Etiket arşivi: Mahkeme

UZMAN GÖRÜŞÜNÜN MAHKEME TARAFINDAN DİKKATE ALINMASI GEREKTİĞİ

 

“HMK                                                                                                                                                                                                                                                                              
Uzman Görüşü
MADDE 293- (1) Taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Sadece bu nedenle ayrıca süre istenemez.
(2) Hâkim, talep üzerine veya resen, kendisinden rapor alınan uzman kişinin davet edilerek dinlenilmesine karar verebilir. Uzman kişinin çağrıldığı duruşmada hâkim ve taraflar gerekli soruları sorabilir.
(3) Uzman kişi çağrıldığı duruşmaya geçerli bir özrü olmadan gelmezse, hazırlamış olduğu rapor mahkemece değerlendirmeye tabi tutulmaz.

T.C
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO.2015/5127
KARAR NO.2016/4635
KARAR TARİHİ.10.11.2016
Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi

>HMK YARGILAMASINDA ” UZMAN GÖRÜŞÜ-ÖZEL BİLİR KİŞİ RAPORU” MAHKEME ÖZELLİKLE ÖZEL VE TEKNİK BİLGİYİ GEREKTİREN KONULARDA, TARAFIN SUNDUĞU” UZMAN GÖRÜŞÜ”NÜN DAVA KONUSUYLA İLGİLİ OLMASI HALİNDE MUTLAKA DİKKATE ALMAK VE DEĞERLENDİRMEK ZORUNDADIR.

Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR

Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan ayıplı imalât nedeniyle doğan alacağın tahsili talebinden ibarettir.

Davacı şirket iş sahibi, davalı şirket yüklenicidir. Davacı şirket vekili, davacı şirkete ait binanın inşâsı ile ilgili davalı yüklenici şirket ile 04.02.2009 ve 21.05.2009 tarihli iki ayrı sözleşme imzalandığını ve sözleşmeler çerçevesinde imalâtların yapıldığını imalâtların eksik olması nedeniyle tarafların 05.03.2010 tarihli tasfiye protokolü düzenlediklerini ve yapı kullanım belgesi alınmasından sonra bodrum katta su yalıtım hatası olmasından dolayı rutubetlenmeler olduğunu ve bu durumun arttığını, bunun üzerine davalı yükleniciye başvurduklarını ve bu başvurunun sonuçsuz kalması üzerine ..’nin 2013/121 Değişik iş sayılı dosyası ile tespit yaptırdıklarını bilirkişi raporunun davalıya tebliğ edildiğini ve bu rapora itiraz edildiğini, davacı müvekkilinin gerekli imalâtları dava dışı ..’ne yaptırmak zorunda kaldıklarını ve iki fatura bedeli olan 50.150,00 TL’nin ve 580,00 TL tespit giderinin tahsilini istemiş,

davalı vekili; binadaki çatlakların binanın statik durumuna etki eden tasdikli proje haricindeki ağırlıklardan kaynaklandığını ve binanın üstüne konulan ağırlıkların ve titreşim yapan cihazların çatlamaya sebebiyet verdiğini ve kullanım hatası bulunduğunu ve sorumluluğun davacıda olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş, verilen karar davalı yüklenici şirket tarafından süresinde temyiz edilmiştir.

Mahkemece yapılan yargılama sürecinde mahallinde keşif yapılmak suretiyle; inşaat mühendisi bilirkişiden 23.03.2015 tarihli bilirkişi raporu alınmış, raporun taraflara tebliği üzerine davalı vekili bilirkişi raporuna esaslı itirazlarda bulunmuş, bu itirazlar ek rapor alınmak suretiyle değerlendirilmeden bilirkişi raporuna göre hüküm oluşturulmuştur. Alınan bilirkişi raporuna davalı vekili esaslı itirazlarda bulunmuş ve bu itirazlarına 6100 sayılı HMK’nın 293. maddesi gereğince alınan uzman görüşünü dayanak olarak eklemiştir. Bilindiği üzere 6100 sayılı HMK’nın 293. maddesinde düzenlenen uzman görüşü, tarafların uyuşmazlığın aydınlanabilmesi, anlaşılabilmesi ve iddia ve savunmaların ispatı içen kendisinin belirlediği özel ve teknik bilirkişiden bir konuda bilgi alması olarak düzenlenmiş olup, uygulamada özel bilirkişi adı da verilmektedir. Taraflar kendi menfaatlerini koruyabilmek ve alınan bilirkişi raporundan tatmin olmamaları halinde olayın tam olarak aydınlanmasını sağlamak ve doğru ve adil kararın verilmesi için uzman görüşü alıp mahkemeye ibraz edebilecektir. Mahkeme özellikle özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda, tarafın sunduğu uzman görüşünün dava konusuyla ilgili olması halinde mutlaka dikkate almak ve değerlendirmek zorundadır. Bu anlamda alınan bilirkişi raporuna, taraflardan biri, uzman görüşüne dayanmak suretiyle itiraz etmiş ve ve bu itirazlar mahkeme tarafından hiç değerlendirmeye alınmamış ve itirazlar gerekçeli bir şekilde karşılanmamış ise uzman görüşüne dayanan tarafın 6100 sayılı HMK’nın 27., Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olan hukuki dinlenme hakkını ihlal etmiş olabilecektir.Dosyaya ibraz edilen uzman görüşünde bilirkişi raporu ile tespit edilen görüşlerinin aksine tespit ve görüşler ileri sürülmüş olup, bilirkişi raporu ile uzman görüşü ciddi şekilde çelişkiler içermektedir. Alınan bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdii edilmesi yerine yetersiz ve esaslı itiraza uğrayan rapora dayanılarak uzman görüşü karada gerekçeli olarak değerlendirilip tartışılmadan karar verilmiş olması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

