Etiket arşivi: HUKUKİ

YARGITAY H G K E. 2015/18-1302 K. 2015/1344* HAKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN ŞARTLARI * ÖN İNCELEME DURUŞMASI YAPILMASI GEREKTİĞİ

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO. 2015/18-1302
KARAR NO. 2015/1344
KARAR TARİHİ. 15.5.2015
DAVA : Taraflar arasındaki hakimin hukuki sorumluluğu nedenine dayalı tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 18. Hukuk Dairesince;
(… Davacı G.. S.. 02.01.2012 günlü dava dilekçesinde Muğla ili Ula ilçesi Akyaka beldesinde bulunan 3254 parsel sayılı taşınmazda yapılmış olan binadaki projeye aykırılıkların giderilmesi için Ula Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/126 Esas sayılı dosyasında açtığı davanın 01.12.2010 günlü duruşmasında Hakim A.. K..'nın duruşma gününü 20.02.2011 tarihine ertelemesine rağmen, daha sonra bu tarihi değiştirerek duruşmanın 20.01.2011 tarihinde yokluğunda yapılarak davanın açılmamış sayılmasına karar verdiğini, yapılan bu hukuk dışı eylemden olumsuz etkilenip sağlığının bozulduğunu ve zarar gördüğünü belirterek 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; davanın hüküm kesinleştikten sonra bir yıl içinde açılmadığını, 6100 sayılı HMK'nun 46. maddesindeki şartların bulunmadığını bu nedenle yersiz açılan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine, HMK'nun 49. maddesine göre davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
6100 sayılı HMK'nun 48. maddesi gereğince ihbar olunan Hakim A. K. (104…) 22.03.2012 günlü dilekçesinde davacının iddialarının yerinde olmadığını 20.02.2011 tarihli duruşma gününün tatil gününe denk gelmesi nedeniyle bu durumun fark edilerek davacı ve davalının huzurunda duruşma gününün 20.01.2011 olarak düzeltildiğini bu davanın yersiz olup, rahatsız etme kastı ile açıldığını, HMK'nun 46. maddedeki şartların oluşmadığını bu nedenle açılan davanın reddine karar verilmesini, davaya davalı yanında katılmasını ve lehine 5.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini istemiştir.
Dava, 6100 sayılı HMK'nun 46. maddesi gereğince hakimin hukuki sorumluluğu nedeniyle Hazine aleyhine açılan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davanın açılış tarihi itibariyle 6100 sayılı HMK'nun yürürlük tarihinden sonra olması nedeniyle bu yasa doğrultusunda ön tensip ve ön inceleme tutanağı düzenlenerek gerekli araştırma ve inceleme yapılmıştır.
İncelenen dosya kapsamına göre Ula Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/126 Esas, 2011/37 Karar sayılı dosyasında davacısı G. S. davalıların ise C. vd. olan davada 3254 parselde yapılan binadaki projeye aykırılıkların giderilmesinin istendiği, taşınmazda kat mülkiyetinin kurulu olduğu ve asıl davanın kat mülkiyeti yasası hükümlerinin uygulanmasına ilişkin bulunduğu, bu dosyada davanın 21.10.2009 ve 16.09.2010 tarihlerinde iki kez HUMK'nun 409/1 maddesi uyarınca işlemden kaldırılıp davacı tarafından yenilendiği, 01.12.2010 gününde yapılan duruşmanın 20.02.2011 gününe bırakıldığı ancak bu tarihin 20.01.2011 olarak değiştirilip paraf edildiği, 20.01.2011 günü duruşmaya gelmeyen davacının davasını üçüncü kez takipsiz bırakması sonucu HUMK'nun 409/5 ve 6. Maddelerine göre DAVANIN AÇILMAMIŞ SAYILMASINA karar verildiği, bu kararın temyiz edilmemesi nedeniyle 19.04.2011 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 93/A maddesine göre bir yıllık yasal süre içerisinde açıldığı anlaşılmıştır.
Hakimlerin hukuki sorumluluk sebepleri HMK'nun 46. maddesinde tahdidi olarak sayılmış ve devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği hükmü düzenlenmiştir. Aynı maddenin 1/d bendinde; duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması hali de bu sebepler arasında sayılmıştır.
Somut olayda; Ula Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/126 Esas sayılı dava dosyasının yargılaması sırasında bırakılan duruşma gününün tatil gününe denk gelmesi nedeniyle aynı anda değiştirilip paraf edildiği, bu durumun maddi hataya dayalı olduğu ve tahrifat olarak düşünülemeyeceği, davacının açılmamış sayılmasına ilişkin kararı temyiz etme imkanı varken bu hakkını kullanmayıp kesinleşmesini sağladığı, yine davacının bu maddi hatadan dönülerek yeniden duruşma günü verilmesine ilişkin talebinin mahkemece 03.03.2011 günlü EK KARAR ile dosyadan el çekilmesi ve bu talebin ancak kararın temyiz edilmesi halinde inceleneceği gerekçesi ile reddedildiği, davacının duruşmadaki beyanından asıl konuya ilişkin yeniden dava açıldığı anlaşılmıştır.
Dairemizce asıl dava yönünden yeniden dava açılması mümkün olup, herhangi bir hak kaybı söz konusu olmadığı, duruşma günündeki değişikliğin maddi hataya dayalı olduğunun, davacının da kabulünde bulunduğu, bunun düzeltilmesi için temyiz yolu açık olmasına rağmen bu yolun kullanılmadığı, bu nedenlerle HMK'nun 46. maddesindeki koşulların oluşmadığı gerekçeleriyle Hazine aleyhine açılan manevi tazminat davasının reddine karar verilmiştir.
Davacının temyizi üzerine, Hukuk Genel Kurulu'nun 03.04.2013 gün 2012/18-1355 E., 2013/413 K. sayılı kararı ile ön inceleme yapılmadan tahkikat aşamasına geçilip karar verilmesi usul ekonomisi bakımından (HMK 30) eleştiri konusu yapılıp esastan incelenerek, dosyadaki tutanak ve kayıtlara, bilgi ve belgelere daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 18.Hukuk Dairesi'nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA karar verilmiştir.
Davacının süresinde karar düzeltme talebi üzerine, HGK'nun 02.04.2014 tarih 2014/18-431 E., 2014/423 K. sayılı kararı ile; dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra öncelikle dosya üzerinden dava şartları ve ilk itirazların incelenmesi, bu konularda yine dosya üzerinden olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi, dosya üzerinden karar verilemeyen dava şartları ile ilk itirazlar hakkında karar vermek ve diğer ön inceleme işlemlerini yapmak üzere tarafların ön inceleme duruşmasına davet edilmesi, 6100 Sayılı HMK'nun 137. ve 140. maddelerine göre ön inceleme duruşmasında gerekli usul işlemleri yapıldıktan sonra tahkikat duruşmasına geçilmesi gerekirken, ön inceleme işlemlerinin dosya üzerinden yapılarak tahkikat duruşmasına geçilmesi ve esas hakkında karar verilmesi doğru bulunmayarak, karar düzeltme talebi kabul edilmiş, onama kararı kaldırılarak Dairemiz kararı bozulmuştur.
Dairemizce bozmaya uyularak, ön inceleme duruşması yapılmış, davacı ön inceleme duruşmasına katılmadığından 6100 Sayılı HMK'nın 150/1 maddesi uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir. Davacının verilen karar üzerine yenileme harcını tamamlayarak ön inceleme duruşması yapıldıktan sonra tahkikat duruşmasına geçilerek; Ula Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2009/126 Esas sayılı dava dosyasının yargılaması sırasında duruşma gününün değiştirilmesinin maddi hataya dayalı olduğu, verilen bu kararın davacı tarafından temyiz edilmediği, davacının duruşmadaki beyanından asıl konuya ilişkin yeniden dava açıldığı ve davacının herhangi bir hak kaybı olmadığı anlaşılmıştır.
Bu sebeplerle, HMK'nun 46. maddesindeki koşulların oluşmadığı anlaşılmakla Hazine aleyhine açılan manevi tazminat davasının reddine, HMK'nun 49. maddesi uyarınca davanın esastan reddedilmiş olması nedeniyle davacının disiplin para cezasına mahkum edilmesine karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM:
Gerekçesi yukarda açıklandığı üzere;
1-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 46. maddesi uyarınca hakim A.. K..'nın hukuki sorumluluğu kapsamında Hazine aleyhine açılan tazminat davasının REDDİNE,
2-Hukuk Muhakemeleri Kanununun 49. maddesi uyarınca davacı G.. S..'nun takdiren 650,00 TL disiplin para cezasıyla cezalandırılmasına,
3-Kendisini vekille temsil ettirmiş bulunan davalı Hazine yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 3.000 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
4-21,15 TL red harcının peşin harçtan mahsubu ile 275,85 TL bakiye harcın istek halinde davacıya iadesine…),
Dair oybirliği ile verilen 25/11/2014 gün ve 2014/1-1 sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek kararın süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 46. maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Davacı G. S. 02.01.2012 harç tarihli dava dilekçesiyle; “ Muğla ili Ula ilçesi Akyaka beldesinde bulunan 3254 parsel sayılı taşınmazda yapılmış olan binadaki projeye aykırılıkların giderilmesi için Ula Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/126 Esas sayılı dosyasında dava açtığını, davanın 01.12.2010 günlü celsesinde duruşma gününün 20.02.2011 tarihine ertelemesine rağmen, daha sonra bu tarihi değiştirerek duruşmanın 20.01.2011 tarihinde yokluğunda yapılarak davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, yapılan bu hukuk dışı eylemden olumsuz etkilenip sağlığının bozulduğunu ve zarar gördüğünü, bu durumun HMK 46/d maddesi aykırı olduğunu iddia ederek 20.000 TL manevi tazminatın davalıdan alınmasına karar verilmesini” talep ve dava etmiştir.
Davalı Maliye Bakanlığı vekili 14.03.2012 tarihli cevap dilekçesinde; “ davanın hüküm kesinleştikten sonra bir yıl içinde açılmadığını, 2802 sayılı Yasa'nın 93/A maddesinde belirtilen şartın oluşmadığını, 6100 sayılı H.M.K.'nun 46. maddesindeki sorumluluk sebeplerinin bulunmadığını bu nedenle yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini” savunmuştur
İhbar edilen A. K. 22.03.2012 günlü cevap dilekçesinde : “…davacının iddialarının yerinde olmadığını 20.02.2011 tarihli duruşma gününün tatil gününe denk gelmesi nedeniyle bu durumun fark edilerek davacı ve davalının huzurunda duruşma gününün 20.01.2011 olarak düzeltildiğini bu davanın yersiz olup, rahatsız etme kastı ile açıldığını, H.M.K.'nun 46. maddedeki şartların oluşmadığını bu nedenle açılan davanın reddine karar verilmesini, davaya davalı yanında katılmasını ve lehine 5.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini…” savunmuştur.
Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine kararı verilmiştir.
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ : Davacının temyiz itirazlarının reddi ile 18. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 15.05.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay HGK E. 2013/22-1158 K. 2014/743 * İşverenin işçiye işe başlaması için yaptığı şarta bağlı çağrının hukuki niteliği

