Etiket arşivi: İÇİNDE

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • HACİZDEN İTİBAREN 6 AY İÇİNDE PARANIN CELBİNİN İSTENMEMESİ

YARGITAY 12.HUKUK DAİRESİ
Esas Numarası: 2014/12539
Karar Numarası: 2014/15092
Karar Tarihi: 27.05.2014

HACİZ TARİHİNDEN İTİBAREN ALTI AYLIK SÜRE İÇİNDE PARANIN DOSYAYA CELBİNİN İSTENMEDİĞİNİ BELİRTEREK HACZİN DÜŞTÜĞÜNÜN TESPİTİ İSTEMİ
İLGİLİNİN HAK ETTİĞİ PARAYI HAK ETME TARİHİNDEN ON YIL İÇİNDE ALMAK İÇİN MÜRACAAT ETMEZSE HÂZİNEYE GELİR KAYDEDİLİR

ÖZETİ: Somut olayda; borçlunun …İcra Müdürlüğü’nün 2011/100 E. sayılı takip dosyasındaki alacağı 11.10.2011 tarihli müzekkere ile haczedildiğinden İİK. ve Harçlar Kanunu gereğince alacaklı on yıl içinde haczedilen parayı talep edebilir.Bu durumda mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

Mahalli mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Alacaklı tarafından borçlu aleyhine …6. İcra Müdürlüğünün 2010/5602 E. sayılı takip dosyası ile başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte borçlu vekili müvekkilinin alacaklı olduğu Selim İcra Müdürlüğü’nün 2011/100 E. sayılı takip dosyasındaki alacağına …6. İcra Müdürlüğü’nün 2010/5602 E. sayılı dosyasından haciz konulduğunu, haciz tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde paranın dosyaya celbinin istenmediğini belirterek haczin düştüğünün tespitine, anılan süreden sonra paranın istenmesine ilişkin icra müdürlüğünün 14.01.2014 tarihli kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiş olup mahkemece şikayetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.

İİK.’nın 362. maddesine göre; “İcra veznesine tevdi yahut dairece tahsil olunan para veya icra muamelesi sebebiyle hıfzedilmekte olan eşya tevdi veya tahsil yahut hıfız tarihinden itibaren on seneye kadar alakadarları tarafından müracaat olunmazsa talep hakkı Hazine lehine düşer.”

Harçlar Kanunu’nun 36. maddesinde takip işlemlerinden dolayı herhangi bir sebeple alınmış olan paraların ilgilinin hak ettiği parayı, hak etme tarihinden itibaren on yıl içinde almak için müracaat etmemesi halinde, hâzineye gelir kaydedileceği düzenlenmiştir.

Alacak ve para, menkul hükümlerine göre haczedilir ise de, bu paranın satılarak paraya çevrilmesi söz konusu olamayacağından satış isteme açısından İİK.nın 106. ve 110. maddelerinin tatbiki düşünülemez.

Somut olayda; borçlunun …İcra Müdürlüğü’nün 2011/100 E. sayılı takip dosyasındaki alacağı 11.10.2011 tarihli müzekkere ile haczedildiğinden İİK.’nın 362. maddesi ve Harçlar Kanunu’nun 36. maddesi gereğince alacaklı on yıl içinde haczedilen parayı talep edebilir.

Bu durumda mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

Sonuç: Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nın 366 ve HUMK’nın 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.05.2014 gününde oybirliği ile karar verildi

Bu karar Hukuk Hukuk facebook profili tarafından gönderilmiştir.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 25 Ara 2014, 00:44


3,5 saat içinde aynı içerikteki 4 sms mesajı kişinin huzur ve sükununu bozma suçudur

Yartgıtay, yerel mahkemenin kararını bozarak 3,5 saat içinde aynı konuda 4 telefon mesajı atılmasını suç saydı

 

 

