Etiket arşivi: FAİZ

YARGITAY 16.HD E:2010/3045 K:2010/3089*TAAHHÜT TUTANAĞINDA ÖDEME TARİHİNE KADAR FAİZ İSTENMİYORSA TAAHHÜT GEÇERLİDİR

T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2010/3045
KARAR NO : 2010/3089
Y.C.BAŞSAVCILIĞI NO:K.Y.B:2010/75149

Ödeme şartını ihlal eyleminden borçlu Hamza Ayna'nın İİK'nun 340.maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair Mersin 1.İcra Mahkemesinin 10.6.2009 tarihli ve 2009/660-1013 sayılı kararına karşı yapılan itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına, borçlunun beraatine ilişkin Mersin l.Ağır Ceza Mahkemesinin 27.7.2009 tarihli ve 2009/690 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya aleyhine Adalet Bakanlığından verilen 20.03.2010 gün ve 17210 sayılı kanun yararına bozma talebini içeren Yargıtay C.Başsavcılığının 7.4.2010 gün ve K.Y.B. 2010/75149 sayılı tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi,

Tebliğnamede, 25.2.2009 tarihinde sanık tarafından yapılan taahhütte işlemiş faizin belirtilmesine karşın, son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz miktarının belirlenmemesi sebebiyle verilen Yargıtay 16.Hukuk Dairesinin 11.5.2009 tarihli ve 2009/3306-3412 sayılı ilamında da belirtildiği üzere taahhüt tutanağında bu tarihler arasında faiz yürütüleceğine dair bir beyan bulunmadığına göre, faiz miktarının ayrıca ilave edilmesinin zorunlu olmadığı, dolayısıyla taahhüdün geçersiz olduğundan söz edilemeyeceği gözetilmeden itirazın reddi yerine yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi isabetsiz olduğundan anılan hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309.maddesi uyarınca bozulması gereğine işaret edilmiştir.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dosya kapsamına göre, borçlu hakkında toplam 10.163.15 TL alacağın tahsili amacıyla yapılan takip sırasında 25.2.2009 tarihinde icra memuru huzurunda alacaklı vekilinin kabulüyle düzenlenen tutanakta borç miktarının 11.946.83TL olarak gösterildiği, tutanağın beyan kısmında da borçlunun "… taahhüt tarihine göre hesaplaması yapılsın dedi. Taahhüt tarihine göre yapılan hesaplamada 10.163.15 TL takip miktarı, 1.219.58 TL vekalet ücreti, 88.9 TL icra masrafı, 325.2 TL tahsil harcı ve 150.00 TL faiz olmak üzere toplam 11.946.83 TL dosya borcunun olduğu dökümleri ile söylendi, borçlu anladım kabul ettim dedi ve söz alarak ben bu borcumun tamamı olan 11.946.83TL'yi 16.03.2009 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt ediyorum dedi.." şeklinde taahhütte bulunduğu dikkate alındığında, borçlunun hangi miktar için ödeme taahhüdünde bulunduğu, alacaklının da hangi miktar için kabulde bulunduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. 25.2.2009 tarihine kadar faiz belirlenmiş, ancak bu tarihten ödeme tarihi olan 16.3.2009 tarihine kadar olan faiz hesaplanıp taahhüt tutanağında gösterilmemiş ise de, taahhüt tutanağında bu tarihler arasında faiz yürütüleceğine dair bir beyan bulunmadığına, taahhüt edilen miktarın hiç bir kuşkuya yer verilmeyecek şekilde açık olarak belirlenmiş olmasına göre faiz miktarının ayrıca ilave edilmesi zorunlu değildir. Hal böyle olunca taahhüdün geçerli olduğu gözetilmeden itirazın reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

Açıklanan nedenlerle Yargıtay C.Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen düzenlediği tebliğname yerinde görülmekle Mersin l.Ağır Ceza Mahkemesinin 27.7.2009 tarih ve 2009/690 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK'nun 309/4-c maddesi uyarınca BOZULMASINA, "yargılamanın yenilenmesi yasağı" nedeniyle bozma kararı doğrultusunda yeniden yargılama yapılmasının gerekmediğine, dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine 19.04.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
16. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2009/3306
KARAR NO : 2009/3412
Y.C.BAŞSAVCILIĞI NO: K.Y.B:2009/64955
TÜRK MİLLETİ ADINA
YARGITAY İLAMI

Ödeme şartını ihlal eyleminden borçlu Serpil Dereköy’ün 2004 sayılı İİK’nun 340. maddesi gereğince 3 ayı geçmemek üzere hapsen tazyikine dair, Aybastı İcra Mahkemesinin 24.09.2008 tarihli ve 2008/8-14 sayılı kararına yapılan itirazın reddine ilişkin Ünye Ağır Ceza Mahkemesinin 13.11.2008 tarihli ve 2008/641 sayılı kararını kapsayan dosya aleyhine Adalet Bakanlığından verilen 03.03.2009 gün ve 12629 sayılı kanun yararına bozma talebini içeren Yargıtay C.Başsavcılığının 31.03.2009 gün ve K.Y.B. 2009/64955 sayılı tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi,

Tebliğname ile, sanığın taahhüdünü içeren tutanakta ödenmesi gerekli toplam borç miktarının tüm ferileri ile birlikte hesaplanıp açıkça gösterilmesi gerektiği, oysa ki tutanakta borcun 30.04.2007 tarihine kadarki kısmı için faizin hesaplandığı, ancak 30.04.2007 tarihi ile son taksitin ödeneceği 30.06.2007 tarihleri arasındaki faizin hesaplanmadığı, bu hususları içermeyen 18.01.2007 tarihli taahhüdün hukuken geçersiz olduğu gözetilmeden, itirazın bu yönden kabulü yerine reddine karar verilmesi isabetsiz olduğundan anılan hükmün 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca bozulması gereğine işaret edilmiştir.

GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:

Dosya kapsamına göre, borçlu hakkında toplam 17.701,81 TL alacağın tahsili amacıyla Aybastı İcra Müdürlüğünün 2007/156 esas sayılı dosyası üzerinden yapılan takip sırasında 18.01.2007 tarihinde icra memuru huzurunda alacaklı vekilinin kabulüyle düzenlenen tutanakta borç miktarının 23.358,48 TL olarak gösterildiği, tutanağın beyan kısmında da borçlunun “ben bu borcun 8.000,00 YTL’lik kısmını 30.04.2007 tarihinde, 8.000,00 YTL’lik kısmını 31.05.2007 tarihinde, bakiye 7.358,48 YTL’lik bölümünü ise 30.06.2007 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt ediyorum” şeklinde taahhütte bulunduğu dikkate alındığında, borçlunun hangi miktar için ödeme taahhüdünde bulunduğu, alacaklının da hangi miktar için kabulde bulunduğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. 30.04.2007 tarihine kadar faiz belirlenmiş, ancak bu tarihten son ödeme tarihi olan 30.06.2007 tarihine kadar olan faiz hesaplanıp taahhüt tutanağında gösterilmemiş ise de, taahhüt tutanağında bu tarihler arasında faiz yürütüleceğine dair bir beyan bulunmadığına göre faiz miktarının ayrıca ilave edilmesi zorunlu değildir. Hal böyle olunca taahhüdün geçersiz olduğundan söz edilemeyecektir.

Açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine atfen düzenlediği tebliğname yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 11.05.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • FAİZ ALACAĞI,SAKLI TUTULMASI VEYA İTİRAZI KAYIT KONULMASI ŞARTI

T. B. K – MADDE 131
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, Zamanaşımı
BİRİNCİ AYIRIM
Sona Erme Hâlleri

A. Asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi
Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.

İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir.

Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2014/9199
KARAR NO. 2014/13475
KARAR T. 20.10.2014

Faiz, asıl alacağa bağlı fer’i bir haktır. BK’nun 113. maddesi ( 6098 Sayılı TBK m.131 ) uyarınca, asıl alacak sona erince fer’i haklar da sona ermiş sayılır. Faiz, asıl alacağa bağlı bulunmasına rağmen, asıl alacaktan ayrı olarak dava veya takip konusu edilebilir. Asıl alacak için açılan davada faize dair hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına engel teşkil etmez.Ancak faizin ayrı bir dava veya icra takibine konu yapılması sırasında, asıl alacağın ödenmemiş olması,ödenmiş ise ihtirazi kayıt konulması şarttır. Aksi halde BK’nun 113. maddesi uyarınca faiz alacağı da sona ermiş sayılır.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Mar 08, 2015 4:37 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • FATURA TARİHİ TEMERRÜTE ESAS KABUL EDİLEREK FAİZ İŞLETİLEMEZ

T.C
YARGITAY
15.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2013/6134
KARAR NO: 2014/1951
KARAR TARİHİ: 19.03.2014

>Salt fatura düzenlenmesi temerrüde esas olarak kabul edilemez.

