Etiket arşivi: KASTEN

Şeker olmayan çocuğuna insülin yaparak ölüme neden olmak kasten öldürme suçudur

Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2014/6430 esas ve 2015/2929 karar sayılı kararı

Şeker Hastası Olmayan Çocuklarına İnsülin Enjekte Ederek Ölümlerine Neden Olmak Olası Kast Değil Kasten Öz Çocuklarını Öldürme Suçunu Oluşturur.

özet

1) Sanığın şeker hastasına hangi dozda insülin enjekte edilmesi gerektiğini, sağlıklı kişiye verilmesi halinde ciddi rahatsızlık oluşturduğunu ve fazla dozda verilmesi halinde ölümün meydana gelebileceğini bildiği halde, şeker hastası olmayan çocuklarına sadece eşinin ilgisini çekmek ve evden uzaklaşmak için birden fazla insülün enjekte ederek ölümlerine neden olduğu anlaşılmakla, sanığın ayrı ayrı kasten yaşı küçük çocuklarını öldürmekten cezalandırılması yerine oluşa uygun düşmeyen olası kasıtla yaşı küçük çocuklarını öldürmeden hüküm kurularak eksik ceza tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.

2) Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Fatma’nın kendi çocuğu olan yaşı küçük maktuller Şükriye ve Osman Gazi’yi farklı tarihlerde olası kasıtla öldürme suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozma üzerine verilen hükümlerde eleştiri nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemede eksik incelemeye vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle re’sen de temyize tabi bulunan hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA), 06/05/2015 gününde oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • KASTEN YARALAMA SONUCU ÖLÜME NEDEN OLMA, KASTEN ÖLDÜRME

YARGITAY 1. Ceza Dairesi
ESAS: 2012/1363
KARAR: 2014/650

SUÇ : Kasten yaralama sonucu ölüme neden olmak

TÜRK MİLLETİ ADINA

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın eyleminin sübutu kabul, haksız tahrike ve takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin derecesi ve niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık ve müdafiinin usule, eksik incelemeye, meşru savunmaya yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Oluşa ve dosya kapsamına göre; nakliyecilik yapan sanık Hüseyin’in arkadaşı olan tanık Y.. Ş.. ile birlikte kamyonetine yükledikleri molozları boşalttıkları sırada kamyoneti çapraz park etmeleri nedeni ile maktül Ali’nin, arabası ile yoldan geçemediği ve sanık ile buraya moloz dökemeyecekleri konusunda tartışmaya başladığı, maktülün, sanıktan sürücü belgesi ve ruhsatı istediği, sanığın vermemesi üzerine, yakasından tutarak aşağıya indirdiği ve aralarındaki tartışma sırasında sanığın üzerine yürüyüp yumrukla vurmak için hamle yaptığı ancak vuramadığı; sanığın, belinden çıkardığı ve o sırada tanık Yücel ile tartışmakta olan maktülün karın bölgesine bıçakla şiddetli bir şekilde vurduğu, maktülün karnını tutarak aracına binip uzaklaştığı daha sonra hastanede öldüğü olayda; sanığın eyleminin kasten öldürme suçunu oluşturduğu düşünülmeden, kasten yaralama sonucu ölüme neden olmak suçundan hüküm kurulması,

b- Kabul ve uygulamaya göre; TCK.nun 87/4. maddesinin hangi cümlesi ile uygulama yapıldığının hüküm fıkrasında gösterilmemesi,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanık ve müdafiinin sair temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi (BOZULMASINA), sanık hakkındaki hüküm aleyhine temyiz bulunmadığından CMUK.nun 326/son maddesi gereğince sanığın ceza miktarı itibari ile kazanılmış hakkının korunmasına, 11/02/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Mar 25, 2015 3:21 pm


Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • KASTEN ÖLDÜRME, TÖRE SAİKİYLE OLUP OLMADIĞI, "TÖRE" KELİMESİNİN CEZAİ ANLAMI

YARGITAY 1. Ceza Dairesi
Esas: 2014/1719
Karar: 2014/2733

Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık Nuri’nin maktule Arzu’ya yönelik eyleminin sübutu kabul, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre bozmaya uyularak verilen hükümde bozma nedeni dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin sübuta yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine;

Ancak;

