Etiket arşivi: Geliri

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • KİRA GELİRİ ÜZERİNDEN ECRİMİSİL BELİRLENMESİ, OTOPARK OLARAK KULLANILAN YER

YARGITAY 1. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/16267
KARAR: 2014/4059

Taraflar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.

Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; dava konusu 10216 parsel sayılı taşınmaz ile 16897 parsel sayılı taşınmazın davacı şirket mülkiyetinde olduğu, davalı şirketin kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının bulunmadığı, davalının aynı yerdeki 20348 parsel sayılı taşınmazdaki binada 01.08.2011 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile, 2 parsel sayılı taşınmazda ise 01.06.2005 başlangıç tarihli sözleşme ile kiracı olduğu, ecrimisil istemine konu taşınmazlar başında yapılan uygulama sonucunda taşınmazların boş ve terk edilmiş olduğu, ancak parsellerin kenarlarındaki tel çit ve tabanları ile otopark çizgilerinin mevcut olduğu ve sonradan kaldırıldığının saptandığı, ayrıca 453 m² olan 16897 parsel sayılı taşınmaz ile 230 m² olan 10216 parsel sayılı taşınmazların tamamının 10.02.2007 tarihi ile 10.02.2012 tarihi arasında toplam 145.901,48 TL haksız işgal tazminatı getirebileceğinin hesaplandığı, mahkemece de taleple bağlı kalınarak 136.600,00 TL ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verildiği anlaşılmaktadır.

Davacı, kayden maliki olduğu taşınmazların beş yıldan uzun süredir davalı işgalinde bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmış, yargılama aşamasında taşınmazların davalı tarafından müşteri otoparkı olarak kullanıldığını açıklamıştır. Davalı ise, işgalinin bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.

Bilindiği üzere; öğretide ve yargısal uygulamalarda ifade edildiği gibi ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İnançları Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan olumlu zarar ile kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK’nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı)

Ayrıca, ecrimisil hesabı uzmanlık gerektiren bir husus olup, taşınmazın niteliğine uygun bilirkişi marifetiyle keşif ve inceleme yapılarak ve taleple bağlı kalınarak haksız işgal tazminatı miktarı belirlenmelidir. Alınan bilirkişi raporu, somut bilgi ve belgeye dayanmalı, tarafların ve hakimin denetimine açık olmalı ve değerlendirmenin gerekçelerinin bilimsel verilere uygun şekilde HMK’nın 266 vd. maddelerine uygun olarak açıklanması gereklidir.

Özellikle arsa ve binalarda kira esasına göre talep varsa, taraflardan emsal kira sözleşmeleri istenmeli, gerekirse benzer nitelikli yerlerin işgal tarihindeki kira bedelleri araştırılıp, varsa emsal kira sözleşmeleri de getirtilerek resen emsal araştırılmalı, dava konusu taşınmaz ile emsalin somut karşılaştırması yapılmalı, üstün veya eksik tarafları belirlenmelidir.

İlke olarak, kira geliri üzerinden ecrimisil belirlenmesinde, taşınmazın dava konusu ilk dönemde mevcut haliyle serbest şartlarda getirebileceği kira parası, emsal kira sözleşmeleri ile karşılaştırılarak, taşınmazın büyüklüğü, niteliği ve çevre özellikleri de nazara alınarak yöredeki rayice göre belirlenir. Sonraki dönemler için ecrimisil değeri ise ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktardan az olmamak üzere takdir edilir.

Öte yandan, TMK’nin 6. maddesi uyarıca iddia sahibi iddiasını ispat ile yükümlü olup, ecrimisil isteğine ilişkin davalarda da, öncelikle davacının işgalin varlığını, süresini ve işgalli alanın miktarını kanıtlaması gerekmektedir.

