Etiket arşivi: KAYIT

Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları • UYAP’A EVRAKIN KAYIT TARİHİ, HAVALE TARİHİ OLARAK ESAS ALINMASI GEREKTİĞİ

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
ESAS NO: 2013/14-742
KARAR NO: 2014/16
KARAR TARİHİ..: 21.01.2014

>Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemine Kaydedilen Belgelerin Kayıt Tarihi – Havale Tarihi – Temyiz Tarihi

ÖZET: Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilgili genelgesine göre UYAP’a kaydedilerek elektronik ortama aktarılan belgelerle ilgili kayıt tarihi bu işlemler yönüyle havale tarihi olarak esas alınması gerekir.

Sanık Metin’in katılanlara karşı gerçekleştirmiş olduğu kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 5237 sayılı TCK’nın 37. maddesi yollamasıyla 109/2, 109/3-b, 109/5, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 15 ay hapis, katılan Zehra’ya karşı gerçekleştirmiş olduğu cinsel saldırı suçundan ise aynı kanunun 102/2,62 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 06.09.2012 gün ve 359-170 sayılı hükmün sanık müdafii ve katılan Neslihan tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 28.03.2013 gün ve 1502 – 3525 sayı ile;

"Sanık Metin müdafiinin hâkim havalesi bulunmayan temyiz dilekçesinde, yazı işleri müdürünün temyize ilişkin kayıt şerhinin temyiz süresinden sonra olan 14.09.2012 tarihini taşıdığı anlaşıldığından, süresi içinde yapılmayan temyiz isteğinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK’nın 317. maddesi uyarınca reddine,

Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan kurulan hükümlere yönelik katılan Neslihan vekilinin temyiz dilekçesi üzerine yapılan incelemede;

Oluşa göre, sanıkların, her iki mağdüreye karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işlediğinin anlaşılmış bulunması karşısında mağdure sayısınca suç oluşacağı gözetilmeksizin, zincirleme suç hükümlerinin uygulanması suretiyle eksik ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.09.2013 gün ve 256799 sayı ile;

"…Sanık müdafii 13.09.2012 tarihinde saat 10.52 de tarama merkezine vermiş olduğu temyiz dilekçesini uyap ortamında aktarmıştır. Uyap kayıtlarında bu durum açık olarak görülmektedir. Mahkeme yazı işleri müdürü temyiz dilekçesini 14.09.2012 tarihinde temyiz defterine kaydettiğinden temyiz süresinin hesaplanmasında bu tarih dikkate alınmıştır.

Sanık müdafii 13.09.2012 tarihinde ve süresi içinde temyiz iradesini açıklayan dilekçesini uyap ortamından dosyaya aktardığından temyiz süresinde yapılmıştır. Mahkeme yazı işleri müdürünün temyiz dilekçesini bir gün sonra onaylayarak temyiz defterine geç kaydetmesi sanığın temyiz hakkını ortadan kaldırmamalıdır. Bu nedenlerle sanık Metin müdafiinin temyiz isteminin reddine ilişkin kararın kaldırılması gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

CMK’nın 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece 26.09.2013 gün ve 8559-9722 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık Metin hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık müdafiinin temyiz dilekçesini adliye tarama merkezine müracaat ederek tarattığı 13.09.2012 tarihinin mi, yoksa mahkeme yazı işleri müdürünün dilekçeyi havale ettiği 14.09.2012 tarihinin mi temyiz tarihi olarak esas alınması gerektiği, bu bağlamda sanık müdafiinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından; 06.09.2012 günü tefhim edilen hükme yönelik olarak sanık müdafiinin 13.09.2012 günü adliyeye müracaat ederek görevlilerin yönlendirmesi ile tarama merkezinde temyiz dilekçesini taratıp dijital ortama aktardığı, ilgililerce dilekçenin üzerine "TARANDI" ibaresinin yazıldığı, hakim havalesi bulunmayan dilekçe üzerindeki mahkeme yazı işleri müdürlüğü temyiz kayıt tarihinin 14.09.2012 olduğu, UYAP ortamında sanık müdafiinin temyiz dilekçesinin verilme tarihinin 13.09.2012 saat 10.52 olarak kayıtlı olduğu, mahkeme temyiz defterinde sanık müdafiinin temyiz dilekçesi ile ilgili olarak, geldiği tarihin 13.09.2012, dilekçe veya layiha tarihinin ise 14.09.2012 olarak kayıtlı olduğu, Yargıtaya dosya gönderme formunda da temyiz tarihinin 13.09.2012 olarak gösterildiği anlaşılmaktadır.

Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi İçin, kanuna ve usulüne uygun bir temyiz davası açılması; temyiz davasının açılabilmesi için ise 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesine göre "süre" ve "istek" şartlarının birlikte gerçekleşmesi gereklidir.

CMUK’nın 310. maddesi, temyiz incelemesi yapılabilmesinin ilk şartı olan ve uyuşmazlık konusunu da ilgilendiren süreyi, hükmün tefhiminden ve tefhim edilememiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlemiştir.

Temyiz davası açılabilmesi için gerekli olan ikinci şart ise istektir.

Ceza yargılaması hukukunun temel prensiplerinden "davasız yargılama olmaz" ilkesinin doğal sonucu olarak, temyiz davası kendiliğinden açılamayacağından, bu konuda bir istek bulunması ve bu isteğin de hak ve yetkisi olan kişilerce yerine getirilmesi zorunluluğu aranmış, süre ve istek şartlarına uygun temyiz davası açılmamış olması durumunda Yargıtay tarafından hükmün incelenmesinin mümkün olmadığı ilkesi benimsenmiştir. Ancak kuralın istisnasına ihtiyaç duyan kanun koyucu, CMUK’nın 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereği halen yürürlükte olan 305. maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme ile bu ilkeden ayrılarak on beş yıl ve daha fazla hürriyeti bağlayıcı cezaya dair mahkûmiyetlerde istek şartından sanık lehine vazgeçip temyiz incelemesinin kendiliğinden (re’sen) yapılmasını kabul etmiştir.

Uyuşmazlığın çözüme kavuşturulabilmesi açısından Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) ve ilgili mevzuat üzerinde de durulmalıdır.

Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP), Yüksek Mahkemeler de dahil olmak üzere bütün yargı organları ile birlikte adli tıp ve icra daireleri arasında bilgi alışverişinin elektronik ortama taşınması, evrakın elektronik ortamda güvenli bir şekilde depolanması, kişilere internet üzerinden hizmet verilmesi, diğer kurumlarla elektronik ortamda hızlı, etkin ve güvenilir bilgi alışverişinin sağlanması ve bu kurumlardan istenilmesi gereken bilgilerin sistem tarafından hazır edilmesi, kısaca adalet hizmetlerinin daha hızlı ve güvenilir bir şekilci«* yerine getirilmesi amacıyla uygulamaya konulan bir bilişim sistemi projesidir.

Bu doğrultuda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun "Elektronik İşlemler" başlıklı 445. maddesinde; "UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi), adalet hizmetlerinin elektronik ortamda yürütülmesi amacıyla ol üştürülün bilişim sistemidir. Dava ve diğer yargılama İşlemlerinin elektronik ortamda gerçekleştirildiği hâllerde UYAP kullanılarak veriler kaydedilir ve saklanır" 5271 sayılı CMK’na 6352 sayılı Kanunun 95. maddesi ile eklenen "Elektronik İşlemler" başlıklı 38/A maddesinin birinci fıkrasında; "Her türlü ceza mahkemesi işlemlerinde UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) kullanılır. Bu işlemlere ilişkin her türlü veri, bilgi, belge ve karar, UYAP vasıtasıyla işlenir, kaydedilir ve saklanır" şeklindeki düzenlemeler ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin işlevi ve kullanılacağı alanlar tanımlanmıştır.

Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin "Gelen evrakın havalesi" başlıklı 88. maddesinde; "…(3) Ön büro kurulan yerlerde mahkemelere gelen evrakın havale işlemi adlî yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanlığının yetki vereceği yazı işleri müdürü veya zabıt kâtipleri tarafından yapılır.

