresinden ; ibaresinden de un anlaşılacağının, düzenlendiği, Kurumun sektörle ilgili işlemlerine karşı açılacak davaların ise ilk derece mahkemesi olarak Danştay'da görüleceği; bu davaların acele işlerden sayılacağı, Kanunun başlıklı 62.maddesinde hükme bağlandığı, açıklanan yasal düzenlemeler karşısında somut olay irdelendiğinde: 406 sayılı Kanunda ve 2813 sayılı Telsiz Kanununda dava hakkı konusunda herhangi bir düzenleme olmamasına karşın, 5809 sayılı Kanun ile açıkça dava hakkı düzenlenmiş ve kurumun sektörle ilgili işlemlerine karşı açılacak davalarda ilk derece mahkemesi olarak Danıştay görevlendirilmiştir. 

 

Somut olayda; 5809 Sayılı Kanun hükümlerinin uygulama alanı bulunduğu, dava ve uyuşmazlığa konu sabit ücretin davacı işletmeci tarafından, Kurum onayı ile belirlenen çerçevesinde tespit edildiği, bu tarifelerin Kurum'un sektörle ilgili işlemi olmakla bunlara karşı Danıştay'da ilk derece mahkemesi sıfatıyla dava açılıp; bu mahkemece karara bağlanabileceği; tarifenin onaylanmasına ilişkin işlem bu yolla iptal edilmedikçe sabit ücretin belirlenen esaslar dahilinde alınmasına devam olunacağı; dosyaya yansıyan böyle bir iptal kararı da mevcut olmadığına göre Türk Telekomünikasyon AŞ tarafından belirlenen ve Telekomünikasyon Kurumu tarafından onaylanan tarife uyarınca alınan sabit ücretin, yasal bir uygulama olduğu; Danıştay tarafından iptal edilmediği sürece sabit ücretin tarifede belirlenen miktar üzerinden alınmasında kanuna aykırı bir husus bulunmadığı, her türlü duraksamadan uzak olduğu, öte yandan, taraflar arasındaki sözleşmenin haksız şart içerdiğinin kabulü için herhangi bir yasal denetim yolu açık olmayan bir hükmün sözleşmeye konulmuş olması gerekir. 

 

Oysa 5809 Kanun ile sözleşmelerin düzenlenmesinin usul ve esaslarını belirleme görevini dahi Kurum'a vermiş ve ayrıca somut olaydaki gibi sabit ücrete ilişkin hükümlerin tarifelerle belirleneceğini, bu tarifelerin de Kurum'ca onaylanacağını belirlemiş; bununla yetinmeyerek bu tarifelere karşı dava yolunu da düzenlemiştir. Kurumun onay işlemine karşı dava açılmamış veya açılıp ta reddedilmiş olması durumunda tarife kanuna uygun olmakla buna dayanılarak sözleşmede yer verilen sabit ücrete ilişkin miktarın haksız şart olarak kabulünün de olanaklı olmadığı, hal böyle olunca; Tüketici Sorunlar Hakem Heyeti ve dolayısıyla da Tüketici Mahkemesi'nin sabit ücretin miktarı konusunda bir değerlendirme yapması açıklanan yasal düzenlemeler karşısında olanaklı olmadığı gibi, sabit ücret miktarıda haksız şart teşkil etmediği, davanın açıklanan bu değişik gerekçelerle kabulü gerekirken, reddine ilişkin önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olduğuna oy çokluğu ile karar vermiştir. 

 

Kayıp kaçak bedeli uygulaması 4688 sayılı Yasanın 1/1, 4-1, 6446 sayılı Kanunun 5/1, 17/ç, 27, geçici 1., 5496 sayılı Kanunun 6, geçici 9 ve ilgili yönetmelikler ve EPDK Kurul Kararları ve tebliğleri çerçevesinde yapılmaktadır. 

