Etiket arşivi: GÖREMEZLİK

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E: 2012/4-1227 K: 2013/436 * KASTEN YARALAMA * YARALAYANDAN İŞ GÖREMEZLİK VE BAKICI TAZMİNATI İSTEME

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO: 2012/4-1227

KARAR NO: 2013/436

 

 

 

Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; …Asliye Hukuk Mahkemesinin manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, maddi tazminat talebinin reddine dair verilen 15.07.2010 gün ve 2009/117 E.-2010/102 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 21.03.2012 gün ve 2011/1843 E.-2012/4571 K. sayılı ilamı ile;

 

(…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

 

2-Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, etkili eylem nedeniyle uğranılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

 

Dosya içeriğinden, davalının hafif tahrik altında davacıyı; "sağ el bilekte ikinci dereceden kırık, kırığın hayati fonksiyonlara orta derecede etkileyecek ve 15 gün mutad iştigale engel olacak" biçimde yaraladığı anlaşılmaktadır.

 

a-Davacı dava dilekçesinde; davalının etkili eylemi sonucu yaralandığını belirterek bakıcı gideri ile geçici iş göremezlik zararını istemiştir. Yerel Mahkemece, davacının yaralanmasına ilişkin rapor getirtilerek davacının kaç günde iyileşeceği (tıbbi şifa süresi) belirlenmeli, yaralanma derecesinin bakıcı gideri yapılmasını gerektirip gerektirmeyeceği tespit edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yeterli gerekçe oluşturulmadan bu yöndeki istemlerin reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

 

b-Davacı, tedavi amaçlı yaptığı yol giderini istemiştir. Bu tür istemin ispatı için mutlaka bir belgenin sunulması gerekmemektedir. Yaralanmanın niteliğine göre ne kadarlık yol gideri yapıldığı belirlenmeli, şayet belirlenemiyorsa Borçlar Kanunun 42. maddesi gözetilerek takdiren bir miktar yol giderine karar verilmelidir. Şu halde mahkemece yol giderine yönelik istemin belge sunulmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir…)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, haksız fiil hukuksal nedenine dayalı manevi ve maddi tazminat isteğine ilişkindir.

 

HGK.da yapılan görüşmeler sırasında öncelikle mahkemece kurulan hükmün HUMK.nun 298 ve 388.maddelerine uygun olarak kurulup kurulmadığı hususu önsorun olarak tartışılmış ve hükmün usulüne uygun kurulduğu oybirliği ile kabul edilerek önsorun bu şekilde aşılmıştır.

 

Davacı vekili, davalının 16.04.2004 tarihinde müvekkilinin koluna ve vücudunun çeşitli yerlerine vurmak suretiyle darp ettiğini, …Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/41 E. 2006/09 K. ve 14.03.2006 tarihli ilamı ile de davalının cezalandırılmasına karar verildiğini, olay sonrasında müvekkilinin günlük işlerini yapamadığını, Adli Tıp Kurumu 2.İhtisas Kurulunca düzenlenen raporda kırığın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir durumda olmadığı, saptanan kırığın hayat fonksiyonlarını orta derecede etkileyecek nitelikte olduğu ve 15 gün mutat iştigaline engel teşkil edeceğinin belirtildiğini, kolundaki alçının çıkarılmasının yaklaşık iki ayı bulmuş olması ve bu zaman diliminde devamlı bir kişinin yardımına muhtaç kaldığını, müvekkilinin köy yerinde hayvancılık ile geçindiğini, olaydan sonra hayvanlarına bakamadığını, bakıcı tutmak zorunda kaldığını, tedavi süresince tedavi gördüğü Bolu Devlet Hastanesi'ne geliş gidişte yol ücreti ödemek zorunda kaldığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 4.000.00 TL maddi, 4.000.00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.

 

Mahkemece, maddi tazminat talebi ispatlanamadığından reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen karar; Özel Dairece, yukarıda metni aynen yazılı karar ile bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

 

Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmektedir.

 

Uyuşmazlık maddi tazminata ilişkindir.

 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; maddi tazminat talebi yönünden mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı, yeni araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır.Öncelikle belirtilmelidir ki, eldeki davada sorumluluğun kaynağını haksız fiil oluşturmaktadır.

