Etiket arşivi: DİLEKÇESİ

Dilekçe ve Sözleşme Örnekleri • NİŞAN BOZULMASI İLE HEDİYELERİN İADESİ DAVA DİLEKÇESİ

…………….AİLE MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE

DAVACI:Adı ve Soyadı…………. T.C. No:………
ADRES:…………………………………………

DAVALI:Adı ve Soyadı…………..T.C.No:………
ADRES:

DAVA KONUSU : Nişanın bozulması nedeni ile hediyelerin iadesi talebidir.

DAVA DEĞERİ:………………. TL

AÇIKLAMALAR:

1-davalı ile../../2015.tarihinde yapılan törenle nişanlandık. Nişanlanmanın kendime yüklediği yükümlülüklerin bilinci içerisinde evlilik hazırlıkları yaptım ve evleneceğim günü beklemeye başladım.

2-Aileler arasındaki anlaşmazlık nedeni ile davalı taraf nişanı tek taraflı olarak bozmuştur. Nişanlanmam nedeni ile tarafımızca verilen hediyeler davalıdan talep edilmiş ancak davalılar hediyeleri iade etmeye yanaşmamışlardır.

3-Nişan fotoğraflarıyla ve tanık bayanlarıyla da sabit olacağı üzere, söz konusu nişan hediyelerinin değeri;
a-… örf ve adetlerine göre takılan ……. adet bilezik (……..TL),
b-1 adet takı seti (……. TL),
c-1 adet tek taş nişan yüzüğü (…….. TL), olmak üzere toplam ……… TL’dir.

DELİLLER:Nişan fotoğrafları, tanık beyanları sair her türlü yasal delil

HUKUKİ SEBEPLER:TMK. md. 122 veilgili mevzuat.

TALEP SONUCU:Yukarıda arz ve izah olunan nedenlerle;

1-Davanın kabulü ile yukarıda belirtmiş olduğumuz hediyelerin iadesine,

2-Aynen iadesi mümkün olmadığı takdirde hediyelerin bedeli olan ……. TL’nin dava tarihi itibariyle yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak tarafıma ödenmesine,

3-Yargılama giderlerinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmesini, saygılarımla arz ve talep ederim. ../../2015

DAVACI
Adı ve Soyadı
İmza

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 15 Şub 2015, 17:48


Dilekçe ve Sözleşme Örnekleri • İHTİYATİ HACİZ,TEMİNAT İADESİ DİLEKÇESİ VE DERKENAR ÖRNEĞİ

……………… ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE

DOSYA NO: 2015/…….

İHTİYATİ HACİZ TALEBİNDE
BULUNAN DAVACI :……………………..

DAVALI :………………………………..

KONU : TEMİNAT İADESİ TALEBİ.

AÇIKLAMALAR :
Mahkemenizin yukarıda numarası ve tarafları yazılı dosyasından verilen ihtiyati haciz kararı, …………İcra Müdürlüğü’nün 20…/…. E. sayılı dosyasından infaz edilmiş, takip dosyasından gönderilen ödeme emri borçlu davalıya tebliği edilmiş olup takip kesinleşmiştir. İcra takibi, ödeme emrinin borçluya tebliği neticesinde kesinleştiğinden, dosyanızda bulunan teminatın tarafıma iadesini talep ederim.

TALEP : Açıklanan ve re’sen gözetilecek nedenlerle mahkeme veznesine yatırılan teminatın tarafıma iadesine karar verilmesini saygılarımla talep ederim. ../../2015

Davacı
Adı ve Soyadı
İmza

…….. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
DOSYA NO: 2015/……… E.

Yukarıda numarası yazılı ihtiyati haciz kararı 2015/…….. E. dosyamızdan infaz edilmiş olup, takip kesinleşmiştir. İşbu derkenar takip alacaklısının talebi üzerine verilmiştir.

İcra Müdürü

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 06 Oca 2015, 22:02


Dilekçe ve Sözleşme Örnekleri • EHLİYETİ YANINDA OLMAYANA VERİLEN CEZAYA İTİRAZ DİLEKÇESİ

…………….NÖBETÇİ SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NE

İTİRAZ EDEN:Adı ve Soyadı…………….Tc.N………….Adresi…………………..

İTİRAZ OLUNAN
KARAR: ……….Cumhuriyet Baş Savcılığının 2014/……… Kabahat sıra numaralı, 2014/…… Karar sayılı ve …………… tarihli idari para cezası ve hafif hapis cezası kararı

İDARİ YAPTIRIM
KARARI VEREN: ……….. Cumhuriyet Baş Savcılığı

EYLEM SIRA NO: 2014/…….. Kabahat

KARAR NO: 2014/….. Kabahat Karar

KABAHAT: Ehliyetsiz Araç Kullanmak

KANUN MADDESİ: 2918 SY 36 MD

İŞLENME TARİHİ:……….

KARAR TARİHİ:…………

CEZA TUTARI: ………….TL ve 1 AY Hafif Hapis Cezası Karşılığı ……….TL

İTİRAZ KONUSU: ………. Cumhuriyet Baş Savcılığının 2014/………. Kabahat ve ………………… tarihli idari yaptırım
cezası kararının itirazım sonucunda kaldırılması talebimdir.

