Etiket arşivi: *HAKİMİN

YARGITAY H G K E. 2015/18-1302 K. 2015/1344* HAKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN ŞARTLARI * ÖN İNCELEME DURUŞMASI YAPILMASI GEREKTİĞİ

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO. 2015/18-1302
KARAR NO. 2015/1344
KARAR TARİHİ. 15.5.2015
DAVA : Taraflar arasındaki hakimin hukuki sorumluluğu nedenine dayalı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 18. Hukuk Dairesince;
(… Davacı G.. S.. 02.01.2012 günlü dava dilekçesinde Muğla ili Ula ilçesi Akyaka beldesinde bulunan 3254 parsel sayılı taşınmazda yapılmış olan binadaki projeye aykırılıkların giderilmesi için Ula Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/126 Esas sayılı dosyasında açtığı davanın 01.12.2010 günlü duruşmasında Hakim A.. K..'nın duruşma gününü 20.02.2011 tarihine ertelemesine rağmen, daha sonra bu tarihi değiştirerek duruşmanın 20.01.2011 tarihinde yokluğunda yapılarak davanın açılmamış sayılmasına karar verdiğini, yapılan bu hukuk dışı eylemden olumsuz etkilenip sağlığının bozulduğunu ve zarar gördüğünü belirterek 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; davanın hüküm kesinleştikten sonra bir yıl içinde açılmadığını, 6100 sayılı HMK'nun 46. maddesindeki şartların bulunmadığını bu nedenle yersiz açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine, HMK'nun 49. maddesine göre davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
6100 sayılı HMK'nun 48. maddesi gereğince ihbar olunan Hakim A. K. (104…) 22.03.2012 günlü dilekçesinde davacının iddialarının yerinde olmadığını 20.02.2011 tarihli duruşma gününün tatil gününe denk gelmesi nedeniyle bu durumun fark edilerek davacı ve davalının huzurunda duruşma gününün 20.01.2011 olarak düzeltildiğini bu davanın yersiz olup, rahatsız etme kastı ile açıldığını, HMK'nun 46. maddedeki şartların oluşmadığını bu nedenle açılan davanın reddine karar verilmesini, davaya davalı yanında katılmasını ve lehine 5.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Dava, 6100 sayılı HMK'nun 46. maddesi gereğince hakimin hukuki sorumluluğu nedeniyle Hazine aleyhine açılan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davanın açılış tarihi itibariyle 6100 sayılı HMK'nun yürürlük tarihinden sonra olması nedeniyle bu yasa doğrultusunda ön tensip ve ön inceleme tutanağı düzenlenerek gerekli araştırma ve inceleme yapılmıştır.
İncelenen dosya kapsamına göre Ula Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/126 Esas, 2011/37 Karar sayılı dosyasında davacısı G. S. davalıların ise C. vd. olan davada 3254 parselde yapılan binadaki projeye aykırılıkların giderilmesinin istendiği, taşınmazda kat mülkiyetinin kurulu olduğu ve asıl davanın kat mülkiyeti yasası hükümlerinin uygulanmasına ilişkin bulunduğu, bu dosyada davanın 21.10.2009 ve 16.09.2010 tarihlerinde iki kez HUMK'nun 409/1 maddesi uyarınca işlemden kaldırılıp davacı tarafından yenilendiği, 01.12.2010 gününde yapılan duruşmanın 20.02.2011 gününe bırakıldığı ancak bu tarihin 20.01.2011 olarak değiştirilip paraf edildiği, 20.01.2011 günü duruşmaya gelmeyen davacının davasını üçüncü kez takipsiz bırakması sonucu HUMK'nun 409/5 ve 6. Maddelerine göre DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA karar verildiği, bu kararın temyiz edilmemesi nedeniyle 19.04.2011 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 93/A maddesine göre bir yıllık yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Hakimlerin hukuki sorumluluk sebepleri HMK'nun 46. maddesinde tahdidi olarak sayılmış ve devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği hükmü düzenlenmiştir. Aynı maddenin 1/d bendinde; duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması hali de bu sebepler arasında sayılmıştır.
Somut olayda; Ula Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/126 Esas sayılı dava dosyasının yargılaması sırasında bırakılan duruşma gününün tatil gününe denk gelmesi nedeniyle aynı anda değiştirilip paraf edildiği, bu durumun maddi hataya dayalı olduğu ve tahrifat olarak düşünülemeyeceği, davacının açılmamış sayılmasına ilişkin kararı temyiz etme imkanı varken bu hakkını kullanmayıp kesinleşmesini sağladığı, yine davacının bu maddi hatadan dönülerek yeniden duruşma günü verilmesine ilişkin talebinin mahkemece 03.03.2011 günlü EK KARAR ile dosyadan el çekilmesi ve bu talebin ancak kararın temyiz edilmesi halinde inceleneceği gerekçesi ile reddedildiği, davacının duruşmadaki beyanından asıl konuya ilişkin yeniden dava açıldığı anlaşılmıştır.
Dairemizce asıl dava yönünden yeniden dava açılması mümkün olup, herhangi bir hak kaybı söz konusu olmadığı, duruşma günündeki değişikliğin maddi hataya dayalı olduğunun, davacının da kabulünde bulunduğu, bunun düzeltilmesi için temyiz yolu açık olmasına rağmen bu yolun kullanılmadığı, bu nedenlerle HMK'nun 46. maddesindeki koşulların oluşmadığı gerekçeleriyle Hazine aleyhine açılan manevi tazminat davasının reddine karar verilmiştir.
