Etiket arşivi: Kararına

Basından Hukuk Haberleri • Yargıtay’dan, ‘Kılıçdaroğlu’na tazminat’ kararına bozma

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu başbakan olduğu dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elini öperken gösteren montajlı fotoğrafın yayımlanmasından dolayı yerel gazete sahibi ile fotoğrafta imzası olan kişinin Kılıçdaroğlu’na üçer bin lira manevi tazminat ödemesine ilişkin karar, Yargıtay tarafından "ifade özgürlüğü" gözetilerek bozuldu.

Kılıçdaroğlu’nun avukatı Şenal Sarıhan tarafından İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne sunulan dava dilekçesinde, İstanbul Kağıthane’de aylık olarak yayımlanan yerel Yön gazetesinin Ağustos 2011 tarihli sayısının birinci sayfasında, davalılardan Aysel Oturak’ın imzasıyla yer alan montajlı fotoğrafta, Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ın elini öperken gösterildiği ve Kılıçdaroğlu’nun kişilik haklarının ağır saldırıya uğradığı öne sürüldü.

Yayında eleştiri sınırlarının aşıldığı kaydedilen dilekçede, Oturak’ın yanı sıra Yön Gazetesi İmtiyaz Sahibi Osman Şahin’den alınacak beşer bin liradan toplam 10 bin liralık manevi tazminatın, yasal faiziyle davacı Kılıçdaroğlu’na verilmesi talep edildi.
Davalıların avukatı Mehmet Kılıç ise davanın reddini istedi.

– "Kene karikatürü dahi eleştiri olarak değerlendirildi"

Davayı 21 Haziran 2012’de karara bağlayan mahkeme, 3 bin liralık manevi tazminatın, Yön gazetesinin fotoğrafı yayınladığı 24 Ağustos 2011’den itibaren işletilecek yasal faiziyle davalılar Şahin ve Oturak’tan tahsil edilerek, Kılıçdaroğlu’na ödenmesine hükmetti.
Davalıların avukatı Kılıç, bu kararı temyiz etti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’ne sunulan dilekçede, basın özgürlüğü üstün tutulup davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabul kararı verildiği kaydedilerek, Yargıtay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aksi yöndeki kararları örnek gösterildi.

Kararın bozulması talep edilen dilekçede, "Leman dergisinde 6 Temmuz 2006’da, Recep Tayyip Erdoğan’ın, bir vatandaşın sırtına kırım kongo hastalığına neden olan bir kenenin bindirildiği şekliyle resmedildiği Mehmet Çağçağ’ın karikatürü dahi kişilik haklarına saldırı değil, eleştiri hakkı kapsamında değerlendirilerek tazminata hükmedilmemiştir" denildi.

– "Siyasi olaylar fotomontaj fotoğrafla eleştirildi"

Temyiz talebini değerlendiren Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, "Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir" ifadesini kullanarak, kişilik haklarına saldırıda bulunulmamasının da yasal ve hukuki zorunluluk olduğunu vurguladı.

Bu tür davalarda temel ölçütün kamu yararı olduğu ve basının haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi koruması gerektiği aktarılan kararda, dava konusu yayının 12 Haziran 2011’de yapılan genel seçimler sonrasında ortaya çıkan siyasi kriz ile (tutuklu milletvekilleri) ilgili olduğu ve meclis açılışında tutuklu vekillerin tahliye olmamasına rağmen davacı CHP’den milletvekili seçilenlerin yemin ettiğinin anlaşıldığı kaydedildi.

Davaya konu resimde bu siyasi gelişmelerin fotomontaj yoluyla oluşturulan bir fotoğraf ile eleştirildiği belirtilen kararda, şu ifadeler yer buldu:

"Bu gelişmelerin bir dini bayram zamanına denk gelmesi nedeniyle el öpme şeklindeki gelenek ile de ilişkilendirildiği görülmektedir. Resmin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, davacının ana muhalefet partisinin genel başkanı olup siyasi kişiliğinin bulunduğu, ağır siyasi eleştirilere katlanması gerektiği, yayının güncel siyasi durumun ağır eleştirisinden ibaret olup, bu hali ile hukuka uygunluk unsurlarını taşıdığı anlaşılmakla davacı Kemal Kılıçdaroğlu’nun isteminin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ve bu nedenle hükmün bozulması gerekmiştir."

Yargıtay’ın bozma ilamının ardından İstanbul 7. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde önceki gün yapılan üçüncü duruşmada, usul ve yasaya uygun bulunan 31 Ekim 2013 tarihli bozma ilamına uyulmasına karar verildi.

