Etiket arşivi: İPTALİ

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • YÜZÖLÇÜMÜ VE FENNİ HATALARIN DÜZELTİLMESİYLE İLGİLİ İŞLEMİN İPTALİ

YARGITAY 20. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/10801
KARAR: 2014/2419

Davacı, 95 nolu Orman Kadastro Komisyonu tarafından …İlçesi Merkez Beldesinde 4999 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince yapılan düzeltme işleminde 5559 nolu sınır noktasının koordinatı değiştirilerek imar planında yol olarak belirlenen alanın orman sınırları içine alındığı iddiasıyla yapılan düzeltme işleminin iptalini istemiştir.

Mahkemece davanın kabulüne ve 95 nolu Orman Kadastro Komisyonu tarafından 31/01/2013 günü ilânı yapılan düzeltme işlemlerinin kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davalı Orman Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, nitelik ve mülkiyet değişikliği dışında aplikasyon, ölçü, çizim ve hesaplamalardan kaynaklanan yüzölçümü ve fennî hataların düzeltilmesiyle ilgili işlemin iptali istemine ilişkindir.

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 31/01/2013 tarihinde ilân edilip kesinleşen 4999 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince fennî hataların düzeltilmesi çalışması yapılmıştır.

Yörede ilk orman kadastrosu, 1949 yılında 3116 sayılı Kanuna göre 5 nolu Orman Kadastro Komisyonu tarafından yapılarak kesinleşmiş, daha sonra 1980 yılında ve 1984 yılında 2. madde uygulamları yapılmıştır. Fakat, mahkemece yukarıda bahsedilen orman kadastro çalışmalarına ilişkin hiçbir belge getirilmeden, denetime elverişli olmayan ve eksik inceleme ile alınmış orman bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmuştur.

Bu nedenle; öncelikle, 1949 yılında yapılan ilk tahdide, 1980 ve 1984 yıllarında yapılan aplikasyon ve 2/B madde uygulaması ile 4999 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince yapılan düzeltme çalışmalarına ilişkin işe başlama, çalışma, işi bitirme ve sonuçlarının askı ilân tutanakları ile taşınmazın bulunduğu yeri orman tahdit sınır noktalarıyla birlikte gösterir orman tahdit haritalarının orijinalinden çekilmiş onaylı örnekleri ve en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğrafı ile amenajman planları keza; arazi kadastrosuna ait kadastro paftaları ile imar parsel paftaları getirtilmeli, bundan sonra; önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi ve bir harita mühendisinden veya olmadığı takdirde bir tapu fen memurundan oluşturulacak bilirkişi kurulu yardımıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, kesinleşmiş tahdit haritası, imar ve tapulama paftası ölçekleri denkleştirilerek sağlıklı bir biçimde zemine uygulanıp, değişik açı ve uzaklıklarda olan en az 5 ya da 6 orman tahdit sınır (OTS) noktasını gösterecek biçimde çekişmeli taşınmazın tahdit hattına göre konumu duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptanmalı; bilirkişilere tahdit hattı ile irtibatlı müşterek kroki düzenlettirilmeli; kadastro ve imar paftası ile tahdit haritasının ölçekleri denkleştirilip birbiri üzerine aplike edilerek çekişmeli taşınmazın konumu çevre parsellerle birlikte haritaları üzerinde işaretlenmeli; tahdit haritası ile tutanakların çelişmesi hâlinde tahdit haritalarının yapımında kullanılan hava fotoğrafları, memleket haritası ve çalışma tutanaklarında yazılı mevki ve yer isimleri, ölçü karnelerinde yazılı açı ve mesafelerle nirengi, poligon ve röper noktalarından yararlanılarak teknik izahnamedeki kurallar da dikkate alınarak taşınmazın yeri belirlenmeli, tahdit haritaları ile 1/25000 ölçekli memleket haritasının ölçekleri denkleştirilerek taşınmazın ve paftasındaki Devlet karayolunun da konumları memleket haritası ve tahdit haritasında gösterilmeli; 4999 sayılı Kanunun 9. maddesi gereğince yapılan düzeltme işleminin, tutanaklarla tahdit haritasının çelişmesi hâlinde, haritanın tutanaklara göre düzeltilmesi işleminden ibaret olduğu ve düzeltme işleminin kesinleşen tahdide aykırı olamayacağı gözetilerek kesinleşen tahdidi hukukî yollar hariç hiçbir merci ve makam değiştiremeyeceğinden, dava sırasında 6831 sayılı Kanunun 9/2. maddesi hükümlerine uyulmadan orman kadastro komisyonunun yaptığı düzeltme işleminin geçerli olmayacağı düşünülmeli ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.

Açıklanan hususlar gözetilmeksizin, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırıdır.

Kabule göre de, mahkemece dava açılan kısım yönünden karar verilmesi gerekirken tüm çalışmanın iptal edilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Orman Yönetimi vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 25/02/2014 günü oy birliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Prş Mar 19, 2015 10:15 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BANKANIN İCRA TAKİBİ, BORÇLUNUN BANKADAN MAL KAÇIRMASI, TASARRUFUN İPTALİ, GÖREV

YARGITAY 17. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/21467
KARAR: 2014/1917

Davacı Banka vekili, davalı borçlu İ… aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunamadığını ileri sürerek borçlunun, dava konusu taşınmazdaki hissesini davalı N…’a satışına ilişkin tasarrufun iptalini talep etmiştir.

Davalı N… vekili davanın reddini savunmuştur.

Diğer davalı borçlu usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmemiş ve davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, uyuşmazlığın genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı ve çözümünde TTK hükümlerinin uygulanacağı gerekçesi ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.

Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise davalı, üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİK.md.283/1). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı gibi alacağın genel kredi sözleşmesinden kaynaklanmasının da görev hususunun belirlenmesine doğrudan bir etkisi yoktur. Kaldı ki davada incelenmesi gereken husus davalı borçlunun yaptığı tasarruflarının iptali gerekip gerekmediği, başka bir anlatımla İİK 277 vd maddelerinde belirtilen şartların gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Açıklanan şekli ile görevin, İİK 281. maddesine göre genel mahkemelere ait olduğu da açıktır. Hal böyle olunca davaya devam edilerek taraf delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar vermek yerine yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi isabetli değildir.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 17.02.2014 tarihinde karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Prş Mar 19, 2015 4:39 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • İSKAN RUHSATI VERİLMESİNİN İPTALİ DAVASI, FENNİ MESULUN DAVA AÇMA YETKİSİ

DANIŞTAY 6. Daire
ESAS: 2010/1235
KARAR: 2014/418

İstemin Özeti : …2. İdare Mahkemesince verilen 18/11/2009 tarihli, E:2009/1401, K:2009/1567 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, …İli, Dere Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen "…İş Merkezi" için verilen iskan ruhsatının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, dava konusu edilen işlem ile davacı arasında güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisi bulunmadığı gibi, "…İş Merkezi’ne verilen iskan ruhsatının davacının menfaatini ne şekilde ihlal ettiği hususunda bir açıklamaya da yer verilmediği gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesinin ön koşullardan biri olan "dava açma ehliyeti", her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idare işlemlerinde istikrarsızlığa neden olunmaması ve idarenin işleyişinin buna bağlı olarak olumsuz etkilenmemesi amacıyla dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat ilişkisinin varlığını ifade etmektedir.

İdari dava türlerinden iptal davalarının tanımı kapsamındaki sübjektif ehliyet koşulu konusunda mevzuatta açık bir belirleme olmamakla birlikte, iptal davalarının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki niteliği göz önüne alındığında; idare hukuku alanında kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak meşru, kişisel ve güncel menfaatlerinin varlığından söz edilmesi durumunda kişi yada kuruluşlarca yargı denetimine tabi tutulmasının istenebilmesi yeteneği olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda, yargı mercilerince önlerine gelen davalarda objektif dava açma ehliyetinin varlığının tespiti yanında davaya konu idari işlem ile davayı açan arasında iptale konu işlem yönünden kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilişkisinin varlığının da tespiti gerekmektedir.

Yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç vardır. Her olay ve davada, yargı merciine başvurarak dava açan kişinin menfaatinin, iptali istenen işlemle ne ölçüde ihlal edildiğinin takdiri de yargı mercilerine bırakılmıştır. İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde gerçekleşecektir.

Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Aksi halde, kişilerin kendisine etkisi bulunmayan, menfaatlerini ihlal etmeyen idari işlemler hakkında da iptal davası açma hakkı doğar ve bu durum idarenin işleyişini olumsuz etkiler. İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesi için ön koşullardan olan "dava açma ehliyeti" iptal davasına konu kararın niteliğine göre idari yargı yerince değerlendirilmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; …İli, Dere Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen "…İş Merkezi" inşaatı ile ilgili olarak davacının teknik uygulama sorumlusu olarak atandığı, inşaatı yapan firma ile davacı arasında 21.08.2007 tarihinde sözleşme imzalandığı, gerekli denetimleri yapabilmek adına çelik imalata yönelik gerekli proje ve eklerinin kendisine teslimini istemişse de, bu talebinin yerine getirilmemesi üzerine gerekli denetim görevini yapamadığından durumu davalı idareye bildirerek inşaatın durdurulmasını isteyen davacının inşaatı yapan firma tarafından teknik uygulama sorumluluğundan azledilmesi yönünde girişimlerde bulunulmuşsa da; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Elektrik Mühendisleri Odası Teknik Uygulama Sorumluluğu Uygulama Esasları Yönetmeliği uyarınca teknik uygulama sorumluları kamu adına görev yaptığından tek taraflı olarak sözleşmelerinin feshedilemediği ve yerine başka bir teknik uygulama sorumlusunun atanmadığı, inşaatın bitimine kadar da davacının teknik uygulama sorumlusu olduğu, inşaatın bitirilip taşınmaza iskan ruhsatı verilmesi üzerine, inşaatın denetimsiz olarak tamamlandığı iddiasıyla bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; teknik uygulama sorumlusu olarak atanmakla birlikte, denetim görevini yerine getirmesi engellenerek ve bu haliyle denetimsiz olarak tamamlanan taşınmaza iskan ruhsatı verilmesi aşamasına kadar yapının teknik uyulama sorumlusu sıfatı devam ettiği anlaşılan davacının, inşaatın iskan ruhsatının kişisel menfaatini ihlal ettiği, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunduğu açık olup, hem teknik uygulama sorumlusu sıfatıyla inşaatın denetimi sonucu müeyyidelere maruz kalabilecek olması, hem de kentin bütününe hitap eden bir yapının, denetimsiz olarak tamamlanarak kullanıma açılması nedeniyle, bu bütünlük içinde yaşayan herkesin hemşeri sıfatıyla gerek büyükşehir belediyesi gerekse ilçe belediyelerinin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetimini sağlamak bakımından dava açmak hak ve yetkisi olduğunu kabul etmenin gerekli olması nedeniyle, davacının bu davayı açmakta menfaati bulunduğundan davanın ehliyet yönünden reddine dair mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, …2. İdare Mahkemesince verilen 18/11/2009 tarihli, E:2009/1401, K:2009/1567 sayılı kararın bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 28/01/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Mar 11, 2015 12:00 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • MURİS MUVAZAASI NEDENİYLE TAPU İPTALİ DAVASI, AVUKATLIK ÜCRETİNİN HESAPLANMASI

YARGITAY 1. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/15507
KARAR: 2014/19371

Taraflar arasında görülen tapu iptal, tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 22.11.2013 Cuma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat … geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece, çekişme konusu taşınmazların davalıya temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; tarafların mirasbırakanları babaları M…’in 13.02.2007 tarihinde öldüğü, mirasbırakanın maliki olduğu 7 ve 9 parsel sayılı taşınmazları 21.08.2002 tarihli resmi akit ile oğlu olan davalı A…’ya satış suretiyle temlik ettiği, davacının dava dilekçesinde; 9 parsel sayılı taşınmazın temlikinin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiası ile eldeki davayı açtığı, 11.02.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile 7 parsel sayılı taşınmaz yönünden aynı iddiayı ileri sürerek, miras payı oranında iptal ve tescile, olmadığı takdirde tenkise karar verilmesini istediği anlaşılmaktadır.

