Etiket arşivi: VERGİ

Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • ÜNİVERSİTEDE BÖLÜM BAŞKANI İLE DEKANIN AYNI KİŞİ OLAMAYACAĞI

DANIŞTAY 8. Daire
ESAS: 2011/5722
KARAR: 2014/831

İstemin Özeti : Malatya İdare Mahkemesinin 08/04/2011 gün ve E:2010/1575, K:2011/947 sayılı kararının; hukuka aykırı olduğu öne sürülerek, 2577 sayılı Yasa’nın 49. maddesi uyarınca temyizen incelenerek bozulması istemidir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : Davacı Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümünde bir tane aylıklı profesör bulunduğu gerekçesiyle görevinden alınmış ise de, bu profesörün dekan olması ve davacının görevden alınması üzerine bölüm başkanlığının da dekan tarafından yürütülmesi karşısında, bölümde aylıklı profesörün görev yaptığı gerekçesiyle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Sekizinci Dairesince işin gereği görüşüldü:

Dava, …Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapan davacının yürütmekte olduğu Eczacılık Meslek Bilimleri Bölüm Başkanlığı görevinden alınmasına ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

İdare Mahkemesince; 2547 sayılı Yasa’nın 21. maddesinde, bölüm başkanlığı görevine atamada öncelikle bölümdeki aylıklı profesörlerin, bulunmadığı takdirde doçentlerin, doçent de bulunmadığı takdirde yardımcı doçentlerin atanabileceğinin belirtildiği, Eczacılık Meslek Bilimleri Bölüm Başkanlığı görevini 02/07/2009 tarihinden itibaren yürüten ve Yrd. Doç. Dr. olarak görev yapan davacının, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte aynı bölümde görevli aylıklı profesör öğretim üyesinin görev yapması nedeniyle bu görevden alınmasına ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun "Bölüm" başlıklı 21. maddesinde; "Bir fakülte ya da yüksekokulda, aynı veya benzer nitelikte eğitim-öğretim yapan birden fazla bölüm bulunamaz. Bölüm, bölüm başkanı tarafından yönetilir. Bölüm başkanı; bölümün aylıklı profesörleri, bulunmadığı takdirde doçentleri, doçent de bulunmadığı takdirde yardımcı doçentler arasından fakültelerde dekanca, fakülteye bağlı yüksekokullarda müdürün önerisi üzerine dekanca, rektörlüğe bağlı yüksekokullarda müdürün önerisi üzerine rektörce üç yıl için atanır. Süresi biten başkan tekrar atanabilir. Bölüm başkanı, görevi başında bulunamayacağı süreler için öğretim üyelerinden birini vekil olarak bırakır. Herhangi bir nedenle altı aydan fazla ayrılmalarda, kalan süreyi tamamlamak üzere aynı yöntemle yeni bir bölüm başkanı atanır. Bölüm başkanı, bölümün her düzeyde eğitim-öğretim ve araştırmalarından ve bölüme ait her türlü faaliyetin düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinden sorumludur." hükmü yer almaktadır.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu temel alınarak çıkarılan Üniversitelerde Akademik Teşkilat Yönetmeliği’nin "Bölümler" başlığı altında yer alan 13. maddesinde, bölüm; fakülte ve yüksekokulların amaç kapsam ve nitelik yönünden bir bütün oluşturan ve lisans düzeyini de içeren en az bir eğitim-öğretim, bilim ve sanat dallarında araştırma ve uygulama yapan birim olarak tanımlanmış; 14. maddesinin birinci fıkrasında, birden fazla anabilim dalı bulunan bölümlerde bölüm başkanı, o bölümün aylıklı profesörleri, bulunmadığı takdirde doçentleri, doçent de bulunmadığı takdirde yardımcı doçentleri arasından o bölümü oluşturan anabilim veya anasanat dalı başkanlarının 15 gün içinde verecekleri yazılı görüşlerini dikkate alarak bir hafta içinde fakültelerde dekanca atanacağı ve son fıkrasında da, bölüm başkanının, bölümün her düzeydeki eğitim-öğretim ve araştırmalarından ve bölümle ilgili her türlü faaliyetin düzenli ve verimli olarak yürütülmesinden, kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamaktan sorumlu olduğu; fakülte veya yüksekokul kuruluna katılacağı, bölümü temsil edeceği, bölümde görevli öğretim elemanlarının görevlerini yapmalarını izleyeceği ve denetleyeceği, her öğretim yılı sonunda bölümün geçmiş yıldaki eğitim-öğretim ve araştırma faaliyeti ile gelecek yıldaki çalışma planını açıklayan raporu, bağlı bulunduğu rektör, dekan veya yüksekokul müdürüne sunacağı hüküm altına alınmıştır.