Davalıların avukatı Kılıç’ın, bozma ilamı doğrultusunda davanın tümden reddini istediği duruşma, ertelendi.

timeturk.com

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Prş Şub 26, 2015 10:04 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BOŞANMA,KONULAN TEDBİR KARARINA KARŞI İTİRAZIN REDDİ ,TEMYİZ

Konuya ilişkin örnek bir yargıtay kararı ile boşanma davasında verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılması talebinin reddine ilişkin verilen kararın temyiz edilmesi yolunun açık olup olmadığı tartışılmış olup, çoğunluğun görüşü ile ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına ilişkin kararın reddedilmesi halinde mahkeme tarafından verilen bu kararın temyiz edilebileceği belirtilmiş, davacının boşanma davasındaki boşanmaya karar verilmesi halinde hükmedilmesi mümkün olan boşanmaya bağlı ikincil nitelikteki tazminat ve nafaka haklarının elde edilmesini temin etmek için de olsa dava konusu olmayan ve davalı adına kayıtlı bulunan taşınmazlar üzerine tedbir konulamayacağı vurgulanmıştır.

T.C.
YARGITAY
2.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2013/26233
KARAR NO : 2014/188
KARAR TARİHİ : 13.01.2014

>BOŞANMA DAVASINDA TEDBİR KARARI–BOŞANMA DAVASINDA DAVALI TAŞINMAZINA TEDBİR KONULMASI–DAVALI TAŞINMAZI ÜZERİNE KONULAN TEDBİRİN KALDIRILMASINA YÖNELİK İTİRAZ

DAVA :Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sırasında mahalli mahkemece ihtiyati tedbir kararına itiraz üzerine verilen 19.09.2013 tarihli karar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR :Boşanma veya ayrılık davası açılınca alınabilecek tedbirler Türk Medeni Kanununun 169. maddesinde gösterilmiştir. Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebilir ( HMK. md. 389/1 ).Davacının boşanma davasındaki boşanmaya karar verilmesi halinde hükmedilmesi mümkün olan boşanmaya bağlı ikincil nitelikteki tazminat ve nafaka haklarının elde edilmesini temin etmek için de olsa dava konusu olmayan ve davalı adına kayıtlı bulunan taşınmazlar üzerine tedbir konulamaz. Bu husus nazara alınmadan davalının adına kayıtlı taşınmaza konulan tedbir kararının kaldırılmasına yönelik itirazının reddi doğru bulunmamıştır.

SONUÇ :Temyiz edilen ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinin reddine ilişkin 19.09.2013 tarihli kararın yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oyçokluğuyla, 13.01.2014 tarihinde karar verildi.

KARŞI OY :

6100 sayılı HMK. nun 391/3. maddesinde ihtiyati tedbir talebinin reddi halinde kanun yoluna başvurulabileceği, 394/5. maddesinde de ihtiyati tedbirle ilgili yerel mahkemece itiraz üzerine tesis edilen karara karşı da kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş, aynı yasanın “İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar” başlıklı 341. maddesinin birinci fıkrasında da, ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü halinde itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulacağı hükme bağlanmıştır.

Ayrıca, 361. maddesinde temyiz edilebilen kararlar, 362. maddesinde ise temyiz edilemeyen kararlar tek tek sayılmıştır. 361. maddede, ihtiyati tedbire ilişkin verilen kararların temyize konu edileceğine dair bir düzenlemeye yer verilmezken 362. maddenin birinci fıkrasının ( f ) bendinde geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararların açıkça temyiz edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Hemen belirtilmelidir ki, kanun yolundan maksadın istinaf, ihtiyati tedbir kararının da geçici hukuki koruma niteliğinde olduğu tartışmasızdır.

Öte yandan, 6217 sayılı Kanunla 6100 sayılı Yasaya eklenen Geçici 3. maddenin birinci fıkrasındaki; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” şeklindeki düzenlemeyle bölge adliye mahkemeleri kuruluncaya kadar 1086 sayılı Yasanın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam edileceği öngörülmektedir.

Bu durumda, temyiz incelemesinin yönteminin belirlenmesinde olduğu gibi temyize tabi kararların kapsamının belirlenmesinde de anılan kanun hükümlerinin gözetilmesi gerektiği açıktır. 1086 sayılı Yasanın temyize ilişkin hükümlerinin yer aldığı 427 ilâ 454. maddesi hükümleri gözetildiğinde; “ihtiyati tedbir kararlarına karşı yapılan itirazların reddine” ilişkin kararların temyize tabi olduğuna ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.

Yukarıda açıkladığımız nedenlerle ihtiyati tedbir kararlarının temyizinin mümkün bulunmadığı düşüncesindeyim. Bu sebeplerle değerli çoğunluğun görüşüne katılmıyorum

T.C.
T.C
YARGITAY
2.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2012/2406
KARAR NO : 2012/8556
KARAR TARİHİ: 05.04.2012

BOŞANMA DAVASI–İHTİYATİ TEDBİR–İHTİYATİ TEDBİR KARARLARINA İTİRAZ–DURUŞMALI İNCELEME

DAVA :Taraflar arasındaki “boşanma, mal rejiminin tasfiyesi ve katkı payı alacağı” davasının yargılaması sırasında verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına dair talebin reddine dair 4.10.2011 tarihli ek karar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği düşünüldü:

KARAR :ihtiyati tedbir kararına karşı itiraz usulü ve mahkemece yapılan işlemler Hukuk Muhakemeleri Kanununun 394. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “İtiraz dilekçeyle yapılır. İtiraz eden, itiraz sebeplerini açıkça göstermek ve itirazının dayanağı olan tüm delilleri dilekçesine eklemek zorundadır. Mahkeme, ilgilileri dinlemek üzere davet eder; gelmedikleri takdirde dosya üzerinden inceleme yaparak kararını verir. İtiraz üzerine mahkeme, tedbir kararını değiştirebilir veya kaldırabilir” ( 6100 Sayılı H.M.K.md.394/4 ). Mahkemece 6.9.2011 tarihinde verilen ihtiyati tedbir kararına taraflarca yapılan itiraz üzerine belirtilen yasal düzenleme karşısında duruşma açılıp taraflar davet edilerek inceleme yapılması gerekirken bu kurala riayet edilmeksizin evrak üzerinde inceleme yapılarak itiraz hakkında karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ :Temyiz edilen hükmün yukarda gösterilen sebeple BOZULMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 05.04.2012 tarihinde karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 10 Şub 2015, 17:39


Basından Hukuk Haberleri • 3. HAVALİMANI KARARINA MUHALEFET ŞERHİ KOYAN HAKİM SÜRÜLDÜ

3.Havalimanı Kararına Muhalefet Şerhi Koyan Hakim Sürüldü

Resim

İstanbul’da yapımı devam eden ve Cumhurbaşkanının kişisel olarak yakında takip ettiği 3. Havalimanı projesine karşı açılan davada, yürütmenin durdurulması kararı verilmesi yönünde oy kullanan hâkim sürüldü.
HSYK’nın Taraf yazarlarını yasadışı dinleyen MİT mensupları hakkında soruşturma izni vermeyen Başbakanlık kararını iptal eden Ankara 12. İdare Mahkemesi, hakimlerinin görev yerini değiştirdiği belirtildi. Kararnameyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da kişisel olarak yakında takip ettiği 3. Havalimanı projesine karşı açılan davada, yürütmenin durdurulması kararı verilmesi yönünde oy kullanan hâkimin de görevden aldığı ortaya çıktı.

İstanbul Mimarlar ve Mühendisler Odası tarafında 3. Havalimanı projesine karşı açılan ve Ankara 4. İdare Mahkemesinde görülen iptal davasında yürütmenin durdurulması istemi oy çokluğuyla reddedilmişti. Hakim Murat Durmaz, bu kararda muhalefet şerhi yazmıştı.

Hakim Durmaz söz konusu muhalefet şerhinde, 3. Havalimanı inşaatının başlayabilmesi için önkoşul olan ÇED raporunun alınmadığını, bu şekilde ihaleye çıkılmasının hukuka aykırı olduğunu belirtmişti. Bu görüşün hükümet çevrelerini rahatsız ettiği bu nedenle de isteği dışında mahkemedeki görevine son verildiği öğrenildi. Hükümetin bu dosyada verilebilecek olası bir iptal kararını engelleme girişimi olarak nitelenen bu tasarrufun, diğer tüm hâkimlere bir gözdağı olduğu yorumları yapıldı. Durmaz, son kararnameyle idare mahkemesi üyeliğinden alınarak Danıştay’a tetkik hakimi olarak atandı.

HSYK’nın 15 Ocak 2014 tarihinde yayınladığı kararnameye tepki gösteren bir açıklama yapan YARSAV ve Yargıçlar Sendikası, MİT’in illegal dinleme yapan görevlileri hakkında soruşturma izni vermeyen Başbakan işlemini iptal eden ve illegal dinlemelerin soruşturulmasının önünü açan hakimlerin görevden alındığını belirtti. Açıklamada, şunlar kaydedildi: “Sarayın kaçak olduğunu tespit eden yargıçların işi bitirildikten sonra, şu anda siyasi iktidarın en çok mağduriyet ve siyasi rant devşirdiği illegal dinlemelerin, MİT görevlileri tarafından da bağımsız gazetecilere yapılmasının ardından, MİT’in illegal dinleme yapan görevlileri hakkında soruşturma izni vermeyen Başbakan işlemini iptal eden ve illegal dinlemelerin soruşturulmasının önünü açan, Yargıçlar Sendikası’nın kapatılmasına dur diyen, yandaş olmamakta ısrar eden bağımsız medyaya siyasi iktidarın hoşuna gitmeyen yayınları nedeniyle basın özgürlüğü, ifade hürriyeti, haber alma ve verme özgürlüğünü ayaklar altına alarak RTÜK tarafından yağdırılan ve özgür medyayı felç etme potansiyeli taşıyan cezaları kaldıran ve benzer nitelikte kararlara imza atan yargıçlarla ilgili HSYK tasarruflarının, bugün olmasa bile yakın bir gelecekte altına imza atanlar tarafından bile savunulmayacağına olan inancımız tamdır.”