O halde mahkemece yapılması gereken iş; 6100 sayılı HMK’nın 266 ve devamı madde hükümlerine uygun olarak seçilecek aralarında statik ve izolasyon konusunda uzman inşaat mühendisi bilirkişinin de bulunduğu bilirkişiler kurulu aracılığıyla gerektiğinde yerinde keşif yapılmak suretiyle bilirkişi heyetinden mahkemenin ve .. denetimine elverişli rapor alınarak davalı yüklenicinin yaptığı imalatlarda ayıp bulunup bulunmadığı belirlenmeli, ayıp var ise bunun kullanım hatasından olup olmadığı araştırılmalı,taraf iddia ve savunmaları üzerinde durularak alınacak rapora itiraz edilmesi halinde bu itirazları karşılayacak ek rapor alınmak suretiyle oluşacak kanaate göre hüküm kurmaktan ibaret olmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, karara karşı tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme isteminde bulunulabileceğine 10.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.”

 

(ictihatlar.net, 23.01.17)

Paylaş

İdare ve Vergi Hukuku • EMEKLİ İKRAMİYESİNDEKİ 30 YIL SINIRINA DAİR, İDARE MAHKEME KARARI

Emekli İkramiyesindeki 30 Yıl Sınırına Dair, Esas Mahkeme Kararı

Emekli ikramiyesindeki 30 yıl sınırını iptal eden AYM kararı sonrasında ilk idare mahkemesi kararı da sonuçlandı.

Bilindiği üzere, Anayasa Mahkemesi, 30 hizmet yılından fazla süreler için emekli ikramiyesi verilmemesini öngören kanun hükmünü iptal etmişti.

Bu karar sonrasında, AYM’ye def’i yoluyla başvuran idare mahkemesinin esastan karar vermesi gerekiyordu.

AYM’ye def’i yoluyla başvuran Ankara 10. İdare Mahkemesi esastan kararını verdi.

Bu karar 2015 yılından önce emekli olan ve 30 yıldan fazla süreler için emekli ikramiyesi alamayanlar için emsal niteliği taşımaktadır.

Resim
Resim
Resim
Resim
Resim

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Prş Mar 26, 2015 11:21 am


Basından Hukuk Haberleri • RECEP TAYYİP ERDOĞAN’A HAKARET SAVIYLA AÇILAN DAVADA YEREL MAHKEME BERAAT KARARI

Recep Tayyip Erdoğan’a Hakaret Savıyla Açılan Davada Beraat Kararı

İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi’nde uzman hekim olarak çalışan müvekkil hakkında, o tarihte Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a, Facebook hesabı üzerinden paylaştığı görüntülerle hakaret ettiği savıyla Malatya 8. Asliye Ceza Mahkemesinde açılan dava sonunda, ‘suç işleme kastının bulunmadığı’ gerekçesiyle müvekkilin beraatına karar verilmiştir.

Karar, davada ‘temyiz hakkı’ kazanamamış Recep Tayyip Erdoğan vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Bu nedenle temyiz istemi CMK. 237/1, 242/1 ve 296/1 maddelerine açıkça aykırıdır.

Şöyle ki:

Mahkemece, 06.11.2014 tarihli duruşmada verilen ara kararı gereğince iddianame ve duruşma tutanağı Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri Başkanlığına gönderilerek, davadan haberdar edilmeleri ve varsa taleplerini Mahkemeye bildirmeleri olanağı sağlandığı halde geçen iki buçuk ay içerisinde davaya katılma talepleri olmadığı için ‘katılan’ sıfatını kazanamamıştır.

‘CMK m. 237- (1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.’ ve

‘CMK m.242 – (1) Katılan, Cumhuriyet savcısına bağlı olmaksızın kanun yollarına başvurabilir.’ dediğinden dolayı ‘katılan’ sıfatı olmanyınca yapılan temyiz başvurusu açıkça hukuka aykırı olmuştur.

Bu nedenle temyiz isteminin Yargıtay’ca reddedilmesi gerekir. 25.03.15

Sanık Avukatı
Av. Selahattin Sarıoğlu

C.SAVCILIĞI İDDİANAMESİ
Resim
DURUŞMA TUTANAĞI VE HÜKÜM KARARI
Resim
Resim
MAHKEMENİN ARA KARARLA, CUMHUR BAŞKANLIĞI HUKUK İŞLERİNE GÖNDERDİĞİ MÜZEKKERE
Resim
MAHKEME KARARINA KARŞI KATILAN HAKKI OLMAYANIN,TEMYİZ TALEBİ.
Resim

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Prş Mar 26, 2015 5:52 am


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • TRAFİK KAZASINDAN KAYNAKLANAN TAZMİNAT DAVASI, BİRDEN FAZLA YETKİLİ MAHKEME

YARGITAY 17. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/1172
KARAR: 2014/1719

Davacı vekili, müvekkilinin işleteni olduğu araçla davalıların işleten, sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın karıştığı trafik kazasında davacının aracının hasarlandığını belirterek fazlaya dair haklarını saklı tutarak toplam 28.000,00.-TL maddi ve 2.000,00.-TL manevi tazminatın sigorta şirketinden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere olay tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsilini talep etmiş talep etmiştir.

