Etiket arşivi: KURUL

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • ANONİM ŞİRKET GENEL KURUL KARARLARI NASIL İPTAL EDİLİR?

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/11-1048
KARAR: 2014/430

Taraflar arasındaki “karar iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; …(kapatılan) Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 21.10.2010 gün ve 2010/221 E., 2010/401 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 14.06.2012 gün ve 2011/1888 E., 2012/10598 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacı vekili, müvekkilinin davalı şirkette %38 hisse ile ortak olduğunu, davacının hissesi sermaye artırımlarında sabit kalması kaydıyla taşınmazını davalıya devredildiğini, müvekkilinin olağanüstü genel kurul toplantısında 1.045.000,00 TL ödenmesine karar verildiğini, toplantının 08.08.2008 tarihinde yapıldığını ileri sürerek olağanüstü genel kurul kararının iptaline, 1.045.000,00 TL’nin işlemden kaldırılmasına, müvekkilinin %38 oranındaki hissesinin sabit kalmasına, davacının hissesinin satışına ilişkin 22.12.2009 tarihli yönetim kurulu kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, olağanüstü genel kurul toplantısının usul ve yasaya uygun olarak yapıldığını, yeni yönetim kurulunun seçimi sonrasında davacı tarafından yapılan bir itirazın bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, tüm dosya kapsamına, toplanan delillere ve TTK.’nun 381. maddesine göre, genel kurul kararının iptali için, ortağın toplantıda hazır bulunup, alınan karara muhalif kalarak bu durumun tutanağa geçirilmiş olması gerektiği ancak davacı temsilcisinin toplantıda böyle bir muhalefetinin bulunmadığı, davanın üç aylık hak düşürücü süre içinde açılmadığı, yönetim kurulu kararına karşı ortakların dava açma hakkı olmadığı, yönetim kurulu kararına karşı genel kurula itiraz edilebileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, davalı …Dünya Tic. Mer.A.Ş’nin 08/08/2008 tarihli sermaye artırımına ilişkin olağanüstü genel kurul kararının ve davacının hissesinin satışına ilişkin 22/12/2009 tarihli yönetim kurulu kararının iptali istemine ilişkindir. Mahkemece kabul edildiği üzere her ne kadar genel kurul kararının TTK.’nun 381. maddesi uyarınca iptali için toplantıya katılan ortağın aleyhe oy vermesi ve muhalefetini tutanağa geçirmesi gerekir ise de, somut uyuşmazlıkta genel kurul kararıyla ihlal edilen hak taraflar arasında imzalanan davacının sermaye taahhüdünü aynî olarak yerine getireceğine ilişkin protokolden kaynaklanan sözleşmesel bir hak olduğundan genel kurul kararıyla davacının bu hakkı ortadan kaldırılamayacağı gibi, daha önce yapılan sermaye artırımları sırasında bu hakkın kullandırılmamış olması da bu hakkın ortadan kalktığı anlamına gelmez. Mahkemece, davacının talepleri buna göre değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle karar verilmiş olması doğru görülmemiş, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, anonim şirketin sermaye artırımına ilişkin genel kurul kararının ve davacı kurumun sermaye artırımından kaynaklanan hisselerinin bir başka ortağa satışına yönelik yönetim kurulu kararının iptali ve davacı hisselerinin % 38 oranında sabit kalması istemlerine ilişkindir.

Mahkemece; 08.08.2008 tarihindeki genel kurul kararında oy birliğiyle sermaye artırım kararı alındığı, TTK 381. maddesi uyarınca, genel kurul kararının iptali davasının 3 aylık hak düşürücü süre içinde açılması gerektiği ve toplantıda hazır bulunma halinde karara muhalif kalma şartı arandığı, eldeki davada ise, bu koşulların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının, anonim şirket genel kurul kararına karşı hükümsüzlük (yokluk ve butlan) nedenlerine mi, yoksa iptal edilebilirlik nedenlerine mi dayandığı, buradan varılacak sonuca göre TTK’nun 381. maddesi uyarınca iptal davası açılabilmesi için, toplantıya katılan ortağın aleyhe oy vermesi ve muhalefetini tutanağa geçirmesinin zorunlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

I- Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle; anonim şirket genel kurul kararlarının iptali için ileri sürülebilen nedenler arasında yer alan “hükümsüzlük” ile “iptal edilebilirlik” kavramlarının açıklanmasında yarar vardır.

Bilindiği üzere, mülga 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 Sayılı TTK) batıl kararlara yönelik olarak genel kurul kararlarının iptali için dava açma hakkı düzenlenmemiş ancak doktrin ve uygulamada ilgililerin açacağı bir tespit davası ile hükümsüzlüğün belirlenmesinin talep edebileceği kabul edilmiştir. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 447. maddesinde ise genel kurulun hangi tür kararlarının batıl olduğu hüküm altına alınmış durumdadır.)

Hükümsüzlük halleri, yokluk ve butlan olarak iki alt kategoride ela alınabilir.

Kavram olarak yokluk; bir hukuki işlemin doğabilmesi için öngörülen ve kurucu nitelikte olan emredici hükümlere aykırılık halidir. Bu aykırılık, işlemin unsurlarında eksikliğe yol açar ve işlemi "yokluk" ile sakat hale getiri. Yok sayılan işlem, şeklen dahi meydana gelmemiştir. Yokluk, bunu ileri sürme konusunda hukuki menfaati bulunan herkes tarafından her zaman ileri sürülebilir ve tespit ettirilebilir, hâkim tarafından da re’sen dikkate alınır. Mahkemenin vereceği tespit hükmü, bu durumu açıklayıcı niteliktedir.

Şirketler hukukundaki emredici hükümlere göre, genel kurul kararlarının oluşabilmesi için iki kurucu unsur gereklidir: Birincisi genel kurul toplantısı yapılması, ikincisi toplantıda karar alınmasıdır. Bunların birisindeki eksiklik halinde, işlem (karar) hiç doğmamış sayılır; yani baştan itibaren yoktur. Örneğin, karar alınmadığı halde alınmış gibi gösterilirse veya Bakanlık temsilcisinin toplantıda bulunmaması halinde işlem, yoklukla sakat olacaktır.

