Etiket arşivi: saldırı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI, YARGITAY ÜYELERİNE BASIN YOLU….

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO. 2011/4-852
KARAR NO. 2012/406
KARAR TARİHİ. 27.6.2012

> YARGITAY ÜYESİNİN BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI– YÜKSEK MAHKEME ÜYESİNİN TARAFSIZLIĞINA İLİŞKİN KUŞKU UYANDIRMAK– MANEVİ TAZMİNAT DAVASI

4721/m.25
5187/m.13
5237/m.312

ÖZET : Davacı, davalı Z. A.`ın sunuculuğunu yaptığı davalı Şevket Kazan`ın konuşmacı olarak katıldığı Kanal 7 Televizyonunun 09.07.2000 tarihli Siyah-Beyaz adındaki yayınında, davalı Şevket Kazan tarafından söylenen sözlerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek, davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir. Yayın sırasında davalı Şevket Kazan; Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyelerinin Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi`nin kararını onamasının doğru olmadığı, mahkumiyet kararının gerekçesinde yer almayan açıklamaların onama kararına gerekçe yapılmasının yeni bir tertip oluşturduğu, 8. Ceza Dairesi üyelerinin yargıyı siyasi düşüncelerine alet ettikleri, yargının siyasallaştığı, insanların güvenini zedeleyen kararlar verildiği biçiminde sözler söylemiştir. Davacının, 8. Ceza Dairesi Başkanı olarak altında imzası bulunan kararın siyasi düşüncelerle verildiği, yargının siyasallaştığı ve 8. Ceza Dairesi`nin taraflı kararlar verdiği biçimindeki nitelemeler sebebiyle davacının kişilik haklarının zarara uğradığı, yüksek mahkeme üyesi olarak tarafsızlığı konusunda kuşkular oluşmasına sebep olunduğu kabul edilmelidir.
Yayında davalı Şevket Kazan tarafından söylenen sözlerin hukuka aykırılığı gözetilerek davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 22.11.2007 gün ve 2003/561 E. 2007/411 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 24.2.2011 gün ve 2010/3111 E. 2011/1872 K. sayılı ilamı ile;
( … Davacı, davalı Z. A.`ın sunuculuğunu yaptığı davalı Şevket Kazan`ın konuşmacı olarak katıldığı Kanal 7 Televizyonunun 9.7.2000 tarihli Siyah-Beyaz adındaki yayınında, davalı Şevket Kazan tarafından söylenen sözlerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek, davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmasını istemiştir.
Yerel mahkemece, Dairemiz bozma kararı üzerine yapılan yargılama sonunda, yayının eleştiri niteliğinde olduğu gerekçesiyle istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.

Dava konusu yayında, davalı Şevket Kazan`ın, üyesi olduğu siyasi partinin genel başkanının cezalandırılmasına dair kararın Yargıtay 8. Ceza Dairesi tarafından ONANMASINA dair karardan söz edilmiştir.

Yayın sırasında davalı Şevket Kazan; Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyelerinin Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi`nin kararını onamasının doğru olmadığı, mahkumiyet kararının gerekçesinde yer almayan açıklamaların onama kararına gerekçe yapılmasının yeni bir tertip oluşturduğu, 8. Ceza Dairesi üyelerinin yargıyı siyasi düşüncelerine alet ettikleri, yargının siyasallaştığı, insanların güvenini zedeleyen kararlar verildiği biçiminde sözler söylemiştir.
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi`nin, davalı Şevket Kazan`ın üyesi olduğu partinin genel başkanı hakkında Türk Ceza Yasası`nın 312/2. maddesindeki suçu işlediğine dair cezalandırma kararı, temyiz incelemesi sonucu davacının da imzasını taşıyan Yargıtay 8. Ceza Dairesi kararı ile onanmıştır.
Davacının, 8. Ceza Dairesi Başkanı olarak altında imzası bulunan kararın siyasi düşüncelerle verildiği, yargının siyasallaştığı ve 8. Ceza Dairesi`nin taraflı kararlar verdiği biçimindeki nitelemeler sebebiyle davacının kişilik haklarının zarara uğradığı, yüksek mahkeme üyesi olarak tarafsızlığı konusunda kuşkular oluşmasına sebep olunduğu kabul edilmelidir.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davaya konu yayında davalı Şevket Kazan tarafından söylenen sözlerin hukuka aykırılığı gözetilerek davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir… ),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
H.G.K.nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, H.G.K.`nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, yapılan 2. görüşmede karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27.06.2012 günü oyçokluğu ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 20 Oca 2015, 11:25


Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E:2003/8644 K:2004/3123 *MAHKEMEYİ YANILTMAYA ÇALIŞTIĞINI SÖYLEMEK * KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi

E:2003/8644 K:2004/3123

Tarih: 11.03.2004

 

DAVA :

Davacı R.N. S.tarafından, davalı C.T.Ö.aleyhine 4/7/2002 gününde verilen dilekçe ile haksız eylem sonucu kişilik haklarına saldırıdan dolayı manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece istemin reddine dair verilen 4/2/2003 günlü kararın Yargıtay'da duruşmalı olarak incelenmesi davacı tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 11/3/2004 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacı asil R.N. S.ve vekili Avukat M.B.ile karşı taraftan davalı vekili Avukat Ç.Mumcuoğlu geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

 

1-Davacı, davalının mahkemeye sunduğu dilekçede yer alan sözlerin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalı ise, dilekçede yer alan sözlerin davacıya yönelik olmadığını, savunma sınırları içerisinde kaldığını, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına farklı anlam yüklediğini ifade ettiğini ileri sürerek istemin reddedilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece davalının sunduğu dilekçede, yasaların tanıdığı iddia ve savunma hakkı doğrultusunda yorum yaptığı, davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulmadığı benimsenerek istemin reddine karar verilmiştir. Kararı davacı temyiz etmiştir.