Dava dosyasının incelenmesinden; davacının Yrd. Doç. Dr. olarak ….Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Kimya Anabilim Dalı Başkanı olarak görev yapmakta iken Eczacılık Fakültesi Dekanlığının 02/07/2009 tarih ve 410 sayılı işlemiyle 2547 sayılı Yasa’nın 21. maddesi uyarınca Eczacılık Meslek Bilimleri Bölüm Başkanlığına atandığı; bu görevi yaklaşık bir yıl yürüttüğü, Eczacılık Fakültesi Dekanlığının dava konusu edilen işlemiyle davacının bölüm başkanlığı görevinden alınması üzerine bu işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı, davacının bu görevden alınmasının ardından aynı bölümde görevli ve dekan olan Prof. Dr. …’ın bu görevi yürüttüğü anlaşılmaktadır.

İdare Mahkemesi kararında ve yukarıda aktarılan mevzuat hükümlerinde de belirtildiği üzere, bölüm başkanı; bölümün aylıklı profesörleri, bulunmadığı takdirde doçentleri, doçent de bulunmadığı takdirde yardımcı doçentler arasından atanmaktadır.

Ancak, yine yukarıda aktarılan görev ve sorumluluklarını düzenleyen mevzuat hükümleri ile 2547 sayılı Kanun’un dekanı düzenleyen 16. maddesinde belirtilen dekanın görevleri göz önünde bulundurulduğunda, bölüm başkanının bölümün her düzeydeki eğitim-öğretim ve araştırmalarından ve bölümle ilgili her türlü faaliyetin düzenli ve verimli olarak yürütülmesinden dekana karşı sorumlu olması, dekanın ise fakültenin ve bağlı birimlerinin öğretim kapasitesinin rasyonel bir şekilde kullanılmasından ve geliştirilmesinden rektöre karşı birinci derecede sorumlu olması, ayrıca bölüm başkanlığı görevinin bizzat dekanlık tarafından yerine getirilebileceğine ya da dekanın uhdesine alınabileceğine ilişkin bir hükme yer verilmemesi karşısında, bölüm başkanı ve dekan sıfatlarının aynı kişide birleşmesinin, bölümün işleyişini ve hiyerarşik yapısını bozacağı kuşkusuzdur.

Bu itibarla, davacı Eczacılık Meslek Bilimleri Bölümünde bir tane aylıklı profesör bulunduğu gerekçesiyle görevinden alınmış ise de, bu profesörün dekan olması ve davacının görevden alınması üzerine bölüm başkanlığının da dekan tarafından yürütülmesi karşısında, bölümde aylıklı profesörün görev yaptığı gerekçesiyle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığından, aksi yöndeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; …İdare Mahkemesi kararının bozulmasına, dosyanın yeniden bir karar verilmek üzere anılan mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 11/02/2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

İdare ve vergi mahkemeleri tarafından verilen kararların temyiz yolu ile incelenip bozulabilmeleri 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasası’nın 49. maddesinin 1. fıkrasında yazılı nedenlerin bulunmasına bağlıdır.

İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı gerekçe usul ve yasaya uygun olup, bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığından, temyiz isteminin reddi ile anılan kararın onanması gerektiği oyu ile aksi yöndeki karara katılmıyorum.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzr Mar 15, 2015 11:31 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • REKLAMLARA AYRILAN SÜRENİN İHLALİ NEDENİYLE YAYIN DURDURMA YAPTIRIMI

DANIŞTAY 13. Daire
ESAS: 2012/3802
KARAR: 2014/512

İstemin Özeti : Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin 16.07.2012 tarih ve E:2011/260, K:2012/996 sayılı kararının; uyuşmazlıkta tekerrür şartlarının gerçekleştiği, tekerrür hükümleri uygulanarak yayın durdurma yaptırımının uygulanabilmesi için yayın ilkesinin ikinci kez ihlalinin aynı programda gerçekleşmesinin gerekmediği ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hâkimi Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava; davacı şirkete ait "… TV" logosuyla yayın yapan televizyon kanalının 11.09.2010 tarihinde saat 19:00-00:00 arasında yayımladığı reklamlarla, 3984 sayılı Kanun’un 19. maddesinin 3. fıkrasının tekraren ihlal edildiğinden bahisle yayının bir kez durdurulmasına ilişkin Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun 12.01.2011 tarih ve 15 sayılı kararının iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesi’nce; uyuşmazlığa konu reklamların incelenmesi sonucunda, mevzuatta öngörülen bir saatlik % 20 oranının karşılığı olan 12 dakikanın 21:00-22:00 saatleri arasında % 23 olarak aşıldığı, 23:00-00:00 saatleri arasında ise 23 dakika 11 saniye süre ve % 38 oranıyla reklam yayımlandığının tespiti üzerine 3984 sayılı Kanun’un 19/3. maddesinde yer alan, bir saatlik yayın içerisinde spot reklamlara ayrılan sürenin % 20’yi aşamayacağı şeklindeki kuralın tekraren ihlal edildiğinden bahisle dava konusu işlemle davacı şirket hakkında yayın durdurma yaptırımının uygulanması üzerine bakılan davanın açıldığı; davacı şirketin daha önce 16.02.2010 tarihinde saat 13:50’de yayınladığı "Deryalı Günler" isimli programda reklam kuşaklarının yayın oranının bir saatlik yayın dilimi içerisinde % 20’yi (12 dakika) aşmaması gerekirken 13:50 – 14:50 arasındaki bir saatlik yayın sürecinde toplam 18 dakika 15 saniye reklam verildiği, dolayısıyla 3984 sayılı Kanun’un 19. maddesinin 3. fıkrasının ihlal edildiğinden bahisle Üst Kurul’un 13.04.2010 tarih ve 2010/8 sayılı kararı ile uyarı cezası ile cezalandırıldığı, bu işlemin iptali istemiyle Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin 2010/874 esasına kayden açılan davanın anılan Mahkeme’nin 28.12.2010 tarih ve E:2010/874, K:2010/1992 sayılı kararıyla reddedildiğinin görüldüğü, yukarıda aktarılan yönetmelik kuralı uyarınca, tekerrür hükümlerinin uygulanarak yayın durdurma yaptırımının uygulanabilmesi için aynı programda aynı yayın ilkesinin ikinci kez ihlalinin arandığı, aksi düşünce tarzıyla tekraren ihlal hâlinde hangi program yayınının durdurulacağı hususunda tereddüt yaşanabileceği, davaya konu reklam yayınlarının "Survivor" adlı programda gerçekleşmesine karşın tekerrüre esas alınan reklam yayınlarının "Deryalı Günler" adlı programda yayınladığı göz önüne alındığında, programların farklı olması nedeniyle aynı programda aynı yayın ilkesinin ikinci kez ihlal edildiğinden bahsedilemeyeceğinden tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle tesis edilen davaya konu yayın durdurma işleminde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiş, bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.