Davalı A… Ltd. Şti. ve İ…. vekili, yetkili mahkemenin davalıların yerleşim yeri olan Ç… Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı H… Sigorta A.Ş. vekili, zararın karşılandığını ve sorumluluklarının kalmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; haksız fiilin gerçekleştiği yer olan kaza yeri mahkemesinin tüm davalılar bakımından ortak yetkili yer olduğu, HMK’nin 7/I. maddesininde de ortak yetkili mahkemenin bulunması halinde davanın burada görülmesi gerektiği gerekçesi ile davanın yetkisizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

1086 sayılı HUMK’nın 9. maddesinin 2. fıkrası; "Davalı birden fazla ise, dava bunlardan birisinin ikametgahı mahkemesinde açılır. Şu kadar ki, kanunda dava sebebine göre, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme kabul edilmiş ise, davaya o mahkemede bakılır. Ancak davanın sırf davalılardan birini kendi mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı belirtiler veya başka delillerle anlaşılırsa mahkeme onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir" hükmünü içermektedir (6100 sayılı HMK m. 6, 7). Yine aynı Yasa’nın 21. maddesinde ise "Haksız bir fiilden mütevellit dava o fiilin vuku bulduğu mahal mahkemesinde ikame olunabilir" hükmü yer almaktadır (HMK m. 16). Diğer taraftan, 2918 sayılı KTK’nun "Hukuki Sorumluluk ve Sigorta" başlıklı sekizinci kısmının beşinci bölümünde "Ortak Hükümler" ana başlığı altında "Yetkili Mahkeme" alt başlıklı 110. maddesinde ise; "Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi,kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir" ifadesine yer verilmiştir.

Bilindiği gibi ilke olarak bir davada, davalı sayısı birden fazla ise, dava bunlardan birisinin ikametgahı mahkemesinde açılabileceği gibi (HMK m. 7/I; HUMK’nın m. 9/II.c.1), aynı Kanun’un 16. maddesi uyarınca haksız fiilin vuku bulduğu, zararın meydana geldiği, zararın meydana gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Bunların yanında ve öncelikle 2918 sayılı KTK’nın 110. maddesi uyarınca, motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, ihtiyari ve zorunlu sorumluluk sigortası yapan şirketler aleyhine de işleten ve sürücü ile birlikte açılması halinde hem bu kanun hemde HUMK’nın 9. maddesi (HMK m. 6) uyarınca bu davalılardan birinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir. KTK’nın 110. madde son cümlesinde yer alan kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de, dava açılabileceği kuralı kesin yetki kuralı olmayıp, davacıya tanınan bir seçimlik haktır. HMK’nin haksız fiillerde yetkiyi düzenleyen 16. maddesinde de esasen HMK’nin 7/I-2. cümlesindeki düzenleme anlamında kesin yetki sözkonusu değildir. Yasa koyucunun maddenin düzenlenmesinde ortaya koyduğu gerekçeden de bu durum anlaşılmaktadır. Adalet Komisyonu Gerekçesinde de haksız fiilden doğan davalarda uygulamada ve doktrinde oluşan görüşler dikkate alınarak haksız fiilin işlendiği yer dışında zararın meydana geldiği yer, gelme ihtimalinin bulunduğu yer ve karşılaştırmalı hukuktaki örnekler de dikkate alınarak zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkili olarak kabul edilmiştir. Bu anlamda dava sebebi olan haksız fiil halinde dahi HMK’nin 16. maddesi gereğince birden fazla mahkemenin yetkili kılınarak davacıya bir seçimlik hak tanımmış olması gözönüne alındığında bu maddenin amacına aykırı bir yorumla HMK 7/I. maddesi gereğince haksız fiilin vuku bulduğu yerin tüm davalılar için kesin yetkili mahkeme olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Bu anlamda dava sebebi olan haksız fiil halinde dahi HMK’nin 16. maddesi gereğince birden fazla mahkemenin yetkili kılınarak davacıya bir seçimlik hak tanımmış olması gözönüne alındığında bu maddenin amacına aykırı bir yorumla HMK 7/I. maddesi gereğince haksız fiilin vuku bulduğu yerin tüm davalılar için kesin yetkili mahkeme olarak kabul edilmesi ve HMK’nin 6. maddesinde düzenlenen genel yetkili mahkeme yetkisinin kaldırdığı şeklindeki bir yoruma katılmak mümkün değildir.

Bir dava için birden fazla ( genel ve özel ) yetkili mahkeme varsa, davacı, bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasının bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiç birisinde açmaz ve yetkisiz bir mahkeme de açar ise, o zaman seçme hakkı davalılara geçer.