 

Her ikisi de avukat olan tarafların üçüncü kişilerin vekilleri olarak katıldıkları nafaka artırılması davasının yargılaması sırasında, o davada davalı vekili olan eldeki davanın davacısının mahkemeye sunduğu dilekçede, "…28.11.1956 g.15/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince her davada olduğu gibi nafaka arttırımı davası da açıldığı tarihteki maddi ve hukuki olgulara göre değerlendirilmelidir. Ölçü dava tarihi olmalıdır. Sonuç olarak: TC. Merkez Bankasına tezkere yazılarak 10253 sicil no.lu M.T. Çam ile (gerekiyorsa) 88066 sicil no.lu E.Çamın dava tarihi itibariyle ARALIK 2001 MAAŞLARININ SORULMASINI İSTİYORUZ…" biçiminde istemde bulunduğu; bu dilekçeye cevap veren o davada davacı vekili olan eldeki davanın davalısının, "…Davalının vermiş olduğu tarihsiz dilekçedeki iddia ve beyanlarının ise gerçekle ve hukukla bağdaşır yanı yoktur. Şöyle ki; davalı dilekçesinde andığı 28.11.1956 tarih ve 15/15 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararını Sayın Mahkemeyi yanıltmak amacıyla yanlış yorumlamaktadır. Anılan YİBK incelendiğinde, davalının iddia ettiği gibi, nafaka arttırımı davalarında nafaka miktarının davanın açıldığı tarihteki maddi ve hukuki olgulara göre belirleneceği şeklinde bir anlam çıkarılamaz…" biçiminde cevap verdiği anlaşılmaktadır.

 

Davalının cevap dilekçesinde yer alan ve davacının mahkemeyi yanıltmak amacıyla Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararını yanlış yorumlamaktadır biçimindeki sözleri savunma sınırları içinde değerlendirilemez. Davalının mahkemeyi yanıltmak amacında olan bir kişi olarak tanıtılması davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur ve davalının hukuki sorumluluğunu gerektirir. Şu durumda, davacı yararına manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde bulunmayan yazılı gerekçeyle, istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

 

2-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 21. maddesinde; "bu tarifede yer alan ücretlere 3065 sayılı Yasa hükümleri gereği katma değer vergisi ayrıca ilave edilir" denilmekte ise de, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Yasası'nın 20/4. maddesinde, "belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilen işler ile biletle tahsil edilen hallerde tarife ve bilet bedeli, katma değer vergisi dahil edilerek tespit olunur ve vergi müşteriye ayrıca intikal ettirilmez." hükmü ile Anayasa'nın 73. maddesinde belirtilen "vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır." şeklindeki yasa maddelerinin bu düzenleniş biçimine karşın, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 21. maddesindeki düzenleme biçiminin yer almış bulunması, normlar arasında aykırılık yaratmıştır. Bu gibi durumlarda ve yargılama hukuku bakımından öncelikle göz önünde tutulacak hüküm, Anayasa kuralıdır. Yukarıda yazılı olan Anayasa kuralına dayanılarak çıkarılan 3065 sayılı Yasanın 20/4. maddesinde, yukarıda açıklandığı üzere, bu nitelikteki tarifelerde öngörülen miktarın içinde Katma Değer Vergisi'nin de bulunduğu, diğer bir ifade ile Katma Değer Vergisi'nin, tarifede belirlenen miktar içinde yer aldığı belirtilmiştir. Şu durumda, yasa hükmü gözetildiğinde, tarifedeki ücrete ayrıca Katma Değer Vergisi'nin eklenmemesi gerektiği kabul edilmek gerekir.

 

Mahkemenin yukarıda yazılı olan bu yasal düzenlemeleri gözetmeden, tarifede belirlenen ücrete ayrıca Katma Değer Vergisi eklenmesi biçiminde vardığı sonuç usul ve yasaya aykırı olduğundan karar bu nedenle de bozulmalıdır.

 

3-Yargılama sonunda hüküm, ancak davanın tarafları hakkında verilebilir. Yargılama giderleri de hükmün sonuçlarına göre yanların sorumlulukları ile ilgili bulunduğundan, hüküm ile birlikte karara bağlanması gerekir (29.5.1957 tarih ve 4/16 sayılı İBK). Bu bağlamda, yargılama giderleri aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir ve vekalet ücreti de yargılama giderlerindendir.

 

Diğer yandan, 4667 sayılı Yasanın 77. maddesiyle değişik 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nın 164/son maddesinde dava sonunda, karar ile tarifeye dayalı olarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücretinin avukata ait olacağı belirtilmiş ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 3. maddesinde de "Yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek vekalet ücreti …" biçiminde anılan yasa hükme koşut bir düzenlemeye de yer verilmiştir.

