Etiket arşivi: MALI

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • İŞVERENİN VERDİĞİ MALİ SORUMLULUK DİSİPLİN CEZASINA İTİRAZ

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/19399
KARAR: 2014/1630

Davacı, mali sorumluluk cezalarının usul ve kanuna aykırı olduğunun tespiti ve iptaline karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı işçi, davalı kurumun tesis ettiği 19.01.2012 tarih ve 5 sayılı disiplin kurulu kararının ve bu karar ile tesis edilen unvan indirimi ve mali sorumluluk cezalarının usul ve kanuna aykırı olduğunun tesbiti ile iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, disiplin cezalarının toplu iş sözleşmesinde düzenlenmesi hali dışında, işverence verilen disiplin cezası kararlarına karşı yürürlükteki mevzuata göre iş mahkemelerinde dava açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Uyuşmazlık, iptali istenilen disiplin cezasının 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.

4857 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.

4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez. Aynı kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözlemesinin belirleyici öğeleridir.

Ayrıca, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi "İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi"dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.

Somut olayda, taraflar arasında iş sözleşmesi bulunmaktadır.

Davacı hakkında disiplin cezası uygulaması yapıldığı anlaşılmakta olup, yukarıda anıldığı üzere 5521 sayılı Kanun’un düzenlemesi karşısında disiplin cezası uygulamasına dair işlem iş sözleşmesinden kaynaklanmakta ve çıkacak uyuşmazlığın çözümü iş mahkemesinin görevinde kalmaktadır. Öte yandan, hakimin önüne gelen uyuşmazlığı çözme ödevi bulunmaktadır. Mahkeme gerekçesinin bir an için doğru olduğunun varsayılması halinde, işverence keyfi olarak verilebilecek bir disiplin cezasının denetimi mümkün olmayacak ve işçinin hak kaybına uğraması söz konusu olacaktır. Bu nedenle, mahkemece işin esasına girilerek yapılacak inceleme sonucu karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.

Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 07.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 24 Ara 2014, 11:52


Yargıtay 6. C.D. E:2011/4786 K:2013/20945 * MALİ GELİRİ BULUNMAYAN SANIĞA AVUKATLIK ÜCRETİ YÜKLENEMEZ.

T.C. Yargıtay 6. Ceza DAİRESİ

 Esas No:2011/4786 Karar No:2013/20945

CMK.'nun 150/3. maddesi.

MALİ GELİRİ BULUNMAYAN SANIĞA AVUKATLIK ÜCRETİ YÜKLENEMEZ.

Dİğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

 

 Ancak;

 

 1- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olacak biçimde, mahkemece 5271 sayılı Yasa'nın 150/3. maddesi uyarınca, Baroya yazı yazılarak sanıkların savunmasını yapmak üzere savunmanların ve aynı Yasa'nın 234/2. maddesi gereğince mağdur için atanan zorunlu vekillerin görevlendirilmesi nedeniyle, zorunlu vekil ve savunmanlara ödenen avukatlık ücretlerinin, dosyadaki bilgilerden mali geliri bulunmadığı anlaşılan sanıklara, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi,

 

 2- …..

 

 Bozmayı gerektirmiş, sanıklar C.B., Ş.H. ve Y.S. savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, ……. 28.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak; 1- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/3-c maddesindeki düzenlemeye açıkça aykırı olacak biçimde, mahkemece 5271 sayılı Yasa'nın 150/3. maddesi uyarınca, Baroya yazı yazılarak sanıkların savunmasını yapmak üzere savunmanların ve aynı Yasa'nın 234/2. maddesi gereğince mağdur için atanan zorunlu vekillerin görevlendirilmesi nedeniyle, zorunlu vekil ve savunmanlara ödenen avukatlık ücretlerinin, dosyadaki bilgilerden mali geliri bulunmadığı anlaşılan sanıklara, yargılama gideri olarak yükletilmesine karar verilmesi, 2- ….. Bozmayı gerektirmiş, sanıklar C.B., Ş.H. ve Y.S. savunmanlarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, ……. 28.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ E.2011/12316 K.2011/8440 • MUHAFAZA GÖREVİNİ KÖTÜYE KULLANMA • HACİZLİ MALI SATIŞ YERİNE GÖTÜRMEME

T.C.

YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ

E. 2011/12316 K. 2011/8440

T. 16.6.2011

 

5237/m.289/1

 

DAVA :

 

Muhafaza görevini kötüye kullanmak suçundan sanığın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 289/1, 62, 50, 52/1-2. maddeleri uyarınca 80,00 Türk Lirası, 1.500,00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına dair ( Bafra Sulh Ceza Mahkemesi )'nin 19.10.2010 tarihli ve 2010/313-866 sayılı kararının Adalet Bakanlığı'nca 17.04.2011 gün ve 19868 sayılı yazı ile yasa yararına bozulmasının istenmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 24.05.2011 gün ve 175508 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi:

 

 

Tebliğnamede "Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi'nin 22.12.2009 tarih ve 2008/7470 esas, 2009/21076 karar, 26.01.2010 tarih ve 2008/6720 esas, 2010/777 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, "…vedia sözleşmesinin bir türü olan yedieminlik kurumunun yediemine yüklediği muhafaza ve iade görevinin yalnızca kendisine teslim edilen yerde saklama ve iade etme yükümlülüğü yüklediği, hacizli malı satış yerine götürme yükümlülüğünün bulunmadığı…", somut olayda sanığın savunmalarında hacizli malları satış yerine götürmediğini açıklaması karşısında, hacizli malı satış yerine götürme yükümlülüğünün bulunmadığı cihetle, kanuni unsurları oluşmayan suçtan dolayı beraat kararı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmemiştir" denilmektedir. Gereği görüşüldü:

 

 

KARAR :

 

Muhafaza görevini kötüye kullanma suçu, fail açısından yapılan sınıflandırmaya göre özgü bir suçtur.

 

Bu suç ancak yasal düzenlemede belirtilen hukuki ve fiili nitelikleri taşıyan kişiler tarafından işlenebilir. Özgü suçların failleri belirli bir yükümlülük altında bulunmaktadır. Bu nedenle özgü suçlar doktrinde yükümlülük suçları olarak da adlandırılmaktadır. 5237 sayılı TCY'nin 289. maddesinde düzenlenen muhafaza görevini kötüye kullanma suçunun faili, kendisine rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle elkonulmuş malın resmen teslim edildiği kişidir. Hukuk uygulamasında bu kişiler yediemin olarak anılmaktadır. Yedieminin, suçun yapısı ve görevlendirilmesinin dayanağını oluşturan ilgili yasalardan kaynaklanan bazı yükümlülükleri vardır.

 

İcra ve İflas Yasası hükümleri uyarınca yürütülen takipler nedeniyle gerçekleştirilen haciz işlemi sırasında yediemin olarak görevlendirilen kişinin, İİY'nin 88. ve 358. ile halen yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Yasası'nın 468. maddeleri içeriğinden saptanan yükümlülükleri şunlardır: 1 )Kendisine resmen teslim edilen malı/ malları saklamak, korumak ve olduğu gibi ( aynen )bırakmak. 2 )Resmen teslim işlemini gerçekleştiren yetkili organ istediğinde hacizli malı kendisine teslim edilen yerde geri vermek veya hazır etmek. Belirtilen yükümlülükler aynı zamanda TCY'nin 289. maddesinde öngörülen teslim amacını oluşturmaktadır. Bu açıklamalar karşısında, yediemin sanıktan hacizli malı icra dairesi tarafından belirlenen satış yerine götürmesinin beklenmesi ve satış yerine götürmeme biçimindeki ihmali davranışın teslim amacı dışında bir tasarruf olarak değerlendirilmesi olanaklı değildir.

 

İncelenen dosyada yer alan iddianameye göre sanık hakkında icra takibi sırasında haczedilip kendisine yediemin olarak teslim edilen hacizli malları yapılan tebligata karşın satış yerine getirmeyerek muhafaza görevini kötüye kullandığı iddiasıyla kamu davası açıldığı görülmektedir. Dosyada bulunan haciz tutanağı ve birinci artırma tutanağına göre hacizli malların yediemine teslim edildiği yer ile icra dairesince satışın yapılmasına karar verilen yer farklıdır. İcra dairesince sanığa muhtıra gönderilerek hacizli malları belirlenen satış yerine getirmesi istenmiştir. Yukarıdaki paragrafta belirtilen açıklamaya göre, yediemin sanığın hacizli malları satış yerine götürmemesi, teslim amacı dışında bir tasarruf olarak değerlendirilemeyecektir. Mahkemece, suçun maddi unsurunun oluşmadığı gözetilmeden kurulan mahkumiyet hükmünün, hukuka aykırı olduğu anlaşılmaktadır.

