Etiket arşivi: PAYI

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BOŞANMA, KATKI PAYI ALACAĞI, TANIMA VE TENFİZ, BOŞANMA TARİHİ

YARGITAY 8. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/17758
KARAR: 2014/2032

Davacı vekili, dava dilekçesinde; vekil edeni ile davalı evli iken davalının yurt dışına çalışmak için gittiğini, vekil edeninde bu sırada halı dokuma ve örgü işlerinden kazanç elde ettiğini, davalının gitmesinden beş yıl sonra vekil edenin de yurt dışına gittiğini ve orada da çalıştığını, davalı iki yıl yurt dışında çalıştıktan sonra malülen emekli olduğunu, vekil edeninin yabancı dil bilmemesinden faydalanarak boşanma kağıtları imzalattığını, vekil edenine bağlanan dul aylığını yıllarca vekil edeninden habersiz çektiğini, bu aylıklar ile ziynet eşyalarını da alarak Türkiye’de taşınmazlar satın aldığını belirterek, davanın kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak koşuluyla yüzbin TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesi ile TMK.nun 178. maddesi uyarınca, davanın evliliğin sona ermesinden itibaren bir yıl içinde açılmadığından bu sebeple davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini , davalının davacıya hiçbir zaman “senin hakkını vermeyeceğim” demediğini, davacının söz konusu taşınmazlara ve araca hiçbir katkısının olmadığını belirterek zamanaşımı ve esastan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece; “… süresinde yapılan zamanaşımı def’inin değerlendirildiğini, davanın 6098 sayılı TBK.nun 146 ve gerekse ondan önce yürürlükte bulunan 818 sayılı BK.nun 125. maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımı süresine tabii olduğunu, taraflar arasındaki boşanma davasına ait kararın 21.12.1993 tarihinde kesinleştiğini, bu tarih itibarıyla on yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, gerekçe göstermek suretiyle yerinde bulunan zamanaşımı def’i nedeniyle zaman aşımından davanın reddine “ karar verilmesi ve hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairenin 28.05.2013 tarih ve 2013/1236 Esas, 2013/8028 Karar sayılı ilamı ile Onanmıştır.

Davacı H… vekilleri bu sefer 08.07.2013 havale tarihli dilekçeleriyle, karar düzeltme isteğinde bulunarak onama kararının kaldırılmasıyla, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemişlerdir.

Taraflar 18.12.1969 tarihinde evlenmiş, Hollanda / …Asliye Hukuk Mahkemesinde 06.07.1993 tarihinde davacı H… tarafından açılan boşanma davasının 01.11.1993 tarihinde karara bağlandığı ve yabancı mahkeme kararının 21.11.1993 tarihinde kesinleştiği belirlenmiştir. Bu durum karşısında evlenme tarihinden boşanma davasının açıldığı 06.07.1993 tarihine kadar eşler arasında 743 sayılı TMK.nun 170. maddesi uyarınca eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Eşler başka bir seçimlik mal rejimini seçtiklerini ileri sürmemişlerdir.

Eldeki davanın davalısı ve yabancı mahkemece, verilen boşanma kararının tanınması davasında davacı Ö… tarafından 30.01.2004 tarihinde …2. Aile Mahkemesinde 2007/377 Esas ile tanıma/tenfiz davasının açıldığı, bu davanın kabulle sonuçlandığı, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin denetiminden geçerek 07.11.2008 tarihinde kesinleştiği belirlenmiştir.

5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunun 59. maddesi uyarınca; “Yabancı ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.”

Hemen belirtmelidir ki, her mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Kesin hüküm teşkil eden mahkeme kararları-istisnalar dışında- icra kabiliyeti de taşırlar. Ne var ki, hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımayan mahkeme kararları da bulunmaktadır.

Bir mahkeme kararının kesin hüküm ve icra kabiliyeti olmak üzere iki sonucu birlikte taşıyıp taşımadığı, kesin hüküm teşkil eden o mahkeme kararının hukuki niteliğine göre belirlenir. Aynı sonuç yabancı mahkeme kararları için de söz konusudur.

Kesin hüküm, bir uyuşmazlığı nihai olarak ortadan kaldıran ve o hususun mahkemelerde yeniden inceleme konusu yapılmasına engel olan kanuni hakikat vasfıdır ve kararın aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple yeniden kaza organı önünde muhakeme konusu yapılamamasıdır.

İstisnalar dışında icra kabiliyeti olan kararlar, hem maddi hem de şekli kesinlik taşıyan kararlardır.

Maddi anlamda kesin hükmün, taşıdığı niteliğin gereği olarak, iki sonucu bulunmaktadır: kararın kesin delil teşkil etmesi ve aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı sebeple dava açılması halinde karşı tarafın kesin hüküm itirazında bulunabilmesidir.

İşte yabancı mahkeme kararının tanınmasının hukuki gerekçesini, kararın kesin hüküm kuvveti oluşturmaktadır.

Tanıma; “Bir mahkeme kararının kesin hüküm kuvvetinin yabancı ülkede kabulü”; tenfiz ise; “Bir mahkeme kararının, sahip olduğu kesin hüküm kuvvetinin sonucu olarak, maddi icra muamelelerini gerekli kılan kamu gücünü harekete geçiren vasfı”dır.

Her mahkeme kararı hem kesin hüküm, hem de icra kabiliyetini birlikte taşımamakta; bazı kararlar nitelikleri gereği yalnız kesin hüküm teşkil etmekte, fakat icra kabiliyetleri bulunmamaktadır.

İşte bu tür yabancı mahkeme kararları yalnız tanınabilir; tenfiz edilemezler. Çünkü icra kabiliyetleri yoktur.

Tespit kararları ile yenilik doğurucu kararların Türkiye’de yalnız tanınmaları mümkün olup; bunlara tanıma şartları uygulanacaktır. E… kararlarının ise, hem tanınmaları hem de tenfizleri mümkündür.

Boşanma kararları hukuksal nitelikçe yenilik doğurucu kararlardandır. Yenilik doğrucu kararlar ise, bir hukuki durumun kurulması, değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması için hak sahibinin iradesinin kafi gelmemesi ve durumun ancak bir mahkeme kararı ile doğmasının gerekli olduğu hallerde açılan dava sonucu verilen karardır. Bu kararların hukuki alanda etkili olmaları için icraya ihtiyaçları yoktur. Bu kararlar taşıdıkları inşai tesir (yenilik doğrucu etki) ile arzu edilen sonuçları doğururlar. Hukukumuzda, yenilik doğurucu oldukları kabul edilen kararlar, babalık kararı, evlenmenin butlanı, ölüme bağlı tasarrufların iptali, nesebin reddi, evlat edinmeye izin ve boşanma kararları olarak sayılabilir. Bu kararların icra özelliği olmayıp; yabancı mahkeme kararı sadece bu kararlara yönelikse ve Türkiye’de nüfus kayıtlarında işlem yapılması amaçlanıyorsa, tanıma kararı bu amacı gerçekleştirmeye yeterli olacaktır.