 

Yukarıda açıklandığı üzere gerek Avukatlık Yasası ve gerekse de yasaya dayalı olarak hazırlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde yer alan düzenlemeler; Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının davanın taraflarına ve hükmün kimlere yönelik olarak kurulacağına ilişkin hükümlerini kaldırıcı veya değiştirici nitelikte değildir. Aksine, hükmün ve ayrıntısı niteliğindeki yargılama giderlerinin ve yargılama giderlerine dahil bulunan vekalet ücretinin davanın tarafları hakkında kurulması gerekir. Avukatlık Yasası'ndaki, "vekalet ücreti avukata aittir" biçimindeki düzenleme hükmü kuran mahkemeye değil, vekil ile vekil edene yönelik bir kuraldır. Bu yorum ve varılan sonuç aynı maddedeki "bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez" biçimindeki düzenleme ile de doğrulanmaktadır. Açıklanan nedenlerle, taraf sıfatı bulunmayan vekil yararına vekalet ücretine hükmedilmesi de bozmayı gerektirmiştir.

 

SONUÇ :

Temyiz olunan kararın yukarıda (1, 2 ve 3) nolu bentlerde gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve temyiz eden davacı vekili için takdir olunan 375.000.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 11/3/2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YARGITAYHukuk Genel Kurulu E:2008/4-127 K:2008/130 *KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI * MANEVİ TAZMİNAT * YETKİLİ MAHKEME

YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

E: 2008/4-127

K:2008/130

T:13.02.2008  

İçtihat Metni

Taraflar arasındaki "manevi tazminat" davasından dolayı yapılan yar-gılama sonunda; (Ankara Asliye Dokuzuncu Hukuk Mahkemesi)'nce yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine dair verilen 22.11.2006 gün ve 20CJ6/392-450 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzejrtne, Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi'nin 29.03.2007 gün ve 2007/3113-4145 sayılı ilamı ile; (…Dava, basın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğramasından doğan manevi tazminat istemine ilişkindir.

 

Davalı, süresi içinde verdiği cevap dilekçesi ile, yetki itirazında bulunmuş, mahkemece dava yetki yönünden reddedilmiştir.Dava konusu yayının yapıldığı "Ç… B… Gazetesi" B… il merkezinde yayınlanmakta olup, davalıların ikametgah adresleri de B… Hindedir. Davacı ise, Ankara ilinde ikamet etmektedir.

 

Davacı, davayı açtığı il sınırları içinde oturmaktadır. Dava konusu edilen yayının bölgesel olup Ankara iline ulaşmadığı kabul edilmiş olsa dahi, Medeni Kanun'un 3444 sayılı Yasa ile değişik 24/a-IV. (22.11.2001 tarihinde yürürlüğe güren 4721 sayılı Medeni Kanun'un 25/son) maddesinde ifade edildiği üzere, kişilik hakları saldırıya uğrayan kimsenin kendi oturduğu yerde de dava açabileceği hükme bağlanmıştır. Böylece anılan madde île HUMK'nın 9. maddesindeki genel kurala ve yine haksız eylemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri ile ilgili bulunan aynı Yasa'nın 21. maddesine bir ayrıcalık getirilmiş bulunmaktadır.

 

Şu durumda, dava konusu olayda, kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddia edildiğinden zarar gören, davayı kendisinin veya davalının oturduğu yer mahkemesinde veya haksız eylemin meydana geldiği yer mahkemesinde açabilir. Bu seçeneklerden herhangi birini kullanmak, bu tür davalarda, davacıya tanınmış bir haktır.

 

Somut olayda davacı, bu seçimlik hakkını oturduğu yer mahkemesinde kullanmıştır. Bu hakkını kullanmanın yasal dayanağı da yukarıda belirtilmiştir.

 

Bu bakımdan işin esası incelenerek karar vermek gerekirken, yasa hükümlerine aykırı olarak yetkisizlik kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

Temyiz Eden: Davacı vekili

 

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

 

Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir.

 