 

SONUÇ :

 

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan sanık Seniye hakkında, Bafra Sulh Ceza Mahkemesi'nce verilen 19.10.2010 tarih ve 2010/313-866 sayılı kararın, CYY'nin 309. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), hükümdeki hukuka aykırılık sanığa verilen cezanın kaldırılmasını gerektirmekle, anılan Yasa maddesinin 4-d fıkrası gereğince, sanığın, muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan BERAATİNE, 16.06.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Zorunlu Mali mesuliyet sigortası kapsamında açılan davada görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir

 

Değerli hukukçu, İstanbul Barosu üyesi, meslektaşımız sayın Avukat Mahmut Asrağ’ın mail grubunda paylaştığı, Yargıtay kararı için kendisine çok teşekkür ederiz. Genç Baro okurları için kararı paylaşıyoruz.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi

2013/3377 esas ve 2013/4482 karar sayılı 28.03.2013 tarihli karar

• DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI DAVASI ( Trafik Kazası Nedeniyle Maruz Kalınan Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Sigorta Şirketinden Tahsili İstemi Türk Ticaret Kanununda Sayılan Hususlardan Olduğu – Uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesi Görevine Girdiği )
• GÖREV ( Trafik Kazası Nedeniyle Maruz Kalınan Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Sigorta Şirketinden Tahsili İstemi Türk Ticaret Kanununda Sayılan Hususlardan Olması Nedeniyle Uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesi Görevine Girdiği – Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Davası )
• SİGORTA ŞİRKETİ ( Tarafına Trafik Kazası Nedeniyle Maruz Kalınan Destekten Yoksun Kalma Tazminatının Tahsili İstemi Türk Ticaret Kanununda Sayılan Hususlardan Olduğu/Uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesi Görevine Girdiği – Destekten Yoksun Kalma Tazminatı Davası )
6102/m.4,5,1402,1483
ÖZET : Dava, destekten yoksun kalma tazminatının istemine ilişkindir. Somut olayda, talebin trafik kazası nedeniyle maruz kalınan destekten yoksun kalma tazminatının sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkin olduğu, davanın, Türk Ticaret Kanununda sayılan hususlardan olduğu anlaşıldığından uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesi görevine girdiği dikkate alınarak davanın esasına girilerek tarafların delillerinin toplanması, iddia ve savunmalarının değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davalının trafik sigortacısı olduğu araç ile davacı Ekrem’in idaresinde tek taraflı olarak yaptığı kaza sonucu davacıların desteği Gülümser’in vefat ettiğini belirterek fazlaya dair haklarını saklı tutarak toplam 10.000,00.-TL destek tazminatının olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsilini talep etmiştir.

Mahkemece, ihtilafın doğrudan davacılar ile davalı arasında akdedilmiş sigorta sözleşmesindenkaynaklanmadığı, davacıların taleplerinin hukuki dayanağının haksız fiil olduğu, somut olayda taraflar arasında 6102 sayılı TTK’nın 1402 ve devamı hükümlerinin uygulanmasına olanak olmadığı, sigorta şirketinin sorumluğunun 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklandığı gerekçesi ile görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu gerekçesiyle davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davalı zorunlu mali mesuliyet sigortası şirketinden trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.

Bilindiği gibi Asliye Mahkemeleri, Asliye Hukuk ve Asliye Ticaret Mahkemeleri olarak ikiye ayrılır. Asliye Ticaret Mahkemeleri, Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine giren ticari davaların çözümlendiği mahkemelerdir.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin görevine giren işler dışında kalan tüm uyuşmazlıklar Asliye Hukuk Mahkemesince çözümlenir. Hangi davaların ticari dava olduğu TTK’nun 4. maddesinde sayılmıştır. Bundan başka, bir yerde ticaret mahkemesi varsa Asliye Hukuk Mahkemesinin görevi içinde bulunan ve bu kanunun 4.maddesi hükmünce ticari sayılan davalarda hususi hükümler uyarınca ticaret mahkemesinde görülecek diğer işlere Asliye Ticaret Mahkemesinde bakılacağı düzenlenmiştir ( TTK’nun 5/II ).