Görülmektedir ki, boşanma kararları hukuki nitelikçe yenilik doğurucu kararlardan olmakla, tanınmaları olanaklıdır.

Ne var ki, bir boşanma kararı aynı zamanda icraya koymayı gerektiren, bir eda kararını (tazminat, nafaka, çocuk teslimi gibi) da taşıyorsa bu halde kararın eda bölümü için tenfiz şartlarının aranması gerekir.

Diğer taraftan, tanıma yabancı mahkemece verilen kesinleşmiş bir kararın kabul edilmesi işlemi olup; tanımada amaç, sadece kararın maddi anlamda kesinliğinden yararlanılmasıdır.

O halde, tanıma kararı verilebilmesinin ön koşulu bir yabancı mahkeme kararının varlığı ve bu kararın kesinleşmiş olmasıdır.

5718 sayılı Kanunun (MÖHUK), yukarıya metni aynen alınan 59.maddesinde; yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edeceği düzenlenmiştir.

Bu hükümle, yabancı mahkemeye ait ilamın kesin hüküm veya kesin delil etkisinin yabancı mahkeme kararının tanınmasından itibaren değil, somut olayda tanımaya konu yabancı mahkemeye ait boşanma kararının kesinleştiği andan itibaren etkisini göstereceği kabul edilmiştir.

Bir başka deyişle, tanıma kararları nitelikleri gereği, verildikleri andan geriye etkili olarak yabancı mahkeme kararının kesinleştiği tarih itibariyle hüküm ifade edecektir. Bunun sonucu olarak da; boşanma kararının tanınması halinde taraflar, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren boşanmış kabul edilecek; boşanmanın kesinleşmesine bağlı hukuki sonuçlar da, yine bu tarihten itibaren hüküm ifade edecektir.

Açıklanan bu yasal düzenlemeye paralel bir başka düzenleme de, 23.11.2006 gün 26355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Nüfus Hizmetleri Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 58. maddesinde yer almaktadır. Sözü edilen düzenlemede; yabancı mahkemelerce verilen boşanma kararları için Türk mahkemelerince tenfiz veya tanıma kararı verilip, tanıma ve tenfiz kararının kesinleşmesi halinde; boşanma tarihinin tanıma ve tenfiz kararının kesinleşme tarihi değil; yabancı mahkemece verilmiş olan kararın kesinleşme tarihi olacağı kabul edilmiştir.

Aynı Yönetmeliğin 157.maddesinde:

“(1)….Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun hükümleri uyarınca, yabancı devlet mahkemelerinden verilen ve ilgili devletin kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların işleme konulabilmesi için, yetkili Türk mahkemesince tenfiz edilmesi veya tanınması zorunludur.

(2) Devletimizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin bu konudaki hükümleri saklıdır.” düzenlemesi yer almaktadır.

Bu hükme göre de, yabancı mahkeme kararlarının Nüfus Müdürlüklerince işleme konulabilmesi için, yetkili Türk Mahkemesince tenfizi veya tanınması gerekmektedir. Öte yandan, 5718 sayılı Kanunun (MÖHUK) 52. maddesinin ilk cümlesinde, kararın tenfiz edilmesinde “hukukî yararı” bulunan “herkes”in tenfiz isteminde bulunabileceği düzenlenmiştir.

Vurgulamakta yarar vardır ki, bu düzenleme, daha önceki Kanun metninde olmayıp, 5718 sayılı Kanunla getirilmiştir.

MÖHUK.nun 8.maddesine göre, “Zamanaşımı, hukuki işlem ve ilişkinin esasına uygulanan hukuka tabidir.”

Şıpka, “….. Yabancı mahkemenin boşanma kararının Türkiye’de tanınması ön koşulu ile, bu boşanma kararı yabancı mahkemede kesinleştiği andan itibaren hükün doğurmuş sayılacağından, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin davalarda da Yargıtay’ın kabul ettiği zamanaşımı süresi olan bir yıllık süre, yabancı mahkemede kesinleşen boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren başlaması gerekir. Zira boşanma kararlarının tenfizi için belirli bir zamanaşımı süresi bulunmadığından, yabancı mahkemece verilen kesinleşmiş boşanma kararı uzun yıllar sonra Türkiye’de açılan tenfiz kararının kesinleştiği tarihten başlatmak, 5718 sayılı MÖHUK’un 59. maddesinin hükmüne, amacına ve gerekçesine aykırı olduğu gibi, bu uygulama sonucunda, 20-25 yıl önce yabancı ülkelerde boşanmış olan eşleri, bugün dahi mal rejimi tasfiyesi ya da katkı payı davaları ile karşı karşıya getirebileceği endişemizi belirtmek isteriz” görüşünü savunmuştur. (Doç. Dr. Şükran Şıpka, Türk Hukukunda, Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Uygulamaya İlişkin Sorunlar. 1. baskı, 2011, İstanbul, s: 365, ayrıca aynı kitap, s: 361 vd. bkz, Dairenin 8.6.2009 tarih ve 2030 E, 2937 sayılı kararı hariç bugüne kadarki kararları aynı yöndedir.)

Tanıma yada tenfiz kararı kesinleştiği tarihten itibaren yabancı mahkemenin boşanma kararı hukuki sonuçlarını doğurur, yargısına varıldığı takdirde karşılaşılan şu sonuçları ortaya koymak mümkündür.

1-Mal rejimi yabancı mahkemede açılan boşanma davasının dava tarihinde değil, yabancı mahkeme kararının tanıma ya da tenfizi kararının kesinleştiği andan itibaren sona erer ve tasfiye bu tarihten sonra yapılabilir.

2-Zaman aşımının başlangıcı; zaman aşımı tanıma/tenfiz edilen ve kesinleşen bu kararlardan sonra yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarihten itibaren değil, yani tanıma ve tenfiz kararının kesinleştiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

3-Eşler arasındaki evlilik, bu durum karşısında yabancı boşanma kararının tanınmasından ya da tenfizinden sonra kesinleştiği tarihte değil, tanıma/tenfiz karanının kesinleştiği tarihte sona ermiş olur.

