Etiket arşivi: ŞİKAYET

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • HAKİM HAKKINDA ŞİKAYET, HAKİMİN TALEPLERİ DİKKATE ALMADIĞI İDDİASI, REDDİ HAKİM

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/2063
KARAR: 2014/139

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 1. Hukuk Dairesince;

“Davacı M…. 20.12.2012 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; 2012/262 esas sayılı dosyasında ( …1. Asliye Hukuk Mahkemesinin) …1. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi tarafından HMK’nun 208/4 maddesi kapsamında taraf olarak sahteciliğin incelenmesi için ileri sürdükleri yazılı belge, bilgi ve taleplerinin dikkate alınmadığını, aynı hâkimin 6100 sayılı HMK’nun 42/2 maddesine aykırı olarak reddi hakim talebine ilişkin işlemler tamamlanmadan duruşmayı sevk ve idare ettiğini, ön inceleme duruşmasında alınan kararları yok saydığını, 2008/ 243 esas ve 2012/262 esas sayılı dosyalarda çelişik karar verildiğini, kendisi ile S… arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu ve kendisi hazır olduğu halde, S… yönünden dosyanın işlemden kaldırıldığını, bu hakimin HMK madde 46/1-c bendinde yer alan düzenlemeyi defalarca ihlal ettiğini öne sürerek …1. Asliye Hukuk Hakimi tarafından yapılan yargılamanın hukuk dışı olduğunun tespiti ile 20.000 TL. tazminata karar verilmesini istemiştir.

Davacı, maddi ve manevi tazminat istediği halde, maddi ve manevi tazminat miktarlarını belirtmediğinden bu eksiklik ikmal ettirilmiş, davacı 20.04.2013 havale tarihli dilekçesinde 15.000 TL. maddi, 5000 TL manevi tazminat talebi olduğunu, davalı tarafın öninceleme duruşmasından önce davayı kabul etmesi halinde manevi tazminat talebiyle yetineceğini bildirmiştir.

Davalı Devlet’i temsilen H… vekili, 6110 sayılı Yasa ile 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A maddesine göre, Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davasının ancak; tazminata konu dava sonucunda verilecek hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde açılabileceğini, dava şartının mevcut olmadığını hak düşürücü süre ve zamanaşımı yönünden davanın reddini talep ettiklerini, ayrıca istenilen zararın dayanağı bulunmadığı gibi, HMK’nun 46. maddesindeki koşulların oluşmadığı bildirilip davanın reddini savunmuştur.

Dava dilekçesi HMK’nun 119. maddesinde belirtilen koşulları taşıdığından kabul edilmiştir. HMK’nun 114. ve 120. maddeleri doğrultusunda eksik dava şartları tamamlatılmıştır. HMK’nun 120., 122., 128. ve 48/2. maddeleri gereğince dilekçe tebliğ işlemleri ikmâl edilmiş, dava dilekçe sureti ilgili Hakime tebliğ edilmiştir.

Dilekçe tebliğ işlemleri tamamlandıktan sonra, HMK’nun 137/1., 139. ve 140. maddeleri uyarınca ön inceleme duruşması yapılmıştır.Yapılan ön inceleme duruşması sırasında davacı dava dilekçesini yinelemiş, bu davanın …1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/ 243 esas sayılı dosyasında bulunan iki belgenin sahteliği ile ilgili olduğunu, bu dosyanın halen sonuçlanmadığını, ayrıca reddi hakim talebinin de sonuçlanmadığını, delil olarak dava ve açıklama dilekçelerinde bildirdiği delillere dayandığını bildirmiş, ön inceleme duruşmasında bir kroki ve yazışma belge suretlerini ibraz etmiştir. Davalı vekili ise, cevap dilekçesini tekrarlamış, dava konusu olayda yasal yolların tüketilmediğini beyan etmiştir. Taraflar sulhe teşvik edilmişler, ancak sulh olmamışlardır.

Davacının bildirdiği dosya akıbetleri araştırılmış, delil olarak bildirilen dosyaların bir kısmının karara bağlandığı, bir bölümünün derdest olduğu, davanın açılmasına neden olan olayların başlangıcını ve esasını oluşturan …1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/243 esas sayılı dosyasının karara bağlandığı, ancak verilen kararın kesinleşmediği, ilgili Hakim D…’ın reddedilmesine ilişkin …1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/262 esas sayılı dosyasındaki sürecin henüz sonuçlanmadığı anlaşılmıştır.