"Yukarıda tarih ve numarası yazılı bozmaya uyularak verilen hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, eksiklik nedeniyle mahalline iade edilen dosya ikmal edilerek gelmiş olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsili için girişilen icra takibine itirazın iptâli ve takibin devamı istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karar Dairemizce bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu verilen karar bu kez davalı iş sahibi tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma ilamı gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-Davacı yüklenici Bodrum 1. İcra Müdürlüğü’nün 2003/1356 sayılı takip dosyasıyla giriştiği icra takibinde 11.105,69 TL asıl alacak ile 14.897,06 TL işlemiş faiz talebinde bulunmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda takibin 7.265,00 TL asıl alacak, 10.312,32 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar verilmiştir. İşlemiş faiz alacağının 14.11.2000 fatura tarihi ile 22.04.2003 takip tarihi arasında geçen süre için hesaplandığı anlaşılmaktadır. Salt fatura düzenlenmesi temerrüde esas olarak kabul edilemez. Davacı bakiye alacağın ödenmesi için dava tarihinden önce miktar belirterek ihtar çekip davalıyı usulen temerrüde düşürmediğinden fatura tarihinden takip tarihine kadar geçen süre için hesaplanan 10.312,32 TL işlemiş faiz alacağına hükmedilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

KARAR : Yukarıda 1. bentte yazılı nedenlerle davalının diğer temyiz itirazlarının reddine, hükmün 2. bent uyarınca temyiz eden davalı iş sahibi yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine, 19.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi."

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 09 Şub 2015, 09:01


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • TÜKETİCİ, AYIPLI ARACIN GERİ TESLİM TARİHİ, FAİZ BAŞLANGICI

Örnek bir olayda aracı satın alan viteste arızayı tespit etmiş ve karşı tarafa, yani aracı satın aldığı firmaya ihtar göndermiştir. Bu ihtarı alan firma ödemeyi reddedince araç sahibi dava açmıştır. Ancak davasında hem maddi hem de manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Manevi tazminatı kabul etmeyen mahkeme sadece maddi tazminat yönünden davacı lehine hüküm kurmuştur. Bunun yanında ihtarnamenin gönderildiği tarihten itibaren faize de hükmetmiştir. Yargıtay ise faiz konusunda farklı görüştedir. Yargıtay’a göre faiz ancak aracın fiilen firmaya teslim edildiği tarihten itibaren istenmelidir. Kararı aşağıda bulabilirsiniz:

T.C
YARGITAY
19.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2013/17670
KARAR NO: 2014/508
KARAR TARİHİ. 06.01.2014

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen
hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, davalıdan 02.08.2010 tarihinde alınan …2011 model binek …. marka otomobilin bir hafta olmadan seyir halinde iken viteste olduğunda ses çıkardığını, bununla alakalı olarak 11.08.2010 tarihinde davalı servisine başvuruda bulunulduğunu, 07.12.2010 tarihinde de ihtarname keşide edildiğini ancak bir sonuç alınamadığını ileri sürerek şimdilik 40.000 TL maddi 10.000 TL manevi tazminatın bildirim tarihinden itibaren işleyecek en yüksek reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında maddi tazminat talebini 9.158,06 TL artırarak 49.158,06 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı vekili, süresinde ayıp ihbarının yapılmadığını, sözleşmeden dönme değil, satış bedelinde indirimin gündeme gelebileceğini, tazminat isteminin yerinde olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller, benimsenen bilirkişi kurulu raporuna göre; aracın gizli ayıplı olduğu, davacı ayıplı araçtan istifade edemeyeceği için davalı tarafın indirim talebinin yerinde olmadığı, maddi tazminat talebinin kabulü, manevi tazminat isteminin reddi gerektiği gerekçeleri ile ayıplı olduğu tespit edilen dava konusu aracın davacı tarafından davalı firmaya iadesine, 49.158,06 TL maddi tazminatın 07.12.2010 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, şartları oluşmayan manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

1)Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2)Mahkemece ayıplı aracın iadesine karar verildiğine göre birlikte ifa kuralı gereğince davalı lehine hükmedilen bedele, aracın fiilen davalıya iade edilip teslim edildiği tarihten itibaren faiz yürütülmesi gerekirken bu yön gözetilmeden daha önceki bir tarihten itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte belirtilen sebeplerle davalı vekilinin öteki temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte belirtilen sebeplerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 06.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C
YARGITAY
13.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2011/15585
KARAR NO: 2012/17023
KARAR TARİHİ.02.07.2012

AYIPLI SATIŞ, SIFIR ARAÇTA İMALAT HATASI BULUNMASI, FAİZ…

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, davalılardan N… Otomotiv A.Ş. tarafından üretilen ve Trabzon Bayisi olan davalı B… Otomotiv Limited Şirketinden 28.02.2005 tarihinde, 38.750 TL bedelle 2005 model, …marka araç satın aldığını, imalat hatası bulunan aracın ön ve arka kapıları ile pencere camlarından sürekli sesler geldiğini, bu sorunun, başvurulan yetkili servislerce de giderilemediğini, öte yandan aracın klimasının soğutmadığını, çalıştığında aracın içine su girdiğini, bu arızanın giderilmesi için dört defa sökülen torpidonun, bu sökümler ne­deniyle yıprandığını, ayrıca aracın kalorifer kutusunun kırık, torpidonun da gevşek olduğunun belirlendiğini, araçtaki seslerin giderilmesi için aşırı de­recede gres yağı kullanılması nedeniyle araçta yağ lekeleri kaldığı gibi, aracın arızalarının da giderilemediğini ileri sürerek, araç için ödemiş olduğu satış bedelinin iadesine, olmadığı takdirde ise aracın ayıpsız yenisi ile değişti­rilmesine, bu da olmadığı takdirde ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 600,00 YTL değer kaybı ile, 400,00 YTL servise gidiş nedeniyle ödenen yol ve konaklama giderlerinin, ödenme tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş, 28.02.2007 tarihli ıslah dilekçesi ile de, terditli taleplerinin sonuncusu olan, değer kaybı talebini 10.000 TL’ye, masraflarla ilgili talebini ise 600 TL’ye çıkarmıştır.

Davalılardan N… Otomotiv A.Ş., araçta fonksiyonel kullanımı etkileyen hiçbir arızanın bulunmadığını, davacının satın aldığı tarihten itibaren çeşitli şikayetlerle aracını servise getirdiğini, iş emirlerinin büyük bir bölümünün ses şikayetine dayandığını, araçtaki arızaların üretim hatasından değil dış etkenler nedeniyle meydana geldiğini, maldan yararlanamamanın süreklilik arzet­mediğini, onarım hakkının kullanıldığını savunarak, davanın reddini dilemiş, diğer davalı B… Otomotiv Limited Şirketi ise davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne, 38.750,00 TL’nin 28.02.2005 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, kararın da­yandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Dava konusu araç, davacı tarafından halen kullanılmakta olup iade edilmediğine göre, davacı ancak ürünün iade tarihinden itibaren faiz talep edebileceği halde mahkemece faize dava tarihinden hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onan­ması HUMK’nın 438/7. maddesi hükmü gereğidir.

S o n u ç: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalıların sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bent gereğince mahkeme kararının hüküm bölümünün 1. maddesinin tamamen çıkarılarak yerine “DAVANIN KISMEN KABULÜ ile 38.750,00 TL’nin dava konusu aracın iade tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin REDDİNE” cümlesinin ya­zılmasına, kararın değiştirilmiş ve düzeltilmiş bu şekliyle (ONANMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 02.07.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 17 Ara 2014, 13:39


YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2010/12-124 K. 2010/110 T. 03.03.2010 *REESKONT FAİZ ORANININ “İSKONTO” ORANI OLDUĞU HAKKINDA

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2010/12-124

K. 2010/110

T. 03.03.2010

 

KARAR ÖZETİ :

 

  Nitekim, şikayete konu takip dayanağı ilamda yer alan asıl ve birleşen davaya konu alacaklar yönünden temerrüt ve dava tarihlerinden başlamak üzere "reeskont faizi"ne hükmedilmekle, bu faizin ticari işler için söz konusu olan yasal temerrüt faizi olarak hükme bağlandığı ve uygulanacak oranın da, T.C. Merkez Bankası'nın reeskont işlemlerinde uyguladığı oran olduğunun kabulü gerekir. İlamın infaz edilecek kısmı hüküm bölümü olduğuna ve hükmün yukarıda açıklanan içeriğinin aynen infaz edilmesinin gerekmesine göre, icra mahkemesinin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup; onanması gerekir.

 

DAVA : 

 

Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; Ankara 13. İcra Hukuk Mahkemesi'nden verilen 19.08.2009 gün ve 2009/1101 E. 2009/1269 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'ndan çıkan 25.11.2009 gün, 2009/12-504 Esas, 2009/548 Karar sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi karşı taraf/alacaklı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca dilekçe, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kâğıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:

 

KARAR : 

 

İstek, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir.

Alacaklı şirketçe tazminattan kaynaklanan alacağın tahsili için Milli Savunma Bakanlığı aleyhine ilamlı takibe girişilmesi üzerine; borçlu eldeki şikayeti ile takibe konu alacak kalemlerinden faiz kalemini şikayetine konu etmiş; hesabın yanlış ve ilama aykırı olduğundan bahisle icra emrinin geçersizliğine ve dolayısıyla da iptaline karar verilmesini istemiştir.