İşlem tarihinde yürürlükte bulunan 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un değişik 33. maddesinin 1. fıkrasında; "Üst Kurul, öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmeyen, izin şartlarını ihlâl eden, yayın ilkelerine ve bu Kanun’da belirtilen diğer esaslara aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını uyarır veya aynı yayın kuşağında açık şekilde özür dilenmesini ister. Bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı halinde ihlâle konu olan programın yayını, bir ilâ oniki kez arasında durdurulur. Bu süre içinde programın yapımcısı ve varsa sunucusu hiçbir ad altında başka bir program yapamaz. Yayını durdurulan programların yerine, aynı yayın kuşağında ve reklamsız olarak, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına Üst Kurul’ca hazırlattırılacak eğitim, kültür, trafik, kadın ve çocuk hakları, gençlerin fiziksel ve ahlaki gelişimi, uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele, Tük dilinin güzel kullanımı ve çevre eğitimi konularında programlar yayınlanır." kuralına yer verilmiştir.

Dava dosyası ve eki CD’nin incelenmesinden; davacı şirkete ait "… TV" logosuyla yayın yapan televizyon kanalında 11.09.2010 tarihinde saat 19:00-00:00 arasında yayımlanan reklamlarla, mevzuatta öngörülen bir saatlik % 20 oranının karşılığı olan 12 dakikanın 21:00-22:00 saatleri arasında % 23 olarak aşıldığı, 23:00-00:00 saatleri arasında ise 23 dakika 11 saniye süre ve % 38 oranıyla reklam yayınlandığının tespiti üzerine, bir saatlik yayın içerisinde spot reklamlara ayrılan sürenin % 20’yi aşamayacağı şeklindeki kuralın tekraren ihlal edildiğinden bahisle dava konusu işlemle davacı şirket hakkında yayın durdurma yaptırımının uygulandığı; dava konusu işlemde tekerrüre esas alınan Üst Kurul’un 13.04.2010 tarih ve 2010/8 sayılı kararının iptali istemiyle Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin 2010/874 esasına kayden açılan davada, Ankara 10. İdare Mahkemesi’nin 28.12.2010 tarih ve E:2010/874, K:2010/1992 sayılı kararıyla davanın reddine karar verildiği, anılan Mahkeme kararının da Dairemizin 15.11.2012 tarih ve E:2011/2414, K:2012/3097 sayılı kararıyla onandığı anlaşılmaktadır.

3984 sayılı Kanun’un 33. maddesindeki düzenlemeye göre, tekerrürün aynı yayın kuşağı içinde veya aynı programda oluşması zorunluluğu bulunmadığından aynı yayın ilkesinin yayıncı kuruluş tarafından tekraren ihlali halinde tekerrürün oluştuğunun kabulü gerekir.

Bu itibarla; davacı yayın kuruluşuna ait televizyon kanalında aynı yayın ilkesi ihlalinin gerçekleştiğinin sabit olması nedeniyle tekerrür hükümleri uygulanmak suretiyle tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığından, dava konusu işlemin iptaline ilişkin temyize konu kararda hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; temyiz isteminin kabulü ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin 16.07.2012 tarih ve E:2011/260, K:2012/996 sayılı kararının bozulmasına, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 20.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Cmt Mar 14, 2015 11:04 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • RUHSATA AYKIRI BAZ İSTASYONU KURULMASI, FENNİ MESULÜN SORUMLULUĞU

DANIŞTAY 14. Daire
ESAS: 2012/1103
KARAR: 2014/2769

İstemin Özeti : …3. İdare Mahkemesinin 09/12/2011 günlü, E:2011/561, K:2011/1488 sayılı kararının; usul ve yasaya uygun olmadığı ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : İstemin reddi gerektiği yolundadır.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Ondördüncü Dairesince, işin gereği görüşüldü:

Dava; …İli, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan yapının çatı arasına ruhsat ve projeye aykırı olarak baz istasyonu yapıldığından bahisle, 3194 sayılı Kanun’un 32. maddesi uyarınca söz konusu aykırı yapıların mühürlenmesine ilişkin 01.03.2011 günlü yapı tatil zaptının, ruhsata aykırı yapıların ruhsata uygun hale getirilmesi için 1 ay süre verilmesine, aksi takdirde yıktırılmasına ve aynı Kanun’un 42/3. maddesi uyarınca fenni mesul olan davacıya 2.000-TL para cezası verilmesine ilişkin 08.03.2011 günlü, 2011/57 sayılı …Belediye Encümeni kararının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince; 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 31. maddesinde inşaatın bitme gününün, yapı kullanma izninin verildiği tarih olarak belirtildiğinden henüz yapı kullanma izni alınmamış bulunan yapıdaki fenni mesullüğü devam eden davacının, sorumlu olduğu yapıda ruhsata aykırı hususları bildirmekle sorumlu olup binayı tamamladığı ve yapı sahibi tarafından sonradan yapılan imalat nedeniyle sorumlu olmadığı yönündeki iddiasına itibar edilmediğinden, dava konusu işlemlerde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyize konu İdare Mahkemesi kararının; yapı tatil zaptı ile ruhsata aykırı yapıların ruhsata uygun hale getirilmesi için 1 ay süre verilmesi, aksi takdirde yıktırılmasına ilişkin kısmında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmamaktadır.

Kararın; davacıya para cezası verilmesine yönelik kısmı yönünden;

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 28. maddesinin 2. fıkrasında; Yapıda inşaat ve tesisat işleri ile kullanılan malzemelerin kamu adına denetimine ilişkin fenni mesuliyet, ruhsat eki etüt ve projelerin gerektirdiği uzmanlığı haiz meslek mensupları tarafından ayrı ayrı üstlenilmek zorundadır. Fenni mesul mimar ve mühendisler uzmanlık alanlarına göre; yapının, tesisatı ve malzemeleri ile birlikte, bu Kanuna, ilgili diğer mevzuata, uygulama imar planına, ruhsata, ruhsat eki etüt ve projelere, standartlara ve teknik şartnamelere uygun olarak inşa edilmesini denetlemekle görevlidir. Yapı sahibine ve idareye karşı sorumlu olan fenni mesuller, uzmanlık alanına uygun olarak yapıda yetki belgesi olmayan usta çalıştırılması veya şantiye şefi bulundurulmaksızın yapım işinin sürdürülmesi veya yapının mevzuata aykırı yapılması veya istifaları halinde, bu durumları altı iş günü içinde ilgili idareye yazılı olarak bildirmek zorundadır. Aksi takdirde, fenni mesuller kanuni mesuliyetten kurtulamaz. Bildirim üzerine, en geç üç iş günü içinde 32’nci maddeye göre işlem yapılır." hükmüne yer verilmiş, aynı Kanun’un 42. maddesinin 3. fıkrasında ise; "18, 28, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 40 ve 41 inci maddelerde belirtilen mükellefiyetleri yerine getirmeyen veya bu maddelere aykırı davranan yapı veya parsel sahibine, harita, plan, etüt ve proje müelliflerine, fenni mesullere, yapı müteahhidine ve şantiye şefine, ilgisine göre ayrı ayrı olmak üzere ikibin Türk Lirası, bu fiillerin çevre ve sağlık şartlarına aykırı olması halinde dörtbin Türk Lirası, can ve mal emniyetini tehdit etmesi halinde altıbin Türk Lirası idari para cezası verilir." kuralı yer almıştır.

Dosyasının incelenmesinden; …İli, M… Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan bina için 14.06.1996 günlü ve 8156 sayılı yapı ruhsatının verildiği, isim değişikliği nedeniyle ruhsatın 13.02.1998 günlü ve 10/29 sayı ile yenilendiği ve tadilat nedeniyle de 17.08.2007 günlü ve 14/85 sayılı yapı ruhsatının düzenlendiği, anılan bina için yapı kullanma izninin alınmadığı, 2010 yılı içerisinde bina sakinlerince işletmecilerle imzalanan sözleşme uyarınca söz konusu binanın çatısına farklı GSM operatörlerine ait baz istasyonları kurulduğu, davalı idare teknik elemanlarınca yapılan kontrolde yapının çatı arasına ruhsat ve projeye aykırı olarak baz istasyonu yapıldığından bahisle, söz konusu aykırı yapıların mühürlenmesine ilişkin 01.03.2011 günlü yapı tatil zaptının düzenlendiği, davacının bu işlemde fenni mesul olarak gösterildiği, anılan zapta dayanılarak 3194 sayılı Yasa’nın 32. maddesi uyarınca ruhsata aykırı yapıların ruhsata uygun hale getirilmesi için 1 ay süre verilmesine, aksi takdirde yıktırılmasına, aynı Kanun’un 42/3. maddesi uyarınca fenni mesul olan davacıya 2.000-TL para cezası verilmesine ilişkin 08.03.2011 günlü, 2011/57 sayılı …Belediye Encümeni kararının alındığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusu olayda; …İli, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın fenni mesulü olan davacının, anılan yapının tesisatı ve malzemeleri ile birlikte, ruhsat ve eki projelere uygun olarak inşa edilmesini denetlemekle görevli olduğu, söz konusu yapının mevzuata aykırı yapılması halinde, bu durumu altı iş günü içinde ilgili idareye yazılı olarak bildirmek zorunluluğu bulunduğu; ancak, 3194 sayılı Kanun uyarınca üzerine yapıldığı binadan bağımsız bir yapı olarak değerlendirilen baz istasyonları yönünden, binanın fenni mesulü olan davacıya sorumluluk yüklenemeyeceği açıktır.