Butlan ise; bir işlemin, konusuna ilişkin emredici hükümlere aykırı olması halidir. Eş söyleyişle, bir işlemin konusu; kanuna, ahlaka, adaba, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ya da, imkânsız ise, bu işlem batıldır. Yokluktaki gibi, butlanda da kesin geçersizlik söz konu-sudur; hâkim bunu re’sen göz önünde bulundurur ve herkes bu geçersizliği, iptal davasında öngörülen üç aylık süreyle bağlı olmaksızın ileri sürebilir ve tespit ettirebilir. Yokluk ve butlan arasında sonuçları değil, sebepleri bakımından farklılık bulunmaktadır (Fatih Bilgili, Ertan Demirkapı, Şirketler Hukuku, 2012, 2. Baskı, s.190).

Mülga Türk Ticaret Kanunu’nda bir işlemin batıl hale gelmesine örnek olarak 392. madde hükmü verilebilir. Anılan yasa hükmünde, sermaye artırım koşullarına uyulmamasının kararı batıl hale getireceği düzenlenmiş olup, ikinci fıkra aynen; “Esas sermayenin artırılması yukarıki hükümlere göre icra edilmemiş ise bu husustaki muameleler batıl ve bundan dolayı da idare meclisi azalariyle murakıplar; şirkete, münferit ortaklara ve üçüncü şahıslara karşı müteselsilen mesuldürler.” şeklindedir. Bunun yanı sıra, toplantı ve karar nisabının bulunmaması da (6762 Sayılı TTK m. 378) butlan sebeplerine örnek olarak verilebilir.

İptal edilebilir kararlarda ise; genel kurul kararının geçersizlik halini oluşturan nedenin, işlemin, baştan itibaren geçersiz olması sonucunu doğuracak nitelikte olmaması hali söz konusudur. Örneğin; anonim şirket ortaklar genel kurulunda oyunu kullanmasına haksız yere izin verilmediği, çağrının usulsüz yapıldığı, gündemin gereği gibi ilan veya tebliğ edilmediği, toplantıya ve karara yetkili olmayan kimselerin iştirak ettikleri iddiasında olan ortaklar, yasa, ana sözleşme ve afaki iyi niyet kurallarına aykırılık hallerini ileri sürerek, kararların iptallerini mülga 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi uyarınca isteme hakları bulunmaktadır

Es söyleyişle; mutlak butlanla batıl kararlar, baştan beri hükümsüz olan, sonradan geçerlilik kazanma olanağı olmayan, emredici kurallara, kamu düzenine veya ahlaka ve adaba aykırı veyahut konusu olanaksız olan kararlardır. Bu tür kararlar, baştan beri hüküm ifade etmezler ve mahkemece, re’sen üzerinde durulması da gerekir. 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi anlamında iptali kabil kararlar ise, daha çok ortakların menfaatlerinin koruyan düzenlemelere aykırılık teşkil eden, emredici kurallar dışında yorumlayıcı ve şekle ilişkin kuralların ihlal edildiği kararlardır. İptali gereken kararlar, baştan itibaren geçersiz olmadıklarından, iptal edilinceye kadar geçerli bir kararın hüküm ve sonuçlarını doğururlar.

Yokluk ve butlan hallerinin re’sen göz önünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesinde düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun 12.3.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir.

Bu itibarla, anonim şirket kararının iptali için yukarıda açıklanan hükümsüzlük hallerine dayanılmadığı durumlarda iptal davası açılabilmesi için, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 381. maddesinde (benzer düzenleme 6102 Sayılı TTK, 445 ve 446. maddelerinde mevcuttur) düzenlenen koşulların oluşması gerekir. Anılan yasa hükmü aynen;
“Aşağıda yazılı kimseler, kanun veya esas mukavele hükümlerine ve bilhassa afaki iyi niyet esaslarına aykırı olan umumi heyet kararları aleyhine, tarihlerinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki mahkemeye müracaatla iptal davası açabilirler:

1. Toplantıda hazır bulunup da karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten veya reyini kullanmasına haksız olarak müsaade edilmiyen yahut toplantıya davetin usulü dairesinde yapılmadığını veyahut gündemin gereği gibi ilan veya tebliğ edilmediğini yahut umumi heyet toplantısına iştirake salahiyetli olmıyan kimselerin karara iştirak etmiş bulunduklarını iddia eden pay sahipleri;

2. İdare meclisi;

3. Kararların infazı idare meclisi azalariyle murakıpların şahsi mesuliyetlerini mucip olduğu takdirde bunların her biri.

İptal davasının açılması keyfiyetiyle duruşmanın yapılacağı gün, idare heyeti tarafından usulen ilan olunur.

Birinci fıkrada yazılı üç aylık hak düşüren müddetin sona ermesinden önce duruşmaya başlanamaz. Birden fazla iptal davası açıldığı takdirde, davalar birleştirilerek görülür.
Mahkeme şirketin talebi üzerine şirketin muhtemel zararına karşı davacıların teminat göstermesine karar verebilir. Teminatın mahiyet ve miktarını tayin mahkemeye aittir.” şeklindedir.

Madde metninden de anlaşılacağı üzere, hükümsüzlük hallerinin bulunmadığı genel kurul kararlarının iptalini isteyebilmek için, toplantıda hazır olan ortağın, alınan kararlara muhalif kaldığını toplantı tutanağına yazdırması (muhalefet şerhi) ve üç aylık hak düşürücü sürede dava açılması gerekmektedir. Aksi halde, iptal edilebilir kararlar açısından dava hakkı söz konusu olmaz.

Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin, anonim şirketlerin genel kurul kararlarının iptali istemine etkisine gelince; sözleşmeden kaynaklanan bir hakkın, ilgili tarafın rızası alınmaksızın genel kurul kararıyla tek taraflı olarak ortadan kaldırılamayacağı açıktır. Örneğin; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 31.05.2001 gün ve 2001/3163 E., 4878 K. Sayılı ilamında kabul edilen görüş aynen “…kurucular ve bunların halefleri ile anonim şirket arasındaki ilişki, ortaklık bağı olmaksızın bir sözleşme ilişkisidir. Borçlar Kanunun’daki sözleşme tiplerinden hiçbirine uymayan bu kendine özgü sözleşme ile kurucular, TTK.nun 403. maddesi hükmü uyarınca ortaklığa karşı, hesap dönemi kârı veya tasfiye sonucuna katılma yahut da yeni çıkarılacak hisse senedi alabilme konusunda bir talep hakkı elde ederler. Kurucu intifa hakkı sahiplerinin ortaklığa karşı bir sözleşme tarafı bulunmaları nedeniyle anasözleşemede aksine bir hüküm veya kurucu intifa hakkı sahiplerinden her birinin rızaları bulunmadıkça ortaklık (genel kurul) anasözleşmeyi tek taraflı olarak değiştirerek, kurucu intifa senedi sahiplerinin haklarını onların aleyhine değiştiremez” şeklindedir.