Davacının temyizi üzerine, Hukuk Genel Kurulu'nun 03.04.2013 gün 2012/18-1355 E., 2013/413 K. sayılı kararı ile ön inceleme yapılmadan tahkikat aşamasına geçilip karar verilmesi usul ekonomisi bakımından (HMK 30) eleştiri konusu yapılıp esastan incelenerek, dosyadaki tutanak ve kayıtlara, bilgi ve belgelere daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 18.Hukuk Dairesi'nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA karar verilmiştir.
Davacının süresinde karar düzeltme talebi üzerine, HGK'nun 02.04.2014 tarih 2014/18-431 E., 2014/423 K. sayılı kararı ile; dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra öncelikle dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazların incelenmesi, bu konularda yine dosya üzerinden olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi, dosya üzerinden karar verilemeyen dava şartları ile ilk itirazlar hakkında karar vermek ve diğer ön inceleme işlemlerini yapmak üzere tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesi, 6100 Sayılı HMK'nun 137. ve 140. maddelerine göre ön inceleme duruşmasında gerekli usul işlemleri yapıldıktan sonra tahkikat duruşmasına geçilmesi gerekirken, ön inceleme işlemlerinin dosya üzerinden yapılarak tahkikat duruşmasına geçilmesi ve esas hakkında karar verilmesi doğru bulunmayarak, karar düzeltme talebi kabul edilmiş, onama kararı kaldırılarak Dairemiz kararı bozulmuştur.
Dairemizce bozmaya uyularak, ön inceleme duruşması yapılmış, davacı ön inceleme duruşmasına katılmadığından 6100 Sayılı HMK'nın 150/1 maddesi uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Davacının verilen karar üzerine yenileme harcını tamamlayarak ön inceleme duruşması yapıldıktan sonra tahkikat duruşmasına geçilerek; Ula Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2009/126 Esas sayılı dava dosyasının yargılaması sırasında duruşma gününün değiştirilmesinin maddi hataya dayalı olduğu, verilen bu kararın davacı tarafından temyiz edilmediği, davacının duruşmadaki beyanından asıl konuya ilişkin yeniden dava açıldığı ve davacının herhangi bir hak kaybı olmadığı anlaşılmıştır.
Bu sebeplerle, HMK'nun 46. maddesindeki koşulların oluşmadığı anlaşılmakla Hazine aleyhine açılan manevi tazminat davasının reddine, HMK'nun 49. maddesi uyarınca davanın esastan reddedilmiş olması nedeniyle davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM:
Gerekçesi yukarda açıklandığı üzere;
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46. maddesi uyarınca hakim A.. K..'nın hukuki sorumluluğu kapsamında Hazine aleyhine açılan tazminat davasının REDDİNE,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanununun 49. maddesi uyarınca davacı G.. S..'nun takdiren 650,00 TL disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına,
3-Kendisini vekille temsil ettirmiş bulunan davalı Hazine yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
4-21,15 TL red harcının peşin harçtan mahsubu ile 275,85 TL bakiye harcın istek halinde davacıya iadesine…),
Dair oybirliği ile verilen 25/11/2014 gün ve 2014/1-1 sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı G. S. 02.01.2012 harç tarihli dava dilekçesiyle; “ Muğla ili Ula ilçesi Akyaka beldesinde bulunan 3254 parsel sayılı taşınmazda yapılmış olan binadaki projeye aykırılıkların giderilmesi için Ula Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/126 Esas sayılı dosyasında dava açtığını, davanın 01.12.2010 günlü celsesinde duruşma gününün 20.02.2011 tarihine ertelemesine rağmen, daha sonra bu tarihi değiştirerek duruşmanın 20.01.2011 tarihinde yokluğunda yapılarak davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, yapılan bu hukuk dışı eylemden olumsuz etkilenip sağlığının bozulduğunu ve zarar gördüğünü, bu durumun HMK 46/d maddesi aykırı olduğunu iddia ederek 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmesini” talep ve dava etmiştir.
Davalı Maliye Bakanlığı vekili 14.03.2012 tarihli cevap dilekçesinde; “ davanın hüküm kesinleştikten sonra bir yıl içinde açılmadığını, 2802 sayılı Yasa'nın 93/A maddesinde belirtilen şartın oluşmadığını, 6100 sayılı H.M.K.'nun 46. maddesindeki sorumluluk sebeplerinin bulunmadığını bu nedenle yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini” savunmuştur
İhbar edilen A. K. 22.03.2012 günlü cevap dilekçesinde : “…davacının iddialarının yerinde olmadığını 20.02.2011 tarihli duruşma gününün tatil gününe denk gelmesi nedeniyle bu durumun fark edilerek davacı ve davalının huzurunda duruşma gününün 20.01.2011 olarak düzeltildiğini bu davanın yersiz olup, rahatsız etme kastı ile açıldığını, H.M.K.'nun 46. maddedeki şartların oluşmadığını bu nedenle açılan davanın reddine karar verilmesini, davaya davalı yanında katılmasını ve lehine 5.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini…” savunmuştur.
Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine kararı verilmiştir.
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının reddi ile 18. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 15.05.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • HAKİM HAKKINDA ŞİKAYET, HAKİMİN TALEPLERİ DİKKATE ALMADIĞI İDDİASI, REDDİ HAKİM