Somut olayda, işleten, sürücü ve trafik sigortacısına yöneltilen davada, dava 6100 sayılı HMK’nin 16. maddesinde belirtilen zarar gören davacı M….’ın yerleşim yerinin bağlı olduğu adli yargı yerinde açılmış olması bakımından yetki itirazının reddiyle işin esasına girilerek tarafların iddia, savunma ve delilleri toplanarak varılacak sonucu göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı M.. Ö.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 13.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Prş Mar 19, 2015 4:42 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • İDARE MAHKEME KARARIN KISMEN BOZMA KISMEN ONAMA,VEKALET ÜCRETİ

T.C
DANIŞTAY
10.DAİRE BAŞKANLIĞI
ESAS NO: 2013/8200
KARAR NO: 2014/3594
KARAR TARİHİ..29.5.2014

ÖZET:İdare Mahkemesi kararının kısmen onanıp kısmen bozulması durumunda Mahkemece bozma kararı üzerine bozulan kısım hakkında verilen kararda hükmedilecek vekalet ücretinin ilk karar tarihindeki avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanması gerektiği hk.

Temyiz Eden (Davalı) : ……….. Bakanlığı – ANKARA

Karşı Taraf (Davacılar) : …..
Vekili : …..

İstemin_Özeti _ : Elazığ 1. İdare Mahkemesince verilen 28/06/2013 tarih ve E:2010/480, K:2013/510 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi :…..
Düşüncesi :Mahkeme kararının davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmının onanması; vekalet ücretine ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

Dava, Elazığ Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürlüğü’nde polis memuru olarak görev yapan davacılar murisi ………ın hizbullah terör örgütü mensuplarının silahlı saldırısı sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık toplam 115.000,00 TL maddi, 14.000,00 TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Elazığ İdare Mahkemesince; davacıların, polis memuru olarak görevli olduğu sırada teröristler ile yapılan çatışma sonucu hayatını kaybeden murislerinin ölümü nedeniyle uğradıkları zararın sosyal risk ilkesi uyarınca karşılanmasının zorunlu olduğu, destekten yoksun kalma sonucu uğranılan maddi zarar miktarının tespiti amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesinin hükme esas alınabilecek nitelikte görüldüğü, söz konusu rapora davalı idare ve davacılar vekili tarafından yapılan itirazların raporu kusurlandırıcı nitelikte görülmediği, bu nedenle istemle bağlı kalınarak ölenin eşi ……. için 50.000,00 TL, kızı ………için 9.399,41 TL maddi tazminatın davalı idarece davacılara ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile toplam 59.399,41 TL maddi, 14.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesi, fazlaya ilişkin maddi tazminat isteminin reddi yolunda verilen karar, davacılar tarafından Mahkeme kararının ölenin eşi için hükmedilen 50.00,00 TL maddi tazminat isteminin kabulü dışındaki maddi tazminata ilişkin kısım yönünden, davalı idare tarafından ise maddi ve manevi tazminatın kabulüne ilişkin kısımları yönünden temyiz edilmiş; Dairemizce verilen 21.4.2008 tarih ve E:2005/3931, K:2008/2413 sayılı karar ile, anılan Mahkeme Kararının ölenin eşi için 50.000,00 TL maddi tazminat ile 14.00,00 TL manevi tazminatın davacılara ödenmesine ilişkin kısmının onanmış; davacılardan ……ve ……..’ın maddi tazminat istemlerinin reddine ilişkin bölümü ile ……….’ın maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin bölümünün, anılan davacıların maddi zararları yeniden hesaplanmak üzere bozulmuştur.

Dairemizce verilen karar sonrası, Elazığ 1. İdare Mahkemesince, bozulan kısım hakkında yeniden inceleme yapılarak, davanın kısmen kabulüyle davacılardan ………için 3.073,47 TL, …….için 4.408,00 TL ve ……için ise 16.498,52 TL maddi tazminatın davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin tazminat isteminin reddine karar verilmiş; davacılar lehine bozma kararı üzerine Mahkemece ikinci kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte olan 2013 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanan vekalet ücretine hükmedilmiştir.

Davalı idare tarafından, anılan kararın davanın kabulüne ilişkin kısmı ile vekalet ücretine ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir

Mahkeme kararının davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmının incelenmesi:

Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini; Anayasa’nın 125 inci maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin "Sosyal hukuk devleti" niteliğinin doğal bir sonucudur.

Kural olarak idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdür. İdarenin hukuki sorumluluğu sadece kusur esasına, hizmet kusuru teorisine dayanmamakta, idare kusur koşulu aranmadan da sorumlu sayılabilmektedir. Hatta kollektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk ilkesi gereğince zararı doğuran olayın tüm toplumla ilgilendirelebildiği, toplumsal bir riskin gerçekleştiği hallerde olayın idarenin hizmet alanıyla ilgili olması yeterli sayılarak doğrudan nedensellik bağı kurulamayan durumlarda da tazminata hükmedilebilmektedir.