Konuya ilişkin bir başka karar ise; “TTK.nun 389. maddesi hükmüne göre, anonim şirket genel kurulunca imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını sınırlayıcı nitelikteki anasözleşme değişikliğine ilişkin alınan karar imtiyazlı pay sahiplerinin yapacakları özel bir toplantıda verecekleri bir kararla onaylanmadıkça infaz edilemez. Anılan madde ve aynı Yasa’nın 391. maddesi hükmüne aykırı olarak imtiyazlı pay sahiplerinin kararı ile onaylanmadığı nedenine dayalı genel kurul kararlarının anılan kategori ortaklarca iptal istemiyle açacakları davalar, 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi anlamında genel kurul kararının iptali niteliği taşımadığından bu maddede yazılı üç aylık hak düşürücü süreye tabi değildir (Yargıtay 11. HD, 28.10.2004 gün ve 2003/13857 E., 2004/10455 K)” şeklindedir.

Hükümsüzlük hallerinin mahkemece re’sen gözetilmesi gerektiğinden, bu aşamada belirtilmedir ki; 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanunu’nun 10. maddesinin e bendinin, somut uyuşmazlık yönünden değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan yasa hükmü aynen; “İl genel meclisinin görev ve yetkileri şunlardır: e) Bütçe içi işletmeler ile Türk Ticaret Kanununa tâbi ortaklıklar kurulmasına veya bu ortaklıklardan ayrılmaya, sermaye artışına ve gayrimenkul yatırım ortaklığı kurulmasına karar vermek” şeklindedir.
Somut olayda davaya konu genel kurul kararına katılan davacı kurum temsilcisinin işlem yetkisinin, açıklanan yasa hükmü çerçevesinde mahkemece araştırılarak belirlenmesi gerekmektedir.

Eldeki davada, genel kurul kararının iptaline gerekçe olarak ileri sürülen “protokol” ortaklar arasında düzenlenmiştir. Anılan protokol uyarınca; davacı …il Özel İdare Müdürlüğü, kurulacak davalı şirketin % 38 hissesine sahip olacak, sermaye taahhüdünü ayni olarak karşılayacak, bunu için de mülkiyeti kendisine ait taşınmazı 2.500.000 USD karşılığına denk gelmek üzere devredecek olup, protokolün son cümlesi aynen “sermaye artırımlarında kendi hissesi olan % 38’lik paya tekabül eden 2.500.000 USD’ye kadar sermaye taahhüt borcunu ayni olarak yerine getirecektir.” şeklinde düzenleme içermektedir.

Bu itibarla, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle, anonim şirket genel kurul kararının iptali istemi yönünden yerel mahkeme direnme kararı bozulmalıdır.

II- Davacı kurumun sermaye artırımından kaynaklanan hisselerinin bir başka ortağa satışına yönelik yönetim kurulu kararının ‘iptali’ şeklindeki davacı isteminin, bu kararın ‘batıl olduğunun tespiti’ istemi olarak kabul edilmesi sonucu yapılan incelemeye gelince; bilindiği üzere mülga 6762 Sayılı TTK’da ve 6102 Sayılı TTK’da yönetim kurulu kararlarının iptali yönünde bir düzenlemeye yer verilmemiş olup, 6102 sayılı TTK 391. maddesinde, kararın batıl olduğunun tespitinin istenebileceği hüküm altına alınmıştır. Bu yasa değişikliğinden önce de uygulamada, anonim şirket yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunun mahkeme kararıyla tespit edilebileceği kabul edilmekteydi.

Mutlak butlan halleri ile şahsi hakları ihlal eden anonim şirket yönetim kurulu kararları aleyhine, şirket genel kuruluna başvuru yapılmadan ilgilisi tarafından dava açılabilir.

[b]Somut olayda, 22.12.2009 tarihli yönetim kurulu kararıyla, davacı ortak tarafından sermaye artırım taahhüdünün yerine getirilmemesi nedeniyle, sermaye artımından kaynaklanan 1.045 paya karşılık 1.045,00 TL tutarındaki hisse payının, şirketin diğer bir ortağına devredilmesine, bu hususun pay defterine kaydedilmesine karar verilmiştir.

İptali istenilen bu yönetim kurulu kararı, sermaye artımına ilişkin 08.08.2008 tarihli genel kurul kararına dayalı bir işlemdir. Zira, anılan genel kurulun beş nolu kararı ile sermaye artırımına karar verilmiş ve anasözleşmenin 7. ve 8. maddelerinin, hazırlanan tadil metni gibi değiştirilmesine karar verilmiştir. Genel kurula sunulan tadil metni incelendiğinde, sermaye artımı nedeniyle davacı …İl Özel İdaresi’nin yeni sermaye artışı nedeniyle 1.045 adet yeni pay sahibi olacağı ve bunun için de 1.045,00 TL nakdi sermaye artışı taahhüt ettiği kararlaştırılmış olup, iptali istenilen yönetim kurulu kararı, bu sermaye taahhüdünün yerine getirilmemesine dayalı olarak alınmış bir karardır. Sermaye artırım kararı aleyhine yukarıda ayrıntılı açıklandığı şekilde hükümsüz sayılması gerektiği iddiasıyla iptal davası açılmış bulunduğundan, 22.12.2009 tarihli yönetim kurulu kararına karşı da hükümsüzlük nedenlerinin ileri sürüldüğü ve bu nedenle yerel mahkemenin kabulünün aksine, butlan halinin tespiti için dava açılmasının mümkün olduğunun kabul edilmesi gereklidir.