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/2063
KARAR: 2014/139

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 1. Hukuk Dairesince;

“Davacı M…. 20.12.2012 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; 2012/262 esas sayılı dosyasında ( …1. Asliye Hukuk Mahkemesinin) …1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi tarafından HMK’nun 208/4 maddesi kapsamında taraf olarak sahteciliğin incelenmesi için ileri sürdükleri yazılı belge, bilgi ve taleplerinin dikkate alınmadığını, aynı hâkimin 6100 sayılı HMK’nun 42/2 maddesine aykırı olarak reddi hakim talebine ilişkin işlemler tamamlanmadan duruşmayı sevk ve idare ettiğini, ön inceleme duruşmasında alınan kararları yok saydığını, 2008/ 243 esas ve 2012/262 esas sayılı dosyalarda çelişik karar verildiğini, kendisi ile S… arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu ve kendisi hazır olduğu halde, S… yönünden dosyanın işlemden kaldırıldığını, bu hakimin HMK madde 46/1-c bendinde yer alan düzenlemeyi defalarca ihlal ettiğini öne sürerek …1. Asliye Hukuk Hakimi tarafından yapılan yargılamanın hukuk dışı olduğunun tespiti ile 20.000 TL. tazminata karar verilmesini istemiştir.

Davacı, maddi ve manevi tazminat istediği halde, maddi ve manevi tazminat miktarlarını belirtmediğinden bu eksiklik ikmal ettirilmiş, davacı 20.04.2013 havale tarihli dilekçesinde 15.000 TL. maddi, 5000 TL manevi tazminat talebi olduğunu, davalı tarafın öninceleme duruşmasından önce davayı kabul etmesi halinde manevi tazminat talebiyle yetineceğini bildirmiştir.

