Etiket arşivi: ÖDEME

DANIŞTAY 9.DAİRE E:2006/2331 K:2006/4730 *Ödeme emri gönderilmeden, 6183 S.K 55. Maddesi uyarınca haciz işleminin yapılamayacağı

DANIŞTAY DOKUZUNCU DAİRE

 

KARAR TARİHİ:21/11/2006

ESAS NO:2006/2331

KARAR NO:2006/4730

 

 

KARAR ÖZETİ 

Ödeme emri gönderilmeden, 6183 sayılı kanun'un 55. Maddesi uyarınca haciz işleminin yapılamayacağı hk.

KARAR METNİ

Temyiz İsteminde Bulunan :  Bakırcılık Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti.

Karşı Taraf Hocapaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü

İstemin Özeti : 

 

10.5.2005 tarih ve 350427 sayılı haciz işlemine karşı açılan davayı; dosyanın incelenmesinden, dahilde işleme izin belgesi kapsamında ithal edilip, aynen ihraç edilmeksizin, başka firmalarca başka bir ürünün imalatında kullanılarak ihraç edildiği anlaşılan mallara ilişkin olarak davacı şirketin tecil-terkin ve mahsup taleplerinin kabul edilmediği, bunun sonucu olarak kesinleşen alacaklar için ödeme emirleri düzenlendiği, bunlara karşı herhangi bir dava açılmadığı, dava konusu haciz işlemi uygulanmadan önce mahsup talebinin reddine ilişkin işlemin tesis edildiği anlaşıldığından, düzenlenen ödeme emirlerine karşı dava açmayıp, ödeme de yapmayan davacı şirket hakkında uygulanan haciz işleminde isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle reddeden İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 28.12.2005 tarih ve E:2005/992, K:2005/2245 sayılı kararının; her ne kadar olayda haciz işleminin dayanağı olarak vergi tekniği raporu gösterilmekte ise de, bu rapor sonrası herhangi bir vergi ceza ihbarnamesi ya da ödeme emri gönderilmeden, dava konusu haciz işleminin yapıldığı, haciz ile aynı gün tebliğ edilen ödeme emrine karşı açılan davada, ödeme emrinin iptaline karar verildiği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir. Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Savcısı Zerrin Güngör'ün Düşüncesi :

 

 Uyuşmazlıkta, yükümlü şirket hakkında uygulanan haciz işleminin iptali istemiyle açılan davayı reddeden vergi mahkemesi kararının bozulması istenmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; davacı şirketin imalatçı vasfı olmadan ihraç kaydıyla mal tesliminin mümkün olmadığından tecil terkin kapsamında haksız yere katma değer vergisi mahsup talebinde bulunduğundan bahisle, mahsup talebinin yerine getirilmemesi sonucu kesinleşen vergi borçlarının tahsili için düzenlenen ödeme emrine dayanılarak davacı hakkında haciz işlemi uygulandığı anlaşılmıştır.

 

213 sayılı Vergi Usul Kanunun 121. maddesi hükmü dikkate alındığında, kanunun aleyhlerinde düzeltme yapılan mükelleflere tanıdığı düzeltme işlerine karşı dava açma hakkının ortadan kaldırılması sonucunu doğuracak şekilde, düzeltme fişi tebliğ edilmeden vergi inceleme raporuna göre düzenlenen ödeme emrine dayanılarak uygulanan haciz işleminde yasaya uyarlık bulunmadığından, vergi mahkemesince haciz işleminin iptali gerekirken yazılı gerekçeyle onanmasında isabet görülmemiştir.

 

Bu nedenle, temyiz isteminin kabulü ile temyize konu mahkeme kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmüştür.

 

Tetkik Hakimi Güneş Kurtoğlu Karacık'ın Düşüncesi :Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucu, dava konusu haciz işleminden önce düzenlenen vergi tekniği raporu uyarınca 2003 yılına ilişkin olarak davacı şirkete herhangi bir ödeme emrinin gönderilmediği anlaşıldığından, Vergi Mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

 

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince işin gereği görüşüldü:

 

İstem; davacı şirket hakkında uygulanan 10.5.2005 tarihli ve 350427 sayılı haciz işleminin iptali talebiyle açılan davayı reddeden İstanbul 8. Vergi Mahkemesi kararının bozulmasına ilişkindir.