(4) Evrakın alındığına ve elektronik ortama aktarıldığına dair başvuru sahibine ücretsiz olarak bir alındı belgesi verilir. Bu belge aynı zamanda havale yerine geçer" hükmü getirilmiştir.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun "Havale İşlemleri" başlıklı 24 no lu genelgesinde ise; "…Masraf, zaman ve hak kaybına sebep olunmaması, yasal sürelerin tespiti yönünden oluşabilecek tereddütlerin önlenmesi bakımından;

1- Havale için ibraz edilen dilekçe veya belgenin konusu Ve alındığı tarih ve sayıyı gösteren "Alındı Belgesinin ücretsiz olarak ilgilisine verilmesi,

2- Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminin (UYAP) tüm ülke çapında tam olarak 01.09.2008 tarihinden itibaren kullanılmaya başlanmasıyla birlikte kalem hizmetlerinin yapılmasında kullanılan defter ve kartonlar ile diğer işlemlerin,

UYAP ortamında oluşturulması ve yapılması esası benimsendiğinden; dilekçe veya belgelerin mümkünse dijital ortamda alınarak, mümkün değilse okunaklı bir şekilde taranarak zamanında, doğru ve eksiksiz biçimde UYAP’a kaydedilmesi, İm kaydın tarihinin havale tarihi olarak kabul edilmesi; bu hizmetlerin hızlı, verimli ve düzenli bir şekilde yapılıp yapılmadığının takip edilerek denetiminin sağlanması…"görüşlerine yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere Cumhuriyet Başsavcılıkları ile Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmelik ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ilgili genelgesine göre UYAP’a kaydedilerek elektronik ortama aktarılan belgelerle ilgili kayıt tarihinin ilgili işlemler yönüyle havale tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık müdafii 06.09.2012 günü yüzüne karşı verilen hükme yönelik olarak, bir haftalık temyiz süresinin son günü olan 13.09.2012 tarihinde adliyeye müracaat ederek hükmü temyiz etmek istediğini gösteren dilekçesini ibraz etmiş ve bu dilekçesi aynı gün dijital ortamda dosyaya aktarılmıştır. Bu aşamadan sonra adliyenin iç işleyişinden kaynaklanan gecikme ya da sorunların sanık aleyhine değerlendirilmemesi gerekir. Kaldı ki mahkeme temyiz defteri ile Yargıtay’a dosya gönderme formunda temyiz tarihinin 13.09.2012 olduğu belirtilmiştir. Bu nedenle, sanık müdafiinin temyiz dilekçesinin taranarak UYAP’a aktarılma tarihinde temyiz edildiği ve dolayısıyla temyiz başvurusunun yasal süre içerisinde yapıldığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin "temyiz isteminin reddine ilişkin" kararı ile sanık Metin ve buna bağlı olarak sanık Dursun’un katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemi nedeniyle kurulan hükme yönelik olarak bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın sanıkların katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile sanık Metin’in katılan Zehra’ya karşı gerçekleştirmiş olduğu cinsel saldırı suçu yönünden sanık Metin’in de başvurusu gözönünde bulundurmak suretiyle temyiz incelemesi yapılması için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2-Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 28.03.2013 gün ve 1502 – 3525 sayılı "temyiz isteminin reddine dair" kararı ile sanık Metin ve buna bağlı olarak sanık Dursun’un katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma eylemi nedeniyle kurulan hükme yönelik olarak bozma kararının KALDIRILMASINA,

3-Dosyanın, sanıkların katılanlara karşı gerçekleştirmiş oldukları kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile sanık Metin’in katılan Zehra’ya karşı gerçekleştirmiş olduğu cinsel saldırı suçu yönünden sanık Metin’in de başvurusu göz önünde bulundurulmak suretiyle temyiz incelemesi yapılması İçin Yargıtay 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.01.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Cum Mar 13, 2015 12:40 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • FAİZ ALACAĞI,SAKLI TUTULMASI VEYA İTİRAZI KAYIT KONULMASI ŞARTI

T. B. K – MADDE 131
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Borçların ve Borç İlişkilerinin Sona Ermesi, Zamanaşımı
BİRİNCİ AYIRIM
Sona Erme Hâlleri

A. Asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi
Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.

İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir.

Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.

T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2014/9199
KARAR NO. 2014/13475
KARAR T. 20.10.2014

Faiz, asıl alacağa bağlı fer’i bir haktır. BK’nun 113. maddesi ( 6098 Sayılı TBK m.131 ) uyarınca, asıl alacak sona erince fer’i haklar da sona ermiş sayılır. Faiz, asıl alacağa bağlı bulunmasına rağmen, asıl alacaktan ayrı olarak dava veya takip konusu edilebilir. Asıl alacak için açılan davada faize dair hakkın saklı tutulmamış olması, daha sonra faiz için ayrı bir dava açılmasına engel teşkil etmez.Ancak faizin ayrı bir dava veya icra takibine konu yapılması sırasında, asıl alacağın ödenmemiş olması,ödenmiş ise ihtirazi kayıt konulması şarttır. Aksi halde BK’nun 113. maddesi uyarınca faiz alacağı da sona ermiş sayılır.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Mar 08, 2015 4:37 pm


İdare ve Vergi Hukuku • OKUL MÜDÜRÜNE OKUL KAYIT BAĞIŞ CEZASI KARAR ÖRNEĞİ

Okul müdürüne bağış cezası yargıdan döndü

Okul müdürüne, bağış almaktan dolayı verilen ceza, Bölge İdare Mahkemesinden döndü

Ankara-Çankaya Mehmet Özcan Torunoğlu Ortaokulu Müdürü Ali YÜZER, Ankara-Yenimahalle Çayyolu Necdet Seçkinöz İlköğretim Okulu Müdürü olarak görev yapmakta iken; 2011/40 sayılı Genelge’ye aykırı davrandığı gerekçesiyle 1702 sayılı Kanun’un 20. maddesinin birinci fıkrası gereği ihtar cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Yenimahalle Kaymakamlığı (Yenimahalle İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü) nın işleminin iptali için açılan dava Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından karara bağlandı.

Ankara 13. İdare Mahkemesinin 14/02/2013 tarihli ve E:2012/817, K:2013/221 sayılı kararını bozarak "davacının okul kayıt ve diploma işlemleri sırasında bağış aldığı ya da velileri bağış yapmaya zorladığı yönünde herhangi bir veli tarafından şikayette bulunulmadığı gibi davacının bu yönde bir faaliyeti bulunduğuna dair açık bir tespitin bulunmadığının anlaşıldığı; davacı hakkında tesis edilen disiplin cezası işleminde hukuka uyarlık görülmediği" belirtilmiştir. Mahkeme Ankara 13. İdare Mahkemesinin kararını da bozarak dava konusu işlemi iptal etmiştir.
KARAR
Resim
Resim

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 29 Oca 2015, 23:58


Yargıtay,emekli ikramiyesinin kayıt ve sınırlama olmaksızın tamamının haczi kabildir.

Yargıtay 12.Hukuk Dairesi

Esas:  2010/2308-  Karar: 2010/4023 – Karar Tarihi: 23.02.2010

ÖZET: Emekli Sandığınca şartları oluştuğunda toptan ve bir defada ödenmekte olan emekli ikramiyesinin kayıt ve sınırlamalara tabi tutulmaksızın tamamının haczi kabildir. Mahkemece şikayetin reddi gerekir.

(2004 S. K. m. 82, 83) (5510 S. K. m. 88, 93)

Dava ve Karar: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:

5510 Sayılı Kanunun 17.4.2008 tarih ve 5754 Sayılı Kanunun 56. maddesi ile değişik 93. maddesinin birinci fıkrasına göre, bu kanun gereğince sigortalılar ve hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri 88. maddeye göre takip ve takibi gereken alacaklar ile nafaka borçları dışında haczedilemez. Emekli Sandığınca şartları oluştuğunda toptan ve bir defada ödenmekte olan emekli ikramiyesi, anılan madde kapsamında sayılan gelir, aylık ve ödenek niteliğinde olmadığı gibi, bu paranın haczedilemeyeceği yönünde gerek 5510 Sayılı Kanunda gerekse İİK. nun 82 ve 83. maddelerinde herhangi bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu durumda emekli ikramiyesinin anılan kanun ve maddelerde gösterilen kayıt ve sınırlamalara tabi tutulmaksızın tamamının haczi kabildir. O halde mahkemece şikayetin reddi gerekirken kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, 23.02.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.