4-Boşanmanın fer’i (eki) haklarına ilişkin olarak zaman aşımının yer aldığı TMK.nun 178. maddesindeki bir yıllık özel zaman aşımı süresinin başlangıcı, yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarih (MÖHUK.m.59) değil, tanıma/tenfiz kararının kesinleştiği tarih olacaktır.

5-Eşlerin ikisi de Türk asıllı ve yurt dışında çalışıyorlar. Eşlerden biri yabancı mahkemede açtığı boşanma davasının reddedilmesi ve o ülke hukukuna göre kesinleşmesi durumunda ve TMK.nun 166/4. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi ile 3 yıllık filli ayrılığa dayanılarak yeniden boşanma davası açıldığında 3 yıllık sürenin başlangıç tarihi hangi karara göre ve nasıl değerlendirilecektir?
Yabancı mahkemeden verilen boşanmanın reddine ilişkin kararın yetkili Türk Mahkemesi’nce tanınmasına ya da tenfizine karar verilip, bu karar da kesinleştiğinde MÖHUK’un 59. maddesinin amacına uygun olarak yabancı mahkemenin kesinleşme tarihi esas alındığında tarafların boşanmalarına karar verilmesi mümkün olacaktır.

Tanıma ya da tenfiz kararının kesinleşme tarihi baz alındığında ise, aradan beklide çok uzun süre geçmesine karşın yine en azından bir 3 yıl daha bekleyecekler ve ondan sonra TMK.nun 166/4. fıkrasına dayanılarak boşanma davasını açabileceklerdir.

Bunun ise, toplum ve aile yapısı üzerinde yaratacağı aksi yöndeki etki, eşlerin karşı karşıya kalacağı psikolojik sorunlar vs. lerin etkisini hesaplamak mümkünmüdür?

TMK.nun 166/4. maddesindeki 3 yıllık sürenin başlangıcı konusu önemli bir sorun olarak ortada kalmaktadır.

6-Boşanma kararlarının tenfizi ya da tanınması için belirlenmiş bir zaman aşımı süresi de yoktur. Bu nedenle, yabancı mahkeme kararının tanıma ve tenfizi konusunda her zaman dava açılabilir. Tanıma ya da tenfizin kesinleşme tarihi esas alındığında işin daha da uzamasına neden olacağı açıktır. Yabancı mahkemeden verilen boşanma kararının kesinleştiği tarihten tanıma/tenfiz kararının kesinleştiği tarihe kadar edinilen malların durumu ne olacaktır?.

7-Yabancı mahkemeden verilen boşanma kararının verildiği ülke hukukuna göre kesinleşmesinden sonra fakat bu kararın tanınması ya da tenfizi için yetkili Türk Mahkemesinde açılan davanın devamı sonrasında veya böyle bir dava hiç açılmamış ancak bu arada eşlerden biri ölmüş olsa, böyle bir varsayımda; yabancı mahkemenin verdiği boşanma kararının tanınmasına ya da tenfizine ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra yabancı boşanma kararının kesinleştiği tarih zaman aşımının başlangıç tarihi olarak kabul edildiğinde, sağ kalan eş, ölen eşin mirasçısı olmayacaktır. Bu durum, TMK.nun 181, MÖHUK’un 52,54,58 ve 59. maddelerini amacına uygun düşecektir. Fakat zaman aşımının başlangıcı tanıma yada tenfiz kararının kesinleşme tarihi kabul edildiğinde ise, sağ kalan eş ölen eşin mirasçısı olabilecektir.

8-Eşlerden biri Türk vatandaşı, diğeri ise, yabancı uyruklu olduğu varsayımından hareket edildiğinde yabancı uyruklunun ülkesinde verilen boşanma kararı kesinleştiği tarihte o ülke hukukuna göre tüm hukuki sonuçlarını doğuracak yabancı uyruklu eş kararın kesinleştiği tarihten itibaren boşanmış olacak, ancak Türk vatandaşı eş tanıma ve tenfiz kararının kesinleştiği tarihten itibaren boşanmış kabul edilecektir. Böyle bir çelişkili ve garip bir durum ortaya çıkmış olacaktır.

Tüm bu açıklamalar karşısında her ne kadar tanıma kararı 07.11.2008 tarihinde kesinleşmiş ise de, yabancı mahkemenin boşanmaya ilişkin ilamı 21.12.1993 tarihinde kesinleştiğinden hukuki sonuçlarını bu tarih itibariyle doğurduğu, anılan madde hükmü gereğidir. Dava mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen taşınmazlarla ilgili katkı payı alacağı isteğine ilişkin olduğuna göre olayda, Borçlar Kanununun başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için öngördüğü 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören TMK.nun 5.maddesi yollamasıyla 125. maddesindeki düzenlemenin uygulanması gerektiği hususunda duraksama da yoktur.

Yabancı Mahkemeden verilen boşanma kararının kesinleştiği 21.12.1993 tarihinden eldeki davanın açıldığı 28.09.2009 tarihine kadar 10 yıllık zaman aşımı süresi geçtiğinde zaman aşımı nedeniyle davanın reddi ile hükmün onanması doğrudur.

Yukarıda açıklanan nedenlerle dosya muhtevasına, dava evrakı ile tutanakları münderecatına ve Yargıtay ilamında açıklanan gerektirici sebeplere göre davacı vekilinin yerinde olmayan ve HUMK.nun 440.maddesinde yazılı hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin REDDİNE, anılan Kanunun 442. maddesi uyarınca (6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi gereğince 1086 sayılı HUMK’nun 427 ila 454. maddeleri yürürlükte bulunduğundan) takdiren 228,00 TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazine’ye irad kaydına ve aşağıda dökümü yazılı 50,45 TL peşin harcın red harcına mahsubu ile kalan 1,95 TL’nin karar düzeltme isteyen davacıdan alınmasına, 17.02.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Prş Mar 19, 2015 12:02 pm


Basından Hukuk Haberleri • YİMPAŞ’ın ‘ortaklık payı geri istenemez’ kararı bozuldu

Yargıtay’ın bozduğu ‘YİMPAŞ’taki ‘ortaklık payı geri istenemez’ kararı Kombassan ve Jetpa mağdurlarına emsal olacak

Yargıtay, YİMPAŞ’ın ‘Anonim şirketlerde ortaklık payı geri istenemez’ gerekçesiyle alacaklılarına ödeme yapmamasını haklı bulan yerel mahkeme kararını bozdu