 

Dosyanın incelenmesinden, davacı şirketin 2003/Mart-Aralık dönemlerinde dahilde işleme izin belgesi ile geçici kabul rejimi kapsamında ithal ettiği bakır telden ürettiği elektrolit bakır tel, bükülü bakır malzemelerini ihraç kaydıyla satışını yaparak tecil-terkin ve mahsup talep ettiği, talebinin önce kabul edildiği, ancak daha sonra mahsup işlemi iptal edilerek kesinleşen alacaklar için ödeme emirleri düzenlendiği, davacı şirketin ödeme emirlerinin hatalı olduğunu belirterek davalı idareye başvurduğu, başvurusuna davalı idarenin 3.5.2004 tarih ve 19566 sayılı yazısı ile dahilde işleme izin belgesi veya geçici kabul rejimi kapsamında ithal ettiği ve işlendikten sonra Kanunun 11/1-C maddesi kapsamında ihraç edilmek kaydıyla … Dış Tic. ve Paz. A.Ş.'ne teslim ettiği malların … Dış Tic. ve Paz. A.Ş. tarafından aynen ihraç edilmeyip işleme tabi tutulduktan sonra yine ihraç kaydıyla bir başka ihracatçıya teslim edildiğinin tespiti nedeniyle tecil-terkin işlemlerinin yerine getirilmesinin mümkün olmadığının ve 2003/Mart-Haziran, Ağustos dönemlerine ilişkin işlemlerin 9.4.2004 tarihli yazı ile incelemeye sevk edildiğinin bildirildiği, yapılan inceleme sonucu düzenlenen 18.3.2005 tarihli vergi tekniği raporunda, davacı şirketin tecil-terkin ve iade taleplerinin yerinde olmadığının belirtildiği, raporun davacı şirkete 10.5.2005 tarihinde tebliğ edildiği, aynı gün 25.4.2005 tarih ve 41487 sayılı ödeme emrinin davacı şirkete tebliğ olunduğu ve dava konusu haciz işleminin yapıldığı, yukarıda anılan ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davanın İstanbul 8. Vergi Mahkemesi'nin 16.9.2005 tarih ve 2005/1687 sayılı kararı ile kabul edildiği anlaşılmıştır.

 

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 54. maddesinde; ödeme müddeti içinde ödenmeyen amme alacağının tahsil dairesince cebren tahsil olunacağı, 55. maddesinde; amme alacağını vadesinde ödemeyenlere yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı, 58. maddesinde; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunulabileceği, 62. maddesinde; borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince haczolunacağı hükme bağlanmıştır.

Bu maddelerin incelenmesinden, alacağın cebri icra yoluyla tahsiline ödeme emrinin tebliği ile başlanacağı, yukarıda anılan Kanunun 55. maddesinin gereği olarak haciz işleminin tatbiki için öncelikle borçluya ödeme emri gönderilmesi gerektiği sonucu çıkmaktadır.

 

Davacı şirket hakkında da, 6183 sayılı Kanunun 54 ve takip eden maddelerinde gösterilen usul ve esaslara göre cebri icra takibinde bulunulması gerektiğinde kuşku yoktur.

 

Bu hale göre düzenlenen vergi tekniği raporu uyarınca tecil-terkin ve iade talepleri kabul edilmeyen davacı şirketin 2003 yılına ait vergi borçlarının tahsili için öncelikle ödeme emri düzenlenerek tebliğ edilmesi, ödeme emrinde gösterilen hususların yerine getirilmemesi halinde, ödeme emrinden sonraki aşama olan kat'i haciz işlemine geçilmesi gerekmektedir. Herhangi bir kamu borcu nedeniyle ödeme emri düzenlenip tebliğ edilerek borçluya ödeme emrine karşı yasal yollara başvurması veya mal beyanında bulunması için imkan tanınmadan, doğrudan mal varlığına haciz konulması 6183 sayılı Kanunun sistematiğine uymayıp ödeme emrine karşı ileri sürülebilecek iddialardan kişileri yoksun kılacaktır.

 

Olayda her ne kadar Vergi Mahkemesince; dava konusu haciz işlemi uygulanmadan önce amme alacağının tahsili amacıyla ödeme emirlerinin düzenlendiği, muhtelif tarihlerde tebliğ edildiği, mahsup talebinin reddedildiğine ilişkin işlemin tesis edildiği belirtilerek dava konusu haciz işlemi tasdik edilmişse de;

dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucu Mahkeme kararına dayanak alınan ve davalı idarenin savunma dilekçesine ek olarak sunulan 2003 yılının çeşitli dönemlerine ait amme alacağının tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerinin davacı şirkete 29.3.2004, 21.4.2004 ve 31.3.2004 tarihlerinde tebliğ edildiği, ödeme emirleri gönderilmeden mahsup talebinin reddine ilişkin herhangi bir yazının tebliğ edilmediği, ödeme emirleri tebliğ edildikten sonra davalı idarenin 3.5.2004 tarihli yazısı ile mahsup talebi kabul edilmeyerek davacı şirketin 2003 yılına ait işlemlerinin incelemeye alındığı anlaşılmış olup, inceleme sonucu düzenlenen ve dava konusu haciz işlemine dayanak alınan 18.3.2005 tarihli vergi tekniği raporunda davacı şirketin tecil-terkin ve iade taleplerinin yerinde olmadığının belirtilmesine rağmen, rapordan sonra davacı şirket adına 2003 yılına ilişkin olarak herhangi bir ödeme emrinin tebliğ edilmediği, raporla birlikte tebliğ olunan ödeme emrinin 2004/Şubat dönemine ilişkin mahsup talebinin kabul edilmemesi üzerine düzenlendiği ve bu ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davanın da Vergi Mahkemesince kabul edildiği tespit edildiğinden, usulüne uygun olarak ödeme emri tebliğ edilmeden ve amme alacağı kesinleştirilmeden yapılan haciz işleminde ve bu işlemi tasdik eden Vergi Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.