 

Somut olayda; çekişmeye konu olan kayıp kaçak bedeli arzedilen kanunlar ve ikincil mevzuat hükümleri çerçevesinde EPDK tarafından belirlenerek uygulanmaktadır. 01.04.2014 tarihinden geçerli olmak üzere uygulanmakta olan tarife EPDK'nun 28.12.2010 tarih ve 2999 sayılı kararı ile belirlenmiştir. Tarifelerin uygulanması elektrik şirketleri için yasal zorunluluktur. Lisans sahibi şirketler tarifeyi değiştiremeyeceği gibi tarifede yer almayan bir bedeli de tahsil edemeyecek veya düzenlenen tarifeler kapsamında düzenlenmiş bir bedeli de tahsil etmeme gibi bir davranışta bulunamayacaklardır. Diğer bir anlatımla lisans sahibi şirketlerin tarifeleri uygulayıp uygulamama ve kayıp kaçak bedelini tahsil etmeme gibi bir insiyatifi bulunmamaktadır. Kayıp kaçak bedeli kurumun kanunun kendisine verdiği yetki ve görev çerçevesinde kanunun temel amaçlarına uygun şekilde belirlediği bir bedeldir. Söz konusu bedeli belirlemek üzere alınan kurul kararı kurumun genel düzenleyici işlemi olarak tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Kayıp kaçak bedeli uygulaması kurumun kendisine verdiği yetkiye dayanarak yasa ile belirlenen bir ücrettir. EPDK kurul kararları tarife ve tebliğleri EPDK Kanununun kendisine verdiği yetkiye dayanarak çıkarılmıştır. Dolayısıyla kanuna, hakkaniyete ve hukukun genel ilkelerine aykırılığından bahsedilemez. 

 

Davaya konu kayıp kaçak bedelinin EPDK Kurumunun onayı ile ve sektörle ilgili olarak belirlenen bir ücrettir. Tüketicilere kesintisiz bir elektrik hizmeti sağlanabilmesi için üretilen elektriğin (özellikle de teknik kaybın) maliyetinin tüketicilere yansıtılması faaliyetin doğal bir sonucudur. Kanunun EPDK'ya verdiği görevler arasında kaçakların sıfırlanmasını ve teknik kayıplarında makul seviyelere indirilmesine ilişkin düzenlemeleri yapma görevi vardır. Teknik ve teknik olmayan kayıplar elektrik maliyetinin bir unsurudur. Elektriğin kesintisiz bir şekilde sağlanması için teknik ve teknik olmayan kayıpların karşılanması gerekir. Kayıpsız bir elektrik üretimi söz konusu olamaz. Kayıp kaçak bedeli EPDK Kurumunun kanunun kendisine verdiği yetki çerçevesinde ve kanunun temel amaçlarına uygun şekilde belirlediği bir bedeldir. Söz konusu bedeli belirlemek üzere alınan kurul kararı kurumun bir düzenleyici işlemi olarak tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Kayıp kaçağa ilişkin ücret yasanın kendisine verdiği yetki çerçevesinde EPDK tarafından belirlendiğinden ve onaylanarak yürürlüğe girdiğinden ve bu karara karşı idari yargı yolu da açık bulunduğundan tüketicilerden alınan kayıp kaçak bedeli haksız şart olarak ta kabul edilemez. 

 

Sonuç olarak, tüketicilere elektrik temin etmeye yönelik hizmetlerin sunumu sırasında teknik ve teknik olmayan nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan ve ülkemiz şartları da nazara alındığında tamamen engellenmesi ve yok edilmesine imkan bulunmayan, kaliteli ve sürekli elektrik hizmeti temini için gerekli önlemlerin alınmasına yönelik olarak elektrik dağıtım şirketlerinin elektrik temininde iletim, dağıtım ve tedarikinde ortaya çıkan meri mevzuata göre maliyetin bir parçası olan kayıp-kaçak bedelinin elektrik piyasası faaliyetlerinin düzgün yürütülmesi, kaliteli ve sürekli bir elektrik hizmeti sağlanmasının temini için kayıp-kaçak bedelinin tüketicilere yansıtılmasında hukuka, meri mevzuata ve hakkaniyete aykırılık yoktur. Netice itibariyle ortada yürütmesi gereken bir kamu hizmeti vardır ve bu kamu hizmetinin yürütülmesi için de yasayla ve ona bağlı olarak çıkarılan ikincil mevzuatla tüketicilere ek bir külfet yüklenmiştir. Kamu hizmetinin devamı içinde bir zorunluluktur Yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, dava konusu kayıp-kaçak bedeli; yasa ile belirlenen bir ücrettir. EPDK tarafından yapılan tarife, kurul tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girmekte ve uygulanmaktadır. 