17 Aralık yolsuzluk operasyonunun ardından Urla villalarıyla adı gündeme gelen Latif Topbaş’la Aytaç Et şirketine 2014’te ortak olan ve şirketin sermayesini 140 milyon TL’ye yükselten Yimpaş’ın patronu Dursun Uyar’a Yargıtay’dan kötü haber geldi. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, yeşil sermaye mağdurunun temyiz başvurusunda “Dursun Uyar’ın da davalı şirketlerin yönetim kurulu başkanı olarak zarardan sorumlu tutabileceğine” karar vererek yerel mahkemenin ret kararını mağdur yararına bozdu. Söz konusu karar bugüne kadar Yimpaş ve benzeri İslami holdinglerin en önemli savunmasını da boşa çıkardı. Yimpaş ve benzeri şirketler tarafından sürekli ileri sürülen “Anonim şirketlerde ortaklık payının geri istenemeyeceği” savunması, yüksek yargı tarafından kabul görmeyerek bozma gerekçelerinden biri olarak gösterildi. 2015 yılının ilk günlerinde Yargıtay kararının ellerine ulaştığını belirten mağdur avukatı Dr. Acun Papakçı, “Bu karar sadece Yimpaş için değil, Kombassan, Jetpa gibi diğer şirketler açısından da örnek karardır. Binlerce holding mağduru için emsal karar olabilir” dedi.

Yimpaş mağduru H.D’nin başvurusunun karara bağlandığı 5 Aralık 2014 tarihli Yargıtay kararı, 2015’in ilk günlerinde mağdur ve mağdur avukatının eline ulaştı. Söz konusu karar bugüne kadar Yimpaş ve İslami holdinglerle en önemli savunmalarından birisini de çökertti. Cumhuriyet gazetesinden Aykut Küçükkaya’nın haberine göre, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi yerel mahkemece alacak talebi reddedilen mağdurun temyiz başvurusunu kabul ederek mağdur yararına bozdu. Karardaki ayrıntılar özetle şöyle:

* Bilirkişi ve mahkeme kararına eleştiri: Bozma ilamından sonra Alman bilirkişi raporunda açıkça, vaki olay açısından şirket muhasebe kayıtlarında davacının pay sahibi olduğuna ilişkin bir kayda rastlanılmadığı, defterlerin mevcut durumu nazara alındığında pay sahipliği durumunun şirket kayıtlarından tespit edilemeyeceği belirlendiğine göre, bu durumda taraflar arasında sahih bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından bu aşamadan sonra davacının zararından davalıların haksız fiil hükümleri uyarınca sorumluluklarının bulunup bulunmadığı üzerinde durularak her bir davalının hukuki durumunun tayin ve takdir edilmesi ve davalıların zamanaşımı definin de buna göre değerlendirilmesi suretiyle oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar vermek gerekirken bilirkişinin kanaatlerine göre davacının davalı şirkete ortak olduğu yönündeki görüşlerinin benimsenmesi suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.

* Dursun Uyar reddi de doğru değil: … Olay tarihinde yürürlükte bulunan 6762 Sayılı TTK’nin 336. maddesi uyarınca davalı Dursun Uyar hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan yazılı gerekçeyle reddi de doğru değildir. Zira, 6762 Sayılı TTK’nin 336/5. maddesinde tarif edilen gerek kanunların gerekse sözleşmelerin kendisine yüklediği sair vazifelerin kasten ve ihmal neticesi yapılmaması, TTK’nin 321/son maddesinde de, temsile ve idareye salahiyetli olanların vazifelerini yaptıkları sırada işledikleri haksız fiillerden anonim şirketin sorumlu olacağı hükme bağlandığından davalı Dursun Uyar’ı da davalı şirketlerin yönetim kurulu başkanı olarak gerek MK’nin 50. maddesi gerekse de TTK’nin 321/son maddesi uyarınca zarardan sorumlu tutulabileceği ve bu nedenle kendisine husumet yöneltilebileceği gözetilmeksizin bu davalı yönünden dahi pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

* Sonuç: Mağdur yararına bozma: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına bozulmasına, oybirliğiyle karar verildi.

‘Karar emsal olur’

Dr. Acun Apakçı, ‘Bu karar sadece YİMPAŞ değil, Kombassan gibi şirketlerin mağdurları açısından da örnek olacak’ dedi.

Yargıtay’ın kararını Cumhuriyet’e değerlendiren Dr. Acun Papakçı şunları söyledi: “Bu karar mağdurlar açısından son derece önemlidir. Mahkemeler ve bilirkişiler sürekli bir ortaklık var şeklinde olaya yaklaşmış ve Yimpaş adına para toplama faaliyeti ile ortaklık kurulamayacağına dair iddiaları kabul etmemişlerdir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi bilirkişilerin tek yanlı tespitleri ile bunlara dayanan kararları hukuki bulmayarak şirket kayıtlarında ortak olarak yazılmış olmanın ortaklık anlamına gelmeyeceğini, devir işleminin bir üçüncü kişi üzerinden yapılması ile şirketlerin sorumluluktan kurtulamayacağını, şirketlerin faaliyetlerinden aynı zamanda yönetim kurulu başkanı Dursun Uyar’ın da sorumlu tutulabileceğine karar vermiştir. Bu karar ile Yimpaş tarafından sürekli ileri sürülen ‘ortaklı payının geri istenemeyeceği’ iddiası kesin olarak çökmüştür. Bu karar sadece Yimpaş için değil, Kombassan gibi diğer şirketler açısından da örnek karardır.”

Yargıtay’ın kararını Cumhuriyet’e değerlendiren Dr. Acun Papakçı şunları söyledi: “Bu karar mağdurlar açısından son derece önemlidir. Mahkemeler ve bilirkişiler sürekli bir ortaklık var şeklinde olaya yaklaşmış ve Yimpaş adına para toplama faaliyeti ile ortaklık kurulamayacağına dair iddiaları kabul etmemişlerdir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi bilirkişilerin tek yanlı tespitleri ile bunlara dayanan kararları hukuki bulmayarak şirket kayıtlarında ortak olarak yazılmış olmanın ortaklık anlamına gelmeyeceğini, devir işleminin bir üçüncü kişi üzerinden yapılması ile şirketlerin sorumluluktan kurtulamayacağını, şirketlerin faaliyetlerinden aynı zamanda yönetim kurulu başkanı Dursun Uyar’ın da sorumlu tutulabileceğine karar vermiştir. Bu karar ile Yimpaş tarafından sürekli ileri sürülen ‘ortaklı payının geri istenemeyeceği’ iddiası kesin olarak çökmüştür. Bu karar sadece Yimpaş için değil, Kombassan gibi diğer şirketler açısından da örnek karardır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Jetpa Holding şirketlerine karşı açılan davalarda da zamanaşımı itirazını değerlendirmiş ve bu şekilde para toplayan şirketlerin kötü niyetli olduğunu kabul ederek reddetmiştir. Bu nedenle bu şirketlerce kandırılan mağdurlar bir anlamda beklemeklerinin karşılığını en yüksek faiz oranı ile tahsil etme imkânına sahiptir.”