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2013/22-1158
K. 2014/743
T. 1.10.2014
DAVA : Taraflar arasındaki “işçilik alacakları ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 4.İş Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 16.06.2009 gün ve 2007/496 E. 2009/541 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22.Hukuk Dairesi'nin 05.12.2011 gün ve 2011/12316 E.-2011/6707 K. sayılı ilamı ile;
( … 1- )Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- )Davacı işçi, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından geçerli olmayan nedenlerle feshedildiğini, iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğinin tespitine ilişkin işe iade davasının lehine sonuçlanarak kesinleştiğini süresi içerisinde işe başlama talebine rağmen davalı işveren tarafından sınav şartının ileri sürüldüğünü dolayısıyla aynı şartlarda işe başlatılmadığını belirterek işe iade davasında hüküm altına alınan 4 aylık ücret karşılığı tazminat, boşta geçen süreye ilişkin ücreti ile kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti alacaklarının faizleri ile ödenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı işveren vekili cevap dilekçesinde davacının işe başlatılmaya ilişkin talebinin tebliği üzerine 02.04.2007 tarihinde görev bölgesinde aynı görevle ve aynı şartlarla göreve başlamasının bildirilmesine rağmen davacının 02.04.2007 tarihinde iş yerine gelerek “Deniz Ticaret Odası bilgi işlem bölümünde çalışmakta olduğunu ancak bir hafta sonra 09.04.2007 yada 10.04.2007 tarihinde iş başı yapabileceğini belirterek iş yerini terk ettiğini davacının sınav şartını ileri sürüldüğü konusundaki iddasının gerçeği yansıtmadığını davacını işe davet edilmesine rağmen işe başlamadığını dolayısıyla iş sözleşmesini davacı tarafından sona erdirilmiş sayılacağını bu sebeple davanın reddine karar verilmesi istemiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı yasal süresi içinde davalı işveren tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara toplanan delillere hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
İşe iade davası sonunda işçinin başvurusu, işverenin işe başlatmaması ve buna bağlı olarak işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücretler yönlerinden taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 21.maddesinin 5.fıkrasına göre, işçi kesinleşen mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren 10 iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. Aksi halde işverence yapılan fesih geçeri bir feshin sonuçlarını doğurur.
4857 sayılı İş Kanununda işçinin şahsen başvurması gerektiğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. İşçi, işe başlatılma konusundaki iradesini bizzat işverene iletebileceği gibi, vekili ya da üyesi olduğu sendika aracılığı ile de ulaştırabilecektir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen görüşü bu yöndedir. ( Yargıtay HGK, 17.06.2009 gün ve 2009/9-232E, 2009/278K. )
İşveren işe iade için başvuran işçiyi 1 ay içinde işe başlatmak zorundadır. Aksi halde en az 4, en çok 8 aylık ücret tutarında belirlenen iş güvencesi tazminatı ile boşta geçen süreye ait en çok 4 aya kadar ücret ve diğer hakları ödenmelidir.
İşçinin işe iade yönündeki başvurusu samimi olmalıdır. İşçinin gerçekte işe başlamak niyeti olmadığı halde, işe iade davasının sonuçlarından yararlanmak için yapmış olduğu başvuru geçerli bir işe iade başvurusu olarak değerlendirilemez. İşçinin süresi içinde işe iade yönünde başvurusunun ardından, işverenin daveti üzerine işe başlamamış olması halinde, işçinin gerçek amacının işe başlamak olmadığı kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla, işçi işverene hiç başvurmamış gibi sonuca gidilmelidir. Bu durumda işverence yapılan fesih, 4857 sayılı İş Kanununun 21/5.maddesine göre geçerli bir feshin sonuçlarını doğurur. Bunun sonucu olarak da, işe iade davasında karara bağlanan işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların talebi mümkün olmaz. Ancak, geçerli sayılan feshe bağlı olarak işçiye ihbar ve koşulları oluşmuşsa kıdem tazminatı ödenmelidir. ( Yargıtay 9.HD. 14.10.2008 gün 2008/ 29383 E, 2008/ 27243 K. ).
İşe iade yönündeki başvurunun 10 iş günü içinde işverene bildirmesi gerekmekle birlikte tebligatın postada gecikmesinden işçinin sorumlu olması düşünülemez.
İşverenin de işçinin işe başlama isteğinin kabul edildiğini 1 ay içinde işçiye bildirmesi gerekmekle birlikte, tebligat sorunları sebebiyle bildirimin süresi içinde yapılamaması halinde bundan işveren sorumlu tutulamaz. İşverence yasal süre içinde gönderilmiş olsa da, işçinin bir aylık işe başlatma süresi aşıldıktan sonra eline geçen bildirim üzerine makul bir süre içinde işe başlaması gerekir. Burada makul süre işçinin işe daveti içeren bildirim anında işyerinin bulunduğu yerde ikamet etmesi durumunda en fazla 2 günlük süre olarak değerlendirilebilir. İşçinin işe iadeyi içeren tebligatı işyerinden farklı bir yerde alması halinde ise, 4857 sayılı İş Kanununun 56.maddesinin son fıkrasında izinler için öngörülen en çok 4 güne kadar yol süresi makul süre olarak değerlendirilebilir. Bu durumda işçinin en fazla 4 gün içinde işe başlaması beklenmelidir.
İşverenin işe davete dair beyanının da ciddi olması gerekir. İşverenin işe başlatma amacı olmadığı halde işe başlatmama tazminatı ödememek için yapmış olduğu çağrı, gerçek bir işe başlatma daveti olarak değerlendirilemez.
İşçinin işe iade sonrasında başvurusuna rağmen işe başlatılmaması halinde, işe başlatılmayacağının sözlü ya da eylemli olarak açıklandığı tarihte veya bir aylık başlatma süresinin sonunda iş sözleşmesi işverence feshedilmiş sayılır.
Somut olayda davacının işe iadesine ilişkin Bakırköy 2.İş Mahkemesinin 2006/1560 E-1226 K sayılı 24.08.2006 tarihli kararı 9.HD'ce 29.01.2007 tarihinde onanmak suretiyle kesinleşmiş davacı vekilince onama ilamı 12.03.2007 tarihinde tebellüğ edilmiş 10 günlük yasal sürede davacı 15.03.2007 tarihli noter ihtarnamesi ile işe başlatılma başvurusunda bulunmuştur. Davacının bu ihtarı üzerine davalı işveren 30.03.2007 tarihli noter ihtarnamesi ile fesih tarihi itibariyle çalışmakta olduğunuz görev bölgenizde aynı görevle ve aynı şartlarla çalışmanızı uygun bulunmuştur. 02.04.2007 tarihi itibariyle İstanbul adresindeki merkez ofisine başvurması gerektiği bildirilmiş, davacının 02.04.2007 tarihinde bildirilen adrese gelmesine rağmen halen dava dışı “Deniz Ticaret Odası bilgi işlem bölümünde çalışması nedeniyle bu işyerinden istifası için belirli ihbar sürelerini sonunda 09-10 Nisan 2007 tarihinde başlayabileceğini bildirerek iş yerineden ayrıldığına ilişkin İnsan Kaynakları müdürü, bu bölüm çalışanı, Veteriner bölümü ürün yöneticisi ve yine bu bölümün ruhsatlandırma sorumlusunun imzasını taşıyan tutanağın düzenlendiği yine davacının saat 9.30‘da işe başlamadan işyerinden ayrıldığına ilişkin 5 güvenlik görevlisinin imzasının bulnduğu tutanağın düzenlendiği görülmüştür. Tutanak tanığı Tahir Tuğrulcan Sağlam duruşmada verdiği ifadesinde tutanak içeriğini aynen tekrarla davacının başka bir yerde çalıştığını söylemesi üzerine tutanak tutulduğunu belirtmiştir.