——————————————————————————————————————————————-

Av.Suat Şahin tarafından kamu avukatları mail grubunda yapılan paylaşımı, Genç Baro okurları ile paylaşıyoruz. Av.Suat Şahin e teşekkür ederiz.

Merhaba, emekli ikramiyesinin haczedilebileceğine ilişkin karar ektedir.Karar her ne kadar emekli sandığına ilişkin olsa da içerik itibariyle 5510 /93. maddeye dayandırdığından eski ssk anlamında da kullanılabilinir. Selamlar

Av.Suat Şahin

KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI ZİLYETLİĞİ / İMAR VE İHYA / KAYIT VE BELGELERİN KAPSAMINI TAYİN

T.C.
YARGITAY
Sekizinci Hukuk Dairesi
E: 2006/3590
K: 2006/3996
T: 08.06.2006
KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI ZİLYETLİĞİ
İMAR VE İHYA
KAYIT VE BELGELERİN KAPSAMINI TAYİN
Özet: Davacı taşlı ve delicelik niteliğindeki dava konusu taşınmazı imar ve ihya ettiğini açıklayarak tescil isteğinde bu­lunmuştur. Taşınmazın bulunduğu yerde yetkili Orman Kadastro Komisyonlarınca orman sınırlandırması yapılmış ise, sınırlan­dırmaya ait kesinleşmiş harita ve tutanakların getirtilmesi, sınır­lama yapılmamışsa orman olup olmadığı yöntemince araştırılıp sonucuna göre karar verilmesi, taşınmazın tapu kaydının olup olmadığının araştırılması, sonucuna göre karar verilmesi ge­rekir.
3402 s. KADASTRO KANUNU [Madde 14]
3402 s. KADASTRO KANUNU [Madde 17]
Mustafa K… ile Hazine ve Ö… Belediye Başkanlığı aralarındaki tescil davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair (Menderes Asliye Hukuk Hâkimliği)’nden verilen 08.09.2005 gün ve 789/492 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı vekili, imar-ihya ve kazanmayı sağlayan zilyetlik nedeniyle dava dilekçesinde mevkii ve sınırları yazılı taşınmazın vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili ile Belediye Başkanlığı vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile 19.04.2005 tarihli bilirkişi rapor ve krokisinde (A2) ile gösterilen 7977,76 m2 yüzölçümündeki taşınmazın davacı adına tapuya tesciline, fazlaya ilişkin isteğin reddine, (Al) ile gösterilen 1357,62 m2 ile (A3) ile gösterilen 1871,62 m2 yüzölçümündeki taşınmaz bölümlerinin Hazine adına tapuya tesciline karar verilmesi üzerine; hükmün kabule ilişkin bölümü davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TMK’nın 713/1 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddeleri uyarınca tescil isteğine ilişkindir. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşlık ve çalılık yerlerden olması nedeniyle 1956 yılında kadastroca tespit dışı bırakılan taşınmazın davacı tarafından delicelerin aşılanması suretiyle imar-ihya edilerek dava tarihinden geriye doğru 20 yıldan fazla süre ile tasarruf edildiğinin belirlenmesi üzerine davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de; mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli bulunmamaktadır.