  • Yargıtay , 3,5 saat içinde aynı konuda 4 telefon mesajı atılmasını sakıncalı buldu.
  • Ard arda gelen mesajların kişinin ruhsal sükûn içinde yaşama hakkını ihlal ettiği açıklandı.
  • Bu durumun e-postalar için de geçerli olabileceği ifade edildi. 
Art arda gelen veya istenmeyen kısa mesajlar (SMS ), kullanıcıyı çileden çıkartabiliyor. İşte Yargıtay, kişinin rahatsız olduğu ‘mesaj yağmuruyla’ ilgili çok tartışılacak bir karara imza attı. 3,5 saat içinde aynı konuda 4 telefon mesajı atılmasını suç saydı. Yerel mahkeme nin beraat hükmünü bozan Yargıtay, “Aynı içerikteki 4 mesaj, davacının ruhsal sükûn içinde yaşama hakkını ihlal etmiştir. Sanığa mahkûmiyet verilmelidir.” dedi.
Cep telefonu kullanımıyla ilgili emsal teşkil edecek dava Kocaeli ’nde açıldı. S.A. adlı vatandaş, kendisine 3,5 saat içerisinde aynı içerikte 4 defa mesaj atan kişi hakkında şikâyetçi oldu. Körfez 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Mahkeme, 7 Eylül 2009’da kararını verdi ve sanığın beraatine hükmetti. Davacı taraf ise dosyayı Yargıtay 4. Ceza Dairesi’ne gönderdi. Sanığın aynı anlamdaki mesajını gün içerisinde art arda göndermesini yasaya aykırı bulan Yargıtay, yerel mahkemenin beraat kararını bozdu. Daire kararında şöyle dedi:“Hayatın akışına göre bir konudaki meramın bir veya iki kez mesaj gönderilmekle belirtileceği yerde, aynı anlamdaki mesajların gereksiz ve rahatsız edici biçimde 3,5 saat içinde 4 kez katılana gönderilmesi suçtur. Bu biçimdeki eylem, Türk Ceza Kanunu’nun 123’üncü maddesindeki gerekçede belirtilmiştir. Sanık hakkında ‘ruhsal sükûn içinde yaşama hakkını’ ihlal ettiği gözetilmeden, yasal olmayan gerekçeyle beraat kararı verilmesi yasaya aykırıdır. Davacı S.A.’nın vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmüştür. Dolayısıyla hükmün bozulmasına, yargılamanın bozma aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.”
E-POSTA İÇİN DE GEÇERLİ OLABİLİR 
Zaman Gazetesi’nin haberine göre, Yargıtay’ın kararını değerlendiren Bursa Barosu avukatlarından İbrahim Halil Özçaycı , elektronik postalar (e-mail) konusunda mesajın içeriğinin ve hâkimin kanaatinin belirleyici unsur olduğunu kaydetti: “Cep telefonu sürekli insanın yanında. Her gelen mesaj, sinyal sesiyle rahatsız edici olabilir. Ama akıllı telefonlar dışında e-mailde aynı durum söz konusu değil. İstemezsen açmazsın. Yine de bu konuda mesajın içeriği ve hâkimin yorumu önemli. İster mesaj isterse e-mail olsun, tehdit, hakaret veya taciz içeriyorsa suçtur.”

Adli tatil içinde süre işlemeyeceğinden, temyiz süresinin adli tatilin bittiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir


YARGITAY CEZA GENEL KURULU E. 2007/8-78   K. 2007/85   T. 10.4.2007

• ADLİ TATİLDE KARAR TEBLİĞİ ( Yedi Günlük Temyiz Süresinin Adli Tatilin Bittiği Tarihten İtibaren Hesaplanması Gerektiği )

• TEMYİZ SÜRESİ ( Adli Tatil İçinde Süre İşlemeyeceğinden Yedi Günlük Temyiz Süresinin Adli Tatilin Bittiği Tarihten İtibaren Hesaplanması Gerektiği )

• ADLİ TATİL İÇİNDE GÖRÜLEMEYEN DAVA ( Davaya İlişkin Kararın Adli Tatil İçinde Tebliğ Edilmesi Halinde Yedi Günlük Temyiz Süresinin Adli Tatilin Bittiği Tarihten İtibaren Hesaplanması Gerektiği )

• SÜRELERİN HESAPLANMASI ( Adli Tatil İçinde Süre İşlemeyeceğinden Yedi Günlük Temyiz Süresinin Adli Tatilin Bittiği Tarihten İtibaren Hesaplanması Gerektiği )

5271/m.331/1-4

ÖZET : Uyuşmazlık, adli tatil içinde görülmesi olanaklı bulunmayan bir davaya ilişkin kararın adli tatil içinde tebliğ edilmesi halinde, temyiz süresinin ne şekilde hesaplanacağına ilişkindir.

Adli tatil içinde süre işlemeyeceğinden, yedi günlük temyiz süresinin adli tatilin bittiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir.