Davacı Tanıkları Y. S., A. Z. G. yeminli ifadelerinde kendilerinin de işe iade davası ile işe döndüklerinde davalı işverenin eğitim ve sınav şartını ileri sürdüklerini ancak sınavda başarılı olunsa da olunmasa da işe başlatıldığını bu konuda işverenin iyi niyetli olduğunu sınavda başarılı olunmasa bile tekrar eğitime tabi tutulduklarını, esası itibariyle yeni ürün çıkması halinde zaten eğitime tabi tutulduklarını, sınavın resmi bir sınav konumunda olmadığını davalı tanığı S. S.ise ilaç sektörünü birebir insan sağlığını ilgilendirmesi nedeniyle ve çalışan personelini belirli bir dönemin geçirilmesi halinde bilgi güncellemesi yaptıklarını, sınavı geçmeyen için yeniden eğitim verildiğini salt sınavı geçmemenin işten çıkarılma nedeni olmadığını davacının işten çıkarılıp yeniden işe iadesi sırasında uzun süre geçmesi nedeniyle bilgi güncellemesi kapsamında eğitime tabi tutulmak istendiğini belirtmiştir.
Gerek davacı tanığı gerekse davalı tanığı anlatımlarından davacının işe iade sırasında eğitime ve eğitim sonucunda bir sınava tabi tutulma işleminin işin işleyişi ile ilgili bir prosedür olduğu, sınavda başarılı olunmaması halinde bile çalışanın işte kalmaya devam ettiği, dolayısıyla davacının işveren tarafından aynı şartlarla ve aynı görevle işe davet edildiği, davacı işçinin başka yerde çalışması nedeniyle işe başlamadığı, bu durumda davalı işveren tarafından yapılan feshin geçerli hale geldiği, fesih 4857 sayılı Yasanın 21/5.maddesi uyarınca geçerli bir feshin sonuçlarını doğuracağından davanın boşta geçen süre ücreti ve işe başlatmama tazminatı talebi yönünden reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
3- )Davalının yapmış olduğu 11.04.2005 tarihli ilk fesih geçerli hale gelmişse de, işe iade davasında da kabul edildiği gibi haklı sebebe dayanmadığından davacı kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanacaktır. Ancak kıdem tazminatı hesaplanırken çalışılmayan dört aylık sürenin ilave edildiği hesaplamaya itibarla kıdem tazminatı isteğinin kabulü ayrı bir bozma sebebidir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, boşta geçen süre ücreti, işe iade tazminatı ile ihbar ve kıdem tazminatı istemlerine ilişkindir.
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davalı işverenin işe kabulü sırasında davacının eğitim görmesi ve sınava girmesi gerektiğine ilişkin yeni şartlar ileri sürdüğünü, işverenin işe iade kararında yer almayan yeni şartlar ileri sürmesi nedeniyle işe davetin usulüne uygun olmadığını, dolayısıyla işe kabul edilmediğini belirterek, ihbar ve kıdem tazminatı ile işe iade kararında belirlenen boşta geçen süre ücreti ve işe başlatmama tazminatının davalı işverenden tahsilini, talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının işe giriş talebinin kabulü ile işyerinde hazır bulunmasının istendiğini, işyerine gelen davacının halen başka bir işte çalışmakta olduğunu, işe ancak bir hafta sonra başlayabileceğini bildirerek işyerini terk ettiğini, davacıya işe başlatılması için eğitim görerek sınavda başarılı olması şeklinde bir şart ileri sürülmediğini, tıbbi mümessillerin çalışma tarzı gereği eğitimin çalışmanın doğal bir parçası olduğunu belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Yerel mahkemece “davalının işçiyi önce eğitime sonra sınava tabi tutmak istemesinin işe başlatmayı şarta bağlamak olduğu” gerekçesiyle davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece, davacı ile aynı konumdaki kişinin davasında verilen kabul kararının onanması nedeniyle bozmaya uyulmasının Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olacağı gerekçesiyle ve önceki gerekçe tekrarlanmak suretiyle davanın kabulüne ilişkin kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşmeler sırasında, mahkemenin bozma kararı sonrasında Bakırköy 4.İş Mahkemesinin 2006/2812 E. sayılı dava dosyasını celbederek inceledikten sonra, gerekçesinde incelediği bu dosyaya da yer vermesi nedeniyle direnme olarak adlandırılan kararın gerçekte yeni delile dayalı yeni bir hüküm niteliğinde olup olmadığı ön sorun olarak incelenmiş, mahkemenin bozma sonrasında aslını celbettiği dava dosyasına ait tanık beyanları ve karar örneğinin bozma öncesinde de dosya içerisinde yer alması karşısında, anılan dosyanın mahkeme veya Özel Daire tarafından incelenmemiş yeni bir delil niteliğinde olmadığı, önsorun bulunmadığı oyçokluğuyla kabul edilerek, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davalı işverenin işe başlatmayı şarta bağlayıp bağlamadığı, varılacak sonuca göre işveren tarafından yapılan feshin geçerli hale gelip gelmediği noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu'nun “Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları” başlıklı 21. maddesi uyarınca,
“İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.
İşçi kesinleşen mahkeme veya özel hakem kararının tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçi bu süre içinde başvuruda bulunmaz ise, işverence yapılmış olan fesih geçerli bir fesih sayılır ve işveren sadece bunun hukuki sonuçları ile sorumlu olur…”
Görüldüğü üzere, işverence yapılan feshin geçersizliği ve işe iadenin geçerlilik kazanabilmesi için işçinin yasal süre içinde işe başlatılma isteğiyle işverene başvurması gerekir. Başvuru koşulu yerine geldiği takdirde fesih geçersiz hale gelir. Ancak işçinin işe başlaması için işverenin başvurudan itibaren bir ay içinde onu işe başlatması beklenir. İşveren işçiyi mutlak biçimde işe başlatmak zorunda değildir, kanun işverene seçimlik hak tanıyarak, işçiyi çalıştırma veya maktu bir tazminat ödeyerek sözleşmeyi sona erdirme imkanı tanımaktadır.
Belirtilmelidir ki, işçinin işe başlama yönündeki iradesinin samimi olması gerektiği gibi, işverenin işe davete dair beyanının da ciddi ve samimi olması gerekir. İşverenin işe başlatma amacı olmadığı halde işe başlatmama tazminatı ödememek için yapmış olduğu çağrı, gerçek bir işe başlatma daveti olarak değerlendirilemez.
Bu nedenle işverenin işe davet ederken, işçinin hangi işte nerede ve ne şekilde, hangi şartlarla işe başlatılacağını, işe davet yazısında belirtmesi gerekir. Davette başlatılacak iş, başlatılacak işyeri, iş şartları, hazır olunması gereken tarih, verilen süre belirtilmemiş ise davetin ciddi ve samimi olup olmadığı tartışma konusu olacaktır.
Öte yandan, işverenin işçiyi işe başlatması şarta bağlı tutulmamalıdır. İşveren işe başlatmayı şarta bağlı tutmuşsa, bu işe başlatma daveti usulüne uygun sayılamayacağından, işveren işe başlatmamanın hukuki sonuçlarından, diğer bir ifade ile 4857 sayılı Kanun'un 21. maddesine göre feshin geçersizliği davasında belirlenen iş güvencesi tazminatı ile çalıştırılmadığı en çok dört aylık süre ücreti ve feshe bağlı diğer haklarının ödenmesinden sorumlu olacaktır.
Somut olayın incelenmesinde, dosya içeriği ve özellikle birbiri ile uyumlu tanık beyanları uyarınca; davacının işe başlamak üzere işverinin davetinde belirtilen yerde, belirtilen gün ve saatte hazır bulunduğu ancak, işverenin işe başlatmadan önce işe iade kararına aykırı olan ve işe davet yazısında belirtmediği bir eğitim ve sınava tabi kılma şartını dile getirdiği, bunun üzerine davacının işyerinden ayrıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda yapılan maddi ve hukuki açıklamalar doğrultusunda, davalı işverenin davacıyı işe başlatmadan önce eğitime tabi tutarak sonrasında yapılacak sınavda başarılı olma şartını ileri sürmesi nedeniyle işe başlatmayı şarta bağladığı, buna göre işverinin davacıyı işe başlatma amacı olmadığı, işe başlatma yönündeki iradesinin samimi olmadığı benimsenmiştir.
Buna göre; işverenin işe başlatma yönünde yaptığı şarta bağlı çağrının gerçek bir işe başlatma daveti olarak kabulü mümkün değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.
Bu nedenle, direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı ( 561,81 TL ) bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 01.10.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • HUKUKİ YARAR YOKLUĞUNDAN DAVANIN REDDİ HALİNDE VEKALET ÜCRETİNİN DURUMU