Türk Ticaret Kanunun 4. maddesinde,bu kanundan doğan hukuk “davalarının” ticari dava sayıldığı, aynı kanunun 5. maddesinin 2.fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan “davalara”, ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir.

Türk Ticaret Kanunun 3. maddesinde, ”Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir” düzenlenmiştir.

Türk Ticaret Kanunun 1483 ve devamı maddelerinde “zorunlu sorumluluk sigortalar” düzenlenmiştir.

Bir hukuki işlemin veya fiilin Türk Ticaret Kanun’u kapsamında kaldığının kabul edilmesi için, yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlarla, bir ticari işletmeyi ilgilendiren hukuki işlemin veya fiilin olması gerekir.

Somut olayda, talebin trafik kazası nedeniyle maruz kalınan destekten yoksun kalma tazminatının sigorta şirketinden tahsili istemine ilişkin olduğu,davanın,Türk Ticaret Kanunun 1483 vd. maddelerinde sayılan hususlardan olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda uyuşmazlığın Asliye Ticaret Mahkemesi görevine girdiği dikkate alınarak davanın esasına girilerek tarafların delillerinin toplanması, iddia ve savunmalarının değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmen BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine, 28.03.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

mağaza sahipleri malı çalınan müşteriye karşı sorumlu

magaza

Artık ‘Çalınan eşyalardan sorumlu değiliz’ levhası, mağaza sahiplerini müşteriye karşı sorumlu olmaktan kurtaramayacak. Çünkü Yargıtay, soyunma kabininde çantası çalınan müşterinin açtığı tazminat davasını haklı bularak mağaza sahibinin 6 bin lira tazminat ödemesine hükmetti. Bundan sonra bu karar benzer olaylarda emsal teşkil edecek.

Alışveriş yaptığı mağazanın soyunma kabininde çantası çalınan Sefa Süleymanova, açtığı tazminat davasını kazandı. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin ‘Mağazaya gelen müşterilerin huzur ve güven içinde alışveriş yapmalarını temin etmek davalıya ait bir vazifedir’ kararını onadı. İşyerinin, 6 bin lira maddî ve manevî tazminat ödemesine hükmetti.  Emsal teşkil eden bu kararın ardından müesseseler artık ‘Çalınan eşyalardan sorumlu değiliz’ levhası sayesinde ceza yemekten kurtulamayacak.

2009 yılında İstanbul Metrocity Alışveriş Merkezi’ndeki N. mağazasından elbise almak için deneme kabinine giren Sefa Süleymanova, elbiseyi eşine gösterip tekrar kabine döndüğünde çantasının çalındığını fark etti. Hırsızlık karşısında büyük şaşkınlık yaşayan Süleymanova, durumu hemen mağaza çalışanlarına anlattı. Olay yerine gelen polis, kamera kayıtlarının bulunmadığını tespit etti. Çalınan çantasında değerli ziynet eşyaları ile cep telefonunun bulunduğunu belirten Süleymanova, avukatı Ali Söğüt aracılığı ile İstanbul 1. Tüketici Mahkemesi’ne başvurdu. Binlerce liralık zararının karşılanmasını ve 2 bin lira manevi tazminat talep etti.

Olay sürecinde devreye giren bilirkişi, mağazanın maddi zarardan sorumlu olduğunu ve maddi zararın şartlarının oluştuğunu tespit etti. Bu kapsamda durumu değerlendiren yerel mahkeme, “mağazaya gelen müşterilerin huzur ve güven içinde alışveriş yapmalarını temin etmek davalıya ait bir vazife” diyerek işyerini kusurlu buldu. Diğer yandan davacının değerli eşyalarını kabinde bırakıp ayrılmasının da olayın meydana gelmesinde etkili olduğu ifade edilerek müşteri de kusurlu görüldü. Mahkeme bunu da hesaba katarak davacının maddi taleplerinin yüzde 50 kabul edilmesine ve manevi taleplerinin ise bir kısmının kabul edilmesine hükmetti. 2012 yılında verilen kararda, mağazanın maddi zararlardan dolayı davacıya bin 125 Euro ve 1000 ABD Doları’nı yasal faiziyle birlikte ödemesi kararlaştırıldı. Ayrıca bin lira manevi tazminat verilmesine hükmetti. Daha sonra N. mağazasının avukatları süreci Yargıtay’a götürdü. Geçtiğimiz günlerde hükmünü açıklayan Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, kararı yerinde görerek onadı. Böylece karar emsal kabul edilmiş oldu. Süreci değerlendiren Sefa Süleymanova’nın avukatı Ali Söğüt, kararın emsal niteliğinde olduğunu söyleyerek, “Vatandaş artık mağazalarda eşyalarının çalınması konusunda savunmasız değil. Mağazaların da buna göre güvenlik önlemlerini artırması lazım. Amaç vatandaşın daha iyi hizmet almasını sağlamak.” diye konuştu.