 

Bundan ayrı olarak, taraflar arasındaki sözleşmenin haksız şart içerdiğinin kabulü için herhangi bir yasal denetim yolu açık olmayan bir hükmün sözleşmeye konulmuş olması gerekir Oysa az önceki açıklamalarda da izah edildiği üzere; kayıp-kaçak bedeli 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'nun 1/1, 4/1 ve aynı kanunun geçici 9.maddeleri ile EPDK'nun28/12/2010 tarih ve 2999 sayılı kararına göre belirlenmekte ve alınmaktadır. Yüksek Genel Kurulun sabit ücret uygulamasına ilişkin uygulaması da bu yöndedir. Bu itibarla; yerel mahkemenin direnme kararının Yüksek Genel Kurulca yukarıda arz ve izah ettiğim gerekçeler muvacehesinde bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan Mahalli Mahkemenin direnme kararının onanması yönündeki sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.

 

 

Yusuf MEMİŞ

Yargıtay 3.Hukuk Dairesi Üyesi

Yargıtay,K.Kartı Yılık Ücret Bedelinin İadesinde Zamanaşımı 10 Yıldır

Resmi Gazete Sayı: 28134,  Tarihi: 06/12/2011

Kredi Kart Kullanım Bedeli İadesi Talebinin Zamanaşımı uyuşmazlığının dayandığı K.Kartı sözleşme ilişkisinde uygulanması gereken BK 125 maddesindeki 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Uyuşmazlıkta sebepsiz zenginleşme hükümlerine ilişkin BK 66 maddesi uygulanması mümkün değildir.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden: Esas No     : 2011/4736  Karar No    : 2011/11579

YARGITAY İLAMI

Mahkemesi : Ankara 2. Tüketici Mahkemesi

Tarihi        : 12/10/2010

Numarası   : 2010/291-2010/548

Davacı      : Ankara T.A.Ş. vekili avukat Zeynep Eren Çengelci

Davalı       : Koray Karacan vekili avukat Mehmet Behic Güleç

Taraflar arasındaki Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararının iptali davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Kanun Yararına bozulması istenilmekle, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı, davalı ile kredi kartı üyelik sözleşmesi imzaladıklarını, sözleşme gereği 2007 yılı içerisinde yıllık üyelik ücreti olarak davalı hesabından 40.00 TL kesinti yapıldığını, davalının Tüketici Sorunları Hakem Heyetine Başvurarak, yapılan kesintinin iadesini istediğini, Altındağ Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 10.3.2010 tarihli kararı ile bu kesintinin davalıya iadesine karar verdiğini, davalı talebinin yasal dayanaktan yoksun olduğu gibi sözleşmeye aykırı olduğunu davalının talep hakkının bir yıllık zaman aşımına uğradığını belirterek Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptalini istemiştir.

Davalı, davacının kredi kartı üyelik ücreti talep etmesinin yasaya aykırı olduğu gibi sözleşme hükmünün haksız şart niteliğinde bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davalı talebinin sebepsiz zenginleşmeye dayalı olduğu, BK 66 maddesi gereğince davalı, hesabından kesinti yapıldığını öğrendiği tarihten itibaren 1 yıllık zamanaşımı süresinde dava açması gerektiğini, kredi kartı sahibinin kesintiyi öğrendiği tarihten itibaren 1 yıllık sürede talepte bulunmadığı için istirdat talebinin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle, davacı itirazının kabulüne Altındağ Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 10.3.2010 tarihli kararının iptaline dair verdiği karar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına temyiz edilmiştir.