Bu itibarla, genel kurul kararının iptali istemi yanı sıra, yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti istemi yönünden de gerekli araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiğinden, yerel mahkeme direnme hükmünün belirtilen bu ilave gerekçelerle bozulması gerekmiştir.[/b]

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda (I) nolu bentte açıklanan ve Özel Daire bozma kararında yer alan nedenler ile (II) nolu bentte gösterilen ilave nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 02.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 02 Şub 2015, 17:14


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • KOOPERATİF GENEL KURUL KARARININ İPTALİ, MENFİ TESPİT

YARGITAY 23. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/8058
KARAR: 2014/2077

Taraflar arasındaki genel kurul kararının iptali ve menfi tespite ilişkin asıl; üyelikten ihraç kararının iptaline ilişkin birleşen davanın yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl ve birleşen davada davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Asıl davada davacı vekili, müvekkilinin üyesi olduğu davalı kooperatifin 26.06.2011 tarihinde yapılan genel kuruluna davet edilmediğini, genel kurulda alınan kararların anasözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu, üyelerin parasal sorumluluklarını artıran kararların nitelikli çoğunluk ile alınması gerektiğini, ayrıca davalı tarafından gönderilen ihtarnamede istenilen 50.596,25 TL faiz borcu olmadığını ileri sürerek, genel kurul kararlarının iptalini ve ihtarname ile istenilen faiz borcunun olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.

Asıl davada davalı vekili, kooperatife adres bildirmeyen davacının adresinin uzun çalışmalar sonucu tesbit edildiğini, davacının davet edilmesine rağmen iptali istenilen 26.06.2011 tarihli genel kurula katılmadığını, davanın 1163 sayılı Yasa’nın 53. maddesine göre bir ay içerisinde açılmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Birleşen davada davacı vekili, parasal yükümlülüklerini yerine getirmediği iddiasıyla yönetim kurulunca müvekkilinin üyelikten ihracına karar verildiğini, ihraca dayanak ihtarnamelerin usulüne uygun tebliğ edilmediği gibi gerçek borç miktarını da yansıtmadığını ileri sürerek, 19.08.2011 tarihli yönetim kurulu kararının iptalini talep ve dava etmiştir.

Birleşen davada davalı vekili, iptali istenilen ihraç kararına dayanak olan ihtarnamelerin 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girmesinden evvel keşide edildiğinden faiz hesabının önceki Yasa’ya göre yapıldığını, ihtarnamelerin geçerli olduğunu, davacının borcunu ödememesi nedeniyle alınan ihraç kararının yasaya uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, dosya kapsamı ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; davacının üyesi olduğu kooperatifin 26.06.2011 tarihli genel kurul toplantısına davet edilmediğinden davanın süresinde açılmış sayılacağı, genel kurulda alınan kararların Yasa, anasözleşme ve iyiniyet kurallarına aykırı olmadığı, davacının genel kurula katılmamasının oy nisabında etkili olmayacağı, davacının 23.544,35 TL gecikmiş faiz borcu olduğu, ihtarnamelerde istenilen miktarda borcu olmadığı gerekçesiyle, asıl davada genel kurul kararının iptali isteminin reddine, menfi tespit isteminin kabulüne, davacının 23.544,35 TL Gecikme faizi borcu bulunduğunun, ihtarnamede belirtilen 50.596,25 TL gecikme faizi borcunun gerçeği yansıtmadığının tespitine, birleşen davada ise, genel kurul kararının davacının katıldığı 23.04.2004 tarihli genel kurulda bildirdiği adrese tebliğ edilmediğinden usulsüz tebliğ nedeniyle bu davanın süresinde açılmış sayılacağı, ihraç kararına dayanak olarak davacıya gönderilen ihtarnamelerde davacının gecikme faizi borcu 23.544.35 TL olduğu halde 50.596.90 TL olarak daha yüksek borç gösterilmiş olduğu gibi, ikinci ihtarnamede ödeme süresi olarak bir ay yerine 30 gün verildiğinden ihtarnamelerin geçersiz olduğu ve geçersiz ihtarlara dayalı ihraç kararının iptali gerektiği belirtilerek, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, asıl ve birleşen davada davalı vekili temyiz etmiştir.

1) Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle içinde 31 gün olan Temmuz ayında tebliğ edilen ikinci ihtarnamede 30 gün ve bir ay olarak gösterilen ödeme süresinin üyede tereddüt uyandırdığının kabulü gerekmesine, ödemesinde 30 gün geciktirilmiş olmayan Mayıs ayı aidatının da dahil edilmesiyle gönderilen 26.05.2011 keşide tarihli ilk ihtarnamenin anasözleşmenin 14. maddesine aykırı bulunmasına göre, asıl ve birleşen davada davalı kooperatif vekilinin birleşen davaya yönelik tüm, asıl davaya yönelik aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Asıl davada davacı vekilinin, menfi tespit istemi ile ilgili kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarına gelince;

Davacı tarafça 50.596,25 TL üzerinden harç yatırılarak davalıya bu miktarda işlemiş faiz borcu olmadığının tespiti istenilmiştir.

6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesi, ”Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." hükmünü içermektedir.

Mahkemece, davacının davalı kooperatife 23.544,35 TL gecikme faiz borcu bulunduğu tespit edildiğine göre, bakiye 27.051,90 TL’lik kısım yönünden davanın kısmen kabulü ile, davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerekirken, "Davalı kooperatif tarafından tanzim edilip davacıya tebliğ edilen … 16. Noterliği’nin 26.05.2011 tarih ve 13707 Y nolu ihtarnamesinde yazılı hesaplama tarihi itibariyle davacının 23.544,35 TL gecikme faizi borcu bulunduğu belirlendiğinden, ihtarnamede bildirilen gecikme faizi borcunun (50.596,25TL’nin) gerçeği yansıtmadığının tespitine" şeklinde infazda tereddüt oluşturacak nitelikte olumlu tespit içeren hüküm kurulması doğru olmamıştır.