DAVA : Hakkı olmayanları seçmen kütüğüne yazmak suçundan sanık Veli Topsakal’ın 298 sayılı Yasanın 142, 765 sayılı TCY’nın 80. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin olarak Bala Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 29.06.2005 gün ve 9-101 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesi 20.02.2007 gün ve 5788-1389 sayı ile;

`… 298 sayılı Kanunun 175. maddesi uyarınca bu kanunda yazılı suçların kovuşturmasının 3005 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiş ise de, 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Kanunun 18. maddesi ile 3005 sayılı Meşhud Suçların Muhakeme Usulü Kanununun yürürlükten kaldırıldığı, bu nedenle temyiz süresi yönünden karar tarihinde yürürlükte olan 5271 sayılı Yasa hükümlerinin geçerli olduğu ve gıyapta verilen hükmün sanık müdafiine 15.8.2005 tarihinde tebliğ edildiği ve sanık müdafiince hükmün 5271 sayılı Yasanın 331/1-4. madde ve fıkralarında belirtilen yasal süre geçtikten sonra 9.9.2005 tarihinde temyiz edildiği anlaşılmakla süresinde yapılmayan temyiz isteğinin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca reddine…` karar vermiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 27.03.2007 gün ve 205511 sayı ile;

`Gıyapta verilen hükme ait tebligatın adli tatil süresi içinde yapılmış olması halinde, temyiz süresi adli tatilin bitiminden itibaren başlar ve bu süre 7 gündür.

1412 sayılı CMUK. ve 5271 sayılı CMK’da belirtilen 3 günlük süre uzaması ancak tebligat adli tatile girmeden yapılıp işleyen sürenin adli tatile rastlaması durumunda söz konusudur.

Sanık müdafiine adli tatil içinde 15.08.2005 tarihinde tebligat yapılmış olduğundan, 09.09.2005 havale tarihli temyiz dilekçesinin yasal sürede verildiği anlaşılmaktadır.` görüşü ile itiraz ederek, Özel Daire kararının kaldırılmasını, dosyanın temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : İncelenen olayda;

Yerel Mahkeme sanığın yokluğunda verdiği 29.06.2005 gün ve 9-101 sayılı hükümle, sanığı seçmen kütüğüne yazılma hakkı olmayan birden çok seçmeni yazma suçundan dolayı 298 sayılı Yasanın 142, 765 sayılı TCY’nın 80. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis cezasına mahkum etmiştir.

Sanık müdafiinin hükmü temyiz etmesi üzerine Özel Daire, gerekçeli kararın sanık müdafiine 15.8.2005 tarihinde tebliğ edildiği, onun da yasal süre geçtikten sonra 9.9.2005 tarihinde hükmü temyiz ettiği saptamasına yer vererek temyiz isteğinin reddini kararlaştırmış, Yargıtay C.Başsavcılığı ise, temyiz isteminin süresinde olduğundan bahisle itiraz etmiştir.

Çözümü gereken hukuki uyuşmazlık, adli tatil içinde görülmesi olanaklı bulunmayan bir davaya ilişkin kararın adli tatil içinde tebliğ edilmesi halinde, temyiz süresinin ne şekilde hesaplanacağına ilişkindir.

Hüküm tarihinde yürürlüğe girmiş bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasasının 331. maddesinin 1. fıkrasında: ceza işlerini gören makam ve mahkemelerin her yıl ağustosun birinden eylülün beşine kadar tatil olunacağı, 2. fıkrasında: anılan makam ve mahkemelerin bu süre içinde, sadece soruşturmaları, tutuklu işlere ilişkin kovuşturmaları ve ivedi sayılacak diğer hususları yerine getirecekleri belirtilmiş, 4. fıkrasında ise; adli tatile rastlayan sürelerin işlemeyeceği, bu sürelerin tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzatılmış sayılacağı ifade edilmiştir.

Bu düzenlemelere göre, adli tatil içinde görülebilen işler yönünden 4. fıkra hükmü uygulanmayacak, bu tür dava ve işlerle ilgili süreler adli tatil içinde de işleyecektir. Sürenin uzaması kuralının uygulanabilmesi için, adli tatil içinde görülemeyen dava ve işlerle ilgili kararın tebliğinin tatilden önce gerçekleştirilmesi, işlemeye başlayan sürenin adli tatil içinde sona ermesi gerekir. Bu takdirde tatilden önce işleyen kısma bakılmaksızın, süre, adli tatilin bittiği günden itibaren üç gün uzayacaktır. Öte yandan, adli tatilde görülemeyen davalarla ilgili kararların, adli tatile rastlayan dönemde tebliği geçerlidir. Ancak tatilde süre işlemeyeceği için, bu durumda mehil adli tatilin bitiminden itibaren başlayacaktır.