Mahkemece, 9 parsel sayılı taşınmaz yönünden, mirasbırakan tarafından davalıya satış suretiyle yapılan temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu saptanmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazı yerinde değildir. Reddine.

Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince, dava dilekçesinde yer almayan 7 parsel sayılı taşınmaz yönünden 11.02.2010 tarihli ıslah dilekçesi ile talepte bulunulmuş ise de, değer gösterilmeksizin düzenlenen ıslah dilekçesi ile talepte bulunulmuş olduğu, bu haliyle usulüne uygun bir ıslah bulunmadığı ve ayrı bir dava ile talepte bulunulması gerektiği, göz ardı edilerek 7 parsel sayılı taşınmazın kabul kapsamına alınmış olması doğru değildir.

Kabule göre de, davada miras payı üzerinden kabul kararı verildiğine göre, bu paya karşılık gelen değerin vekâlet ücretinin tayininde nazara alınması gerektiği ve yargılama sırasında keşfen belirlenen değer üzerinden harç ikmal edilmemiş olduğu gözetilmeden yazılı şekilde vekalet ücretine hükmedilmiş olması da isabetsizdir.

Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün belirtilenz nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 29.12.2012 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 990.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 11.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Cmt Mar 07, 2015 11:35 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • İCRA TAKİBİNDE YETKİ İTİRAZI,İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA BAĞLAYCI DEĞİLDİR

İ. İ. K- MADDE 50 .(Değişik madde: 03/07/1940 – 3890/1 md.)

Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe salahiyetlidir.

Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla birlikte yapılır. icra mahkemesi tarafından önce yetki meselesi tetkik ve kati surette karara raptolunur.

İki icra mahkemesi arasında yetki noktasından ihtilaf çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25 inci maddesi hükmü tatbik olunur.

T.C
YARGITAY
22.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2012/26309
KARAR NO: 2013/19219
KARAR TARİHİ: 19.09.2013

Davacı, davalı aleyhine Aydın 2. İcra Müdürlüğünde takip başlatmış, davalı borçlu yetkiye ve borca itiraz etmiş; davacı, itirazın iptali davasını Çine Asliye Hukuk Mahkemesinde ikame etmiş; davalı, yetki itirazında bulunarak yetkili mahkemenin Çine mahkemeleri, yetkili icra müdürlüğünün Çine icra müdürlüğü olduğunu savunmuştur.

Mahkemece, ilamsız icra takiplerinde yetkili icra müdürlüğü hususunda genel yetki kurallarına atıf yapıldığı, davalı borçlunun icra takibine yapmış olduğu yetki itirazının yerinde olduğu, takibin öncelikle yetkili icra müdürlüğü olan Çine icra müdürlüğünde yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

YARGITAY; icra takibindeki yetki itirazının, itirazın iptali davasında bağlayıcı olmadığını belirterek; 5521 sayılı Kanun m.5 hükmü gereği davanın esasına girilerek yargılama yapılması gerektiğinden bahisle yerel mahkeme kararını bozmuştur.

"Davacı, icra takibine yapılan itirazın iptaliyle icra inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davalı aleyhine 5.4.2011 tarihinde Aydın 2. İcra Müdürlüğünün 2011/____ esas sayılı dosyasıyla takip başlatıldığını, davalı borçlunun takibe haksız itiraz ettiğini, borçlunun yetki itirazını kabul etmediklerini, borcun ifa edileceği yerin borç para borcu olduğundan ve götürecek borçlardan olduğundan alacaklının ikametgahında takip yapılabileceğini, ayrıca davalı borçlunun sözleşmedeki edimlerin hiçbirini yerine getirmediğini, bu sebeple borca yapmış olduğu itirazların da kabul edilemeyeceğini belirterek, itirazın iptaline ve inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

Davalı vekili, yetki itirazında bulunduklarını ifade ederek, yetkili icra dairesinde takip yapılmadığını, yetkili mahkemenin Çine mahkemeleri, yetkili icra müdürlüğünün Çine icra müdürlüğü olduğunu, davacının sözleşme tarihinde Çine’de ikamet ettiğini, ayrıca sözleşmenin 13. maddesinde Çine mahkemelerinin ve icra dairelerinin yetkili olduğunun kabul edildiğini, ayrıca borca itiraz dilekçesinde de belirtildiği üzere müvekkilinin karşı tarafa hiç bir borcu bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, ilamsız icra takiplerinde yetkili icra müdürlüğü hususunda genel yetki kurallarına atıf yapıldığı, iş mahkemesinde görülen bu davada borçlunun ikametgahı ya da işin yapıldığı yer icra dairelerinin yetkili olduğu, borçlunun ikametgahının ve işin yapılacağı yerin Çine ilçesi olduğu, davalı borçlunun icra takibine yapmış olduğu yetki itirazının yerinde olduğu, takibin öncelikle yetkili icra müdürlüğü olan Çine İcra Müdürlüğünde yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı davacı temyiz etmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, mahkemenin yetkili olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 5. maddesinde iş uyuşmazlıklarında yer itibariyle yetkili iş mahkemelerini belirlemiştir. Buna göre, "İş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz."