 

Mahkemece; işin ticari olduğu saptanarak ticari reeskont ( temerrüt ) faizi uygulanmak sureti ile hesap yapan bilirkişi raporu esas alınarak şikayetin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Şikayetçi/borçlu vekilinin temyizi üzerine özel dairece;

( … 5335 Sayılı Kanunun 14. maddesi ile 3095 Sayılı Yasanın 1. maddesi ile değiştirildiğinden reeskont faizi yasal faiz olmakla yasanın yürürlük tarihi olan 01.05.2005 tarihi itibarı ile %12 ve değişen oranlarda uygulama yapılması gerekir. Zira 3095 Sayılı Yasanın 1. maddesinde belirttiği kriterlere göre Merkez Bankası'nın reeskont oranlarını belirtme yetkisi 5335 Sayılı Yasa ile kaldırılmıştır. Bu durumda diğer daire görüşlerine ve uygulamaya uygun olarak yeniden oluşturulan içtihatlarımız doğrultusunda somut olayın incelenmesinde; alacağa 23.06.2006 tarihi itibarı ile faize hükmedildiğinden ve bu tarih itibarı ile 3095 Sayılı Kanunun 5335 Sayılı Kanun ile değişik 1. maddesi yürürlükte bulunduğundan bu madde hükümlerinin tatbiki ile faiz oranlarının hesaplanması gerekir iken, bilirkişice işin ticari olduğu saptanarak ticari reeskont ( temerrüt ) faizi uygulanmak sureti ile sonuca gidilmesinin yerinde olmadığı… )

 

Gerekçesiyle karar bozulmuştur.

 

Karşı taraf/alacaklı vekilinin karar düzeltme istemi de oyçokluğuyla reddedilmiş; mahkemenin önceki kararda direnmesi üzerine şikayetçi/borçlu vekili hükmü temyiz etmiştir.

 

Hukuk Genel Kurulu'nca, özel daire kararında yer alan gerekçelerle, direnme kararı oyçokluğu ile bozulmuş; karşı taraf/alacaklı vekili karar düzeltme isteminde bulunarak, direnme kararının onanmasını istemiştir.

Maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının içerikleri itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun hükümleri ile 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'nun 32 ve devamı maddeleri karşısında, takip dayanağı ilamın hüküm fıkrasında yer alan "reeskont faizi" ibaresinin, icra müdürlüğünce "yasal faiz" olarak yorumlanması ve uygulanmasına olanak bulunup bulunmadığı; varılacak sonuca göre de, faize ilişkin alacak kaleminin "yasal faiz" oranından mı, yoksa Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın kısa vadeli krediler için öngördüğü reeskont oranı üzerinden mi hesaplanması gerektiği, noktasında toplanmaktadır.

 

Görülmektedir ki, eldeki uyuşmazlık, takip hukukuna ilişkin olup; ilama dayalı takipten ve bu takibe konu ilamda yer alan faizin hesaplanma biçiminden kaynaklanmaktadır. Uyuşmazlığın bu niteliği itibariyle, öncelikle, "ilam" ve "ilamların icrası" kavramları ile bunlara ilişkin hükümler, ardından da "yasal faiz", "yasal temerrüt faizi" kavramları ve bunların yasal dayanakları üzerinde durulmalıdır.

 

Alacaklının ilamlı icra takibi yapabilmesi için elinde bir mahkeme ilamı ya da kanunların bu kuvvete sahip kıldığı bir belgenin bulunması gerekir.

 

İlam, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ( HUMK )'nun 392. maddesinde: "Karar tahrir ve imza olunduktan sonra suretleri bir hafta içinde başkatip tarafından iki taraftan her birine makbuz mukabilinde verilir ve bir nüshası da dosyasında hıfzolunur. Suretler asılları gibi imza olunmakla beraber bunlara mahkemenin mühürü vazedilmek lazımdır. İki taraftan her birine verilen suretler ilamdır." şeklinde açıklanmıştır. Buna göre, kısaca ilam; mahkeme kararının iki taraftan her birine verilen mühürlü örnekleri, olarak tanımlanabilir. Ayrıca, 2004 sayılı îcra ve İflas Kanunu ( ÎÎK )'nun 38. maddesinde, gerçekte ilam olmadıkları halde yasa gereği "ilam mahiyetini haiz belgeler" sayılmış; bazı özel kanunlarda da, ilgili bulundukları konuda birtakım belgelerin ilam niteliğinde olduğu kabul edilmiştir.

 

İlamların icrası ise, İİK'nun ikinci babında 24 ilâ 41'inci maddeler arasında düzenlenmiş; para ve teminat verilmesi hakkındaki ilamların icrasına ilişkin hükümlere de kanunun 32 ve ardından gelen maddelerinde yer verilmiştir. İİK'nun32. maddesinde; "Para borcuna veya teminat verilmesine dair olan ilam icra dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Bu emirde 24'üncü maddede yazılanlardan başka hükmolunan şeyin cinsi ve miktarı gösterilir" hükmü yer almaktadır.

 

İlam ve ilamların icrası özel bir öneme sahiptir. İlamlı takipte, mahkeme tarafından yazılıp, imza olunan ve mahkeme mührü ile mühürlenerek taraflara verilen ve böylece ilam niteliğini alan karar dayanak gösterilir ve bu şekliyle icra takibine esas alınır; icra emri de buna göre düzenlenir. Öyle ki, icraya konulan ilamdaki hükmün tavzihinin istenip, tavzihe karar verilmesi ve icra emrinde değişiklik yapılması gerektiğinde dahi borçluya yeni bir icra emri gönderilmesi gerekir. Ne icra müdürünün ne de bir başkasının ilamın hüküm fıkrasının değiştirilmesi anlamına gelecek işlem ya da yorum yapması olanaklı değildir. Para alacağını içeren bir ilamda faize de hükmedilmiş ise, alacaklının takip talebinde faiz oranını ve faizin başladığı günü göstermek suretiyle faizi istemesi olanaklıdır. Faiz istenmişse, bu halde icra emrinde bu talep de yer alır ve İİK'nun 32. maddesinin, hükmolunan şeyin cinsi ve miktarının icra emrinde gösterileceğine ilişkin açık hükmü gereğince, hükmolunan faizin de ilamın hüküm fıkrasında yazılı cins, miktar veya hesap tarzına uygun olması gerekir.

 

Borçluya gönderilen icra emri, kanuna ve özellikle ilama veya takip talebine aykırı ise, borçlu icra emrinin veya ilamlı icra takibinin iptali veya düzeltilmesi için icra mahkemesine şikayet yoluna başvurabilir ( İİK'nun 41, 16. maddeleri ). Şikayeti inceleyecek icra mahkemesinin yetkisi ise sınırlıdır.

 

Bu nedenledir ki, yerleşik yargısal uygulamada, ilamların infaz edilecek kısmının, hüküm bölümü olduğu, hükmün içeriğinin aynen infazı gerektiği ve gerek icra dairesi ve gerekse sınırlı yetkili icra mahkemesinin ilamın infaz edilecek kısmını yorum yolu ile belirleme yetkisine sahip olmadığı kabul edilmiştir ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08.10.1997 tarih ve 1997/12-517 E. -1997/776 K.; 22.03.2006 gün ve 2006/12-92 E.-2006/85 K.; 25.06.2008 gün ve 2008/12-451 E. – 2008/453 K. sayılı ilamları ).

 

Şu durumda, ilamlı takibe konu ilamın hüküm fıkrasında faize ilişkin bölüm var ise, bunun ilama uygun biçimde hesaplanması gerekir. Hükme konu faiz, davadaki talep ve kararın mahiyetine göre yasal faiz olabileceği gibi, işin ticari olup olmamasına göre yasal ticari temerrüt faizi ya da yasal ticari olmayan temerrüt faizi olabilir. Buna göre takip dayanağı ilamı veren mahkeme hüküm fıkrasında yer vereceği faizi ve oranını 3095 Sayılı Kanun hükümlerine göre belirleyecek; bu ilamın icrasında da bu belirleme esas alınacaktır.

 

Yeri gelmişken, "yasal ( kanuni ) faiz" ve "temerrüt faizi" kavramlarının ayrı ayrı ele alınıp, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin değişiklik seyriyle birlikte irdelenmesinde yarar vardır:

 

Bilindiği üzere, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'na göre faiz ödenmesi gerekip de miktarı sözleşme ile tespit edilmemiş olan hallerde gerek "yasal faiz" ve gerekse "yasal temerrüt faizi" yönünden uygulanması gereken hükümler, 19.12.1984 gün ve 18610 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine ilişkin Kanun ( 3095 Sayılı Kanun ) ile getirilmiştir.

 

Kanunun 1. maddesinde "yasal faiz", 2. maddesinde ise "yasal temerrüt faizi" düzenlenmiş; 2. maddede de ikili ayrıma gidilerek "ticari olmayan yasal temerrüt faizi" birinci fıkrada, "ticari olan yasal temerrüt faizi" ise üçüncü fıkrada olmak üzere ayrı ayrı hüküm altına alınmış; ticari olmayan temerrüt faizi yönünden açıkça 1. maddede yasal faiz için belirlenen orana atıf yapılmıştır.

 

3095 Sayılı Kanunun "Kanuni Faiz" başlıklı 1. maddesinin ilk hali aynen;

 

"Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse faiz ödemesi senelik yüzde otuz oranında yapılır.

 

Bakanlar Kurulu, ekonomik şartları dikkate alarak bu oranın yüzde seksenine kadar arttırma ve eksiltme yapabilir. Bakanlar Kurulu'nun bu konudaki kararı, kararın alınmasını izleyentakvim yılı başından itibaren uygulanır."

"Temerrüt Faizi" başlıklı 2. maddesinin ilk hali ise;

 

"Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1'inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.