 

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41 ve devamı maddelerinde “Haksız Muamelelerden Doğan Borçlar” üst başlığı altında haksız fiile ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Anılan Kanunun “Mesuliyet Şeraiti” başlıklı 41.maddesi; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

 

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” Hükmünü amir olup; “Zararın Tayini” Başlıklı 42.maddesinde ise; “Zararı ispat etmek müddeiye düşer, zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hakim, halin mutat cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder.”Düzenlemesine yer verilmiştir.

 

“Tazminat Miktarının Tayini” başlıklı 43.maddesinde de; “Hakim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şümulünün derecesini tayin eyler.Zarar ve ziyan irad şeklinde tayin olunduğu takdirde borçludan icabeden teminat alınır.” Hükmü yer almaktadır.

 

Görüldüğü üzere, gerek kasten gerek ihmal ve acemilik ya da tedbirsizlik ile, gerekse de bilerek ahlaka aykırı bir fiil ile haksız bir şekilde diğer kimseye bir zarar veren kişi, o zararın tazminine mecburdur.

 

Bu zararı ispat etmek iddia edene düşerse de, gerçek zararın miktarının ispat edilemediği durumda hakim bu zararı, halin olağan gelişimini ve zarar gören tarafın yaptığı tedbirleri gözeterek, belirler.

 

Zararı böylece belirleyen hakim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın şeklini ve kapsamını tayin ve tespit eder. Hal ve mevkiin icabından amaç ise, somut olayın niteliğidir.

 

Kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir.

 

Maddi tazminat ise, bir kimsenin mamelekinde iradesi dışında meydana gelen eksilmenin, eş söyleyişle maddi zararın giderilmesi için sorumlu olan şahıs tarafından yerine getirilmesi gereken edadır.

 

Diğer bir tanımla da tazminat, borçlu tarafından yapılan ve alacaklı mamelekindeki eksilmeyi telafi eden bir edadır.

 

Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin malvarlığında oluşan eksilmeyi gidermek durumundadır. O halde, kişinin malvarlığında veya manevi varlığında ortaya çıkan eksilme olarak tanımlanan “zarar”ın oluşması, ona neden olanın tazminat yükümlülüğünü doğurur.Yükümlü olunan bu tazminat miktarının belirlenmesinde yukarıda açıklanan ilke ve yöntemler uygulanacaktır.

 

Zararın ispatı davacıya düşmekte ise de, hakim gerçek zararın miktarının ispat edilip edilemediğini gözeterek, ispat edilememişse bu zararı kendisi yasada belirtilen koşullarla tespit edecek; ardından da bu zararın giderilebilmesi için tazminat miktarını yine kanunda aranan usul ve esaslar çerçevesinde belirleyecektir. Ancak, hükmedilecek tazminat, hiçbir şekilde zarar miktarından fazla olamaz. (Turgut Uyar, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Birinci Cilt, 1990 bası, s.549). Kısaca, tazminat miktarının belirlenmesinde, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunlu olup; burada ilke, zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında gerçekten ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 18.12.2010 gün ve 2010/7-530 E. 2010/636 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.

 

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde;

 

Davacı dava dilekçesinde; davalının etkili eylemi sonucu yaralandığını belirterek bakıcı gideri ile geçici iş göremezlik zararını istemiştir. Yerel Mahkemece, davacının yaralanmasına ilişkin rapor getirtilerek davacının kaç günde iyileşeceği (tıbbi şifa süresi) belirlenmeli, yaralanma derecesinin bakıcı gideri yapılmasını gerektirip gerektirmeyeceği tespit edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.

 

Ayrıca davacı, tedavi amaçlı yaptığı yol giderini de istemiştir. Bu tür istemin ispatı için mutlaka bir belgenin sunulması gerekmemektedir. Yaralanmanın niteliğine göre ne kadarlık yol gideri yapıldığı belirlenmeli, şayet belirlenemiyorsa yukarıdaki ilkeler ışığında Borçlar Kanunun 42.maddesi gözetilerek takdiren bir miktar yol giderine karar verilmelidir.