Davacı vekili, Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi'ne ibraz ettiği dava dilekçesinde; davalılardan Mustafa'nın B… Ç… Gazetesi'nin 20.09.2006 tarihli nüshasında yayımlanan URTE ve Y. arasında geçen konuşma" başlıklı köşe yazısında, müvekkili ile Org. Y. arasında geçtiği iddia edilen gerçek dışı ve hayal mahsulü diyalogda Org. Y.'nin ağzından müvekkilinin kişilik haklarına tecavüz niteliğinde gerçek dışı ithamlara ve fevkalade ağır hakaretlere yer verdiğini; dava konusu yayında yer alan, Rockfeller'in başbakanı, savaş lordları'nın başbakanı, Siyonistlere güvenen korkak, yalaka ve ihanet içinde olduğu yönündeki tamamen gerçek dışı, hayal mahsulü ve hukuka aykırı isnat ve ithamlar ile müvekkilinin toplum önünde küçük düşürülmesine, kişilik haklarının ağır surette ihlal edilmesine sebebiyet verildiğini ileri sürerek, 10.000 YTL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılardan Mustafa süresinde ibraz ettiği cevap dilekçesinde; dava konusu yayının yer aldığı gazetenin B…'de yayımlanan yerel bir gazete olduğunu ve kendisinin de B… ilinde ikamet ettiğini savunarak, davanın Burdur Asliye Hukuk Mahkemeleri'nde görülmesi gerektiğini cevaben bildirmiş; diğer davalı Y… Ç… Basın Medya Ajans İletişim Eğitim Dağıtım Hiz. Tic. Ltd. Şti. adına Mustafa S. ise, esasa ilişkin nedenlerle davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.Mahkemenin, "davalıların ikametgahlarının B… ilinde bulunduğu ve dava konusu yayının yapıldığı gazetenin B… il sınırları içerisinde yayımlandığı anlatıldığından, HUMK'nm 9. ve 21. maddeleri uyarınca yer yönünden Burdur Asliye Hukuk Mahkemelerinin yetkili olduğu" gerekçesiyle "dava dilekçesinin yetH'ı yönünden reddine" dair verdiği karar, Özel Daire'ce yukarıda yazılı nedfenle bozulmuş; yerel mahkemece "HUMK'nm 9. ve 21. maddelerindeki yetki kurallarına ayrıcalık getiren 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesinin 5. bendindeki, 'davacı aynı zamanda maddi ve manevi tazminat talejp etmiş ise, bu davaları da kendi ikametgahı mahkemesinde açabileceği' hükmünün, dava tarihinden önce yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kariunu'nun 25. maddesi ile değiştirilerek kaldırıldığı, 25. maddede yer alan yerfı düzenlemeye göre, kişilik haklarının korunması dışındaki taleplerin ve bu bağlamda müstakil olarak açılan manevi tazminat davasının, davacının ikametgahı mahkemesinde açılması olanağının bulunmadığı" gereksiyle direnme kaıfarı verilmiştir.

 

Davaya konu olan eylem, yayın yoluyla kişilik haklarının saldırıya uğjradığı nedenine dayanmaktadır. Yayının yapıldığı Ç… B… Gazetesi'nin B… il sıhırları içerisinde yayımlandığı, davalıların ikamet adreslerinin B… ilinde olduğu ve davacının da Ankara ilinde ikamet ettiği uyuşmazlık konusu değildir.

 

Uyuşmazlık, yer yönünden yetkiye ilişkin olup; HUMK'nm 9. maddesindeki genel yetki kuralına ve haksız eylemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri ile ilgili bulunan aynı Kanun'un 21. maddesine ayrıcalık getiren, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesindeki kişilik hakları saldırıya uğrayan kimsenin kendi oturduğu yer mahkemesinde de manevi tazminat davası açabileceğine ilişkin düzenleme içeriğinin, dava tarihinden öbce yürürlüğe giren ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'ni yürürlükten kaldıran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesinde de korunup korunmadığı; buna bağlı olarak, görülmekte olan davanın genel yetki ve Haksız eylemden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili özel yetki kuralları gereğince Burdur Asliye Hukuk Mahkemesi'nde mi, yoksa 4721 sayılı Türk Medeni fenunu'nun 25/son maddesi uyarınca Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi'nde mi görülüp sonuçlandırılması gerektiğine ilişkindir.

 

1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 9/1. maddesinde açıkça ifade edildiği gibi genel yetki, davalının dava açıldığı tarihteki ikametgahına göre belirlenir. Bundan ayrı bazı davalar için davalının ikametgahı inahkemesinin yanında, başka yer mahkemeleri de yetkili kılınmıştır.

 

Öğretide ve uygulamada özel yetki kuralları olarak adlandırılan ve bazı dava çeşitleri için kabul edilen bu istisnai nitelikteki yetki kuralları, ilke olarak kamu düzenine ilişkin değildir.

 

Böylece, kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralları, genel mahkemenin (m. 9) yetkisini kaldırmadığından, eş söyleyişle onunla birlikte uygulandığından, davacı davasını genel veya özel yetkili mahkemede açmak hususunda bir seçim hakkına sahiptir.

 

Bu noktada, haksız eylemlerden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri ile ilgili düzenlemeyi içeren ve kamu düzenine ilişkin olmayan özel yetki kuralı niteliğinde bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 21. maddesinde, haksız eylemden kaynaklanan davaların haksız eylemin işlendiği yer mahkemesinde açılabileceği öngörülmüştür.Şu durumda, haksız fiilden zarar gören davacı, dilerse davalının ikametgahı mahkemesinde, dilerse haksız eylemin işlendiği yer mahkemesinde dava açabilecektir.

 

Burada önemle vurgulanmalıdır ki, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanu-nu'nda yer alan genel ve özel yetki kurallarından başka, bazı kanunlarda konuları ile ilgili dava ve işler için özel yetki hükümlerine yer verilmiş ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 24. maddesinde bu yetki hükümleri saklı tutulmuştur.

 

İşte bu noktada, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle, az yukarıda açıklanan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda yer alan genel ve özel yetki kurallarına ayrıcalık getiren, özel yetki kuralı niteliğindeki 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesindeki düzenleme ile, bu maddeyi değiştiren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesi kapsamının irdelenmesinde yarar vardır.