Somut olayda ise, işgalin hangi tarihler arasında devam ettiği ve taşınmazların tamamının işgal edilip edilmediği hususu saptanmadan, hava fotoğrafları esas alınmak suretiyle taşınmazların tamamı üzerinden ecrimisile karar verilmiştir. Bilirkişi raporunda taşınmazların keşiften önce kullanıldığına dair bir kısım izlerin bulunduğu belirtilmesine karşın, bu izlerin taşınmazların tamamında bulunup bulunmadığı yönünde bir değerlendirme yapılmamıştır. Ancak davalı taraf, yargılama aşamasında işgalin varlığını kabul etmemiş ise de, 20.02.2014 tarihinde sunduğu ek temyiz dilekçesinde kiracı olduğu taşınmazları 2005 yılından beri teslim edilen sınırlara göre kullandığını, ancak davadan önce mal sahiplerine tebliğ edilen ihtarname üzerine sınırın işgalli alanın dışına çekildiğini, taşınmazların bir bölümünün de yeşil alan olduğunu belirterek, yaptırdığı ölçümlere ilişkin krokileri dosyaya sunduğu ve varsa bile taşkın olarak kullanılan kısımların 10216 parselde 128,04 m2, 16897 parselde ise 265,40 m2 olduğunu açıkladığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, mahkemenin davalının kiracı olduğu taşınmazlar dışında kayden davacıya ait 10216 ve 16897 parsel sayılı taşınmazları da kullandığı yönündeki kabulü doğru ise de, bu kullanımın kapsamı ve davalının taşınmazdan el çektiği tarih saptanmadan yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki hesap yöntemi de yukarıda açıklanan ilke ve esaslara uygun değildir. Şöyle ki; emsal araştırması yapılmamış, taşınmazların değerinin % 5 inin yıllık kira bedeli olacağı gerekçeleri ile ecrimisil miktarı belirlenmiştir.

O halde, mahkemece öncelikle davalının kullandığı kısım nedeniyle ecrimisilden sorumlu olacağı gözetilerek, taşınmazların tamamının davalı şirket tarafından kullanılıp kullanılmadığının, bazı bölümlerinin yeşil alan olup olmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde saptanması, böyle bir saptamanın yapılamaması halinde ise davalının 20.02.2014 tarihli dilekçesinde taşkın olarak kullandığını açıkladığı miktarların esas alınarak, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar doğrultusunda emsal araştırması da yapılarak, taşınmazların boş arsa olarak dava konusu edilen ilk dönemde getirebileceği kira parasının rayice göre belirlenmesi, sonraki dönemler için de ilk dönem için belirlenen miktara ÜFE artış oranının tamamının yansıtılması suretiyle bulunacak miktarın (temyiz edenin sıfatı da gözetilerek) hüküm altına alınması gerekirken, noksan soruşturma ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde karar verilmiş olması isabetsizdir.
Davalı vekilinin bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü(6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzt Mar 09, 2015 10:51 pm


Ayrı yaşam hakkını kazanan kadına tedbir nafakası verilmeli geliri miktara etkili olur

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2011/3-635 esas ve 2011/688 karar sayılı 23.11.2011 tarihli kararı

Ayrı yaşam hakkını kazanan kadın için tedbir nafakası verilmesi gerekir. Kadının gelir durumu ancak takdir edilecek nafaka miktarına etkili olabilecektir.

 

Özet

Taraflar arasındaki “nafaka” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Karadeniz Ereğli 2.Asliye Hukuk Mahkemesince(Aile Mahkemesi sıfatıyla) davanın davacı eş yönünden reddine, davacı çocuk yönünden kabulüne dair verilen 08.04.2010 gün ve 2009/203 E.,-2010/227 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 12.10.2010 gün ve 12248 E., 16417 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili dilekçesinde, tarafların evli olup ayrı yaşadıklarını, davalının evi ve ailesi ile ilgilenmediğini beyan ederek, davacı kadın için 1200 TL. ,müşterek çocuk için 500 TL. tedbir (reşit olduktan sonra yardım nafakası olarak devam etmek üzere ) nafakasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, davacı kadın yönünden, her ne kadar ayrı yaşamda haklılık varsa da , tarafların gelir durumlarının aynı olup, davacı kadının nafakaya ihtiyaç duymadığı gerekçesi ile davanın reddine, müşterek çocuk yönünden ise aylık 750 TL. nafakaya karar verilmiştir.