AÇIKLAMALAR

1–…………….. günü saat …,…. civarında ………İli………….İlçesi………..Caddesinde karıştığım trafik kazası nedeniyle, polis tarafından hakkımda işlem uygulanmıştır. Kaza esnasında ehliyetim bulamadığı için ……….. Cumhuriyet Baş Savcılığına sevk edildim. ehliyetim ise kaza esnasında yanımda olmasına rağmen kaza sebebiyle bulunamamıştır. Kaza meydana gelmeden önce aracın ön bölümüne bıraktığım ehliyeti kazadan kaynaklı olarak bulamadım. GeçirdiğiM kazanın şokuyla meşgul iken ehliyeti o anda ibraz edememem oldukça doğaldır. Zira bu çarpma nedeniyle başımda 6 cm civarında bir açılma olmuştur. Kaza sebebiyle yaralandım kimlik numarasından ehliyetimin tespiti imkanı varken ehliyetimi ibraz edemediğim için trafik polislerinin düzenlediği kaza tespit tutanağında bu durum ehliyetsiz araç kullanma olarak belirtilmiştir.Kendimin ehliyetimin olduğunu ve ehliyetsiz araç kullanma gibi bir durum olmadığını ısrarla belirtmiş isem’de polislerden ya şimdi ehliyetini göster yada ehliyetsiz araç kullanmaktan hakkında işlem yapacağız tepkisi ile karşılaştım. Hatalı düzenlenen kaza tutanağını imzalamadım. Kaza esnasında yaralanmama rağmen polisler tarafından uygulanan bu tarz hem hukuk kurallarına hem de ahlak kurallarına aykırılık teşkil etmektedir. Polislerin haksız ve mesnetsiz olarak düzenlediği bu tutanak sebebiyle hakkımda ve gıyabımda 2918 sayılı yasanın 36 maddesi uyarınca idari para cezası verilmiştir. Verilen bu ceza yasaya, usule ve hukuka açıkça aykırıdır.Savcılık esnasında imzamın bulunmaması sebebiyle ifadem alınması gerekirken ifadem de alınmamış ve iş bu haksız karar verilmiştir. Bu nedenlerle mahkemenize müracaat zorunluluğu hasıl olmuştur.

2- Haksız ve hukuka aykırı bir şekilde verilen idari yaptırım kararının kaldırılması gerekmektedir. İş bu kabahatin tarafımca işlenmediği ve suçun oluşması için gerekli yasal unsurların mevcut olmaması sebebiyle kabahatin de oluşmadığı sabittir. İlgili 2918 sayılı yasanın hükmü açıktır. Buna göre “Motorlu araçların, sürücü belgesi sahibi olmayan kişiler tarafından karayollarında sürülmesi ve sürülmesine izin verilmesi yasaktır(Yeniden Düzenleme: 21/5/1997 – 4262/4 md.) Sürücü belgesi sahibi olmadan trafiğe çıkanlara ilk tespitte bir aydan iki aya kadar, tekrarı halinde iki aydan üç aya kadar hafif hapis cezası verilir.” ibaresine dayanarak hakkıma bu ceza verilmiştir. Yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı üzere bu ceza SÜRÜCÜ BELGESİ OLMAYAN KİŞİLERE verilmesi gerek bir cezadır. Bu maddeye dayanarak bir idari yaptırım kararı verilecekse ehliyetimin hiç olmaması gereklidir. Oysa ekte ibraz ettiğim …………… Trafik Müdürlüğünden verilen, ……….. tarih ve …………….. belge numaralı sürücü belgesinden de anlaşılacağı üzere B sınıfı ehliyetim vardır. Ehliyetim olmasına rağmen eksik araştırma ve hukuka aykırı bir şekilde verilen idari yaptırım kararının uygulanması ciddi mağduriyetime sebep olacaktır. Ehliyetim olması sebebiyle ……….. Cumhuriyet Baş Savcılığı tarafından verilen idari yaptırım kararı yersiz ve hukuka aykırıdır. Bu sebeple idari yaptırım kararının kaldırılması gereklidir.

SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda ayrıntılı olarak arz ve izah ettiğim nedenlerle ………… Cumhuriyet Baş Savcılığının 2014/……… Kabahat ve ……………… tarihli yasaya, hukuka, yargı içtihatlarına ve usule aykırı olan İdari Yaptırım Kararının KALDIRILMASINA, karar verilmesini tensip ve görüşlerinize arz ederim.

İTİRAZ EDEN
Adı ve Soyadı
İmza

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 20 Ara 2014, 23:27


YARGITAY H.G.K 2011/9-832 E. , 2011/771K. *SÜRE TUTUM DİLEKÇESİ VERİLMESİ* TEMYİZ HARCININ YATIRILMASI

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

2011/9-832 E.N ,

2011/771 K.N.

 

 

İçtihat Metni

 

Taraflar arasındaki "Alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muratlı Asliye Hukuk (İş) Mahkemesince davanın kesin hüküm nedeniyle reddine dair verilen 16.09.2010 gün ve 2009/63 E., 2010/226 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 05.04.2011 gün ve 2011/16497-10185 sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

 

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

 

Bilindiği üzere, sağlıklı bir temyiz incelemesi yapılabilmesi için hükme esas alınan deliller ile dava evrakının eksiksiz olması, işlem sırasına göre belli bir düzen içinde bulunması gerekmektedir.