Bu durumda; bina sakinlerince işletmecilerle imzalanan sözleşme uyarınca 2010 yılı içerisinde binanın çatısına ruhsat ve projesine aykırı olarak kurulan ve 3194 sayılı Kanun uyarınca müstakil bir yapı olarak değerlendirilen baz istasyonları bakımından, binanın fenni mesulü olan davacının idareye bildirim yükümlülüğünü yerine getirmediğinden bahisle 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesinin 3. fıkrası uyarınca davacıya para cezası verilmesinde hukuka uyarlık, davanın bu kısmının reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle; …3. İdare Mahkemesinin 09/12/2011 günlü, E:2011/561, K:2011/1488 sayılı kararının yapı tatil zaptı ile yıkıma ilişkin kısmının onanmasına, para cezasına ilişkin kısmının bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 27/02/2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Cmt Mar 14, 2015 11:07 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • İDARE MAHKEME KARARIN KISMEN BOZMA KISMEN ONAMA,VEKALET ÜCRETİ

T.C
DANIŞTAY
10.DAİRE BAŞKANLIĞI
ESAS NO: 2013/8200
KARAR NO: 2014/3594
KARAR TARİHİ..29.5.2014

ÖZET:İdare Mahkemesi kararının kısmen onanıp kısmen bozulması durumunda Mahkemece bozma kararı üzerine bozulan kısım hakkında verilen kararda hükmedilecek vekalet ücretinin ilk karar tarihindeki avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanması gerektiği hk.

Temyiz Eden (Davalı) : ……….. Bakanlığı – ANKARA

Karşı Taraf (Davacılar) : …..
Vekili : …..

İstemin_Özeti _ : Elazığ 1. İdare Mahkemesince verilen 28/06/2013 tarih ve E:2010/480, K:2013/510 sayılı kararın temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti :Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi :…..
Düşüncesi :Mahkeme kararının davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmının onanması; vekalet ücretine ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

Dava, Elazığ Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürlüğü’nde polis memuru olarak görev yapan davacılar murisi ………ın hizbullah terör örgütü mensuplarının silahlı saldırısı sonucu hayatını kaybetmesi nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zarara karşılık toplam 115.000,00 TL maddi, 14.000,00 TL manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır.

Elazığ İdare Mahkemesince; davacıların, polis memuru olarak görevli olduğu sırada teröristler ile yapılan çatışma sonucu hayatını kaybeden murislerinin ölümü nedeniyle uğradıkları zararın sosyal risk ilkesi uyarınca karşılanmasının zorunlu olduğu, destekten yoksun kalma sonucu uğranılan maddi zarar miktarının tespiti amacıyla yaptırılan bilirkişi incelemesinin hükme esas alınabilecek nitelikte görüldüğü, söz konusu rapora davalı idare ve davacılar vekili tarafından yapılan itirazların raporu kusurlandırıcı nitelikte görülmediği, bu nedenle istemle bağlı kalınarak ölenin eşi ……. için 50.000,00 TL, kızı ………için 9.399,41 TL maddi tazminatın davalı idarece davacılara ödenmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile toplam 59.399,41 TL maddi, 14.000,00 TL manevi tazminatın davalı idareye başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesi, fazlaya ilişkin maddi tazminat isteminin reddi yolunda verilen karar, davacılar tarafından Mahkeme kararının ölenin eşi için hükmedilen 50.00,00 TL maddi tazminat isteminin kabulü dışındaki maddi tazminata ilişkin kısım yönünden, davalı idare tarafından ise maddi ve manevi tazminatın kabulüne ilişkin kısımları yönünden temyiz edilmiş; Dairemizce verilen 21.4.2008 tarih ve E:2005/3931, K:2008/2413 sayılı karar ile, anılan Mahkeme Kararının ölenin eşi için 50.000,00 TL maddi tazminat ile 14.00,00 TL manevi tazminatın davacılara ödenmesine ilişkin kısmının onanmış; davacılardan ……ve ……..’ın maddi tazminat istemlerinin reddine ilişkin bölümü ile ……….’ın maddi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin bölümünün, anılan davacıların maddi zararları yeniden hesaplanmak üzere bozulmuştur.