http://t24.com.tr/

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 08 Oca 2015, 03:03


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • ARSA PAYI KARŞILIĞI İNŞAAT, TAPU KAYDININ İPTALİ VE TESCİL

YARGITAY 23. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/1087
KARAR: 2014/3356

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalılar vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalılar vekili Av… ile davacı vekili Av… ‘in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, davalı arsa sahipleri ile yapılan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince müvekkili yüklenicinin tüm edimlerini yerine getirdiğini ancak yükleniciye verilmesi gereken 2 no’lu bağımsız bölümün davalı arsa sahiplerince tapusunun devredilmediğini ileri sürerek, 2 no’lu bağımsız bölümün davalılar adına olan tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, inşatta eksik ve kusurlu işler bulunduğunu, süresinde teslim yapılmadığını, yapı kullanım izin belgesinin alınmamış olduğunu, projeye aykırılık bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve benimsenen ek bilirkişi heyet raporu ve dosya kapsamına göre; sözleşmeye konu yapının belediyece onaylı proje ve ruhsat ekleriyle sözleşmeye uygun olarak müteahhit tarafından tamamlandığı ve mal sahiplerine teslim edildiği, davalılar tarafından yapıda kusur ve noksanlar olduğu belirtilerek, iki numaralı bağımsız bölümün ferağının verilmesinden kaçınılmış ise de, Y… Denetim Firması oluru ve A… Belediye Başkanlığı’nın onayı ile yapının yapı kullanım belgesi alındığı, bu çerçevede yapının kullanılmaya mani halinin bulunmadığı ve yapı kullanım belgesi alınması ile inşaatın tamamlandığının varsayılacağı, yönetim planı ile birlikte apartman sakinlerinin kat mülkiyetine geçebileceği, davacının üzerine düşen edimi yerine getirmesine rağmen davalı tarafın sözleşmeye aykırı davrandığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.

1-Taraflar arasındaki arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi yüklenici sıfatıyla davacı M… ve dava dışı İ… tarafından imzalanmış olup, sözleşmede yükleniciler ile ilgili ayrı ayrı yükümlülükler düzenlenmediğine göre, adi ortaklık niteliğiyle sözleşmenin imzalandığının kabulü gerekir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan BK’nın 520. vd. maddelerinde düzenlenen adi ortaklığın ayrı bir tüzel kişiliği bulunmamakta olup, adi ortaklığın davacı olduğu hallerde adi ortaklığı oluşturan ortaklar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğundan, davanın ortaklar tarafından birlikte açılması, sadece biri tarafından açılan davanın hemen reddedilmemesi, diğer ortağın HMK’nın 59. ve 60. madde hükümleri gözetilerek, davaya dahil edilmesi için davacı yana önel verilerek taraf teşkili sağlanması gerekirken, taraf teşkiline ilişkin bu yön üzerinde durulmadan esasa girilerek karar verilmesi hatalı olmuştur.

2-Bozma nedenine göre, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edenlere iadesine, 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 18 Ara 2014, 01:10


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BOŞANMA, KATKI PAYI ALACAĞI, EDİNİLEN DAİRE VE ARAÇ…

YARGITAY 8. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/13147
KARAR: 2014/12817

N… ile Y… aralarındaki katkı payı alacağı-değer artış payı davasının kısmen kabulüne, kısmen reddine dair …2. Aile Mahkemesi’nden verilen 28.02.2013 gün ve 105/182 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:

Davacı vekili, evli olan tarafların mahkeme kararı ile boşandıklarını , davacının 1989 yılından beri MEB’de öğretmen olduğunu, taraflara ait aile konutu niteliğindeki taşınmazın 26.04.1996 tarihinde 940.000.000 TL ( 940,00 TL) ye ve … 020 plakalı aracın 01.01.2002 den sonra edinilerek davalı adına tescil edildiğini ve taşınmazın alımında davacının biriktirdiği 900 DM’nin kullanıldığını açıklayarak, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL katkı payı alacağı ile katılma alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 18.01.2013 tarihli dilekçesiyle talep miktarını 19.12.2012 tarihli hesap bilirkişi raporu doğrultusunda 61.000 TL olarak ıslah etmiştir.

Davalı, dava konusu taşınmazın 1996 yılında babasının katkısıyla alındığını bütün ödemelerin kendisi tarafından yapıldığını, davacının evliliğin başından itibaren gelirini kendisinden sakladığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece, dava konusu taşınmazın davalının annesinin vermiş olduğu 900 TL peşinatla alındığı, taksitlerin davalı tarafından ödendiği ve davacı taşınmazın alımına 900 DM ile katkıda bulunduğundan 3.132 TL katkı payı alacağının dava tarihinden, 10.174,79 TL değer artış payı alacağının ise, karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesi üzerine; Hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Taraflar 23.11.1990 tarihinde evlenmiş, 21.11.2008 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 13.07.2010 tarihinde kesinleşmesiyle evlilik birliği son bulmuştur. TMK.nun 225.maddesinin 2.fıkrasına göre evliliğin boşanma ile sona erdirilmesi durumunda, eşler arasında mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibariyle son bulur. Sözleşmeyle başka mal rejimi seçilmediğinden eşler arasında, evlenme tarihinden 4721 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar 743 sayılı TKM’nin 170. maddesi gereğince mal ayrılığı ve bu tarihten boşanma davasının açıldığı tarihe kadar, 4721 sayılı TMK.nun 202. maddesi uyarınca yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir.