Olayda, davacıların murisinin Elazığ Emniyet Müdürlüğü kadrosunda polis memuru olarak görevli olduğu sırada 5.7.2002 tarihinde teröristler tarafından yapılan silahlı saldırı sonucu vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda belirtildiği üzere, sosyal risk ilkesi uyarınca idarenin sorumlu tutulabilmesi için; zararı doğuran olay ile idare arasında nedensellik bağının kurulmaması gerekmektedir. Davacıların murisinin kamu görevlisi olması ve kamu görevini yürütürken vefat ettiği açık olup; davalı idarenin yürüttüğü kamu hizmetinin doğrudan sonucu olan, nedensellik bağı kurulabilen özel ve olağandışı zararı kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmini gerekmektedir.

Bu durumda tazminat isteminin kısmen kabulü yolunda verilen kararda sonucu itibarıyle isabetsizlik bulunmamaktadır.

Mahkeme kararının vekalet ücretine ilişkin kısmının incelenmesi:

Bakılan davada, Mahkemenin 23.12.2004 tarihli kararı ile davacılar lehine hükmedilen tazminat tutarının 73.399,41 TL’lik kısmı temyiz incelemesi sonucunda kesinleşmiştir. İdare Mahkemesince, Mahkemece verilen ilk kararın kısmen bozulması üzerine, bozulan kısım hakkında yeniden inceleme yapılarak, 28.6.2013 tarihinde verilen karar ile 23.979,99 TL tazminatın davacılara ödenmesine karar verilmiş; her iki kararda hükmedilen toplam tazminat miktarı üzerinden 2013 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanan vekalet ücretinin davacılara ödenmesine hükmedilmiştir.

Davalı İdare, anılan kararın vekalet ücretine ilişkin kısmını, davacılar lehine hükmedilen vekalet ücretinin ilk kararının verildiği 23.12.2004 yılında yürürlükte olan 2004 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanması gerektiği iddiasıyla temyiz etmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31.maddesinde, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmış; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ‘Yargılama Giderleri’ başlıklı 323.maddesinde; vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmıştır.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun ‘Avukatlık Ücreti’ madde başlıklı 164. maddesinde de, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği, 168. maddesinin son fıkrasında ise, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı kurala bağlanmıştır.

Uyuşmazlıkta, öncelikle hükmün verildiği tarihin ortaya konulması gerekmektedir. İdare Mahkemesince verilen 23.12.2004 tarih ve E:2004/486, K:2008/2413 sayılı karar, dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucu kısmen onanmış, kısmen bozulmuştur. Anılan İdare Mahkemesi kararı temyiz aşamasında tamamen bozulmadığından, Mahkemece bozma kararı üzerine bozulan kısım hakkında verilen karar yeni bir karar olmayıp, Mahkemece verilen ilk kararın tamamlayıcısı niteliğinde olduğundan, uyuşmazlıkta hükmün verildiği tarih ilk kararın verildiği 23.12.2004 tarihidir.

Bu durumda, davacı lehine hükmedilecek vekalet ücretinin 2004 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanması gerekirken 2013 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanmasında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kısmen reddi ile Elazığ 1. İdare Mahkemesi’nin 28.6.2013 tarih ve E:2010/480, K:2013/510 sayılı kararının davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA oybirliğiyle; temyiz isteminin kısmen kabulü ile anılan kararın vekalet ücretine ilişkin kısmının BOZULMASINA oyçokluğuyla, dosyanın bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 29.5.2014 tarihinde karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Çrş Mar 11, 2015 8:54 pm


Ceza Hukuku • KAÇAK KIYILMIŞ İÇİME HAZIR TÜTÜN YAKALATMA,YEREL MAHKEME KARAR ÖRNEĞİ

T.C.
CEYHAN
1. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ
DOSYA NO : 2012/
KARAR NO : 2012/
C.SAVCILIĞI ESAS NO : 2012/
GEREKÇELİ KARAR
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A

DAVACI : K.H.
MÜŞTEKİ : ADANA GÜMRÜK MÜDÜRLÜĞÜ, Seyhan/ ADANA.
MÜŞTEKİ : TÜTÜN VE ALKOL PİYASASI DÜZENLEME KURUMU, Söğütözü Mahallesi Söğütözü Caddesi No:31 Çankaya/ ANKARA.
SANIK : İ. D, H. Ö
SUÇ TARİHİ : 04/01/2012
SUÇ YERİ : Ceyhan/ADANA
KARAR TARİHİ : 05/04/2012
Yukarıda açık kimliği ve atılı suçu yazılı sanıklar hakkında mahkememize açılan kamu davasının yapılan açık yargılaması sonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İddia:
Ceyhan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 09/01/2012 tarih ve 2012/.. Soruşturma, 2012/.. Esas ve 2012/..İddia nolu iddianamesi ile; suç Tarihinde kolluk kuvvetlerinin yapmış olduğu olağan önleme araması kapsamında, ….. plaka sayılı Adıyaman Bursa seferini yapan Adıyaman …….Turizm firmasına ait araç durdurularak araçta yapılan aramada, aracın bagaj kısmında 6 adet çuval içerisinde yaklaşık 200-250 kg ağırlığında tütün maddesi ele geçirildiği, bahse konu tütünlerin Adıyaman Ünal Turizm yazıhanesine kimliği tespit edilemeyen bir şahıs tarafından bırakıldığı, otobüs yetkililerinin de bahse konu tütün çuvallarını alıcılara götürmek üzere …. plakalı Adıyaman …… Turizme ait otobüsün bagajına koydukları, tütün çuvallarının üzerinde alıcı olarak İ. D, M. K, H. Ö. isimlerinin yazdığı, sanıklar tarafından tütünlere ilişkin faturaların dosyaya ibraz edildiği, bahse konu tütünlerin Adana Gümrük Müdürlüğüne teslim edildiği, sonucunun henüz ulaşmadığı, sanıkların gümrük işlemlerine tabi tutulmaksızın ülkeye sokulan kaçak eşyayı satmak amacıyla otobüsle taşıyarak üzerlerine atılı suçu işledikleri tüm soruşturma evrak içeriğinden anlaşılmakla;