 

Bakanlar Kurulu Kararı ile bu oran 1'inci maddesindeki oran dahilinde artırılabilir veya eksiltilebilir.

Ödeme yerinde ve ödeme zamanındaki banka iskontosu yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile, ticari işlerde temerrüt faizi, TC. Merkez Bankası'nın kısa vadeli krediler için öngördüğü reeskont faizi oranına göre istenebilir.

 

Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz" şeklindedir.

 

Bu hükümlere göre; 3095 Sayılı Kanun, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'na göre faiz ödenmesi gerekip de, bu faizin miktarının sözleşme ile tespit edilmemiş olduğu hallerde uygulanacak "yasal ( kanuni ) faizi", 19.12.1984- 01.01.2000 arasındaki dönemde "senelik yüzde otuz oranında" olmak üzere belirlemiş ve Bakanlar Kurulu'nun ekonomik şartları dikkate alarak bu oranın yüzde seksenine kadar arttırma ve eksiltme yapabileceğini, bu kararın alınmasını izleyen takvim yılı başından itibaren uygulanacağını düzenleme altına almıştır. Yasal temerrüt faizi yönünden ise ticari olmayan işler yönünden 1. maddeye atıf yapmış; ticari olan işlerde ise, ödeme yerinde ve ödeme zamanındaki banka iskontosunun maddenin birinci ve ikinci fıkralarında açıklanan miktardan fazla olması halinde, arada sözleşme olmasa bile TC. Merkez Bankası'nın kısa vadeli krediler için öngördüğü reeskont faizi oranına göre istenebileceği, düzenlemesini getirmiş; temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarının yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde olması halinde ise, temerrüt faizinin, akdi faiz miktarından az olamayacağını hükme bağlamıştır.

3095 Sayılı Kanunun bu şekli karşısında; mahkeme, bir davada yasal faiz talep edilmişse kanunun 1. maddesine; yasal temerrüt faizi talep edilmişse de işin ticari olup olmamasına göre kanunun 2. maddesinin birinci ya da üçüncü fıkralarına göre hükmedeceği faizin cinsini ve oranını belirleyecektir.

 

Bu düzenleme, 01.01.2000 tarihine kadar uygulanmıştır.

Anılan kanunda 15.12.1999 tarih ve 4489 Sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış; bu değişiklikler 01.01.2000 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir.

Yapılan değişiklikle 3095 Sayılı Kanunun "Kanuni Faiz" başlıklı 1. maddesi aynen;

 

"Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme, yıllık, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı üzerinden yapılır. Söz konusu reeskont oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan reeskont oranından beş puan veya daha çok farklı ise, yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur."

 

Şeklini almış; böylece yasal ( faiz ) ödemesinin yıllık, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ( TCMB )'nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı üzerinden yapılacağı ve bu reeskont oranının belirlenmesinde o yılın 30 Haziran günü uygulanan reeskont oranının bir önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan reeskont oranından beş veya daha fazla puan fazla olması halinde yılın ikinci yarısında bu fazla oranın geçerli olacağı kabul edilerek, belirlenen şartlarda iki dönem için ayrı oran uygulanacağı kabul edilmiştir.

Durum bu olunca, yasal faizin hesaplanmasında, yasanın önceki şeklinde gösterilen belli ve Bakanlar Kurulu'nca artırılabileceği kabul edilen oran uygulamasından vazgeçilerek; yasal faiz oranının hesabının TCMB'nın kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı üzerinden yapılması esası kabul edilmiştir.

 

Yine, 4489 Sayılı Kanunla "Temerrüt Faizi" başlıklı 2. maddesi de değişikliğe uğramış;

"Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1'inci maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.

 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur.

 

Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz" düzenlemesi getirilmiştir.

Bu düzenleme ile madde üç fıkraya indirilmiş; öncesinde dördüncü fıkra iken ikinci fıkranın kalkması ile üçüncü fıkra halini alan ortak düzenleme ve ticari olmayan işler için temerrüt faizine ilişkin birinci fıkra aynen korunmuşken; ikinci fıkrada ticari temerrüt faizi oranının belirlenme şekli yeni bir yönteme bağlanmıştır. Bu yönteme göre, ticari işlerde taraflarca aksi kararlaştırılmadığı sürece istenebilecek ticari temerrüt faizi oranı, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ( TCMB )'nın kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranıdır. Bu oran üzerinden temerrüt faizine hükmedilmesinin istenebilmesi için, TCMB'nın kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranının, maddenin birinci fıkrasındaki atıfla kanunun 1. maddesinde yer alan reeskont oranından fazla olması gerekir.

 

Kanunun bu şekli, 01.01.2000 – 01.05.2005 tarihleri arasında uygulanmış; bu dönemde yasal ( kanuni ) faiz ve ayrıca ticari olmayan işler için uygulanacak yasal temerrüt faizinin hesabında, TCMB'nın kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı esas alınmıştır. Ticari işlerde uygulanacak yasal temerrüt faizinin hesabında ise, ikinci maddenin ikinci fıkrasında yer alan ve az evvel açıklanan hususlar gözetilmiştir.

3095 Sayılı Kanun son halini, 27.04.2005 gün ve 26798 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanıp, 01.05.2005 tarihinde de yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 14. maddesi ile yapılan değişiklik ile almış; bu Kanunun 29/c maddesiyle 2005 Mali Yılı Bütçe Kanunu'ndaki kanuni faiz oranını tespit eden 37/e maddesi de yürürlükten kaldırılmıştır.

5335 Sayılı Kanunun getirdiği ve halen yürürlükte bulunan bu değişiklikle, 3095 Sayılı Kanunun "Kanuni Faiz" başlıklı 1. maddesi aynen;

"Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu'na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır.

 

Bakanlar Kurulu, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir."

 

Şeklini almış; "Temerrüt Faizi" başlıklı 2. maddede ise değişiklik yapılmamıştır.

Ne var ki, 5335 Sayılı Kanunla yapılan değişiklik, sadece 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesinde düzenlenen yasal faize ilişkin olmakla birlikte, kanunun 2. maddesinin birinci fıkrasındaki açık yollama nedeniyle, ticari olmayan işlerde uygulanması gereken yasal temerrüt faizi oranlarını da etkilemiştir. 2. maddenin ikinci fıkrasında yer alan ve ticari işler için söz konusu olan yasal ( akde dayanmayan ) ticari temerrüt faizi oranlarına ilişkin düzenleme ise aynen varlığını korumuştur.

Böylece, 01.05.2005 tarihinden itibaren uygulanmak üzere 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesinde yapılan düzenleme ile, Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu' na göre faiz ödenmesi gerekip de bunun miktarının sözleşmeyle tespit edilmediği hallerde kanuni faiz oranı yıllık "yüzde oniki" olarak tespit edilmiş; bu oran, aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan hüküm gereğince, Maliye Bakanlığı'nın 16.12.2005 tarih ve 43953 sayılı yazısı üzerine, Bakanlar Kurulu'nun 19.12.2005 tarihli 2005/9831 sayılı kararı ile, 01.01.2006 tarihinden geçerli olmak üzere yıllık "yüzde dokuz" a indirilmiştir. Bu karar 30.12.2005 gün ve 26039 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

Şu hale göre; 5335 Sayılı Kanun ile "yasal faiz" ve buna yapılan açık atıf nedeniyle "ticari olmayan yasal temerrüt faizi" yönünden 3095 Sayılı Kanunun ilk şeklindeki hesap tarzına dönülmüş; 01.05.2005 tarihinden geçerli olmak üzere, yasal faizin hesabında TCMB'nın reeskont oranlarının esas alınması yönteminden vazgeçilmiştir.

Ticari işlerdeki temerrüt faiz oranına ilişkin yasal düzenleme ise değişikliğe uğramamıştır.

 

Önemle vurgulanmalıdır ki, 3095 Sayılı Kanunda yapılan değişiklikle yasal faiz ve ticari olmayan yasal temerrüt faizi yönünden hesap tarzı değiştirilerek yeni bir hesap tarzının belirlenmesi, böylece reeskont oranının madde metninden çıkarılması, onun varlığının tümüyle yok edildiği anlamına gelmemekte; dolayısıyla kanunun 1. maddesinde reeskont oranına yer verilmemesi, T.C. Merkez Bankası'nın reeskont işlemlerinde uygulanacak faiz oranını belirleme yetkisinin ortadan kalktığı sonucunu da doğurmamaktadır.

Zira, T.C. Merkez Bankası anılan oranları belirleme yetkisini kendi kanunundan almaktadır. 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu'nun 25 Nisan 2001 tarih ve 4651 Sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde temel görevi; "Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler. Banka, fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler….." olarak ifade edilmiş; maddenin devamında bankanın temel görev ve yetkileri detaylandırılmış; reeskont ve avans işlemleri yapmak da bunlar arasında sayılmıştır. Yine aynı kanunun "İlan Edilecek Hususlar" başlıklı 39. maddesinde: "Banka, Banka Meclisince zaman zaman tespit edilecek kendi işlemlerinde uygulayacağı reeskont, iskonto ve faiz hadlerini ve açık piyasa politikasının şartlarını ilan eder." denilmektedir.