 

Nitekim, bu gereğin yerine getirilmesine yönelik olarak Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri Yönetmeliği'nin 25.maddesinde "dava dosyalarının düzenlenmesine ilişkin" kurallar açıklanmış ve aynı maddede dosyaya giren her kağıt ve evrakın dosyanın kapağında gösterilen belli hanelere düzgünce yazılması ve bu hanelerde yer alan numaraların dosyadaki evrak üzerinde de aynı sırayla gösterilmesi, tek kartona sığmayan dosyalarda başka bir kartona geçilmesi halinde de aynı kurallara uyularak iki ya da daha fazla kartonun sırasıyla birbiriyle ilgilendirilmesi gereğine işaret edilmiştir. Uygulamada dizi pusulası olarak adlandırılan bu belge, dosyanın temyiz incelemesine eksiksiz gönderilmesini sağladığı gibi, zaman ve evrak kaybını da önlemektedir.

 

Yine aynı Yönetmeliğin 53. maddesinin 5,6,7,8. fıkralarında dosyaların temyiz incelemesine gönderilirken dikkat edilmesi gereken hususlar ve bununla ilgili sorumluluklar sıralanmıştır.

 

Diğer taraftan, dosya gönderme formu düzenlenip, imzalanırken açıklanan gereklerin yerine getirilip getirilmediği formu imzalayan ilgili hakimince de denetlenmelidir.

 

Özellikle vurgulamakta yarar vardır ki, temyiz dilekçesinin mahkemeye sunulmasından itibaren hem hakimin hem temyiz talep edenin, hem de kalemin yapacağı işlemler bulunmaktadır.

 

Buna göre, temyiz dilekçesinin mahkeme hakimince havalesini takiben kalemce, gerekli harç ve giderler hesaplanıp, ilgilisinden tahsil olunur ve dilekçe temyiz defterine kaydedilir. Kaydedilen dilekçede kaydın yapıldığı tarih ve sıra numarası açıkça yazılmak suretiyle gösterilir. 

 

Temyiz defterine kayıt tarihi itibariyle gerekli harç ve giderler yatırılmamışsa bu husus mahkemece belgelenir ve havale tarihinden çok sonra harçlandırılan dilekçelerin kaleme tevdii halinde de bu durum belgeye bağlanarak dilekçe teslim alınıp, temyiz defterine bundan sonra kaydedilir. 

 

Mahkeme temyiz dilekçesinin gerekli şartları taşıyıp taşımadığını irdeler ve taşımaması halinde de, vereceği ek kararla bu dilekçeyi reddedebilir. Bu red kararına karşı da temyiz yolu açıktır. 

 

Somut olaya gelince: 

 

Eldeki dava, fazla mesai alacağının tahsili istemli olup; İş Mahkemesi sıfatıyla hükme bağlanmıştır.

 

Mahkemece, kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece karar bozulmuştur. 

 

Mahkemece önceki kararda direnilmiş; 28.06.2011 günlü bu karar taraf vekillerinin yüzüne karşı verilmiştir.

 

Davacı vekili aynı tarihte (28.06.2011) havale ettirdiği dilekçe ile hükmü temyiz etmiş; gerekçeli kararın kendisine tebliğini istemiştir. Bu süre tutum dilekçesinde hakim havalesi olmakla birlikte temyiz defterine kaydedildiğine ilişkin bir açıklama ya da kayıt yer almamakta; dosya gönderme formunda da bu bilgi bulunmamaktadır. Dilekçe üzerine harç hesabı yapılmamış; parantez içi ve onaysız, imzasız not şeklinde (temyiz harcı Bursa'dan yatırılacak) açıklaması düşülmüştür.

 

Davacı vekili Bursa Nöbetçi İş Mahkemesi aracılığıyla Muratlı Asliye Hukuk (İş) Mahkemesine gönderilmek üzere 19.09.2011 tarihli dilekçesini vermiş; temyiz harcını Bursa Mahkemeler veznesine yatırdığına ilişkin 19.09.2011 tarihli harç makbuzunu da eklemiştir. Temyiz dilekçesinin üzerinde 2011/96 Temyiz no. açıklaması vardır.

 

Mahkeme temyiz istemi konusunda bir değerlendirme yapmamış; dosyayı dizi pusulasına bağlamaksızın ve açıklama yapmaksızın temyiz incelemesine göndermiştir. 

 

Görülmektedir ki, yüze karşı verilen karara karşı süresi içinde verilen süre tutum dilekçesi üzerinde 28.06.2011 havale tarihinden başka temyiz defterine kaydedildiğine ilişkin herhangi bir bilgi yer almadığı gibi bu tarihte temyiz başvuru ve temyiz peşin harçlarının tahsiline ilişkin bir kayıt ya da belge de bulunmamaktadır. Harç 19.09.2011 tarihinde tahsil edilmiştir. 