Sanıkların müsnet suçtan yargılamalarının yapılarak eylemlerine uyan sevk maddeleri uyarınca hapis cezası ile cezalandırılmalarına, kaçak eşyaların TCK.54 maddesi uyarınca müsaderesine karar verilmesi istemi ile mahkememize kamu davası açılmıştır.

SAVUNMA:
Sanık H. Ö. savunmasında: "Ben üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Bu tütünlerden sadece 50 kilosu benimdir. Bu tütünleri benim Adana ilinde yaşayan babam otobüse vererek bana gönderdi. Benim babamın tarlası olduğu için ve bu tütünleri tarladan toplayıp satamadığından bana arkadaşlarıma vermem için gönderdi. Diğer bagajda bulunan 200 kilo tütün başkasına aittir. Bu tütün çuvallarının üstünde benim ismim yazmıyordu. Ben bu tütünleri ticari amaçlı olarak kesinlikle getirtmedim ben özel güvenlik şirketinde çalışıyorum kendime kaçakçılıkdan damga yedittirmek istemem suçsuzum beraatimi isterim Adıyaman Ziraat odası Başkanlığı tarafından almış olduğum Çiftçi belgesini dosyaya sunuyorum" şeklinde savunmada bulunmuştur.

Sanık İ. D. savunmasında: "Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum, ancak iddianamede belirtilen 6 çuvalın üzerinde isimlerimizin bulunduğu doğru değildir, çuvallardan sadece biri bana aitti ve sadece bir çuvalın üzerinde beni adım vardı, ticari amaçla gönderilmedi, hediye olarak arkadaşlara dağıtacaktım, diğer çuvalların hiç biri bana aittir değildir, diğer çuvallar iddianamede adı geçen H. Ö. ve M. K.’e aittir, öncelikle beraatime aksi takdirde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istiyorum, suçlamayı kabul etmediğimden, kurumunda zararı olmadığından, zararı giderme durumum yoktur" şeklinde savunmada bulunmuştur.

DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller, sanık savunmaları, 04/01/2012 tarihli arama ve el koyma tutanağı, keşif ve bilirkişi raporu, kaçak eşyaya mahsus tespit varakası, çiftçi belgeleri ve faturalar, sanıklara ait nüfus ve sabıka kayıtları, dosyada bulunan diğer tutanaklar ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde;

Suç tarihinde kolluk kuvvetlerinin yapmış olduğu olağan önleme araması kapsamında, ….. plaka sayılı Adıyaman Bursa seferini yapan Adıyaman …… Turizm firmasına ait araç durdurularak araçta yapılan aramada, aracın bagaj kısmında 6 adet çuval içerisinde yaklaşık 200-250 kg ağırlığında tütün maddesi ele geçirildiği, sanıkların talimat yoluyla alınan savunmalarında ayrı ayrı özetle; ele geçirilen tütünlerin bir kısmının kendilerine ait olduğunu, ticari bir amaçlarının olmadığını ve üzerlerine atılı suçlamayı kabul etmediklerini beyan etmiştir.

Her ne kadar sanıkların müsnet eylemleri nedeniyle 4733 sayılı kanunun 8/4 maddesi gereğince cezalandırılmaları talep edilmiş ise de; 4733 sayılı kanunun 8. maddesi 25/02/2011 tarihinde "o" bendi eklenerek

"o) (Ek: 13/2/2011-6111/175 md.) Ticari amaçla sarmalık kıyılmış tütün üretenler ile satan veya satışa arz edenlere ürettikleri, sattıkları veya satışa arz ettikleri tütünün;
50 kilograma kadar (50 kilogram dâhil) olması halinde 250 TL.
50 kilogramdan 100 kilograma kadar (100 kilogram dâhil) olması halinde 500 TL.
100 kilogramdan 250 kilograma kadar (250 kilogram dâhil) olması halinde 1.500 TL.
250 kilogramdan 500 kilograma kadar (500 kilogram dâhil) olması halinde 3.000 TL.
500 kilogramdan fazla olması halinde 5.000 TL.
İdari para cezası verilir." hükmü getirilmiştir.

