Etiket arşivi: ŞARTIN

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • YAPI KULLANMA İZİN BELGESİNİN İPTALİ, CEZAİ ŞARTIN TAHSİLİ

YARGITAY 23. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/7754
KARAR: 2014/1227

Taraflar arasındaki ipoteğin kaldırılması ve alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve karşı davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün taraf vekillerince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı ve karşı davacılar vekili avukat M…, davalı B… ve 3 arkadaşı vekili avukat H…, davalı İ…, A… vekili avukat R… ile davacı-karşı davalı vekili avukat O…’ın gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR

Davacı vekili, taraflar arasında imzalanan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi gereğince, davacı yüklenicinin inşaatı tamamladığını, iskân izni belgelerini aldığını, ancak davalı arsa sahiplerinin sözleşmenin 26. maddesi gereğince davacıya ait bağımsız bölümler üzerindeki inşaat ipoteğini ihtarnamelere rağmen kaldırmadıklarını ileri sürerek, dava konusu bağımsız bölümler üzerinde bulunan ipoteklerin kaldırılmasını ve sözleşmede düzenlenen, ipoteğin zamanında kaldırılmaması halinde ödenmesi gereken cezai şartın tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekilleri, halen eksik ve kusurlu işler bulunduğunu, iskân izninin usulsüz alındığını ve iptali için idare mahkemesinde dava açıldığını savunarak, davanın reddini istemişler; bir kısım davalı arsa sahibi vekili, karşı davada, eksik ve kusurlu işbedeli ile sözleşmenin 47. maddesi ve devamında belirlenen inşaatın süresinde ve gereği gibi bitirilmemesi halinde ödenmesi gereken cezai şartın tahsilini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, inşaatın tamamlandığı, ipoteğin kaldırılması şartlarının gerçekleştiği ancak cezai şartın koşullarının bulunmadığı, site duvarında ayıplı imalat olduğu gerekçesiyle, asıl davanın kısmen kabulü ile bir kısım bağımsız bölüm üzerindeki ipoteklerin kaldırılmasına ve cezai şart talebinin reddine; karşı davada ise, ayıplı imalat nedeniyle karşı davacıların hisselerine düşen miktarın tahsiline, ceza koşulu alacağının oluşmadığı gerekçesiyle, cezai şart isteminin reddine karar verilmiştir.

Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2)Asıl davada, 12.05.2004 günlü arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca edimlerin tümüyle yerine getirildiği ileri sürülerek, dava dilekçesinde bildirilen bağımsız bölümler üzerindeki arsa sahibi lehine tesis edilen ipoteklerin terkini talep edilmiş; 13.03.2013 tarihinde harçlandırılan ıslah dilekçesi ile de D bloktaki dört adet bağımsız bölüm üzerindeki ipoteklerin de terkini istenmiştir.

Öncelikle, yüklenici tarafından inşaata, 24.07.2009 tarihinde yapı kullanma izin belgesi alınmış ise de işin projesine ve imar mevzuatına aykırı olduğu iddiasıyla, belgenin iptali için İstanbul 9. İdare Mahkemesi’nin 2013/701 esas sayılı davanın açıldığı, ayrıca bu belgeyi düzenleyen belediye görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunulduğu bildirilmiştir. Dava konusu bağımsız bölüm üzerindeki ipotekler, arsa sahibi lehine konulmuş teminat ipotekleri olduğundan iddia gibi, gerçekten, inşaatın, projesine ve imar mevzuatına aykırı yapıldığının saptanması halinde, yapı kullanma izin belgesinin iptali sözkonusu olabileceğinden, hem idari davanın hem de açılmışsa ceza davası dosyasının incelenerek ve gerekirse sonucunun beklenerek hüküm verilmesi gerekirken, belirtilen bu hususların gözden kaçırılması hatalı olmuştur.

Bunun yanında, D bloktaki bağımsız bölüm üzerinde mevcut ipoteklerin de ıslah yolu ile fekki istendiği halde, bu husus değerlendirilmeksizin bir yandan D blok hakkında talep olmadığından bahisle, bir yandan da şartları oluşmadığından bahisle çelişkili gerekçe ile D bloktaki bağımsız bölümler yönünden red kararı verilmesi de kabule göre doğru olmamıştır.

Karşı davada, sözleşmenin 47 ve devamı maddelerine istinaden cezai şartın tahsili de talep edilmiştir. Mahkemece, istenilen cezai şartın mahiyetinin ne olduğu, inşaatın tümüne mi, bir kısım bağımsız bölümlere ilişkin mi talep edildiği, karşı davacılara açıklatılmadan ve buna uygun inceleme ve değerlendirme yapılmadan, karar yerinde, hem işin süresinden sonra teslim edildiği hem de gereği gibi bitirilmediği belirtildikten sonra, koşullar oluşmadığından karşı davadaki cezai şartın reddine karar verilmesi de yerinde görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.

SONUÇ:Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının taraflar yararına BOZULMASINA, peşin alınan harçların istek halinde temyiz edenlere iadesine, 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacı şirkete verilmesine, 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalılara verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 13 Ara 2014, 17:42


YARGITAY 6.H.D. E: 2013/679 K: 2013/12298 *KİRA SÖZLEŞMESİ *CEZAİ ŞART *CEZAİ ŞARTIN TENKİSİ *HAKİMİN CEZAİ ŞARTTA İNDİRİMİ

T.C. YARGITAY

Altıncı Hukuk Dairesi

E: 2013/679

K: 2013/12298

T: 12.09.2013

 

 

                Tarafların; kiralananın belli bir süre satılmamasına ilişkin cezai şartı sözleşme ile belirlemelerinden sonra, davalı kiralananı sözleşmeye aykırı olarak 3. Kişiye satmıştır. Mahkemece, kira sözleşmesine aykırı davranıldığından cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesi isabetli olsa da, cezanın ekonomik yönden davalının mahvına sebep olması halinde cezadan indirim yapılabileceği gözetilmelidir. Cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı belirlenirken, tarafların ekonomik durumları, özel oalrak borçlunun ödeme gücü, alacaklının asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar, borçlunun kusur derecesi gibi durumlar dikkate alınarak, gerekirse bu konuda özel bilgisi olan birlirkişiden de yararlanılmalı, sonuçta hak adalet ve nesafet kurallarına uygun bir cezai art miktarına hükmedilmelidir.