 

Yerel Mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler ışığında araştırma yapılarak sonucuna göre karar vermek gerekirken, yanılgılı gerekçe ile maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

 

Direnme kararı, bu nedenle bozulmalıdır.

 

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, aynı kanun uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 03.04.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.

İÇTİHAT, KAZASI SONUCU SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK

YARGITAY 10. Hukuk Dairesi
E:2006/4957  K:2006/7462  T:23.05.2006

KAZASI SONUCU SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK
KONTROL MUAYENESİ, RÜCU DAVASI
GERÇEK ZARAR TAVAN HESABI , ZAMANAŞIMI
Özet: 506 sayılı Yasa’nın 26/1. maddesinde düzenlenen rücu davaları, kanundan doğan ve temelinde geri alma hakkı bulunan, kendine özgü halefiyet ilkesine dayalı, on yıllık akdi zamanaşımına tabi davalardır. Zamanaşımı başlangıç tarihi ise, zarara ve faile ıttıla tarihi olup, zarara ıttıla, gelirler yönünden gelir bağlama kararı veya her bir gelir artışının Kurumca onaylandığı tarih, masraflar yönünden ise, her masrafın sarf ve ödeme tarihidir. 26/2. maddesi gereği açılan rücu davaları ise, Borçlar Kanunu 60. maddedeki zamanaşımı hükümlerine ta­bidir.

Çalışma gücündeki azalma oranı, zarar tespiti yönünden gözetilecek unsurların başında gelmekte ise de; sigortalının iş kazası sonucu meslekte kazanma gücündeki kaybı dikkate alı­narak, bakiye ömrüne göre aktif dönem ile pasif dönem hesabı yapılmalıdır.

Sigortalının sürekli iş göremezlik oranı yönünden öngö­rülen kontrol muayene kaydına ilişkin inceleme sonucunda belirlenen oranın, mevcut meslekte kazanma güç kaybı oranına göre, pasif yaşam süresinin gerçek zarar tavan hesabından dışlanması gerekir.

506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [Madde 26]
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 60]

İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda;ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne ilişkin hükmün, süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalılar avukatlarınca iste­nilmesi üzerine, tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1- 1992/3 Esas, 1994/3 Karar 01.07.1994 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı uyarınca; 506 sayılı Yasa’nın 26/1. maddesinde düzenlenen rücu davalarının, kanundan doğan ve temelinde geri alma hakkı bulunan, kendine özgü nitelikte halefiyet hukuksal ilkesine dayalı, on yıllık akdi zamanaşımına (BK 125. md.) tabi davalar olduğu; zamanaşımının başlangıcının ise, zarara ve faile ıttıla tarihi olup; zarara ıttıla, gelirler yö­nünden, gelir bağlama kararı veya her bir gelir artışının Kurum yetkili orga­nınca onaylandığı tarih, masraflar yönünden ise, her masrafın sarf ve ödeme tarihi olarak esas alınacağı hükme bağlanmıştır.

506 sayılı Yasa’nın 26. maddesinin 2. fıkrası çevresinde açılan rücu davaları ise, Borçlar Kanunu’nun 60. maddesine göre 1 ve herhalde sigorta olayının meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Bir yıllık zamanaşımının başlangıcı zarara ve faile ıttıla tarihidir.

TEDAŞ çalışanı sigortalının 14.12.2000 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle yapılan müfettiş incelemeleri sonucunda düzenlenen 28.02.2001 tarihli iş güvenliği müfettişi raporu ile 06.04.2001 tarihli sigorta müfettişi raporlarında, ekip şefi konumundaki Mehmet ile Yunus’un iş kazasının olu­şumuna kusurlu davranışlarıyla etkide bulundukları tespiti yer almış ve bu tespitlerden hareketle, sigortalı için yapılan tedavi harcamalarıyla geçici iş göremezlik ödeneklerinin tazminine yönelik Aksaray Birinci Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nde açılan 2002/63 E. sayılı rücuan tazminat davasında bu kişilere de husumet yöneltilmiş ve tazminle sorumluluklarına hükmedilmiştir.