TMK’nun 195. maddesi uyarınca, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde eşler ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler. Hakim, gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine Kanunda öngörülen önlemleri alır.Aynı yasanın 197. maddesine göre de; eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir.

Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.

Tedbir nafakasında eşlerin birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katkıda bulunmaları gerekir ( TMK md. 186/son ). Davacı eşin ekonomik durumunun davalı ( kocadan )daha iyi olması ya da aynı olması, davalı kocayı tedbir nafakası yükümlülüğünden kurtarmaz. Ancak, hükmedilecek nafakanın miktarını tayinde bu husus dikkate alınmak zorundadır. Böylece “hakkaniyet” ilkesine uygun bir nafaka tespit edilebilir ( TMK. md. 4 ).

Öyle ise mahkemece, yukarıdaki ilke ve esaslar gözetilerek davacı kadın yararına uygun bir nafakaya karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.

Kabule göre de, davacı anne de müşterek çocuğun eğitim ve diğer giderlerine de, katılmak mecburiyetinde olduğundan dolayı, müşterek çocuk yararına hükmedilen nafaka tutarı da fahiş bulunmuştur. ..)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN:Taraf vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, eş için tedbir, çocuk için reşit olana kadar iştirak, reşit olduktan sonra yardım nafakası istemine ilişkindir.

Davacı, davalı eşinin kendisini sadakatsizlikle suçlayıp, hakaret ettiğini bu nedenle ayrı yaşamaya başladıklarını müşterek çocuk için aylık 1.200.00 TL, kendisi için aylık 500.00 TL tedbir, iştirak ve yardım nafakasının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; davacı eşin ayrı yaşamakta haklı olduğunun anlaşıldığı, ancak davacı eşin açtığı davanın niteliği itibarıyla tedbir nafakası davası olduğu, tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının araştırılması sonucunda ekonomik durumlarının aynı olduğunun belirlendiği, davacı eş için alınacak bir tedbir ya da ayrı yaşamakta haklı olması nedeniyle davalının maddi katkı yapmasını gerektirir bir durum olmadığı, davacı eşin mevcut ekonomik durumu itibarıyla nafakaya ihtiyacı bulunmadığı, kusur durumunun boşanma halinde tazminat açısından değerlendirilebileceği anlaşıldığından davacı eşin kendisi yönünden açtığı davanın reddine; ancak tarafların ayrı yaşadıklarının ve davacı çocuğun diğer davacı anne yanında kaldığının sabit olması karşısında bu davacının açtığı davanın kısmen kabulü ile davacı reşit olana kadar iştirak, reşit olduktan sonra yardım nafakasının davalıdan alınmasına karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece, davacı kadın yararına uygun bir nafakaya karar verilmesinin gerektiği, ayrıca “kabule göre” başlığı altında da, davacı annenin de müşterek çocuğun eğitim ve diğer giderlerine katılmak mecburiyetinde olması nedeniyle, müşterek çocuk yararına hükmedilen nafaka tutarının fahiş olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkeme; her iki bozma nedenine karşı önceki kararında direnmiş; hükmü davacı vekili tedbir nafakası, davalı vekili de iştirak nafakası, noktalarından temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı kadın yararına uygun bir nafakaya hükmedilmesinin gerekip gerekmediği; ayrıca müşterek çocuk yararına hükmedilen nafaka tutarının fahiş olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

I-Ön soruna ilişkin değerlendirme:

Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşme sırasında öncelikle; Hukuk Genel Kurulu’nun usulüne uygun kararları inceleyeceği, kabule göre bozma olamayacağı; Özel Daire bozma ilamının içeriğine göre son cümlesinin başında yer alan “kabule göre” ibaresinin sehve dayalı olup olmadığı, metinden çıkarılması gerekip gerekmediği oylanmış; mahkeme kararının iki ayrı nafaka istemine ilişkin olup, ilk açıklamaların davacı kadının nafaka istemiyle ilgili olduğu, kabule göre ibaresiyle başlayan bozma nedeninin ise iştirak nafakasına ilişkin bulunduğu, bu bozma nedeninin ilk bozma nedeniyle bağlantılı olmamasına göre kabule göre başlığı altında yapılmasına gerek bulunmadığı; sehve dayalı kullanılan bu ibarenin metinden çıkarılması gerektiği, “kabule göre” ibaresi ile başlayan bölümün ayrı bir bozma nedeni olarak bozma kapsamına dahil olduğu, oyçokluğu ile kabul edilmiştir.Bozma ve direnme kararları bu kapsamda ele alınarak; incelenmiş ve işin esası üzerinde görüşülmüştür.

II-İşin esası yönünden değerlendirme:

A-Davacı vekilinin tedbir nafakasına yönelik temyizi yönünden:

İlkin, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır:

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun:

“Birliğin Korunması” üst başlıklı ve genel düzenleme içeren 195. maddesinde:

” Evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi hâlinde, eşler ayrı ayrı veya birlikte hâkimin müdahalesini isteyebilirler. Hâkim, eşleri yükümlülükleri konusunda uyarır; onları uzlaştırmaya çalışır ve eşlerin ortak rızası ile uzman kişilerin yardımını isteyebilir. Hâkim, gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine kanunda öngörülen önlemleri alır.”

“Birlikte Yaşamaya Ara Verilmesi” başlıklı 197.maddesinde:

“Eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddî biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir. Birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hâkim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır.”

“Hak ve Yükümlülükler” üst başlıklı 185.maddesinin ikinci fıkrasında:

“Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler.”

“Konutun Seçimi, Birliğin Yönetimi ve Giderlere Katılma” başlıklı 186.maddesinin son fıkrasında:

“Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar”

“Hakimin Takdir Yetkisi” başlıklı 4.maddesinde ise:

“Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.”

düzenlemeleri yer almaktadır.

Tüm bu hükümler göstermektedir ki, eşlerden biri, ortak hayat sebebiyle kişiliği, ekonomik güvenliği veya ailenin huzuru ciddi biçimde tehlikeye düştüğü sürece ayrı yaşama hakkına sahiptir ve birlikte yaşamaya ara verilmesi haklı bir sebebe dayanıyorsa hakim, eşlerden birinin istemi üzerine birinin diğerine yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından yararlanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin önlemleri alır. Ayrıca, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi veya evlilik birliğine ilişkin önemli bir konuda uyuşmazlığa düşülmesi halinde eşler ayrı ayrı veya birlikte hakimin müdahalesini isteyebilirler. Hakim, bu halde de gerektiği takdirde eşlerden birinin istemi üzerine Kanunda öngörülen önlemleri alır. Tedbir ve iştirak nafakası da hakimin alacağı bu önlemler arasındadır. Hakim, Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hukuka ve hakkaniyete göre karar verecektir.

Diğer taraftan, ayrılık durumunda evlilik birliği hukuken devam ettiğine göre, eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katkıda bulunmak durumundadır. Bu nedenle, ayrı yaşamda haklı olan eş, diğer eşten tedbir nafakası isteyebilir. Tedbir nafakasının niteliği ve yasal düzenleme gereği davalı (koca), birliğin giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır (TMK md.186/3). Davacının (kadının) gelirinin bulunması, davalının (kocanın) ortak giderlere (elektrik, su, telefon, kira, yakıt parası vs) katılma yükümlülüğünü tamamen ortadan kaldırmaz; bu durum sadece nafaka miktarının takdirinde etkili olabilir. Davacının (kadının) gelirinin bulunması, ona tedbir nafakası bağlanmasını engelleyici bir hal değildir.Hâkim, eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyesini ayrı yaşamaları halinde de korumaları gerektiğini gözetmeli; “hakkaniyet” ilkesine uygun bir nafaka takdir etmelidir.