Dosya kapsamına göre; sanık Ayhan’ın telefonla tanıştığı o tarihte başkasıyla resmen evli olan maktule Arzu’yu anne babasıyla birlikte yaşadıkları eve getirerek gayriresmi olarak yaşamaya başladıkları,ailesinin maktule Arzu’yu istememesi üzerine ayrı ev kiralayarak orada birlikte yaşamaya başladıkları, maktule Arzu’nun başka biriyle ilişkisi olduğu yolunda dedikodu çıktığı, olay günü sanık A…’ın amcası olan sanık N…ile sanık A…’ın üvey annesi olan tanık N…’nin birlikte maktule ve A…’ın birlikte yaşadıkları eve geldikleri, sanık N…’nin maktul Arzu’ya neden …İline gidip geldiğini sorduğu, maktule Arzu’nun da "ben bunları yapıyorum, ben gidip geliyorum, sen neden gocunuyorsun" dediği, sanık A…’ın da Arzu’ya iftira atıldığını söyleyerek destek çıktığı, buna sinirlenen sanık N…’nin tabancasını çekerek Ayhan’ın başına dayayıp küfür ederek tabancanın alt kısmıyla Ayhan’ın başına vurduğu, daha sonra Arzu’ya yönelerek bir eliyle maktulenin çenesinden tutup, başını duvara yasladığı, diğer elindeki silahı da kafasına dayayıp "şerefsizin kızı, namussuz, seni öldürürüm" diyerek tabancasıyla bir el ateş ederek maktuleyi öldürdüğü olayda;

Her ne kadar sanık hakkında "töre saikiyle öldürme" suçundan hüküm kurulmuş ise de; Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü’nde "töre" kelimesinin; "bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, adet, bir topluluktaki ahlaki davranış biçimleri, adap" olarak tanımlandığı, ayrıca "saik" kelimesinin, "sebep, güdü, kasta öngelen ve onu hazırlayan düşünce", "öldürmenin töre saikiyle gerçekleştirilmesinin" ise "öldürmeye yönelik kastın, töre anlayışının etkisi altında şekillenmesi" anlamlarına geldiği, genelde iyi davranış biçimlerini ifade etmek için kullanılan "töre" kavramının zaman zaman "kötü" davranış biçimlerini ifade etmek için de kullanılabildiği, bu anlamda, Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendinin konusunu oluşturan "töre"nin, "belli bir davranışı gerçekleştirenin veya belli bir yaşam biçimini tercih edenlerin öldürülmesini gerektiren", "kötü bir töre"yi ifade ettiği, bir davranışın töreden kaynaklandığını söyleyebilmek için, bu davranışın "bir toplulukta genel olarak benimsenmiş, yerleşmiş yaşam biçimlerinden veya değer yargılarından kaynaklanmasının" gerekli olduğu, yasal düzenlemede geçen "saik" kelimesinin, öldürme fiilinin fail tarafından "başka her türlü etkiden uzak olarak sırf toplumda benimsenmiş olan genel bir davranış veya yaşam biçimine aykırı davranılmış olmasını cezalandırmayı görev addedip onun etkisiyle" işlenmesini, başka bir deyişle, "öldürme kastının, kötü törenin etkisiyle oluşması lüzumunu" ifade ettiği, bu durumdaki failin "öldürme eylemini" gerçekleştirirse toplum tarafından "saygınlık" ile ödüllendirileceğini, gerçekleştirmediği takdirde ise "kınanacağını" düşünmesi ve bu eylemi saygınlık kazanmak ya da kınanmamak için işlemesi gerektiği, dolayısıyla "töre saikiyle öldürme"den bahsedilebilmesi için, öncelikle mağdurun "toplumda genel olarak benimsenmiş olan bir davranış veya yaşam biçimine aykırı davranmış olmasının, ikinci olarak bu aykırı davranışın "ölümle" cezalandırılması gerektiğinin o toplumda yaşayanlar tarafından beklenen bir tepki olduğunun kabul edilebilmesinin, üçüncü olarak ise öldürme fiilinin fail tarafından toplumun öldürme beklentisinin yönlendirmesiyle sırf aykırı davranışın cezalandırılması görevi üstlenilerek işlenmesinin" şart olduğu, burada "toplumdan" kastedilenin "tüm ülke" olabileceği gibi "köy, mahalle, geniş aile gibi" küçük bir topluluk da olabileceği, "töre saikiyle öldürme" suçunun oluşması açısından bunlar arasında fark bulunmadığı, "töre" kavramıyla sık sık karıştırılan "namus" kavramının ise "bir toplum içinde ahlak kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet, doğruluk, dürüstlük" olarak tanımlandığı, bu anlamda, töre ile namusun benzer ancak farklı kavramlar oldukları, törenin belli koşullarda namusu da içine alan üst bir kavram olarak ortaya çıkabileceği durumlar var ise de, diğer koşulların bulunmadığı hallerde, sırf kişilerin subjektif namus anlayışından, kıskançlıktan, cinsel arzu ve isteklere karşılık alamamaktan, kınamaktan, hoşlanmamaktan, tasvip etmemekten, söz geçirememekten kaynaklanan öldürme fiillerinin "töre saikiyle öldürme" olarak nitelendirilemeyeceği, aynı şekilde, toplumun tasvip etmediği veya kınadığı davranışları işleyenlerin ya da yaşam biçimini tercih edenlerin öldürülmesi" biçiminde gerçekleştirilen her fiilin de toplumdaki öldürme beklentisi açıkça ortaya konulmadan", sırf bu nedenle "töre saikiyle öldürme" olarak değerlendirilemeyeceği, buna göre, "töre cinayeti ile namus cinayetinin" aynı kavramlar olduğunun söylenemeyeceği, zira, suçta ve cezada kanunilik prensibi ile ceza hukukundaki kıyas yasağının, "töre saikiyle öldürme" suçunun uygulanma alanını bu şekilde genişletmeye izin vermeyeceği anlaşılmakla, bu açıklamalar ışığında, somut olayda; yeğeni Ayhan’ın birlikte yaşadığı maktuleye yönelik olarak kasten öldürme suçunu işleyen sanık N… hakkında haksız tahrik bulunmaksızın kasten öldürme suçundan TCK’nun 81, 62 maddeleri gereğince hüküm kurulması gerekirken suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde töre saikiyle kasten öldürme suçundan TCK’nun 82/1-k,62 maddeleri gereğince hüküm kurularak sanığa fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmekle, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden
, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak (BOZULMASINA), 29/04/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzt Mar 02, 2015 2:21 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • KASTEN ÖLDÜRME NEDENİYLE TAZMİNAT TALEBİ, BAĞKUR ÖDEMESİ