Dairemizce verilen karar sonrası, Elazığ 1. İdare Mahkemesince, bozulan kısım hakkında yeniden inceleme yapılarak, davanın kısmen kabulüyle davacılardan ………için 3.073,47 TL, …….için 4.408,00 TL ve ……için ise 16.498,52 TL maddi tazminatın davacılara ödenmesine, fazlaya ilişkin tazminat isteminin reddine karar verilmiş; davacılar lehine bozma kararı üzerine Mahkemece ikinci kararın verildiği tarih itibariyle yürürlükte olan 2013 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanan vekalet ücretine hükmedilmiştir.

Davalı idare tarafından, anılan kararın davanın kabulüne ilişkin kısmı ile vekalet ücretine ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir

Mahkeme kararının davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmının incelenmesi:

Kamu hizmetinin görülmesi sırasında kişilerin uğradıkları özel ve olağandışı zararların idarece tazmini; Anayasa’nın 125 inci maddesi gereği ve Türkiye Cumhuriyetinin "Sosyal hukuk devleti" niteliğinin doğal bir sonucudur.

Kural olarak idare, yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlüdür. İdarenin hukuki sorumluluğu sadece kusur esasına, hizmet kusuru teorisine dayanmamakta, idare kusur koşulu aranmadan da sorumlu sayılabilmektedir. Hatta kollektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk ilkesi gereğince zararı doğuran olayın tüm toplumla ilgilendirelebildiği, toplumsal bir riskin gerçekleştiği hallerde olayın idarenin hizmet alanıyla ilgili olması yeterli sayılarak doğrudan nedensellik bağı kurulamayan durumlarda da tazminata hükmedilebilmektedir.

Olayda, davacıların murisinin Elazığ Emniyet Müdürlüğü kadrosunda polis memuru olarak görevli olduğu sırada 5.7.2002 tarihinde teröristler tarafından yapılan silahlı saldırı sonucu vefat ettiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda belirtildiği üzere, sosyal risk ilkesi uyarınca idarenin sorumlu tutulabilmesi için; zararı doğuran olay ile idare arasında nedensellik bağının kurulmaması gerekmektedir. Davacıların murisinin kamu görevlisi olması ve kamu görevini yürütürken vefat ettiği açık olup; davalı idarenin yürüttüğü kamu hizmetinin doğrudan sonucu olan, nedensellik bağı kurulabilen özel ve olağandışı zararı kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmini gerekmektedir.

Bu durumda tazminat isteminin kısmen kabulü yolunda verilen kararda sonucu itibarıyle isabetsizlik bulunmamaktadır.

Mahkeme kararının vekalet ücretine ilişkin kısmının incelenmesi:

Bakılan davada, Mahkemenin 23.12.2004 tarihli kararı ile davacılar lehine hükmedilen tazminat tutarının 73.399,41 TL’lik kısmı temyiz incelemesi sonucunda kesinleşmiştir. İdare Mahkemesince, Mahkemece verilen ilk kararın kısmen bozulması üzerine, bozulan kısım hakkında yeniden inceleme yapılarak, 28.6.2013 tarihinde verilen karar ile 23.979,99 TL tazminatın davacılara ödenmesine karar verilmiş; her iki kararda hükmedilen toplam tazminat miktarı üzerinden 2013 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanan vekalet ücretinin davacılara ödenmesine hükmedilmiştir.

Davalı İdare, anılan kararın vekalet ücretine ilişkin kısmını, davacılar lehine hükmedilen vekalet ücretinin ilk kararının verildiği 23.12.2004 yılında yürürlükte olan 2004 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanması gerektiği iddiasıyla temyiz etmektedir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31.maddesinde, bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler ile elektronik işlemlerde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmış; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ‘Yargılama Giderleri’ başlıklı 323.maddesinde; vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti yargılama giderleri arasında sayılmıştır.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun ‘Avukatlık Ücreti’ madde başlıklı 164. maddesinde de, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade ettiği, 168. maddesinin son fıkrasında ise, avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarifenin esas alınacağı kurala bağlanmıştır.

Uyuşmazlıkta, öncelikle hükmün verildiği tarihin ortaya konulması gerekmektedir. İdare Mahkemesince verilen 23.12.2004 tarih ve E:2004/486, K:2008/2413 sayılı karar, dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucu kısmen onanmış, kısmen bozulmuştur. Anılan İdare Mahkemesi kararı temyiz aşamasında tamamen bozulmadığından, Mahkemece bozma kararı üzerine bozulan kısım hakkında verilen karar yeni bir karar olmayıp, Mahkemece verilen ilk kararın tamamlayıcısı niteliğinde olduğundan, uyuşmazlıkta hükmün verildiği tarih ilk kararın verildiği 23.12.2004 tarihidir.