 

O halde mahkemece yapılacak iş; süre tutum dilekçesinin 28.06.2011 tarihinde havale edilmesinden sonra temyiz defterine kaydedilip kaydedilmediğinin araştırılması, kaydedilmişse bu dilekçe üzerine düşülen "Temyiz harcı Bursa'dan yatırılacak" açıklaması da değerlendirilerek; harca tabi olmasına rağmen harç alınmadan temyiz defterine kayıt edilen temyiz dilekçesi hakkında yapılacak işlemlere ilişkin 25.1.1985 günlü 1984/5 Esas ve 1985/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun temyize ilişkin hükümlerine göre işlem yapılması; aksine süre tutum dilekçesi temyiz defterine kaydedilmemiş ise 19.09.2011 tarihinde harçlandırılan dilekçe de değerlendirilerek temyiz isteminin süresinde yapılıp yapılmadığı konusunda bir karar verilmesi; temyiz dilekçesinin süresinde verildiği kanaA..ne ulaşılması halinde de dava dosyası ve eklerinin, içerikleri açıklanan Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri Yönetmeliği hükümleri gereğince, dizi pusulasına bağlanması, gönderme formunu imzalayan hakimce son kontrolünün de sağlanarak temyiz incelemesi yapılmak üzere Yargıtay'a eksiksiz biçimde gönderilmesi olmalıdır.

 

Açıklanan nedenlerle; dosyanın, açıklanan işlemler yapılıp, belirtilen eksiklikler giderilmek üzere Yerel Mahkemeye geri çevrilmesi gerekmiştir.

 

S O N U Ç : Yukarıda yazılı noksanlığın tamamlanması için dosyanın mahkemesine, GERİ ÇEVRİLMESİNE, 14.12.2011 gününde oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E:2012/4-824 K:2013/305 ISLAH DİLEKÇESİ İLE TALEP EDİLEN TAZMİNATA KARŞI ZAMANAŞIMI DEFİ

T.C.

YARGITAYHUKUK GENEL KURULU 

 

Esas No:2012/4-824 Karar No:2013/305 Karar Tarihi:06.03.2013 

 

ISLAH DİLEKÇESİ İLE TALEP EDİLEN TAZMİNATA KARŞI ZAMANAŞIMI DEFİ ( İleri Sürülmesinin Mümkün Olduğu)

DAVA :

Taraflar arasındaki “maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Manisa 2. Asliye Hukuk Mahkeme’since davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.06.2010 gün ve 2004/385 E., 2010/205 K. sayılı kararın incelenmesi birleşen dosya davacısı ve davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 05.12.2011 gün ve 2010/10984 E., 2011/12929 K. sayılı ilamı ile;

 

( … 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm temyiz itirazları ile davacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

 

2-Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; Dava, trafik kazası sonucu desteğin ölümü nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, dava dilekçesindeki maddi ve manevi tazminat istemlerinin bir bölümü kabul edilmiş, ıslah dilekçesi ile artırılan tazminat miktarının ise zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Karar, davacılardan M. B. ve davalı tarafından temyiz olunmuştur. a ) Davacı, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak eşinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemiştir. Yargılamanın devamı sırasında düzenlenen tazminat bilirkişi raporunda destekten yoksun kalma zararının istemden daha fazla olduğunun belirlenmesi üzerine davacı, 31.03.2010 günlü ıslah dilekçesini vererek dava dilekçesindeki talep sonucunu artırmış ve bilirkişi raporunda belirlenen zarar miktarına göre bakiye zararını istemiştir. Davacının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü istem, yeni bir dava niteliğinde olmayıp dava dilekçesindeki istek sonucunun artırılması biçimindedir. Bu nedenle sadece dava dilekçesine karşı ileri sürülebilecek olan zamanaşımı itirazı ıslaha karşı ileri sürülemez. Islah, 1.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 176. ve devamı maddelerinde düzenleme altına alınmıştır. Anılan kanunun 177/1. maddesinde de ıslahın, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceği açıkça düzenlenmiştir. Şu durumda, ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunulamaz. Zira ıslah, yeni bir dava olmayıp sadece dava dilekçesinde yapılan bir değişikliktir. Açıklanan yasal düzenleme karşısında; yerel mahkemece, ıslah ile artırılan bölümün zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir. b ) Davacının desteği K. B., 31.03.2004 günü meydana gelen trafik kazası nedeniyle yaşamını yitirmiştir. Tazminat hukuku ilkeleri gereğince haksız eylemden doğan zararın ödetilmesi amacıyla açılan davalarda istek bulunması durumunda kabul edilecek tazminata olay tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir. Dava dilekçesinde, tüm davacılar yönünden kabul edilecek tazminatlara olay gününden itibaren yasal faiz işletilmesi istenmiştir. Şu durumda yerel mahkemece, desteğin eşi olan davacı M. B. yönünden de belirlenen tazminatlara olay gününden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi gerekirken, adı geçen davacı yönünden faize karar verilmemiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın, bu nedenle de bozulması gerekmiştir… ), Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece bozma ilamının 2/a bendi yönünden önceki kararda direnilmiştir. 

 

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

 