Somut olayda, yargılaması adli tatil içinde yapılamayan bir davaya ilişkin gerekçeli karar 15.08.2005 tarihinde sanık müdafiine tebliğ edilmiş, sanık müdafii de 09.09.2005 havale tarihli dilekçe ile hükmü temyiz etmiştir. Adli tatil içinde süre işlemeyeceğinden, yedi günlük temyiz süresinin adli tatilin bittiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir. Bu durumda, 9 Eylül 2006 tarihinde gerçekleştirilen temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, temyiz isteminin süre yönünden reddine dair Özel Daire kararının kaldırılmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 20.02.2007 gün ve 5788-1389 sayılı kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın temyiz incelemesi için Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 10.04.2007 günü oybirliği ile karar verildi.

 

paylaşımından dolayı Av.Mahmut Asrağ’a teşekkür ederiz

MANEVİ TAZMİNAT / ISLAH / DAVA KONUSU OLMAYAN BİR İSTEMİN ISLAH YOLUYLA DAVA KAPSAMINA ALINAMAYACAĞI / DAVA İÇİNDE ISLAHLA İKİNCİ BİR DAVANIN AÇILAMAYACAĞI

T.C.
YARGITAY
Yirmibirinci Hukuk Dairesi
E:2006/194
K:2006/2652
T:21.3.2006
MANEVİ TAZMİNAT
ISLAH
DAVA KONUSU OLMAYAN BİR İSTEMİN ISLAH YOLUYLA DAVA KAPSAMINA ALINAMAYACAĞI
DAVA İÇİNDE ISLAHLA İKİNCİ BİR DAVANIN AÇILAMAYACAĞI
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 83]
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen 17.362,55 ITL. maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davalı vekilince istenilmesi ve duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 21.03.2006 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü taraflar adına kimse gelmedi. Duruşmaya başlanarak incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildi ve aynı gün Tetkik Hakimi B. Mustafa Şimşek tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okundu, işin gereği konuşulup düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : 1 – Dosyadaki yazılara toplanan delililere kararın dayandığı gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, iş kazası sonucu beden tamlığı bozulan davacı işçinin maddi zararının giderilmesi istemine ilişkindir. Yargılama sırasında davacı dava dilekçesini ıslah ile maddi tazminat miktarını artırmış ve ayrıca dava dilekçesinde yer almayan manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, manevi tazminata ilişkin açılmış bir dava olmadığı halde, ıslah dilekçesi ile manevi tazminat istemi dikkate alınarak, manevi tazminatın kısmen kabulüne karar verilmesi yanlıştır. HUMK’un 83. ve devam maddelerinde düzenlenmiş olan ıslah müessesesi, mahkemeye yöneltilmesi gereken tek taraflı ve açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunun açık bir irade beyanı ile tarafların dilekçelerinde belirttikleri vakıaları, dava konusunu veya istem sonucunu değiştirebilmesi imkanını sağlamaktadır. Usule ilişkin işlemlerin tamamen ya da kısmen ıslahı mümkündür. Ancak her iki durumda da usulüne uygun açılmış bir davanın bulunması şarttır. Başka bir anlatımla ıslah, açılmış bir davada taraflarca yapılmış usule ilişkin işlemlere yönelik olarak yapılmalıdır. Bu bağlamda, yargılaması devam eden bir dava içinde ıslah ile ikinci bir davanın açılması olanağı bulunmamaktadır. Davacı isterse dava dilekçesini tamamen ıslah ederek dava konusunu değiştirebilirse de, yeni dava konusu önceki dava konusunun yerine geçer ve yine tek bir dava söz konusu olur.
Islahta dava konusu olmayan bir istemin dava kapsamına alınması mümkün değildir. Bu nedenle “davacının ayrıca dava açma hakkı saklı kalmak üzere manevi tazminata ilişkin ıslah isteminin reddine” şekilde karar verilmesi gerekirken “davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 9.000.000.000 TL. manevi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklinde hüküm kurularak söz konusu ıslaha değer verilmesi doğru bulunmamıştır.
Mahkemece, yukarıda belirtilen maddi ve hukuksal olgular gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ:Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Davalı yararına takdir edilen 400.00 YTL duruşma Avukatlık parasının istek halinde iadesine. 21.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

MER’A / BELEDİYE SINIRLARI İÇİNDE KALAN TAŞINMAZ

T.C.