Dava, hakimin hukuki sorumluluğuna ilişkin maddi ve manevi tazminat davasıdır. 14.02.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 sayılı “ Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 12. maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununa 93/A maddeleri eklenmiştir.

Bu maddeki düzenlemeye göre;

"Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:

a) Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.

b) Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamaz.

Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan;

a) Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün,

b) Dava sonunda verilen hükmün, kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya hükmün kesinleşmesinden önce, hâkim veya savcının söz konusu işlem, faaliyet veya kararıyla ilgili olarak görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanmaktan mahkûmiyeti hâlinde ise tazminat davası bu hükmün kesinleşmesinden itibaren bir yıl içinde açılabilir…"

Söz konusu 93/A maddenin (b) bendinde yapılan düzenleme “ Dava sonunda verilen hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde dava açılabilir” hükmünü içerdiğine göre, hüküm kesinleşmeden dava açılamaz.

Yukarıda açıklandığı üzere, davaya asıl dayanak olarak gösterilen …1. Asliye Hukuk mahkemesinin 2008/243 esas sayılı dosyasında verilen karar dava tarihinde kesinleşmemiş, aynı mahkemenin 2012/ 262 esas sayılı dosyasında da hukuki süreç tamamlanmamıştır. Bu durumda davacının istemi dinlenebilir nitelikte değildir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 07.11.2012 tarihli 2012/4-143, 2012/752 sayılı 14.11.2012 tarihli, 2011/4-144-2012/ 782 sayılı kararları da bu doğrultudadır. Davacının istemi dinlenebilir görülmediğinden, esas yönünden incelenmemiştir.

Şu hâle göre, dava dilekçesinin reddine karar verilmelidir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile,

1-Dava dilekçesinin REDDİNE.

2- Davanın reddi nedeniyle alınması gereken 24.30.-TL ret harcının davacıdan alınan 297 TL harçtan mahsubu ile geriye kalan 272,70.-TL harcın karar kesinleştiğinde istek hâlinde davacıya iadesine,

3) Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre, takdiren 2.640.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,

4) Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,”

Dair oybirliği ile verilen 18.06.2013 gün ve 2013/1-3 sayılı kararın davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Davacı 20.12.2012 harç tarihli dava dilekçesiyle; …1. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan 2012/262 Esas sayılı dosyada hakimin reddi isteminin usule ve yasaya aykırı olarak reddedildiğini, HMK 46/c maddesine aykırı davranarak hakimin görevini yasaya ve usule uygun yerine getirmediği için Anayasa ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkına aykırı davrandığını iddia ederek hukuka aykırılığın tespiti ve tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı Maliye H.. H..si vekili ise davanın erken açıldığını ve HMK’nun 46. maddesindeki koşullar oluşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının reddi ile 1. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, eksik kalan 0,90 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26/02/2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Mar 04, 2015 11:45 am


Dilekçe ve Sözleşme Örnekleri • C.SAVCILIĞINA BANKA KREDİ KARTI KOPYALANMASI ŞİKAYET DİLEKÇE

………. CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NA

ŞİKAYETÇİ: Ad soyad
ADRES:

ŞÜPHELİ: Faili meçhul

KONUSU: Bankamatik kartımın kopyalanıp hesabımdan para çekilmesi suretiyle zarara uğramama sebep olan ilgililer hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kamu davası açılması talebimdir.

SUÇ TARİHİ:../../2015

AÇIKLAMALAR:

1- ………… Bankası ……………Şubesinden verilme, ………………….. nolu ekte fotokopisi bulunan banka kartım kullanılmak suretiyle, ……………….. Bankasına ait ATM’den bilgim dışında ………….. tarihinde ………… TL nakit para çekimi yapıldığını, bankadan gelen telefon üzerine öğrendim.

2-Her ne kadar gelen telefonun şaka olduğunu düşünsem de, banka hesabımı kontrol ettiğimde, söz konusu tutarın bilgim ve onayım dışında hesabımdan çekilmiş olduğunu gördüm ve kartımın kullanıma kapatılması hususunda derhal muhatap bankada talepte bulundum.

3- Banka görevlisinden öğrenmiş olduğum bilgiye göre, kartım, ATM cihazlarına koyulan bir cihaz vasıtası ile kopyalanmış, ardından başka bir bankanın ATM’sinden günlük para çekim limiti tutarı olan …………. TL hesabımdan çekilmiştir.