Öte yandan, menfi tespit isteminin kabulüne karar verildiği anlaşılan 27.051.90 TL ‘lik kısmı üzerinden karar ve ilam harcı ile davacı lehine nispi vekalet ücretine karar verilmesi, reddine karar verilen menfi tespit istemi yönünden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, talebin tamamının kabulüne karar verilmiş gibi 50.596,90 TL üzerinden karar ve ilam harcı ile aynı miktar üzerinden davacı lehine nispi vekalet ücretine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, reddine karar verilen genel kurul iptali istemi yönünden davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesi ile yetinilip, menfi tespit istemi yönünden davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmemesi de doğru olmamıştır.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, asıl ve birleşen davada davalı kooperatif vekilinin birleşen davaya yönelik tüm, asıl davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, fazla yatırılan onama harcının istek halinde iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi..

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 14 Ara 2014, 01:02


Yargıtay Ceza Genel Kurul ve Daireleri Kararları mayıs ayı özetleri

T.C

YARGITAY CEZA GENEL KURULU

E:2011/15-488

K:2012/97

T:13.03.2012

  • Dolandırıcılık
  • Hileli Davranış
  • Kandırıcılık Niteliği
  • Olaysal Değerlendirme

 

Özet: Dolandırıcılık suçunda hangi davranışların hileli olup olmadığı ve bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği yolunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.

(5237 s. TCK m.157)

(765 s. TCK m.503,504)

T.C

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

 

E:2011/8-263

K:2012/118

T:27.03.2012

 

  • Parada Sahtecilik
  • Katılma Hakkı
  • Hazine

 

Özet: Parada sahtecilik suçundan doğrudan zarar görmeyen ve bu suçu takip etme görevi de bulunmayan hazinenin, kamu davasına katılma hak ve yetkisi yoktur.

(5271 s. CMK m. 237/1)

(1412 s. CMUK m. 365)

(5607 s. KMK m.18)

(3628 s. MBBRYMK m.18)

(5411 s. Bankacılık K.m.162)

(1136 s. Av. K.m.168/3)

(AAÜT m. 13/4,20)

 

T.C

YARGITAY

1.Ceza Dairesi

 

E:2011/377

K:2012/8626

T:22.11.2012

 

  • Kasten Öldürmeye Teşebbüs
  • Haksız Tahrik
  • Tahrikte Denge

 

Özet: Sanığın, mağdur katılanın eşiyle ilişki kurduğu, ilişkiyi sona erdirmek isteyen katılanın eşini boşanıp kendisi ile evlenmesi hususunda taciz ettiği, onun itirazlarına rağmen ilişkiyi devam ettirmek için tehdit ve şantajla zorladığı, bu olayı öğrenen mağdur katılanın, sanıkla konuşup onu uyardığı, buna karşın sanığın bu fiillerine devam etmesi üzerine mağdur katılanın, eşi ve oğlu ile birlikte sanığı yakalayıp polise teslim etmek için plan yaptıkları, mağdur katılanın eşine sanığı eve çağırmasını söylediği, eşinin, sanığı eve çağırdığı, olay yerinde bekleyen mağdur ve oğlunun yakalamak amacıyla eve doğru gelmekte olan sanığın üzerine yürüdükleri sırada, sanığın, tabanca ile ateş ederek, mağduru bacağından ve sol omuz altından yaraladığı olayda;  tahrikte dengenin sanık lehine bozulmadığı gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.29/1,35/2,81/1)

 

T.C

YARGITAY

1.Ceza Dairesi

 

E:2012/4290

K:2013/1489

T:26.02.2013

 

  • Kasten Öldürme
  • Haksız Tahrik

 

Özet: Öldürme eyleminin gerçekleştirildiği ikinci saldırıyı başlatanın belli olmadığı eylemde, öldürme olayından önce meydana gelen toplu saldırı da dikkate alınarak, sanıklar yararına  haksız tahrike ilişkin TCK’nın 29.maddesinin uygulanması gerektiği gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.29,81/1)

 

T.C

YARGITAY

2.Ceza Dairesi

 

E:2011/13620

K:2012/47272

T:03.12.2012

 

  • Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar
  • İtiraz
  • Yeni Delil

 

Özet: Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddi halinde sonradan çıkan yeni delilin varlığı nedeniyle dava açılabilmesinin, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının kararına bağlı olduğu gözetilmelidir.

(5271 s. CMK m.172/2, 173/6,223/7)

 

T.C

YARGITAY

2.Ceza Dairesi

 

E:2012/18440

K:2013/3936

T:27.02.2013

 

  • Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi
  • Tekerrüre Esas İlamın Yanlış Gösterilmesi
  • Koşullu Salıverme Süresinde Kazanılmış Hak

 

Özet: Sanığın adli sicil kaydında yer alan tekerrüre esas ilam yerine, kesin nitelikteki adli para cezasına ilişkin ilamın tekerrüre esas alınması halinde doğru ilamın tekerrüre esas alınması, koşullu salıverme süresine eklenecek sürenin ise aleyhe bozma yasağı dikkate alınarak, adli para cezasına göre belirlenmesi gerektiği gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.53,58)

(5275 s. CGİK m.108/2)

(1412 s. CMUK m.326/son)

 

T.C

YARGITAY

3.Ceza Dairesi

 

E:2008/17284

K:2010/6659

T:08.04.2010

 

  • İşgal ve Faydalanma
  • Orman Vasfı

 

Özet: Dava konusu yerlerin içinde kaldığı parsellerin Kadastro Mahkemesi kararıyla orman olarak Maliye Hazinesi adına tesciline karar verilip tapuya tescil edildiğinin, sanığın sonradan vefat eden eşinin de dosyada davalı olduğu halde dava konusu yerlerin işgaline devam edildiğinin anlaşılmasına göre, sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmelidir.

(6831 s. OK m.93/1)

 

T.C

YARGITAY

3.Ceza Dairesi

 

E:2011/18671

K:2012/29635

T:13.09.2012

 

  • Orman İşgali ve Faydalanma
  • Orman Sınır Noktaları
  • Orman Toprağı
  • Orman Tahdit Haritası

 

Özet: Kadastro paftasındaki orman sınırı ile orman tahdit zaptındaki ölçü değerlerinin uyuşmaması halinde, orman tahdidi yapılmış olan yerlerde yerin orman olup olmadığının orman tahdit haritası esas alınarak tespit edilmesi gerektiğinden. Orman tahdidinin yapıldığı tarihteki alet ve teknikler uygulanarak orman tahdit haritası ile arazi kadastro harita ve tutanaklarının, ayrıca muhafaza ormanı haritasının da tatbik edilip kesinleşme tarihleri de araştırılarak yerin orman sayılan yerlerden olup olmadığının, zaman içinde ormandan kazanılıp kazanılmadığının belirlenmesi, halihazırdaki durumu itibariyle üzerinde orman örtüsü bulunmasa da salt toprağının dahi orman olarak kabul edilmesi gerektiği gözetilmelidir.