KAYNAK:

http://www.zaman.com.tr/gundem_bu-yazi-artik-magazalari-kurtaramayacak_2112392.html

KAMU MALI NİTELİĞİNDE MERA / KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI / TAŞINMAZ EDİNME KOŞULLARI

T.C.
YARGITAY
Yedinci Hukuk Dairesi
E: 2006/826
K: 2006/879
T: 27.3.2006
KAMU MALI NİTELİĞİNDE MERA
KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI
TAŞINMAZ EDİNME KOŞULLARI
ÖZET: TAŞINMAZIN DAVA VE TEMYİZE KONU KESİMLERİNİN 3402 SAYILI KADASTRO KANUNUNUN 16/B MADDESİ HÜKMÜ UYARINCA MERA NİTELİĞİ İLE SINIRLANDIRILMASINA KARAR VERİLMESİ GEREKİR.
Taraflar arasında kadastro tesbitinden doğan dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi davalı hazine tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:
Mahkemece, dava konusu 118 ada 21 parsel sayılı taşınmazın dava ve temyize konu uzman bilirkişi Necati tarafından düzenlenen haritada (A), (B), (C) ve (D) harfleri ile işaretli zilyetleri davacılar adına tescile karar verilen bölümlerinin kamu malı niteliğinde mera olmadığı, sözü edilen dava ve temyize konu kesimler üzerinde tespit gününde adlarına tescile karar verilen zilyetleri davacılar yararına 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe gösterilerek hüküm kurulmuş ise de yerel mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
Dava konusu 118 ada 21 parsel sayılı taşınmaz, kadastro sırasında tutanağında belirtilen hukuksal nedenlere dayanılarak 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesi hükmü uyarınca mera niteliği ile sınırlandırılmak suretiyle tespit edilmiştir. Kadastro tespitine bir kayıt ve belge esas alınmadığı gibi yargılama sırasında davacılar bir kayıt ve belgeye dayanmamışlardır. Dava konusu 118 ada 21 parsel sayılı taşınmazın uzman bilirkişi haritasında (A), (B), (C) ve (D) harfleri ile işaretli temyize konu bölümleri ile, 118 ada 21 parsel sayılı taşınmazın dava ve temyize konu olmayan kesimleri arasında ayırıcı unsur olarak doğal yada yapay bir sınır yeri tarif edilmemiştir. Hal böyle olunca 118 ada 21 parsel sayıl taşınmazın dava ve temyize konu kesimlerinin sınırındaki eylemli meraya el atılarak kazanıldığının kabulü gerekir. Kural olarak, bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde sürdürülen zilyetlik süresi ne olursa olsun hukukça değer taşımaz. Mahkemece bu olgular dikkate alınarak davaların reddine 118 ada 21 parsel sayılı taşınmazın dava ve temyize konu kesimlerinin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/B maddesi hükmü uyarınca mera niteliği ile sınırlandırılmasına karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi 118 ada 28 ve 29 parsel sayılı taşınmazların davaya konu olmadığı, tespitlerinin 3402 sayılı Kadastro Kanununun 5. maddesi hükmü uyarınca malikhaneleri açık bırakılmak suretiyle tespit edilmedikleri gözönüne alınarak 118 ada 28 ve 29 parsel sayılı taşınmazların tutanak ve eki belgelerin kütüklerin devri halinde Tapu Sicil Müdürlüğüne, aksi halde Kadastro Müdürlüğüne geri çevrilmesine karar verilmesi gerekirken taraflar hakkında kesin hüküm oluşacak biçimde dava dışına çıkılarak yazılı şekilde hüküm kurulması dahi isabetsiz davalı hazinenin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), 27.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.