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 19 Oca 2015, 19:49


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 26 Haziran’da kadınlar lehine yeni bir “katkı payı” kararına imza attı

Yargıtay: Ev alan kadın mirası başka yere harcamaz
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu annesinden kalan kooperatif hissesini satıp İzmir Konak’ta iki daire satın alınırken kocasına veren kadını “kaktı payı” istemekte haklı buldu. Kurul, paranın başka yere harcandığının ileri sürülüp kanıtlanamadığı gerekçesiyle mahkemenin ret kararını “Hayatın olağan akışına ters” diye bozdu.
B.Y, özel bir şirkette çalıştığını 2010’da evlendiği kocasına boşanma davası açtığını, Çayyolu’nda aldıkları ve eşinin üzerine tapulu villa için annesinden miras kalan evi satarak edindiği 150 bin lirayı verdiğini, bu parayı geri alıp alamayacağını sormuş.
Yargıtay içtihatları ışığında okurum, ayrı bir mal rejimi seçmedikleri için eşiyle birlikte “edinilmiş mallara katılma rejimine” tabi. Çünkü, Medeni Kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği 1 Ocak 2002 tarihine kadar “mal ayrılığı rejimi”, bu tarihten sonra ise “edinilmiş mallara katılma rejimi” geçerli. Okuruma yanıtım, bir avukata da danışarak, aile mahkemesinde “katkı payı ve katılma alacağı” davası açabileceği şeklinde.ANNESİNDEN KALAN KOOPERATİF HİSSESİNİ SATTI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 26 Haziran’da kadınlar lehine yeni bir “katkı payı” kararına imza attı. Dosyaya göre İzmir’de 1971’de evlenen çift 2003’te boşandı. Davacı-davalı kadın annesinden miras yoluyla intikal eden kooperatif hissesini satarak, davalı-davacı kocası adına kayıtlı İzmir Konak’taki 2 ve 18 numaralı bağımsız bölümlerin alınması sırasında verdi. Kocasından daireler için 300 bin lira katkı payı, şirket hisselerine dönük ise 50 bin lira katılma alacağı talep etti. Kadının tanıkları özel bir kolejde çocukları doğana kadar 9 yıl çalıştığını, tazminatları ve annesinden kalan kooperatif hissesinin parasını gayrimenkulleri alırken, kocasına verdiğini anlattılar. İzmir 4. Aile Mahkemesi 19 Nisan 2010 günlü kararıyla (2006/344 esas ve 2010/360 karar) kadının bu davasını reddetti.

HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA TERS

Temyizde Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 15 Şubat 2011’de bozma kararı (2010/5844-2011/729) verdi. Bakın bozma kararında ne denildi:
“Davacı karşı davalı kadın adına kayıtlı kooperatif payının satış tarihi ile (20 Kasım 1986’da) dava konusu 2 ve 18 nolu bağımsız bölümlerin edinme tarihleri çakışmaktadır. Olağan hayat akışına ve Yargıtay’ın önceki uygulamalarına göre kadın adına kayıtlı kooperatif payının satışından elde edilen gelirin bir başka yere harcandığı ileri sürülüp kanıtlanamadığına göre aynı tarihlerde satın alınarak sonradan davalı-davacı koca adına tescil edilen bağımsız bölümlerin edinilmesinde katkıda bulunulduğunun kabülü gerekir.

SATIŞ BEDELLERİ BELİRNEREK, KATKI PAYI ÖDENMELİ

Ne var ki, davalı kadın tarafından üçüncü kişiye satılan kooperatif payının satış tarihindeki bedeli belirlenmemiştir. Mahkemece inşaat mühendisi ve emlak uzmanından oluşan bilirkişi kurulundan sözkonu dava dışı kooperatif payının satış tarihindeki inşaat seviyesi de gözönünde bulundurularak değerinin belirlenmesi, bundan sonra 2 ve 18 nolu bağımsız bölümlere alım tarihi itibarıyla yapılan katkı oranının saptanması bulunan bu oranlar ile bağımsız bölümlerin dava tarihindeki değerleri çarpılarak davacı-karşı davalının katkı payı alacağı miktarının tespit edilmesi gerekirken bu hususun gözardı edilmesi doğru görülmemiştir. Kadının vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde gödrüldüğünden kabülüyle hükmün bozulmasına.”

MAHKEME DİRENDİ AMA KADIN KAZANDI

İzmir 4. Aile Mahkemesi 1 Mart 2012 tarihli kararıyla kadının katkı payı alacağı olmadığı şeklindeki ilk kararında direndi. Direnme kararında ise şöyle denildi:
“Dava konusu bağımsız bölümlerin koca tarafından satın alındığı tarihlerden altı ayı aşkın bir süre sonra davacı kadın tarafından kooperatif payının satıldığı ve bedel olarak 11 bin liranın alındığı anlaşılmaktadır. Paranın taksitlere harcandığı iddiasında da bulunulmamıştır. Bu konuda bir belge ve bilgi dosyada yoktur. Bu nedenle paranın 2 ve 18 numaralı bölümlerin alımına harcandığının kabulüne olanak bulunmamaktadır” denildi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 26 Haziran Çarşamba günü direnme kararını görüştü. Kurul, mahkemenin direnme kararını da bozdu. Kurul kararı ışığında kadının katkı payı alacağı da Yargıtay kararında belirlenen yöntemle mahkemece hesaplanacak.