Dosya kapsamı ve dava dilekçesindeki açıklamalara, dava konusu taşınmazın 26.04.1996 tarihinde davalı tarafından edinilmiş olup ödemeleri 12.10.2005 tarihine kadar sürdüğüne göre; davacı vekilinin talebi 743 sayılı TMK’nun yürürlükte olduğu dönemde satın alınan taşınmazın alımına yapılan katkıdan kaynaklanan katkı payı alacağı ve 01.01.2002 tarihinden sonra yapılan ödemeler nedeniyle değer artış payı isteğine ilişkindir. Kural olarak, 743 sayılı TKM’nin yürürlükte olduğu; 01.01.2002 tarihinden önce eşler arasında yasal mal ayrılığının geçerli olduğu dönemde, karı ve kocanın diğerinden katkı payı karşılığında bir tazminat isteyebilmesi için mutlaka parasal veya para ile ölçülebilen maddi bir değer koymak suretiyle katkısının bulunması ve 4721 sayılı TMK’nun 227.maddesi hükümleri uyarınca; eşlerden birinin, diğerine ait malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuş ise, tasfiye sırasında bu malda ortaya çıkan değer artışı için katkısı oranında değer artış payı alacağının belirlenmesi gerekir.
Mahkemece, taşınmaz için 01.01.2002 sonrasında yapılan ödemelerin kim tarafından yapıldığı dikkate alınmadan bu ödemeler edinilmiş maldan karşılandığından bu ödemelerin yarısının davacı kadının edinilmiş malından davalının kişisel malına yapılan katkı olarak değerlendirilip davacı lehine değer artış payına karar verilmesi doğru ise de, evlilik birliği içinde öğretmen olarak çalışan davalının ancak, evlilik içinde biriktirdiği 900 DM ile katkıda bulunduğunun kabulü doğru değildir. Zira davacı düzenli olarak çalışıp gelir elde ettiğinden, 01.01.2002 öncesi yapılan bütün ödemelerde katkısının bulunduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan davalı peşinatın annesi tarafından ödendiğini ileri sürmüş ise de, bu hususta somut herhangi bir delil sunmadığından taşınmazın bütün ödemelerinin tarafların elde etmiş olduğu gelirle yapıldığı kabul edilmelidir.

Bu halde, taşınmaz için 01.01.2002 tarihine kadar yapılan ödemelerde davacının maaş geliri ile katkıda bulunduğu ve bu tarihe kadar yapılan ödemelerdeki katkı oranı ile taşınmazın tamamı için yapılan ödemelerin miktarı dikkate alındığında 19.12.2012 tarihli hesap bilirkişi … tarafından düzenlenen rapor doğrultusunda davacı lehine katkı payı alacağına karar vermek gerekirken yazılı şekilde 3.132,00 TL katkı payı alacağına hükmedilmesi doğru değildir.

Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenle yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı görülen hükmün 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollaması ile HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK’nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 227,25 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 19.06.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. .

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 15 Ara 2014, 10:15


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • ARSA PAYI KARŞILIĞI İNŞAAT, TAPULARIN DEVREDİLMEMESİ…

YARGITAY 23. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/7725
KARAR: 2014/2376

Taraflar arasındaki tapu iptali, tescil, tazminat ve alacak davalarının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-K A R A R-

Davacı yüklenici vekili, taraflar arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığını, davacının edimlerini yerine getirdiğini, ancak, davacıya isabet eden bağımsız bölümlerin tapularının devredilmediğini ileri sürerek, tapu iptal ve tescil, zamanında devir yapılmaması nedeniyle sözleşmede belirlenen cezai şart, kira tazminatı ve ilk yükleniciye ödenmesi için davalı arsa sahiplerine verilen ancak ilk yükleniciye ödenmeyen miktarın tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalılar arsa sahipleri vekilleri, davacının edimlerini tam olarak yerine getirmediklerini savunarak, davanın reddini istemişler; birleşen davalarda, eksik ve kusurlu işbedeli ile bağımsız bölümlerin zamanında teslim edilmemesi nedeniyle sözleşmede belirlenen cezai şartın tahsilini talep ve dava etmişlerdir.

Mahkemece, bilirkişi raporu da dikkate alınarak, davacı yüklenicinin asıl davasında, davacı temerrüde düştüğünden cezai şart ve kira talebinin reddine, bir kısım bağımsız bölümler dava sırasında devredildiğinden konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, kalan dairelerin birlikte ifa kuralı gereğince tapusunun iptali ile davacı adına tesciline, ilk yükleniciye ödenmeyen ve davacıya iade edildiği kanıtlanamayan miktarın davalılardan tahsiline; arsa sahiplerinin birleşen davalarında, hesaplanan eksik, kusurlu işbedeli ve gecikme cezası taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.

Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

1)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2)Arsa sahibi D…’in açtığı birleşen 2009/373 esas sayılı davada, hüküm altına alınan gecikme cezası yönünden, gecikme süresinin hesaplanmasında işin teslimi gereken tarih, 17.07.2008 olarak kabul edilmiştir. Oysa, adı geçen arsa sahibi, imzaladığı tarihsiz belgede, işin süresinin 2 ay daha uzatılarak 17.09.2008 tarihinde teslim edileceğini kendi adına kabul etmiştir. Yargılama sırasında da diğer arsa sahibi N…’ı temsil ettiğini kanıtlayamamıştır. Bu durumda, arsa sahibi D… lehine yapılan hesaplar yönünden işin teslimi gereken tarihin 17.09.2008 olarak kabul edilip, buna göre sonuca varılması gerekmektedir.

Birleşen 2010/373 esas sayılı birleşen davada, davacı arsa sahibi, D…, eksik ve kusurlu işler bedeli ile gecikme cezası bedeli olarak toplam 7.500,00 TL talep etmiş ise de bilahare açtığı 2011/106 esas sayılı davada, 2009/373 esas sayılı dosyada, gecikme cezası olarak 3.750,00 TL talep ettiğini açıklamıştır. Bu durumda, 2009/373 esas sayılı dosyada, ıslah işlemi de yapılmadığı halde, 3.750,00 TL’yi aşar şekilde 4.702,50 TL’nin tahsiline karar verilmesi HMK’nın 26. maddesine aykırı olmuştur.

Bununla birlikte, asıl davada, yüklenici tarafça, arsa sahiplerine ilk yükleniciye ödenmek üzere 325.000,00 TL verildiği, ancak, ilk yükleniciye 200.000,00 TL ödendiği ileri sürülerek, aradaki fark olan 125.000,00 TL’nin istirdadı istenmiştir. Yargılama sırasında, 200.000,00 TL miktarın ilk yüklenici yetkililerine ödendiği kanıtlanmakla beraber, davalılar tarafından ödendiği belirtilen 100.000,00 TL tutarındaki çekin banka kayıtlarına göre G… isimli kişiye ödendiği saptanmıştır. Ancak, bu kişinin ilk yüklenici ile ilişkisi ve ona yapılan ödemenin ne suretle ve sebeple ilk yükleniciye yapılmış sayıldığı hususu incelenmediği gibi, karar yerinde açıklanmamıştır.

Bunun yanında, arsa sahibi D…, açtığı 2011/106 esas sayılı birleşen davada, yüklenicinin sorumluluğunda olan saçak ve kamelya imalatını kendisinin yaptığını beyanla bedelinin tahsilini istemiş, yüklenici ise, savunmasında, bu imalatın, sözleşme dışı A blokla ilgili olduğunu ve kendisinden talep edilemeyeceğini bildirmiştir. Mahkemece, anılan bu savunma üzerinde durulmamış, bilirkişiler tarafından düzenlenen raporlarda, çekişme konusu bu imalatın hangi blokta yapıldığı açıklanmamış, sözleşme kapsamında bulunup bulunmadığı değerlendirilmemiştir.