Somut olay yönünden yapılan değerlendirme sonunda çoğunlukça; açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler ile yargısal uygulama gözetildiğinde, özellikle ayrı yaşam hakkını kazanan kadın için tedbir nafakası verilmesinin yıllardır kabul gördüğü; ayrı yaşayan eşin ekonomik durumu iyi olsa dahi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun yukarıda açıklanan hükümlerine göre az veya çok katkıda bulunacağı; kadının gelir durumunun ancak takdir edilecek nafaka miktarına etkili olabileceği görüşü benimsenerek, sonuçta davacı kadın yararına tedbir nafakasına hükmedilmesi gerektiği oy çokluğu ile kabul edilmiştir.

Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar gözetilerek, ayrı yaşamakta haklı olan davacı eş için de hakkaniyet uygun bir miktar tedbir nafakasına hükmolunması gerekirken, istemin reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, direnme kararının açıklanan nedenlerle bozulması gerekir.

B-Davalı vekilinin çocuk için hükmedilen iştirak (reşit olunmakla yardım) nafakasına yönelik temyizine gelince;

Yukarıda açıklandığı üzere yapılan ilk oylamada bozma ilamının son cümlesindeki “kabule göre” ibaresi çıkarılarak bozma kapsamına alınan bu bozma nedenine yönelik temyiz incelemesinde çocuk hakkında hükmedilen nafaka miktarının fahiş olup olmadığı hususunun ayrıca oylanması sonucunda; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nun çoğunluğunca da Özel Daire bozma kararı benimsenmiş olmakla; bozmaya uyulmak gerekirken,önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle de direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Yukarıda;

1- (I). bölümde açıklanan nedenlerle bozma ilamının son cümlesinde sehven yer verilen “kabule göre” ibaresinin bozma metninden çıkarılmasına, oyçokluğu ile;

2- (II).bölümde (A) başlığı altında açıklanan gerekçelerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; tedbir nafakasına ilişkin direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3″ atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oyçokluğu ile;

3- (II).bölümde (B) başlığı altında açıklanan gerekçelerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; iştirak (reşit olunmakla yardım) nafakasına ilişkin direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3″ atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oyçokluğu ile; 23.11.2011 gününde karar verildi.

Yargıtay 6. C.D. E:2011/4786 K:2013/20945 * MALİ GELİRİ BULUNMAYAN SANIĞA AVUKATLIK ÜCRETİ YÜKLENEMEZ.

T.C. Yargıtay 6. Ceza DAİRESİ

 Esas No:2011/4786 Karar No:2013/20945

CMK.'nun 150/3. maddesi.

MALİ GELİRİ BULUNMAYAN SANIĞA AVUKATLIK ÜCRETİ YÜKLENEMEZ.

Dİğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

 

 Ancak;

 

 1- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olacak biçimde, mahkemece 5271 sayılı Yasa'nın 150/3. maddesi uyarınca, Baroya yazı yazılarak sanıkların savunmasını yapmak üzere savunmanların ve aynı Yasa'nın 234/2. maddesi gereğince mağdur için atanan zorunlu vekillerin görevlendirilmesi nedeniyle, zorunlu vekil ve savunmanlara ödenen avukatlık ücretlerinin, dosyadaki bilgilerden mali geliri bulunmadığı anlaşılan sanıklara, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,

 

 2- …..