Bu bağlamda sanıklar hakkında 4733 sayılı kanunun 8/4 maddesi gereğince cezalandırılmaları talep edilmiş ise de; anlaşılacağı üzere yargılama aşamasında sanıkların müsnet eyleminin ayrıca kabahat olarak düzenlendiği ve yapılan değişikliğin sanıklar için daha lehe olduğu anlaşılmıştır.
Yapılan son değişiklik üzerine kabahatlilerin 4733 sayılı kanunun 8/o maddesi gereğince yakalanan kıyılmış tütün miktarı ve yeniden değerleme oranları nazara alınarak her bir kabahatlinin ayrı ayrı 1.650,00’şer TL idari para cezası ile cezalandırılmalarına, yakalanan kıyılmış tütünün 5326 sayılı kanunun 18. maddesi gereğince mülkiyetinin kamuya geçirilmesine dair karar vermek gerekmiş ve buna ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M : Yukarıda Açıklanan Gerekçe ve Nedenlerle;
1-Kabahatliler İ. D. ve H. Ö.’in 4733 sayılı kanuna muhalefet kabahati nedeniyle 4733 Sayılı Kanunun 8/o maddesi uyarınca ele geçirilen tütün miktarı nazara alınarak ayrı ayrı 1.650,00’ŞER TL İDARİ PARA CEZASI İLE CEZALANDIRILMALARINA,
2-İdari yaptırım kararının tebliğinden itibaren ibraz süresi içerisinde merciine itiraz edileceği ve 5326 sayılı kanunun 17/6 maddesi uyarınca kanun yoluna başvurmalarında rızai ödemeleri halinde cezalarının yalnızca 3/4 ünün tahsil edileceği, ancak bu halin kanun yoluna başvurma hakkını etkilemeyeceğinin kabahatlilerine ihtarına, (ihtarat yapılamadı)
3-Kararın kesinleşmesi halinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü hakkındaki kanun hükümlerine göre tahsili için vergi dairesine gönderilmesine, para cezasının tamamının tahsil edildiği tarihten itibaren en geç 1 ay içerisinde mahkemesine bilgi verilmesinin istenmesine,
4-İddianameye konu toplam 250 kg. Tütünün 5326 sayılı Kabahatler kanunun 18 maddesi gereğince MÜLKİYETİNİN KAMUYA GEÇİRİLMESİNE,
5-Bu dava nedeniyle yapılan 2 adet davetiye gideri 14,00 TL, posta gideri olan 1,45 TL ve 111,37 TL keşif ve bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 126,82 TL yargılama masrafının kabahatlilerden eşit şekilde alınarak hazineye irat kaydına,
Dair verilen karar kabahatliler İ. D. ve H. Ö.’in yokluğunda tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize verilecek bir dilekçe ile veya zabıt katibine bulunulacak sözlü beyanın tutanağa geçirilmesi sureti ile Ceyhan Ağır Ceza Mahkemesine itiraz yolu açık olmak üzere verilen karar açık yargılamada açıkça okunup usulen anlatıldı. 05/04/2012

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Mar 08, 2015 8:29 am


İcra ve İflas Hukuku • MAHKEME İLAMIYLA(KARARIYLA) İLAMSIZ TAKİP BAŞLATILABİLİR Mİ

Mahkeme ilamıyla ilamsız takip başlatılabilir mi?

Alacaklının takip talebine eklediği belgenin para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam olması halinde icra memurunun borçluya örnek 4-5 nolu icra emri tebliğ etmesi yasal zorunluluktur.
Alacaklının talebi üzerine ya da kendiliğinden ilamsız icra takiplerine ilişkin ödeme emri göndermesi açıkça yasanın emredici hükmüne aykırıdır.

Pek tabidir ki elinde ilam olan bir alacaklının ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması da hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacaktır.
Nitekim ilamlı icra takibinde borçlunun itirazı takibi durdurmayacağı gibi itfa ve imhal itirazlarının ispatı ancak “yetkili mercilerce re’sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya tetkik merciinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle” (İİK. m. 33) mümkün olacaktır.

Halbuki ilamsız icra takibinde itiraz üzerine takip duracak ve alacaklının itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurarak olumlu karar alması gerekecektir. Yine ilamlı icra takibini alacaklı istediği icra dairesinde yapabilecekken(İİK. m.34), ilamsız icra takibinde genel yetki kurallarına göre (İİK. m.50) takip yapması gerekecektir.

O zaman elinde ilam olan bir alacaklı bu kadar avantajlar var iken neden ilamsız icrayı tercih eder? Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İİK. nun 36.maddesini bir diğer anlatımla borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir. (İİK. m 40)
İcra ve İflas Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. 6100 sayılı HMK’nun 29/1.maddesine göre ise taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır.
Kaldı ki mahkemeye başvurup alacağını ilama bağlayan bir kişinin ilamlı takip yapmak yerine ilamsız takibi tercih etmek suretiyle borçlunun yapabileceği itiraz üzerine yeniden itirazın kaldırılması ya da iptali amacıyla mahkemeye başvurması ve bu şekilde Devletin yargı organlarının gereksiz şekilde meşgul edilmesi anlamına da geleceğinden kabulü mümkün değildir.
Alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İİK.nun 32.maddesi amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda,Yargıtay’ın yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamaz. Av. Ahmet Erkan

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/11615
KARAR: 2013/20162

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı tarafından A… 3.İş Mahkemesinin 2011/985 esas, 2012/777 karar sayılı 03.07.2012 tarihli ilamına dayalı olarak genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığı, örnek 7 numaralı ödeme emri tebliği üzerine borçlunun icra dairesine itirazı ile duran takibin devamını sağlamak amacıyla alacaklının itirazın kaldırılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu anlaşılmıştır.