Son olarak, asıl davada, arsa sahipleri dava tarihi itibariyle, dava açılmasına neden olmadıkları, yüklenicinin edimlerini o tarih itibariyle henüz ifa etmediği ve arsa sahiplerine borçlarının bulunduğu anlaşıldığından, tapu iptal ve tescil talebi yönünden harçtan sorumlu tutulmamaları gerekirken, aksine hüküm tesisi ve kabul edilen 12.500,00 TL için davalı arsa sahiplerinin pay durumu tespit edilmeden müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi doğru olmamıştır.

Açıklanan nedenlerle, eksik incelemeye dayalı mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının taraflar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harçların istek halinde temyiz edenlere iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 28.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 14 Ara 2014, 14:55


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • ARSA PAYI KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİ, AKİTTEN DÖNME

YARGITAY 23. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/8287
KARAR: 2014/1900

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, müvekkili ile davalı L…’nün ortağı ve yetkili temsilcisi olduğu dava dışı G… Tic.A.Ş. arasında arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi düzenlendiğini, aradan geçen 5 yıllık sürede inşaata başlanılmadığını, G… San. ve Tic. A.Ş.’nin iflasına karar verildiğini, davalı L…’nün dava konusu taşınmazın tapu kaydını adına tescil ettirdiğini, daha sonrada takiplerden kurtulmak amacıyla taşınmazı davalı A…’e tapuda devrettiğini, müvekkilinin iflas kararını davalı L… vekilinin göndermiş olduğu cevabi ihtarname ile öğrendiğini, bu şekilde davalı L…’nün müvekkilini aldattığını ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı L… vekili, husumet itirazında bulunmuş, sözleşmeye göre inşaat süresinin inşaat ruhsatının alındığı tarihten itibaren başlamak kaydıyla 24 ay olduğunun belirtildiğini, diğer parsellerin durumu çözülmediğinden ruhsat alınması şartlarının gerçekleşmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Davalı A… vekili, müvekkilinin iyiniyetli olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre; uyuşmazlığın davalı L…’nün davacı asili aldatıp aldatmadığı, hile yapılıp yapılmadığı noktasında toplandığı, davacı ile davalı L… arasındaki devir-temlik işleminin 05.03.2007 tarihinde yapıldığı, tapuda yapılan resmi satış işleminde tarafların işlemin muvazaalı olduğu iddiasında bulunmasının olanaklı olmadığı, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 28. ve 31. maddesi gereğince, hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil davasının hilenin anlaşıldığı tarihten itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerektiği, davanın yasal 1 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 22.02.2012 tarihinde açıldığı, ayrıca davacının sözleşmenin feshi isteminde de bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davada arsa sahibince 31.10.2006 günlü arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca, davalılardan yüklenici ortağı ve temsilcisi olan L…’ye devredilen tapunun, akit ifa edilmediği halde diğer davalı üçüncü kişiye aktarıldığı ileri sürülerek, tapu kaydının iptal ve tescili istenilmiştir. Mahkemece, her ne kadar dava hile nedenine dayalı tapu iptali ve tescil olarak nitelendirilmiş ise de dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, davacının amacının akdi ilişkiden dönmek ve verdiği arsa tapusunun kendisine iadesini sağlamak olduğu anlaşılmaktadır. Bir davada vakıaları ileri sürmek ve ispat etmek taraflara, hukuki tavsifi yapmak ise hakime aittir. (HMK m. 33). İzah edilen duruma göre, davadaki tapu iptali ve tescil talebinin içerisinde tabii olarak dönme isteği de bulunmaktadır. Bu durumda, davacının akidi olan müflis G… Tic. A. Ş.’nin bu davada taraf olarak yer alması zorunludur.

Şu halde, arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin tarafı olan G… Tic. A.Ş. aleyhine dönme davası açılması için mehil verilerek, mevcut dava ile birleştirilip, dönme ve tapu iptal ve tescil isteminin koşullarının oluşup oluşmadığı araştırılarak, toplanacak deliller çerçevesinde bir hükme varılması gerekirken, davaya yanlış anlam verilerek uyuşmazlığın irade fesadına dayalı tapu iptali ve tescil istemi ile ilgili olduğu kabul edilerek, hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle ret kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 13.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 14 Ara 2014, 00:13


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 26 Haziran’da kadınlar lehine yeni bir “katkı payı” kararına imza attı

Yargıtay: Ev alan kadın mirası başka yere harcamaz
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu annesinden kalan kooperatif hissesini satıp İzmir Konak’ta iki daire satın alınırken kocasına veren kadını “kaktı payı” istemekte haklı buldu. Kurul, paranın başka yere harcandığının ileri sürülüp kanıtlanamadığı gerekçesiyle mahkemenin ret kararını “Hayatın olağan akışına ters” diye bozdu.
B.Y, özel bir şirkette çalıştığını 2010’da evlendiği kocasına boşanma davası açtığını, Çayyolu’nda aldıkları ve eşinin üzerine tapulu villa için annesinden miras kalan evi satarak edindiği 150 bin lirayı verdiğini, bu parayı geri alıp alamayacağını sormuş.
Yargıtay içtihatları ışığında okurum, ayrı bir mal rejimi seçmedikleri için eşiyle birlikte “edinilmiş mallara katılma rejimine” tabi. Çünkü, Medeni Kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği 1 Ocak 2002 tarihine kadar “mal ayrılığı rejimi”, bu tarihten sonra ise “edinilmiş mallara katılma rejimi” geçerli. Okuruma yanıtım, bir avukata da danışarak, aile mahkemesinde “katkı payı ve katılma alacağı” davası açabileceği şeklinde.ANNESİNDEN KALAN KOOPERATİF HİSSESİNİ SATTI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 26 Haziran’da kadınlar lehine yeni bir “katkı payı” kararına imza attı. Dosyaya göre İzmir’de 1971’de evlenen çift 2003’te boşandı. Davacı-davalı kadın annesinden miras yoluyla intikal eden kooperatif hissesini satarak, davalı-davacı kocası adına kayıtlı İzmir Konak’taki 2 ve 18 numaralı bağımsız bölümlerin alınması sırasında verdi. Kocasından daireler için 300 bin lira katkı payı, şirket hisselerine dönük ise 50 bin lira katılma alacağı talep etti. Kadının tanıkları özel bir kolejde çocukları doğana kadar 9 yıl çalıştığını, tazminatları ve annesinden kalan kooperatif hissesinin parasını gayrimenkulleri alırken, kocasına verdiğini anlattılar. İzmir 4. Aile Mahkemesi 19 Nisan 2010 günlü kararıyla (2006/344 esas ve 2010/360 karar) kadının bu davasını reddetti.