Nitekim, 20.12.2005 tarih ve 26029 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasınca Uygulanacak Iskonto ve Avans Faiz Oranları Hakkında Tebliğ ile bu oranlar; "Bankamızca, vadesine en çok 3 ay kalan senetler karşılığında yapılacak reeskont işlemlerinde uygulanacak iskonto faiz oranı yıllık % 23, avans işlemlerinde uygulanacak faiz oranı ise yıllık % 25 olarak tespit edilmiştir." şeklinde belirlenmiş; bu oranlarda yapılan değişiklikler düzenli olarak ilan olunmaya devam edilmiştir.

Kısacası, T.C. Merkez Bankası'nca, kendi kanunundan aldığı yetki ile, vadesine en çok üç ay kalan senetler karşılığında yapılan reeskont işlemlerinde uygulanan yıllık iskonto oranlan ile avans işlemlerinde uygulanan yıllık faiz oranları halen tespit edilmekte ve düzenli olarak da ilan olunmaktadır.

 

Diğer taraftan, takip hukukunun gözetilmesini gerektiren eldeki şikayet, takibe konu ilamın hüküm fıkrasında yer alan faizin doğru hesaplanmadığına ilişkin olmakla, yapılacak inceleme, mahkemenin hüküm fıkrasında yer alan faizin hesaplanmasında ilama ve buna bağlı olarak yasaya aykırı bir yön bulunup bulunmadığı ile sınırlıdır. Bu sınır dışına çıkılarak ilamda hükmedilmesi gereken faizin ne olduğunun denetlenmesine olanak bulunmamaktadır, icra aşamasını ilgilendirmeyen bu denetlemeyi yapacak olan mercii ise kararın esası yönünden temyiz incelemesini yapacak olan ilgili dairedir.

Kaldı ki, avans işlemlerinde uygulanan yıllık faiz oranında faiz talep edebilecek olan alacaklı tacirin, çoğun için de azın da olduğu kuralıyla, bundan daha düşük orandaki faizi talep edebilmesi gerekir.

 

Mahkeme bu talebi yerinde görmüş ve hükmetmişse ilamın icrası bu oran üzerinden gerçekleştirilmelidir; bu karar bozularak faize ilişkin hüküm değişmedikçe, icra müdürlüğünün ve şikayet üzerine de dar yetkili icra mahkemesinin hükmü farklı yorumlaması ve değiştirmesi olanağı bulunmamaktadır.

 

Tüm bu açıklamalar, ortaya konulan yasal süreç ve konuya ilişkin hükümler ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

 

Ankara 13. icra Müdürlüğü'nün 2005/359 Esas sayılı takip dosyasında; alacaklı T…….inşaat Sanayi İhracat ithalat ve Tic. Ltd. Şti. tarafından, borçlu Milli Savunma Bakanlığı aleyhine ilamlı takibe girişilmiş; 30.03.2007 tarihli takip talebinde Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 23.11.2006 gün ve 2006/261 Esas, 2006/379 Karar sayılı ilamı dayanak olarak gösterilmiştir.

 

Takibe konu miktar 253.077.63.-YTL asıl alacak ile bu miktara 23.06.2003 dava tarihinden takip tarihine kadar işlemiş temerrüt faizi 343.102,97.-YTL'den ve diğer kalemlerden oluşan toplam 613.893,70.-YTL'dir. Aynı hususların yer aldığı icra emrinin 09.04.2007 tarihinde tebliği üzerine borçlu tarafından, 10.04.2007 tarihli eldeki şikayet yapılmış ve "takip dayanağı ilamda geçen reeskont faizinin yasal faize eşit olması nedeniyle yasal faizin uygulanması gerektiği, ilam ile icra emrinin çelişkili olduğu,.. 5335 Sayılı Kanundan sonraki dönem için de yasal faiz uygulanması gerektiği ve sonuçta da hesap yanlışları nedeniyle icra emrinin geçersizliğine karar verilmesi" istenmiştir.

 

 

Takip dayanağı ilama göre davacı tacir; dava ise, eser sözleşmesine dayalı alacak istemidir. Asıl ve birleşen davalar 23.06.2003 ve 23.10.2003 tarihlerinde açılmış olup; her iki tarih itibariyle de 3095 Sayılı Kanunun 4489 Sayılı Kanunla değişik şekli yürürlüktedir. Dava dilekçelerinde ise temerrüt olgusu açıklanarak reeskont faiz oranı üzerinden ticari temerrüt faizine hükmedilmesi istenmiştir.

Dava sürerken 3095 Sayılı Kanunun yasal faizi düzenleyen 1. maddesi 5335 Sayılı Kanunun 14. maddesiyle değiştirilmiş; bu değişiklik 01.05.2005 tarihinde yürürlüğe girmekle, yerel mahkemece dosya bu tarihten sonra 23.11.2006 tarihinde hükme bağlanmıştır.

 

Mahkeme, reeskont oranı üzerinden faiz istemini kabul etmiş ve hüküm fıkrasında faize ilişkin olarak aynen; "..Asıl davada; davanın, 48.296,49.-YTL'lik kısmının kabulü ile işbu meblağın temerrüt tarihi olan 08.08.2003 tarihinden itibaren reeskont faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine… Birleşen davada; davanın, 253.077,63.-YTL'lik bölümünün kabulü ile işbu meblağın dava tarihi olan 23.06.2003 tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine …, her iki dava yönünden de fazla istemlerin reddine.." hükmetmiştir.

Bu şekliyle ilamın hüküm fıkrasında yer alan faize ilişkin hüküm, yasal ticari temerrüt faizine ilişkin düzenleme içeren 3095 Sayılı Kanunun 2/2. maddesine dayanmaktadır.

 

Bu madde gereğince avans işlemlerinde uygulanan yıllık orana göre faiz talep edebilecek olan tacir, bu oranın altında bulunan reeskont faizi üzerinden karar verilmesini istemiş; mahkemece de bu faize hükmedilmiştir. Hüküm fıkrasında ticari temerrüt faizi ibaresinin kullanılmamış olması hükmedilen faizin yasal faiz olarak kabulünü gerektirmemektedir.

 

Yasal faize ilişkin 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesinde 5335 Sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle hesap tarzının değiştirilmesi ve artık yasal faizin hesabında reeskont oranının hesaplamada dikkate alınmaması, ticari olmayan temerrüt faizinin de yine aynı usulle belirlenecek olması, aynı kanunun değişikliğe uğramayan 2/2. maddesine dayalı istemi ve bunu kabul eden hükmü ortadan kaldıracak bir unsur olarak görülemez.

 

Hukuk Genel Kurulu'ndaki görüşmelerde özel daire sözcülerince savunulan ve bozma ilamında da işaret olunan "Merkez Bankası'nın reeskont oranlarını belirtme yetkisinin 5335 Sayılı Yasa ile kaldırıldığı, bu nedenle artık reeskont oranında faize hükmedilemeyeceği" ve "takip dayanağı ilamda hükmedilen faizin ticari temerrüt faizi olduğuna ilişkin bir belirleme olmadığından, bunun yasal faiz olarak uygulanması gerektiği" yönündeki görüşlerine, çoğunluk katılmamıştır.

 

Yukarıda ayrıntısıyla açıklanan yasal süreç ve ilgili yasa maddeleri karşısında sonuç itibariyle; 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'da 5335 Sayılı Kanunla yapılan değişiklik, kanunun 1. maddesinde düzenlenen yasal faize ilişkin olmakla birlikte, yasanın 2. maddesinin birinci fıkrasındaki atıf nedeniyle ticari olmayan işlerde uygulanacak yasal temerrüt faizi oranlarını da etkilemektedir.

5335 Sayılı Kanunla 2. maddenin ikinci fıkrasında değişiklik yapılmamış; ticari işlerde uygulanması gereken ve kısa vadeli avanslar için uygulanan faiz oranı üzerinden belirlenen yasal temerrüt faizi 4489 Sayılı Kanunla değişik şekliyle aynen korunmuştur.

5335 Sayılı Kanun ile 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesinde yapılan düzenleme ile yeni hesap tarzının getirilerek T.C. Merkez Bankası'nın belirlediği reeskont oranları üzerinden faiz hesap yönteminin bırakılması, sadece 3095 Sayılı Kanun yönünden söz konusu olup; bu kanun dışındaki uygulamalar yönünden bankanın reeskont oranlarını belirleme yetkisi devam etmektedir.

 

Gerek eldeki davadaki gibi hükme konu olması, gerekse taraflarca sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olması hallerinde, TCMB'ca belirlenmekte ve ilan edilmekte olan reeskont oranı üzerinden faiz hesaplanabilecektir. Hükmün faize ilişkin bölümünün açıkça "Reeskont faizi" olarak adlandırılarak kurulmuş olmasına rağmen, yorumla bunun hükümde ifade edilmeyen yasal faizi ifade ettiğini kabule olanak bulunmamaktadır.

Dava açıldığı tarihte yasal faizin oran olarak reeskont faizine eşit olması davacının dava dilekçesinde talep ettiği reeskont faizinin yasal faiz olarak kabulü sonucunu doğurmaz.

 

Nitekim, şikayete konu takip dayanağı ilamda yer alan asıl ve birleşen davaya konu alacaklar yönünden temerrüt ve dava tarihlerinden başlamak üzere "reeskont faizi"ne hükmedilmekle, bu faizin ticari işler için söz konusu olan yasal temerrüt faizi olarak hükme bağlandığı ve uygulanacak oranın da, T.C. Merkez Bankası'nın reeskont işlemlerinde uyguladığı oran olduğunun kabulü gerekir. İlamın infaz edilecek kısmı hüküm bölümü olduğuna ve hükmün yukarıda açıklanan içeriğinin aynen infaz edilmesinin gerekmesine göre, icra mahkemesinin yukarıda açıklanan hususlara değinen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup; onanması gerekir.