İcra İflas Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca, alacaklı tarafından para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam icra dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup, icra memurunun aksi yöndeki işlemleri kamu düzenine aykırılık oluşturacağından, süresiz şikayete tabi olacağı gibi hakim tarafından da re’sen gözetilmelidir.

Alacaklının takip talebine eklediği belgenin para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam olması halinde icra memurunun borçluya örnek 4-5 nolu icra emri tebliğ etmesi yasal zorunluluktur. Alacaklının talebi üzerine ya da kendiliğinden ilamsız icra takiplerine ilişkin ödeme emri göndermesi açıkça yasanın emredici hükmüne aykırı olacaktır.

Pek tabidir ki elinde ilam olan bir alacaklının ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması da hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacaktır. Nitekim ilamlı icra takibinde borçlunun itirazı takibi durdurmayacağı gibi itfa ve imhal itirazlarının ispatı ancak “yetkili mercilerce re’sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya tetkik merciinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle” (İİK. m. 33) mümkün olacaktır. Halbuki ilamsız icra takibinde itiraz üzerine takip duracak ve alacaklının itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurarak olumlu karar alması gerekecektir. Yine ilamlı icra takibini alacaklı istediği icra dairesinde yapabilecekken(İİK. m.34), ilamsız icra takibinde genel yetki kurallarına göre (İİK. m.50) takip yapması gerekecektir.

O zaman elinde ilam olan bir alacaklı bu kadar avantajlar var iken neden ilamsız icrayı tercih eder? Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İİK.nun 36.maddesini bir diğer anlatımla borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir (İİK. m 40). İcra ve İflas Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. 6100 sayılı HMK’nun 29/1.maddesine göre ise taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır.

Kaldı ki mahkemeye başvurup alacağını ilama bağlayan bir kişinin ilamlı takip yapmak yerine ilamsız takibi tercih etmek suretiyle borçlunun yapabileceği itiraz üzerine yeniden itirazın kaldırılması ya da iptali amacıyla mahkemeye başvurması ve bu şekilde Devletin yargı organlarının gereksiz şekilde meşgul edilmesi anlamına da geleceğinden kabulü mümkün değildir.

Şu hale göre alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İİK.nun 32.maddesi amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda, Dairemizin yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.

O halde ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağından, mahkemece bu hususun re’sen nazara alınarak alacaklının itirazın kaldırılması isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/05/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 


Basından Hukuk Haberleri • MAHKEME ZARRAB’A ‘HAYIR’ DEDİ!

Mahkeme Zarrab’a ‘Hayır’ Dedi!

Resim

Mahkeme Zarrab’a ‘Hayır’ Dedi!17 Aralık soruşturmasında şüpheli olarak yer alan İranlı İşadamı Rıza Sarraf, verdiği soru önergelerinde kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu hakkında açtığı tazminat davası reddedildi.
17 Aralık soruşturması kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan ve daha sonra tahliye olan işadamı Rıza Sarraf hakkında CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, TBMM’de verdiği 14 soru önergesi vermişti. Bu önergelerde kişilik hakları ihlal edildiği gerekçesiyle Rıza Sarraf her bir önerge için 5 bin lira olmak üzere toplamda 70 bin liralık manevi tazminat davası açtı.

İstanbul 22. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülen duruşmaya Sezgin Tanrıkulu katılırken, Rıza Sarraf gelmedi. Hakim, TBMM’den talep edilen davaya konu soru önergelerinin örneklerinin gönderildiğini belirtti. Sarraf’ın avukatı Nihan Kaynar, tazminat ve ihtiyati tedbir taleplerinin devam ettiğini belirtti. Tanrıkulu’nun avukatlarından Berk Başara, davanın Anayasa’nın 98. maddesi kapsamında TBMM’nin, milletvekilinin soru önergesi ile denetleme yetkisine karşı açıldığını söyledi. Soru önergelerine cevap verilmemesinin ilgili partinin tercihi olduğunu kaydeden Başara, soru önergelerinin reddedilmediğini vurguladı. Başara, esasa girilmeden davanın reddine karar verilmesini talep etti.

MAHKEME DAVAYI REDDETTİ

Sarraf’ın avukatı söz isteyerek, soru önergelerinden bir kısmının Bekir Bozdağ ve Bülent Arınç tarafından cevaplandığını kaydetti. Av. Nihan Kaynar, TBMM’den gelen yazıyı incelemek için süre talebinde bulundu. Mahkeme, Meclis’ten gelen yazı ile dava dilekçesinin içeriğinin aynı olduğunu belirterek bu talebi reddetti. Hakim, taraf avukatlarına tekrar söz hakkı verdi. Sarraf’ın avukatı Kaynar, müvekkilinin kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunun sabit olduğunu savunarak 70 bin liralık manevi tazminat talebinin kabul edilmesini istedi. Tanrıkulu’nun avukatları ise müvekkilinin görevinden kaynaklanan yetkisini kullandığını, davanın Meclis’in denetim yetkisine karşı açılan bir dava olduğunu belirterek reddedilmesini talep etti.

Kararını açıklayan mahkeme, davacının manevi tazminat talebinin yasal koşulları oluşmadığından davanın reddine karar verdi.

04.03.2015
KAYNAK: HABERDAR.COM

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Çrş Mar 04, 2015 2:25 pm