 

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüne, İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 28.12.2005 tarih ve E:2005/992, K:2005/2245 sayılı kararının bozulmasına 21.11.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Yabancı para alacağına ödeme günündeki kur talepli takipte en yüksek mevduat faizi istenebilir

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2012/12-1072 esas ve 2013/496 karar sayılı 10.04.2013 tarihli kararı

Şikayet kanun yoluna başvuru nedeniyle yapılan yargılama sonunda;  3.İcra Hukuk Mahkemesi’nce şikayetin reddine dair verilen 14.10.2010 gün ve E:380, K:1209 sayılı kararın incelenmesi şikayetçi-alacaklı Ali vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesi’nin 21.11.2011 gün ve E:6620, K:23099 sayılı ilamı ile;

(…Alacaklının borçlu aleyhinde 1.500 ABD doları bedelli bonoya dayalı olarak, 1.500 ABD doları asıl alacak ve 180 ABD doları işlemiş faizi olmak üzere, 1.680 ABD dolarının faiziyle birlikte kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile tahsilini talep ettiği, harca esas değeri 2.268 YTL olarak gösterdiği ve takibin bu şekliyle kesinleşerek dosyada bir kısım tahsilatların yapıldığı, alacaklı vekilinin 01.03.2010 tarihinde döviz kurunun nazara alınarak bakiye borcun hesaplanması talebi üzerine, icra müdürlüğünce alacak takip tarihi itibariyle TL’ye çevrilip, TL faiz oranlarına göre hesaplama yapıldığı, alacaklı vekilinin bu hesaplamaya karşı şikayet yoluyla icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece, yabancı paranın takip tarihi itibariyle TL’ye çevrilerek TL olarak tahsilinin talep edildiği kabul edilerek, buna göre dosya borcunun hesaplanmasına ilişkin bilirkişi raporu nazara alınarak sonuca gidildiği görülmektedir.

Alacaklının, Borçlar Kanunu’nun 83 ve TTK’nun 623. maddesi uyarınca seçimlik hakkını, fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden ödeme yapılması yönünde kullanması halinde, takip konusu alacak tahsil tarihine kadar yabancı para alacağı olarak değerlendirileceğinden, alacaklı, bu alacağa 3095 Sayılı Kanunun 4/a maddesi gereğince vade tarihinden fiili ödeme tarihine kadar devlet bankalarının o para birimi ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranına göre faiz isteyebilir.

Bu kurallar ışığında somut olayın incelenmesinde: Alacaklının takip talebinde asıl alacağı ve asıl alacağa işlemiş faizi yabancı para olarak gösterdiği ve toplam yabancı para alacağının faiziyle birlikte tahsilini istediği, bu haliyle fiili ödeme günündeki kur üzerinden ödeme yapılmasını talep ettiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda; alacaklı, yabancı para alacağı olan asıl alacak için 3095 Sayılı Kanun’un 4/a maddesi gereğince takip tarihinden fiili ödeme tarihine kadar devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden işlemiş faiz talep edebilir. Mahkemece alacaklı şikayetinin bu doğrultuda değerlendirilmesi gerekirken, takip tarihinden sonrası için alacağın TL’ye çevrilerek avans faizi istenebileceği kabul edilip buna göre bakiye dosya borcu hesaplattırılarak sonuca gidilmesi isabetsizdir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

İstek, İCRA MEMURU İŞLEMİNE AİT ŞİKÂYETİN KANUN YOLU İLE İPTALİ istemine ilişkindir.

Şikayetçi-alacaklı Ali vekili, eldeki şikayeti ile; yabancı para borcunun tahsiline ilişkin icra takibinde, alacağın fiili ödeme tarihindeki değeri esas alınarak, bakiye dosya alacağının hesabının isteme aykırı yapıldığından icra müdürlüğünün 17.03.2010 tarihli kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

Mahkemece, yabancı paranın takip tarihi itibariyle TL’ye çevrilerek TL olarak tahsilinin talep edildiği kabul edilerek, buna göre dosya borcunun hesaplanmasına ilişkin bilirkişi raporunda, şikayetçi-alacaklının bir alacağının bulunmadığı gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir.