Yukarıda sıralanan hukuksal ve maddi olgular ışığında değerlendirme yapıldığında; işveren dışındaki gerçek kişiler yönünden Kurum yetkili organ­larının faile ıttıla tarihinin, Kurum müfettişince düzenlenen rapor ve buna

dayalı olarak 11.01.2002 tarihinde açılan ilk dava tarihinden sonraya taşın­masının mümkün bulunmadığı; eldeki davaya konu gelirlerin onay tarihinin ise, 26.10.2001 tarihi olduğu ve anılan davalılar vekilinin de yöntemince zamanaşımı defi ileri “sürdüğü gözetildiğinde, dava tarihi olan 03.11.2004 tarihi itibariyle davalılar Mehmet ile Yunus yönünden faile ve zarara ıttıla tarihinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğinden, Mehmet ile Yunus hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi yasal zorunluluğu belirgindir.

Ancak, işveren yönünden davanın zamanaşımına uğramadığı;zaman­aşımı definin ise borcu ortadan kaldırmayıp bunu ileri sürene borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi verdiği, teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olan eldeki davada ise, borçluların her birinin borcun tamamından tek başına sorumlu olduğu, bu nedenle de zamanaşımı definin ancak bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğuracağı, borçlu işverenin borcun tü­münden sorumluluğuna etkide bulunmayacağı hukuksal gereğine uygun karar verilmesi gereğinin gözetilmemiş olması,

2- Dosya kapsamında bulunan gelir bağlama kararında; iş kazasına bağlı olarak sağ ayak baş parmağı ile sol ayak küçük parmağının kesilmesi ve sağ el ayasında ağır yanık oluşması nedeniyle gerçekleşen %49 meslekte kazanma güç kaybı oranı bakımından kontrol muayene kaydı bulunmasına, giderek bu durumun gerek rücu alacağı, gerekse tavanı oluşturan miktara doğrudan etkili bulunmasına karşın, sonucu araştırılarak sigortalının kesinleşen meslekte kazanma güç kaybı oranının belirlenmesi, bir değişiklik bulun­duğunun anlaşılması halinde ise, oluşacak farklılığın peşin değerli gelir ile gerçek zarar tavan değerine etkisi üzerinde durulmaksızın hüküm kurulmuş olması,

3- Kişinin beden ve fikir gücünün kazanç getirecek şekilde kullanılması olarak tanımlanan çalışma gücünün kayıp veya azalması halinde, bu kayıp veya azalmadan kaynaklanan zarar, tazminat hukuku ilkeleri uyarınca, gele­ceğe ilişkin varsayıma dayalı bir hesaplamayla belirlenebilmektedir. Kuşkusuz çalışma gücündeki azalma oranı, zarar tespiti yönünden gözetilecek unsurların başında gelmektedir. Zira, çalışma gücünün yitirilmesinden kaynaklanan zara­rın hesabı, çalışma yaşamı süresiyle sınırlı olarak yapılabilmektedir. Kazanç
kayıplarının belirlenmesinde, işçinin aktif olduğu iş görebilme dönemi dikkate alınabilmekte; bu dönemi takip eden pasif dönem içinde gerçekleşecek zararların ise, mahrum kalınan yaşlılık aylıklarından oluştuğu varsayılmaktadır. Kişinin daha fazla efor sarf ederek çalışma yaşamını sürdürebildiği ve bu çalışmasına dayalı olarak pasif yaşam dönemini güvence altına alabildiği durumlarda, kişinin pasif yaşam süresi için bir kazanç kaybından ve kazanma gücü kaybına dayalı zararından da söz edilmesi mümkün olamamaktadır.

Kurumun rücu davasına egemen ilkeler, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik halinde, sigortalının meslekte kazanma güç kaybı oranına bağlı olarak tazmini gereken zarar tavan değerinin belirlenmesinde, sigortalının meslekte kazanma güç kaybı oranındaki yoğunluk dikkate alınarak, zararlandırıcı sigorta olayı tarihindeki bakiye ömrüne göre aktif dönem ile pasif dönem hesabı yapılabilir. Sigortalının, iş kazası sonucunda meslekte kazanma gücünü 2/3′ün altında bir oranla yitirmesi halinde ise; aktif dönemdeki çalışmayla ileride yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulun­duğundan, böylesi durumlarda, pasif dönemin gerçek zarar tavan hesabından dışlanması yerleşik içtihatların gereğidir.