4-Banka görevlisi ayrıca, ……….. Bankası ATM’si yerine …………… Bankası’nın ortak ATM’sinden çekim yapıldığı ve sırf bu nedenle 30 TL işlem ücreti alındığını, bankanın da kendi ATM’sinden para çekip masraf ödememek varken başka banka ATM’sinin kullanılarak masraf ödenmesi suretiyle para çekilmesinin hayatın olağan akışına uymadığı, dolayısı ile şüphe uyandırdığını ve bu nedenle para çekim işleminin bilgim dahilinde olup olmadığını sorduklarını beyan etmiştir.

5- İhtiyaç duyulması halinde, para çekilme işleminin gerçekleştiği gün ve saatte, ofiste çalıştığıma ve banka kartımın da yanımda olduğuna dair tüm ofis çalışanlarım tanık olarak gösterilebilir.

DELİLLER: Banka kartı fotokopisi, Muhatap banka ile yapılan görüşme kayıtları, Tanık, sair yasal deliller

NETİCE-İ TALEP: Yukarıda arz ve izah olunan veya resen göz önünde bulundurulacak nedenlerle, Bankamatik kartımın kopyalanıp hesabımdan para çekilmesi suretiyle zarara uğramama sebep olan ilgililer hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kamu davası açılmasını saygılarımla talep ederim. … /…./2015

ŞİKAYETÇİ
Adı ve Soyadı
İmza

Eki:
1-Kimlik fotokopisi
2-Banka kartı fotokopisi

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 03 Şub 2015, 20:15


İftira suçu kapsamındaki eylemin, Anayasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı incelenmelidir.

Yargıtay 4.Ceza Dairesi, 2011/12797 esas sayılı ve 2014/24149 karar sayılı kararı

“İftira suçu kapsamındaki eylemin, Anayasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı incelenmelidir.”

İNCELENEN KARARIN;

TEBLİĞNAMEDEKİ DÜŞÜNCE : Düzeltilerek onama

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

1-Sanığın yakını olan A Çiftçi’nin, olay günü haciz esnasında icra müdürü olan müştekinin “şerefsiz” diyerek kendisine hakaret ettiğini belirtmesi üzerine, tanığın bu anlatımına itibar edip icra müdürü hakkında kendisine hakaret ettiği inancıyla Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunması biçimindeki eyleminin, anayasal şikayet hakkı kapsamında kalıp kalmadığı tartışılmadan ve iftira suçunun hukuka aykırılık öğesinin nasıl oluştuğu açıklanmadan yetersiz gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,

2-TCK’nın 53/1-(c) maddesindeki hak yoksunluğunun sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverme tarihine kadar, diğer kişilere karşı belirtilen yetkiler yönünden mahkum olunan hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar geçerli olacağının gözetilmemesi,

Kanuna aykırı ve sanık Ş T müdafiinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki düzeltilerek onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA , yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 08/07/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ŞİKAYET / ŞİKAYET HAKKI

T.C.

YARGITAY
İkinci Ceza Dairesi
E: 2005/6954
K: 2006/6207
T: 30.03.2006
ŞİKAYET
ŞİKAYET HAKKI
Özet: Şikayet hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olup, mağdurun yasal süresinde şikayetçi olmasına rağmen, vasi tayi­nine kadar şikayet hakkını kullanmadığından bahisle dayanın düşürülmesi doğru değildir.
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) (MÜLGA) [ 99]
1412 s. CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (1) [Madde 151]
Müessir fiil suçundan sanık Mustafa’nın yapılan yargılaması sonucunda; CMUK’ nın 253/5. maddesi uyarınca açılan kamu davasının düşürülmesine dair (Çal Sulh Ceza Mahkemesi)’nden verilen 20.04.2004 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi müdahil vekili ve o yer C.Savcıları tarafından isten­mekle ve dosya C.Başsavcılığının 23.06.2005 tarihli tebiiğnamesiyle Dairemize gelmekle yapılan inceleme sonunda gereği düşünüldü.
Şikayet hakkı kişiye sıkı suretle bağlı haklardan olup, mağdurenin de sanığın kendisini yaralamasından sonra yasal süresi içerisinde, 06.05.2003 tarihinde savcılıkta verdiği ifadesinde sanıktan şikayetçi olduğu anlaşıldığı halde, yazılı şekilde mağdurenin vasi tayinine kadar şikayet hakkını kullan­madığından bahisle davanın düşürülmesine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, müdahil vekili ile o yer C.Savcılarının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi (BOZULMASINA), 30.03.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

ŞİKAYET DAVASI / TAKİBİN GEÇİCİ OLARAK İCRA MAHKEMESİNCE DURDURULMASI / TEDBİR KARARI

T.C.

YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2006/12-31
K: 2006/112
T: 29.3.2006
ŞİKAYET DAVASI
TAKİBİN GEÇİCİ OLARAK İCRA MAHKEMESİNCE DURDURULMASI
TEDBİR KARARI
2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 112]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 101]
İİK hükümlerine göre icra mahkemesince takibin geçici olarak durdurulmasına karar verilmesi, HUMK’ un 101. ve müteakip maddeleri kapsamında oluşturulmuş bir tedbir kararı değildir.
Bu nedenle duran takibin devamı, ancak icra mahkemesince yeniden takibin devamına ilişkin kararın verilmesine bağlıdır.
Taraflar arasındaki “Şikayet” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Adana 1. İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.12.2004 gün ve 2004/518 E- 818 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22.07.2005 gün ve 2005/11890-16347 sayılı ilamıyla;
( …Müştekiler vekilinin icra mahkemesine başvuru nedeni icra mahkemesince ( HUMK’ nun 101 ve müteakip maddeleri kapsamında olmayan ) İİK hükümlerine göre şikayetin sonucuna kadar takibin durdurulmasına ilişkin verilen karar icra mahkemesince kaldırılmadığı halde iflas masası memurlarının 11.06.2004 tarihli müracaat üzerine, mahkemece HUMK un 112. maddesi gerekçe gösterilerek tedbirin devamına karar verilmediği için kendiliğinden kalktığından söz edilerek verilen karar üzerine icra müdürlüğünce yapılan işlemlerin iptalini içermektedir. Öncelikle belirtelim ki, İİK hükümlerine göre icra mahkemesince takibin geçici olarak durdurulmasına karar verilmesi HUMK’ un 101 ve müteakip maddeler kapsamında kalmadığından duran takibin devamı ancak icra mahkemesince yeniden takibin devamına ilişkin kararın verilmesine bağlıdır. Bu nedenle mahkemece şikayet konusu dosya içerikleri incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken somut olayla örtüşmeyen gerekçelerle şikayetin reddine ve tedbirin kaldırılması şeklinde sonuca gidilmesi doğru olmadığından mahkeme kararının bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla müştekiler vekillerinin karar düzeltme isteminin kabulüne karar vermek gerekmiştir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda;mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle şikayetin reddine, tedbirin kaldırılmasına karar verilmesine, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 29.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

ŞİKAYET DAVASI / İFLAS ŞERHİ / KOOPERATİF GENEL KURULU KARARI

T.C.

YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2006/12-32
K. 2006/113
T. 29.3.2006
ŞİKAYET DAVASI
İFLAS ŞERHİ
KOOPERATİF GENEL KURULU KARARI
1163 s. KOOPERATİFLER KANUNU (1) [Madde 20]
1163 s. KOOPERATİFLER KANUNU (1) [Madde 21]
1163 s. KOOPERATİFLER KANUNU (1) [Madde 28]
Taraflar arasındaki “şikayet”davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana 1.İcra Mahkemesince davanın reddine dair verilen 14.12.2004 gün ve 2004/401 E.- 816 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 22.07.2005 gün ve 2005/11889-16348 sayılı ilamı ile;
( … Müşteki kooperatif ortaklarının İcra Mahkemesine başvuru nedenlerinin ferdi mülkiyete geçilmesi nedeniyle ve kooperatif borcundan sorumlulukları Ana Sözleşme ve Kooperatifler Kanunundaki hükümlere göre koymayı taahhüt ettikleri sermaye payıyla sınırlı olduğundan müflis kooperatifin borcu nedeniyle taşınmazları üzerine işlenen iflas şerhinin kaldırılmasına ilişkindir. Dairemizce incelenen haczedilemezlik şikayeti ile ilgili emsal dosyada bulunan Kooperatif Ana sözleşmesinin tetkiki karşısında sözleşmenin 20 ve 21. maddeleri kooperatif ortaklarının ve kooperatifin sınırsız sorumluluğunun düzenlendiğine ilişkin bir hüküm taşımadığı görülmüştür. Bu nedenle daha önce Dairemizce yapılan bozma kararının maddi hataya ilişkin olması nedeniyle bozma kararına uyularak yeniden verilen kararın taraflar açısından usuli kazanılmış hak doğurmayacağı sonucuna varılmıştır.
Kooperatifin borçlarından dolayı ortağın sorumluluğu ana sözleşme ve Kooperatifler Kanunundaki hükümlerle sınırlıdır. Nitekim, 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 28. maddesinde; “ana sözleşmede aksine hüküm olmadıkça kooperatif, alacaklılarına karşı yalnız mamelekleriyle sorumludur” denmektedir. O halde, ana sözleşmede kooperatifin sorumluluğu başka türlü düzenlenmedikçe dış borçlar ancak malvarlığı ile ödenecek, bunun dışında kooperatiften herhangi bir istek yapılmayacaktır. Kuşkusuz malvarlığına üyelerin yüklendikleri sermaye payı dahildir. HGK’da bu esası benimseyerek 17.9.1997 tarih, 1997/11-44 Esas, 1997/649 sayılı kararında; “1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 28. maddesine göre kooperatif mamelekleriyle sorumludur. Kooperatifin sorumlu olduğu hususlarda ortaklara gidilebilmesi için kooperatifin tasfiye edilmiş sicilden silinmiş olması yeterli değildir. Kooperatifler Kanununda TTK.nun 179. maddesinden farklı bir hüküm getirilmiştir. Ancak, kooperatif aleyhine gerekli takibat yapılarak sonuç alınmaz ise sorumluluk durumlarına göre ortaklarına müracaat edilebilir” ifadesine yer verilmiştir.
Bu açıklamalar karşısında kooperatifin taşınmazına konan hacizden ferdi mülkiyete geçiş sonucu kooperatif üyesinin borcu yüklendiği sermaye payıyla sınırlıdır.
Somut olayda da gözlendiği gibi kooperatifler ana sözleşmesinin 20. ve 21. maddeleri yukarıda açıklanan ilkelere aykırı ve farklı bir durum getirmemiştir. Özellikle 21. madde kooperatif amaçlarını gerçekleştirilmesini sağlamak için ortaklık payı bedelleri dışında genel kurulca kararlaştırılacak arsa, alt yapı, inşaat ve benzeri gider taksitlerini ödemeyi amaçlamış olup, sözleşmedeki bu hükme dayanılarak az yukarıda açıklanan ilkelerin aksine ferdi mülkiyete geçilen kooperatif ortağının taşınmazına ( tasfiye sürecine giren kooperatifin, tasfiye memurlarına ) haciz konulmasını gerektirmez. Mahkemece açıklanan nedenlerle şikayetin kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi isabetsizdir.
Açıklanan nedenlerle İcra Mahkemesince ferdi mülkiyete geçilen taşınmazlar üzerindeki iflas şerhinin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı nedenlerle istemin reddi doğru görülmediğinden müştekiler vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, iflas şerhinin şikayet yoluyla kaldırılması isteğine ilişkindir.