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/385
KARAR: 2014/100

Taraflar arasındaki “tapu iptali tescil ve gecikme cezası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; …7.Tüketici Mahkemesi’nce davalı T.. K.. yönünden husumet nedeniyle reddine, diğer davalı O…Müh. Turizm Tic. A.Ş. yönünden ise kısmen kabulüne dair verilen 14.06.2011 gün ve 2011/115 E–2011/740 K. sayılı kararın incelenmesi davalı kooperatif vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin 12.03.2012 gün ve 2012/2822 E-2012/3648 K.sayılı ilamı ile;

(…Dava, yüklenicinin temliki işlemine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademedeki istek bağımsız bölümün rayiç değerinin tahsili, ıslah yolu ile öne sürülen talep ise sözleşmede öngörülen gecikme tazminatı tutarı 36.520 Amerikan Dolarının tahsiline ilişkindir.

Davalı yüklenici iddianın yerinde olduğunu belirtmiş, diğer davalı kooperatif ise sözleşmedeki edimlerinin yerine getirilmediğini, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davacının tapu iptali ve tescil istemi yasal koşulları bulunmadığından reddedilmiş, gecikme tazminatı talebi ise hüküm altına alınmıştır.

Hükmü davalılardan kooperatifin avukatlık ücreti takdir edilmemesi sebebiyle temyizi üzerine dairemizce vekille temsil olunan davalı kooperatif yararına avukatlık ücreti takdir edilmesi gerekirken bu yönün gözden kaçırılması nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda Tasfiye halinde S.S. T…. Arsa Tahsis Konut Yapı Kooperatifine yönelik dava husumet nedeniyle reddedilmiş, davalı O…. Müteahhitlik Müh.Turizm Tic. A.Ş’ye yönelik tapu iptali ve tescil istemi yasal koşulları bulunmadığından reddedilmiş, gecikme tazminatı talebi ise hüküm altına alınmıştır.

Hükmü davalılardan kooperatif lehine nispi avukatlık ücreti takdir edilmemesi sebebiyle temyiz etmiştir.

Dairemizin 24.10.2010 tarihli bozma ilamına uyulmuş, ilk kararda davanın yasal koşulları bulunmadığından reddine karar verilemesine rağmen, ikinci kararda temyiz eden arsa sahibi kooperatif aleyhine açılan dava husumet nedeniyle reddedilerek maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamıştır.

Mahkemece, davanın bozma ilamı öncesindeki karar gibi davalı kooperatif yönünden yasal koşulları bulunmadığından reddi ile taşınmazın dava tarihindeki değeri tespit edilerek kendisini vekille temsil ettiren davalı kooperatif lehine nispi vekalet ücretinin takdir ve tayini gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, yüklenicinin temliki işlemine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademedeki istek bağımsız bölümün rayiç değerinin tahsili, ıslah yolu ile öne sürülen talep ise sözleşmede öngörülen gecikme tazminatı tutarı 36.520 USD’nin tahsiline ilişkindir.

