Etiket arşivi: İŞYERİNDE

İşyerinde işçinin başka bir işçiye kişiliği zedeleyici dedikodusu işverence haklı fesih sebebidir

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2013/25515 esas ve 2014/4086 karar sayılı 18.02.2014 tarihli kararı.

İşyerinde işçinin başka işçi aleyhine basit şakalaşmayı aşan kişilik haklarını zedeleyici dedikodu yapması işveren açısından haklı fesih sebebidir.

DAVA: Taraflar arasındaki dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, duruşma için tebliğ edilen 18.02.2014 günü belirlenen saatte temyiz eden davalı Z.. G. İth.İhr.Tic.Ltd.Şti. vekili Av. A. Y. geldi, karşı taraftan gelen olmadı. Gelenin huzuru ile duruşmaya başlandı. Duruşmada hazır bulunan tarafın sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyadaki belgeler incelendi. Gereği görüşüldü:

1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.

2-Davacı vekili, davacının davalı işverene ait Z. G. Mağazasında 06/10/2004-02/06/2012 tarihleri arasında satış danışmanı olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin iş arkadaşlarına sataştığı sebeple haksız olarak sona erdirildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile ulusal bayram genel tatil ve hafta tatili ile fazla çalışma alacaklarının tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının işyeri arkadaşlarından Ç… hakkında “bir benimle bir başkası ile birlikte oluyor, zaten bakire değildi onun için önemi yoktu,” O… isimli bayan hakkında ise “öpüştük sarıldık ama sevişmedik” şeklinde beyanlarda bulunduğu, mağdurların davacıyı şikâyet ettiği, iş sözleşmesinin işveren tarafından 25/II-d maddesi gereğince haklı nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece davalı işverenin 04/06/2012 tarihli fesih yazasında belirtilen fesih sebebini ispat edemediği, zira fesih yazısında adı geçen ve işyerinde çalışan bayan personellerin ifadelerinde, davacının fesih yazısında belirtildiği gibi bir dedikodusunun olmadığını beyan ettikleri, davacının duygusal ilişki içerisinde olduğu bayan arkadaşları ile hakaret ve dedikodu tarzında olmayacak şekilde şakalaşmasının haklı fesih sebebi oluşturmayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Somut olayda, davacı hakkındaki şikayet dilekçeleri, mesajlar, tanık ifadeleri ve tüm dosya kapsamından davacının aynı işyerinde çalışan Ç.. ve O.. ile duygusal ilişki kurduğu ancak ikisi ile de ilişkisinin olduğunun anlaşılmasından sonra Ç…’e “O… ile öpüştük ama sevişmedik” şeklinde mesaj gönderdiği, Ç… hakkında ise, “Ç… başkaları ile de beraberdi, bakire değildi, onun için önemi yoktu” şeklinde konuştuğu bu konuşmaların işyerinde yayılması üzerine adı geçen O… ve Ç…’in davacıyı işverene şikayet ettikleri ve işverenin de sözleşmeyi feshettiği anlaşılmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu 25/II-d maddesine göre “İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması.” işveren açısından haklı fesih nedeni teşkil eder. İşçiler arasında basit bir şakalaşmanın ötesine geçen O.. ve Ç…’in kişilik haklarını zedeleyecek söz ve davranışların birbirleriyle ve başka işçilerle de paylaşılması karşısında olayın kendisine iletildiği işveren tarafından işyerine de yansıyan eylem nedeniyle sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği dikkate alınmaksızın yargılama aşamasında arkadaşlar arasında şakalaşma şeklinde nitelendirilerek kıdem ve ihbar tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında kendisini vekille temsil ettiren davalı taraf yararına takdir olunan 1.100,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 18.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İşçinin ikramiyeye hak kazanması için işyerinde ikramiye ödemesini gerektiren dönemin sonuna kadar çalışmış olması gerekmez

Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2013/13607 esas sayılı ve 2014/15403 karar sayılı, 02.06.2014 tarihli kararı

Davacı, iş sözleşmesinin haksız şekilde işverence feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatları kıdem ve ihbar tazminatı ile manevi tazminat, izin, fazla çalışma, genel tatil, ücret, maaş zammı farkı, kasa farkı, banka farkı, baş kasiyer farkı ve ikramiye alacaklarını istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davacının işi terk ederek ayrıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararı taraflar vekilleri temyiz etmiştir.

1. Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2. Davacı temyizi yönünden, taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunumda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçiler o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda şahit beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı, ayrıca davacının çalıştığı işyerinin faaliyet gösterdiği alanda uzman bir bilirkişiden de görüş alınarak davacının fesih tarihindeki gerçek ücreti saptanmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

Somut olayda; feshin kesinleştiği tarih itibariyle ücretin tespiti emsal ücret araştırması yapılarak belirlendikten sonra, davacı tarafından işverene çekilen ihtarda aylık 1.500,00 TL ücretle çalıştığını belirtmiş olması da dikkate alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

3. Davalı temyizi yönünden; taraflar arasında ikramiye uygulaması hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

İşçinin işyerine olan katkıları sebebiyle işverenin memnuniyetini ifade etmek üzere bir defada veya dönemsel olarak belli zaman dilimlerinde ya da işçiyi ilgilendiren doğum, ölüm, evlenme gibi nedenlere bağlı olarak yapılan ücretin eki niteliğindeki ödemeler ikramiye olarak adlandırılabilir. İşçinin başarısına bağlı olarak ödenen primden farklı olarak ikramiye genel bir nitelik taşır ve uygulamadan işyerinde çalışan tüm işçiler yararlanır. Başka bir anlatımla, işveren tarafından ayrımı haklı kılan geçerli nedenler olmadığı sürece ikramiye uygulaması yönünden eşit davranma borcuna uygun davranmalıdır.