Şikayetçi bağımsız bölüm malikleri, keşideci kooperatif yönetimince, alacaklı şirkete verilen 13/9/2001 keşide tarihli ve 617.000.000.000 TL. tutarlı çekin karşılıksız çıkması üzerine, alacaklı şirket tarafından iflas takibine geçildiğini ve borçlu kooperatifin iflasına karar verildiğini; iflas idaresince, borçlu kooperatifin taşınmazları üzerine iflas şerhi konulması istenmişse de kooperatif adına taşınmaz kaydına rastlanmayınca, kooperatif ortakları adlarına oluşmuş tapu kayıtlarına 25.05.2003 tarihinde iflas şerhi işlendiğini ileri sürerek, bağımsız bölüm kayıtları üzerindeki iflas şerhinin kaldırılmasını talep etmişlerdir.
Özel Daire “…Müşteki kooperatif ortaklarının İcra Mahkemesine başvuru nedenlerinin ferdi mülkiyete geçilmesi nedeniyle ve kooperatif borcundan sorumlulukları ana sözleşme ve kooperatifler Kanunundaki hükümlere göre koymayı taahhüt ettikleri sermaye payı ile sınırlı olduğundan müflis kooperatifin borcu nedeniyle taşınmazları üzerine işlenen iflas şerhinin kaldırılmasına ilişkindir. Dairemizce incelenen haczedilmezlik şikayeti ile ilgili emsal dosyada bulunan kooperatif ana sözleşmesinin tetkiki karşısında sözleşmenin 20 ve 21. maddeleri kooperatif ortaklarının ve kooperatifin sınırsız sorumluluğunun düzenlendiğine ilişkin bir hüküm taşımadığı görülmüştür. Bu nedenle daha önce dairemizce yapılan bozma kararının maddi hataya ilişkin olması nedeniyle bozma kararına uyularak yeniden verilen kararın taraflar açısından usuli kazanılmış hak doğurmayacağı sonucuna varılmıştır…” denilmektedir.
Hukuk Genel Kurulu’nda önce bu husus görüşmeye açılmıştır. Görüşmeler sonunda, Özel Dairenin benimsediği usuli kazanılmış hak doğurmayacağı hususu oyçokluğu ile kabul edilmiştir. Daha sonra işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.
Uyuşmazlık, ferdi mülkiyete geçilen kooperatif ortağının taşınmazının kaydına iflas şerhi konulup, konulamayacağı, şerhin kaldırılması yönündeki şikayetin yerinde olup, olmadığı noktasındadır.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 28. maddesi “Anasözleşmede aksine hüküm olmadıkça kooperatif alacaklılarına karşı yalnız mamelekleriyle sorumlu olur…” hükmünü; Anasözleşmenin 20. maddesi “…Her ortak, kooperatifin borçlarına karşı taahhüt ettiği pay tutarı kadar sorumludur…” 21. maddesi “…Ortaklar, taahhüt ve tediye ettikleri ortaklık payı bedelleri dışında, kooperatif amaçlarının gerçekleşmesini sağlamak üzere genel kurulca kararlaştırılacak miktarlardaki arsa, altyapı, inşaat ve benzeri gider taksitlerini ödemek zorundadırlar hükümlerini; Kooperatifçe 10.06.2001 tarihinde gerçekleştirilen olağan genel kurul toplantısında alınan kararın 7. maddesi “…Kooperatif inşaatını yapan Müteahhit Firma Osmanoğulları İnş. Ve Tic.Ltd.Şti.nin alacakları görüşüldü. Daha önce yapılmış olan sözleşmeye göre hesapların kooperatifin sözleşmeli inşaat mühendisi veya bilirkişi tarafından çıkarılıp, üyelerinden 1 ( bir ) yıl içinde tahsil edilip ödenmesine oybirliği ile karar verildi. Tahsilat için ve bu işlemleri yapmak ve yürütmek için Yönetim kurulunun yetkili kılınmasına oybirliğiyle karar verildi…” hükmünü içermektedirler.
1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 28. maddesine, Kooperatif Anasözleşmesinin 20 ve 21. maddelerine ve 10/6/2001 tarihli Kooperatif Genel Kurulu Kararının 7. maddesine rağmen, ferdi mülkiyete geçilen kooperatif ortaklarının taşınmazlarının tapu kayıtlarının her birinin üzerine, ayrı ayrı iflas şerhi konulması yerinde görülmemiştir.
İcra Mahkemesince, davacıların şikayetlerinin kabulü ile, davacıların ferdi mülkiyetlerine geçen taşınmazlar üzerindeki iflas şerhinin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken direnme hükmü kurulması doğru değildir.
Bu durumda, yukarda açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 29.03.2006 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