[Yargıtay 4.HD .Kararına Konu olan ]KOZAN 1.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ-İHTİYATİ HACİZDE GÖREVLİ MAHKEME SULH HUKUK

 T.C.KOZAN (DEĞİŞİK İŞ KARAR)1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
 ESAS NO: 2012/6 D.İşKARAR NO: 2012/6

 Alacaklı vekili mahkememize verdiği dava dilekçesinde; müvekkilinin borçludan 20.000.-TL alacağı olduğunu, borçlunun çekin vadesi gelmiş olmasına rağmen halen müvekkiline olan borcunu ödemediğini, bu sebeple borcun herhangi bir rehin ile de teminat altına alınmamış olduğundan borçluların borca kafi gelecek miktardaki menkul ve gayrimenkul malları ile sair üçüncü şahıslarda bulunan hak ve alacakları üzerine ihtiyaten haciz vaazına karar verilmesini istemiş olmakla işin müstaceliyeti göz önünde bulundurularak mürafaa icrasına mahal olmadığı anlaşılmakla, dilekçe ve ekleri incelendi.

 G. DÜŞÜNÜLDÜ:Alacaklı vekili dilekçesinde izah ettiği üzere borçlunun alacaklıya 20.000,00.-TL borçlu olduğunu, iş bu borcun vadesinin hulul eylemiş olup çeke müstenid bulunduğu iddia edildiği gibi rehinle de temin edilmediği dilekçeye bağlı çekin tetkikinden anlaşılmıştır.6100 sayılı HMK'nın 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiştir, mahkemelerin görevleri 1-4. Maddeler arasında düzenlenmiş, 4. maddede Sulh Hukuk Mahkemesinin görev alanına giren dava ve işler sayılırken 4/1-Ç maddesinde bu kanun ve diğer kanunların Sulh Hukuk Mahkemesi veya Sulh Hukuk Hakimini görevlendirdiği davaları şeklinde bir ifadeye yer verilmiştir.Basit Yargılama usulü 6100 sayılı HMK'nın 316-322 maddeleri arasında düzenlenmiş 316/1-A maddesinde Sulh Hukuk Mahkemesinin görev alanına giren tüm dava ve işlerin basit yargılama usulüne göre görüleceği, yine 316/1-C maddesi de ihtiyati haciz taleplerinin basit yargılama usulüne göre görüleceği ifade edilmiştir.HMK sistematiğine göre; genel görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi olup, Asliye Hukuk Mahkemelerinde kural olarak; yazılı yargılama usulü uygulanır. Bunun dışında basit yargılama usulünün uygulandığı dava ve işlerin Asliye Hukuk Mahkemesinde görülebilmesi için buna ilişkin açık bir düzenlemenin bulunması gerekir. Örneğin; 2942 Sayılı kamulaştırma kanunun 37. maddesinde bu kanundan kaynaklanan dava ve işlerin Asliye Hukuk Mahkemelerinde basit yargılama usulüne göre görüleceği, 5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 7. maddesine göre bu kanun kapsamına giren dava ve işlerin sözlü yargılama usulüne göre görüleceği, HMK'nın 447. maddesinde diğer yargılama usullerine atıf yapılan hallerde basit yargılama usulü hükümlerinin uygulanacağının hüküm altına alındığı, 5490 sayılı nüfus kanunun 36. maddesinde bu kanun kapsamına giren dava ve işlerin Asliye Hukuk Mahkemesinde görüleceği, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunun 2/1 ve 4. maddelerinde bu kanun kapsamına giren dava ve işlerin Asliye Hukuk (Aile Mahkemesi) Sıfatıyla görüleceği hüküm altına alınmıştır.HMK'nın 316/1-Ç maddesinde sayılan nafaka davaları basit yargılama usulüne tabi olarak kabul edilmiş olmasına rağmen, 4787 sayılı kanundaki özel hüküm sebebiyle Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi Sıfatıyla bu davalara bakıldığı, yine HMK'nın 316/1-D maddesinde sayılan hizmet ilişkisinden doğan davaların basit yargılama usulüne göre 5521 sayılı kanundaki Özel Hüküm sebebiyle Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi Sıfatıyla görüldüğü, yine HMK'nın 382/1-A-2. maddesinde sayılan ad ve soyadın değiştirilmesi davalarının 5490 sayılı kanunun 36. Maddesindeki özel hüküm sebebiyle Asliye Hukuk Mahkemesinde basit yargılama usulüne göre görüldüğü açıktır.İhtiyati Haciz talepleri ise; dava niteliğinde değil, iş niteliğindeki taleplerdir. İhtiyati haciz İİK'nun 257. ve devamı mad. düzenlenmiş, görevli mahkemenin genel hükümlere göre belirleneceği İİK'nun 258. maddede düzenlenmiştir. Bu atıf sebebiyle HMK'nın 316/1-C maddesinde basit yargılama usulüne tabi bir iş olarak düzenlenen ve HMK'daki bu açık hüküm sebebiyle HMK'nın 4/Ç bendi kapsamında nitelendirilmesi gereken bu iş yönünden, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna dair açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Böyle bir açık düzenleme bulunmaması sebebiyle basit yargılama usulüne tabi olan dava ve işlerde genel görevli mahkeme olan Sulh Hukuk Mahkemesinin ihtiyati haciz talebine ilişkin işlerde görevli olması gerekir.Bu açıklamalar ışığında, ihtiyati haciz talebi ile ilgili olarak basit yargılama usulüne tabi olduğu hususunda hiçbir tereddüt bulunmayan bu talepler yönünden, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu yönünde açık bir düzenleme bulunmadığı, bu durumda basit yargılama usulüne tabi olan işler yönünden genel görevli mahkeme olan Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu kanaatine varılmakla, talebin dava şartlarından olan HMK'nın 114/1-C maddesindeki görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
 1-Talebin HMK'nın 114/1-C maddesindeki görevsizlik nedeniyle usulden REDDİNE,
 2-Alacaklı tarafça sarf edilen 59,25.-TL mahkeme giderinin kendisi üzerinde bırakılmasına,Dair; red kararının tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde temyiz yasa yolu açık olmak üzere dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda karar verildi. 06.02.2012