Davalı Devlet’i temsilen H… vekili, 6110 sayılı Yasa ile 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A maddesine göre, Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davasının ancak; tazminata konu dava sonucunda verilecek hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde açılabileceğini, dava şartının mevcut olmadığını hak düşürücü süre ve zamanaşımı yönünden davanın reddini talep ettiklerini, ayrıca istenilen zararın dayanağı bulunmadığı gibi, HMK’nun 46. maddesindeki koşulların oluşmadığı bildirilip davanın reddini savunmuştur.

Dava dilekçesi HMK’nun 119. maddesinde belirtilen koşulları taşıdığından kabul edilmiştir. HMK’nun 114. ve 120. maddeleri doğrultusunda eksik dava şartları tamamlatılmıştır. HMK’nun 120., 122., 128. ve 48/2. maddeleri gereğince dilekçe tebliğ işlemleri ikmâl edilmiş, dava dilekçe sureti ilgili Hakime tebliğ edilmiştir.

Dilekçe tebliğ işlemleri tamamlandıktan sonra, HMK’nun 137/1., 139. ve 140. maddeleri uyarınca ön inceleme duruşması yapılmıştır.Yapılan ön inceleme duruşması sırasında davacı dava dilekçesini yinelemiş, bu davanın …1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/ 243 esas sayılı dosyasında bulunan iki belgenin sahteliği ile ilgili olduğunu, bu dosyanın halen sonuçlanmadığını, ayrıca reddi hakim talebinin de sonuçlanmadığını, delil olarak dava ve açıklama dilekçelerinde bildirdiği delillere dayandığını bildirmiş, ön inceleme duruşmasında bir kroki ve yazışma belge suretlerini ibraz etmiştir. Davalı vekili ise, cevap dilekçesini tekrarlamış, dava konusu olayda yasal yolların tüketilmediğini beyan etmiştir. Taraflar sulhe teşvik edilmişler, ancak sulh olmamışlardır.

Davacının bildirdiği dosya akıbetleri araştırılmış, delil olarak bildirilen dosyaların bir kısmının karara bağlandığı, bir bölümünün derdest olduğu, davanın açılmasına neden olan olayların başlangıcını ve esasını oluşturan …1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/243 esas sayılı dosyasının karara bağlandığı, ancak verilen kararın kesinleşmediği, ilgili Hakim D…’ın reddedilmesine ilişkin …1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/262 esas sayılı dosyasındaki sürecin henüz sonuçlanmadığı anlaşılmıştır.

Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin maddi ve manevi tazminat davasıdır. 14.02.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı “ Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 12. maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa 93/A maddeleri eklenmiştir.

Bu maddeki düzenlemeye göre;

"Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:

a) Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.

b) Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamaz.

Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan;

a) Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün,

b) Dava sonunda verilen hükmün, kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya hükmün kesinleşmesinden önce, hâkim veya savcının söz konusu işlem, faaliyet veya kararıyla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanmaktan mahkûmiyeti hâlinde ise tazminat davası bu hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılabilir…"

Söz konusu 93/A maddenin (b) bendinde yapılan düzenleme “ Dava sonunda verilen hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde dava açılabilir” hükmünü içerdiğine göre, hüküm kesinleşmeden dava açılamaz.

Yukarıda açıklandığı üzere, davaya asıl dayanak olarak gösterilen …1. Asliye Hukuk mahkemesinin 2008/243 esas sayılı dosyasında verilen karar dava tarihinde kesinleşmemiş, aynı mahkemenin 2012/ 262 esas sayılı dosyasında da hukuki süreç tamamlanmamıştır. Bu durumda davacının istemi dinlenebilir nitelikte değildir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.11.2012 tarihli 2012/4-143, 2012/752 sayılı 14.11.2012 tarihli, 2011/4-144-2012/ 782 sayılı kararları da bu doğrultudadır. Davacının istemi dinlenebilir görülmediğinden, esas yönünden incelenmemiştir.

