Etiket arşivi: İFADE

İFADE ALMA VE SORGUDA YASAK USULLER

Ceza muhakemesinin temel amacı maddi gerçeğin araştırılması olup, maddi gerçeğin araştırılması her ne pahasına olursa olsun gerçekleştirilemez. Bir başka ifade ile maddi gerçeği ortaya çıkarmak amacıyla faile insanlık onuru ile bağdaşmayacak herhangi bir işlem gerçekleştirilemez. Örneğin işkenceye tabi tutulamaz, iradesi başka suretle sakatlanamaz. Burada üzerinde duracağımız husus ifade ve sorguda yasak usullerdir.

İfade ve sorguda yasak usuller Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 148. maddesinde düzenlenmiştir. İlgili madde gereğince şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz. Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez. Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez. Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz. Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki yasak usuller ile ifade edilmek istenen hukuka aykırı delilden farklı olup, yasak usuller hukuka aykırılıktan önce gelir. Bir başka anlatımla yasak usul ile elde edilen delil hukuka aykırıdır. Bu sebeple hukuka aykırı olarak elde edilen deliller CMK m. 217 ve m. 289 gereğince hükme esas alınamaz.

İfade alma; şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini, sorgu ise şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini ifade etmektedir.

Maddede düzenlenen kötü davranma vücut dokunulmazlığı ve vücut sağlığına yönelmiş her türlü zarar vermeyi ifade etmektedir.[1] Buradan anlaşılması gereken şey vücudun fiziksel olarak yaralanması olmayıp, vücut bütünlüğüne yönelik gerçekleştirilen zararların tümüdür.

İşkence, mağdur üzerinde gerçekleştirilen eylemin sistematik şekilde belirli ağırlığa ulaşmasıdır.[2] İşkence suçunun oluşması açısından mutlaka mağdurun bedenine doğrudan veya dolaylı olarak etki eden bir hareket gerçekleştirilmesi zorunlu olmayıp, akıl ve ruh sağlığı bakımından mağdurda ıstıraba yol açan hareketler de işkence kapsamındadır.[3] Nitekim AİHM 05.01.1969 tarihli, Danimarka, Norveç, İsveç ve Hollanda/ Yunanistan kararında, falaka, öldürme tehdidi, aile bireyleri ya da arkadaşların işkence göreceği yahut hapsedilebileceği tehdidi, sahte ölüm cezası infazları, pencereden aşağı sarkıtma girişimi ya da tehditleri, elektrik verilmesi, kafanın madeni bir cisim içine sokulup sağa sola burkulması, erkek cinsel organının tekmelenmesi kafaya sürekli su damlatılması, sürekli gürültüye maruz bırakılarak uykudan alıkonması, rektuma yabancı cisim sokulması, bedenin sigara ile yakılması, tırnakların sökülmesi, ellerin günlerce kelepçeli bırakılması, ayaklardan aşağı doğru sallandırarak kafanın yanan bir cisme yaklaştırılması eylemlerinin 3. madde yani işkence yasağının ihlali olarak belirlemiştir.[4]

Şüphelinin direncini kıracak şekilde onun istemediği şekilde konuşmaya zorlanması amacıyla kendisine katı, sıvı, gaz, iğne ya da tablet şeklinde ilaç verilmesi ve bunun yanında kendisine uyuşturucu ya da alkol verilmesi ifade ve sorguda yasak yöntemdir.[5]

Yorma teriminden anlaşılması gereken şey şüpheli ya da sanığın bedeni yorgunluk ve bitkinliğinin amaçlanması ve bu şekilde iradesinin sakatlanmasıdır.[6] Kanun burada şüpheli ya da sanığın ifadesinin kendisini bitkinliğe sürükleyecek dereceye kadar sürmesini yasaklamış olup, burada ilgili makamların yormasının dışında sanığın kendi davranışı ile yorgunluğa düşmesi dahi koruma altına alınmış olup bu durumda dahi ifadesi alınamaz.[7] Şüpheli ya da sanığın saatlerce ifadesinin alınıp uykusuz bırakılması bu kapsamda değerlendirilmelidir.