Şikayetçi-alacaklı Ali vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire’ce yukarıda yazılı nedenlerle karar bozulmuştur.

Yerel mahkemece, “davaya konu Ankara 10. İcra Müdürlüğü’nün 2005/1864 Esas sayılı takip dosyasındaki takip talebi ve ödeme emrindeki alacaklı vekilince yapılan düzeltmelerin onaylı olmadığı, sonradan farklı kalemle yazıldığı, ödeme emrinde sadece %24 ibaresinin yazılı olduğu, iki form arasında bile farklılık bulunduğu görülmekle yok hükmünde kabul edildiği” benimsenerek önceki kararda direnilmiş; hükmü şikayetçi- alacaklı Ali vekili temyiz etmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şikayetçi-alacaklının, yabancı para alacağı olan asıl alacak için 3095 Sayılı Kanun’un 4/a maddesi gereğince, takip tarihinden fiili ödeme tarihine kadar devlet bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden işlemiş faiz talep edip edemeyeceği; dolayısıyla, dosya hesabının buna göre yapılması gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, konuya ilişkin yasal düzenlemenin irdelenmesinde yarar vardır:

6762 sayılı (mülga) Türk Ticaret Kanunu (TTK.)’nun 690.maddesi atfıyla uygulanan 623.maddesi uyarınca, bononun yabancı memleket parası üzerinden düzenlenmesine olanak bulunmaktadır.

Bilindiği gibi, 23.11.1990 tarihinde yürürlüğe giren 3678 Sayılı Kanun’un 29.maddesiyle 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu (BK.)’nun 83.maddesine bir fıkra eklenerek, yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde, alacaklının bu alacağını aynen, vade veya fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini isteyebileceği kabul edilmiştir.

Yabancı para alacağı bir kambiyo senedine bağlanmışsa ilke olarak kambiyo senedinde aynen ödeme şartı bulunsun veya bulunmasın, yabancı para alacaklısı, alacağının, vadesinde ödenmemesi halinde, VADE VEYA FİİLİ ÖDEME TARİHİNDEKİ KUR ÜZERİNDEN ödenmesini talep edebilecektir.

Bu arada, yabancı para üzerinden tanzim edilmiş kambiyo senedinin icraya konulması halinde olaya uygulanması zorunlu İcra ve İflas Kanunu (İİK.)’nun 58 nci maddesinin 2.fıkrasının 3 ncü bendi hükmünün de irdelenmesi gerekir.

Yerleşik görüşe göre, İcra ve İflas Kanunu’nun 58 nci maddesinin 3.bendinin emredici nitelikte olduğu yönündedir.

İİK’nun 58/3 ve 3678 Sayılı Kanun ile 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 83. maddesine eklenen fıkrası uyarınca, yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde alacaklı bu borcu vade veya fiili ödeme günündeki rayice göre, Türk parası ile ödenmesini isteyebilir. Alacaklı takip talepnamesi ile seçim hakkını vade veya takip tarihi itibariyle kullanmış ise, sonradan fiili ödeme günündeki kur üzerinden hesap yapılmasını isteyemez.

Takip talebinde, alacaklının yabancı parayı Türk parasına çevirme zorunluluğu yanında yabancı para alacağı için temerrüt faizi talep etmek isterse vade tarihi ile takip tarihi arasında işlemiş temerrüt faizini yine yabancı para olarak hesaplayıp (3095 sayılı Kanun m.4/a), takip tarihindeki kur üzerinden Türk parası olarak talep etmesi gerekir (Hukuk Genel Kurulu’nun 18.12.2002 gün ve E:2002/12-1058, K:2002/1064 sayılı ilamı).

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Ankara 6.İcra Müdürlüğü’nün 2005/1684 esas sayılı kambiyo senetlerine özgü icra takibinde alacaklı, takip talepnamesinde 1.500 ABD Doları bedelli bonoya dayalı olarak, 1.500 ABD Doları asıl alacak ve 180 ABD Doları işlemiş faizi olmak üzere, 1.680 ABD Doları’nın faiziyle birlikte tahsilini talep ettiği; yine takip talepnamesine sonradan alacaklı vekilinin parafını da içerecek şekilde elle faiz miktarını ‘%24′ ve ‘ödeme tarihindeki kur üzerinden’ ibaresinin yazıldığı, takibin bu şekilde herhangi bir şekilde itiraza uğramadan kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Görüldüğü üzere, alacaklı takip talepnamesinde yabancı para alacağının fiili ödeme günündeki kur değeri üzerinden ödeme yapılmasını istemiştir. Alacaklı, BK’nun 83 ve TTK’nun 623. maddeleri uyarınca seçimlik hakkını fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesi yönünde kullandığından, 3095 Sayılı Kanun’un 4/a maddesi vade tarihinden fiili ödeme tarihine kadar Devlet Bankalarının Amerikan Doları ile açılmış bir (1) yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranına göre işlemiş faiz isteyebilir.