YARGITAY 4. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/2821
KARAR: 2014/237

Davacılar T… vekili Avukat … tarafından, davalı M… aleyhine 05/01/2011 gününde verilen dilekçe ile haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 18/12/2012 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2-Davalının diğer temyiz itirazına gelince;

Dava, haksız fiilden kaynaklanan ölüm nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar, destekleri M…nın davalı tarafından silahla vurulması sonucu hayatını kaybettiğini belirterek, destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuşlardır. Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; desteğin ölümü nedeniyle davacıların desteğe olan yakınlıkları gözönüne alınarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya kapsamından, hayatını kaybeden desteğin Bağ-Kur sigortalısı olmasına rağmen, davacılara gelir bağlanıp bağlanmadığı ve bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’ndan sorulmadığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece, davacılara bağlanan gelirin peşin sermaye değeri ve rücuya tabi olup olmadığı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’ndan sorularak, rücuya tabi ise bu gelirin peşin sermaye değerinin hesaplanacak tazminattan indirilmesi gerektiğinin gözetilmemiş olması, kararın bozulmasını gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) no’lu bentte gösterilen nedenle BOZULMASINA, davalının diğer temyiz itirazlarının yukarıda (1) no’lu bentte gösterilen nedenlerle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/01/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 22 Ara 2014, 01:24


YARGITAY Hukuk Genel Kurulu E: 2012/4-1227 K: 2013/436 * KASTEN YARALAMA * YARALAYANDAN İŞ GÖREMEZLİK VE BAKICI TAZMİNATI İSTEME

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

ESAS NO: 2012/4-1227

KARAR NO: 2013/436

 

 

 

Taraflar arasındaki “Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; …Asliye Hukuk Mahkemesinin manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, maddi tazminat talebinin reddine dair verilen 15.07.2010 gün ve 2009/117 E.-2010/102 K. sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 21.03.2012 gün ve 2011/1843 E.-2012/4571 K. sayılı ilamı ile;

 

(…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

 

2-Davacının diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, etkili eylem nedeniyle uğranılan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.

 

Dosya içeriğinden, davalının hafif tahrik altında davacıyı; "sağ el bilekte ikinci dereceden kırık, kırığın hayati fonksiyonlara orta derecede etkileyecek ve 15 gün mutad iştigale engel olacak" biçimde yaraladığı anlaşılmaktadır.

 

a-Davacı dava dilekçesinde; davalının etkili eylemi sonucu yaralandığını belirterek bakıcı gideri ile geçici iş göremezlik zararını istemiştir. Yerel Mahkemece, davacının yaralanmasına ilişkin rapor getirtilerek davacının kaç günde iyileşeceği (tıbbi şifa süresi) belirlenmeli, yaralanma derecesinin bakıcı gideri yapılmasını gerektirip gerektirmeyeceği tespit edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yeterli gerekçe oluşturulmadan bu yöndeki istemlerin reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.

 

b-Davacı, tedavi amaçlı yaptığı yol giderini istemiştir. Bu tür istemin ispatı için mutlaka bir belgenin sunulması gerekmemektedir. Yaralanmanın niteliğine göre ne kadarlık yol gideri yapıldığı belirlenmeli, şayet belirlenemiyorsa Borçlar Kanunun 42. maddesi gözetilerek takdiren bir miktar yol giderine karar verilmelidir. Şu halde mahkemece yol giderine yönelik istemin belge sunulmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir…)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

TEMYİZ EDEN : Davacı vekili

 

HUKUK GENEL KURULU KARARI

 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, haksız fiil hukuksal nedenine dayalı manevi ve maddi tazminat isteğine ilişkindir.

 

HGK.da yapılan görüşmeler sırasında öncelikle mahkemece kurulan hükmün HUMK.nun 298 ve 388.maddelerine uygun olarak kurulup kurulmadığı hususu önsorun olarak tartışılmış ve hükmün usulüne uygun kurulduğu oybirliği ile kabul edilerek önsorun bu şekilde aşılmıştır.