Aldatma, şüpheli ya da sanığın hür iradesinin sakatlanmak suretiyle ihlal edilip edilmediği hususunu ilgilendirir.[8] Şüpheliye yakalanan diğer şüphelilerin suçu itiraf ettiği, kendisinin de itiraf ettiğinin söylenmesi aldatma olarak değerlendirilmelidir.

Cebir kişi bedeni üzerinde fiziki olarak şiddet uygulanması[9], tehdit ise mağdura yönelik olarak mağdurun iç huzurunu bozacak nitelikte ve objektif olarak korkutucu etkiye sahip bir eylemi gerçekleştirilmesini ifade eder.[10] Her iki yöntemde ifade ve sorguda yasak olup bu şekilde alınmış olan beyan hükme esas alınamaz.

Kanuna aykırı vaatte bulunma tabirinden anlaşılması gereken şey ise kanunen ifasının mümkün olmadığı vaatlerin şüpheli ya da sanığa gerçekleştirileceğinin söylenmesidir.[11] Örneğin kolluk kuvvetlerinin suçu ikrar etmesi sonucu kendisinin cezasını erteleyecekleri söylemeleri bu kapsamdadır çünkü cezayı erteleme yetkisi kanunda kolluğa verilmemiştir.

Yukarıda açıklanan hususlar ifade ve sorguda yasak usuller olup bu yöntemlerden herhangi biri ile elde edilmiş beyanlar hukuka aykırı olacağından hükme de esas alınamaz. Kaldı ki yasak usullerle elde edilen ifade şüpheli ya da sanığın rızası ile verilmiş olsa dahi hükme esas alınamaz. Nitekim Yargıtay Türkiye Cumhuriyeti Anayasası´nın 38/6 maddesi uyarınca Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez hükmü ile 5271 sayılı CMK.nun 148/. ve 5. fıkralarında yer alan Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz ve şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılabilir, hükümlerine aykırı şekilde sanığın başkaca kesin, yeterli, inandırıcı ve hukuki kanıtlarla desteklenmeyen kolluk anlatımının hükme esas alınarak sanığın atılı suçlardan beraatı yerine yazılı şekilde cezalandırılmasına karar verilmesi kanuna aykırıdır.  diyerek bu husus çok net ifade etmiştir.[12]

Kısaca açıkladığım üzere ifade ve sorgu sırasında yasak usuller ile şüpheli ya da sanığın beyanı alınamaz, şayet alınmış ise CMK m. 217 ve m. 289 gereğince delilin hukuka aykırı olduğu göz önüne alındığında hükme esas alınamaz. Faydalı olması dileğiyle herkese selam ve saygılarımla.

 

Av. Murat YILMAZ

[1] PARLAR / Ali, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara, 2014, 1. Baskı, s.322.

[2] ÖZBEK / Veli Özer, KANBUR / Mehmet Nihat, DOĞAN / Koray, BACAKSIZ / Pınar, TEPE / İlker , Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 3. Baskı, Temmuz 2012, s.278.

[3] TEZCAN / Durmuş , ERDEM / Mustafa Ruhan , ÖNOK / R. Murat , Teorik ve Pratik Ceza Özel Hukuku, 12. Baskı, s.268.

[4] ER / Asli, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde İşkence Yasağı, http://www.turkhukuksitesi.com/makale_1801.htm [Son Erişim Tarihi: 10.05.2016]

[5] CENTEL / ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, 12. Bası, s. 239.

[6] PARLAR / Ali, a.g.e, s. 323.

[7] PARLAR / Ali, a.g.e, s. 323.

[8] ŞAHİN / Cumhur, Ceza Muhakemesi Hukuku -I-, 5. Bası, s. 186.

[9] CENTEL / ZAFER, a.g.e, s. 240.

[10] YILMAZ / Murat, Tehdit Suçu, İstanbul Barosu Dergisi, Kasım – Aralık 2014, Cilt:88, Sayı: 2014/6, s.233 – 234.