İş mahkemesine açılan dava, dava tarihinde davalının ikametgahının bulunduğu veya işçinin işini yaptığı yerdeki iş mahkemesi veya iş davalarına bakmakla görevli mahkemede açılmalıdır.

İş mahkemesinin yetkisi kamu düzeniyle ilgili olduğundan davalı tarafça süresinde yapılmasa da hakim tarafından kendiliğinden bu husus göz önünde bulundurmalıdır. Bir başka anlatımla hakim, davanın her aşamasında yetki itirazını dikkate alabileceği gibi, kendisi de re’sen yetkisizlik kararı verebilir.

Somut uyuşmazlıkta, sunulan işyeri kayıt ve belgelerine göre, davalıya ait işyerinin ve davacının çalıştığı yerin Çine ilçesinde bulunduğu, Çine mahkemelerinin yetkili olduğu anlaşılmaktadır. İcra takibindeki yetki itirazı, itirazın iptali davasında bağlayıcı değildir. Mahkemece 5521 Sayılı Kanun’un belirtilen hükmü gereği davanın esasına girilerek yargılama yapılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

KARAR : Temyiz olunan kararın, yukarda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine 19.9.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Mar 01, 2015 2:39 pm


Hukuk Bölümü • İDARİ PARA CEZASININ İPTALİ VE SÜRÜCÜ BELGESİNİN İADESİ

UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ
HUKUK BÖLÜMÜ
ESAS NO: 2014/960
KARAR NO: 2014/1004
KARAR TARİHİ: 17.11.2014

İDARİ PARA CEZASININ İPTALİ VE SÜRÜCÜ BELGESİNİN İADESİ İSTEMİ – 2918 SAYILI YASA UYARINCA VERİLEN CEZA – GÖREVLİ MAHKEMENİN BELİRLENMESİNDE 5326 SAYILI KANUN HÜKÜMLERİ DİKKATE ALINACAĞI – DAVANIN GÖRÜM VE ÇÖZÜMÜNDE ADLİ YARGI YERİNİN GÖREVLİ OLDUĞU

ÖZET: Öngörülen trafik para cezasının 5326 sayılı Kanunda belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda son olarak 12.7.2013 gün ve 6495 sayılı Kanun’la değişiklik yapıldığı, bu haliyle de idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

OLAY: Uşak Valiliği İl Emniyet Müdürlüğü Trafik Tescil ve Denetleme Şube Müdürlüğünce, alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmediği, trafik işaretlerine uymadığı, kendisinden istenen evrakları vermeyip kaçtığı ve tehlikeli şerit değiştirerek araç kullandığının tespit edildiğinden bahisle, davacı adına 26.2.2014 gün ve HA-046461, HA-046462 seri-sıra sayılı trafik suç Tutanakları düzenlenerek 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/9, 47/1-a, 47/1-b ve 46/2-c maddeleri uyarınca toplam olarak 2.594,00 TL. idari para cezası verilmiş, aynı birim tarafından sürücü belgesi geri alma tutanağı düzenlenmiştir.

Davacı vekili, idari para cezasının iptali ve sürücü belgesinin iadesi istemiyle adli yargı yerine itirazda bulunmuştur.

UŞAK 3. SULH CEZA MAHKEMESİ; 18.4.2014 gün ve D.İş:2014/191,K:2014/191 sayı ile; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 27/8. maddesine göre idari para cezası yanında idari yargının görev alanına giren kararın da verilmiş olması ve dava konusu edildiği nedeniyle davanın çözümünün idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle itirazın görev yönünden reddine karar vermiş, yapılan itiraz Uşak 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nce kesin olarak reddedilmiştir.

Davacı vekili, bu kez, idari para cezasının iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır.

MANİSA 2. İDARE MAHKEMESİ: 9.4.2014 gün ve E:2014/408, K:2014/537 sayı ile; dava konusu para cezasının verilmesine dayanak teşkil eden 2918 sayılı Kanun’da bu Kanun hükümlerine göre verilen idari para cezasına karşı başvuru yolu gösterilmediğinden Kabahatler Kanunu’nun 27/1. maddesi uyarınca davanın çözümünün adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar itiraz edilmeden kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Nurdane TOPUZ, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Ayhan AKARSU ve Mehmet AKBULUT’un katılımlarıyla yapılan 17.11.2014 günlü toplantısında:

I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre;

Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulunun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…” açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Adli ve idari yargı yerleri arasında “idari para cezası”nın iptali istemiyle açılan dava yönünden 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, idari yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren mahkemece, adli yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma BÜYÜKEREN’in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ’ün adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 2918 sayılı Yasa’nın 48/9, 47/1-a, 47/1-b ve 46/2-c maddeleri uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

13.10.1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun “Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin etkisi altında araç sürme yasağı” başlığı altında düzenlenen 48. maddesi, 24.5.2013 tarihli 6487 sayılı Kanun’un 19.maddesiyle yeniden düzenlenerek maddeye;

“Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmeyen sürücülere 2.000 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi iki yıl süreyle geri alınır” denilmek suretiyle dokuzuncu fıkra;

“Sürücü belgelerinin geçici geri alma işlemleri bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevliler tarafından yapılır ” denilmek suretiyle de onikinci fıkra eklenmiştir.

Anılan Kanun’un, “Trafik zabıtasının görev ve yetki sınırı ile genel zabıtanın trafik hizmetlerini yürütmeye ilişkin yetkisi” başlığı altında düzenlenen 6. maddesinde ise, “Trafik zabıtası ve genel zabıtanın görev ve yetki sınırı;

a) Trafik zabıtası:

Trafik zabıtası görevi sırasında karşılaştığı acil ve zorunlu hallerde genel zabıta görevi yapmakla da yetkilidir.