 

 Bozmayı gerektirmiş, sanıklar C.B., Ş.H. ve Y.S. savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, ……. 28.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak; 1- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olacak biçimde, mahkemece 5271 sayılı Yasa'nın 150/3. maddesi uyarınca, Baroya yazı yazılarak sanıkların savunmasını yapmak üzere savunmanların ve aynı Yasa'nın 234/2. maddesi gereğince mağdur için atanan zorunlu vekillerin görevlendirilmesi nedeniyle, zorunlu vekil ve savunmanlara ödenen avukatlık ücretlerinin, dosyadaki bilgilerden mali geliri bulunmadığı anlaşılan sanıklara, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi, 2- ….. Bozmayı gerektirmiş, sanıklar C.B., Ş.H. ve Y.S. savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, ……. 28.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

1400TL aylık geliri ve arsası bulunan boşanan kadına MK 175.md gereğince nafaka verilmez

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi

2012/13502 esas sayılı ve 2013/207 karar sayılı 14.1.2013 karar tarihli kararı

* YOKSULLUK NAFAKASI ( Davalı Kadının Bir Arsası ve Bir Kooperatif Hissesi İle Aylık 1400 TL Gelirinin Bulunduğunun Delillerden ve Yapılan Zabıta Soruşturmasından Anlaşıldığı/Zabıta Soruşturmasına Davalı Tarafça Karşı Çıkılmadığı – İsteğin Reddi Gerektiği )

* BOŞANMA İLE YOKSULLUĞA DÜŞMEYECEK OLMAK ( Davalının Tesbit Edilen Mali Durumuna Göre Düzenli Sürekli ve Yeterli Geliri İle Malvarlığı Bulunduğu – Yoksulluk Nafakası İsteğinin Reddi Gerektiği )

*KADININ BOŞANMA İLE YOKSULLUĞA DÜŞMEYECEK OLMASI ( Davalı Kadının Bir Arsası ve Bir Kooperatif Hissesi İle Aylık 1400 TL Gelirinin Bulunduğu – Davalının Tesbit Edilen Mali Durumuna Göre Düzenli Sürekli ve Yeterli Geliri İle Malvarlığı Bulunduğu )

4721/m.175

ÖZET : Toplanan deliller ve yapılan zabıta soruşturmasından davalı kadının bir arsası ve bir kooperatif hissesi ile aylık 1400 TL gelirinin bulunduğu, buna ilişkin yapılan zabıta soruşturmasına davalı tarafça karşı çıkılmadığı, davalının tesbit edilen mali durumuna göre düzenli, sürekli ve yeterli geliri ile malvarlığı bulunduğu, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği anlaşılmaktadır. Davalının yoksulluk nafakası isteğinin reddi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, tazminatlar ve nafakalar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Toplanan deliller ve yapılan zabıta soruşturmasından davalı kadının bir arsası ve bir kooperatif hissesi ile aylık 1400 TL gelirinin bulunduğu, buna ilişkin yapılan zabıta soruşturmasına davalı tarafça karşı çıkılmadığı, davalının tesbit edilen mali durumuna göre düzenli, sürekli ve yeterli geliri ile malvarlığı bulunduğu, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 175. maddesi koşulları gerçekleşmediğinden, davalının yoksulluk nafakası isteğinin reddi gerekirken, davalı yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru görüşmemiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple yoksulluk nafakası yönünden BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz ilam harcının temyiz eden davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 90.00 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran davacıya geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 14.01.2013 tarihinde karar verildi.

Yargıtay,Kadın Geliri Olsa Bile Tedbir Nafakası Alabilir

Yargıtay: Kadın Geliri Olsa Bile Tedbir Nafakası İsteyebilecek

Yargıtay, çalışan kadınların da tedbir nafakası alabileceğine karar vererek, kadının sürekli bir gelirinin olmasının veya kocasından daha fazla kazanmasının nafaka bağlanmasına engel olmayacağına hükmetti Yargıtay, eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyesini ayrı yaşamaları halinde de korumaları gerektiğine dikkat çekerek, kadının gelirinin bulunmasının, emekli olmasının, gelirinin kocasıyla denk veya daha fazla olmasının kocayı ortak giderlere katılma yükümlülüğünden kurtarmayacağına hükmetti.