RED KARARINA BAĞLI AVUKATLIK ÜCRETİ / VEKALET ÜCRETİ

T.C.
YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
E: 2005/12809
K: 2006/3364
T: 28.3.2006
RED KARARINA BAĞLI AVUKATLIK ÜCRETİ
VEKALET ÜCRETİ
27.6.1956, 2/14 Sayılı YİBK
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi/m. 3/2
Davacı, davalı Kurum tarafından işveren olduğu gerekçesiyle aleyhine yapılan tespit ve tescil işleminin iptali ile işveren sıfatı taşımadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ercan Turan tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
27.6.1956 Tarih, 2/14 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3/2. maddesindeki düzenleme, davacıya karşı birlikte sorumlu bulunan birden çok gerçek ve tüzel kişi aleyhine açılan bir davanın, davalılar için müşterek bir sebepten dolayı reddedilmesi halinde, red kararına dayalı olarak tek avukatlık ücretine hükmedilmesi gereğini öngördüğü halde, davayı avukat aracılığıyla izleyen ve haklarındaki dava aynı nedenle reddedilen davalılar yararına, yazılı şekilde her davalı için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, karar bozulmamalı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : Hüküm fıkrasının 5-8 satırları arasındaki vekalet ücretine ilişkin “350.000.000 lira ret nispi vekalet ücreti;davacıdan alınarak davalı kuruma verilmesine, 350.000.000 lira ret nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı H.S.’ye verilmesine,” ibareleri silinerek, yerine “350.000.000 TL vekalet ücretinin davacıdan tahsiliyle, davayı vekil aracılığıyla izleyen – Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı ile HS’ye verilmesine” ibaresinin yazılmasına ve kararın düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davacıdan alınmasına,28.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KAT MALİKLERİ KURULU KARARINA İTİRAZ / YÖNETİM KURULU KARARINA İTİRAZ

T.C.

YARGITAY
Onsekizinci Hukuk Dairesi

E:2006/2585

K: 2006/3564

T: 27.04.2006

KAT MALİKLERİ KURULU KARARINA İTİRAZ
YÖNETİM KURULU KARARINA İTİRAZ
Özet: Yönetim kurulu kararlarına karşı öncelikle kat malikleri kuruluna başvurulması ve bu kurulca verilecek karara karşı mahkemeye başvurulması gerekir.

634 s. KAT MÜLKİYETİ KANUNU [Madde 33]

Dava dilekçesinde 27.10.2003 ve 07.12.2003 tarihli kararların iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm bir kısım davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Dava dilekçesinde 27.10.2003 günlü yönetim kurulu kararı ile 07.12.2003 tarihli kat malikleri kurulu kararının iptali istenilmiştir.

Dosyada toplanan bilgi ve belgelerden kat müikiyetli anataşınmazda 15 bağımsız bölüm bulunduğu, iptali istenilen 07.12.2003 günlü genel kurul kararının beş kat malikinin olumlu oyu ile alındığı, Kat Mülkiyeti Yasası’nın 30. maddesinin birinci fıkrası hükmünde, kat malikleri kurulunun kat maliklerinin sayı ve arsa payı bakımından yarısından fazlası ile toplanacağı öngörül­düğünden, somut olayda toplantı yeter sayısı sağlanamadığı anlaşılmakla, mahkemece sözü edilen kat malikleri kurulu kararının bu nedenle iptal edilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.