 

Davacı vekili, davalının 16.04.2004 tarihinde müvekkilinin koluna ve vücudunun çeşitli yerlerine vurmak suretiyle darp ettiğini, …Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/41 E. 2006/09 K. ve 14.03.2006 tarihli ilamı ile de davalının cezalandırılmasına karar verildiğini, olay sonrasında müvekkilinin günlük işlerini yapamadığını, Adli Tıp Kurumu 2.İhtisas Kurulunca düzenlenen raporda kırığın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir durumda olmadığı, saptanan kırığın hayat fonksiyonlarını orta derecede etkileyecek nitelikte olduğu ve 15 gün mutat iştigaline engel teşkil edeceğinin belirtildiğini, kolundaki alçının çıkarılmasının yaklaşık iki ayı bulmuş olması ve bu zaman diliminde devamlı bir kişinin yardımına muhtaç kaldığını, müvekkilinin köy yerinde hayvancılık ile geçindiğini, olaydan sonra hayvanlarına bakamadığını, bakıcı tutmak zorunda kaldığını, tedavi süresince tedavi gördüğü Bolu Devlet Hastanesi'ne geliş gidişte yol ücreti ödemek zorunda kaldığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 4.000.00 TL maddi, 4.000.00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı, davanın reddini savunmuştur.

 

Mahkemece, maddi tazminat talebi ispatlanamadığından reddine, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne dair verilen karar; Özel Dairece, yukarıda metni aynen yazılı karar ile bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

 

Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmektedir.

 

Uyuşmazlık maddi tazminata ilişkindir.

 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; maddi tazminat talebi yönünden mahkemece yapılan araştırmanın hüküm kurmaya yeterli olup olmadığı, yeni araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır.Öncelikle belirtilmelidir ki, eldeki davada sorumluluğun kaynağını haksız fiil oluşturmaktadır.

 

818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41 ve devamı maddelerinde “Haksız Muamelelerden Doğan Borçlar” üst başlığı altında haksız fiile ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Anılan Kanunun “Mesuliyet Şeraiti” başlıklı 41.maddesi; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

 

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.” Hükmünü amir olup; “Zararın Tayini” Başlıklı 42.maddesinde ise; “Zararı ispat etmek müddeiye düşer, zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hakim, halin mutat cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder.”Düzenlemesine yer verilmiştir.

 

“Tazminat Miktarının Tayini” başlıklı 43.maddesinde de; “Hakim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şümulünün derecesini tayin eyler.Zarar ve ziyan irad şeklinde tayin olunduğu takdirde borçludan icabeden teminat alınır.” Hükmü yer almaktadır.

 

Görüldüğü üzere, gerek kasten gerek ihmal ve acemilik ya da tedbirsizlik ile, gerekse de bilerek ahlaka aykırı bir fiil ile haksız bir şekilde diğer kimseye bir zarar veren kişi, o zararın tazminine mecburdur.

 

Bu zararı ispat etmek iddia edene düşerse de, gerçek zararın miktarının ispat edilemediği durumda hakim bu zararı, halin olağan gelişimini ve zarar gören tarafın yaptığı tedbirleri gözeterek, belirler.

 

Zararı böylece belirleyen hakim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın şeklini ve kapsamını tayin ve tespit eder. Hal ve mevkiin icabından amaç ise, somut olayın niteliğidir.

 

Kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir.

 

Maddi tazminat ise, bir kimsenin mamelekinde iradesi dışında meydana gelen eksilmenin, eş söyleyişle maddi zararın giderilmesi için sorumlu olan şahıs tarafından yerine getirilmesi gereken edadır.

 

Diğer bir tanımla da tazminat, borçlu tarafından yapılan ve alacaklı mamelekindeki eksilmeyi telafi eden bir edadır.

 

Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin malvarlığında oluşan eksilmeyi gidermek durumundadır. O halde, kişinin malvarlığında veya manevi varlığında ortaya çıkan eksilme olarak tanımlanan “zarar”ın oluşması, ona neden olanın tazminat yükümlülüğünü doğurur.Yükümlü olunan bu tazminat miktarının belirlenmesinde yukarıda açıklanan ilke ve yöntemler uygulanacaktır.

 

Zararın ispatı davacıya düşmekte ise de, hakim gerçek zararın miktarının ispat edilip edilemediğini gözeterek, ispat edilememişse bu zararı kendisi yasada belirtilen koşullarla tespit edecek; ardından da bu zararın giderilebilmesi için tazminat miktarını yine kanunda aranan usul ve esaslar çerçevesinde belirleyecektir. Ancak, hükmedilecek tazminat, hiçbir şekilde zarar miktarından fazla olamaz. (Turgut Uyar, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Birinci Cilt, 1990 bası, s.549). Kısaca, tazminat miktarının belirlenmesinde, zarar görenin gerçek zararının esas alınması zorunlu olup; burada ilke, zarar doğurucu eylem, zarar görenin malvarlığında gerçekten ne miktarda bir azalmaya neden olmuş ise, zarar verenin tazminat borcu da, o miktarda olmalıdır. Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 18.12.2010 gün ve 2010/7-530 E. 2010/636 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.