 

Gerek 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 24/1 hükümlerine göre, hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

 

Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimsenin saldırıda bulunanlara karşı korunmasını hangi yollardan isteyebileceği, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesi hükmü ile "Dava hakları" kenar başlığı altında, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesi hükmü ile "Davalar" kendir başlığı altında gösterilmiştir.743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesi;

 

"Şahsiyet hakkı hukuka aykırı olarak tecavüze uğrayan veya bir tecavüz tehlikesi karşısında bulunan kişi, tecavüze son verilmesini veya tecavüz tehlikesinin önlenmesini talep edebileceği gibi, sona ermesine rağmen etkisi devbm eden tecavüzün hukuka aykırılığının tespitini ve gerekiyorsa kararın yayınlanmasını ya da üçüncü kişilere bildirilmesini talep edebilir.Maddi ve manevi tazminat davaları açma hakkı ile birlikte bu tecavüzden elde edilen kazançları vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca talep etniıe hakkı saklıdır.

 

Manevi tazminat talebi karşı tarafça kabul edilmedikçe devredilemez, antek miras yoluyla intikal eder.

 

Davacı, şahsiyet haklarının himayesi için kendi ikametgahı veya davalının ikametgahı mahkemesinde de dava açabilir.

 

Davacı aynı zamanda maddi ve manevi tazminat ile vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca tecavüzden elde edilen kazancın kendisine verilmesini bitlikte talep etmiş ise, bu davaları da kendi ikametgahı mahkemesinde de akabilir." hükmünü öngörmekte iken; 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren ve ariılan Kanunu yürürlükten kaldıran 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. miaddesinde;

 

"Davacı, hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.

 

Davacı bunlarla birlikte, düzeltmenin veya kararın üçüncü kişilere bildirilmesi ya da yayımlanması isteminde de bulunabilir.Davacının, maddi ve manevi tazminat istemleri ile hukuka aykırı saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın vekaletsiz iş görme hükümlerine göre kendisine verilmesine ilişkin istemde bulunma hakkı saklıdır.

 

Manevi tazminat istemi, karşı tarafça kabul edilmiş olmadıkça devredilemez; mirasbırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçmez.

 

Davacı, kişilik haklarının korunması için kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabilir." hükmüne yer verilmiş, anılan madde gerekçesinde ise "Yürürlükteki Yasa'nın 24/a maddesini karşılamaktadır" ifadeleri ile, yeni 25. maddenin eski 24/a maddesi yerine konulduğuna işaret edilmiştir.

 

Görüldüğü üzere; 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesinde gösterilen, kişiliğin korunmasına ilişkin önleme, durdurma ve tespit davası ile, bu davalarla birlikte düzeltmenin ve kararın üçüncü kişilere bildirimi ve yayımlanması istekleri ve yine bu nedenle açılabilecek maddi, manevi tazminat davaları ile saldırı dolayısıyla elde edilmiş olan kazancın geri verilmesi davası, anılan maddeyi karşıladığı açıkça gerekçede vurgulanan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesinde aynen muhafaza edilmiş; yeni 25. maddenin son fıkrasında, eski 24/a maddesinin 4. fıkrası ile paralel bir düzenlemeye gidilerek, sayılan tüm bu dava türlerini kapsar şekilde davacının kendi yerleşim yeri veya davalının yerleşim yeri mahkemesinde dava açabileceği öngörülmüştür.

 

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun genel gerekçesinde de belirtildiği gibi "kavram, deyim ve terimlerin olanak bulunduğu ölçüde arılaştırıldığı", eski Kanundan aynen aktarılan hükümlere yeni Kanunda tekrardan kaçınılarak ve sadeleştirilmiş şekliyle yer verildiği gözönüne alındığında kanun koyucunun; direnmede sözü edilen 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesinin son bendindeki "Davacı aynı zamanda maddi ve manevi tazminat ile vekaletsiz iş görme hükümleri uyarınca tecavüzden elde edilen kazancın kendisine verilmesini birlikte talep etmiş ise, bu davaları da kendi ikametgahı mahkemesinde de açabilir" hükmüne; kişiliğe saldırı nedeniyle tazminat davalarının da 25. maddenin son fıkrasındaki özel yetki kuralına dahil olduğu, bu itibarla tekrardan kaçınılması düşüncesiyle yer vermediği kuşkusuzdur. "Kişilik haklarının korunması" kavramının içerisinde maddi ve manevi tazminat talebinin de yer aldığı izahtan varestedir.

 

Kısaca, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin 24/a maddesindeki kişilik hakları saldırıya uğrayan kimsenin kendi oturduğu yerde de manevi tazminat davacı açabileceğine ilişkin düzenleme içeriğinin, dava tarihinden önce yürüflüğe giren ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'ni yürürlükten kaldıran 4721( sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25. maddesinde de aynen korunduğu açıktır.

 

Sonuç olarak; haksız eylem niteliğindeki kişilik haklarına saldırıdan kayhaklanan manevi tazminat davasının, genel yetkili mahkemeyi düzenleyen Hukiık Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 9/1. maddesi uyarınca davalının ikametgahı mahkemesinde açılabileceği gibi, aynı Kanun'un 21. maddesi uyahnca haksız fiilin işlendiği yer mahkemesinde de açılabileceği; kişilik hakkı ihlaliyle ilgili özel yetki kuralı getiren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25/^on maddesine göre davacının, kendi yerleşim yeri mahkemesinde de dava açabileceği, bu bağlamda kişilik hakları saldırıya uğrayan kimseye, yetki korjusunda geniş bir seçimlik hakkının tanındığı her türlü duraksamadan uzaktır.