Bu durumda, davacı lehine hükmedilecek vekalet ücretinin 2004 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanması gerekirken 2013 yılı avukatlık asgari ücret tarifesi uyarınca hesaplanmasında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kısmen reddi ile Elazığ 1. İdare Mahkemesi’nin 28.6.2013 tarih ve E:2010/480, K:2013/510 sayılı kararının davanın kısmen kabulüne ilişkin kısmının yukarıda belirtilen gerekçeyle ONANMASINA oybirliğiyle; temyiz isteminin kısmen kabulü ile anılan kararın vekalet ücretine ilişkin kısmının BOZULMASINA oyçokluğuyla, dosyanın bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 29.5.2014 tarihinde karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Çrş Mar 11, 2015 8:54 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • İSKAN RUHSATI VERİLMESİNİN İPTALİ DAVASI, FENNİ MESULUN DAVA AÇMA YETKİSİ

DANIŞTAY 6. Daire
ESAS: 2010/1235
KARAR: 2014/418

İstemin Özeti : …2. İdare Mahkemesince verilen 18/11/2009 tarihli, E:2009/1401, K:2009/1567 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : …

Düşüncesi : Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, …İli, Dere Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen "…İş Merkezi" için verilen iskan ruhsatının iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesince, dava konusu edilen işlem ile davacı arasında güncel, kişisel ve meşru bir menfaat ilişkisi bulunmadığı gibi, "…İş Merkezi’ne verilen iskan ruhsatının davacının menfaatini ne şekilde ihlal ettiği hususunda bir açıklamaya da yer verilmediği gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesinin ön koşullardan biri olan "dava açma ehliyeti", her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idare işlemlerinde istikrarsızlığa neden olunmaması ve idarenin işleyişinin buna bağlı olarak olumsuz etkilenmemesi amacıyla dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçütler içinde menfaat ilişkisinin varlığını ifade etmektedir.

İdari dava türlerinden iptal davalarının tanımı kapsamındaki sübjektif ehliyet koşulu konusunda mevzuatta açık bir belirleme olmamakla birlikte, iptal davalarının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki niteliği göz önüne alındığında; idare hukuku alanında kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak meşru, kişisel ve güncel menfaatlerinin varlığından söz edilmesi durumunda kişi yada kuruluşlarca yargı denetimine tabi tutulmasının istenebilmesi yeteneği olarak kabul edilmektedir. Bu anlamda, yargı mercilerince önlerine gelen davalarda objektif dava açma ehliyetinin varlığının tespiti yanında davaya konu idari işlem ile davayı açan arasında iptale konu işlem yönünden kişisel, meşru ve güncel bir menfaat ilişkisinin varlığının da tespiti gerekmektedir.

Yargısal denetim amacıyla her idari işleme karşı herkes tarafından iptal davası açılmasının idari işlemlerde istikrarsızlığa neden olmaması ve idarenin işleyişinin bu yüzden olumsuz etkilenmemesi için, dava konusu edilecek işlem ile dava açacak kişi arasında belli ölçüler içinde menfaat ilişkisi bulunması koşuluna ihtiyaç vardır. Her olay ve davada, yargı merciine başvurarak dava açan kişinin menfaatinin, iptali istenen işlemle ne ölçüde ihlal edildiğinin takdiri de yargı mercilerine bırakılmıştır. İptal davası açılabilmesi için gerekli olan menfaat ilişkisi kişisel, meşru, güncel bir menfaatin bulunması halinde gerçekleşecektir.

Başka bir anlatımla, iptal davasına konu olan işlemin davacının menfaatini ihlal ettiğinden söz edilebilmesi için, davacıyı etkilemesi, yani davacının kişisel menfaatini ihlal etmesi, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunması gerekmektedir. Aksi halde, kişilerin kendisine etkisi bulunmayan, menfaatlerini ihlal etmeyen idari işlemler hakkında da iptal davası açma hakkı doğar ve bu durum idarenin işleyişini olumsuz etkiler. İdari işlemlerin hukuka uygunluğunun yargı yoluyla denetimini amaçlayan iptal davasının görüşülebilmesi için ön koşullardan olan "dava açma ehliyeti" iptal davasına konu kararın niteliğine göre idari yargı yerince değerlendirilmektedir.