İşçinin ikramiyeye hak kazanması için işyerinde ikramiye ödemesini gerektiren dönemin sonuna kadar çalışmış olması gerekmez. İşyerinde çalışılan süreyle sınırlı olmak üzere işçinin ikramiye talep hakkı vardır.

Somut olayda; davacı, davalı işveren işyerinde dört ayda bir, bir aylık ücret tutarında ikramiye ödendiğini ileri sürmüştür. Davalı işverenle aralarında dava bulunan davacı şahitleri de davacı iddiasını destekler şekilde beyanda bulunmuşlardır. Davalı şahitleri ise; işyerinde ikramiye uygulaması olmadığını belirtmişlerdir. Mahkemece, davacı talebi doğrultusunda dört ayda bir, bir aylık ücret tutarında ikramiye aldığının kabulü ile karar verilmişse de; başka delillerle desteklenmeden, verilecek karardan menfaat elde edecek olan husumetli şahit anlatımları ile sonuca gidilmesi isabetli olmamıştır. Gerekirse işyerinde inceleme yetkisi verilen bilirkişi aracılığı ile işçilerin ücret bordroları incelenmeli ve davalı işveren işyerinde ikramiye uygulaması olup olmadığı, varsa uygulamanın ne şekilde olduğu hususları açık ve tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlenmelidir. Salt husumetli tanık anlatımları esas alınarak sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

İŞYERİNDE İŞLENEN SUÇ / DOĞRULUK VE BAĞLILIK KURALINA AYKIRI DAVRANAN İŞÇİ / KIDEM TAZMİNATI

T.C.

YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2006/9-136
K: 2006/151
T: 12.4.2006
İŞYERİNDE İŞLENEN SUÇ
DOĞRULUK VE BAĞLILIK KURALINA AYKIRI DAVRANAN İŞÇİ
KIDEM TAZMİNATI
4857 s. İŞ KANUNU [Madde 18]
4857 s. İŞ KANUNU [Madde 25]
1475 s. İŞ KANUNU (1) [Madde 14]
Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 14. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 04.11.2004 gün ve 2004/214 E- 1226 K.sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 07.07.2005 gün ve 2004/30555-2005/24232 sayılı ilamı ile; ( …Davacının hizmet akdi davalı işveren tarafından 29.12.2003 tarihinde, daha önce iş yerinde vergi iadesi alabilmek için sahte harcama fişi kullanması, bu fiil sebebiyle ( 10 ) ay hapis cezasına mahkum olması, cezasının infazı için cezaevine girmesi ve bu durumu işverenden gizlemesi sebebiyle 4857 S.K. nun 25 n-e ve f maddeleri gereğince feshedildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece işverenin feshinden önce işyerinde yürürlükte bulunan Toplu iş sözleşmesinin 114/4-b maddesi gereği davacının cezaevine alındığı 10.10.2003 tarihinde akdin münfesih sayıldığı, bu nedenle bilahare işverenin feshine değer verilemeyeceği kabul edilerek, davacının kıdem tazminatı isteği hüküm altına alınmıştır.
Toplu İş Sözleşmesinin anılan maddesinde adi bir suç nedeniyle tutuksuz olarak yargılanmakta olan işçinin hürriyeti bağlayıcı bir cezaya hüküm giymesi halinde bu cezanın ertelenmediği, paraya çevrilmediği ve infaz süresi 30 günü aştığı takdirde akdin bu cezanın infazına başlandığı tarihten geçerli olarak münfesih sayılır hükmü getirilmiştir. Ancak, akdin bu nedenle münfesih sayılması halinde davacının kıdem tazminatına hak kazanacağı yolunda bir düzenleme mevcut değildir. Bu gibi haller 1475 s. Yasanın yürürlükte bırakılan 14. maddesinde düzenlenen kıdem tazminatına hak kazanma hallerine girmemektedir.
Bu nedenle işverenin haklı nedenlere dayanarak fesih iradesini açıklamasından önce Toplu İş Sözleşmesi hükmü gereği akdin münfesih sayıldığı kabul edilse bile davacı kıdem tazminatına hak kazanamaz. Çünkü fesih iradesi işverence açıklanmıştır. Fesih iradesine üstünlük tanınmalıdır. Toplu İş Sözleşmesi hükmünde açık bir irade sözkonusu değildir. Davacının kıdem tazminatı isteğinin bu sebeple reddi gerekirken yazılı şekilde kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle; davacı işçinin. “Başkasının düzenlediği sahte faturaları işyerindeki işçilere vermek suretiyle bunların kullanılmasını sağlamak” şeklinde gerçekleşen eyleminden dolayı. sahtecilik suçundan 10 ay hapis cezasına mahkum edilmiş ve bu cezasının ertelenmemiş olmasına, bu niteliğiyle, söz konusu suçun işyerinde işlenmiş bir suç olarak kabulünün gerekmesine; öte yandan, mahkumiyet kararından işyerine bilgi vermemesinin ve mahkumiyet kararının infazına başlanmasından kısa bir süre önce kendisini hastaneye sevk ettirip, rapor almak suretiyle mahkumiyet kararını işverenden gizlemeye çalışmasının doğruluk ve bağlılıka uymayan davranış niteliğinde bulunmasına, bu durumda, davalı işverenin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/11. maddesinin ( e ) ve ( f ) bentleri uyarınca haklı nedenle derhal fesih hakkının doğmuş ve bu yönde işlem yapılmış olması karşısında, davacının kıdem tazminatına hak kazanmadığı kabulünde zorunluluk bulunmasına göre. Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’ un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA. 12.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.