 

Somut olaya gelince; kişilik haklarına saldırı iddiasıyla manevi tazminat talebinde bulunan davacı, dilerse davalıların ikametgahı mahkemesinde, dilerse haksız eylemin işlendiği yer mahkemesinde dava açabileceği gibi, 4721 sarılı Türk Medeni Kanunu'nun 25/son maddesi gereğince kendi yerleşim yeri mahkemesinde de dava açabilir. Haksız eylemin işlendiği ve aynı zamanda damalıların ikametgah adreslerinin bulunduğu Burdur mahkemeleri ile kendi otjjrduğu Ankara mahkemelerinden birini seçmek ve o mahkemede dava acjmak hakkını haiz olan davacı, yetki konusunda seçimlik hakkını kendi yerleşim yeri mahkemesinde kullanmıştır. Bu durumda davanın, davacının ikömetgahı mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği son yapılan düzenleme ile de hüküm altına alınmıştır.

 

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk öenel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararma uyularak işin edasının incelenmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle Burdur mahkemelerinin yjetkili olduğunun kabulüyle, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

S o n u ç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 13.02.2008 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

 

KARŞI OY

 

Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.

 

Mahkemece davalıların ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, hüküm Yüksek Özel Daire'ce 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 25/son maddesi uyarınca davacının ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.

 

Türk Medeni Kanunu'nun yürürlüğe girmesinden önceki Medeni Kanun'un değişik 24/a maddesi kişilik haklarının korunması davalarında hem davacı hem davalının ikametgahı mahkemelerinin yetkili olduğu, son fıkrasında ise maddi ve manevi tazminat istemlerinin kişilik haklarının korunması davası ile birlikte açıldığında davacının ikametgahı mahkemesinde görülebileceğini öngördüğü halde, yeni Türk Medeni Kanunu'nun 25/son maddesinde sadece kişilik haklarının korunması davalarında davacının ikametgahı mahkemesinde yetkili olduğunu öngörmüştür.

 

TMK'nın 25. maddesinde kişilik haklarının korunması davaları BK'nın 49. maddesine dayanan kişilik haklarına tecavüz nedeniyle manevi tazminat davalarından ayrıca düzenlenmiş ve bu konuda sadece kişilik haklarının korunması davalarındaki yetki ile ilgili düzenleme yapılmıştır. Bu durumda, somut olayda sadece kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istenmiş olması karşısında, TMK'nın 25/son maddesinin bu davada uygulama yeri yoktur.

 

Bu nedenle, yerel mahkemenin sadece tazminat istemine ilişkin bu davada yetkisizlik kararı vermesinin yerinde olduğu ve direnme kararının onama görüşünde olduğumdan, Sayın çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.

 

Ahmet Özgan Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi Üyesi

DAVALI TARAFIN KANITLARI / MANEVİ TAZMİNAT DAVASI / BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI

T.C.

YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2006/4-4
K: 2006/110
T: 29.3.2006
DAVALI TARAFIN KANITLARI
MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI
818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 47]
Taraflar arasındaki “Manevi Tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 23. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 11. 12.2003 gün ve 2003/303 E. 1119 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13.07.2004 gün ve 2004/1467-9377 sayılı ilamı ile;
( …Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldın nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava kısmen kabul edilmiştir. Karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Davacı dava dilekçesinde 20.02.2003 – 28.02.2003 tarihleri arasında yayınlanan Star Gazetesinde davalı E.B.’nin yazdığı köşe yazılarında kişilik haklarına saldırıldığını iddia etmiştir.
Davalılar dava konusu yazılarda ileri sürülen iddiaların gerçek olduğunu, davacının TRT Genel Müdürü olduğu dönemdeki yolsuzluklarının kamuoyuna aktarıldığını savunmuştur. Davalılar vekili savunmasına dayanak olmak üzere 30.05.2003 tarihli dilekçe ile kanıtlarını sunmuştur. Yerel mahkemece bu kanıtlar toplanamamıştır. Eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulamaz. Şu durumda mahkemece yapılacak iş davalı tarafından sunulan kanıtlar saptanmalı ve varılacak sonuca göre karar verilmelidir. Bu yönün gözetilmemiş olması bozmayı gerektirmiştir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’un 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine. 29.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI / KAMU YARARI / MANEVİ TAZMİNAT

T.C.