Yargıtay, çalışan kadınların da tedbir nafakası alabileceğine karar vererek, kadının sürekli bir gelirinin olmasının veya kocasından daha fazla kazanmasının nafaka bağlanmasına engel olmayacağına hükmetti Yargıtay, eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyesini ayrı yaşamaları halinde de korumaları gerektiğine dikkat çekerek, kadının gelirinin bulunmasının, emekli olmasının, gelirinin kocasıyla denk veya daha fazla olmasının kocayı ortak giderlere katılma yükümlülüğünden kurtarmayacağına hükmetti.

İstanbul‘da yaşanan davaya konu olayda, 10 yıllık evli olan bir çift çocuklarını kaybetti. Çocuklarınınölümünün ardından evine yeterince ilgi göstermeyen koca, dışa dönük bir hayat yaşamaya başladı ve eşine boşanma davası açtı. Bakırköy 7. Aile Mahkemesi, boşanma davasını reddedince çift ayrı yaşamaya başladı. Kadın ise tekstil işinde aylık 680 TL maaşla çalıştığını belirterek, tedbir nafakası talebinde bulundu. Bakırköy 7. Aile Mahkemesi ise kadının maaşlı bir işte çalıştığı, davalı kocanın ise polis memuru olup başkaca geliri bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verdi. Karara itiraz edilence dosya Yargıtay‘ın gündemine geldi.

-AYRI YAŞAMA HAKKI OLAN EŞ KOCASINDAN TEDBİR NAFAKASI İSTEYEBİLİR-

Temyiz talebini kabul eden Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, kadının gelirinin bulunmasının veya emekli olmasının gelirinin kocasıyla denk veya daha gazla olmasının kocayı ortak giderlere katılma yükümlülüğünden kurtarmayacağına hükmederek yerel mahkemenin kararını bozdu. 3. Hukuk Dairesi kararında, Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesinde yer alan “ayrı yaşama hakkı olan eşin diğer eşten tedbir nafakası isteyebilir” hükmüne atıfta bulunarak, kadının ayrı yaşama hakkına dayalı olarak tedbir nafakası istediğine dikkat çekti.

Tedbir nafakasının niteliği ve yasal düzenleme gereği kocanın, ev giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğunu ifade eden Daire, evlilik birliğinin korunması ve devamını sağlamak için eşlerin asgari ölçüde uyması gereken bazı yükümlülükler ve karşılamaları geren bazı ortak giderler bulunduğu belirtildi. Bu giderlere kira parası, yakıt parası elektrik, telefon ve su parası gibi ödemeleri örnek gösteren Daire, giderlere katılmada eşlerin maddi güçlerinin esas alınması gerektiği kaydedildi.

-KADININ SÜREKLİ BİR GELİRİNİN OLMASI TEDBİR NAFAKASI BAĞLANMASINI ENGELLEMEZ-

“Kadının geliri bulunması emekli olması gelirlerinin davalıya denk olması hatta davalının gelirlerinden daha fazla olsa bile kocayı ortak giderlere katılma yükümlüğünden büsbütün kurtarmaz” diyen Daire, davacı kadının belirli ve sürekli bir gelirinin olmasının, tedbir nafakası bağlanmasını engelleyici bir hal olarak değerlendirmedi. Yerel mahkemenin, eşlerin birlikte yaşarken sürdürdükleri hayat seviyesini ayrı yaşamaları halinde de korumaları gerektiğine dikkat çeken kararında “Davalının açtığı boşanma davasının reddedildiği davadan sonra tarafların bir araya gelmedikleri davalının birlikte yaşamı yeniden tesis etmek için herhangi bir girişiminin olmadığı dolayısıyla davacının ayrı yaşamakta haklı olduğu anlaşılmaktadır. Hakkaniyete uygun bir miktarda nafakaya hükmetmek gerekirken istemin tümden reddi doğru olmayıp bozma nedenidir” denildi.