Şu hâle göre, dava dilekçesinin reddine karar verilmelidir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile,

1-Dava dilekçesinin REDDİNE.

2- Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 24.30.-TL ret harcının davacıdan alınan 297 TL harçtan mahsubu ile geriye kalan 272,70.-TL harcın karar kesinleştiğinde istek hâlinde davacıya iadesine,

3) Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, takdiren 2.640.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,

4) Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,”

Dair oybirliği ile verilen 18.06.2013 gün ve 2013/1-3 sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Davacı 20.12.2012 harç tarihli dava dilekçesiyle; …1. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan 2012/262 Esas sayılı dosyada hakimin reddi isteminin usule ve yasaya aykırı olarak reddedildiğini, HMK 46/c maddesine aykırı davranarak hakimin görevini yasaya ve usule uygun yerine getirmediği için Anayasa ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkına aykırı davrandığını iddia ederek hukuka aykırılığın tespiti ve tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı Maliye H.. H..si vekili ise davanın erken açıldığını ve HMK’nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının reddi ile 1. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, eksik kalan 0,90 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26/02/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Mar 04, 2015 11:45 am


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • HAKİMİN HASTAYI AYDINLATMASI, AMELİYATA İZİN VERMENİN…….

T.C.
YARGITAY
13.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2013/30822
KARAR NO:2014/10772
KARAR T: 09.04.2014

>SAĞLIKLA İLGİLİ HER TÜRLÜ GİRİŞİMDE HEKİMİN HASTAYI AYDINLATMASI GEREKTİĞİ–HASTANIN SALT AMELİYATA RIZA GÖSTERMESİNİN YETERLİ OLMAYACAĞI.

ÖZET: Sağlıkla ilgili her türlü girişimin, ilgili kişinin hu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesi halinde yani özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabileceği, salt ameliyata rıza göstermenin yeterli olmadığı ayrıca, komplikasyonlar da izah edilerek önceden müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilmesi suretiyle aydınlatılmış rızanın sağlanması gerektiği ve bu hususta ispat külfetinin de hekim yada hastanede olduğu gözetilmelidir.

(818 s. BK m. 386, 394/1)

(6098 s. TBK m. 396/1, 502, 510/1)

(Avrupa Biyotıp Sözleşmesi m. 1, 4, 5)

(Hekim Etiği Yönetmeliği m. 26)

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, davalı şirkete ait Özel B… Hastanesi’nde burnundaki kemik eğriliği sebebiyle tedavi gördüğünü,tedavi sırasında ameliyata alındığını,ameliyat sonrası kontrol amacıyla aynı hastaneye gittiğinde ameliyatı yapan davalı doktor İbrahim’in hastaneden ayrıldığını öğrendiğini, bu kez aynı hastanede başka bir doktorun tedavisiyle ilgilendiğini, yanlış ameliyat neticesinde burnunda kalıcı hasar olduğunu ve düzelme imkanının olmadığını söylediğini, yanlış tedavi nedeniyle çalışamadığını ve büyük üzüntü duyduğunu ileri sürerek, 7.000,00 TL maddi ve 40.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan yasal faiziyle tahsilini istemiştir.

Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.

Mahkemece, alınan adli tıp raporu doğrultusunda, davalılara atfedilecek bir kusur bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

1-Davacı, davalı hastanede yapılan burun ameliyatı neticesinde burnunda kalıcı hasar olduğunu ve düzelme imkanının olmadığını iddiası ile maddi ve manevi tazminat istemi ile eldeki davayı açmıştır.

Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayan-dırılmıştır. Borçlar Kanunu’nun vekalet akdini düzenleyen 386 vd (Yeni TBK 502 vd) maddeleri uyarınca, vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur.Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. (TBK.nın 396/1 md.) O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nın 394/1. (TBK 510/1.) maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır. Önemli bir diğer düzenleme de AVRUPA BİYOTIP SÖZLEŞMESİDİR. Bu sözleşme 09.12.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu sözleşmenin "Amaç" başlıklı 1. maddesinde; "Bu sözleşmenin tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulan-masında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler."

Sözleşmenin 4. maddesinde ise, "Meslek Kurallarına Uyma" başlığı altında; "Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir." denilmektedir.