YARGITAY
Dördüncü Hukuk Dairesi
E: 2005/4857
K: 2006/3445
T: 29.03.2006
BASIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI
KAMU YARARI
MANEVİ TAZMİNAT
2709 s. TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (1) [Madde 28]
Davacı H. C. Z. vekili Avukat AC. tarafından, davalı U. Basın Gaz. Mat, ve Yay. San. AŞ. ve S. A aleyhine 23.7.2003 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan doğan 5 milyar lira manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın 1.500.000.000 lira üzerinden kısmen kabulüne dair verilen 8.12.2004 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan doğan manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı. S. Gazetesinin 26.6.2003 tarihli nüshasında yer alan “C. A. Faturası” başlıklı haberde “Fındığa C. Z. faturası bindiriliyor. Fiskobirlik, maliyetinin altında fındık satacak. Farkı Hazine ödeyecek. Fiyat düşecek, üretici mağdur, Z. gibi ihracatçılar mutlu olacak…”, şimdi de fındık kazığına hazırlanıyor. …’li C. Z. Türkiye’nin en büyük fındık ihracatçılarından biri. Aynı zamanda da danışmanı.”, ”Fındık ihracatçısı olduğu için fındık fiyatlarının artmasını istemiyor. Böylece üreticiden daha ucuza fındık alıp yurtdışına daha yüksek karla fındık satabilecek. Bu durum bu gibi ihracatçılar için çok önemli.”, “”Zararını Hazine’nin üstleneceği bu ihaleyle, başta o olmak üzere fındık ihracatçılarına da kıyak geçilmiş olacak. Operasyondan hem üretici hem de Hazine zarar görürken, bu paralar ihracatçının cebine gidecek.” şeklindeki yazıyla gerçek dışı, davacıyı kamuoyunda yanlış tanıtmaya yönelik, ağır suçlama ve hakaret teşkil edecek şekildeki ifadelerle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalılar ise, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, yazıda davacıya bir takım ithamlarda bulunulduğu, eleştiri sınırının aşıldığı belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar yanlar tarafından temyiz edilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının ı, ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme. öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur.
Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda: Hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken. özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu edilen yayında Fiskobirlik tarafından yapılacak fındık satışlarında, fındığın maliyetinin altında düşük fiyatla satılması halinde üreticinin zarar edeceği, aradaki zararı Hazine’nin üstleneceği, fiyatın düşmesinin ihracatçıların lehine olacağı, bu durumun Başbakan R T.E.’ın danışmanı olan ve fındık ihracatı ile uğraşan davacının yararına olduğu belirtilerek, konumu itibari ile eleştirilmiştir. Davacının fındık ihracatı yapması ve Başbakan danışmanı olması nedeniyle fındık taban fiyatını belirlemesi konusunda etkili olma olasılığı düşünüldüğünden basının bu yönde yorumu ve eleştiri hakkı bulunduğunun kabulü gerekir. Bunun dışında, davacı için açık bir suçlama ve hakaret bulunmamaktadır. Yukarıda açıklanan ilkeler de gözetildiğinde eleştiri sının aşılmadığı gibi, davacının kişilik haklarına saldırı da bulunmamaktadır. Mahkemece davanın tümden reddi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmiş olması, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenle davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazların şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 29.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

YAYIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E: 2006/4-325
K: 2006/349
T: 7.6.2006

YAYIN YOLUYLA KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI

818 s. BORÇLAR KANUNU [Madde 49]
4721 s. TÜRK MEDENÎ KANUNU [Madde 24]
Taraflar arasındaki “Manevi Tazminat”davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın Reddine dair verilen 18.11.2003 gün ve 2001/908 E. 2003/1079 K.sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nin 26.10.2004 gün ve 2004/1809-12223 E-K sayılı ilamiyle;
( …Dava, yayın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava reddedilmiş, karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacılar, Kanal 7 TV’de 15.11.2001’de yayınlanan “Deşifre” adlı programda kardeşleri olan Y.Murat Demirel’in cezaevinden gönderdiği mektupların izinsiz olarak yayınlandığını, programa konuk edilen ve davacılardan Ş.Nihan Atasagun’un eski şoförü olan davalı Tamer Tatoğlu’nun beyanlarına da yer verilen programda kişilik haklarına saldırıldığı için manevi tazminat istemişlerdir. Yerel mahkeme, açıklanan mektuplar davacılara ait olmadığı ve yayının eleştiri sınırları içinde kaldığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Aynı yayın nedeniyle davacılardan Neslihan Demirel ve Murat Demirel’in daha önce Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2001/923 Esas- 2002/637 sayılı kararı ile yayının hukuka aykırılığı nedeniyle Medeni Kanunu 24 ve 25. maddeleri gereğince saldırının durdurulması ve önlenmesi istenmiş, mahkemece yayınla davacıların kişilik haklarına saldırının varlığı kabul edilerek istem gibi karar verilmiş ve bu karar dairemizin 3.11.2003 tarih 2003/6920-12571 sayılı kararı ile de onanmıştır. Ayrıca dava konusu yayın incelendiğinde davalı Tamer Tatoğlu ile yapılan röportajda davacıların nereden geldiği belli olmayan paraları teslim aldıkları hususundan bahsedilmiş olup bu hususun varlığını ispatlamadığı gibi, davacıların kardeşinin davalılardan Tamer Tatoğlu’na güvenerek yazdığı mektupların izin dışı açıklanması ile özel hayatın gizliliğine saldırının varlığının kabulü gerekir. O halde hukuka aykırı yayın nedeniyle davacılar yararına takdir edilecek miktarda manevi tazminata hükmetmek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi usul ve yasaya aykırı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir… ( ,
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle davalı Tamer Tatoğlu tarafından davaya konu mektupların İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğüne teslim edildiği, Y.Murat Demirel ile ilgili olarak görülen ceza davalarında delil olarak değerlendirilmesi nedeniyle gizliliğinden söz edilemeyeceği, bu mektupların davacılara ait olmadığı, Daire ilamında belirtilen kararın davacısının Yahya Murat Demirel olduğu, görülmekte olan davacıların önceki davada yer almadığı ve bu kişiler yönünden önceki davanın bağlayıcılığının bulunmadığı gibi, Yahya Murat Demirel tarafından yapılan tedbir talebinin Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21/11/2001 gün ve 2001/202 Değ. İş sayılı kararla reddedildiği, tekzip başvurusunun da Ankara 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 28/11/2001 gün ve 2001/296 Tekzip sayılı kararı ile reddedildiği, karara karşı yapılan itirazın Asliye Ceza Mahkemesince reddedildiği, bu kararlara karşı yapılan yazılı emir başvurularının da reddedildiği, bu nedenlerle yapılan yayında kişilik haklarına zarar veren ve özel hayatın dokunulmazlığını ihlal eden bir yön bulunmadığı anlaşıldığından, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 07.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