SONUÇ : Karşı taraf/alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Hukuk Genel Kurulu'nun 25.11.2009 gün, 2009/12-504 Esas, 2009/ 548 Karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına; yerel mahkeme direnme hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 03.03.2010 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

 

KARŞI OY :

 

Takibe dayanak yapılan ilam içeriği uyuşmazlıkta davacı taraf 4489 Sayılı Yasa ile değişik 3095 Sayılı Yasanın 2/2. maddesi uyarınca avans faizi nisbetinde temerrüt faizi isteme hakkını haiz olduğu halde, anılan yasanın 2/1. maddesi uyarınca o tarihte yasal temerrüt faizi karşılığı olan reeskont faizi talebinde bulunmuş ve mahkemece de gerekçede bu hususta herhangi bir tartışmaya ve açıklamaya yer verilmeksizin hükmedilen alacağa reeskont faizi yürütülmesine karar verilmiştir. Derecattan da geçmek suretiyle kesinleşen ilamda uygulanan temerrüt faizinin türü ile ilgili herhangi bir gerekçe ve ibare yer almadığından hükmolunan faizin 3095 Sayılı Yasanın 2/1. maddesi uyarınca hükmedilmiş bir yasal faiz olduğunun kabulü yasal ve zorunluluktur.

 

Kaldı ki, kararda hükmedilen faizin yasal faizin üzerinde avans faizinin altında bir faiz olduğu açıklanmamıştır. O halde yürütülen faiz yasal faizdir. Takip sırasında bu hususta çekişme çıkarıldığında da elbette uyuşmazlığı inceleyen icra mahkemesince bu yönde bir tahlil yapılmak zorunluluğu vardır, icra mahkemesi kararında, yukarıda da belirtildiği üzere dayanak ilamda farklı bir gerekçe ve ibare yer almadığından temerrüt tarihinden itibaren hükmedilen faizin o tarihte reeskont faizinin yasal faiz karşılığı olması sebebiyle yasal faiz olduğunu kabul etmek zorundadır. Çünkü bu ihmal edilemeyecek bir yasal zorunluluktur. Uygulanan faizin yasal faiz karşılığı olduğu kabul edildiğinde de yasal faizin ileride olacak oransal değişikliklerinin icraca nazara alınması da mecburidir, icra memuru başlangıç faizinin oransal değişimlerini nazara alarak hesaplama yapacak ve şayet yapmaz ise bunun şikayet yoluyla düzeltilmesi yoluna gidilecektir. Somut olayda 5335 Sayılı Yasanın 14'üncü maddesi değişikliği ile 3095 Sayılı Yasanın kapital faizini düzenleyen 1. maddesindeki kanuni faiz oranı % 12'ye ve bilahare de % 9'a düşürüldüğünden 01.05.2005 tarihinden itibaren alacağa bu oranlarda temerrüt faizi yürütülmek gerekecektir. Takibe dayanak ilamda hükmedilen faizin ticari faiz karşılığı ve HUMK'nun 74'üncü maddesi uyarınca takiple bağlı kalınarak hükmedilen bir faiz olduğu hususunda açıklık olmadığından icra mahkemesince bu yönde aksine verilmiş bir karar, kesinleşmiş ilamın dolanılması sonucuna götürecektir.

 

Diğer taraftan, 3095 Sayılı Yasanın 1. ve 2. fıkralarında aksine bir sözleşme olmadığında TL üzerinden hükmolunacak alacaklara uygulanacak temerrüt faizi türleri yasal faiz ve ticari faiz olarak kararlaştırılıp başkaca bir temerrüt faizi türü öngörülmediğinden mahkemelerce bu anlamda 3'üncü tür bir temerrüt faizi uygulanamaz. Zira, yasa koyucu anılan kanunla yüksek enflasyon vs. faktörlerin de etkisiyle yeni bir kapital faizi ve temerrüt faizi rejimi getirmiş, özel kanunlardaki bir kısım faizlerin saklı olduğu belirtilerek Borçlar Kanunu'nun ve Türk Ticaret Kanunu'nun faizle ilgili hükümlerini ortadan kaldırmıştır. Bunlara TTK'nun 1461'inci maddesinde düzenlenen banka iskonto faizi ile ilgili düzenleme de dahildir. Bu itibarla, avans faizi oranında temerrüt faizi isteyebilecek olanların bu oranın altında yasal faiz oranının üzerinde bir faizi temerrüt faizi olarak istemeleri olanaklı değildir. Kaldı ki, usul hukuku kuralları da buna elvermemektedir. Ticari faiz karşılığı avans faizi isteyebilecek olan davacı taraf yasal faiz karşılığı reeskont faizi istemekle ticari faiz karşılığı avans faizi istemekten zımnen feragat etmiştir. Yani temerrüt faizi türü bakımından zımmi feragat gerçekleşmiştir. Zımnen feragatla düşmüş bir hak, feragat aynı zamanda bir maddi hukuk işlemi olduğundan geri kazanılamaz. Yasa koyucu 3'üncü tür bir temerrüt faizi türü kabul etmediğinden de feragatin avans oranı ile reeskont oranı arasına ilişkin olduğunun savunulması da mümkün olmayacaktır. Kaldı ki, somut uyuşmazlıkta davacı tarafın bu yönde bir talebi ve açıklaması da dayanak kararda yer almamaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nce benzer uyuşmazlıklarda TL bazında alacaklar için sözleşme olmadığında 3'üncü tür bir temerrüt faizi türü olmadığı içtihad olunmuştur. ( 2007/10737 E., 2008/14015 K" 15.12.2008 T., 2007/807 E., 2008/2514 K" 03.03.2008 T., 2006/14226 E., 2008/1041 K" 04.02.2008 T., 2008/7793 E., 2009/13138 K" 22.12.2009 T., 2008/5172 E., 2009/12749 K" 10.12.2009 T. ).

 

T.C. Merkez Bankası'nın 01.05.2005 tarihinden sonra kısa vadeli krediler için uyguladığı reeskont faizi oranı da bir sözleşmesel faiz olmadığı sürece, temerrüt faizi uygulamasında hiçbir önemi haiz değildir. Hukuken bu faizin bir derneğin üyelerinden aldığı aidatlar için kabul ettiği yasal faizin üzerinde ticari faizin altında gecikme faizinden farkı yoktur. Kaldı ki, böyle bir kabul uygulamada birçok soruna neden olacaktır. Zira başlangıçta avans faizi altında olan yasanın düzenlemediği 3'üncü tür bir temerrüt faizin oranının ileride avans faizinin üzerine çıkması imkansız değildir. Bu hususun kabulü yargılama sürecinin gereksiz şekilde uzamasına da neden olacak, mahkemelerce hangi faiz oranının daha yüksek olduğunun araştırılması külfetine girilecektir.

 

Açıklanan tüm bu nedenlerle davacı tarafın karar düzeltme isteminin reddi gerektiğinden sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.

 

KARŞI OY :

 