 

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde;

 

Davacı dava dilekçesinde; davalının etkili eylemi sonucu yaralandığını belirterek bakıcı gideri ile geçici iş göremezlik zararını istemiştir. Yerel Mahkemece, davacının yaralanmasına ilişkin rapor getirtilerek davacının kaç günde iyileşeceği (tıbbi şifa süresi) belirlenmeli, yaralanma derecesinin bakıcı gideri yapılmasını gerektirip gerektirmeyeceği tespit edilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekir.

 

Ayrıca davacı, tedavi amaçlı yaptığı yol giderini de istemiştir. Bu tür istemin ispatı için mutlaka bir belgenin sunulması gerekmemektedir. Yaralanmanın niteliğine göre ne kadarlık yol gideri yapıldığı belirlenmeli, şayet belirlenemiyorsa yukarıdaki ilkeler ışığında Borçlar Kanunun 42.maddesi gözetilerek takdiren bir miktar yol giderine karar verilmelidir.

 

Yerel Mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler ışığında araştırma yapılarak sonucuna göre karar vermek gerekirken, yanılgılı gerekçe ile maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.

 

Direnme kararı, bu nedenle bozulmalıdır.

 

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, aynı kanun uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 03.04.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.

KASTEN ADAM ÖLDÜRME / YARALAMAYA TAM TEŞEBBÜS / VEKALET ÜCRETİ

T.C.
YARGITAY
Birinci Ceza Dairesi
E. 2006/768
K. 2006/2652
T. 19.6.2006
KASTEN ADAM ÖLDÜRME
YARALAMAYA TAM TEŞEBBÜS
VEKALET ÜCRETİ
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) (MÜLGA) [Madde 31]
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) (MÜLGA) [Madde 33]
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) (MÜLGA) [Madde 49]
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) (MÜLGA) [Madde 50]
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) (MÜLGA) [Madde 448]
Hakan Yellice’yi kasten öldürmekten, Vakkas Yellice’yi yaralamaktan, Fırat Bigiş’i yaralamaya teşebbüsten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Lütfi Erol Ulu, Abdulvahap Karayiğit ile Fırat Bigiş’i yaralamaktan sanık İlhami Uluğ, Lütfi Erol’u yaralamaktan sanıklar Vakkas Yellice, Fırat Bigiş, Kadir Bigiş ile Abdulvahap Karayiğit, Fırat Bigiş’i yaralamaya teşebbüsten ve izinsiz silah taşımaktan sanık Hacı Ulu’nun yapılan yargılanmaları sonunda:
Hükümlülüklerine ilişkin ( KAHRAMANMARAŞ ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 26.07.2005 gün ve 249/392 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar müdafii ile müdahil sanıklar vekili taraflarından istenilmiş, sanık Lütfi müdafii duruşma da talep etmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle; sanık Lütfi hakkında duruşmalı, müdahil sanıkların temyizleri veçhile incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Temyiz kapsamına göre; sanıklar Kadir, Fırat, Vakkas ve Abdulvahap hakkında mağdur Lütfi Erol’u yaralamak; sanık Lütfi Erol hakkında adam öldürmek, mağdurlar Vakkas ve Fırat’ı yaralamak, 6136 Sayılı Kanuna muhalefet; sanık İlhami hakkında mağdurlar Fırat ve Abdulvahap’ı yaralamak; sanık Hacı Ulu hakkında ise mağdur Fırat’ı yaralamak ve 6136 Sayılı Yasaya muhalefet suçlarından kurulan hükümlerle ilgili incelemede;