KARAR : Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davacılardan M. B. için dava dilekçesi ile talep edilen 2.000,00 TL dışında 31.03.2010 harç tarihli ıslah dilekçesiyle destekten yoksun kalma tazminatı talebinin 15.305,46 TL artırıldığı, ancak ıslah tarihi itibariyle Karayolları Trafik Kanunu uyarınca 2 yıllık ve suç tarihine göre 5 yıllık ceza ( uzayan ) zaman aşımı süresinin dolduğu, bu nedenle destekten yoksunluk tazminatı talebinin ıslah ile arttırılan bölümünün zaman aşımı nedeniyle reddinin gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davacılardan M. B. vekili ve davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur. Yerel Mahkemece, bozma ilamının 2- ( a ) bendi yönünden önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacılardan M. B. vekili ve davalı vekili getirmiştir. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ıslah dilekçesi ile talep edilen tazminata karşı zamanaşımı definin ileri sürülmesinin mümkün olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacılardan M. B.’un 31.03.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile talep ettiği destekten yoksunluk tazminatını için zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır. Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir ( HUMK. m.83 ); ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6.C.IV, İstanbul 2001, s.3965 ) Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkândır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir ( Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuk, C.I.II.B,5, İstanbul 1992 s.534 ). Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur ( Baki Kuru: age .s 4035 ). Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar ( davayı etkilediği için usul işlemidir ) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkânsızdır. Çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terk edilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz. Bilindiği gibi, HUMK.nun 87.maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü Anayasa Mahkemesi’nin 20.07.1999 tarih 1999/1 E. 1999/33 K.sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Bundan böyle davacı, dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini ( davalı muvafakat etmese bile ) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine engel olmayacaktır. Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir ( HUMK.m.87 ). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır. Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır. ( Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6.baskı c.IV,s.3998 vd; Sabri Şakir Ansay Yargılama Usulleri, 1960 baskı sh:194 vd,; İlhan Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975 baskı s.460 vd,; Saim Üstündağ Medeni Yargılama Hukuku Esasları, 1973 baskı s.335 vd, ile aynı yöndeki HGK.18.12.1957 gün E.2/66 K.64; HGK, 30.1.2002 gün 2002/2-63 E.,23 K.; HGK, 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E.;572 K.; HGK, 5.3.2003 gün ve 2003/9-76 E.;126 K. ) Davanın kısmen ıslahı durumunda ise davacı; kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesinin kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırabilecektir. Bu aşamada açıklanması gereken diğer bir husus zamanaşımının kesilmesi konusudur. Bir davanın açılması halinde zamanaşımı kesilir ( BK.m.133/2 ). Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler ( BK.m.135/1 ). Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar. Öğretide, kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir ( Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü, Altıncı Baskı Cilt:II s.1541 v.d; Pekcanıtez Hakan/ Atalay Oğuz/ Özekes Muhammet, Hukuk muhakemeleri Kanununa Göre Medeni Usul Hukuku, 12. bası. S.321 ). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir ( HGK.20.3.1968 gün ve 1968/9-210 E.; 151 K.; HGK, 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E. 572 K.; HGK 9.10.2002 gün ve 2002/9-809 E., 802 K. ). Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sadece ek dava yerine kısmi ıslah yoluyla saklı tutulan alacakları aynı davada isteme kolaylığı getirmiş olup, zamanaşımı, temerrüde düşürme gibi, usul ve yasa hükümlerini değiştirmiş değildir. Kısmi ıslahta, tam ıslahın aksine ıslah tarihine kadar yapılmış bütün usul işlemleri yapılmamış sayılmaz. Kısmi ıslah, yapıldığı tarihten ileriye yönelik olarak hüküm ifade eder ( HGK.3.7.2002 gün 2002/9-564 E.ve 572 K. ). Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler, kısmi ıslahın bir ek dava niteliğinde olmadığını, kısmi ıslah halinde zamanaşımının ilk davanın açıldığı tarihe göre belirlenmesinin gerektiğini, ıslah edilen talebin dava dilekçesinin devamı niteliğinde olduğunu, kamilen ıslahta dava değiştirildiği ve zamanaşımının dava tarihine göre belirlendiği gibi aynı şekilde kısmi ıslahta da dava dilekçesinin talep bölümünün değiştirildiği kabul edilerek önceki davanın devamı olarak nitelendirilmesinin gerektiğini, uzun süren yargılamanın sonraki aşamalarında ortaya çıkan alacağa ulaşma imkanının ortadan kaldırılmamasının gerektiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle ihlal kararları vermekte olduğu, somut olayda da kusur oranı için ceza davası sonucunun mahkemece gereksiz şekilde beklenmesi nedeniyle 5 yıllık uzamış zamanaşımı süresinden sonra alınan bilirkişi raporu ile belirlenen tazminat miktarının talep edilebilmesi için davacı tarafından verilen ıslah dilekçesinin süresinde kabul edilmesinin gerekli olduğu gerekçesiyle yerel mahkeme kararının Özel Daire ilamında olduğu gibi bozmasının gerektiği belirtilmiş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda belirtilen nedenlerle kabul edilmemiştir. Somut olayda davacıların murisinin kullandığı bisiklete davalının arabasıyla çarparak ölümüne sebebiyet verdiği kaza 31.03.2004 tarihinde meydana gelmiştir. Davacılardan M. B., 19.11.2004 tarihinde açmış olduğu destekten yoksunluk tazminatı davasında fazlaya ilişkin talep ve dava haklarını saklı tutarak 2.000,00 TL maddi tazminat ile 30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Yargılama aşamasında ise 31.03.2010 tarihli dilekçe ile harcını yatırmak suretiyle destekten yoksun kalma tazminatı talebini 17.305,46 TL olarak ıslah etmiştir. Bu ıslah dilekçesine karşı davalı tarafından zamanaşımı def’i ileri sürülmüştür. Görüldüğü üzere davacıların murisinin ölümüne neden olan trafik kazası ile müddeabihin artırıldığı ıslah tarihi arasında ( 6 ) yıllık bir süre geçmiştir. Bu itibarla, somut olaya uygulanması gereken 2918 sayılı yasanın 109. maddesinde öngörülen ( 2 ) yıllık ve ceza kanunları ile öngörülen ( 5 ) yıllık ( ceza ) zaman aşımı süreleri ıslah tarihi itibariyle geçmiştir ve zamanaşımına ilişkin olarak yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca davacılardan M. B.’un ıslahla artırılan maddi tazminat istemi yönünden zamanaşımı süresi dolduğundan bu istemi reddeden mahkemenin direnme kararı yerindedir. Ne var ki, davalı vekilinin temyiz itirazları Özel Daire’ce incelenmediğinden, bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir. 