Yerel mahkemece; alacaklı şikayetinin az yukarıda vurgulanan ilke ve kabul çerçevesinde değerlendirilmesi gerekirken, bilirkişi raporu benimsenerek takip tarihinden sonrası için alacağın Türk Lira’sına çevrilerek avans faizi istenebileceği kabul edilip, buna göre bakiye dosya borcu hesaplattırılarak sonuca gidilmesi isabetsizdir.

Şu durumda, mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da, benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Şikayetçi-alacaklı Ali vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının, Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanunun 29.maddesi ile eklenen “Geçici Madde 7″ atfıyla uygulanmakta olan aynı Kanun’un 366/III.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

HASILAT KİRASI / TAHLİYE / ÖDEME EMRİNİN KOŞULLARI

T.C.

YARGITAY
Altıncı Hukuk Dairesi
E: 2006/723
K: 2006/3067
T: 27.3.2006
HASILAT KİRASI
TAHLİYE
ÖDEME EMRİNİN KOŞULLARI
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 270]
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 288]
İcra mahkemesince verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı karar davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı alacaklı davalı borçlu hakkında tahliye talepli başlattığı icra takibine vaki itiraz üzerine İcra Mahkemesine başvurarak itirazın kaldırılması ve tahliye isteminde bulunmuştur. Mahkemece istemin kabulüne karar verilmiş, kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dosya kapsamına, toplanan delililere, hükmün dayandığı gerekçelere göre davalı vekilinin işlemiş faiz alacağına ilişkin temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davalı vekilinin tahliyeye ilişkin temyizine gelince;
Takibe dayanak yapılan ve karara esas alınan 1.5.1999 başlangıç tarihli ve on yıl süreli sözleşme konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin kira bedeli başlıklı 11/I.maddesinde “ciro esası kiracının aylık satış toplamından KDV çıktıktan sonra kalan toplamının %4 ( dört ) aylık kira bedeli olarak kabul edilir. Buna KDV ilave edilir.” Hükmüne yer verilmiştir. Sözleşmenin yorumundan taraflar arasındaki kira ilişkisinin Borçlar Kanununun 270. maddesinde açıklanan hasılat kirasına konu olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında davada Borçlar Kanununun hasılat kirasına ilişkin hükümlerinin uygulanması gerekir. O nedenle takip talebi ile davalıya çıkarılan ödeme emrinin Borçlar Kanununun 288. maddesine uygun olması gerekir. Ödeme emrinde altmış gün süre verilmesi gerekirken, otuz günlük ödeme süresi verilmesi doğru değildir. Borçlar Kanununun 288. maddesine uygun olmayan ödeme emri hukuki sonuç doğurmayacağından bu ödeme emrine dayanılarak tahliye kararı verilemez. Bu nedenle kiralananın tahliyesine ilişkin talebin reddine karar vermek gerekirken, bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olduğundan kararın tahliyeye ilişkin olarak bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Kararın yukarıda açıklanan bir nolu bendde yazılı nedenle alacağa ilişkin kısmın ONANMASINA, kararın 2 nolu bentte yazılı nedenle tahliyeye yönelik kısmının BOZULMASINA. onanan kısım için aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenden alınmasına, 27.3.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

İŞÇİ İSTİHKAKLARININ ÖDENMESİ / TİS.’NDE İŞÇİ İSTİHKAKLARININ ÖDEME TARİHİNİN BELİRLENMESİ / İŞVERENİN TEMERRÜDÜ / FAİZ BAŞLANGICI

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2006/9-122
K: 2006/194
T: 2.4.2006
İŞÇİ İSTİHKAKLARININ ÖDENMESİ
TİS.’NDE İŞÇİ İSTİHKAKLARININ ÖDEME TARİHİNİN BELİRLENMESİ
İŞVERENİN TEMERRÜDÜ
FAİZ BAŞLANGICI
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 101]
Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 19.7.2005 gün ve /788-2005/852 sayılı kararın incelenmesi taraflar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26.9.2005 gün ve 2005/28809-31364 sayılı ilamı ile,
( …1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacının temyizine gelince;
Davacı dava konusu alacaklarına Toplu İş Sözleşmesi uyarınca ödenmesi gereken tarihten itibaren faize karar verilmesini istemiştir. Toplu İş Sözleşmesinin 37. maddesinde “işçi istihkaklarının kanuni aybaşının en geç 3. günü akşamına kadar ödeneceği belirtilmiş olup, Borçlar Kanunu’nun 101. maddesi uyarınca davalı işveren bu tarihte temerrüde düşmüştür.
Böyle olunca, Toplu İş Sözleşmesinin anılan maddesinde kararlaştırılmış olan ödeme tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir..
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlarak bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken. önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcın geri verilmesine 2.4.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