(6831 s. OK m.93/1)

 

T.C

YARGITAY

4.Ceza Dairesi

 

E:2010/16868

K:2012/29400

T:10.12.2012

 

  • Silahlı Tehdit
  • Sair Tehdit
  • Etkili Mesafe
  • Silah Doğrultma

 

Özet: Tehdit sözü söylenmeksizin ateşli silahın etkili mesafesi içinde mağdura doğrultulmasının veya havaya ateş edilmesinin, ateşli silahın niteliğine göre en azından yaralamayla sonuçlanabilecek bir zarara uğratmayı bildirme niteliğinde olduğu ve tehdidin yalnız sözle değil yazı, işaret veya davranışla da gerçekleştirebileceği, sanık ve mağdur arasındaki mesafeye göre eylemin silahlı tehdit suçunu oluşturabileceği gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.106/1-2/a)

 

T.C

YARGITAY

4.Ceza Dairesi

 

E:2010/27631

K:2012/30616

T:17.12.2012

 

  • Görevi Kötüye Kullanma
  • Gizliliğin İhlali
  • Suçu ve Suçluyu Övme
  • Suça Sürüklenen Çocuğun Soruşturma Aşamasında Görüntü ve Ses Kaydının Alınması
  • Adil Yargılanma Hakkı

 

Özet: Terörle Mücadele Şube Müdürü olarak görev yapan sanığın, şüpheliyi nezarethaneye alma yerine kurumun çay ocağında bekletmesi, suça sürüklenen çocuğun sadece Cumhuriyet Savcısı tarafından ifadesinin alınabileceği ve Cumhuriyet Savcısının yazılı emri olmadıkça kimlik tespiti amacı ile olsa dahi görüntüsünün ve ses kaydının alınamayacağına ilişkin usul hukuku kurallarına aykırı olarak, suçu nasıl işlediği hususunda sorular sormak ve sorgulamasına engel olmayıp, görüntülerini kameraya aldırmak biçiminde gerçekleşen eyleminde, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kişilerin mağduriyetine neden olması karşısında; TCK’nın 257/1.maddesindeki icrai davranışla görevi kötüye kullanma suçunun maddi ve manevi unsurlarının oluştuğu gözetilmelidir.

Sanıkların kasten insan öldürme suçu şüphelisinin fotoğraflarını çektirip yayınlanmasına neden olmaktan ibaret eylemlerinde; amaçlarının kasten insan öldürme suçundan şüpheli olan suça sürüklenen çocuğun işlediği suçun doğru bir davranış olduğu yönünde kamuoyuna mesaj vermek olup olmadığı ve haklarında 5237 sayılı TCK’nın 215.maddesinin uygulanma olanağının bulunup bulunmadığı karar yerinde tartışılmalıdır.

(AİHS m. 6/2)

(2709 s. Anayasa m. 36)

(5237 s. TCK m.215,257/1,285)

(5395 s. ÇKK m. 15,16)

(YGAİA Yönetmeliği m. 19)

 

T.C

YARGITAY

5.Ceza Dairesi

 

E:2011/1225

K:2012/12988

T:12.12.2012

 

  • Zimmet
  • Resmi Belgede Sahtecilik
  • Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma
  • Kooperatif Muhasebecisi

 

Özet: Yönetim kurulunun kararı ile kooperatifin muhasebe ve tasfiye işlemlerinin yürütülmesi için görevlendirilen sanığın kooperatif ana sözleşmesi hükümlerine göre yetkili kooperatif memuru statüsünde bulunup bulunmadığı ve bunun sonucunda 1163 sayılı Yasanın 62/3.maddesi uyarınca kamu görevlisi gibi cezalandırılmasının mümkün olup olmadığının belirlenmesi, aksi halde 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi gerektiği gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m. 43/1,53,155/2,204/2,247)

(765 s. TCK m.80,202/2-4,219/4,510)

(1163 s. Koop. K.m.62/3)

(3568 s. SMYMK m.2,47)

 

T.C

YARGITAY

5.Ceza Dairesi

 

E:2011/12785

K:2013/10

T:07.01.2013

 

  • Görevinin Gereklerine Uygun Davranmak İçin Çıkar Sağlama
  • İcbar Suretiyle İrtikap Suçunun Yasal Unsurları
  • Basit/Nitelikli Rüşvet
  • Feri Cezaların Ertelenmesi

 

Özet: İcbar suretiyle irtikap suçunda, mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareketin icbar kavramına dâhil olduğu, manevi cebrin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmamasının gerektiği, kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlamasının rüşvet suçu kapsamından çıkarılması nedeniyle bu kapsamdaki eylemin 5237 sayılı TCK’nın 257/3.maddesinde düzenlenen görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlama suçunu oluşturacağı gözetilmelidir.

Mahkeme kararında aksi açıklanmadığı sürece 647 sayılı Kanunun 6.maddesi uyarınca verilen erteleme hükmünün; fer’i cezalar hakkında da uygulanması gerekir.