 

SONUÇ : Davacılardan M. B. vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 4.Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK'un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.03.2013 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY : Bilindiği gibi, "belirsiz alacak davası" 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda düzenlenmediği halde 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile düzenlenmiş bir dava çeşididir. Kanunumuzda “belirsiz alacak davası”nı düzenleyen hüküm ( m.107 ), İsviçre Medenî Usul Kanununa, oldukça paraleldir. Belirsiz alacak davası, Alman Medenî Usul Kanununda açık olarak düzenlenmemiş olmakla birlikte, öğreti ve Alman Federal Mahkemesi tarafından yüzyılı aşkın bir zamandan beri kabul edilmektedir. HMK nun 107 nci maddesinde düzenlenen “belirsiz alacak davası”, İsviçre ve Alman hukuklarında “rakamlandırılmamış alacak davası ( unbezifferte Forderungklage )”veya “rakamlandırılmamış alacak talebi ( unbezifferte Klageantrag )” ibareleri ile anılmaktadır. Belirsiz alacak davası, hukukî niteliği itibariyle bir eda davasıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için, davacının dava açacağı miktarı ya da değeri, tam ve kesin olarak gerçekten belirleyebilmesinin imkânsız olması ya da bunun kendisinden beklenememesi gerekir. Davacı açılacak davanın miktarını tam ve kesin olarak biliyorsa yahut bunu bilebilecek durumda ise, belirsiz alacak davası açılamaz. ( Prof.Dr. Ejder Yılmaz Bankacılar Dergisi Mart 2012 Sayı 80 sayfa 83 vd ) Öte yandan, usul kurallarının yürürlüğe girdikten sonra halen devam etmekte olan davalara da uygulanması gerektiği kuşkusuzdur. Bu nedenle davanın HMK.nun yürürlük tarihinden önce veya sonra açılmış olmasının bir önemi yoktur. Belirsiz alacak davasının açılmasının sonuçlarından biri de zamanaşımının kesilmesidir. ( BK m.133/2 ).Yargıtay'ın bu güne kadar ki uygulamalarına göre zamanaşımı kesilmesi, dava dilekçesinde talep edilen miktarla sınırlıdır ve dava edilmeyen kısım için zamanaşımı kesilmez. Ne var ki, bu kuralı HMK m.107 ile hukukumuza yeni giren belirsiz alacak davası bakımından uygulayabilmek mümkün değildir. Aksinin kabulü, belirsiz alacak davasının kanun koyucu tarafından usul kanununda düzenlenmesine rağmen ( daha başlangıçtan ) reddi anlamına gelir. Belirsiz alacak davasında, kısmî alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya sokulmasına izin verdiğinden, geçici talep sonucu ile açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmesi sonucunu ortaya çıkarır. Asgari miktar belirtilerek açılan belirsiz alacak davasında mahkemece yapılan araştırma esnasında alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına ( m.141, 319 ) tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabilir. Yapılan bu arttırım zamanaşımına tabi değildir. Hangi davaların belirsiz alacak davası olacağı, bu yönde hangi kıstasa başvurulacağı yönünde çeşitli tartışmalar yapılmaktadır. Öğretide kabul gören ve bizlerinde katıldığı ağırlıklı görüşe göre, icra hukukundaki inkâr tazminatı bakımından kabul edilen, “likid alacak” kavramı belirsiz alacak davasını tespit etmekte kullanılabilir. Bu konudaki çok sayıdaki Yargıtay kararlarında yer alan açıklamalardan da yararlanılabileceğini düşünmekteyiz. Buna göre başlangıçta alacak likitse belirsiz alacak davası açılamayacaktır. Alacak likit değilse, davanın tarafları ve mahkeme tarafından davanın başlangıcında hesap edilemiyorsa, bu durumda belirsiz alacak davası açılabilecektir. Somut olaya gelince, onama kararı veren sayın çoğunluğun tek gerekçesi vardır. Oda Yüksek Yargıtay tarafından bu güne kadar süregelen uygulamanın bozulmaması ve istikrarın devam etmesi düşüncesidir. Ne var ki, Yargıtay uygulamaları 1086 Sayılı HUMK. Zamanına aittir. Köprülerin altından çok sular akmış, 6100 sayılı HMK ile HUMK'nu yürürlükten kaldırmış, HMK.nun 107.maddesi ile belirsiz alacak davası olarak bir dava çeşidi hukuk hayatımıza girmiştir. Eldeki dava belirsiz alacak davasıdır. Kısmi dava değildir. Usul hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesi ilkesi sebebi ile HMK.'nun 107'nci maddesi bu dava bakımından da uygulanır. Davanın taraflarının yada Hakimin davanın başlangıcında gerçek zararı hesap etmesi mümkün değildir. Başka bir anlatımla davadaki alacak likit değildir. Gerçek alacak bilirkişi raporu ile belirlenmiştir. Bu nedenle ıslahla arttırılan miktar zamanaşımına tabi değildir. Daire bozmasına direnen yerel mahkeme kararına ve kararı onayan sayın çoğunluğun görüşlerine bu nedenle katılmıyoruz. 