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde sanık Lütfi Erol’un mağdurlar Vakkas ve Fırat’a yönelik eylemleri hariç diğer suçların niteliği tayin, cezayı azaltıcı sanıklar Kadir, Fırat, Vakkas ve Abdulvahap için takdiri tahfif, sanıklar Lütfi Erol ve İlhami için tahrik ve takdiri tahfif sebeplerinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebepleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanıklar Lütfi Erol, İlhami ve Hacı müdafileri, Lütfi Erol yönünden duruşmalı yapılan incelemede Lütfi Erol için 765 sayılı Yasanın 49 veya 50. maddelerinin uygulanmasının gerektiğine, öldürme suçunun vasfına, İlhami için 765 Sayılı Yasanın 49 veya 50. maddelerinin uygulanmasının gerektiğine ve Hacı için yaralama suçunun sübutuna, müdahil sanıklar Fırat, Vakkas ve Abdulvahap ile sanık Kadir vekilinin sanık sıfatıyla tahrik ve meşru savunma hükümleri ile 647 Sayılı Yasanın 6. maddesinin uygulanmasının gerektiğine, müdahil sıfatıyla sanıklar Lütfi Erol ve İlhami’ye tahrik hükümlerinin uygulanmasının gerekmediğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1- Oluş ve delillere göre; Sanık Lütfi Erol’un iş yerinde kendisine saldırıp etkili eylemde bulunan maktül Hakan dışında mağdur Vakkas’a yakın mesafeden 1 el ateş ederek göğüs sağ arkus kostarumun 2 cm. altından isabetle
toraksa ve batına nafiz, hayati tehlikeye maruz kılar ve 45 gün mutad iştigaline engel olacak şekilde yaralanmasına neden olduğu olayda; kullanılan silahın niteliği, hedef alınan vücut nahiyesi, atış mesafesi ve hasıl olan harabiyet nazara alındığında sanığın ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğu ve bu nedenle mağdur Vakkas’ı öldürmeye tam teşebbüs suçundan 448, 62, 51/2 ve 59. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde yaralama suçundan hüküm kurulması,
2- Tüm sanıklar hakkında hüküm kurulurken 5252 Sayılı TCK.nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 9/3. maddesi uyarınca, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK. ile sonradan yürürlüğe giren 5237 Sayılı TCK.nun ilgili tüm hükümleri ayrı ayrı uygulanıp karar yerinde gösterilmek suretiyle sanıklar lehine olan cezanın belirlenip uygulanması yerine denetime olanak sağlayacak biçimde bir karşılaştırma yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi,
3- Kabule göre;
a- Maktül ve mağdur Vakkas’la aynı safta yer alan ve saldırıya katıldığı kabul edilen mağdurlar Fırat ve Abdulvahap’a yönelik eylemlerde sanıklar Lütfi Erol ile Hacı hakkında mağdur Fırat’ı ve sanık İlhami hakkında mağdur Abdulvahap’ı yaralamak suçlarında tahrik hükümlerinin uygulanmaması,
b- Sanık Hacı’nın mağdur Fırat’a yönelik eyleminde; mağdur Fırat’a doğru yaptığı atışın isabet etmemesi sebebiyle eylemin yaralamaya tam teşebbüs olarak nitelendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde yaralamaya eksik teşebbüs suçundan hüküm kurulması,
c- Sanık Hacı Ulu aleyhine mağdur Fırat’ın da davaya katılmasına karar verildiği ve kendisini de vekille temsil ettirdiği halde sanık Hacı Ulu’dan vekalet ücretinin alınmaması,
d- Adam öldürme suçunda 5 yıldan fazla ağır hapis cezasına mahkum edilen sanık Lütfi Erol hakkında 765 Sayılı Yasanın 31 ve 33. maddelerinin uygulanmaması,
e ) Haklarında 765 Sayılı TCK. hükümlerine göre ceza verilen; sanıklar Lütfi Erol, İlhami ve Hacı’ya tayin olunan aynı neviden cezaların içtima ettirilmemesi,
f- Yargılama nedeniyle adam öldürme suçundan yapılan otopsi giderinin müstakilen sanık Lütfi Erol’dan, yazışma giderlerinin ise mahkum edilen tüm sanıklardan eşit olarak tahsili yerine yazılı şekilde tüm giderlerin tüm sanıklardan müteselsilen alınmasına karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar Lütfi Erol, İlhami ve Hacı müdafii ile müdahil sanıklar Fırat, Vakkas ve Abdulvahap ile sanık Kadir vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sanıklar Kadir, Fırat, Vakkas ve Abdulvahap hakkında mağdur Lütfi Erol’u yaralamak; sanık Lütfi Erol hakkında adam öldürmek, mağdurlar Vakkas ve Fırat’ı yaralamak, 6136 Sayılı Kanuna muhalefet; sanık İlhami hakkında mağdurlar Fırat ve Abdulvahap’ı yaralamak; sanık Hacı Ulu hakkında ise mağdur Fırat’ı yaralamak ve 6136 Sayılı Yasaya muhalefet suçlarından kurulan hükümlerin tebliğnamedeki düşünce gibi ( BOZULMASINA ), 19.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