ŞİKAYET DAVASI / ADRES DEĞİŞİKLİĞİNİ BİLDİRMEYEN ŞİRKET / TEBLİGAT

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2006/12-481
K: 2006/482
T: 28.6.2006
ŞİKAYET DAVASI
ADRES DEĞİŞİKLİĞİNİ BİLDİRMEYEN ŞİRKET
TEBLİGAT
7201 s. TEBLİGAT KANUNU(1) [Madde 10]
7201 s. TEBLİGAT KANUNU(1) [Madde 35]
2004 s. İCRA VE İFLAS KANUNU (1)(2) [Madde 269]
Taraflar arasındaki “şikayet” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İzmir 6. İcra Mahkemesi’nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 13.04.2005 gün ve 33-239 sayılı kararın incelenmesi davalı-alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 28.11.2005 gün ve 2005/20012 E. 23405 K. sayılı ilamı ile, ( …Alacaklı tarafından borçlu şirket aleyhine kira alacağına dayalı genel haciz yoluyla başlatılan İcra takibinde örnek ( 51 ) nolu ödeme emirlerinin kira sözleşmesinde belirtilen ” … Sok. No: 1 Şirinyer/İzmir” adresine gönderildiği, bila tebliğ dönmesi üzerine ticaret sicilinden yapılan tahkikatta borçlu şirketin ticari merkezinin aynı adres olduğunun tespit edilmesi nedeniyle T.K.’nun 35. maddesi uyarınca tebliğ işleminin tamamlandığı anlaşılmaktadır. 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinde tebligatın ilgilinin bilinen en son adresine yapılacağı öngörülmektedir.
Borçlu; tüzel kişi olup tebligat çıkarılan yer borçlunun ticaret sicilinde gösterilen adresi olduğuna göre bu adrese tebliğ işlemi yapılmasında yasaya uymayan bir yön bulunmamaktadır.
Borçlu şirketin daha sonra iş adresini Bodrum’a taşıdığından bahisle kiralayana gönderdiği ihtarnamede yeni adresi bildirmiş ise de anılan ihtarın takibin açılmasından ve borçluya ödeme emirlerinin gönderilmesinden sonra alacaklıya ulaştığı görülmektedir. Bu durum karşısında mahkemece istemin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsiz ve hükmün nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerekmiştir… )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiği iddiasına dayalı şikayete ilişkindir.
Davacı-borçlu … Metal San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili; davalı tarafça müvekkili aleyhine kira alacağı ve tahliye istemiyle girişilen icra takiplerinde örnek 51 nolu ödeme emirlerinin, kira sözleşmesinde yazılı ” … Sok. No: 1 Şirinyer/İzmir” adresine usulsüz olarak tebliğ edildiğini; halbuki müvekkili şirketin uzun bir süreden beri ” Cad. No: 274 Bodrum” adresinde faaliyetini sürdürmekte olup, aynı binanın başka dairesinde avukatlık yapan davalının da bu durumu bildiğini, ayrıca davalıya 28.12.2004 tarihinde tebliğ edilen ihtarname ile adres değişikliği bildirildiği halde, davalının kötü niyetli ve usulsüz tebliğ işlemleri ile icra takiplerinin kesinleşmesini sağladığını ileri sürerek, ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-alacaklı vekili; davacı şirketin, ticaret siciline kayıtlı bulunan adresine yapılan tebliğ işleminin geçerli olduğunu;adres değişikliği bildiriminin ise, davacıya ödeme emirlerinin tebliğinden sonra müvekkiline ulaştığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, davacı şirketin ticaret sicilindeki adresini değiştirdiği halde, bu değişikliği ticaret siciline bildirmediği ve kira sözleşmesinde de tebligat adresi olarak aynı adresin gösterildiği anlaşılmış ise de; davacı şirketin faaliyet gösterdiği sonraki adrese komşu işyerinde avukatlık yapan davalının, adres değişikliğini bildiği halde ödeme emirlerini davacının eski adresine tebliğe çıkartmakla iyi niyet kurallarına aykırı davrandığı, bu itibarla tebliğ işlemlerinin usulsüz olduğunun anlaşıldığı” gerekçesiyle, “Örnek 51 nolu ödeme emirlerinin 28.01.2005 öğrenme tarihinde tebliğ edildiğinin kabulüne” dair verdiği karar, özel dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Davalı-alacaklı tarafından, davacı-borçlu aleyhine kira alacağı ve tahliye istemiyle 28.10.2004 – 25.11.2004 tarihleri arasında girişilen icra takiplerinde, örnek 51 nolu ödeme emirlerinin, kira sözleşmesinde yazılı ve ticaret sicilinde kayıtlı ” Sok. No: 1 Şirinyer/İzmir” adresine gönderildiği, bila tebliğ dönmesi üzerine ticaret sicilinden yapılan tahkikatta borçlu şirketin ticari merkezinin aynı adres olduğunun tespit edilmesi nedeniyle 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca tebliğ işleminin tamamlandığı; bilahare davacı şirket tarafından keşide ve 28.12.2004 tarihinde davalıya tebliğ edilen ihtarnamede, şirketin Bodrum’a taşındığından bahisle adres değişikliğinin bildirildiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan maddi olgu, bozma ve direnme kararlarının kapsamları itibariyle uyuşmazlık; örnek 51 nolu ödeme emirlerinin davacı şirkete usulüne uygun tebliğ edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.
7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinde, “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır”hükmü öngörülmüştür.
Aynı kanunun “Adres değiştirmenin bildirilmesi mecburiyeti” başlığını taşıyan 35. maddesinde ise, muhatabın adresini değiştirmesi halinde tebligatın ne şekilde yapılacağı düzenlenmiştir. Buna göre muhatap, kendisine veya muhatabın adresinde tebligat yapılabilecek kimselerden birine usulüne uygun olarak tebligat yapıldıktan sonra adresini değiştirirse, yeni adresini hemen tebliği yaptırmış olan yargı merciine bildirmek zorundadır. Bu mecburiyeti yerine getirmiş olan muhataba, bundan sonra tebligat yapılması gerekirse, tebliğ bildirmiş olduğu yeni adresine yapılır.
Muhatabın, yeni adresini bildirmemiş olması halinde ise; tebliğ memuru, muhatabın yeni adresini tespit edemezse tebliğ evrakını bunu çıkaran mercie iade eder. Bu mercie muhatabın yeni adresi bir diğer ilgili tarafından bildirilirse, tebliğ evrakı bu bildirilen yeni adrese gönderilir. Tebliğ evrakı kendisine iade edilen mercie muhatabın yeni adresinin kimse tarafından bildirilmemesi halinde, bu merci, ayrıca soruşturma yapmaksızın, tebliğ olunacak evrakın özel örneğe göre düzenlenecek bir nüshasını ( Teb. Niz. 6 nolu örnek ) eski adrese ait kapıya diğer nüshasını da kendi divanhanesine astırır. Muhatabın eski adresinin kapısına asılma tarihi, tebliğ tarihi sayılır.
Bu noktada, Tebligat Kanunu 35 ve Tebligat Nizamnamesi m. 55’de yazılı merasim yerine getirilmeden yapılan tebligat usulsüzdür ( prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, 5. cilt, s. 5526 ).
Somut olayda, davacı şirketin kira sözleşmesinde belirtilen ” … Sok. No: 1 Şirinyer/İzmir” adresine gönderilen ödeme emirleri, adresten taşındığından bahisle bila tebliğ iade edilmiş; icra müdürlüğünce ticaret sicilinden yaptırılan araştırmada aynı adresin kayıtlı olduğunun tespit edilmesi nedeniyle, yukarıda açıklanan merasim yerine getirilerek, Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca tebliğ işlemi tamamlanmıştır.
Şu hale göre; tüzel kişilik olan borçlu şirketin ticaret sicilinde kayıtlı bulunan ” … Sok. No: 1 Şirinyer/İzmir”adresinin, bilinen en son adresi olduğu; takibin açılmasından ve ödeme emirlerinin gönderilmesinden önce borçlu tarafından ticaret siciline, tebliğ merciine ya da alacaklıya adres değişikliğine dair bir bildirim de yapılmadığı anlaşıldığından, Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi uyarınca borçlunun ticaret sicilinde gösterilen adresinde yapılan tebliğ işlemi usulüne uygundur.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyularak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı-alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 28.06.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.