Sigortalının sürekli iş göremezlik oranı yönünden öngörülen kontrol muayene kaydına ilişkin inceleme sonucunda belirlenen oranın yukarıdaki açıklamalar ışığında değerlendirilmesi gereği bulunmakla birlikte; mevcut meslekte kazanma güç kaybı oranına göre, pasif yaşam süresinin gerçek zarar tavan hesabından dışlanması gereğinin gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BO­ZULMASINA), temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 23.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

VEKİLLE TAKİP EDİLEN İŞ / GEÇİCİ VE SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK / MADDİ TAZMİNAT

T.C.
YARGITAY
Dördüncü Hukuk Dairesi
E: 2005/6540
K: 2006/4782
T: 24.4.2006
VEKİLLE TAKİP EDİLEN İŞ
GEÇİCİ VE SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK
MADDİ TAZMİNAT
7201 s. TEBLİGAT KANUNU(1) [Madde 11]
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 45]
Davacının davalıların haksız eylemi nedeniyle geçici ve sürekli olarak işgücü yitimine uğradığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, davacının maddi zararlarının kapsamının belirlenmesi ve istem de gözönünde bulundurulmak suretiyle davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekir.
Mahkemece 3.6.2004 tarihinde verilen karar, vekili bulunmasına karşın 17.6.2004 tarihinde davacı asile tebliğ olunmuş, davacı asil tarafından temyiz istemini içeren ve mahkemeye hitaben yazılmış bulunan dilekçe, hakime havale ettirilmeksizin Askeri Yargıtay Başkanlığına gönderilmiştir. Askeri Yargıtay Başkanlığı tarafından 20.8.2004 tarihinde kayda alınan dilekçe, aynı günlü yazı ile ilgisi nedeniyle mahkemeye intikal ettirilmiştir.
Mahkemece, Askeri Yargıtay Başkanlığı’na gönderilen dilekçede harç ve masrafların alınmadığı ve havale tarihi itibariyle de temyiz süresinin geçirilmiş bulunduğu gerekçesiyle temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, davacının vekili bulunduğu ve davanın da vekil marifetiyle takip edildiği anlaşılmaktadır. Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. ( 7201 sayılı Tebligat Kanunu m. 11 ). Mahkemece, bu gerekliliğe uyulmadan kararın asile tebliği nedeniyle geçersiz olan bu tebligat işlemine dayalı olarak temyiz isteminin reddi doğru değildir. Açıklanan nedenle, temyiz isteminin reddine ilişkin 7.3.2005 günlü kararın kaldırılmasına karar verildi ve temyiz isteminin esasının incelenmesine geçildi.
Davacı K.Ş. tarafından, davalı M.S. vd, aleyhine 12.3.2002 gününde verilen dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda:davanın kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen 3.6.2004 günlü kararın temyiz isteminin süre yönünden reddine dair verilen 7.3.2005 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı K.Ş. tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş hüküm davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Dosya kapsamından;davacının, davalılardan S.Ş.’nin haksız eylemi nedeniyle geçici ve sürekli olarak iş gücü kaybına uğradığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, davacının maddi zararlarının kapsamının belirlenmesi ve talep de göz önünde bulundurulmak suretiyle davalılardan S.Ş.’den tahsiline karar verilmesi gerekir. Mahkemece, davalılardan S.Ş.’ye yönelik maddi tazminat isteminin reddedilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenle davalılardan Sedat Şeker aleyhine BOZULMASINA;öteki temyiz itirazlarının ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 24.4.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İŞ KAZASI SONUCU SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK / KONTROL MUAYENESİ / RÜCU DAVASI / GERÇEK ZARAR TAVAN HESABI / ZAMANAŞIMI

T.C.
YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
E:2006/4957
K:2006/7462
T:23.05.2006

KAZASI SONUCU SÜREKLİ İŞ GÖREMEZLİK
KONTROL MUAYENESİ
RÜCU DAVASI
GERÇEK ZARAR TAVAN HESABI
ZAMANAŞIMI
Özet: 506 sayılı Yasa’nın 26/1. maddesinde düzenlenen rücu davaları, kanundan doğan ve temelinde geri alma hakkı bulunan, kendine özgü halefiyet ilkesine dayalı, on yıllık akdi zamanaşımına tabi davalardır. Zamanaşımı başlangıç tarihi ise, zarara ve faile ıttıla tarihi olup, zarara ıttıla, gelirler yönünden gelir bağlama kararı veya her bir gelir artışının Kurumca onaylandığı tarih, masraflar yönünden ise, her masrafın sarf ve ödeme tarihidir. 26/2. maddesi gereği açılan rücu davaları ise, Borçlar Kanunu 60. maddedeki zamanaşımı hükümlerine ta­bidir.