ÖDEME İTİRAZINDA BULUNAN BORÇLU

T.C.
YARGITAY
Birinci Hukuk Dairesi
E: 2006/10542
K: 2006/13262
T: 20.6.2006
ÖDEME İTİRAZINDA BULUNAN BORÇLU

2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 169]
2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 170]

Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibine başlandığı, borçluya örnek 163 nolu ödeme emrinin tebliğ edildiği, adı geçen vekilinin yasal sürede icra mahkemesine başvurarak “senedin taşınmaz alım satımı nedeniyle ve satış bedeli karşılığı imzasız olarak verildiğini ve satış bedelinin ödendiğini” beyan ederek itiraz ettiği görülmüştür. Borçlu vekili itiraz dilekçesinde borcu kabul ederek ödeme itirazında bulunduğuna göre, artık geçerli bir imza itirazında bulunulamayacağından, ödeme itirazını İİK/169-a maddesinde sayılan belgelerden biri ile ispatlamalıdır. Borçlu, bu nitelikte bir belge ile itirazını ispatlayamadığına göre mahkemece itirazın reddine karar verilmesi gerekirken imza incelemesi yapılarak takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
Kabule göre de herhangi bir belgedeki imza ve yazının atfedildiği kişiye ait olup olmadığı hususunda yapılacak bilirkişi incelemesinin , konunun uzmanınca ve yeterli donanıma sahip bir laboratuar ortamında optik aletler ve o incelemenin gerektirdiği diğer cihazlar kullanılarak grafolojik ve grafometrik yöntemlerle yapılması bu alet ve yöntemlerle gerek incelemeye konu ve gerekse karşılaştırmaya esas belgelerdeki imza ve yazının tersimi seyir, baskı derecesi, eğim, doğrultu gibi yönlerden taşıdığı özelliklerin tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenip karşılaştırılması; sonuçta imza veya yazının atfedilen kişiye ait olup olmadığının dayanakları gösterilmiş, tarafların, mahkemenin ve Yargıtayın denetimine elverişli bir raporla ortaya konulması, gerektiğinde karşılaştırılan imza ve yazıların hangi nedenle farklı veya aynı kişinin eli ürünü olduklarını fotoğraf yada diğer uygun görüntü teknikleri ile de desteklenmesi şarttır. Hükme esasa alınan bilirkişi raporunda hangi ortamda ne tür teknik cihazlar kullanılarak inceleme yapılıp sonuca varıldığı açıklanmamış sadece grafolojik ve grafometrik metotların uygulandığının belirlenmesi ile yetinilmiş, ulaşılan sonucun maddi dayanakları denetime elverişli şekilde ortaya konulmamıştır. Bu+nitelikteki bir bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulamaz. ( H.G.K. 30-5-2001, 2001/12-246 E, 2001/476 K. sayılı kararı )
Mahkemece yapılacak iş yukarıda açıklanan ilke ve yöntemlere uygun olarak yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılması ve oluşacak sonuca göre bir karar verilmesidir. Eksik incelemeye ve yetersiz bilirkişi raporuna dayalı karar verilmesi dğru olmadığı gibi İİK. 170/3 maddesine göre tetkik mercii aynı kanunun 68/a maddesine göre yapacağı inceleme sonunda inkar edilen imzanın borçluya ait olmadığı kanaatine varırsa itirazın kabulü ile birlikte takibin durdurulmasına karar verileceği ve 4. fıkra uyarınca ise senedi takibe koymada kötü niyeti ve ağır kusuru bulunduğu takdirde alacaklının takip konusu alacağın %20 sinden aşağı olmamak üzere tazminatla ve %10 para cezası ile sorumlu tutulabileceği hüküm altına alınmıştır. Şartların oluşması halinde borçlu yararına tazminata ve para cezasına karar verir.
Somut olayda takip dayanağı çek bono lehdarın cirosu ile alacaklıya geçmiş olup keşideci borçlu ile doğrudan ilişki içinde bulunmadığının kabulü zorunludur. Bu durumda adı geçenin çeki takibe koymada ne surette kötü niyetli veya ağır kusurlu olduğu kanıtlanmadan tazminat ve para cezası ile sorumlu tutulması ve yukarıda belirtilen madde hükmüne aykırı olarak takibin durdurulması yerine iptaline karar verilmesi yasaya uygun bulunmamıştır. 20/06/2006

MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI / ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞİ

T.C.