Taraflar arasında 20.11.2006 tarihli kredi kartı üyelik sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşmeye dayanarak Koray Karacan’a kredi kartı verildiği, Bankanın 2007 yılı için Koray Karacan’ın hesabından 40.00 TL kredi kartı üyelik ücreti kestiği, bunun üzerine Koray Karacan’ın 2010 yılında yapılan kesintinin iadesi için Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurduğu, yapılan inceleme sonucunda talebin kabulüne 40.00 TL kredi kartı üyelik ücretinin, kart hamiline iadesine karar verildiği, Bankaca bu kararın iptali için Tüketici Mahkemesine itiraz edilmesi üzerine yapılan yargılamada kredi kartı sahibinin kesintinin yapıldığı 2007 yılından 3 yıl sonra istirdat talebinde bulunduğu, oysa; kart hamilinin istirdat talebinin yasal dayanağının sebepsiz zenginleşme olup BK 66 maddesi gereğince öğrenme tarihinden itibaren 1 yıllık sürede talepte bulunmadığı için istirdat talebinin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle itirazın kabulüne, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararının iptaline karar verildiği toplanan deliller ve dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.

Yukarıda açıklandığı üzere, taraflar arasında sözleşme ilişkisi kurulduğu ve 40.00 TL kredi kartı üyelik ücretinin bu sözleşmeye dayalı olarak davalı hesabından mahsup edildiği saptandığına göre uyuşmazlık, sözleşme ilişkisinde uygulanması gereken BK 125 maddesindeki 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Uyuşmazlıkta sebepsiz zenginleşme hükümlerine ilişkin BK 66 maddesi uygulanması mümkün değildir. HGK 2010/13-93-88 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Mahkemece BK 66 maddesinde 1 yıllık zamanaşımı süresi esas alınarak itirazın kabulü ile Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararının iptaline karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin kabulü gerekmiştir.

SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kanun yararına bozma isteminin kabulü ile mahkeme kararının sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, 18.7.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

KAMULAŞTIRMA BEDELİNİN ARTIRILMASI DAVASI

T.C.

YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2006/5-147
K. 2006/97
T. 22.3.2006
KAMULAŞTIRMA BEDELİNİN ARTIRILMASI DAVASI
2942 s. KAMULAŞTIRMA KANUNU [Madde 14]
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin artırılması” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.12.2004 gün ve 2004/216-622 E.K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5.Hukuk Dairesinin 23.6.2005 gün ve 4177-7355 sayılı ilamı ile;
( … Dava, kamulaştırma bedelinin artırılması istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Taşınmaz malın tarım arazisi niteliğinde kabulü ile olduğu gibi kullanılması halinde net geliri üzerinden değerinin tesbit edilmesinde ve zemin bedelinin artırılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Ancak;
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 14. maddesi uyarınca maddi hata isteminin 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde talep edilmesi gerekirken, taşınmazın kamulaştırılan bölümünde bulunan bina ve diğer muhtesatlar için bu süre geçtikten sonra ıslah yoluyla maddi hata isteminde bulunulduğundan, bina ve muhtesat bedeline hükmedilmemesi gerekirken, bunlar yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırma bedelinin artırılması istemine ilişkindir.
Davacılar vekili 27.4.2004 tarihli dava dilekçesinde; tapuda müvekkilleri adına kayıtlı bulunan 2188 metrekare yüzölçümündeki 938 parsel sayılı taşınmazın 200 metrekarelik bölümünün davalı idarece yol ve emniyet sahası inşaatı için kamulaştırılmış olup, kamulaştırma belgelerinin müvekkillerine tebliğ edilmediğini; kamulaştırmayı haricen öğrenen müvekkillerinin, 31.3.2004 tarihinde tapuda davalı idare lehine ferağ verdiklerini; arsa niteliğini kazanmış olan dava konusu taşınmaz için Kıymet Takdir Komisyonu Raporunda biçilen 20.000 TL/m2 bedelin düşük olduğunu ileri sürerek; kamulaştırılan 200 m2 bölüm için 4.996.000.000 TL kamulaştırma bedel farkının ferağ tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacılar vekili 13.9.2004 harç tarihli ıslah dilekçesinde; taşınmaz üzerinde bulunan yem fabrikasının müştemilatından olan “fabrika satış binası ile trafonun” kamulaştırılan bölüm içerisinde kaldığını 5.7.2004 tarihinde yapılan keşif sonucu düzenlenen rapor ve kroki içeriğinden öğrendiklerini ileri sürerek; davalı idarece kamulaştırmasız elkonulan “fabrika satış binası ile trafo” bedeli 4.250.000.000 TL.nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Karayolları Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde; davanın 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı sabit olursa, esasa girilmeden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemenin, bilirkişi kurulu raporlarında zemin ve muhtesat için tespit edilen bedeli benimsemek ve davacıların muhtesat bedeline ilişkin taleplerini de “kamulaştırmasız elkoyma” karşılığı olarak nitelendirmek suretiyle, “4.250.000.000 TL muhtesat bedeli ile 1.830.588.125 TL zemin bedel farkının davalıdan tahsiline” dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel Mahkeme “5.8.2004 tarihli fen bilirkişi rapor ve kroki içeriğinden muhtesatın kamulaştırılan bölüm içerisinde kaldığını öğrenen davacıların, öğrenme tarihinden itibaren 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde ıslah yoluyla maddi hata talebinde bulunduklarının anlaşıldığı” gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.
Davacıların mülkiyetinde bulunan, toplam 2188 metrekare yüzölçümündeki 938 parsel sayılı taşınmazın, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü’nce kamulaştırılan 200 metrekarelik bölümüne değer takdir edilmesine karşın, kamulaştırılan bölüm üzerinde bulunan “fabrika satış binası ile trafo” için Kıymet Takdir Komisyonunca değer biçilmediği; kamulaştırma belgeleri tebliğ edilemeyen davacıların, tapuda ferağ işleminin yapıldığı 31.3.2004 tarihinden itibaren 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde zemin bedelinin artırılması istemiyle görülmekte olan davayı açtıkları; bina ve muhtesatlar yönünden ise bu süre geçirildikten sonra ıslah yoluyla maddi hata isteminde bulunulduğu, uyuşmazlık konusu değildir.
Açıklanan maddi olgu ve davanın bu aşamaları itibariyle uyuşmazlık; maddi hatalara karşı 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde dava açılmasını öngören 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesi hükmü karşısında; kamulaştırılan alan üzerinde bulunan ve fakat değer takdir edilmeyen bina ve trafo bedelinin, bu sürenin geçirilmesinden sonra ıslah yoluyla ya da kamulaştırmasız elatma nedenine dayalı olarak istenip-istenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun “Dava hakkı” başlığı altında düzenlenen 14. maddesinin 1. fıkrasında “Kamulaştırılacak taşınmaz malın sahibi, zilyedi ve diğer ilgililer noter veya köy ihtiyar kurulu aracılığıyla yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılmayanlara tebligat yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden veya köy odasına asılmak suretiyle yapılan ilan süresinin bitiminden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda ve takdir olunan bedel ile maddi hatalara karşı da adli yargıda dava açabilecekleri” hükmü öngörülmüştür.