DAVAYA KATILMA / ŞİKAYET

T.C.
YARGITAY
Beşinci Ceza Dairesi
E: 2006/6349
K: 2006/5870
T: 21.06.2006
DAVAYA KATILMA
ŞİKAYET
ÖZET: Somut olayda, talimatla ifadesi alınan mağdure şi­kayetçi olduğunu beyan etmiş, mağdure vekili de mağdure­nin beyanlarına iştirak etmiştir. Bu durumda mahkemece, mağdure vekiline CMK.nun 238/2. maddesi gereğince da­vaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması gerekir.
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 238]
Irza geçme suçundan sanık Ahmet ‘in yapılan yargılanması sonunda; atılı suçtan beraatine dair (Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi)’nden verilerin 06.07.2005 gün ve 2004/273 Esas, 2005/124 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesi mağdure vekili tarafından istenilmiş olduğun­dan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle in­celenerek gereği düşünüldü:
27.12.2004 tarihinde talimatla ifadesi alınan mağdurenin şikayetçi oldu­ğunu beyan etmesine ve 06.07.2005 günlü oturumda mağdurenin beyanla­rına iştirak ettiğini belirten mağdure vekiline CMK.nun 238/2. maddesi açık hükmü karşısında davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulmaması,
Kanuna aykırı mağdure vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde gö­rülmüş olduğundan esası incelenmeyen hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nun 321. maddesi ge­reğince (BOZULMASINA), 21.06.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.