[11] ŞAHİN / Cumhur, a.g.e, s. 196.

[12] Yargıtay 6. Ceza Dairesi, E: 2010/30146, K: 2011/6501, T: 05.05.2011

FacebookTwitterGoogle+LinkedInWhatsAppEmailBlogger PostPaylaş

Basından Hukuk Haberleri • Aziz Yıldırım "Futbolda şike" için ifade verdi

İSTANBUL – "Futbolda şike" davası kapsamında haklarında verilen 6 yıl 3 aylık hapis cezası Yargıtay’ca onanan Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da bulunduğu 6 sanık, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılanacak.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, avukatların yaptığı başvuru üzerine 23 Haziran 2014’de verdiği kararla hakkındaki hüküm Yargıtay tarafından onanan, aralarında Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın da bulunduğu 6 kişinin yeniden yargılanmasına ve infaz işlemlerinin geri bırakılmasına hükmetti.

Üst mahkeme sayılan İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de 29 Eylül 2014’de, Trabzonspor ve Bucaspor kulüplerinin, 6 sanığın yeniden yargılanması kararına yapılan itirazı reddederek, bu kişilerle ilgili davanın yeniden görülmesini kararlaştırdı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, yarın başlayacak duruşmanın Çağlayan’daki İstanbul Adalet Sarayı’nın en büyük salonunda yapılmasına karar verdi.
Yargıtay’ın bozma hükmüne uyulmasına karar verilen 31 sanıklı dava dosyası ile 6 sanığın yeniden yargılanacağı dava dosyasının birleştirilmesi talebi de yarın değerlendirilecek.

haberbiz.com

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 14 Oca 2015, 00:01


Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/1283 E., 2013/13844K *HMK. M.119/b DAVA DİLEKÇESİNDE ADRES GÖSTERİLMESİNİ İFADE EDER

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/1283 E., 2013/13844K

 

Özeti : Dava dilekçesinde davalının adresi yazıldı ancak tebligat yapılamadı ise, Mahkeme davacının talebi ile adres araştırması yapmak zorundadır. Davacıya HMK 119 gereğince 1 hafta süre verilerek adresi bildirmesinin istenmesi, adres bildirilemediği gerekçesiyle de davanın reddi bozmayı gerektirir. HMK 119. maddede yer alan 1 haftalık süre sadece dava dilekçesinde hiç adres bulunmayan durumlarda uygulanır.

 

(Karar Tarihi : 15.05.2013)

Davacı vekili şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma, maddi ve manevi tazminat ve nafaka isteminde bulunmuştur.

 

Mahkemece davalı adreslerinin mahkemece araştırılması zorunlu olmadığından HMK 119/2 uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

 

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119. maddesinde dava dilekçesinde bulunması gereken hususlar sayılmıştır. Anılan maddenin ikinci fıkrasında ise, dava dilekçesinde bulunması gereken bu unsurlardan mahkemenin adı, dava konusu ve değeri, vakıalar, deliller ve hukuki sebepler dışında kalanlardan herhangi birinin eksik bırakılmış, yazılmamış olması durumunda hakimin davacıya eksikliğin tamamlanması için kesin süre vermesi gerektiği belirtilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 119. maddede verilen kesin sürenin bir haftalık süre olacağı da belirtilmiştir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması halinde dava açılmamış sayılır.(HMK.md.119/2)

 