Anayasanın 90. maddesi uyarınca, sözleşme, iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.

Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde "Rıza" konusu dü-zenlenmiş ve "Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatim her zaman serbestçe geri alabilecektir." düzenlemesiyle rızanın kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış Rıza olması gerekir. Nitekim Hekim Etiği Yönetmeliği’nin 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve " Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır.Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir.Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır. Düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim yada hastanededir. Öyle olunca, davalıların ameliyat öncesi muhtemelen hasıl olabilecek sonuç ve komplikasyonlar hakkında hastasını bilgilendirmeleri bir zorunluluktur. Dosyaya ibraz edilen 06.07.2009 tarihli onam belgesinde davalı tarafın, davacıyı bu konuda bilgilendirdiği ve gerekçeli açıklamaları yaparak uyardığı hususu ve davacının yeterli derecede aydınlatılıp aydınlatılmadığı, operasyonun komplikasyonlarının bilinmesi halinde dahi bu operasyona davacının rıza gösterip göstermeyeceği konuları dosya içeriği ile anlaşılamamaktadır. Genel ifadelerle yan etki ve komplikasyonlardan haberdar olduğu bildirilmiş, bu tür ameliyatın ne tür komplikasyonlar olduğu izah edilmemiştir. Öte yandan mahkemece aldırılan 03.10.2012 tarihli Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda, "… davacının, davalı Özel B… Hastanesi’nde septum deviasyonu tanısı ile SMR ameliyatının yapıldığı, yapılan ameliyat sonrası septum perforasyonu meydana geldiği, meydana gelen perforasyonun bu tip ameliyatlar sırasında meydana gelebilecek komplikasyonlardan olduğu, perforasyonun tespiti halinde hastanın bilgilendirilmesi gerektiği, ancak perforasyo- nun ne zaman geliştiğinin anlaşılamadığı…" belirtilmiştir. Hükme esas alınan Adli Tıp raporu davalı hekimin kusurlu olup olmadığının tespiti için yeterli değildir. O halde mahkemece, davacının geçirdiği ameliyat konusunda KBB uzmanlarının bulunduğu tıp fakültesinden seçilecek bilirkişi heyetinden davacının burun ameliyatında, davalı hekimin kusurunun bulunup bulunmadığı ve ameliyat sonrası kalıcı araz bulunup bulunmadığının, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak sonucuna göre bir karar vermelidir. Davacıda oluşan perforasyonun komplikasyon olduğunun belirlenmesi halinde aydınlatmanın yeterli olmadığı gözetilmeli ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.

Mahkemenin bu yönleri göz ardı ederek,eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

SONUÇ: Yukarıdaki bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacı yararına (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nın 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 01 Şub 2015, 19:26


YARGITAY 6.H.D. E: 2013/679 K: 2013/12298 *KİRA SÖZLEŞMESİ *CEZAİ ŞART *CEZAİ ŞARTIN TENKİSİ *HAKİMİN CEZAİ ŞARTTA İNDİRİMİ

T.C. YARGITAY

Altıncı Hukuk Dairesi

E: 2013/679

K: 2013/12298

T: 12.09.2013

 

 

                Tarafların; kiralananın belli bir süre satılmamasına ilişkin cezai şartı sözleşme ile belirlemelerinden sonra, davalı kiralananı sözleşmeye aykırı olarak 3. Kişiye satmıştır. Mahkemece, kira sözleşmesine aykırı davranıldığından cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesi isabetli olsa da, cezanın ekonomik yönden davalının mahvına sebep olması halinde cezadan indirim yapılabileceği gözetilmelidir. Cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı belirlenirken, tarafların ekonomik durumları, özel oalrak borçlunun ödeme gücü, alacaklının asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun kusur derecesi gibi durumlar dikkate alınarak, gerekirse bu konuda özel bilgisi olan birlirkişiden de yararlanılmalı, sonuçta hak adalet ve nesafet kurallarına uygun bir cezai art miktarına hükmedilmelidir.