(5237 s. TCK m. 250,252,257)

(765 s. TCK m.91,212)

(6352 s.K.Geçici m.2)

 

T.C

YARGITAY

6.Ceza Dairesi

 

E:2012/22834

K:2013/6688

T:01.04.2013

 

  • Hırsızlığa Teşebbüs
  • Görevi Yaptırmamak İçin Direnme
  • Nitelikli Yağma

 

Özet: Çaldıkları çantayı vermemek ve bu şekilde olay yerinden kaçmak için kendilerini yakalamaya çalışan polis memuruna cebir ve şiddet uygulayıp, çanta ile birlikte kaçan sanıkların eyleminin, 5237 sayılı TCK’nın 149/1-c maddesine uyan nitelikli yağma suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkin kanıtları takdir ve tartışmanın üst dereceli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m. 35,142,149/1-c,265)

 

T.C

YARGITAY

6.Ceza Dairesi

 

E:2012/19111

K:2013/7231

T:04.04.2013

 

  • Tefecilik
  • Suçtan Zarar Gören Hazinenin Davadan Haberdar Olma Hakkı

 

Özet: Tefecilik suçundan zarar gören hazinenin kovuşturma aşamasında davaya katılma ve diğer haklarını kullanabilmesi için duruşmadan haberdar edilmesi gerektiği gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.241)

(5271 s. CMK m.234/b)

 

T.C

YARGITAY

7.Ceza Dairesi

 

E:2011/3515

K:2013/8271

T:08.04.2013

 

  • Bandrol Yükümlülüğüne Aykırılık
  • Seçimlik Ceza
  • Lehe Yasanın Belirlenmesi
  • Adli Para Cezasının Alt Sınırı

 

Özet: Hak sahipliğini kanıtlayan katılanların şikayetçi olduğu, bandrol yükümlülüğüne aykırı davranan, sanığın yakalandığı tarihte TCK’nın 61/9.maddesinde yer alan düzenlemenin yürürlükte olmadığı ve 5846 sayılı Yasa’nın 5728 sayılı Yasa ile değişik 71/1.maddesine göre mahkemece 81/9-1-b maddesindeki adli para cezasının tercih edilmesi nedeniyle TCK’nın 52/1.maddesi uyarınca sanık hakkında 5 gün ile 730 gün arasında adli para cezasının tayin edilebileceği dikkate alınıp, lehe yasanın belirlenmesi bakımından 5846 sayılı Yasanın suç tarihinde yürürlükte bulunan 5101 sayılı Yasa ile değişik 81.maddesinin 9.fıkrasının 1/b alt bendi ile 5728 sayılı Yasa ile değişik 81/13.maddesi ve aynı Yasanın 71/1.madde hükümleri karşılaştırarak sanık yararına olan yasanın belirlenmesi gerektiği gözetilmelidir.

(5846 s. FSEK m. 71/1, 81/4,81/9-1/b,81/13)

(5237 s. TCK m. 7,52/1,61/9)

 

T.C

YARGITAY

8.Ceza Dairesi

 

E:2012/564

K:2013/6442

T:25.02.2013

 

  • Derhal Beraat Kararı
  • Savunmanın Sonuca Etkili Olması
  • Sorgu

 

Özet: CMK’nın 193/2.maddesi uyarınca fiilin suç oluşturmaması veya suçun yasal unsurlarının gerçekleşmemesi nedeniyle sanığın sorgusu yapılmadan derhal beraat kararı verilebilmesi için savunmanın sonuca etkili olmaması gerekir.

(5271 s. CMK m.193/2)

 

T.C

YARGITAY

8.Ceza Dairesi

 

E:2012/10994

K:2013/6493

T:25.02.2013

 

  • Hakkı Olmayan Yere Tecavüz
  • Zincirleme Suç
  • Suçların İçtimaı
  • Temel Cezanın Tayini

 

Özet: Sanık tarafından farklı mera parsellerine veya aynı parselin değişik kısımlarına yapılan tecavüzün aynı zamanda olması halinde tek suçun oluştuğu ve tecavüz aynı zamanda olması halinde tek suçun oluştuğu ve tecavüz edilen alanın miktarı gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini gerektiği, farklı zamanlarda farklı parsellere veya aynı parselin değişik bölümlerine tecavüzde bulunulması halinde, suçun kısa zaman aralığında aynı karar altında işlenmesinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği, aksi haldeyse iki ayrı suçun oluşacağı gözetilmelidir.

Sanık hakkında hapis cezası alt sınırdan tayin olunduğu halde, aynı gerekçe ile adli para cezasına esas alınan birim gün sayısının alt sınırdan uzaklaşılarak tayini çelişkiye neden olmaktadır.

(5237 s. TCK m. 43/1, 154/2)

(765 s. TCK m.80)

 

T.C

YARGITAY

11.Ceza Dairesi

 

E:2008/21273

K:2012/591

T:19.01.2012

 

  • Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması
  • Zincirleme Suç
  • Temel Cezasının Belirlenmesi
  • Etkin Pişmanlık

 

Özet: Banka veya kredi kartını kötüye kullanmak suçunun mağduru hesap sahibi olan gerçek ya da tüzel kişiler olduğu cihetle, aynı kişiye ait fakat farklı bankalarca tahsis edilmiş banka veya kredi kartı sayısı nedeniyle bağımsız suçtan bahsedilemeyeceği, aynı kişiye ait farklı bankalarca tahsis edilmiş birden fazla banka veya kredi kartının değişik tarihlerde kullanılması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanabileceği ancak kart ve kullanım sayısı ile yarar miktarının TCK’nın 61.maddesi uyarınca temel cezanın ve zincirleme suç hükümleri nedeniyle cezada yapılacak artırım oranının belirlenmesi sırasında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmelidir.

Şikâyetçinin, zararın karşılandığını beyan etmesi karşısında etkin pişmanlık hükümleri tartışılmalıdır.

(5237 s. TCK m.43,61,168,245/1-5)

 

T.C

YARGITAY

11.Ceza Dairesi

 

E:2008/16404

K:2012/723

T:30.01.2012

 

  • Banka veya Kredi Kartlarının Kötüye Kullanılması
  • Hırsızlık
  • Suçların İçtimaı
  • Bileşik Suç
  • Teşebbüs/İcrai Hareket

 

Özet: Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçunun yasadaki düzenleniş şekli ile anılan suçla birlikte oluşabilecek diğer suçlara Yasada öngörülen ceza miktarları, bu suçun bileşik suç olarak düzenlenmediğini açıkça ortaya koyduğundan kartın hukuka aykırı olarak ele geçirilmesi durumunda oluşabilecek hırsızlık, yağma, güveni kötüye kullanma, gibi suçlar ile bu suç arasında gerçek içtima kuralının uygulanması ve anılan suçun oluşması için kart ele geçirildikten sonra yarar sağlamaya yönelik icrai hareketlere başlanması gerektiği gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.35,42,141/1,158/1-f,245/1)

 

T.C

YARGITAY

12.Ceza Dairesi

 

E:2012/6906

K:2013/113

T:07.01.2013

 

  • Taksirle Yaralama
  • Kemik Kırılması
  • Çıkık
  • Temel Cezanın Belirlenmesi

 

Özet: Kemik kırığının artırım nedeni olarak düzenlenmesine rağmen çıkığın artırım nedeni olduğuna ilişkin bir düzenleme bulunmadığından belirtilen hususun temel cezanın tayininde dikkate alınması gerektiği gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.89/2-b)

 

T.C

YARGITAY

12.Ceza Dairesi

 

E:2012/7380

K:2013/313

T:08.01.2013

 

  • Taksirle Öldürme
  • Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
  • Zararın Giderilmesi

 

Özet: Tüm aşamalarda suçtan dolayı üzgün olduğunu belirtip, sabıkası bulunmayan sanık hakkında, zararların çalıştığı şirket tarafından karşılanması ve suç işlemekten çekineceğine dair kanaat edilmediğinden söz edilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi yasaya aykırıdır.