Alacaklı tarafından ödenmeyen hak edişlerin tahsili için 2003 yılında açılan davaya ilişkin olarak Ankara 26. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce alacak bir ticari alacak olmasına rağmen ve ticari faizin talep edilmesi mümkün iken alacaklı taleple bağlı olarak ve dava tarihi itibarı ile yürürlükte olan 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesi dikkate alınarak madde tanımı içinde yer alan reeskont faizi ile tahsiline karar verilmiştir. Faiz kavramı genel olarak kanuni ve iradi olarak uygulanır. Yani taraflar arasında iradi olarak kararlaştırılmış sözleşme yapılmış bir faiz belirlemesi var ise hakim buna göre şayet yok ise kanunlarında öngörülen faiz oranlarını, şayet kendi özel kanunlarında bir faiz düzenlemesi yok ise genel düzenlemeyi içeren 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun'u uygulayarak faize hükmeder. Aksi halde bunun dışında kanunda öngörülmeyen bir faize hükmedemez. 3095 Sayılı Kanuna göre ister adi ister ticari olsun taraflar sözleşme ile temerrüt faiz oranını emredici hükümlere aykırı olmamak şartıyla istedikleri gibi tespit edebilirler. Şayet sözleşme ile böyle bir oran tespit edilmemiş ise 3095 Sayılı Kanunun 2/1. maddesi hükmü gereğince kanuni faiz oranı temerrüt faiz oranı olarak uygulanır. 3095 Sayılı Kanunun 2/2. maddesine göre ticari işlerde temerrüt faizi avans faizi üzerinden istenebilir. Somut olayımızda taraflar arasında bir sözleşme olmadığından ve bu alacağa ilişkin olarak da yasal özel bir faiz düzenlemesi bulunmadığından hakim taleple bağlı kalarak dava tarihi itibarı ile 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesinde atıf yapılan reeskont tabirini dikkate alarak reeskont faizine hükmetmiştir. Şunu özellikle vurgulamak isterim ki, yasalarımızda ve Merkez Bankası'nın faize ilişkin açıklamalarında avans faizi adı altında bir faiz var ise de reeskont faizi diye bir faiz yoktur. Reeskont işlemine esas teşkil eden oran vardır ki, bu da iskonto oranıdır. Yani reeskont işlemleri Merkez Bankası'nca açıklanan iskonto oranları üzerinden gerçekleştirilmektedir. 3095 Sayılı Kanun 4.12.1984 tarihinde kabul edilmiş olup 1. maddesinde kanuni faiz % 30 olup bu oranı yasanın verdiği yetkiye binaen Bakanlar Kurulu belirliyordu ancak yasanın 1. maddesinde 15.12.1999 tarihinde değişiklik yapılarak aynen faiz ödemesinin Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont üzerinden yapılır düzenlemesi getirilmiştir. Söz konusu reeskont oranı 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan reeskont oranından 5 puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur şeklinde düzenleme yapılarak reeskont oranlarının faiz uygulamasında dikkate alınmasını getirilmiştir. Bu sebepledir ki, uygulamada bu atıf sebebi ile uygulanan faize reeskont faizi tabiri kullanılmakta olup bunun doğru bir tabir olup olmadığını takdire bırakıyorum. 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesinde 01.05.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 Sayılı Kanunla değişiklik yapılmış ve ekonominin gerekleri dikkate alınarak borçlunun mağduriyetinin önlenmesi amacı ile yasa koyucu tarafından reeskont oranlarına yapılan atıf kaldırılarak borçlu lehine yeni bir düzenlemeye gidilmiş ve bir oran belirlenerek yasal faize dönüştürülmüş ve faiz oranlarını belirleme yetkisi de Bakanlar Kurulu'na verilmiştir. Bu oran % 9 olarak uygulanmakta olup halen Merkez Bankası'nın belirlediği reeskont oranı % 18'dir. Dolayısı ile yasa koyucu 3095 Sayılı Kanunun ilk uygulamasına dönmüş olmaktadır. Kanun değişikliği yayımı tarihinde yürürlüğe girdiğinden 01.05.2005 tarihinden itibaren uygulanması gerekir. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ise; adi işlerde gerek kanuni ve gerekse temerrüt faiz oranı aynıdır. 3095 Sayılı Yasanın 15.12.1999 gün ve 4489 Sayılı Kanunla değişik 2/1. maddesindeki düzenlemesi 1. maddeye atıf da bulunduğundan ve 1. madde de 5335 Sayılı Yasa ile değiştirildiğinden bu durumda temerrüt faizi eşittir yasal faiz olmuştur. Yani bu yasa değişikliğinin yürürlüğe girmesi ile ticari olmayan işlerde reeskont haddi üzerinden temerrüt faizi uygulanmasına son verilmiş olmaktadır. 5335 Sayılı Yasa ile ticari işlere ilişkin olarak 3095 Sayılı Kanunun 2/2. maddesinde herhangi bir değişiklik yapılmadığından taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça uygulanması gereken temerrüt faiz oranı Merkez Bankası'nca belirlenen kısa vadeli avanslar için uygulanan faiz oranı avans faiz oranıdır. Yasa koyucu zaman zaman ekonomik hayatın gereksinimine göre veya başka nedenlerle faiz uygulamasına müdahale etmektedir. Örneğin 2003, 2004 ve 2005 yıllarına ait bütçe kanunlarında yaptığı düzenleme ile öngördüğü faiz oranlarının genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idarelerin ilama bağlı borçları hakkında uygulanacağını belitmiş ve bu uygulama anılan bütçe kanunlarının Anayasa Mahkemesince iptal edilinceye kadar ve Anayasa Mahkemesi'nce verilen süre sonuna kadar uygulanmıştır. Şöyle ki; mahkemelerce genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idarelerin aleyhine ilama istinaden verilen kararlarda faiz olarak reeskont faizi, avans faizi ve bunun gibi başka bir faiz öngörülmüş olsa bile faiz ile ilgili yapılan düzenleme gereği bütçe kanununda öngörülen faizin uygulanmasına devam olunmuştur. Burada kanunun yürürlük tarihi itibarı ile mahkeme kararında belirlenen faiz dışında bir faiz uygulaması yapılmıştır. Takip konusu kararda avans faizine hükmedilmiş olsa bile yasa koyucunun müdahalesi ile avans faiz uygulaması sona erdirilmiş ve yeni belirlenen faiz oranları uygulanmıştır bu durumda yorum yapılmamıştır. Kanun uygulanmıştır. Olayımıza döndüğümüzde 5335 Sayılı Kanun uyarınca yapılan değişiklik ile reeskont oranlarına yapılan atıf kalkmış olmakla faiz belirlemesinde reeskonta esas teşkil eden iskonto oranlarının uygulanması da kaldırılmıştır. Bundan sonra mahkemelerce 3095 Sayılı Yasaya istinaden hükmedilecek faizlerde reeskont oranlarının uygulanması mümkün değildir. 5335 Sayılı Yasa ile atıf kalkmış olduğundan hakimin kararında hükmettiği reeskont faizine reeskont oranının uygulanmasına ilişkin dayanak kalmadığından burada reeskont oranları uygulanamaz. Hakim 3095 Sayılı Yasanın 1. maddesine göre hüküm tesis ettiğinden reeskont oranlarının uygulanması yasanın değişiklik tarihi olan 01.05.2005 tarihi itibarı ile yeni yapılan düzenlemeye göre yasal faiz oranları dikkate alınarak faiz miktarı tespit edilir. Bu yorum değildir. Değişen kanunun yürürlülük tarihi itibarı ile uygulanmasıdır. Aksi halde şöyle diyebilirmiyiz; hakim dava ve talep tarihi itibarı ile 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesindeki reeskont oranlarını dikkate alarak reeskont faizine hükmetmiştir ancak karar tarihinde de yasa yürürlükte olduğundan 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesinde yapılan değişikliği de bilmesine rağmen hakim reeskont oranlarının uygulanmasına devam edileceğini kabul etmiştir. Dersek işte yorum budur. Hakim tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporunda böyle bir yorum yapılarak faizin 01.01.2000 – 30.04.2005 tarihleri arasında 3095 Sayılı Yasanın yürürlükte olduğunu bu tarihler arasında 3095 Sayılı Yasanın 1. maddesine göre uygulama yapılacağını 01.05.2005 tarihinden sonra ise Merkez Bankası'nın belirlediği süre ve oranlara göre hesaplama yapıldığı belirtilmiştir. Kanuni faizin uygulanması gereken bir durumda hakim kanuni olmayan bir düzenleme uygulayarak sonuca gidebilir mi? Yukarıda belirttiğim üzere reeskont oranlarının uygulanmasına ilişkin madde değişmiştir. Yani reeskont oranlarının 3095 Sayılı Kanunun 1. maddesine göre uygulanmasına bir bakıma yetki veren düzenlemeyi yeni yasa ortadan kaldırmıştır. Bu nedenlerledir ki 3095 Sayılı Yasada yapılan değişiklikten sonra da olsa mahkeme kararında reeskont denilmiş olması yapılan bu değişiklik yürürlülük tarihi itibarı ile yasal faiz olarak anlaşılması gerekir.

 

Açıklanan nedenlerle dairemizin bozma kararının doğru ve yerinde olduğu kanaatindeyim ve değerli çoğunluğun görüşlerine arz ettiğim sebeplerle katılamıyorum.

 

*İş bu karar sayfamız tarafından yayıma hazır hale getirilmiştir.

Mevduata fiilen uygulanan en yüksek faiz oranı bankalardan sorularak hüküm kurulmalı

YARGITAY 8. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/13572
KARAR NO : 2013/996

Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire’ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Borçlu hakkında başlatılan takibe dayanak ilamda hükmedilen “fark ücret alacağının” bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faizi ile tahsili öngörülmüştür.
Borçlu vekili, İcra Mahkemesine başvurusunda, işlemiş ve işleyecek faiz miktarına itirazla, hakkın doğumu tarihinden itibaren birer yıllık devreler halinde mevduata fiilen uygulanan en yüksek faiz oranının Mahkemece uygun görülecek bankalardan sorularak belirlenmesini istemiştir.

Alacaklı tarafından, faiz oranlarının uygulanması istenen banka isimleri bildirilmesine rağmen bilirkişi tarafından Merkez Bankası tarafından gönderilen faiz oranları kullanılarak hesaplama yapıldığı görülmüştür.

Bilindiği üzere, Merkez Bankası faiz oranları fiilen uygulanan değil, uygulanması muhtemel olan en yüksek mevduat faiz oranlarını göstermekte olup buna göre hesap yapılması talebi doğru değil ise de; HGK’nun 20.09.2006 tarih, 12-594/534 sayılı kararında da vurgulandığı üzere Mahkemece yapılacak iş; tarafların bildirdikleri bankalardan hakkın doğum tarihinden itibaren birer yıllık devreler halinde bankalarca mevduata fiilen uygulanan en yüksek faiz oranının sorulması ve hakkın doğum tarihinden itibaren takip tarihine kadar istenebilecek faiz miktarının bilirkişiye hesaplattırılması şeklinde olmalıdır.

Somut olayda yukarıda bildirilen ilkeler ışığında borçlunun banka adı bildirmediği gözönüne alınarak alacaklının bildirdiği bankalardan faiz oranları getirtilerek yeniden bilirkişi raporu alınmak suretiyle sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.

Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 31.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay,Kamulaştırmasız El Atmada Ödemede Faiz yüzde 9 yerine yüzde 25

YARGITAY 12’nci Hukuk Dairesi, Türkiye genelinde kamu kurum ve kuruluşları ve yerel yönetimlerin, kamulaştırmasız el atma uygulamalarını etkileyecek bir karar verdi. İzmir’de Karayolları Genel Müdürlüğü aleyhine açılan bir kamulaştırmasız el atma davası sonucuna göre, kamu tarafından vatandaşa yapılan ödemede, bugüne kadar uygulanan yüzde 9 faiz yerine, kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz olan yüzde 25 ödeme yapılması kararlaştırıldı.

İzmir’de Çevreyolu’nun yapımı sırasında arazisine Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırmasız el atılan Saim Subaşı, Karşıyaka 2’nci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açtığı davayı kazandı.

Ulaştırma Bakanlığı Karayolları Genel Müdürlüğü’ne icra takibi başlatıldı. Ancak Karayolları Genel Müdürlüğü, toplam faizin yüzde 9’luk yasal faiz oranı üzerinden 45 bin 797 TL olduğunu, ancak yüzde 18 (2009 yılında kamu alacakları en yüksek faiz oranı) olarak hesaplanmasıyla 71 bin 496 TL talep edilmesi nedeniyle İzmir 2’nci İcra Hukuk Mahkemesi’nde dava açtı. Mahkeme Karayolları’nı haklı buldu, ödemenin yüzde 9’luk faiz üzerinden yapılmasına karar verdi.

YARGITAY: ADİL DENGE GÖZETİLMELİ

İzmir 2’nci İcra Mahkemesi’nin bu kararını Saim Subaşı Yargıtay’a taşıdı. Yargıtay 12’nci Hukuk Dairesi, Türkiye’de emsal olacak bir karar verdi. Yargıtay, anayasayla koruma altına alınan mülkiyet hakkının, hak sahibinin rızasına bakılmaksızın, kamulaştırmasız el atma nedeniyle ihlalinde, toplumun genel menfaatleri ile bireyin temel haklarının korunması arasında adil bir denge gözetilmesi gerektiğine, mülkün gerçek değeriyle orantılı makul bir tazminat ödenmediği sürece, bir mülkten mahrum bırakılmanın genelde aşırı bir ihlal teşkil edeceğine, yasal faiz oranında gecikme faizi ödenmesinin yeterli olmadığına karar verdi. Yargıtay 12’nci Dairesi, kamulaştırmasız el atmaya ilişkin ilamlarda hüküm altına alınan tazminatlara kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz oranının uygulanması sonucuna varıldığını belirtti. Sözkonusu davada ilam kesinleşene kadar geçen dönemde yüzde 9 yasal faiz, ilamdan sonrası için ise kamu alacakları için öngörülen en yüksek faizin alınmasına hükmetti. En yüksek faiz oranı yüzde 25 olarak uygulanıyor.

VATANDAŞ DA DEVLET DE AYNI FAİZİ ÖDEYECEK

Subaşı’nın avukatı Mustafa Kemal Turan, Yargıtay’ın prensip kararı verdiğini belirterek şöyle dedi:

“Biz icraya koyarken, ’devlet kendi alacağına yıllık hangi faizi uyguluyorsa kendi borcuna da aynısı uygulasın’ dedik. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de bu yönde pek çok kararı var. Ben de AİHM’ne gitmeden iç hukuk yollarını tüketmek için Yargıtay’a başvurdum. Emsal olacak bir karar çıktı. Yargıtay kamulaştırmasız el koymaların kesinleşmesinden itibaren artık yıllık yasal faiz yüzde 9 değil, kamu alacaklarına uygulanacak en yüksek faiz olan yüzde 25’i ödenmesine karar verdi. Kamu hukuku açısından devlet ve vatandaş eşit şartlarda karşılaşmış oldu.”

’ÖDEMELER BEKLETİLMEYECEK’

Avukat Turan, yüzde 25’lik faiz kararının artık rastgele yapılan kamulaştırmasız el atmaların önüne geçeceğini söyledi. Devlet’in alacağı ne olursa olsun yüzde 25 faiz uyguladığını belirten Turan şöyle devam etti:

“Borcu olursa yüzde 9’la ödüyordu. Artık bu kararla tüm siyasiler gözlerini bürokratlara çevirecek. ’Bana niye fazladan para ödetiyorsun’ diye hesap soracak. Bürokratlar hata yapmamak için daha titiz çalışacak. Bugüne kadar faiz düşük olduğu için bedeller yıllarca ödenmiyordu. Ancak artık, bu faiz oranı kamu kurum ve kuruluşları ile yerel yönetimleri ödemelerin bekletilmesi konusunda zora sokacak. Sistem bunları ortadan kaldıracak.”

PLANLAMALARI DA ETKİLEYECEK

Yargıtay kararının ikinci yansımasının imar planlanmasına olacağını belirten Avukat Mustafa Kemal Turan, planlara yapılan rastgele by-pass’lar, kamulaştırmasız el koymalar, acil müdahalelerin azalacağını söyledi. Avukat Turan şunları söyledi:

“Bu karar bir ölçüde planların sigortası olacak. İmar planlarında kamuya terk edilen yüzde 40 oranıdaki Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) ile verilen imarın emsali arasında artık bir illiyet var. Yüzde 20’lik kamuya terk yapmış bir araziye 2.5 emsal imar verilirken başka bir yerde yüzde 40 oranıda terk alana 1 emsal verilebiliyor. Bu artık olmaz. Yüzde 20 terk yapılan bir alana, sonradan eklenmek zorunda kalınacak yol için kamulaştırmasız el atmanın bedeli bu kararla çok yükselecek. Böylece, bu karar planlamanın daha dikkatli yapılmasını sağlayacaktır.”

BÜYÜKŞEHİR’DEN BİR ÖRNEK

Mustafa Kemal Turan, İzmir kamuoyunda çok tartışılan Büyükşehir Belediyesi’nin Bornova’da yaptığı Aşık Veysel Rekreasyon Alanı’na bitişik bir araziye kamulaştırmasız el atmadan dolayı 82 milyon TL ödemeyle karşı karşıya gelmesini de değerlendirdi. Turan, Büyükşehir’in bu olayda yüzde 9’luk yasal faizdan 8.2 milyon TL faiz ödeyecekken, yeni kararla 20.6 milyon TL’lik faizle karşı karşıya kalabileceğini belirtti.

Avukat Turan, bundan sonraki süreçte İzmir 2’nci İcra Hukuk Mahkemesi’nin Yargıtay’ın bu kararına direnebileceğini de söyledi. Böyle bir durumda kararın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na taşınacağını belirten Turan, “Yargıtay AİHM kararlarına dayanarak görüş değiştirdi. Eğer 50 sene önce bu karar verilseydi şehirler çok daha iyi plan
lanırdı” dedi.

KAMULAŞTIRMA BEDELİ / FAİZ BAŞLANGICI / FAİZE HÜKMEDİLEBİLMESİ İÇİN MÜLKİYETİN İDAREYE GEÇMESİ KOŞULU

T.C.
YARGITAY
Beşinci Hukuk Dairesi
E:2006/567
K:2006/3428
T:27.3.2006
KAMULAŞTIRMA BEDELİ
FAİZ BAŞLANGICI
FAİZE HÜKMEDİLEBİLMESİ İÇİN MÜLKİYETİN İDAREYE GEÇMESİ KOŞULU
4721 s. TÜRK MEDENÎ KANUNU [Madde 705]
Taraflar arasındaki kamulaştırma bedelinin artırılması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda:Davanın kısmen kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayılan yazılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı idare vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Mahkemece bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır. Alman raporlar yasa hükümlerine uygundur. Taşınmaz malın arsa niteliğinde kabulü doğrudur.
Kamulaştırılan taşınmaz mal ile emsalin üstün ve eksik yönleri belirlenip, kıyaslaması yapılarak taşınmaz mala değer biçilmesinde, buna göre kamulaştırma bedelinin artırılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
Bedel artırma davası kamulaştırma işlemi tebliğ edilmeden açıldığından, Kamulaştırma Kanununun 15/13. maddesi uyarınca dava tarihi esas alınarak değer biçilmiştir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 20.10.1989 gün ve 4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile Hukuk Genel Kurulunun 18.10.1995 gün ve 633-826 sayılı kararına göre bu gibi durumlarda mülkiyet hakkı kamulaştırmayı yapan idareye geçmeden faize hükmedilemez.
Mülkiyet hakkının geçmesi tescil kararı veya taşınmazın tapuda ferağa verilmesi ile olabileceği gibi 4721 sayılı TMK’nın 705. maddesi uyarınca kamulaştırma işleminin idari yönden kesinleşmesi ile de olur. Açıklanan nedenle mülkiyet hakkının geçtiği 06.10.2003 tarihinden faize hükmetmek gerekirken daha önceki tarihten faiz başlatılması,
Doğru değilse de: bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm fıkrasından faize ilişkin bölümün çıkartılmasına, yerine ( artırılan bedel farkına 06.10.2003 gününden “itibaren yasal faiz yürütülmesine ) cümlesinin yazılmasına,
SONUÇ : Hükmün böylece DÜZELTİLEREK ONANMASINA ve 5018 sayılı yasa uyarınca davalı idare genel bütçeye dahil kuruluşlardan olduğundan yatırılan temyiz harcının iadesine 27.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.