Davacı vekili tarafından mahkemeye verilen dava dilekçesinde, davalı tarafın adı soyadı, TC kimlik numarası ve adresinin(___________) gösterilmiş olduğu, dava dilekçesinde belirtilen davalı adresine çıkartılan dava dilekçesi ekli duruşma gününü bildirir davetiyenin bila ikmal iade olunduğu, mahkemece, davalının bildirilen adresine çıkartılan dava dilekçesinin bila ikmal dönmüş olması nedeniyle bir hafta içinde davalının açık adresinin bildirilmesi aksi halde davanın açılmamış sayılacağı hususunun davacı vekiline ihtar edildiği, bunun üzerine davacı vekilinin 11.10.2012 tarihli dilekçe ile, davalının taraflarınca bilinen tek adresini dava dilekçesinde belirttiklerini, mernis adresinde kayıtlı olmadığı, adres araştırmasının kurumlardan sorulması yazı yazılması, tespit edilemez ise ilanen tebligat yapılması talebini dosyaya sunduğu, davacı vekilinin 17.10.2012 tarihli dilekçe ile davalının SGK`daki iki adresi bildirilmiş, bildirilen adreslere çıkartılan dava dilekçesi ekli duruşma gününü bildirir davetiyenin bila ikmal döndüğü, ancak mahkemece, davalı adreslerinin mahkemece araştırılması zorunlu olmadığı gerekçesiyle HMK 119/2 uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

 

Her ne kadar mahkemece, HMK 119 maddesinde belirtilen dava dilekçesinde bulunması, bulunmaması halinde tamamlanması zorunlu unsurlardan olan davalının açık adresinin bildirilmemiş olduğu gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurma yoluna gidilmiş ise de, anılan kanunun 119. maddesinde belirtilen husus, dava dilekçesinde davalı tarafın adresinin hiç yazılmamış, bildirilmemiş olması durumunda davacı tarafa verilecek bir haftalık kesin süre içinde bu eksikliğin tamamlanmasının istenmesi, tamamlanmaması halinde uygulanacak yaptırımın karşı tarafa ihtar edilmesidir. Aksine düşünce, gerek Tebligat Kanunun tebligata ilişkin ilgili hükümlerini (Teb.K. Md 21- 25-28) gerekse Tebligat Kanununun Uygulanmasına dair Yönetmeliğinin ilanen tebliğ ile ilgili 48 ve devamı maddelerini işlevsiz hale getirecektir.

 

Bu itibarla, davacı tarafın dava dilekçesinde, davalının adresini göstermiş olması bu nedenle dava dilekçesinde bulunması zorunlu unsurun dilekçede belirtilmiş olduğu göz önüne alınarak davalının tebligata yarar açık adresinin mahkemece araştırılması, davalının tespit edilen adresine tebligat yapılması ve sonucu dairesinde hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

 

 

 

İlgili Mevzuat Hükmü : Hukuk Muhakemeleri Kanunu MADDE 119 :(1) Dava dilekçesinde aşağıdaki hususlar bulunur:

 

a) Mahkemenin adı.

 

b) Davacı ile davalının adı, soyadı ve adresleri.

 

c) Davacının Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası.

 

ç) Varsa tarafların kanuni temsilcilerinin ve davacı vekilinin adı, soyadı ve adresleri.

 

d) Davanın konusu ve malvarlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun değeri.

 

e) Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri.

 

f) İddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği.

 

g) Dayanılan hukuki sebepler.

 

ğ) Açık bir şekilde talep sonucu.

 

h) Davacının, varsa kanuni temsilcisinin veya vekilinin imzası.

 

(2) Birinci fıkranın (a), (d), (e), (f) ve (g) bentleri dışında kalan hususların eksik olması hâlinde, hâkim davacıya eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre verir. Bu süre içinde eksikliğin tamamlanmaması hâlinde dava açılmamış sayılır.

 

Türk Hukuk Sitesi

YARGITAY12. Ceza Dairesi 2012/20227 E.N , 2012/18818 K.N. YOL TUTUKLAMASI, UYAP ÜZERİNDEN GÖRÜNTÜLÜ İFADE ALINMASI

YARGITAY12. Ceza Dairesi 2012/20227 E.N , 2012/18818 K.N.