Eleştiri Sınırını Aşan İfadeler nedeniyle manevi tazminat hükmedilir

TC. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

2007/4-5 E., 2007/6 K.

•ELEŞTİRİ SINIRLARINI AŞAN İFADELER
•KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI
 

•1086 S. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [ Madde 429 ] “İçtihat Metni”

Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 25. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 1.10.2003 gün ve 2002/951- 2003/939 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 6.10.2005 gün ve 2004/2002-2005/10389 sayılı ilamı ile,

(…Dava kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.

Davacı Y…. Ş…. Gazetesinin 19/9/2002 tarihli sayısında Cengiz Ç….. köşesinde “Yeter Karar Milletin” başlıklı yayından dolayı manevi tazminat isteminde bulunmuş, yerel mahkemece yazı bütün olarak değerlendirildiğinde eleştiri niteliğinde olduğu kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Halkı din ve ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmekten hükümlü A. Parti Genel Başkanı Recep T….. E…..’ın adli sicil kaydının silinmesi talebinin reddine dair Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinden verilen 1/8/2002 gün ve 2002/36 E, 2002/69 Karar sayılı hükmüne karşı yapılan itiraz üzerine Diyarbakır 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde yapılan inceleme sonunda; 3 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin ret kararının kaldırılmasına ve adli sicildeki mahkumiyet kaydının silinmesine ilişkin 6/9/2002 gün ve 2002/159 mut. karar sayılı hükmüne ilişkin evrakın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesi ile 10/9/2002 günü Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmesi üzerine dairece inceleme yapılmıştır. 8. Ceza Dairesi 16/9/2002 tarihli kararında; Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1/8/2002 tarihli adli sicil kaydının silinmesine ilişkin talebin reddine dair karara karşı yapılan itirazın temyiz niteliğinde olduğu, itirazen dosyayı inceleyerek Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki sabıka kaydının silinmesine ilişkin Diyarbakır 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 6/9/2002 tarihli kararın hukuki değerden yoksun hiçbir sonuç doğurmayan yok hükmünde olduğu kabul edilerek talebin reddine ilişkin Diyarbakır 3 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin kararının onanmasına karar vermiştir.

Yargıtay 8. Ceza Dairesinin bu kararından hemen sonra yayınlanan dava konusu yazıda “hiç kimsenin anlamasına imkan olmayan, anladığı takdirde vicdanen kabulüne imkan bulunmayan hukuki ayrıntılarla, 2002 seçimlerinin iktidar adaylarından biri, belki de birincisi olan bir siyasi partinin genel başkanının önünün kesilmeye kalkışılması; Ankara’nın milletin kararını gaspetme girişimi olarak algılanmalıdır, hiç kimse hele siyasi şahsiyetler Yargıtay 8. Ceza Dairesinin Tayyip Erdoğan ile ilgili kararın altına yargı kararıdır diyerek saklanmamalı, sözde bir kuvvetler ayrılığından dem vurarak kaçak dövüşmemeli, hiçbir parti lideri, ülkede büyük seçmen teveccühüne hedef bir partinin genel başkanının fi tarihinde okuduğu bir şiirden ötürü ömür boyu siyasi haklarından mahrum bırakılmasını hukuk adına izah edemez. Hele AB uyum yasaları çıkarmış ve bu yolla AB’ den müzakere tarihi talep eden bir ülkenin sorumlu siyasi şahsiyetleri olarak, Türkiye’nin AB üyeliğini hakettiğini, böyle bir uygulama manzarasında hiç savunamaz” denilmektedir.

Yayında sözü edilen kararın Yargıtay 8. Ceza Dairesi kararı olduğu açıkça belirtilip,kararın yargı kararı niteliği taşımadığı, bu karar ile milletin kararının gaspedildiği, kararın hukuki ayrıntı niteliğinde olduğu açıklanmıştır. Davacı Yargıtay 8. Ceza Dairesinin üyesi olup yayına konu kararda imzası vardır. Bir yüksek yargı mensubu olarak imzasını taşıyan kararın bu şekilde nitelendirilmesi kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup, manevi tazminatın koşulları oluşmuştur. Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeksizin davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile,direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.1.2007 gününde oyçokluğu ile karar verildi.