YARGITAY

Onyedinci Hukuk Dairesi
E: 2006/1673
K: 2006/2874
T: 04.04.2006
MER’A
BELEDİYE SINIRLARI İÇİNDE KALAN TAŞINMAZ
Özet: Somut olayda davaya konu taşınmazların belediye sınırları içinde kaldığı konusunda uyuşmazlık yoktur. 4342 sayılı Kanun ‘un geçici 3. maddesinde değişiklik yapan 5334 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrasında; belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalan ve 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşen imar planları içerisindeki yerleşim yerleri olarak işgal edilerek mer’a olarak kullanımı teknik açıdan mümkün olmayan yerlerin, ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştiri­lerek Hazine adına tescillerinin yapılacağı, ancak bu nitelikteki taşınmazlardan ilgili belediye ve kamu kurum ve kuruluşları adına tescil edilmiş olanların tescilleri bedel talep edilmeksizin aynen devam edeceği hükme bağlanmıştır. Bilgisine başvurulan yerel bilirkişiler, taşınmazların öncesinin mer’a olduğunu haber vermişlerdir. Bu durumda mahkemece, belediye adına oluştu­rulan tapu kaydı gereği gibi yerine uygulanıp, kapsamı belirle­nerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
4342 s. MERA KANUNU [Geçici Madde 3]
Taraflar arasındaki tespite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı E… Belediye Baş­kanlığı tarafından süresi içinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Kadastro sırasında 318 ada 19, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54 parsel sayılı sırasıyla 1833.53 – 45.92 – 91.58 – 234.66 – 25.32 – 45.20 – 877.79 – 528.13 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar tapu kaydı nedeniyle E… Belediyesi adına tespit edilmiştir. Askı ilan süresi içinde davacı Hazine taşınmazların mer’a olduğuna, tespite esas alınan tapu kaydı idari yoldan oluştuğundan geçerli bulunmadığına dayanarak dava açmıştır. Mahkemece, davanın kabu­lüne ve dava konusu parsellerin mer’a vasfı ile Hazine adına özel siciline kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalı E… Belediye Başkanlığı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece hüküm yerinde yazılı nedenlerle davanın kabulüne karar verilmiş ise de yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli bulunmamaktadır. Kadastro sırasında taşınmaz belediye encümen kararına dayalı olarak E… Belediyesi adına otlakiye vasfı ile oluşturulan 26.08.1964 tarih 14 sıra nolu tapu kaydına dayalı olarak belediye adına tespit edilmiş, davacı Hazine taşınmazların mer’a olup idari yoldan belediye adına oluşturulan tapu kaydına değer verilemeyeceğini ileri sürerek dava açmıştır. Taşınmazların belediye sınırları içerisinde kaldığında uyuşmazlık yoktur. 20.04.2005 tarihinde kabul edilen ve 4342 sayılı Mer’a Kanunu’nun geçici 3. maddesinde değişiklik yapan 5334 sayılı Yasa’nın 1. maddesinin ikinci fık­rasında belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalan ve 01.01.2003 tarihinden önce kesinleşen imar planları içerisinde yerleşim yerleri olarak işgai edilerek mer’a olarak kullanımı teknik açıdan mümkün olmayan yerlerin ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek Hazine adına tescillerinin yapı­lacağı, ancak bu nitelikte taşınmazlardan ilgili belediye ve kamu kurum ve kuruluşları adına tescil edilmiş olanların tescilleri bedel talep edilmeksizin aynen devam edeceği hükme bağlanmıştır. Bilgisine başvurulan yerel bilirki­şiler, taşınmazların öncesinin mer’a olduğunu haber vermişlerdir. Bu durumda belediye adına oluşturulan tapu kaydının gereği gibi yerine uygulanıp kap­samının belirlenmesi gerekir. Tapu kaydının evrakı müsbitesi arasında hari­tasının bulunduğu anlaşılmaktadır. Haritada mikyas ve kenar uzunlukları açıkça gösterilmiştir. Hal böyle olunca haritanın uygulama kabiliyetinden yoksun olduğu yönündeki fen bilirkişisi görüşüne katılma olanağı yoktur. Bu durumda dayanak tapu kaydı ve haritası taşınmazları ve öncesini iyi bilen elverdiğince yaşlı ve yansız kişilerle fen bilirkişisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla gereği gibi yerlerine uygulanıp, taşınmazların kayıt ve haritası kapsamında kalıp kalmadıkları kesin olarak saptandıktan ve yukarıda yazılı yasa hükmü gereğince taşınmazların mer’a olarak kullanılmalarının teknik açıdan mümkün olan yerlerden olup olmadığı da araştırıldıktan sonra deliller birlikte değerlendirilip hasıl olacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken bu yönlerin gözardı edilerek yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi, kabule göre de mer’aların tescile tabi yerlerden olmadığı düşünülmeden Hazine adına tescili yoluna gidilmiş olması da doğru değildir.
Davalı belediyenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (BOZULMASINA) ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene geri verilmesine 04.04.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.