Ancak;

Kat Mülkiyeti Yasası’nın 33. maddesinin birinci fıkrasında kat malikleri kurulunca verilen karara razı olmayan kat maliki veya kat maliklerinin mahkemeye başvurarak hakimin müdahalesini isteyebileceği hükme bağlanmış olup, yönetim kurulunca alınan kararların iptali için doğrudan mahkemeye başvurulacağı konusunda bir hükme yer verilmemiştir. Yönetim kurulu kararlarına karşı -niteliği gereği- öncelikle kat malikleri kuruluna başvurulması ve bu kurulca gerekli değerlendirmenin yapılıp sonuçlandırılmasından sonra verilecek olan bu genel kurul kararına razı olmayan kat maliki veya malikleri mahkemeye başvurabilecektir.

Somut olayda mahkemece yukarıdaki ilkeler gözönünde bulundurul­madan 27.10.2003 günlü yönetim kurulu kararının iptaline hükmedilmiş olması doğru görülmemiştir.

Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde oldu­ğundan kabulü ile hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince (BOZULMA­SINA), temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay;Tüketici Hakem Heyeti Kararına Karşı Tüketici Mahkemesinde Dava Açma Süresi

yargıtay4 Aralık 2009 CUMA Resmî GazeteSayı : 27422

 

YARGITAY KARARLARI

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden:             Esas No         : 2009/12178             Karar No       : 2009/11295

YARGITAY İLAMI

             Mahkemesi  : Ankara 3. Tüketici Mahkemesi

             Tarihi            : 30/12/2008

             Numarası      : 2007/825-2008/507

             Davacı           : Digital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş. vekili avukat Süleyman Talas

             Davalı            : Bülent Demirtürk vekili avukat Hamit Baykaç

             Taraflar arasındaki itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca kanun yararına bozulmasını istemekle dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

             Davacı, davalının 2000 yılında konutta kullanılmak üzere standart tip abonelik sözleşmesi yaptığını, 2002 yılına kadar verilen hizmetten faydalandığını, bu tarihte başka yere atanması nedeniyle aboneliğini dondurduğunu, ancak kendisine fatura tahakkuk ettirildiğini, yapılan ödemenin iadesi için Çankaya Kaymakamlığı 2 nolu Tüketici Sorunları Hakem Heyetinden talepte bulunduğunu, talep üzerine Tüketici Hakem Heyetinin 23.10.2007 tarih ve 416 nolu kararı ile 550.32 TL.nin iadesine karar verildiğini, tahsil edilen meblağın yasa ve sözleşme hükümlerine uygun olduğunu belirterek, tüketici sorunları hakem heyeti kararının iptaline karar verilmesini istemiştir.

             Davalı, sözleşmenin dondurulduğu dönemden sonrası için ücret istenemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.

             Mahkemece, Çankaya Kaymakamlığı Hakem Heyeti Başkanlığının 23.10.2007 tarih 2007/416 sayılı kararının davacı Digital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş.’ye 2.11.2007 tarihinde tebliğ edildiği dava dilekçesine İstanbul Nöbetçi Tüketici Mahkemesinin 2007/1898 muh. numarası ile 15.11.2007 tarihinde havale edildiği, ancak harçlandırmanın 23.11.2007 tarihinde yapıldığı harca tabi davanın bu tarihte açıldığının kabulü gerektiği, bu durumda 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22/5 maddesi gereği 15 günlük itiraz süresinin geçirildiği gerekçesiyle itirazın reddine dair kesin olarak verdiği karar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz yasal sürede yapıldığından, hükmün kanun yararına bozulmasını istemiştir.

             4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22/5 maddesi gereğince; 2007 yılında değeri 792.12 YTL altında bulunan ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuru zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği karar tarafları bağlar, taraflar bu karara karşı onbeş gün içinde Tüketici Mahkemesine itiraz edebilir. Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici mahkemesinin vereceği karar kesindir.

             Uyuşmazlıkta taraflar arasında konutta kullanılmak üzere standart tip abonelik sözleşmesi yapıldığı, davacının 550.32 YTL asıl alacak, 142.92 YTL işlemin temerrüt faizinin tahsili için icra takibi yaptığı davalı Bülent Demirtürk’ün icra dosyasına ödeme yaptıktan sonra, Çankaya Kaymakamlığı 2 nolu Tüketici Sorunları Hakem Heyetine ödemenin istirdadı kararı verilmesi için talepte bulunduğu, hakem heyetince 2007/416 sayılı 23.11.2007 tarihli kararla ihtirazi kayıtla ödenen 550.32 YTL.nin tüketiciye iadesine karar verdiği, bu kararın Digital Platform İletişim Hizmetleri A.Ş’ye 2.11.2007 tarihinde tebliğ edildiği dosya içeriği ile sabittir.