Davacı, taşlık ve delicelik niteliğindeki dava konusu taşınmazı imar ve ihya ettiğini açıklayarak tescil isteğinde bulunmuştur. Bu nitelikte bir yer Devlet ormanı içinde ya da dışında bulunabilir, Devlet ormanı dışında kalan ve orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bu tür yerlerin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddelerindeki koşulların oluşması halinde ihya yoluyla kazanılması mümkündür. Devlet ormanı içinde kalan yerlerden olması halinde ise 3573 sayılı Kanun’un 3, 4 ve 5. maddelerinde öngörülen ıslah ve temlikle ilgili işlem ve koşulların araştırılması gerekir. Bu nedenle taşınmazın bulunduğu yerde yetkili Orman Kadastro Komisyonlarınca orman sınırlandırılması yapılmış ise, sınırlandırmaya ait kesinleşmiş harita ve tutanakların, sınırlama yapılmamış ise bu yöreye ait memleket haritası, amenajman planı ve hava fotoğraflarının Orman İdaresinden istenerek dosya arasına konulması, ayrıca komşu parsellere ait tapulama tutanakları ile varsa dayanak belgelerin de getirtilerek yerel, teknik ve ormancı bilirkişi heyeti aracılığıyla dava konusu taşınmaza uygulanması, taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 1. maddesi hükmü uyarınca orman sayılan yerlerden olup olmadığının yöntemine uygun bir biçimde araştırılıp belirlenmesi gerek­mektedir. Bundan ayrı dava, tapusuz taşınmazın tescili isteğine ilişkin bulun­duğuna göre, böyle bir yerin tapuya tesciline karar verilebilmesi için tapuda kayıtlı olmaması gerekir. Tescil konusu taşınmazın tapuda kayıtlı olup olmadığı sorulmamıştır. Çifte tapu oluşumuna neden olunmaması bakımından bu hu­susun Tapu Sicil Müdürlüğünden sorulup belirlenmesi, ayrıca paftaya göre taşınmaza komşu olan tüm parsellere ait tapulama tutanakları ile varsa dayanak belgelerin de getirtilip yapılacak uygulamada dava konusu taşınmazı ne şekil ve nitelikte gösterdiğinin yerel bilirkişi ve tanıklardan sorularak açıklığa kavuşturulması ve tescil konusu taşınmazın konumunun teknik bilirkişi tarafından pafta üzerinde işaret edilmesi, keşif sırasında HUMK’nın 366. maddesi uyarınca Yargıtay denetiminde taşınmazın niteliğini izlemeye elverişli fotoğrafların, fotoğrafçı bilirkişiye çektirilip hakim tarafından usulen onay­landıktan sonra dosya arasına konulması gerekmektedir. Eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile (A2) ile gösterilen 7977,76 m2/lik taşınmaza ilişkin hüküm bölümünün (BOZULMASINA), 08.06.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ / KAYIT VE BELGELERİN KAPSAMININ BELİRLENMESİ