Mülki idare amirlerince, emniyet ve asayiş bakımından zorunlu görülen haller dışında, trafik zabıtasına genel zabıta görevi verilemez, araç, gereç ve özel teçhizatı trafik hizmetleri dışında kullanılamaz.

b) Genel Zabıta:

Trafik zabıtasının bulunmadığı veya yeterli olmadığı yerlerde polis; polisin ve trafik teşkilatının görev alanı dışında kalan yerlerde de jandarma, trafik eğitimi almış subay, astsubay ve uzman jandarmalar eliyle yönetmelikte belirtilen esas ve usullere uygun olarak trafiği düzenlemeye ve trafik suçlarına el koymaya görevli ve yetkilidir” denilmekte;

“Trafik işaretlerine uyma” başlığı altında düzenlenen 47. maddesinde ise, “Karayollarından faydalananlar aşağıdaki sıralamaya göre;

a) Trafiği düzenleme ve denetimle görevli trafik zabıtası veya özel kıyafetli veya işaret taşıyan diğer yetkili kişilerin uyarı ve işaretlerine,

b) Trafik ışıklarına,

c) Trafik işaret levhaları, cihazları ve yer işaretlemeleri ile belirtilen veya gösterilen hususlara,

d) Trafik güvenliği ve düzeni ile ilgili olan ve yönetmelikte gösterilen diğer kural, yasak, zorunluluk veya yükümlülüklere,

Uymak zorundadırlar.

(Değişik: 21/5/1997 – 4262/4 md.) Trafik zabıtası veya diğer yetkililerin dur işaretlerine, ışıklı trafik işaretlerinden kırmızı renkli olanına veya sesli işaretlere uymayan sürücüler, 3 600 000 lira, diğer trafik işaretlerine uymayan sürücüler, 1 800 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar”;

“Karayollarında trafiğin akışı” başlığı altında düzenlenen 46. maddesinde ise, “ Kara-yollarında trafik sağdan akar.

Aksine bir işaret bulunmadıkça sürücüler:

a) Araçlarını, gidiş yönüne göre yolun sağından, çok şeritli yollarda ise yol ve trafik durumuna göre hızının gerektirdiği şeritten sürmek,

b) Şerit değiştirmeden önce gireceği şeritte sürülen araçların emniyetle geçişini beklemek,

c) Trafiği aksatacak veya tehlikeye sokacak şekilde şerit değiştirmemek,

d) Gidişe ayrılan en soldaki şeridi sürekli olarak işgal etmemek,

e) İki yönlü trafiğin kullanıldığı dört veya daha fazla şeritli yollarda aksine bir işaret bulunmadıkça, motosiklet, otomobil, kamyonet ve otobüs dışındaki araçları kullananlar, geçme ve dönme dışında en sağ şeridi izlemek,

Zorundadırlar.

Karayollarının belirli kesimlerinde, bu yollardan faydalanma zorunda olan hayvan sürücüleri, hayvanlarını veya hayvan sürülerini gidiş yönünde yolun en sağından ve en az genişlik işgal ederek ve imkan olduğunda taşıt yolu dışından götürmek zorundadırlar.

(Değişik 21/5/1997 – 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayan sürücüler, 3 600 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar” hükmü yer almıştır.

Uyuşmazlık Mahkemesi, 2918 sayılı Yasa’nın 116. maddesi kapsamında araç tescil plakasına göre düzenlenenler dışında trafik zabıtasınca uygulanan idari para cezalarına karşı açılan davaları; bu uygulamanın idari ceza kapsamında bulunması; Yasada idari cezalarla ilgili davalarda görevli yargı yerini açıkça belli eden bir hükme yer verilmemesi; 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun’un 20.maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hali ile, bu Yasada gösterilen adli cezalara hükmetmekle görevli mahkemeye işaret eden 112. maddeye de herhangi bir atıfta bulunulmamış olması karşısında ve göreve ilişkin genel ilkelere göre idari yargının görev alanında görmüştür.

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanun’un diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

Daha sonra, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde, “(1) Bu Kanunun;

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır.” denilmiştir.

Aynı Kanunun 27. maddesine, 5560 sayılı Kanun ile eklenen sekizinci fıkrada ise; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği kurala bağlanmış, bu maddenin gerekçesinde de bu hükümle, Kabahatler Kanunu’ndaki düzenlemelerin ortaya çıkardığı bağlantı sorununa çözüm getirilmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı ancak; idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idari yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddialarının, bu işlemin iptali talebiyle birlikte idari yargı merciinde görüleceği anlaşılmaktadır.

2918 sayılı Kanun’un Adli Kovuşturma ve Cezaların Uygulanması başlıklı Dokuzuncu Kısım’a dahil “Bu Kanundaki suçlarla ilgili davalara bakacak mahkemeler ve yetkileri” başlığı altında düzenlenen 112. maddesinin ilk paragrafında; sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması hariç olmak üzere bu Kanundaki hafif para cezasını veya bu kanundaki hafif hapis cezasını, belgelerin geri alınması ve iptali veya işyerlerinin kapatılması cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara trafik mahkemelerinde, bunların bulunmadığı yerlerde yetki verilen sulh ceza mahkemelerinde bakılacağı ifade edilmiş; böylelikle sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin uygulamalar, trafik ve sulh ceza mahkemelerinin görevi dışında tutulmuş iken;12.7.1013 tarihli 6495 sayılı Kanun’un 20.maddesiyle yapılan değişiklik ile, maddenin başlığı, “Sürücü belgelerinin geri alınmasında ve iptalinde yetki”; şeklinde, madde ise, “Bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevlilerin ve trafik tescil kuruluşlarının yetkilendirildiği haller hariç olmak üzere, sürücü belgelerinin geri alınmasına ve iptaline sulh ceza mahkemeleri karar verir.

Bu Kanunun 51 inci maddesinin ihlali ve 118 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yazılı “100 ceza puanını doldurmak” eylemi nedeniyle sürücü belgelerinin geri alınmasına yine bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevliler yetkilidir.

Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınması veya iptaline dair verilen kesinleşmiş mahkeme kararı örnekleri, sürücülerin sicillerine işlenmek üzere mahkemelerce ilgili trafik birimlerine gönderilir.

Bu Kanuna göre görülen davalar, diğer kanunlara göre görülen davalarla birleştirilemez.

……. ” denilerek yeniden düzenlenmiştir.

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Saklı tutulan hükümler” başlığını taşıyan 19. maddesinde ise, “(1) Diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için;

a) Bir meslek ve sanatın yerine getirilmemesi,

b) İşyerinin kapatılması,

c) Ruhsat veya ehliyetin geri alınması,

d) Kara, deniz veya hava nakil aracının trafikten veya seyrüseferden alıkonulması,

gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır” denilmiştir.

Sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin karar, 2918 sayılı Kanun’un 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun’un 20.maddesi ile yapılan değişiklikten önceki 112. maddesi ve 5326 sayılı Kanun uyarınca incelendiğinde, 2918 sayılı Kanun’un, bu Kanun’daki suçlarla ilgili davalara bakacak mahkemeler ve yetkilerinin düzenlendiği 112. maddesi uyarınca, sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin davaların sulh ceza mahkemelerinin görevine dahil edilmediği ve 5326 sayılı Kanun’un 19. maddesinde, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için ehliyetin geri alınmasına ilişkin hükümlerin geçici istisnalar içinde sayıldığı dikkate alındığında; sürücü belgelerinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin davalara bakma görevinin idare mahkemesine ait olduğu kuşkusuzdur.

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, idari para cezası yönünden oluşan olumsuz görev uyuşmazlıklarının çözümünde, idari para cezasına konu işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararın da verilmiş olması ve dosya içeriğinden bu kararın idari yargı yerinde dava konusu edildiğinin anlaşılması halinde; idari para cezasına ilişkin kararın hukuka aykırılığı iddiasının da, idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılarak, idari yargı yerince verilen görevsizlik kararlarının kaldırılmasına karar verilmiştir.

Somut olayda, adli yargı yerince idari para cezasına konu işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak sürücü belgesi geri alma tutanağı da düzenlendiği ve dava konusu edildiği bu nedenle davanın çözümünün idari yargı yerine ait olduğu ileri sürülmüş ise de, dosyanın incelenmesinde idari yargı yerinde davanın sadece idari para cezasına karşı açılmış olduğu, ancak aksi takdirde dahi; 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Saklı tutulan hükümler” başlığını taşıyan 19. maddesinde, “diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için, ….. ehliyetin geri alınması, …….gibi yaptırımlara ilişkin hükümler, ilgili kanunlarda bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklıdır” denilerek, ilgili kanununda, bu Kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklı tutulan, başka bir deyişle, belirtilen istisnalar içinde sayılan yaptırımlardan biri olan “ehliyetin geri alınması”na ilişkin hükmün, 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun’un 20.maddesiyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 112. maddesinde yapılan değişiklik ile yukarıda belirtilen şekilde yeniden düzenlendiği ve bu karara karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gözetildiğinde, oluşacak olan olumsuz görev uyuşmazlığının çözümünde, sürücü belgesi geri alma tutanağının iptali istemiyle açılan davanın da adli yargı yerinde görüleceği açıktır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen trafik para cezasının 5326 sayılı Kanun’un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nda son olarak 12.7.2013 gün ve 6495 sayılı Kanun’la değişiklik yapıldığı, bu haliyle de idari para cezasına karşı kanun yoluna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu’nun 5560 sayılı Kanun’la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle, Uşak 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ: Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Uşak 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 18.4.2014 gün ve D.İş:2014/191, K:2014/191 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 17.11.2014 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzt Şub 16, 2015 5:15 pm


Kira Hukuku • AİDAT BORCU İCRA TAKİBİ,İTİRAZIN İPTALİ MAHKEME KARAR ÖRNEĞİ

T.C.
BAKIRKÖY
4. SULH HUKUK MAHKEMESİ
ESAS NO: 2013/589 Esas
KARAR NO: 2014/924
HAKİM: İ. K 39960
KATİP: A. Ö 127225

DAVACI : ATAKÖY 7-8 KISIM ……….
VEKİLLERİ: Av. ONUR ÖMEROĞLU – Ahmet Kutsi Tecer Cad. No: 16 D.13 Merter Güngören/ İSTANBUL

Av. ZÜBEYİR ÖMEROĞLU – Şair Ahmet Kutsi Tecer Cad.No:16 Atay Apt. K:3 D:13 MerterGüngören/ İSTANBUL

DAVALI :
VEKİLİ:
Üsküdar/ İSTANBUL

DAVA: İtirazın İptali (Taşınmaz Kira Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 16/07/2013
KARAR TARİHİ: 13/11/2014
K. YAZIM TARİHİ: 21/11/2014

Mahkememizde görülmekte bulunan İtirazın İptali (Taşınmaz Kira Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılamasının sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Davacı alacaklı vekili 16.7.2013 tarihli dilekçesinde; davalının yetkiye itirazının yerinde olmadığını, KMK’nın 33.maddesine göre taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğu, yönetim planının da kat maliklerini bağlayan sözleşme olup HMK’nın 10.maddesine göre sözleşmenin ifa yerinin de yetkili olduğunu, para borcu olup ifa yerinin de yetkili olduğunu, borca itirazının da haksız olduğu, KMK’nın 20/c maddesine göre katmaliklerinin ortak yerlere ilişkin gider avansını ve gider payını ödemek zorunda olduğunun belirtildiğini, kat maliklerinin pay ölçer sistemine geçilmesine yönelik bir karar alması gerektiğini, alacağın likit olduğunu belirterek itirazın iptalini ve inkar tazminatı talep etmiştir.