KASTEN YARALAMA / YAŞI KÜÇÜK SANIK / UZLAŞMA

T.C.
YARGITAY
İkinci Ceza Dairesi
E:2005/9454
K: 2006/7997
T: 20.04.2006
KASTEN YARALAMA
YAŞI KÜÇÜK SANIK
UZLAŞMA
ÖZET:Suç tarihinde 15 yaşını tamamlayıp 18 yaşını bitir­meyen sanığın işlediği kasten yaralama suçunun, 765 sayı­lı Yasada öngörülen yaptırımının alt sının 2 yılı aşmayan hapis ya da para cezası olması nedeniyle 5395 sayılı Yasa­nın 24. maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında kaldığı gözetilmelidir.
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 456]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 253]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 254]
5395 s. ÇOCUK KORUMA KANUNU [Madde 24]
Bıçakla müessir fiil suçundan sanık Erdal’ın yapılan yargılaması sonu­cunda; Mahkumiyetine dair (Konya/Ereğli Birinci Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 16.06.2005 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık mü­dafii tarafından istenmekle ve dosya C.Başsavcılığının 22.09.2005 tarihli tebliğnamesiyle dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşü­nüldü.
Sanık hakkında bıçakla müessir fiil suçundan açılan kamu davasının ya­pılan yargılaması sonucunda; eylemin TCY.nun 456/4, 457/1, 55/3. madde­lerine uygun gerçekleştiğinin kabulüyle suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY.nın hükümlerinin de uygulanarak karşılaştırılması sonucun­da, 765 sayılı TCY.nın hükümlerinin sanık yararına olduğu kabul edilerek ku­rulan hükmün sanık müdafii tarafından temyizi üzerine yapılan incelemesin­de;
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi:
Suç tarihinde 15 yaşını tamamlayıp 18 yaşını bitirmeyen sanığın kasten işlediği yaralama suçunun, 765 sayılı TCY.nın 456/4. maddesinde öngörülen yaptırımının alt sınırı 2 yılı aşmayan hapis ya da para cezası olması nedeniy­le, 03.07.2005 tarihinde kabul edilen ve 15.07.2005 tarihinde hükümden sonra yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 24. maddesi uyarınca uzlaşma kapsamında kaldığı ve 5271 sayılı CYY.nın 253 ve 254. maddelerine göre uzlaştırma işlemi yapılması, uzlaştırma işleminin başarısız­lıkla sonuçlanması durumunda sanık hakkında belirlenen cezanın üç yıldan az olması karşısında, 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesinin uygulama olanağının tartışılması zorunluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerin­de görülmüş olduğundan hükmün bu sebepden dolayı istem gibi (BOZUL­MASINA), 20.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

KASTEN ADAM ÖLDÜRME / LEHE KANUN UYGULAMASI / DURUŞMALI YAPILAN İNCELEME

T.C.