YARGITAY

Ondokuzuncu Hukuk Dairesi
E: 2005/9363

K: 2006/4579

T: 27.04.2006

MECBURİ DAVA ARKADAŞLIĞI
ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞİ
ÖZET: Asıl borçlu ile ipotek veren 3. kişi davalı arasında mecburi takip ve dava arkadaşlığı bulunduğu gözetilerek icra takibinde asıl borçluya ödeme emrinin tebliğ edilmesi­nin bekletici mesele yapılarak sonucuna göre bir işlem ya­pılması gerekir.

1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 44]

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya ince­lendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, müvekkilinin eski yetkili satıcısı Oğuz Emin’in borçlarını 01.03.1995 tarihli borç tasfiye protokolü ile C Otomotiv Mamulleri Tic. A.Ş.nin yükümlendiğini, bu suretle Gebze Bölgesi yetkili satıcısı olduğunu, borcun ödenmediğini, alacağın tahsili için ipoteğin paraya çevrilmesi yoluy­la girişilen icra takibine taşınmazın maliki davalı tarafından itiraz edildiğini belirterek, itirazın iptaline, takibin devamına, % 40 tazminata karar verilme­sini talep dava etmiştir.

Davalı, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, ipotek sözleşmesinde İstanbul Mahkemeleri ve İcra Dairelerinin yetkili oldu­ğu kabul edildiğinden davalının icra takibindeki yetki itirazının reddine, da­vanın kabulüne, davalının itirazının iptaline takibin devamına, alacak likit ol­duğundan hükmolunan tutarın % 4O’ı oranında icra inkar tazminatının dava­lıdan tahsiline karar verilmiş, karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava konusu takipte asıl borçlu Oğuz Emin’e çıkarılan ödeme emri teb­liğ edilmemiştir. Takipte 3. kişi durumunda olan ipotek borçlusu davalı ise, süresi içerisinde takibe itiraz etmiştir.

Bu durumda mahkemece asıl borçlu ile ipotek veren 3. kişi-davalı arasın­da mecburi takip ve dava arkadaşlığı bulunduğu gözetilerek icra takibinde asıl borçluya ödeme emrinin tebliğ edilmesinin bekletici mesele yapılarak sonucuna göre bir işlem yapılması gerektiğinin düşünülmemesi usul ve ya­saya aykırıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün (BOZULMASINA),

bozma biçimine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şim­dilik yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 27.04.2006 günün­de oybirliğiyle karar verildi.

1918 SAYILI YASAYA MUHALEFET / ÖN ÖDEME İHTARI

T.C.

YARGITAY
Yedinci Ceza Dairesi
E. 2006/3893
K. 2006/5914
T. 26.4.2006
1918 SAYILI YASAYA MUHALEFET
ÖN ÖDEME İHTARI
4926 s. KAÇAKÇILIKLA MÜCADELE KANUNU [Madde 4]
1918 Sayılı Yasaya Muhalefetten sanık hakkında yapılan duruşma sonunda; hükümlülüğe, müsadereye ve iadeye dair Reyhanlı 1.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 29.11.2004 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi katılan idare vekilince süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 16.3.2006 tarihli tebliğnamesi ile daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü:
Suç tarihine göre gümrüklenmiş değerin bir misli üzerinden ön ödeme önerisi tebliğ edilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken sonradan yürürlüğe giren 4926 Sayılı Yasanın 4/9-2 maddesindeki ceza esas alınmak suretiyle yapılan fazla ön ödeme ihtarına dayanılarak ödenmediğinden bahisle yazılı şekilde hüküm tesisi, yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Katılan idare vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 26.04.2006 günü oybirliği ile karar verildi.