Davalı borçlu vekili cevabında; 5627 sayılı yasanın geçici 6.maddesine göre 5 yıllık süre tanındığı, davacı tarafın bu yasayı görmezlikten geldiğini, bu yasaya göre genel kurul kararının olmadığını ileri sürmenin beyhude bir çaba olduğu, davacı tarafın Enerji Verimliliği Kanunu’nu uygulamama konusunda ısrarcı olduğu, dürüstlük kuralına aykırı olup reddini talep etmiştir.

Bakırköy 16.İcra Müdürlüğü’nün 2013/3721 esas sayılı takip dosyasının incelenmesinde; 8.3.2013 tarihinde davalı hakkında 2012 yılı ekim, kasım, aralık ve 2013 yılı ocak, şubat aylarına ilişkin aidat borcundan dolayı 1.915,00 TL asıl, 164,00 TL işlemiş faiz toplamı 2.079,00 TL alacağın aylık %5 faiziyle tahsilini talep etmiştir. Ödeme emri 14.3.2013 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı borçlu süresinde verdiği itiraz dilekçesinde, yetkiye itiraz ederek yetkili yerin Beykoz olduğu, konutun yaklaşık 2 yıldır boş olup[u] konutun merkezi sistemle ısıtıldığını, site yönetiminin 5627 sayılı yasaya göre ısı ölçerlere ilişkin işlem yapmadığını, buna ilişkin işlemleri yapması için site yönetiminin ihtar edildiğini ileri sürerek takibe itiraz etmiştir.[/u]

Celp edilen taşınmazın tapu kaydının incelenmesinde; Bakırköy ilçesi Kartaltepe mah.1197 ada 1 parselde bulunan L-10 blok 68 nolu bağımsız bölümün davacı adına kayıtlı
olduğu anlaşılmıştır. 11.11.1992 tarihli yönetim planının da geldiği, 12.maddesinde genel giderlere katılma konusu düzenlenmiş, kapıcı, kaloriferci, bahçıvan giderlerine eşit, anataşınmazın bakım, onarım giderlerine ise arsa payı oranında katılmakla yükümlü olduğu hususu düzenlenmiştir.

Kat maliklerinin 2012 ve 2013 yılı genel kurul toplantı tutanakları, işletmeprojeleri, hazirun cetvelleri celp edilmiş, bilirkişiden rapor alınmıştır. Bilirkişinin raporunda,
2012 yılı olağan genel kurulunun 22.1.2012 tarihinde yapıldığı, normal katlar için 298,02 TL aidat alınmasına karar verildiği, 2013 yılı içinde 20.1.2013 tarihinde genel kurulun yapıldığı,aylık 340,45 TL alınmasına karar verildiğini, işletme projelerinin maliklere gönderildiği, katmaliklerinin hem sayı hem de arsa payı bakımından yarıdan fazla ile toplandığını, 5 ay için toplam 1915,42 TL borcunun olduğunu, KMK’nun 20/c göre aylık %5 gecikme zammı ile hesaplandığında işlemiş faizin 185,18 TL olduğunu yazmıştır.

Yapılan yargılama sonunda taraflar arasındaki uyuşmazlığını kat maliki olan davalı borçlunun 2012 yılı Ekim, Kasım, Aralık ile 2013 yılı Ocak, Şubat aylarına ilişkin aidat
bedellerinin ödenmemesi üzerine yaptığı takibe itirazın iptaline ilişkin olduğu anlaşılmıştır.İİK’nun 67.maddesine göre itirazın tebliğinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Aynı yasaya göre de alacağın varlığı halinde davacı lehine inkar tazminatına da hükmedileceği hususu düzenlenmiştir. Öte yandan 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 20.maddesinde kat maliklerinin ana taşınmazın genel giderlerine katılma borcunu düzenlemiştir. Anılan maddeye göre bağımsız bölüm sahipleri, bekçi, kapıcı vs.giderlerine eşit, ana taşınmazın bakım, onarım, işletme giderleri vb.arsa payına göre katılmakla yükümlü oldukları hususu düzenlenmiştir. Aynı yönde taraflar arasında sözleşme niteliğinde olan yönetim planında da hüküm bulunmaktadır.

Davalı borçlu, takip dosyasındaki itirazın önce yetkiye itiraz etmiştir. Davalının dosyada bulunan adresinin Beykoz olduğu açıktır. Ancak KMK’nun 33.maddesinde yetkili
yerin taşınmazın olduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu, ayrıca söz konusu borç para borcu olup alacaklının ödemezamanındaki yerleşim yerinde ödeneceği (6098 sayılı BK’nun 89/1 maddesi) açıktır. Bu nedenlerle yetkiye itirazın yerinde olmadığından buna ilişkin itirazın iptaline karar vermek gerekmiştir.

Yetkiye itirazı yerinde olmadığından borçlunun esasa ilişkin itirazlarını incelenmesine geçilmiştir.

Borçlu itirazında 5627 sayılı yasa uyarınca apartmanda ısı ölçer sistemine geçilmediğini belirtmiştir. Bu hususu hem icra dosyasındaki itirazında hem de davaya cevabında belirtmiştir. Apartman yönetimince anılan kanun hükümlerine aykırı hareket edilerek ısı ölçer sistemini faaliyete geçirmemiş olması kat maliklerinin apartmanın genel giderlerine katılma yükümlülüğünü kaldırmaz. Kat malikleri, buna ilişkin itiraz ve taleplerini gerek kat malikleri kurulunda gerekse Sulh Hukuk Mahkemesi hakimliğinden talepte bulunması gerekir. Bu nedenlerle buna yönelik itirazları yerinde görülmemiştir.