İlgili Kavramlar

 

YOL TUTUKLAMASIUYAP ÜZERİNDEN GÖRÜNTÜLÜ İFADE ALINMASITAZMİNAT

 

İçtihat Metni

 

Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:Davacı hakkında yasadışı terör örgütüne üye olmak suçundan Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/422 esas sayılı dava dosyası üzerinden yürütülen kamu davasında çıkarılan yakalama emri üzerine kolluk görevlileri tarafından yakalanarak 02/08/2008 tarihinde Seferihisar Cumhuriyet Savcılığınca gözaltına alınmış ve aynı gün Seferihisar Sulh Ceza mahkemesinin 2008/402 D.iş sayılı kararı ile Yol Tutuklaması yapılarak İzmir 1 nolu F tipi cezaevine konulmuş ve buradan da 01.09.2008 tarihinde Diyarbakır D tipi cezaevine nakledilerek 03.09.2008 tarihinde Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurularak aynı gün sorgusu yapıldıktan sonra Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesince tutuklanmış ve Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen kamu davasında 16.12.2008 tarihinde tahliyesine karar verildikten sonra 05/11/2009 tarihinde de davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir. Davacı yol tutuklaması ile tutuklandıktan sonra makul süreyi aşacak şekilde 30 gün sonra mahal mahkemesine nakledilerek uzun süre tutuklu bırakıldığından ve CMK'nın 94. maddesi kapsamında zamanında hakim önüne çıkarılmaması sebebiyle 5271 sayılı CMK'nın 142/1-b ve d bentleri gereğince 6.250 lira maddi ve 10.000 lira manevi tazminat talebinde bulunmuştur.Mahkeme; "davacı hakkında açılan kamu davasının 5271 sayılı CMK'nın 223/8. maddesi gereğince zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verildiği ve CMK'nın 144/1-c maddesi gereğince tazminata hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş ve red kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, hakkında uygulamada yol tutuklaması olarak adlandırılan Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 94. maddesine göre yakalanıp ceza evine konulmuş ve 30 gün sonra mahalli mahkeme huzuruna getirilmiş ve bir süre daha tutuklu kalan davacının 16.12.2008 tarihinde tahliyesine karar verildikten sonra 05/11/2009 tarihinde de davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 94/1. maddesinde yakalanan veya tutuklanan kişinin "yetkili hakim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır" hükmü bulunmaktadır. Madde de "en kısa zaman" diliminin ne kadar olması gerektiği düzenlenmemiştir. Düzenlemede "en kısa zaman" denildiğine göre bu süre yakalanan yere göre birkaç saatten birkaç güne kadar olabilir.Davacı; Seferihisar kolluk görevlilerince yakalanmış ve aynı gün Sulh Ceza Mahkemesince kimlik tespiti yapılıp İzmir 1 nolu F Tipi Cezaevine konmuştur. Davacı makul sürede esas mahkemesine getirilebilirdi. Bunun yanında yargının yaygın olarak kullandığı Ulusal Yargı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden de görüntülü olarak ifadesinin alınabilme olanağı karşısında davacının 30 gün gibi uzunca bir süre Cezaevinde tutulduktan sonra yargılamayı yapan yetkili mahalli ceza mahkemesine naklinin yapılmış olması bırakınız en kısa süre olarak, makul süre olarak dahi kabule imkan bulunmamaktadır. Davacının hukuki durumu bu kapsamda değerlendirildiğinde;5271 sayılı CMK'nın tazminat istemenin koşulları başlığını taşıyan 142. maddesinde; "Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde" bulunulabileceği hükme bağlanmış, 466 sayılı Kanun'un 2. maddesinde ise; "zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan dâvalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde," uğranılan zararın tazmininin istenebileceği belirtilmiştir. 466 sayılı Kanundaki bu düzenleme nedeniyle, tazminat istemine konu davaların esasıyla ilgili verilen kararların kesinleşmesi veya verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların kesinleşmesinden itibaren dava açma süresinin başlayacağı kabul edilmiş, yerleşik uygulama bugüne kadar da bu şekilde sürdürülmüştür.Ancak; 5271 sayılı CMK'nın; "Tazminat istemi" başlıklı 141. maddesi incelendiğinde, bir kısım tazminat nedenleri konusunda karar verilmesi için, davanın esasıyla ilgili bir kararın verilmesi zorunluluğunun bulunmadığı dolayısıyla bu nedenlere dayalı istemlerde, davanın sonuçlanmasına gerek bulunmadığı yasal düzenlemeden açıkça anlaşılmaktadır.Örneğin, gözaltı süresi yasada açıkça belirtilmiş olup, yasadaki bu süre içinde hakim önüne çıkarılıp, çıkarılmadığının saptanmasının davanın esasıyla herhangi bir ilgisi bulunmadığı gibi bu konudaki talep konusunda karar verilmesi için davanın esası hakkında karar verilmesine de gerek bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde, kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan, Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan, yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan, yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen, yada hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen, kişilerin tazminat istemleri konusunda, asıl davada hüküm verilmesini veya verilen hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler, asıl