Çalışma gücündeki azalma oranı, zarar tespiti yönünden gözetilecek unsurların başında gelmekte ise de; sigortalının iş kazası sonucu meslekte kazanma gücündeki kaybı dikkate alı­narak, bakiye ömrüne göre aktif dönem ile pasif dönem hesabı yapılmalıdır.

Sigortalının sürekli iş göremezlik oranı yönünden öngö­rülen kontrol muayene kaydına ilişkin inceleme sonucunda belirlenen oranın, mevcut meslekte kazanma güç kaybı oranına göre, pasif yaşam süresinin gerçek zarar tavan hesabından dışlanması gerekir.

506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [Madde 26]
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 60]

İş kazası sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda;ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne ilişkin hükmün, süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalılar avukatlarınca iste­nilmesi üzerine, tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1- 1992/3 Esas, 1994/3 Karar 01.07.1994 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurul Kararı uyarınca; 506 sayılı Yasa’nın 26/1. maddesinde düzenlenen rücu davalarının, kanundan doğan ve temelinde geri alma hakkı bulunan, kendine özgü nitelikte halefiyet hukuksal ilkesine dayalı, on yıllık akdi zamanaşımına (BK 125. md.) tabi davalar olduğu; zamanaşımının başlangıcının ise, zarara ve faile ıttıla tarihi olup; zarara ıttıla, gelirler yö­nünden, gelir bağlama kararı veya her bir gelir artışının Kurum yetkili orga­nınca onaylandığı tarih, masraflar yönünden ise, her masrafın sarf ve ödeme tarihi olarak esas alınacağı hükme bağlanmıştır.

506 sayılı Yasa’nın 26. maddesinin 2. fıkrası çevresinde açılan rücu davaları ise, Borçlar Kanunu’nun 60. maddesine göre 1 ve herhalde sigorta olayının meydana geldiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Bir yıllık zamanaşımının başlangıcı zarara ve faile ıttıla tarihidir.

TEDAŞ çalışanı sigortalının 14.12.2000 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle yapılan müfettiş incelemeleri sonucunda düzenlenen 28.02.2001 tarihli iş güvenliği müfettişi raporu ile 06.04.2001 tarihli sigorta müfettişi raporlarında, ekip şefi konumundaki Mehmet ile Yunus’un iş kazasının olu­şumuna kusurlu davranışlarıyla etkide bulundukları tespiti yer almış ve bu tespitlerden hareketle, sigortalı için yapılan tedavi harcamalarıyla geçici iş göremezlik ödeneklerinin tazminine yönelik Aksaray Birinci Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi’nde açılan 2002/63 E. sayılı rücuan tazminat davasında bu kişilere de husumet yöneltilmiş ve tazminle sorumluluklarına hükmedilmiştir.

Yukarıda sıralanan hukuksal ve maddi olgular ışığında değerlendirme yapıldığında; işveren dışındaki gerçek kişiler yönünden Kurum yetkili organ­larının faile ıttıla tarihinin, Kurum müfettişince düzenlenen rapor ve buna

dayalı olarak 11.01.2002 tarihinde açılan ilk dava tarihinden sonraya taşın­masının mümkün bulunmadığı; eldeki davaya konu gelirlerin onay tarihinin ise, 26.10.2001 tarihi olduğu ve anılan davalılar vekilinin de yöntemince zamanaşımı defi ileri “sürdüğü gözetildiğinde, dava tarihi olan 03.11.2004 tarihi itibariyle davalılar Mehmet ile Yunus yönünden faile ve zarara ıttıla tarihinden itibaren bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğinden, Mehmet ile Yunus hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi yasal zorunluluğu belirgindir.