HAYATIN OLAĞAN AKIŞINA TERS

Temyizde Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 15 Şubat 2011’de bozma kararı (2010/5844-2011/729) verdi. Bakın bozma kararında ne denildi:
“Davacı karşı davalı kadın adına kayıtlı kooperatif payının satış tarihi ile (20 Kasım 1986’da) dava konusu 2 ve 18 nolu bağımsız bölümlerin edinme tarihleri çakışmaktadır. Olağan hayat akışına ve Yargıtay’ın önceki uygulamalarına göre kadın adına kayıtlı kooperatif payının satışından elde edilen gelirin bir başka yere harcandığı ileri sürülüp kanıtlanamadığına göre aynı tarihlerde satın alınarak sonradan davalı-davacı koca adına tescil edilen bağımsız bölümlerin edinilmesinde katkıda bulunulduğunun kabülü gerekir.

SATIŞ BEDELLERİ BELİRNEREK, KATKI PAYI ÖDENMELİ

Ne var ki, davalı kadın tarafından üçüncü kişiye satılan kooperatif payının satış tarihindeki bedeli belirlenmemiştir. Mahkemece inşaat mühendisi ve emlak uzmanından oluşan bilirkişi kurulundan sözkonu dava dışı kooperatif payının satış tarihindeki inşaat seviyesi de gözönünde bulundurularak değerinin belirlenmesi, bundan sonra 2 ve 18 nolu bağımsız bölümlere alım tarihi itibarıyla yapılan katkı oranının saptanması bulunan bu oranlar ile bağımsız bölümlerin dava tarihindeki değerleri çarpılarak davacı-karşı davalının katkı payı alacağı miktarının tespit edilmesi gerekirken bu hususun gözardı edilmesi doğru görülmemiştir. Kadının vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde gödrüldüğünden kabülüyle hükmün bozulmasına.”

MAHKEME DİRENDİ AMA KADIN KAZANDI

İzmir 4. Aile Mahkemesi 1 Mart 2012 tarihli kararıyla kadının katkı payı alacağı olmadığı şeklindeki ilk kararında direndi. Direnme kararında ise şöyle denildi:
“Dava konusu bağımsız bölümlerin koca tarafından satın alındığı tarihlerden altı ayı aşkın bir süre sonra davacı kadın tarafından kooperatif payının satıldığı ve bedel olarak 11 bin liranın alındığı anlaşılmaktadır. Paranın taksitlere harcandığı iddiasında da bulunulmamıştır. Bu konuda bir belge ve bilgi dosyada yoktur. Bu nedenle paranın 2 ve 18 numaralı bölümlerin alımına harcandığının kabulüne olanak bulunmamaktadır” denildi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 26 Haziran Çarşamba günü direnme kararını görüştü. Kurul, mahkemenin direnme kararını da bozdu. Kurul kararı ışığında kadının katkı payı alacağı da Yargıtay kararında belirlenen yöntemle mahkemece hesaplanacak.

RESMİ BİRİM FİYATI / YIPRANMA PAYI

T.C.
YARGITAY
Beşinci Hukuk Dairesi
E:2006/5651
K:2006/7179
T:12.06.2006

RESMİ BİRİM FİYATI
YIPRANMA PAYI
Özet: Kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın tescili davasında, taşınmaz üzerindeki binanın de­ğeri, Bayındırlık Bakanlığı’nın o yılın Ocak ayında ilan ettiği resmi birim fiyatı üzerinden hesaplanır ve birim fiyatı dava tarihine eşkale edilir.
Yeni yapılan ve kullanılmayan binanın yıpranma payının %1 kabulü doğrudur.
2942 s. KAMULAŞTIRMA KANUNU [Madde 10]
Taraflar arasındaki kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasının kabulüne dair verilen hükmün Yargıtay’ca bozulması hakkında Daireden çıkan kararı kapsayan 02.02.2006 gün 2005/12031 Esas ve 2006/724 Karar sayılı ilama karşı davalı vekili yönünden verilen dilekçe ile karar düzeltilmesi iste­nilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup gereği konuşulup düşünüldü:
Dava, 4650 sayılı Yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesi uyarınca kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşın­mazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen kararın taraf vekillerince temyizi üzerine Dairemizce bozulmuş, bu karara karşı davalı vekilince karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
1- Dosyada yapılan incelemede; dava konusu taşınmaz üzerinde bulu­nan binanın değerinin, Bayındırlık Bakanlığı tarafından 2004 yılı Ocak ayında ilan olunan resmi birim fiyatları esas alınmak suretiyle hesaplandığı, ancak davanın 30.11.2004 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda, dava konusu
taşınmaz üzerinde bulunan bina değerinin de dava tarihi itibariyle hesap­lanması gerektiği, bu nedenle de dava konusu edilen binanın fiyatı hesap­lanırken, Bayındırlık Bakanlığı tarafından 2004 yılı Ocak ayında ilan olunan bina metrekare birim fiyatının dava tarihine eşkale edilmesi gerekirken, böyle bir hesaplama yöntemi uygulanmadan binaya eksik bedel biçildiği,
2- Taşınmaz üzerinde bulunan binanın yeni yapıldığı, hiç kullanılmadığı, herhangi bir amaca tahsis edilerek yıpranmadığı dosyada bulunan bilgi ve belgelerden anlaşılmış olup, mahkemece yıpranma payının %1 olarak kabul edilmesinin doğru olduğu,
Bu kez yapılan incelemede anlaşıldığından; Davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile;
A- Dairemizin 02.02.2006 gün ve 2005/12031-2006/724 sayılı bozma ilamına ayrı bir paragraf olarak (Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan binanın değeri hesaplanırken, Bayındırlık Bakanlığınca 2004 yılı Ocak ayında ilan olunan resmi birim fiyatlarının dava tarihi olan 30.11.2004 tarihine eşkale edilmeksizin binaya eksik değer biçilmesi) cümlesinin yazılmasına,
B) Dairemizin bozma ilamındaki (2) numaralı bozma nedeninin karardançıkartılmasına,
C) Dairemizin aynı bozma kararının (1) ve (3) numaralı bentlerininaynen muhafazasına,
Hükmün böylece yukarıda açıklanan neden yönünden de (BOZUL­MASINA), peşin alınan karar düzeltme harcının istenildiğinde ödeyene iadesine, 12.06.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.