davanın sonucunu etkileyici veya asıl davanın sonucuna bağlı talepler değildir. Ancak asıl davanın sonucuna bağlı veya asıl davada verilecek kararları etkileyici talepler yönünden mutlaka davanın esasıyla ilgili verilen karar veya hükmün kesinleşmesi zorunludur. Örneğin, Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen, yine mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılanlar hakkında, mutlaka davanın esasıyla ilgili olarak verilen kararın kesinleşmesini beklemek zorunluluğu bulunmaktadır. Zira, davacının tazminat isteme hakkı bu hallerde verilen karar veya hükmün kesişleşmesiyle doğmaktadır.Bu kapsamda somut olay incelendiğinde, davacı yol tutuklaması ile tutuklandıktan sonra makul süre aşılarak şekilde mahal mahkemesine nakledilerek uzun süre tutuklu bırakıldığını ve CMK'nın 94. maddesi kapsamında zamanında davaya bakan hakim önüne çıkarılmaması sebebiyle 5271 sayılı CMK'nın 142/1-b ve d bentleri gereğince tazminat talebinde bulunmuştur. Bu talep konusunda bir karar verilebilmesi için, yapılacak araştırma yakalanan sanığın hangi sürede hakim ve nakil yoluyla mahalli mahkeme huzuruna çıkarıldığını saptamaktan ibaret olup, talebin dava sonucuyla veya verilecek hükümle bir ilgisi bulunmamaktadır. Gözaltında veya tutuklulukta geçen sürelerin, sanığın mahkumiyeti halinde bu cezasından mahsubu imkanının bulunması da ulaşılan bu sonucu değiştirmeyecektir. Hal böyle iken, davanın esasıyla ilgili koruma tedbirlerine dayalı olarak dava açılamayacağına ilişkin gerekçenin yasal bir dayanağı bulunmadığı gibi mahkemenin bu yöndeki değerlendirmesi de isabetsizdir.5271 sayılı CMK'nın 5353 sayılı Kanun ile değişik 94. maddesinde, "Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmidört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde en yakın sulh ceza hâkimi önüne çıkarılır; serbest bırakılmadığı takdirde, yetkili hâkim veya mahkemeye en kısa zamanda gönderilmek üzere tutuklanır." hükmüne yer verilmiş, maddenin uygulanma koşulları ise gerekçesinde; "Gıyabi tutuklamaya CMK'da yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak, soruşturma veya kovuşturmanın yapıldığı yer dışında bulunan ve hakkında yakalama emri düzenlenmiş bulunan şüpheli veya sanığın yakalanması halinde, aslolan, en geç yirmidört saat içinde yakalama emrini düzenlemiş bulunan hâkim veya mahkeme önüne çıkarılmasıdır. Ancak bu süre içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamayan kişi bakımından bir hâkim güvencesi getirilmiş bulunmaktadır. Böylece kişi, en yakın sulh ceza hâkimi huzuruna çıkarılacaktır. Sulh ceza hâkimi, öncelikle, yakalama emrinin geri alınıp alınmadığını, ayrıca huzuruna getirilen kişinin yakalama emrinde belirtilen kişi olup olmadığını araştıracaktır. Yine, örneğin, yakalama emrini düzenleyen hâkim veya mahkeme, bu emrin ekinde, şüpheli veya sanığa yöneltilmek üzere bazı sorular sorulup cevabı alındıktan sonra serbest bırakılmasını isteyebilir. Bütün bu durumlarda, soruşturulduğu veya kovuşturulduğu yer dışında yakalanan kişinin gereksiz yere mağdur edilmesi önlenmiş olacaktır. Yakalama emri geri alınmışsa, yakalanan kişi yakalama emrinde belirtilen kişi değilse ya da somut durumda bu kişinin yetkili hâkim veya mahkemeye gönderilmesine gerek bulunmamakta ise, sulh ceza hâkimi kişiyi serbest bırakacaktır. Buna karşılık yakalanan kişinin yetkili hâkim veya mahkemeye gönderilmesi gerekmekte ise, gönderme işlemi de hâkim güvencesinde ve onun kararıyla olacaktır. Bu durumda hâkim, sevk tutuklaması kararı verecektir. Kararda, kişinin gönderileceği hâkim veya mahkeme ile ne zamana kadar götürülmesi gerektiği hususu belirtilecektir." şeklinde açıklanmıştır. Maddenin Adalet Komisyonunda görüşülmesi sırasında, "…mahkemeye gönderilmek üzere tutuklanır." cümlesine açıklık getirilmesi için "mahkemeye" ibaresinden sonra gelmek üzere "en kısa zamanda" ibaresi eklenmiş bu şekilde maddenin uygulanmasına açıklık getirilmiş ve olası hak ihlallerinin de asgariye indirilmesi amaçlanmıştır.İç hukuktaki diğer pozitif hukuk normları incelendiğinde; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 19/son maddesi "Hürriyeti kısıtlanan kişilerin en kısa zamanda bırakılmasının" sağlanmasını öngördüğü gibi yine Anayasa'nın 90/son maddesine göre, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalardan olan ve uygulama önceliği olan, İnsan Hakları Sözleşmesinin 5/3. maddesindeki "Yakalanan veya tutuk durumda bulunan herkes hemen bir hakim veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır" düzenlemeleri bulunmaktadır. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1-d maddesi "Kanuna uygun olarak tutuklandığı halde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen" kişilere de tazminat verilmesini öngördüğünden bir kısım işlemler ve koruma tedbirleri nedeniyle davanın ne şekilde sonuçlandığına bakılmaksızın makul bir tazminata hükmedilmesi yerine, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi,Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 17/09/2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