Bu maddeye dayanılarak, Kıymet Takdir Komisyonunca kamulaştırılan taşınmaza değer biçilmesi sırasında taşınmazın yüzölçümünün eksik veya fazla gösterilmesi, zemin üzerinde bulunan bir yapı yahut tesisin unutulması veyahut hesaplamada yanlışlık olması ya da zemin üzerinde bulunmadığı halde bir yapı ve tesise değer takdir edilmesi durumunda bu yanılgıların düzeltilerek değerlendirilmesi maksadıyla kamulaştırma bedelinin arttırılması veya azaltılması için maddi hata davası açılabilir.
Maddi hata davası sonuç olarak bedelin artırılması veya azaltılması sonucunu doğuracağından, bedel artırma ya da azaltma davalarıyla birlikte açılabileceği gibi müstakil bir dava şeklinde de açılabilir.
Diğer taraftan; 24.06.1994 tarih ve 1993/3 Esas, 1994/2 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda mal sahibine daha önce kamulaştırma işlemi ile ilgili yasaya uygun bir bildirim yapılmamış olması halinde, Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesinde öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihte başlayacağı, benimsenmiştir.
Açıklanan yasal durum çerçevesinde; mal sahibi takdir edilen bedele ve maddi hatalara karşı kamulaştırma işlemi tebliğ edilmiş ise tebliğ tarihinden, yasaya uygun bir tebligat yapılmamış ise tapuda ferağ işleminin yapıldığı tarihten itibaren, ancak 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde dava açabilecektir.
Bu noktada sorunun çözümü, somut olaydaki gibi;ferağ tarihine göre 30 günlük hak düşürücü süre içerisinde maddi hata davası açmayan davacılara, taşınmaz üzerinde bulunan bina ve diğer muhtesatın Kıymet Takdir Komisyonunca unutulmuş olduğunu bu süreyi geçirdikten sonra öğrenmelerinin, yeni bir dava hakkı kazandırıp kazandırmayacağı sorusuna doğru cevabın verilmesiyle mümkündür.
Önemle vurgulanmalıdır ki; hak düşürücü süre, doğrudan doğruya hakim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, davada “itiraz” olarak başvurulması zorunlu olan ve zamanaşımı gibi “kesme” ve “durma” hükümlerine bağlı olmayan, uyulmama halinde “hakkın” kaybına yol açan, eş söyleyişle hakkın özünü ortadan kaldıran süredir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 14. maddesinde öngörülen 30 günlük sürenin, hak düşürücü süre olduğu kuşkusuzdur. Hak böylece düştükten sonra, idarenin muhtesat bakımından ayrı bir takdir yaptırması ve mal sahibine kamulaştırma belgelerinin yeniden tebliği dahi düşen hakkı kullanma imkanı bahşetmez.
Öte yandan, davadaki talep sonucunun ıslah yoluyla artırılması ya da değiştirilmesi için, o hakkın maddi hukuk açısından mevcut bulunması gerekir. Hiç var olmayan veya başlangıçta var olmakla birlikte hak düşürücü süre nedeniyle ortadan kalkan bir hak için, usul hukukunun kurum ve kuralları kullanılarak talepte bulunulması mümkün değildir.
Yine, dava yoluyla bir hak talebinde bulunulması için o hakkın maddi hukuk bakımından mevcut bulunması gerektiğinden, hak düşürücü sürenin geçirilmesiyle özü ortadan kalkan bir hak için, kamulaştırmasız elatmadan söz edilerek bedel istenemeyeceği kuşku ve duraksamadan uzaktır.
Görüldüğü üzere; 30 günlük hak düşürücü süre geçirildikten sonra maddi hata davası açılamayacağı gibi ıslah yoluyla da maddi hata davası açılması ya da kamulaştırmasız el atma nedenine dayanılarak bedel istenilmesi olanaklı değildir. Kamulaştırma bedelinin artırılması davasında fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olması da, mal sahibine bu sürenin geçmesinden sonra maddi hata isteminde bulunma hakkını vermez.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 22.5.2002 gün ve E:2002/5-341, K:2002/415 sayılı kararında da aynı ilke benimsenmiştir.
Şu da eklenmelidir ki; 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanununun 14/1. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre kamu düzeniyle ilgili olduğundan, mahkeme davanın esasına girmeden, maddi hata davasının tebliğ ya da tapuda ferağ tarihine göre 30 günlük hak düşürücü sürede açılıp açılmadığını re’sen araştırmak ve incelemekle yükümlüdür.
Somut olayda; 31.3.2004 ferağ tarihinden itibaren zemin kamulaştırma bedelinin artırılması istemiyle 27.4.2004 tarihinde açılan dava süresinde ise de; davacılar vekili tarafından, aşamalarda ibraz edilen 13.9.2004 tarihli dilekçe ile “kamulaştırılan kısımda bulunan bina ve trafoya Kıymet Takdir Komisyonunca değer biçilmediğinin yerinde yapılan uygulama sonucu düzenlenen rapor ve kroki içeriğinden öğrendikleri” ileri sürülerek, ıslah yoluyla bina ve trafo bedelinin de ödenilmesi istenilmiş, bunun yanında anılan muhtesata idarece kamulaştırmasız el konulduğundan sözedilmiştir.
Az yukarıda açıklandığı üzere, maddi hata davası açılabilmesi için Kamulaştırma Kanununun 14. maddesinde öngörülen 30 günlük hak düşürücü sürenin başlangıcı, tapuda ferağ işleminin yapıldığı 31.3.2004 tarihi olup; bu sürenin geçirilmesinden sonra 13.9.2004 tarihinde verilen dilekçe ile, ortadan kalkan bir hak için, ıslah yoluyla ve kamulaştırmasız elatmadan söz edilerek bina ve diğer muhtesat bedeli talep edilemez.
Hal böyle olunca; Mahkemece, aynı yöne işaret eden bozma kararına uyularak, bina ve diğer muhtesat bedeli yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davanın kabulüne ilişkin hükümde direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, 22.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