Davalı taraf ödeme iddiasında da bulunmamıştır. Öte yandan işletme projesi ve kat malikleri genel kurulu davalıya usule uygun olarak iadeli taahhütlü şekilde tebliğ
edilmiştir. Taşınmazın iki yıldan fazla süre boş olması da malikin aidat ödeme yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Kat Mülkiyeti Kanunu 20/c maddesi uyarınca malik böyle bir husus ileri sürerek ödemekten kaçınamaz. Bu nedenlerle 2012 ve 2013 yılında belirlenen aidat toplamı olan 1.915,00 TL’y ödemekten kaçınamaz. Buna yönelik itirazının da iptaline karar vermek gerekmiştir.

Davalı tarafa söz konusu kararlar tebliğ edilmiştir. Bu nedenle KMK’nun 20.maddesi uyarınca süresinde ödememesi üzerine temerrüde düşmüştür. Alacaklının talep ettiği aylık %5 gecikme zammını talep hakkı bulunmaktadır. Bu nedenlerle işlemiş faize itirazının da iptaline karar vermek gerekmiştir. İşleyecek faizde yukarıda açıklandığı üzere KMK uyarınca aylık %5 olarak belirlenmiş olup alacaklının bunu talep etmeye hakkı bulunmaktadır. Davalının itirazının kötüniyetli olduğu, alacak miktarının da likit olduğu gözönünde bulundurulduğunda asıl alacak üzerinden %20 oranında inkar tazminatına da karar vermek gerekmiştir. Davacı taraf İİK.’nun 264/3 maddesi uyarınca ihtiyati haciz talebini karar verilen duruşmada talepte bulunduğundan hükümlü birlikte davalının taşınmazına ihtiyati haciz konulmasına karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM:
1- Davanın Kabulüne,

a) Yetki itirazının iptaline,

b) Alacak yönünden yapılan yargılama sonunda 1915,00 TL asıl, 164,00 TL gecikme zammı toplamı 2079,00 TL üzerinden takibin devamına, takip tarihinden itibaren asıl
alacak olan 1915,00 TL üzerinden aylık %5 faiz alınmasına,Asıl alacak üzerinden %20 inkar tazminatı olarak 385,00 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

2- Alacak miktarı üzerinden %15 teminat karşılığında davalıya ait bağımsız bölüm üzerine ihtiyati haciz konulmasına,

3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 142,02 TL’den peşin alınan 35,55 TL’nin mahsubu ile kalan 106,47 TL’nin davalıdan alınarak Hazineye irat kaydına,

4-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinen AAÜT göre 750,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,

5- Davacı tarafından yapılan toplam 428,40 TL mahkeme masrafından davanın kabul ve ret oranına göre hesap edilen 394,61 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,33,79 TL’nin davacı üzerinde bırakılmasına,

6- 6100 sayılı HMK’nun 333.maddesine göre yatırılan avanstan kullanılmayan kısmın hükmün kesinleşmesinden sonra yatırana iadesine,Dair Yargıtay yolu açık olmak üzere verilen karar davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda açıkça okunup usulen anlatıldı( HUMK 437 md göre karara karşı temyiz süresi 8 gün olup bu süre ilamın taraflardan her birine tebliğinden itibaren başlar

13/11/2014
Katip 127225
e imzalıdır.
Hakim 39960
e imzalıdır

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 31 Oca 2015, 07:47


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • İŞVERENİN İŞÇİ HAKKINDA TANZİM ETTİĞİ SİCİL RAPORUNUN İPTALİ

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/37919
KARAR: 2014/5166

Davacı, kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı, 2004 ve 2006 personel sicil ve başarı değerlendirme raporları ile performans değerlendirme çizelgesi ile performans puanının düşüklüğü şeklinde tesis edilen işlemin iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, gerek 2004 yılının Sicil ve Başarı Değerlendirme Raporu ve Performans Değerlendirme ve Geliştirme Programı Değerlendirmelerinin gerekse, 2006 yılı Sicil ve Başarı Değerlendirme Raporu ve 2006 yılı Performans Değerlendirme ve Geliştirme Programı Değerlendirmelerinin somut ve ciddi nedenlere dayanmadığından davanın kabulü ile 2004 yılı sicil ve başarı değerlendirme raporu ve performans değerlendirme ve geliştirme programı değerlendirmesine ilişkin rapor ile 2006 yılı sicil ve başarı değerlendirme raporu ve 2006 yılı performans değerlendirme ve geliştirme programı değerlendirme raporuna ilişkin davalı kurum işlemlerinin iptaline karar verilmiştir.
Kararı kanuni süresi içinde davalı vekili temyiz etmiştir.

Dosya içeriğine göre; 2004 yılının Sicil ve Başarı Değerlendirme Raporu ve Performans Değerlendirme ve Geliştirme Programı değerlendirmeleri ile 2006 yılı Sicil ve Başarı Değerlendirme raporu ve 2006 yılı Performans Değerlendirme ve Geliştirme Programı değerlendirmelerinin disiplin hukukunun genel ilkelerine aykırı olduğu, somut ve ciddi nedenlere dayanmadığı, objektif değerlendirmelerden uzak olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda sözkonusu sicil ve başarı değerlendirme raporları ile performans değerlendirme ve geliştirme programı değerlendirmelerinin gerçeği yansıtmadığının kabulü gerekir. Ancak iş hukukunda işveren işlemlerinin iptaline olanak veren bir uygulama bulunmamaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki işvereni belirli bir işlemi uygulamaya zorlayıcı karar verilmesi de mümkün değildir. Tüm bu yönler dikkate alınarak hukuka aykırı olarak düzenlendiği anlaşılan dava konusu 2004 ve 2006 yıllarına ait personel sicil ve başarı değerlendirme raporları ile performans değerlendirme ve geliştirme programı değerlendirmelerinin gerçeği yansıtmadığının dolayısıyla hukuka aykırı olduğunun tespiti ile yetinilmesi gerekirken söz konusu raporların iptaline karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, 07.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 01 Oca 2015, 22:41