UYARLAMA TALEBİ / KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK SUÇU / TALİMAT YOLUYLA İFADE ALMAK

T.C.

YARGITAY

Birinci Ceza Dairesi

E. 2006/925

K. 2006/2119

T. 24.5.2006

  • UYARLAMA TALEBİ
  • KASTEN ADAM ÖLDÜRMEK SUÇU
  • TALİMAT YOLUYLA İFADE ALMAK

  • 5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 81]
  • 5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 196]
  • 765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 448]

Kasten öldürmekten sanık …’in yapılan yargılanması sonunda: 765 sayılı TCK’nın 448, 51/1, 59. maddeleri gereğince 15 sene ağır hapis cezası verilen ve kesinleşen bu karara karşı hükümlünün 5237 sayılı Yasanın uygulanması ile ilgili uyarlama talebi üzerine 5237 Sayılı Yasanın 81, 29, 62, 53/1-3. maddeleri uyarınca 15 sene hapis cezasına dair … Birinci Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 02.09.2005 gün ve 123/263 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi hükümlü tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C. başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle, incelendi ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR :

5271 Sayılı CMK’nun 196/2. maddesi uyarınca, yargılandığı suç nedeniyle başka yer cezaevinde bulunan hükümlünün, bizzat duruşmada hazır bulundurularak müdafii huzurunda yeniden dinlenmesi gerekirken aynı sayılı yasanın 196/5 fıkrasında belirtilen “…zorunlu nedenler…”bulunmadığı halde, yazılı şekilde talimat yoluyla alınan ifadesi ile yetinilmek suretiyle hüküm kurulması,

SONUÇ : Usule aykırı ve hükümlü müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi CMUK’nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ) 24.05.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.