(6098 s.TBK m.182)

 

                Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan alacak davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.

 

                Dava, kira sözleşmesinden kaynaklanan cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 

1-      Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller, mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

 

2-      Davalı vekilinin cezai şartın tenkisine ilişkin temyiz itirazlarına gelince:

 

Cezai şart, geçerli bir borcun yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesi ya da belli bir yerde, belli bir zamanda  yerine getirilmemesi durumunda, borçlunun ödemesi gereken bir edimdir. Cezai şartın ceza ve tazminat fonksiyonu olup, Borçlar Kanununda bu iki fonksiyon kaynaştırılarak bileşik sistem kabul edilmiştir. Bu sistemin sonucu olarak aşırı görülen cezai şartın indirilmesinde tazmin ve ceza dengeli olarak korunmalıdır.

 

                               TBK. 182. Maddesinin ilk fıkrasında “taraflar cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler” son fıkrasında ise “Hakim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir” hükmü bulunmaktadır. Ticari olmayan işlemlerde bu kuraldan dolayı borçlu ileri sürmese bile, hakim cezai şarttan indirim yapılıp yapılmayacağını kendiliğinden saptamalıdır. Ne var ki, akdin bir şartını değiştirme yetkisini veren bu hak, istisnai olarak tanınmış bir hak olduğu için  Hakim, bu hakkını  ölçülü olarak kullanmalı, tarafların ekonomik durumu, borçlunun ödeme yeterliliği ile beraber borcunu yerine getirmemiş olması dolayısıyla sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi, borca aykırı davranışın ağırlığı, sözleşmeden beklenen yararın elde edilememesi ve akde aykırı davranılması yüzünden doğan zarar, cezai şartın tazmin ve ceza fonksiyonlarının dengeli olarak korunması gereği prensiplerini gözönünde bulundurmalı ve Hakim kullandığı takdir hakkını Yargıtay’ın denetimine olanak vermeye elverişli objektif esaslara dayandırmalıdır.

                               Davada hükme esas alınan 01.12.2011 başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu sözleşmenin 15. Maddesinde “kiraya verenin, kira sözleşmesi şerh edilene kadar iş bu sözleşmenin varlığından söz etmeden, bu sözleşmeyi imzalamasını sağlamadan, mecuru üçüncü kişilere satıp devretmeyeceği, yer tesliminden önce kiraya vermekten vazgeçmeyecekleri, aksi halde kiracının uğrayacağı her türlü zararı, kiracının masraflarını, kar mahrumiyeti dahil karşılamak zorunda olduğu ve kracıya 500.000 TL cezai şart ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği” kararlaştırılmıştır. Taraflar kiralananın belirli bir süre satılmamasına ilişkin cezai şart öngörüp önceden sözleşme ile cezai şart kararlaştırabilirler. Bu yoldaki anlaşma geçerli olup tarafları bağlar. Davalı kiralayan kira sözleşmesinin 15. Maddesine aykırı olarak kiralananı 29.12.2011 tarihinde 3. Kişiye satmıştır. Mahkemece, kira sözleşmesinin 15.maddesi gereğince cezai  şartın davalıdan tahsiline karar verilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Ancak mahkemece TBK 182/son (BK. 161/son maddesine) göre cezai şartta indirim yapılıp yapılamayacağı tartışılmamış, cezai şartta bir indirim yapılmamıştır.

 

                               Oysa, cezanın ekonomik yönden davalının mahvına sebep olması halinde cezadan indirim yapılabileceği uygulamada kabul edilmektedir. Bir olayda, cezai şart miktarının fahiş olup olmadığı belirlenirken; tarafların ekonomik durumları, özel olarak borçlunun ödeme gücü, alacaklının, asıl borcun ifa edilmesi halinde elde edeceği  yarar ile cezai şartın ödenmesinin sağlayacağı yarar arasındaki makul adil ölçü, sözleşmeye aykırı davranılması yüzünden alacaklının uğradığı zarar,  borçlunun borcunu yerine getirmemek suretiyle sağladığı yarar, borçlunun kusur derecesi ve borca aykırı davranışının ağırlığı, ölçüt alınarak gerekirse bu konuda özel bilgisi olan bilirkişiden de yararlanılarak ve sonuçta hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun bir cezai şart miktarına hükmedilmelidir. Hakimin bu kuralı uygularken kullanacağı takdir hakkının, Yargıtay denetimine elverişli esaslara dayanması da zorunludur. Mahkemenin cezai şart miktarının fahiş olması karşısında yukarıda açıklandığı şekilde incele yapılarak cezai şartta tenkis yapılması gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile cezai şart bedelinin tümünün tahsiline karar verilmesi doğru değildir.

 

                               Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.

 

                S O N U Ç : Yukarıda (2) no’lu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK.ya 6217 sayılı Kanunla eklenen geçici 3.madde hükmü gözetilerek HUMK.nın 428. Maddesi uyarınca hükmün (BOZULMASINA), istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 12.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.