Davacı vekili, davalılardan müteahhit olan O… Müteahhitlik Mühendislik Tur. Tic. A.Ş. ve diğer davalı arsa sahibi kooperatif arasında Ankara 3. Noterliğinin 03.06.1998 tarih ve 013809 yevmiye numaralı Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi düzenlendiğini, bu sözleşme ile müteahhidin Çankaya, Y… Mah., 7… ada 13 parselde kat karşılığı inşaat yapmayı taahhüt ettiğini, müvekkilinin 27.03.2002 tarihi sözleşme ile davalı müteahhit firmadan B Blok, … kat, … nolu daireyi satın aldığını, müvekkilinin sözleşme gereği üstlenmiş olduğu edimlerini eksiksiz olarak yerine getirmiş olmasına rağmen, davalı müteahhit firma tarafından dairenin teslim edilmediğini belirterek, dava konusu 42 nolu dairenin davalı kooperatif adına olan tapu kaydının terkin edilerek, müvekkil adına tapuda tesciline; tapuya tescil talebinin herhangi bir nedenle kabul edilmemesi halinde, rayiç değeri olan 550.000.YTL ile sözleşmenin ifa edilmemesi nedeniyle müvekkilinin uğradığı zarar ile cezai şartın faizi ile birlikte davalı müteahhit firmadan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili, 29.03.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile, mahkemece tapu iptal ve tescil talebinin kabul edilmemesi halinde, taraflar arasında akdedilmiş sözleşme ayakta olduğundan, davalı taraf aleyhine 36.520. USD cezai şartın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı yüklenici, iddianın yerinde olduğunu belirtmiş, diğer davalı kooperatif ise kendisine husumet yöneltilemeyeceğini, davalı müteahhidin sözleşmedeki edimlerini yerine getirmediğini, halen kendisine de borcu bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davacı tarafın öncelikle tapu iptali tescil olmadığı taktirde kira tazminatı talepli terditli dava açtığı, dava konusu 42 nolu bağımsız bölümün yükleniciye özgülendiği, satış protokolü ile bu yerin davacıya satıldığı, bedelin ödendiği, dava tarihi itibariyle binada iskan bulunmadığı, eksik ayıplı işlerin tamamlanmadığı, tapu iptal tescil koşullarının oluşmadığı, davacının ek 2 protokol hükmü uyarınca 36.520 USD tazminat talep etmekte haklı olduğu gerekçeleri ile, davacı tarafın tapu iptali ve tescil isteminin yasal koşulları bulunmadığından reddine, davacı tarafın cezai şarta ilişkin tazminat talebinin kabulüne, 36.520 USD’nin davalı O… Müteahhit. Taah. Tic. AŞ.’den tahsili ile davacı tarafa ödenmesine karar verilmiş, davalı kooperatif vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire’ce davalı kooperatif hakkındaki dava reddedildiğine göre kooperatif yararına vekalet ücreti taktir edilmesi gerektiğine işaretle bozulmuştur.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak, “…tapu iptal tescil koşulları oluşmadığından yasal hasım olan davalı kooperatif yönünden açılan davanın reddine, diğer davalı O…. yönünden açılan davanın kısmen kabulüne, bilirkişi tarafından hesaplanan aylık 600 USD hesabı ile 5 yıl 26 günlük süre için 36.520 USD tazminat talep etmekte haklı olduğu anlaşıldığından davacı tarafın yasal koşulları oluşmayan tescil talebinin reddine, terditli dava ve ıslah dilekçe kapsamına göre hesaplanan tazminatın davalı yükleniciden tahsiline karar vermek gerekmiştir. Davalı arsa sahibi kooperatif bu davada yasal hasım olup, tescil koşullarının bu aşamada gerçekleşmediği anlaşıldığından, vekalet ücretinin maktu olarak tayin edilmesi usul, yasa ve hakkaniyete uygun görülmüştür…” gerekçeleri ile davalı kooperatif hakkında davanın husumet nedeniyle reddine ve davalı kooperatif yararına A.A.Ü.T.nin 3 ve 12. maddeleri uyarınca hesaplanan 550,00 TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile, davalıya ödenmesine dair verilen karar, davalı kooperatif vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Özel Dairece, metni aynen yukarıda başlık bölümünde yazılan nedenlerle bozulmuştur.

Yerel mahkemece; önceki karardaki gerekçelere ilave olarak, “Yükleniciden alacağın temliki hükümlerine göre bağımsız bölümü devralan davacının arsa sahibi ile doğrudan herhangi bir hukuki ilişkisi veya sözleşme ilişkisi yoktur. Yükleniciden bu şekilde bağımsız bölüm satın alan 3.kişi alacağın temliki hükümlerine göre yüklenicinin halefi olarak arsa sahibi adına kayıtlı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile kendi adına tescilini isteyebilir. Normal şartlarda davacı ile arsa sahibi arasında herhangi bir sözleşme ilişkisi bulunmamasına rağmen tapu kaydının arsa sahibi üzerinde bulunması nedeniyle açılacak davada davalı arsa sahibi zorunlu hasım olarak gösterilir. Bir an için davanın açıldığı tarihte tescil koşullarının oluştuğu veya dava devam ederken eksiklikler tamamlanıp tescil koşullarının oluştuğu kabul edilecek olursa bu halde arsa sahibi üzerinde bulunan tapu kaydının iptali nedeniyle karar verilmesi durumunda yerleşik Yargıtay uygulaması uyarınca arsa sahibi aleyhine vekalet ücreti hükmedilemez. Aynı şekilde açılan davada henüz tescil koşullarının oluşmadığının anlaşılması durumunda da açılan dava bir nevi husumet yönüyle reddedilmiş olacağından arsa sahibi kendisini vekil marifetiyle temsil ettirmiş olsa bile bu halde ancak maktu ücreti vekalet takdir edilmesi gerekir. Yüksek Yargıtay 14.Hukuk Dairesi uygulamalarının aksi yöndedir. Ancak mahkememizde oluşan vicdani kanaat açılan davanın niteliği ve aynı davanın daha sonra davacı tarafından koşullar oluştuğunda tekrar açılabilme imkanı nazara alındığında tapu iptal tescil koşullarının oluşmaması durumunda arsa sahibi lehine nispi vekalet ücreti tayin edilmesi hakkaniyet ve adalete uygun olmaz…” denilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararını davalı kooperatif vekili temyize getirmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı kooperatif lehine maktu vekalet ücretine mi, yoksa nispi vekalet ücretine mi hükmedileceği noktasında toplanmaktadır.

Davanın erken açılması, dava şartlarından olan “hukuki yarar” kapsamı içerisinde değerlendirilmelidir.

Nitekim Hukuk Genel Kurulu’nun 25.05.2011 gün ve 2011/11-186-352 E., K. sayılı ilamında da aynı ilke benimsenmiştir.
Hemen burada, “hukuki yarar” ve “dava şartları” üzerinde durulmasında fayda bulunmaktadır.

Dava şartları, HUMK’n da açıkça düzenlenmiş değildir. Ancak, ilk itirazlar bölümünde, “hakimin re’sen nazarı dikkate alması kanunen iktiza eden hususlar” saklı tutulmuştur (m.188 c.2).

6100 sayılı HMK.nun 114.maddesinde ise dava şartları açıkça sayılmış ve anılan maddenin h bendinde ise davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması gerektiği belirtilmiştir.

Bir hususun dava şartı olup olmadığı onun niteliğinden anlaşılır. Bir hususun varlığı veya yokluğu, mahkemenin davayı esastan inceleyip karara bağlamasına engel oluyor ve hakim o hususu kendiliğinden gözetmekle yükümlü ise, o husus bir dava şartıdır.
Dava şartları, medeni usul hukukuna ait bir kurumdur.

Bunun amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır.

Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartla’dır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (mesela, görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (mesela, kesin hüküm gibi).
Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan şartlardır. Buna davanın dinlenebilmesi şartları da denir.

Dava şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış (var) sayılır, yani derdesttir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür.

Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Dava şartları mahkemeye, taraflara ve dava konusuna (müddeabihe) ilişkin olmak üzere, üçe ayrılarak incelenebilir. Buna göre;
Mahkemeye ilişkin dava şartları: “yargı hakkı, yargı yolu, görev, kamu düzenine ilişkin yetki halleri”;

Taraflara ilişkin dava şartları: “davada iki tarafın bulunması, taraf ehliyeti, dava ehliyeti, davaya vekalet ehliyeti ve geçerli vekaletname, davayı takip yetkisi”;

Dava konusuna ilişkin dava şartları ise: “kesin hüküm bulunmaması ve hukuki yarar (menfaat) bulunması”

olarak sıralanmaktadır.

Davacının dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli değildir. Bundan başka, davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir; yani, dava hakkı, hukuki yarar ile sınırlıdır. Dava açmakta hukuki yararı olmayan kişi, Devletin mahkemelerini gereksiz yere uğraştıramaz. Bu, hukuki korunma (himaye) ihtiyacı olarak da adlandırılmaktadır. Yani, davacının mahkemeden hukuki korunma istemesinde, korumaya değer bir yararı olmalıdır.