SU ABONELİĞİ / SUYU FİİLEN KULLANAN KİŞİNİN SORUMLULUĞU / BAŞKASI ADINA ABONE KAYDI BULUNAN SAYAÇTAN SU KULLANIMI / KULLANILAN SU BEDELİNİN ÖDETİLMESİ TALEBİ

T.C.

YARGITAY

Dördüncü Hukuk Dairesi
E:2005/4899
K:2006/3452
T:29.3.2006
SU ABONELİĞİ
SUYU FİİLEN KULLANAN KİŞİNİN SORUMLULUĞU
BAŞKASI ADINA ABONE KAYDI BULUNAN SAYAÇTAN SU KULLANIMI
KULLANILAN SU BEDELİNİN ÖDETİLMESİ TALEBİ
İSKİ Nizamnamesi m. 7
Dava, davalıların başkası adına abone kaydı bulunan sayaçtan su kullanmaları nedeniyle başlatılan icra takibine itiraz etmelerinden dolayı istenen, kullanılan su ve atık su bedelinin ödetilmesi istemine ilişkindir. İdareyle abonelik sözleşmesi yapmayan ve kayden abone olmayan bir kimsenin, fiilen idarenin verdiği suyu kullandığının saptanması halinde, o kimsenin kullanmış olduğu suyun bedelini ödemekle yükümlü olduğu sonucuna varılmalıdır.
Davacı İSKİ Genel Müdürlüğü vekili Av. MB tarafından, davalılar AY ve SE aleyhine 24/07/2002 gününde verilen dilekçe ile su bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın husumet nedeni ile reddine dair verilen 06/07/2004 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, davalıların başkası adına abone kaydı bulunan sayaçtan su kullanmaları nedeniyle başlatılan icra takibine itiraz etmelerinden dolayı istenen, kullanılan su ve atık su bedelinin ödetilmesi istemine ilişkindir.
Olaya ilişkin olan 07/10/2000 tarihli tutanakta, “AZ” isimli kişi abone olarak gösterilmiş ve 5 katlı binada fiilen su kullanan kişilerin 1. kattaki çay ocağını işleten AY. 2. kattaki gemi fenerleri yapan SE, 3. kattaki plastik makinaları yapımı işi ile uğraşan M ve YY olarak belirlenmiştir. Adı geçen davalılardan AY ile SE aleyhine icra takibi yapılmış, davalıların itirazı üzerine bu alacak davasının açıldığı anlaşılmıştır. Davalı SE 1994 yılına kadar bu iş yerini kullandığım, o tarihte suların akmadığını, yakındaki camiden su alındığını. 1994 yılından önceki su alacaklarının zamanaşımına uğradığını belirtirken, diğer davalı AY ise davalılar dışında 3 kişinin daha fiilen su kullandığını sadece davalıların hasım gösterilmesinin doğru olmadığını, çay ocağında sular genellikle akmadığı için dışardan su getirdiğini, diğer su kullananlarla birlikte borcunu ödemeyi kabul ettiğini beyan etmiştir. Mahkemece; İSKİ Nizamnamesi’nin 70. maddesine göre borcu abonenin ödemesi gerektiği, diğer su kullananlardan rücuen tahsil edebileceğinden abone olmayan davalılar hakkındaki davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmiştir.
Davalıların savunmalarından da anlaşılacağı üzere davalı SE’in 1994 yılına kadar, davalı AY’nin ise çay ocağı işletmek suretiyle halen adlarına abone kaydı bulunmayan sayaçtan fiilen su kullandıkları ve davalılar dışında başka kişilerin de fiilen su kullandıkları anlaşılmaktadır. Şu durum karşısında sorumluluk kapsamı belirlenerek, davalıların rücu hakları saklı kalmak kaydı ile su ve atık su bedelinden dayanışmalı olarak sorumlu tutulmaları gerekirken abone olmadıkları gerekçesiyle davalılar hakkındaki davanın husumet nedeni ile reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KAMULAŞTIRMA BEDELİNİN ARTTIRILMASI