YARGITAY
Birinci Ceza Dairesi
E:2006/2268
K:2006/1570
T:24.4.2006
KASTEN ADAM ÖLDÜRME
LEHE KANUN UYGULAMASI
DURUŞMALI YAPILAN İNCELEME
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 7]
5252 s. TÜRK CEZA KANUNUNUN YÜRÜRLÜK VE UYGULAMA ŞEKLİ HA… [Madde 9]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 309]
Kasten adam öldürmek suçundan K.Ağır Ceza Mahkemesinin 24/04/1996 gün ve 1996/41-71 sayılı kararı ile 10 yıl ağır hapis cezasına hükümlü … bu cezasını infaz ederek N. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/12/2000 gün ve 2000/352 müteferrik sayılı kararı ile şartla tahliye edilmesini müteakip, bihakkın tahliye tarihi dolmadan 21/12/2002 tarihinde yeni bir suç işlemiş olması dolayısıyla 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca şartla salıverilme kararı geri alınıp 21/12/2002 ile 20/01/2006 tarihleri arasındaki bakiye cezanın aynen infazına karar verilerek bu cezanın infazına başlanmasından sonra, 01/06/2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’na göre ilgilinin hukuki durumunun yeniden tespit edilmesi talebi üzerine, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81, 29, 62/2. maddelerine göre 10 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun’un hükümlü lehine olması nedeniyle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 107. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, şartla tahliyenin geri alınmasına ilişkin aynı Mahkemenin 04/05/2004 gün ve 114 müteferrik sayılı kararının ortadan kaldırılmasına ilişkin, K. Ağır Ceza Mahkemesinin 09/06/2005 gün ve 2005/105-90 sayılı ek kararını kapsayan dosya incelendi.
Tüm dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7/2, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddeleri uyarınca, yeni kanunun sanık lehine hükümler getirip getirmediği ve kesinleşmiş hükümler açısından infaz aşamasında uygulanıp uygulanmayacağının tespit edilmesi bakımından, temel ceza maddesi yanında kanuni ve takdiri artırım ve indirim maddelerinin uygulanmasında hakimin takdir hakkım kullanarak karar vermesini gerektiren durumlar ile hükmün zat ve mahiyetinde değişiklik gerektirecek bir hususta öncelikle incelemenin duruşmalı olarak yapılması gerektiği gözetilmeden evrak üzerinde karar verilmesinde,
Kabule göre de, sanığın şartla tahliye edilmesinden sonra yeni bir suç işlemesi dolayısıyla şartla tahliyenin geri alınarak bakiye cezanın infazına başlanmış olması sebebiyle, lehe olan hükümlerin uygulanması bakımından 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 17. maddesinin 5275 sayılı Kanun’un 107. maddesi ile yeniden düzenlendiği, bakiye cezanın infazı yönünden lehe bir düzenleme bulunmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde ek kararla şartla tahliye kararının geri alınmasına ilişkin kararın ortadan kaldırılmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden sözedilerek, Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 14.02.2006 tarih ve 5381 sayılı istemlerine dayanılarak anılan kararın 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi gereğince kanun yararına bozulmasına ilişkin, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının30.03.2006 tarih ve 31694 sayılı tebliğnamesine bağlı dosyası Dairemize gönderilmekle okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
1- ) Olay:
Hükümlü hakkındaki dosyanın içeriğinden:
a- ) Hükümlünün, 22.12.1994 tarihinde işlediği kasten adam öldürmek suçundan, K. Ağır Ceza Mahkemesinin, 01.10.1996 tarihinde kesinleşen, 24.04.1996 tarih ve 41-71 sayılı kararıyla, 765 sayılı TCK ‘nun 448, 51/2, 59. maddeleri gereğince 10 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına;
b- ) 11.09.1997-07.10.1997 tarihleri arasında cezaevinden firar suçundan, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin, 09.02.1998 tarihinde kesinleşen, 11.09.1997 tarih, 1997/210 esas ve 1998/06 karar sayılı kararıyla 765 sayılı TCK’nun 299,59. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 gün ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına;
c- ) K. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.04.1998 tarih ve 63 müt. sayılı kararıyla, bu cezalarının11 yıl 4 gün ağır hapis olarak toplanan bu cezalarından dolayı, N. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.12.2000 tarih 352 müt. sayılı kararıyla, bihakkın tahliye tarihinin 20.01.2006 olduğu belirlenmekle birlikte, 22.12.2000 tarihinden geçerli olarak koşullu salıverilmesine;
d- ) 21.12.2002 tarihinde işlediği mala zarar vermek ve saldırgan sarhoşluk suçlarından dolayı, K. Asliye Ceza Mahkemesinin, 21.04.2004 tarihinde kesinleşen, 30.03.2004 tarih, 2003/129 esas ve 20041200 karar sayılı kararıyla 765 sayılı TCK’nun 516/3, 522/1 ve 572/1. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 3 ay hafif hapis cezasıyla cezalandırılmasına;
e- ) Koşullu salıverilmesinden sonra deneme süresi İçinde işlediği suç nedeniyle, K. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.09.2004 tarihinde kesinleşen, 04.05.2004 tarih 144 müt. sayılı kararıyla koşullu salıverilme hükmünün kaldırılarak, 21.12.2002-20.01.2006 tarihleri arasında kalan sürenin 765 sayılı TCK’nun 17. maddesi uyarınca aynen çektirilmesine;
f- ) Hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın lehe hükümlerinin uygulanması için 7. maddesi uyarınca, K. Ağır Ceza Mahkemesinin, 01.10.1996 tarihinde kesinleşen, 24.04.1996 gün ve 41-71 sayılı kararın duruşmasız olarak ele alınarak aynı Mahkemenin 09.06.2005 tarih, 105-90 sayılı ek kararıyla, 5237 sayılı TCKlnun 81, 29, 62. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında 53. maddenin uygulanmasına, 765 sayılı TCK’nun 17. maddesinin uygulanma olanağı kalmadığından koşullu salıverilmenin geri alınmasına ilişkin hükmün kaldırılmasına;
Karar verildiği anlaşılmaktadır,
2- ) Hukuksal değerlendirme:
Dairemizce de benimsenen, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 27.12.2005 tarih ve 162-173 sayılı kararında, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın 7/2. ve 5252 sayılı Yasanın 5349 sayılı Yasa ile değişik 9/1. maddeleri uyarınca, Türk Ceza Yasasının lehteki hükümlerinin uygulanması bağlamında takdir hakkı kullanılmak suretiyle kesin hükümlerin “zat ve mahiyetini”değiştiren kararların duruşma yapılarak verilmesi gerektiğine, duruşma açılarak veya lehe hükümlerinin derhal uygulanabileceği durumlarda duruşma yapılmaksızın verilen kararlara karşı temyiz yasa yolunun açık bulunduğuna işaret edilmiştir’.
Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde, temyiz incelemesi yapılmaksızın kesinleşen karar veya hükümlere karşı “kanun yararına bozma”isteminde bulunulabileceği öngörülmüştür. Aynı maddenin 4. fıkrasının ( b ) bendinde; “Mahkumiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz” hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ile ortaya konulan gerekçenin ışığında somut olay değerlendirildiğinde, takdir hakkı kullanılmasına karşın duruşma açılması zorunluluğuna uyulmayarak, infaz edilmekte olan kararın dosya üzerinden incelenmek suretiyle “zat ve mahiyetinde” değişiklik yapılmasına ilişkin Karabük Ağır Ceza Mahkemesinin 09.06.2005 tarih, 105/90 sayılı ve temyiz edilmeksizin kesinleşen ek kararında isabet bulunmadığından öncelikle bu yönden bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, Karabük Ağır Ceza Mahkemesinin 09.06.2005 tarih ve 105/90 sayılı ek kararının, 5271 sayılı CMK’ nun 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosya Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ) 24.04.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.