(6098 s.TBK m.182)

 

                Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan alacak davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

 

                Dava, kira sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 

1-      Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller, mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

 

2-      Davalı vekilinin cezai şartın tenkisine ilişkin temyiz itirazlarına gelince:

 

Cezai şart, geçerli bir borcun yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesi ya da belli bir yerde, belli bir zamanda  yerine getirilmemesi durumunda, borçlunun ödemesi gereken bir edimdir. Cezai şartın ceza ve tazminat fonksiyonu olup, Borçlar Kanununda bu iki fonksiyon kaynaştırılarak bileşik sistem kabul edilmiştir. Bu sistemin sonucu olarak aşırı görülen cezai şartın indirilmesinde tazmin ve ceza dengeli olarak korunmalıdır.

 

                               TBK. 182. Maddesinin ilk fıkrasında “taraflar cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler” son fıkrasında ise “Hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir” hükmü bulunmaktadır. Ticari olmayan işlemlerde bu kuraldan dolayı borçlu ileri sürmese bile, hakim cezai şarttan indirim yapılıp yapılmayacağını kendiliğinden saptamalıdır. Ne var ki, akdin bir şartını değiştirme yetkisini veren bu hak, istisnai olarak tanınmış bir hak olduğu için  Hakim, bu hakkını  ölçülü olarak kullanmalı, tarafların ekonomik durumu, borçlunun ödeme yeterliliği ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması dolayısıyla sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi, borca aykırı davranışın ağırlığı, sözleşmeden beklenen yararın elde edilememesi ve akde aykırı davranılması yüzünden doğan zarar, cezai şartın tazmin ve ceza fonksiyonlarının dengeli olarak korunması gereği prensiplerini gözönünde bulundurmalı ve Hakim kullandığı takdir hakkını Yargıtay’ın denetimine olanak vermeye elverişli objektif esaslara dayandırmalıdır.

                               Davada hükme esas alınan 01.12.2011 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu sözleşmenin 15. Maddesinde “kiraya verenin, kira sözleşmesi şerh edilene kadar iş bu sözleşmenin varlığından söz etmeden, bu sözleşmeyi imzalamasını sağlamadan, mecuru üçüncü kişilere satıp devretmeyeceği, yer tesliminden önce kiraya vermekten vazgeçmeyecekleri, aksi halde kiracının uğrayacağı her türlü zararı, kiracının masraflarını, kar mahrumiyeti dahil karşılamak zorunda olduğu ve kracıya 500.000 TL cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği” kararlaştırılmıştır. Taraflar kiralananın belirli bir süre satılmamasına ilişkin cezai şart öngörüp önceden sözleşme ile cezai şart kararlaştırabilirler. Bu yoldaki anlaşma geçerli olup tarafları bağlar. Davalı kiralayan kira sözleşmesinin 15. Maddesine aykırı olarak kiralananı 29.12.2011 tarihinde 3. Kişiye satmıştır. Mahkemece, kira sözleşmesinin 15.maddesi gereğince cezai  şartın davalıdan tahsiline karar verilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Ancak mahkemece TBK 182/son (BK. 161/son maddesine) göre cezai şartta indirim yapılıp yapılamayacağı tartışılmamış, cezai şartta bir indirim yapılmamıştır.

 

                               Oysa, cezanın ekonomik yönden davalının mahvına sebep olması halinde cezadan indirim yapılabileceği uygulamada kabul edilmektedir. Bir olayda, cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı belirlenirken; tarafların ekonomik durumları, özel olarak borçlunun ödeme gücü, alacaklının, asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği  yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar,  borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı, ölçüt alınarak gerekirse bu konuda özel bilgisi olan bilirkişiden de yararlanılarak ve sonuçta hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun bir cezai şart miktarına hükmedilmelidir. Hakimin bu kuralı uygularken kullanacağı takdir hakkının, Yargıtay denetimine elverişli esaslara dayanması da zorunludur. Mahkemenin cezai şart miktarının fahiş olması karşısında yukarıda açıklandığı şekilde incele yapılarak cezai şartta tenkis yapılması gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile cezai şart bedelinin tümünün tahsiline karar verilmesi doğru değildir.

 

                               Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

 

                S O N U Ç : Yukarıda (2) no’lu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428. Maddesi uyarınca hükmün (BOZULMASINA), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 12.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.