T.C.
YARGITAY
Onaltıncı Hukuk Dairesi
E: 2006/3365
K: 2006/4091
T: 01.06.2006
KADASTRO TESPİTİNE İTİRAZ
KAYIT VE BELGELERİN KAPSAMININ BELİRLENMESİ
Özet:Dava konusu parsellerin dağıtım haritaları ilgili Daireden getirtildikten sonra yapılacak olan keşifte, tapu kayıtları ve ekleri yerel ve uzman bilirkişiler yardımıyla uygu­lanıp kapsamları belirlenmeli, ortak sınırın durumu, değişip değişmediği, değişmişse ne zaman ve nasıl olduğu belirlenmeli, ortak sınırın belirlenememesi durumunda tapu kayıtları ve miktarlarına göre orantılı paylaştırma yapılarak tapuların kap­samı belirlenmelidir.
2510 s. İSKAN KANUNU (1) (2) [Ek Madde 34]
3402 s. KADASTRO KANUNU [Madde 13]
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde
olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, gereği görüşüldü:
Kadastro sırasında 130 ada 16 ve 22 parsel sayılı 26879.64 ve 24534.27 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar tapu kaydı nedeniyle 16 nolu parsel davalı Şerafettin ve müşterekleri, 22 nolu parsel Cemil adına tespit edilmiştir. Davacı Kenan, yasal süresi içinde tapu kaydı, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak murislerine ait 130 ada 17 ve 20 nolu parsellerin yüzölçümünün eksik tespit edildiği, eksikliğin 16 ve 22 parsel içinde kaldığı iddiası ile dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine ve temyize konu 130 ada 16 ve 22 nolu parsellerin tespit gibi davalılar adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Kenan tarafından temyiz edilmiştir.
1 Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, davacıya ait 20 numaralı parselin miktarında bir eksiklik bulunmadığı ve 22 nolu parsel maliki tarafından meydana getirilmiş bir tecavüzün de olmadığı mahallinde yapılan keşif, uygulama, yerel bilirkişi tanık anlatımı ve uzman bilirkişi tarafından düzenlenen kroki ve raporla belirlendiğine göre davacının davaya konu 22 numaralı parsele ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarının reddiyle hükmün 22 numaralı parsele ait bölümünün (ONANMASINA),
2 Davacının 130 ada 16 numaralı parsele ilişkin temyizine gelince; mahkemece davacıya ait 17 numaralı parseldeki 4369.45 metrekare tuta­rındaki eksikliğin 16 numaradaki parselde olmadığı, bir başka ifadeyle 16 numaralı parselin 17 numaralı parsel aleyhine genişlemediği kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de; yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm için yeterli bulunmamaktadır. Davacıya ait 17 numaralı parsel ile davaya konu 16 numaralı parselin ve bu parsellerle birlikte 130 adada yer alan diğer taşınmazların iskan yoluyla dağıtıldığı celbedilen kayıtlardan anlaşıl­maktadır. 2510 sayılı Kanun’a göre dağıtım yapılmış bulunması nedeniyle bu dağıtımın haritaya bağlı olması gerekir. Mahkemece tapu kayıtlarının harita­sının getirtilip uygulamaya çalışılması ve ortak sınırın buna göre belirlenme yoluna gidilmemesi isabetsiz olduğu gibi, ortak sınırın yerel bilirkişi ve tanık beyanlarına dayanılarak saptanması, bunun da mümkün olmaması halinde orantı kurulmak suretiyle davacının parselindeki noksanlığın giderilmeye çalışılmaması da isabetli değildir. Bu tür eksik ve yetersiz soruşturmaya daya­nılarak karar verilemez. Doğru sonuca varılabilmesi için öncelikle 130 adada yer alan tüm taşınmazların ve bu arada 16 ve 17 numaralı parsellerin dağıtım haritaları ilgili Daireden getirtilerek dosyasına konulup dosya keşfe hazır hale getirildikten sonra mahallinde yerel bilirkişi, taraf tanıkları ve uzman bilirkişiler huzuruyla keşif icra edilmelidir. Taşınmazın başında icra edilecek keşif sırasında dayanılan tapu kayıtları ve temin edilebildiği takdirde bu tapuların eki olan haritalar yerel bilirkişiler yardımı, uzman bilirkişi aracılığıyla uygulanıp kapsamları belirlenmeli, ortak sınırın bu şekilde belirlenmesi mümkün olmadığı takdirde dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıklardan taşınmazlar arasındaki ortak sınırın dağıtım tarihindeki konumu, dağıtımdan sonra ortak sınırda değişme olmuşsa bu değişmenin hangi tarihte ve ne şekilde olduğu hususunda bilgi alınıp ortak sınır bilirkişi ve tanık sözleriyle tespit edilmeye çalışılmalı, tarafların dayandığı tapu kayıtlarının uygulanması suretiyle veya yerel bilirkişi ve tanık ifadelerine göre ortak sınırın belirlenememesi durumunda, tapu kayıtlarının diğer sınırları da gereği gibi saptanıp bu tapulardaki miktarlar gözönünde tutulmak ve taşınmazların yüzölçümleri arasında orantı kurulmak ve taraflar arasında paylaştırma yapılmak suretiyle tapuların kapsamları ve dolayısıyla ortak sınır belirlenmelidir. Mahkemece belirtilen şekilde araştırma ve inceleme yapılmadan yazılı olduğu biçimde hüküm kurulması isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenle yerinde bulunduğundan kabulüyle hükmün (BOZULMASINA), 01.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.