             Davacı, hakem heyeti kararının kendisine tebliği üzerine, Ankara Tüketici Mahkemesine gönderilmek üzere Nöbetçi İstanbul 3 nolu Tüketici Mahkemesine verdiği, 15.11.2007 hakim havale tarihli 2007/1898 muh. nolu dilekçesinde hakem heyeti kararının iptalini istemiştir.

             Davacının bu dilekçesini Zincirlikuyu Vergi Dairesince 2007/1898 muh. numarası belirtilerek ve 13.10 YTL başvurma harcı, 13.10 peşin harcı, 2.20 YTL vekalet harcı olmak üzere toplam 28.40 YTL’yi 15.11.2007 tarihinde ödeyerek harçlandırdığı,               56271-56268         56271-56268 nolu makbuz içeriğinden anlaşılmıştır. Davacının dilekçesinin Ankara Tüketici Mahkemesine gelmesi üzerine 23.11.2007 tarihinde Ankara 3.Tüketici Mahkemesine tevzi edildiği saptanmıştır.

             HUMK. 178 maddesi Hukuk ve Ticaret Mahkemeleri Yazı İşleri Talimatnamesi ve 3.2.1984 tarihli İçtihatı Birleştirme Kararı gereğince harca tabi davalarda davanın açılma zamanı harcın ödendiği tarihtir. Somut olayda hakem heyeti kararının davacıya 2.11.2007 tarihinde tebliğ edildiği, davacının itiraz dilekçesini 15.11.2007 tarihinde hakim havalesi yaptırdıktan sonra aynı gün harcını yatırdığı ve 2007/1898 muh. nosu ile Ankara Nöbetçi Tüketici Mahkemesine gönderildiği anlaşıldığından davanın açılma tarihi 15.11.2007 olarak kabulü gerekir. Bu durumda dava, 4077 Sayılı Kanun 22/5 maddesinde öngörülen 15 günlük yasal sürede açılmıştır. Mahkemece işin esasına girilip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yasal sürede dava açılmadığından davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

             SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının HUMK. 427/6 maddesi gereğince talep ettiği kanun yararına bozma isteğinin kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, 12.10.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

—— • ——

Yargıtay 13. Hukuk Dairesinden:             Esas No         : 2009/12180             Karar No       : 2009/11293

YARGITAY İLAMI

             Mahkemesi  : Söke 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla)

             Tarihi            : 25/11/2008

             Numarası      : 2008/366-2008/447

             Davacı           : Hüseyin Alkan vekili avukat Filiz Ceylan

             Davalı            : Söke Arçelik Yetkili Servisi

             Taraflar arasındaki Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararına karşı itiraz davasının yapılan yargılaması sonucunda itirazın süreden reddine dair verilen hüküm Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

             Davacı, çamaşır makinesinde aşırı ısınma nedeniyle oluşan sorunun giderilmesi için davalı servise müracaat ettiğini, arızanın ücretsiz giderilmesi gerekirken kendisinden 260.00 YTL parça bedeli ve ücret alındığını, haksız alınan bedelin iadesi için Söke İlçesi Tüketici Sorunları Hakem Heyetine müracaat ettiğini ancak servisin hizmet kusuru olmadığı gerekçesiyle talebinin reddedildiğini, belirterek Söke Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararının iptali ile 260.00 YTL’nin davalıdan tahsilini istemiştir.

             Davalı, alınan parça bedeli ve hizmet bedelinin yasaya uygun olduğunu, hizmet kusurlarının olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

             Mahkemece, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararına karşı açılan davanın yasal sürede olmadığı gerekçesiyle davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir.

             Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Kararına karşı yasal sürede itiraz edildiğinden hükmün kanun yararına bozulması istenilmiştir.

             4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22/5 maddesi gereğince; 2008 yılında değeri 827.05 YTL altında bulunan ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kapsamında kalan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuru zorunludur. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği karar tarafları bağlar. Taraflar bu kararlara karşı on beş gün içinde Tüketici Mahkemesine itiraz edebilir. Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararına karşı yapılan itiraz üzerine Tüketici Mahkemesinin vereceği karar kesindir.

             Somut uyuşmazlıkta, davacı ayıplı hizmet nedeniyle oluşan zararı 260.00 YTL’nin tahsili için Soma ilçesi Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurması üzerine 2008/152 esas ve 18.8.2008 tarihli kararla hizmet kusuru olmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. Bu karar şikayetçi Hüseyin Alkan’a 27.8.2008 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacı 10.9.2008 tarihinde Söke Tüketici Mahkemesinde; Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararına karşı itirazda bulunmuştur. İtiraz 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 22/5 maddesinde öngörülen 15 günlük yasal süre içinde yapılmıştır. Bu durumda mahkemece işin esası incelenip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken itiraz süresinde yapılmadığı gerekçesiyle talebin reddi yasaya aykırıdır.

             SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının HUMK 427/6 maddesi gereğince talep ettiği Kanun Yararına Bozma isteğinin kabulü ile hükmün sonucuna etkili olmamak üzere BOZULMASINA, 12.10.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.