(5237 s. TCK m.50/1-a,85/1)

(5271 s. CMK m.231)

 

T.C

YARGITAY

13.Ceza Dairesi

 

E:2012/12351

K:2012/25353

T:27.11.2012

 

  • Geceleyin İşyeri Dokunulmazlığını Bozma
  • Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması
  • Zarar Kavramı

 

Özet: Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair maddede belirtilen zararın giderilmesine ilişkin koşulun gerçekleşmesi için maddi zararın esas alınması, manevi zararların bu kapsama dahil olmadığı, geceleyin işyeri dokunulmazlığını bozma suçu nedeniyle katılanın maddi zararının bulunmadığı, hırsızlık suçu nedeniyle oluşan zararın ise bu suç yönünden engel teşkil etmeyeceği gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.116/2-4)

(5271 s. CMK m.231/6-c)

 

T.C

YARGITAY

13.Ceza Dairesi

 

E:2011/34116

K:2013/5078

T:06.03.2013

 

  • Hırsızlık
  • Ölüm Nedeniyle Düşme
  • Müsadere

 

Özet: Temyiz incelemesinden önce sanığın ölmesi halinde, müsadereye tabi eşya olsa bile 5237 sayılı TCK’nın 64.maddesi uyarınca, hükmün bozulmasıyla yetinilmesi, müteakip işlemlerin ise mahkemesince yapılması gerekir.

(5237 s. TCK m.64/1)

(5271 s. CMK m. 223/8)

 

T.C

YARGITAY

14.Ceza Dairesi

 

E:2011/8284

K:2013/1492

T:19.02.2013

 

  • Çocuğun Basit Cinsel İstismarı
  • Katılma ve Temyiz Hakkı
  • Katılma Kararı

 

Özet: İlk derece mahkemesinde davaya katılma talebinde bulunup hükmü temyiz ederek katılma isteğini açıkça sürdürdüğü anlaşılan mağdurenin katılan, zorunlu vekilinin ise katılan vekili olarak kabulü gerekir.

(5271 s. CMK m.237,260)

 

T.C

YARGITAY

14.Ceza Dairesi

 

E:2011/9395

K:2013/3192

T:22.03.2013

 

  • Reşit Olmayanla Cinsel İlişki
  • Kamuya Yararlı Bir İşte Çalıştırılma
  • Gönüllülük Esası

 

Özet: Kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya dair seçenek yaptırıma karar verilebilmesi için sanığın gönüllü olup olmadığının sorulması gerektiği gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.50/1-f, 104)

 

T.C

YARGITAY

15.Ceza Dairesi

 

E:2011/21011

K:2013/5402

T:25.03.2013

 

  • Dolandırıcılık
  • Tehlikeli Durum ve Zor Şartlar
  • Aracın Kaybolması

 

Özet: Aracı kaybolan katılanın yasal yollara müracaat ederek sonuç elde etme imkânına sahip olması nedeniyle içinde bulunduğu durumun zor şartlar veya tehlikeli durum sayılamayacağı, sanık tarafından “aracını bulurum ancak karşılığında para alırım” vaadine inanarak menfaat sağlamasının, basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.157, 158/1-b)

 

T.C

YARGITAY

15.Ceza Dairesi

 

E:2012/21119

K:2013/6375

T:08.04.2013

 

  • Dolandırıcılık
  • Suçun Unsurları
  • Evlenme Tellallığı
  • Hileli Davranış

 

Özet: Hukuki düzeninin bazı alacaklar yönünden alacaklısına dava ve cebri icra yoluyla zorlama hakkı vermediği, kumar ve bahis borcu ile evlenme tellallığından doğan borçlar gibi eksik borçların talep edilebilir ancak dava edilemez olduğu, somut olaydaki gibi, fuhuş kapsamında ahlaka ve hukuka aykırı isteğin karşılanmamasının da bu kapsamda olması nedeniyle eylemin hukuki ihtilaftan ibaret olduğu gözetilmelidir.

(5237 s. TCK m.157)

(818 s. BK m.408,504)

VAKFIN ORGANLARI / SENET DEĞİŞİKLİĞİNDE YETİLİ ORGAN / GENEL KURUL

T.C.
YARGITAY
Onsekizinci Hukuk Dairesi
E: 2006/4119
K: 2006/4773
T: 5.6.2006
VAKFIN ORGANLARI
SENET DEĞİŞİKLİĞİNDE YETİLİ ORGAN
GENEL KURUL

4721 s. TÜRK MEDENÎ KANUNU [Madde 78]
Dava dilekçesinde vakıf senedinde yapılan değişikliğin tescili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm Vakıflar Gen. Müd, tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vakfa ait vakıf senedinde; senedin hangi organ tarafından değiştirileceği ve bu değişikliğin nasıl yapılacağına ilişkin açık bir hüküm bulunmamakla birlikte bu konuda vakfın en büyük ve yetkili organının genel kurul ( Kurucular Kurulu ) olduğu görülmekle, senet değişikliğinin bu organ tarafından kararlaştırılması gerekir. Buna ilişkin olarak genel kurulda yapılan toplantıda Türk Medeni Kanunu’nun 78. maddesinde öngörülen toplantı ve karar yeter sayısının sağlanmadığı anlaşılan toplantıda alınan kararlara dayanılarak düzenlenen değişiklik senedinin tesciline karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün HUMK’ un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 05.06.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.