Bilindiği ve 07.12.1964 gün ve 3/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da belirtildiği üzere; dava, mahkemeden verilecek bir hükümle, bir iddia üzerinde hukuki korunmanın sağlanması dileğidir.

Eski kanunda açıkça yazılı olmayan, hukuki yararın dava şartı olduğu, Yargıtay uygulamaları ve öğretide kabul edilmişti. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, hukuki yarara (menfaate), "davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı" da denilmektedir (Hanağası, Emel, Davada Menfaat, s.19, 20,21, dipnot 73, 85, 86 ve 87’de belirtilen yazarlar).

Nitekim, aynı görüş, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E.-914 K.; 5.6.1996 gün ve 1996/18-337 E.-542 K.; 5.2.1997 gün ve 1997/18-797 E.-53 K.; 11.03.1998 gün ve 1998/8-176 E.-217 K.; 20.10.1999 gün ve 1999/14-840 E.-859 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E.-946 K.; 30.05.2001 gün ve 2001/14-443 E.-458 K.; 29.05.2002 gün ve 2002/2-401 E.-451 K.;17.03.2010 gün ve 2010/3-119 E.- 159 K. sayılı kararlarında da, benimsenmiştir.

Davacının dava açmaktaki yararı, hukuki olmalıdır; ideal veya ekonomik yarar yalnız başına yeterli değildir. Davacı, hakkına kavuşmak için mahkemenin kararına muhtaç bulunmalıdır.

Davacının dava açmaktaki hukuki yararının, korunmaya değer bir yarar olması gerekir. Dava edilen alacak miktarının çok az olması halinde de, davacının dava açmakta korunmaya değer bir hukuki yararı vardır.

Hukuki yarar dava açıldığı anda var olmalıdır; ilerideki bir yarar yeterli değildir. Bu nedenle, muaccel olmayan alacak için dava açılamaz; açılırsa, dava hukuki yarar yokluğundan (usulden) reddedilir. Fakat bu durum, alacağın muaccel hale gelmesinden sonra yeniden dava edilmesine engel değildir.

Dava ile erişilmek istenen amaç, aynı güvenle ve fakat daha basit bir yol ile gerçekleşebilecekse, o konuda dava açılmasında hukuki yarar yoktur.

Dava açılmasında olduğu gibi, mahkemeye yapılan her talep için, talepte bulunanın hukuki yararının varlığı şarttır. Aksi halde mahkeme, böyle bir talebi inceleyip yerine getiremez.

Dava şartları, dava açılmasından hükmün verilmesine kadar var olmalıdır. Davanın açıldığı anda var olan bir dava şartı (mesela hukuki yarar) sonradan ortadan kalkarsa, o zaman dava esastan değil, dava şartı yokluğundan (usulden) reddedilecektir.

Dava şartı yokluğundan dolayı davanın (usulden) reddi kararı, nihai karar olması nedeniyle temyiz edilebilir (m 427). Böyle bir karar, ancak ilişkin olduğu dava şartının yokluğu hakkında kesin hüküm teşkil eder (m. 237, I).

Bu nedenle, dava şartı yokluğundan reddedilen dava, noksan dava şartı tamamlandıktan sonra yeniden açılabilir ve davalı bu yeni davaya karşı kesin hüküm (m. 427) itirazında bulunamaz. Çünkü ilk karar, davanın esası hakkında verilmiş olmayıp, yalnız belli bir dava şartının yokluğuna ilişkindir.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Eldeki davada davacı, davalı müteahhit ile yaptığı 27.03.2002 tarihli satış sözleşmesine dayanarak, davalı müteahhidin halefi sıfatı ile hem davalı müteahhide hem de davalı arsa sahibine karşı dava açmıştır. Ancak mahkemece, davalı müteahhit henüz daha davalı arsa sahibine karşı yükümlülüklerini yerine getirmediği ve inşaatı gerekli seviyeye getirmediği için tapu iptali ve tescil isteminin bu aşamada kabul edilemeyeceği gerekçesi ile davalı arsa sahibi kooperatif hakkında açılan tapu iptali ve tescil isteminin husumet nedeniyle reddine ve davalı yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, davacı tarafından, davalı kooperatife husumet yöneltilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Mahkemenin davalı kooperatif hakkındaki davayı husumet nedeniyle reddetmesi yerinde değildir. Ne var ki, eldeki dava henüz şartları oluşmadan yani istenebilir olmadan erken açılmış bir dava olduğu da her türlü duraksamadan uzaktır.

Bu nedenle mahkemece, davanın erken açılmış olması nedeniyle davanın reddine yani hukuki nitelikçe davacının dava tarihi itibari ile görülmekte olan davayı açmasında hukuki yararı bulunmadığından, dava şartlarındaki eksiklik nedeniyle davanın reddine karar verilmesi; dava şartı eksikliği nedeniyle davanın usulden reddine ilişkin bu karar nedeniyle hükmedilecek vekalet ücretinin tayininin de bu özelliğe uygun olması gerekir.

Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7.maddesi “Görevsizlik, yetkisizlik, dava ön şartlarının yokluğu veya husumet nedeniyle davanın reddinde, davanın nakli ve açılmamış sayılmasında ücret” başlığını taşımakta; maddenin 2.fıkrasında ise “davanın dinlenebilmesi için kanunlarda öngörülen ön şartın yerine getirilmemiş olması ve husumet nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde, davanın görüldüğü mahkemeye göre tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçmemek üzere üçüncü kısımda yazılı avukatlık ücretine hükmolunur” düzenlemesi bulunmaktadır.

Şu hale göre tarifenin açıklanan 7/2.maddesi hükmü gereğince; konusu para veya para ile değerlendirilmesi mümkün bulunan bir şey olan davanın dava şartlarından birinin bulunmaması (noksan olması) nedeniyle usulden reddine ilişkin kararda, vekalet ücreti nispi tarifeye göre takdir edilir; ancak, bu nispi vekalet ücretinin miktarı, maktu vekalet ücretini geçemez.

Mahkemece, maktu vekalet ücretine hükmetmiş olması usul ve yasaya uygundur.

Açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerekir.

S O N U Ç : Açıklanan bu değişik gerekçeyle; davalı kooperatif vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile temyiz olunan direnme kararının ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı (148,80 TL) harcın temyiz edenden alınmasına, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi uyarınca 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 12.02.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzr Mar 01, 2015 10:57 pm


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • İCRA HAKİMİNİN HUKUKİ SORUMLULUĞU, UYAP’TA YETERLİ ARAŞTIRMA YAPMAYAN HAKİM…

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/1151
KARAR: 2014/28

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 12. Hukuk Dairesince;

“İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … 2. İcra Müdürlüğünün 2009/4546 Esas sayılı takip dosyası alacaklıları olan J. ile G… alacaklarını F…temlik ettiklerini, F. yaptığı icra takibinin kesinleştiğini, müvekkilinin ½ hissesinin haczedildiğini, 450.000,00 TL olarak kıymet takdir edilen taşınmazın satışa çıkarıldığını, 275.000,00 TL bedel üzerinden alacaklıya ihale edildiğini, 7 günlük sürede (18.02.2011 günü) ihalenin feshi talebini içeren dilekçeyi …1. İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmek üzere …1. İcra Hukuk Mahkemesine verdiklerini, 2011/164 Muh. İle dava harç ve masraflarını yatırdıklarını, icra müdürlüğünce 21.02.2011 tarihinde ihalenin feshi davası açılıp açılmadığının sorulduğunu, …1. İcra Hukuk Mahkemesince de dava açılmadığının bildirmesi üzerine icra müdürlüğünce ihale kesinleştirilerek alıcı F… adına tescili için müzekkere yazıldığını, 22.02.2011 tarihinde de taşınmazın F… adına tescil edildiğini, aynı gün taşınmazın F… tarafından F. O.devredildiğini, ihalenin feshi davasının …1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/209 Esasında görülmekte olduğunu, süresinde açılan bir ihalenin feshi davası bulunmasına rağmen, UYAP ortamında gerekli araştırmayı yapmadan davanın açılmadığı yönünde icra müdürlüğüne bilgi veren ve ihalenin kesinleşmesine neden olan hâkimin eylemi nedeniyle müvekkilinin 295.941,50 TL zarara uğradığını, ayrıca müvekkilinin olay nedeniyle büyük elem duyduğunu belirterek 10.000,00 TL manevi, 295.941,50 TL maddi tazminatın davalıdan yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.

SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesi uyarınca davanın “hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde” açılabileceğini, davacının davasını süresinde açmadığının tespit edilmesi durumunda davanın süreden reddi gerektiğini, dava açma şartının gerçekleşmediğini, HMK.nun 46. maddesindeki koşulların bulunmadığını, sorumluluk nedenlerinin sınırlı ve sayılı olduğunu, HMK.nun 48. maddesine göre dayanılan sorumluluk nedenlerinin delillerinin de açıkça belirtilmediğini savunarak davanın reddini ve HMK.nun 49. maddesi gereğince davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesini talep etmiştir.

İHBAR OLUNANIN SAVUNMASI:İhbar olunana dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edildiği halde, herhangi bir dilekçe vermediği görülmüştür.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.

1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu, ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldıran, 12.01.2011 tarih ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve “Hâkimin Hukuki Sorumluluğu” başlığı altında yer verilen düzenlemeyle, 46 ilâ 49. maddelerinde; sorumluluk sebepleri, yargılamada görevli mercii, dava dilekçesine dair özel yöntem ve davanın reddi halinde verilecek ceza ile ilgili özel hükümler getirmiş, hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin yeni bir sistem benimsemiştir.

Ayrıca 6110 Sayılı Kanunun 12.maddesiyle 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93/A maddesi eklenmiştir. Bu maddede: “Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle; ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği, kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı, Devlet aleyhine açılacak tazminat davasının, ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün ya da dava sonunda verilen hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabileceği” düzenlemesine yer verilmiştir.

GÖREV: İcra hukuk mahkemesi hâkiminin fiil ve kararlarından dolayı tazminat davası açıldığından ve bu mahkemenin temyiz mercii de dairemiz olduğundan, davaya bakmaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla dairemiz görevli bulunmaktadır.

HUSUMET: 2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesinde; “Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veyaverdikleri her türlü kararlar nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir” denilmekte, 6100 Sayılı HMK’nun 46. maddesinin 1. fıkrasında da; “Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir” hükmü yer almaktadır. Bu hükümlere göre hâkimlerin yargısal faaliyetlerinden kaynaklanan zararlardan dolayı ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Davacı da davasını yukarıdaki hükümlere uygun olarak devlete karşı açmıştır.

İHBAR: 6100 Sayılı Kanunun 48. maddesinin 2. fıkrasının; “Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder” şeklindeki emredici hükmü gereği, dava, kararı veren hâkim C…’a resen ihbar edilmiştir.

VEKALET: HMK.nun 74. maddesi uyarınca, vekilin işbu tazminat davasını açabilmesi için, vekâletnamesinde açık yetki bulunması gerektiği halde davacı vekilince sunulan vekâletnamede özel yetki bulunmadığından, davacı vekiline “hâkimin fiili sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açma” yetkisini içeren vekâletname sunması hususunda tensip tutanağının tebliği tarihinden itibaren iki hafta kesin süre verilmiş, verilen sürede özel yetki içeren vekaletname sunulmuştur.

HARÇ VE GİDER AVANSI: HMK’nun 120. maddesinin 1. fıkrasında; “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır” hükmü yer almaktadır. Davacı HMK’nun 120. maddesi gereği dava açarken yatırması gereken gider avansını yatırmamış, daha sonra çıkarılan muhtıra üzerine yatırmıştır.

ÖN İNCELEME: Dava dilekçesi ve ekleri, ihbar olunan ile davalıya, davalı vekilinin cevap dilekçesi davacı vekili ile ihbar olunana tebliğ edilmiş, davacı vekilince cevaba cevap dilekçesi verilmiştir.

TEMİNAT: Teminat yatırılması dava şartı olduğundan, davacının yabancı uyruklu olması da gözetilerek Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne müzekkere yazılmış, Almanya ile Ülkemiz arasında teminattan muafiyete dair sözleşme ya da karşılıklılık olup olmadığı sorulmuş, teminattan muafiyete dair sözleşme bulunduğu bildirildiğinden, davacının teminat yatırması istenilmemiştir.

SÜRE: 2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesinin 2. fıkrasında; “Devlet aleyhine açılacak tazminat davası, ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan… hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir” düzenlemesi yer almaktadır.
Bu maddeye göre dava açmanın ön koşulu hükmün kesinleşmiş olmasıdır. Bir başka deyişle hâkimin sorumluluğunu gerektiren işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan hüküm kesinleşmeden tazminat davası açılması mümkün değildir.

Bu nedenle devlet aleyhine açılacak tazminat davasının, karar verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekmektedir.

Somut olayda, …1. İcra Hukuk Mahkemesi Hâkiminin “ihalenin feshi davası açılmadığı yönündeki” cevabi yazısı ile bağlantılı olan ve davacının zararına dayanak olarak gösterdiği ihalenin feshi davası derdest olup, …1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/209 Esasında görülmektedir. İşlemin dayanağı olan hüküm henüz kesinleşmemiştir. Dava kesinleşmediğine göre henüz davacının zararı da doğmamıştır. Dolayısıyla işbu davada, dava açma koşulu gerçekleşmemiştir. Hükmün kesinleşmiş olması, HMK’nun 114/2. maddesi yollamasıyla 2802 Sayılı Kanunun 93/A-2 maddesi gereği dava şartı olarak belirlenmiştir. Dava şartı öncelikle incelenir ve mevcut olmaması durumunda ise davanın esasına girilmeden dava usulden reddedilir. Nitekim HMK.nun 138. maddesinde, “mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir” düzenlemesi yer almaktadır.

Bu nedenle ön inceleme duruşması yapmadan, dosya üzerinden davanın HMK’nun 115. maddesinin 2. fıkrası uyarınca usulden reddine karar verilmiştir. Dava usulden reddedildiğinden ve HMK’nun 49. maddesinde usulden red halinde disiplin para cezası öngörülmediğinden disiplin para cezasına hükmedilmemiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve heyetin takdirine göre;

1.2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesinde belirtilen dava açma koşulu gerçekleşmediğinden davanın usulden reddine,

2.Dava usulden reddedildiğinden HMK’nun 49. maddesi uyarınca, disiplin para cezası verilmesine yer olmadığına,

3.HMK’nun 333. maddesi gereği, hükmün kesinleşmesinden sonra, davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısım kalması halinde, iadesine karar verilerek, tebliğ gideri avanstan karşılanmak suretiyle iade kararının davacıya tebliğine,

4.492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 32,40 TL başvurma harcı yerine 21,15 TL alınmış olduğundan eksik kalan 11,25 TL başvurma harcı ile 32,40 TL maktu karar ve ilam harcı, peşin alınan 4543,25 TL harçtan düşülerek, arta kalan 4499,60 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde ödeyene iadesine,

5.Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

6.Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. maddesinin 2. fıkrasına göre davalı yararına hesaplanan 2.640,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine…”

Dair oybirliği ile verilen 08.03.2013 gün ve 2012/3-2013/3 sayılı kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Davacı, aleyhine başlatılan icra takibi nedeniyle taşınmazının haczedildiğini, taşınmazın satışa çıkarıldığını ve alacaklıya ihale edildiğini, icra müdürlüğünce ihalenin feshi davası açılıp açılmadığının sorulması üzerine, …1. İcra Hukuk Mahkemesince de dava açılmadığının bildirmesi üzerine, icra müdürlüğünce ihale kesinleştirilerek taşınmazın alıcı adına tescil edildiğini, süresinde açılan bir ihalenin feshi davası bulunmasına rağmen, gerekli araştırmayı yapmadan davanın açılmadığı yönünde icra müdürlüğüne bilgi veren ve ihalenin kesinleşmesine neden olan hâkimin eylemi nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını belirterek, 10.000,00 TL manevi, 295.941,50 TL maddi tazminatın davalıdan yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde, 2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesi uyarınca davanın “hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde” açılabileceğini dava şartlarının oluşmadığını savunmuştur.

Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22.01.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Şub 25, 2015 8:49 am


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • HAKİM BİLMESİ GEREKEN HUKUKİ BİR KONUYU BİLİRKİŞİYE SORAMAZ

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/11959
KARAR: 2013/17874

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Borçlu H…. San. … Ltd. Şti. tarafından alacaklı …..bank A.Ş. lehine açılmış veya açılacak her türlü krediden doğmuş veya doğacak borçlarına karşılık, ipotek tarihi itibarı ile borçlu şirket adına kayıtlı d…… Köyü ….. parsel …../ 1-2-3-4 nolu bağımsız bölümler, B9/ 1-2-3-4 nolu bağımsız bölümler, B10/ 1-2-3-4 nolu bağımsız bölümler, B11/ 1-2-3-4 nolu bağımsız bölümler, B12/ 1-2-3-4 nolu bağımsız bölümler, B13/ 1-2-3-4 nolu bağımsız bölümler, B14/ 1-2-3-4 nolu bağımsız bölümler ve B15/ 1-2-3-4 nolu bağımsız bölümler kaydına müştereken ipotek şerhi konulmuştur. Bu durumda ortada toplu rehin durumu vardır. 4721 sayılı TMK.nun 873/3. maddesine göre, aynı alacak için birden çok taşınmazın rehnedilmiş olması halinde, rehnin paraya çevrilmesi istemi, taşınmazların tamamı hakkında yapılır. Bununla birlikte, icra dairesi onlardan ancak gerektiği kadarını paraya çevirir. Ancak ipotek verilen taşınmazlardan birinin veya birkaçının satışından ipotek ve takip alacaklısı D…….bank A.Ş.’nin alacağı icra harç ve masrafları ile birlikte temin edilip, varsa bu alacağa rüçhanı olan alacaklar da karşılandığında artık ortada rehinle temini gereken alacak kalmayacağına göre diğer taşınmazların, İcra Müdürlüğünce satışının yapılmaması gerekir. Somut olayda, dava konusu toplam 32 adet taşınmaz 811.200,00 TL ye ihale edilmiş olup ihale tarihinden sonra B…. 1. İcra Müdürlüğü’nün 2010/905 esas sayılı dosyasında yapılan 19.03.2012 tarihli dosya hesabına göre toplam alacak miktarı 349.464,64 TL.dir. Bu durumda davaya konu bir kısım taşınmazların satış bedeli takip yapan ve satış isteyen …….bank A.Ş.nin alacağını karşılamaktadır. O halde mahkemece, ihale tarihi itibarı ile takip alacaklısı ……bank A.Ş.’nin alacağı, icra harç ve masrafları ile birlikte hesaplattırılarak, varsa bu alacağa rüçhanı olan alacakların da karşılanması gerektiği dikkate alınıp anılan miktar kadarı karşılayan kısım dışındaki taşınmazlara ilişkin yapılan ihalelerin feshine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile istemin tümden reddine dair hüküm tesisi isabetsizdir.

Ayrıca İİK.nun 193/3. maddesine göre, rehnin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takiplere iflastan sonra da takip alacaklıları tarafından iflas masasına karşı devam edilir.

Borçlu şirketin, …3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/334 Esas, 2011/648 Karar sayılı kararı ile 16.12.2011 tarihi itibarı ile iflasına karar verilmiş olup takibin iflas masasına karşı devam ettirilmesi gerektiği hususunun da mahkemece değerlendirilmemesi doğru değildir.

Öte yandan, HMK.nun 266. maddesine göre, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Mahkemece, fesih sebeplerinin yerinde olup olmadığı konusunda bilirkişi raporu alınarak hükme esas alınması da doğru değildir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.05.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 21 Oca 2015, 21:03


İnternet Siteleri, Hukuki Yazılım ve Programlar • Ticari, Tıbbi ve Edebi Çeviri

Ticari, Tıbbi ve Edebi Çeviri

Teknolojinin çığır açtığı bilgisayar ve internet dünyası sayesinde iş olanaklarınızı olumlu yönde etkileyecek olan yabancı dil seçeneklerine daha kolay ulaşabilmeniz mümkün. Örneğin ticari metin çevirisi yapabilmek için http://www.protranslate.net/tr/ticari-ceviri/ ile çeviri yapmak ya da edebi çeviriler için http://www.protranslate.net/tr/edebi-ceviri/ tercümeleri yapmak kadar farklı seçeneklerde sitemizde mevcut ve sizleri beklemektedir. Online tıbbi çeviri seçenekleri de bu örneklerden biri.

Sadece kitap çeviri sayfası yeterli olmuyorsa diğer seçeneklere de platformumuzdan kolayca ulaşabilirsiniz. Doğru seçeneklerle çeviri yapmak istiyorsanız http://www.protranslate.net/tr/tibbi-medikal-ceviri/ seçeneklerine göz atabilirsiniz. Yabancı dil seviyenizi geliştirdikçe göreceksiniz ki okul hayatınızda da iş hayatınızda da rakiplerinizin bir adım önünde olacaksınız. Gelişen dünyada, küreselleşen dünyada yerinizi almak istiyorsanız siz de yabancı dilinizi geliştirmelisiniz. Bunun için de yapmanız gereken yabancı dil çalışırken güvenebileceğiniz bir siteyle çeviri yapmak. Gerçekten göreceksiniz ki kaliteli bir siteyle çalıştıkça yabancı diliniz gelişecek ve size çok şey katacak. Bunun için yapmanız gereken istediğiniz dil seçeneklerinin bulunduğu bağlantılarımızı kullanmak.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: Editör — 19 Oca 2015, 14:54


İnternet Siteleri, Hukuki Yazılım ve Programlar • Forum sitesinin özel,şahsi bilgilerini istemesi hakkında ?

Merhaba internet sitelerinde gezerken bazı olaylar gözüme çarpıyor. Mesela hakkında kısa bilgi , çep telefon , adın soyadın gibi hatta ev adreesin gibi kişisel bilgiler istiyorlar özellikle …sitesi bilgileri inçeleyip öyle onaylıyorlar yani bunlar bu bilgileri hosting veritabanında saklanıyor bu bilgiler tabi sonrada siliyorlarsa el ile o ayrı mesele şimdi bir hacker bu verilere ulabilir büyük olasılıkla peki şimdi bunu alıpda benim ordaki bilgilerimi başka yerde kullanırsa ne olacak ??? kafama böyle soru takıldı.

İkinçi sorum bu bilgileri bir forum sitesi veya facebook gibi gerçi facebookta zorunluluk yok neyse bu bilgileri almak zorunlulu alan siteler için söylim bunlar yani bu bilgileri zorunluıluk hale getirip bu bilgileri istemek almak hakları varmıdır. ?

Bu bilgileri istenildiğinde 3. şahıs kişiler ile paylaşmış oluyoruz yani bu bilgileri başka birine vermediğini nereden bilecez. ??? İnternet ortamına nekadar güvenebiliriz. Hani alış veriş sitesi olsada eve kağıt gelse gam yemicem. Ama bunu başkası kullanırsa sıkıntı yaratmazmı ?

NEyse böyle garip bir soru vardı aklımda umarım anlatabilmişimdir yalnış yere konuyu açtıysam affola ?

Bilgiler: Tarih-Gönderici: engind5 — 18 Oca 2015, 19:13


İnternet Siteleri, Hukuki Yazılım ve Programlar • ELEKTRİK FATURASI HESAPLAMA PROGRAMI – 2015

EPDK verileri kullanılarak hazırlanan elektrik faturası hesaplama programına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

ELEKTRİK FATURASI HESAPLAMA PROGRAMI – 2015

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 17 Oca 2015, 04:49