 

KARŞI OY : Usul hukukumuzda ıslahın amacı,yargılamadaki biçimsel kuralların hakkı yok etme tehlikesini önlemek, böylece esası usulde boğmamak ve adaleti gerçekleştirmek , hakkı gerçekten haklı olan tarafa vermek tir. ( Örnek: alman hukukunda dava değiştirme kuralı mevcuttur ve böylece ıslaha gerek yoktur ). Islahın önemli özelliği, bir davanın içinde istenmekte olmasıdır. Bu nedenle bir davanın eki değildir. Ek dava da değildir. Yasanın tarafa tanıdığı ve dava konusu üzerinde değiştirme hakkını içeren bir ÇAREDİR. Değişimin konusu ise genellikle bir usul işlemidir. Zamanaşımı ise ancak bir davaya karşı ileri sürülebilen DEF'iDİR. Zamanaşımı, alacak hakkı sahibinin "alacağına lakayt ( kayıtsız ) KALMASINA HUKUK DÜZENİMİZİN BAĞLADIĞI BİR SONUÇTUR." Hukuk düzeni, hak sahibi tarafından makul bir sürede aranmayan bir hakkın sonradan aranmasının-hukuksal problem yapılmasının toplumsal bütünleşmeye aykırı bulmuş ve zamanaşımı müessesesi bu nedenle öngörülmüştür. Dava konusu olayda ise davacı hakkına lakayd kalmamıştır. Davasını açmış ve daha sonra bilirkişi raporu içeriğinden gerçek zararı öğrenip ıslah etmiştir. Böylece davacı zamanaşımının ana felsefesi ile çelişmemiştir. Hukuk düzeni de bundan zarar görmemiştir. Bilakis bozma kararıyla adil bir sonuç doğmuştu. Toplumsal tatmin oluşmuştu. Islah ile yanılgı veya daha evvel düşünülemeyen bir husus düzeltilebilir ( 4.2.1948 t.İBK ). Islah edilen kısım ilk açılan davanın devamıdır ve ilk dava dilekçesinin konusunun içindedir. Bu nedenle ilk davanın açıldığı tarihte dava açılmış sayılır. Buna bağlı olarak ayrım yapılmaksızın zamanaşımı da ilk davanın açıldığı tarihte kesilmiş sayılır. Islah yoluyla müddeabih de artırılabilir. Bir davada sadece iddia ve savunma yasağının kapsamına giren konular ıslah edilebilir. Dava konusu artırılabilir. Buna göre, netice-i talep tamamen değiştirilebilir, netice-i talebe yeni bir talep eklenebilir, vaka- dava sebebi değiştirilebilir. Islah eden taraf yargılamada o ana kadar gerçekleştirdiği herhangi bir usul işlemini değiştirir veya düzeltir. Yargılama düzeltilen bu işlemin bulunduğu noktadan itibaren devam eder. Tam ıslahta yargılamanın başına dönülür. Islah edilen dava eski davanın devamı niteliğindedir. ( B.KURU,s .3999 ). Yargıtay çeşitli kararlarında tam ıslahta zamanaşımın olmayacağını benimsemektedir. Zamanaşımı ilk davanın açıldığı tarihte kesilmiş sayılır ( 3.HD 5.10.1951 t. 13088-9912 ), ( 2 HD 10.03.1978 1486-1892 ). Bu iki örnekte tam ıslah söz konusudur. Ve ilk dava tarihinde zamanaşımının kesildiği benimsenmektedir. Bazı hallerde dava tamamen ıslah edilirken yeni dava eskisinde tamamen farklı olursa Zamanaşımı tehlikesi söz konusu olabilir. Örneğin, yayın konusunun toplatılması davası manevi tazminata dönüştürüldüğünde, ilk dava yeni davayı içermemektedir. O halde bu ıslah konusuna karşı zamanaşımı defi ileri sürülebilir. ( 4.HD 29.04.1969 1896-4188. ) Yargıtay uygulamasında tam ıslahta zamanaşımı kurumu işletilmediği halde kısmi ıslahta ıslah edilen kısma karşı zamanaşımının işletilmesi adalet ve eşitlik ilkelerine açıkça aykırıdır. Oysa, kısmi ıslahta ıslahı yapan tarafın iradesi yönünde yorum yapılmak zorunluluğu sözkonusudur. Kısmi ıslahta zamanaşımı kabul etmek Anayasa Mahkemesi kararının hükümsüzlüğü sonucunu doğurur. Zira önceden dava konusunu artırma engeli sözkonusu idi. Bu durum ise adalete erişimi engellemekteydi. AYM bu engeli iptal kararıyla kaldırdı. Bu kez zamanaşımı kurumu işletilmekle AYM kararıyla hedeflenen nokta, diğer adıyla adalete ulaşma yolu tekrar iptal edilmiş olmaktadır. Islaha ilişkin bu genel tespitlerden sonra somut olaya döndüğümüzde; ilkin bir adli hatanın önüne geçilmişti. Zira fazlaya dair haklarını saklı tutan davacı ıslah hakkını kullanmak için gerçek zararını öğrenmeyi beklerken mahkeme ceza davasının sonucu kesinleşinceye kadar bilirkişi incelemesini yaptırmamıştır.5 yıllık süre zaten bu aşamada sona ermiştir. Bu noktada davacının adalete erişimi engellenmiştir. Dairemiz "bozma" kararıyla ilk derece mahkemesinin bu hatasını telafi etmişti. Böylece Türkiye Cumhuriyeti olası bir mahkûmiyetten kurtarılmıştı. Yeni HMK ile bu tür zararlarda belirsiz alacak davası açılabilmektedir. Davacı da bu hükümler dayanmaktadır. Daire çoğunluğumuz HMK yürürlüğünden önce bu hakkaniyete aykırı durumu kısmi ıslahta zamanaşımı olmayacağı esasını benimseyerek ortadan kaldırmıştır. Bu tam olarak bir ideal hukuku uygulamasıdır ve önceki dönem vakaları ile yeni dönem vakalarında yeknesak bir uygulama geçişi sağlanmıştır. Yukarıdaki tespitler doğrultusunda kısmi ve tam ıslah çeşitlerinde zamanaşımı uygulaması eşitliği de böylece sağlanmıştır. "Islah savunma veya iddianın değiştirilmesi hakkındaki yasağın katı uygulanmasından doğan sakıncanın giderilmesini sağlayan bir yoldur. Islah müessesesi bu açıdan usul ekonomisi, usuli hakkaniyet ve medeni yargılama hukukunun amacı olan " adaletli karar verme" ile yakından ilgili bulunduğundan ıslaha ilişkin kanun hükümleri bu ilkeler dikkate alınarak yorumlanmalıdır. ( E.Yılmaz )". Bu anlamda olaya bakıldığında davacının bu temel insan hakkını-tazminat hakkını kısmi ıslah yoluyla almasını yasaklayan bir hüküm de yoktur. Hepsinden öte davacı taraf hem fazlaya dair hakların saklı tutmuş, hata yapmamış, zararını öğrendiğinde davasının miktarını artırmış, böylece kısmi ıslahın amacına uygun ne gerekiyorsa gerçekleştirmiştir. Görüldüğü gibi davacının işlemi eksikliğini tamamlamadır. Bu işlemde zamanaşımı uygulaması yapılamaz. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıydı. Çoğunluk görüşüne bu nedenle katılmamaktayım.

RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK / TEMYİZ DİLEKÇESİ / MÜDAFİLİK GÖREVİ

T.C.

YARGITAY
 
Onbirinci Ceza Dairesi
 
E. 2006/1623
 
K. 2006/3128
 
T. 17.4.2006
 
RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK
TEMYİZ DİLEKÇESİ
MÜDAFİLİK GÖREVİ
 
 
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 261]
 
 
Resmi evrakta sahtecilik suçundan hükümlüler N. K. D. ve K. E.’in yapılan yargılamaları sonunda:
 
765 Sayılı TCK.nun 342/1 ve 80. maddeleri uyarınca Mahkumiyetlerine dair DİYARBAKIR 3. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 06.11.2002 gün ve 1995/7 Esas, 2002/326 Karar sayılı hükmün, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26.05.2005 gün ve 7163-5252 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmesinden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı Yasa nedeniyle yeniden değerlendirilmek üzere dosyanın ele alınıp duruşma açılarak yapılan yargılama sonunda; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda hükümlüler lehine herhangi bir hüküm getirilmediğinden 1995/7 Esas ve 2002/326 Karar sayılı ilamın aynen infazına dair kararın süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi hükümlü N.K.D. müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C. Başsavcılığının onama isteyen 01.03.2006 tarihli tebliğnamesi ile daireye gönderilmekle, incelenerek gereği görüşüldü:
 
Dosyada bulunan vekaletnameye göre Av. M. Sezgin Tanrıkulu’nun her iki sanığın vekili olduğu, 07.10.2005 tarihinde 5237 Sayılı Yasa yönünden değerlendirme yapılmak üzere duruşma açılırken çıkarılan davetiyede sadece “sanık N. K. D. müdafii” olarak yazıldığı ve duruşmada da adı geçen sanık müdafii olarak savunma yaptığının anlaşılmasına ve 13.10.2006 havale tarihli dilekçesi ile hükmü sadece bu sanık yönünden temyiz ettiği halde, C. Başsavcılığının 19.07.2005 gün 2005/1-306 ilamat sayılı yazısına 19.10.2005 tarihinde verilen cevapta hükmün, K. E. yönünden de temyiz edildiğinin bildirildiği gibi 22.11.2005 tarihli dosya gönderme formunda da, hükmü temyiz eden bölümünde “hükümlüler vekili Av. Sezgin Tanrıkulu” olarak yazıldığının anlaşılmasına rağmen, dosyada sanık K. E. adına verilmiş temyiz dilekçesine rastlanamadığından; sanıklar vekili olduğu anlaşılan Av. M. Sezgin Tanrıkulu’nun sanık K. E. yönünden müdafiilik görevinin devam edip etmediği, devam ediyorsa, adı geçen sanık yönünden süresinde temyiz dilekçesi verilip verilmediğinin araştırılması, müdafiliğinin devam etmediğinin anlaşılması halinde ise yokluğunda verilen hükmün sanık K.’e tebliği ile verilmesi halinde temyiz dilekçesinin de eklenerek ivedilikle iadesinin temini için mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.