ÖDEME ZAMANININ BELİRLENMESİ / ÖDEME ZAMANININ KANITLANMASI

T.C.
YARGITAY
Altıncı Hukuk Dairesi
E: 2006/4627
K: 2006/6393
T: 06.06.2006

ÖDEME ZAMANININ BELİRLENMESİ
ÖDEME ZAMANININ KANITLANMASI
ÖZET: Kira sözleşmesinde ödeme zamanının belirlenme­miş olması halinde, ödeme zamanını davacının kanıtlama­sı gerekir.
6570 s. GAYRİMENKUL KİRALARI HAKKINDA KANUN [Madde 7]
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 257]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 288]
Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan tahliye davasına dair karar da­valı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıt­lar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Uyuşmazlık, iki haklı ihtar nedeniyle kiralananın tahliyesine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, dava dilekçesinde, davalının kiralananda 01.01.1990 tarih­li sözlü sözleşme ile kiracı olduğunu, Ekim 2004 ayından itibaren kira öde­memeyi alışkanlık haline getirdiğini Ekim ve Kasım 2004 ayları kirası için da­valıya ihtarnameler gönderildiğini, davalının ihtarnamelerin tebliğinden son­ra 26.11.2004 tarihinde ödemede bulunduğunu, bu şekilde iki haklı ihtara sebebiyet verdiğini belirterek, davalının kiralanandan tahliyesini talep etmiş­tir. Davalı vekili, Ekim ve Kasım 2004 ayları kirası için gönderilen ihtarların zamanında olmadığını, arka arkaya gönderildiklerinden haklı ihtar sayılama­yacaklarını, davacının Almanya’da olması nedeniyle kiraların elden davacı­nın kardeşi Hüseyin’e ödendiğini, kiranın hangi gün ödeneceği konusunda bir kayıt ve şartın da bulunmadığını, ay içinde rast gele bir gün ödendiğini bu itibarla Kasım 2004 ayı kirası henüz muaccel olmadan istendiğinden bu aya ilişkin gönderilen ihtarın haklı sayılamayacağını, tarafların Ekim 2004 tarihin­den itibaren atı ay süreyle kira ödenmemesi konusunda anlaştıklarını belir­terek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
6570 sayılı Yasanın 7/e maddesi gereğince iki haklı ihtar nedeniyle açıla­cak tahliye davasının yerleşik içtihatlar uyarınca kira sözleşmesinin bitimin­den itibaren bir ay içerisinde açılması zorunludur.
İki haklı ihtar nedeniyle açılacak davada tahliyeye karar verilebilmesi için kiracının bir kira yılı içinde iki haklı ihtara sebebiyet vermiş olması gerekir, ih­tar tebliğinden sonra yapılan ödemeler iki haklı ihtarın oluşmasına engel teş­kil etmez. Süresiz sözleşmelerde ve kira parasının yıllık ödenmesi gereken hallerde ve bir yıldan kısa süreli sözleşmelerde iki haklı ihtar oluşmaz.
Kira sözleşmesinde muacceliyet koşulunun bulunması halinde muaccel (istenebilir) hale gelen kiranın tek bir ihtarla istenmesi gerektiğinden bu kira parasının bölünüp değişik ihtarlarla istenerek iki haklı ihtara konu yapılması mümkün değildir.
Olayımıza gelince; taraflar arasında yazılı kira sözleşmesi bulunmamak­tadır. Davacı, kira başlangıcını 01.01.1990 ve süresini bir yıl olarak bildirmiş davalı vekili 18.05.2005 tarihli oturumda davacının bildirdiği kira başlangıç tarihi ve süresini kabul ettiklerini beyan etmiştir. Ancak taraflar arasında kira parasının ödeme zamanı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. Davacı 09.11.2004 tarihinde keşide ettiği ihtarnamede kiraların ayın beşine kadar ödeneceğini belirtmiş, davalı ise bu iddiaya karşı çıkarak kira parasının ay içinde belirsiz günlerde ödendiğini savunmuştur. Taraflarca sözleşmede ki­ra parasının ne zaman ödeneceğinin kararlaştırılmaması halinde kiranın ne zaman ödeneceği konusu Borçlar Kanunu’nun 257. maddesinde düzenlen­miştir. Ödeme zamanın sözleşmede kararlaştırılmamış olması ve davacının ödeme zamanı konusundaki iddiasına davalının karşı çıkmış olması halinde kira parasının ne zaman ödeneceği konusunu kanıtlama yükümlülüğü dava­cıya aittir. Tarafların bir hak veya hukuki ilişkinin doğumu, değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması sonucuna yönelik irade beyanları hukuki sonuç doğurmaya yönelik olduğundan hukuki işlem sayılır. Bu gibi hallerde HUMK.nun 288. maddesi hükmünün gözönünde bulundurulması gerekir. Ki­ra ödeme zamanı da ihtara konu edilen kira parasının muaccel hale gelip gelmediğini göstermesi bakımından hukuki sonuç doğuran bir niteliğe sahip olup yıllık kira miktarı itibariyle HMUK’nun 288. maddesi gereği davalının rı­zası olmaksızın tanıkla kanıtlanması mümkün değildir. Davacı tarafından ki­ranın ne zaman ödeneceği kanıtlanamamıştır. Bununla birlikte davacı, dava dilekçesinde dayandığı deliller arasında “ikamesi mümkün tüm deliller” de­mek suretiyle yemin deliline de dayandığına göre davacıya kira ödeme za­manı konusunda davalıya yemin teklif etme hakkının hatırlatılması, yemin teklif edileceğinin belirtilmesi halinde eda ettirilmesi ve sonucuna göre Ka­sım 2004 ayı kirası yönünden gönderilen ihtarın haklı olup olmadığının belir­lenmesinden sonra isin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiş­tir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile HUMK.nun 428. maddesi uyarınca hükmün (BOZULMASINA), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 06.06.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.