T.C.
YARGITAY
Onsekizinci Hukuk Dairesi
E: 2006/1753
K: 2006/4456
T: 29.5.2006
KAMULAŞTIRMA BEDELİNİN ARTTIRILMASI

2942 s. KAMULAŞTIRMA KANUNU [Madde 10]
2942 s. KAMULAŞTIRMA KANUNU [Madde 11]
Dava dilekçesinde kamulaştırma bedelinin arttırılması ile faiz ve masrafların davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Mahkemece üç kez bilirkişi incelemesi yaptırılmış olup, alınan raporlar zemin değerinin belirlenmesi yönünden yasa hükümlerine uygundur.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
1 – Üzerinde irtifak hakkı kurulması nedeniyle taşınmazda oluşacak değer düşüklüğü oranının saptanmasında taşınmaz malın cinsi, kullanım biçimi ile irtifak hakkının niteliği ( boru hattı, enerji nakil hattı vs. ) kapladığı alan, yeri ve yönü göz önünde bulundurulmalıdır. Yargıtay uygulamalarında üzerinde irtifak hakkı kurulmuş olan taşınmazda bu irtifak nedeniyle oluşacak değer düşüklüğünün ( taşınmazın cins ve niteliğine uygun kullanımı önemli ölçüde etkileyen özel bir durum yoksa ) irtifaktan etkilenen alanın mülkiyet değerinin arazide en fazla % 35’ini, arsada ise en fazla % 50’sini geçmeyeceği kabul edilmektedir.
Buna göre arsa niteliğinde olan dava konusu taşınmazda irtifak nedeniyle oluşacak değer düşüklüğünün ( birinci bilirkişi kurulu raporunda, olduğu gibi ) % 9’u aşamayacağı dikkate alınmadan, bu oranın ikinci bilirkişi kurulu raporunda % 20, üçüncü bilirkişi kurulu raporunda kısmen % 12 kısmen % 18 olarak kabulü suretiyle değerlendirme yapılması,
2-Avukatlık Yasasının ( değişik ) 164/son maddesi hükmünün yorumlanmasında hataya düşülerek, hesaplanan avukatlık ücretinin davacı taraf yerine doğrudan vekillerine ödenmesine karar verilmiş olması,
Doğru görülmemiştir.
Mahkemece, birinci bilirkişi kurulundan zemin yönünden ortalama değer olan 9.270.000 TL/m2 esas almak ve irtifak hakkı tesisinden dolayı oluşacak değer kaybı en fazla oranında kabul edilmek suretiyle hesaplama yapılan ek rapor alınmalı, hasıl olacak sonuç ve vekalet ücretiyle ilgili açıklama da dikkate alınarak karar verilmelidir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edenlerden davalı tarafa iadesine, 29.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.