Ancak, işveren yönünden davanın zamanaşımına uğramadığı;zaman­aşımı definin ise borcu ortadan kaldırmayıp bunu ileri sürene borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi verdiği, teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olan eldeki davada ise, borçluların her birinin borcun tamamından tek başına sorumlu olduğu, bu nedenle de zamanaşımı definin ancak bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğuracağı, borçlu işverenin borcun tü­münden sorumluluğuna etkide bulunmayacağı hukuksal gereğine uygun karar verilmesi gereğinin gözetilmemiş olması,

2- Dosya kapsamında bulunan gelir bağlama kararında; iş kazasına bağlı olarak sağ ayak baş parmağı ile sol ayak küçük parmağının kesilmesi ve sağ el ayasında ağır yanık oluşması nedeniyle gerçekleşen %49 meslekte kazanma güç kaybı oranı bakımından kontrol muayene kaydı bulunmasına, giderek bu durumun gerek rücu alacağı, gerekse tavanı oluşturan miktara doğrudan etkili bulunmasına karşın, sonucu araştırılarak sigortalının kesinleşen meslekte kazanma güç kaybı oranının belirlenmesi, bir değişiklik bulun­duğunun anlaşılması halinde ise, oluşacak farklılığın peşin değerli gelir ile gerçek zarar tavan değerine etkisi üzerinde durulmaksızın hüküm kurulmuş olması,

3- Kişinin beden ve fikir gücünün kazanç getirecek şekilde kullanılması olarak tanımlanan çalışma gücünün kayıp veya azalması halinde, bu kayıp veya azalmadan kaynaklanan zarar, tazminat hukuku ilkeleri uyarınca, gele­ceğe ilişkin varsayıma dayalı bir hesaplamayla belirlenebilmektedir. Kuşkusuz çalışma gücündeki azalma oranı, zarar tespiti yönünden gözetilecek unsurların başında gelmektedir. Zira, çalışma gücünün yitirilmesinden kaynaklanan zara­rın hesabı, çalışma yaşamı süresiyle sınırlı olarak yapılabilmektedir. Kazanç
kayıplarının belirlenmesinde, işçinin aktif olduğu iş görebilme dönemi dikkate alınabilmekte; bu dönemi takip eden pasif dönem içinde gerçekleşecek zararların ise, mahrum kalınan yaşlılık aylıklarından oluştuğu varsayılmaktadır. Kişinin daha fazla efor sarf ederek çalışma yaşamını sürdürebildiği ve bu çalışmasına dayalı olarak pasif yaşam dönemini güvence altına alabildiği durumlarda, kişinin pasif yaşam süresi için bir kazanç kaybından ve kazanma gücü kaybına dayalı zararından da söz edilmesi mümkün olamamaktadır.

Kurumun rücu davasına egemen ilkeler, iş kazası sonucu sürekli iş göremezlik halinde, sigortalının meslekte kazanma güç kaybı oranına bağlı olarak tazmini gereken zarar tavan değerinin belirlenmesinde, sigortalının meslekte kazanma güç kaybı oranındaki yoğunluk dikkate alınarak, zararlandırıcı sigorta olayı tarihindeki bakiye ömrüne göre aktif dönem ile pasif dönem hesabı yapılabilir. Sigortalının, iş kazası sonucunda meslekte kazanma gücünü 2/3’ün altında bir oranla yitirmesi halinde ise; aktif dönemdeki çalışmayla ileride yaşlılık aylığına hak kazanması üstün olasılık içinde bulun­duğundan, böylesi durumlarda, pasif dönemin gerçek zarar tavan hesabından dışlanması yerleşik içtihatların gereğidir.

Sigortalının sürekli iş göremezlik oranı yönünden öngörülen kontrol muayene kaydına ilişkin inceleme sonucunda belirlenen oranın yukarıdaki açıklamalar ışığında değerlendirilmesi gereği bulunmakla birlikte; mevcut meslekte kazanma güç kaybı oranına göre, pasif yaşam süresinin gerçek zarar tavan hesabından dışlanması gereğinin gözetilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BO­ZULMASINA), temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 23.05.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.