Dosyanın incelenmesinden; …İli, Dere Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmaz üzerinde inşa edilen "…İş Merkezi" inşaatı ile ilgili olarak davacının teknik uygulama sorumlusu olarak atandığı, inşaatı yapan firma ile davacı arasında 21.08.2007 tarihinde sözleşme imzalandığı, gerekli denetimleri yapabilmek adına çelik imalata yönelik gerekli proje ve eklerinin kendisine teslimini istemişse de, bu talebinin yerine getirilmemesi üzerine gerekli denetim görevini yapamadığından durumu davalı idareye bildirerek inşaatın durdurulmasını isteyen davacının inşaatı yapan firma tarafından teknik uygulama sorumluluğundan azledilmesi yönünde girişimlerde bulunulmuşsa da; Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Elektrik Mühendisleri Odası Teknik Uygulama Sorumluluğu Uygulama Esasları Yönetmeliği uyarınca teknik uygulama sorumluları kamu adına görev yaptığından tek taraflı olarak sözleşmelerinin feshedilemediği ve yerine başka bir teknik uygulama sorumlusunun atanmadığı, inşaatın bitimine kadar da davacının teknik uygulama sorumlusu olduğu, inşaatın bitirilip taşınmaza iskan ruhsatı verilmesi üzerine, inşaatın denetimsiz olarak tamamlandığı iddiasıyla bu davayı açtığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda; teknik uygulama sorumlusu olarak atanmakla birlikte, denetim görevini yerine getirmesi engellenerek ve bu haliyle denetimsiz olarak tamamlanan taşınmaza iskan ruhsatı verilmesi aşamasına kadar yapının teknik uyulama sorumlusu sıfatı devam ettiği anlaşılan davacının, inşaatın iskan ruhsatının kişisel menfaatini ihlal ettiği, işlem ile davacı arasında ciddi ve makul bir ilişkinin bulunduğu açık olup, hem teknik uygulama sorumlusu sıfatıyla inşaatın denetimi sonucu müeyyidelere maruz kalabilecek olması, hem de kentin bütününe hitap eden bir yapının, denetimsiz olarak tamamlanarak kullanıma açılması nedeniyle, bu bütünlük içinde yaşayan herkesin hemşeri sıfatıyla gerek büyükşehir belediyesi gerekse ilçe belediyelerinin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun denetimini sağlamak bakımından dava açmak hak ve yetkisi olduğunu kabul etmenin gerekli olması nedeniyle, davacının bu davayı açmakta menfaati bulunduğundan davanın ehliyet yönünden reddine dair mahkeme kararında isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, …2. İdare Mahkemesince verilen 18/11/2009 tarihli, E:2009/1401, K:2009/1567 sayılı kararın bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 28/01/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Mar 11, 2015 12:00 pm


İdare ve Vergi Hukuku • Kıyı Kenar Çizgisi Kamulaştırmasına AİHM’den 122 BİN Euro Tazminat

1
AVRUPA ĐNSAN HAKLARI MAHKEMESĐ
ĐKĐNCĐ DAĐRE
KARAKUŞ – TÜRKĐYE DAVASI
(Başvuru no: 19467/07)

KARAR
STRAZBURG

14 Nisan 2009
Đşbu karar AĐHS’nin 44/2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Şekli
düzeltmelere tabi olabilir.
AVRUPA
KONSEYİ
COUNCIL
OF EUROPE 2
USUL
Davanın nedeni, T.C. vatandaşı Kazım Karakuş’un (başvuran) Avrupa Đnsan Hakları
Mahkemesi’ne, 25 Nisan 2007 tarihinde, Đnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına
Dair Sözleşme’nin (“AĐHS”) 34. maddesi uyarınca, Türkiye aleyhine yaptığı 19467/07 sayılı
başvurudur.
Başvuran, Avrupa Đnsan Hakları Mahkemesi (AĐHM) önünde Hatay Barosu
avukatlarından Z. Kadayıfçı tarafından temsil edilmektedir.
OLAYLAR
Başvuran, Tekirdağ sahili yakınlarında üzerine yarı müstakil iki ev inşa ettirdiği yan
yana iki adet arsaya (1640 parsel numaralı 157 metrekarelik bir arsa ile 1641 parsel numaralı
132 metrekarelik bir arsa) sahip idi. 20 Mayıs 2005’te, Tekirdağ Asliye Hukuk Mahkemesi,
iki ayrı karar vermiş ve sözkonusu arsaların kıyı şeridinde bulunmaları nedeniyle özel
mülkiyete tabi olamayacağı gerekçesiyle ilk arsanın 83,36 ikinci arsanın ise 71,02
metrekaresini iptal etmiştir. Mahkeme, ayrıca, arsa üzerindeki binaların da yıkılması yönünde
karara varmıştır. Yargıtay, sırasıyla 5 Mayıs 2006 ve 24 Mayıs 2006 tarihlerinde kararları
onamıştır. Başvuranın karar düzeltme talepleri 13 Kasım 2006 tarihinde reddedilmiştir.
HUKUK
Başvuran, makamların tazminat ödemeksizin kendisini mülkünden mahrum
bıraktıkları ve Yargıtay’ın gerekçeli kararlar vermediği konusunda şikayetçi olmuş ve bu
şikayetlerini sırasıyla AĐHS’nin 1 No.lu Protokolü’nün 1. maddesi ile 6/1 maddesine
dayandırmıştır. Hükümet, bu iddialara itiraz etmiştir.
AĐHM, daha önce 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi uyarınca yapılan benzer şikayetleri
kabuledilebilir bulduğunu (Abacı / Türkiye, no. 33431/02; Turgut ve Diğerleri / Türkiye, no.
1411/03) ve hüsnüniyetle alınan ancak daha sonra tazminat ödenmeksizin devlet mülkiyetine
geçen tapuların iptali hususunda ihlal tespit ettiğini kaydeder (N.A. ve Diğerleri / Türkiye, no.
37451/97). AĐHM, ayrıca, benzer durumlarda tazminat ödendiğini gösteren herhangi bir yerel
karar örneğinin bulunmadığını kaydeder. AĐHM, yukarıda kaydedilen davaların esasına ilişkin
vermiş olduğu kararlardan ayrılmasını gerektirecek herhangi bir gerekçe olmadığı
görüşündedir. Buna göre, 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi ihlal edilmiştir.
AĐHM, başvuranın AĐHS’nin 6/1 maddesi uyarınca yaptığı şikayetlerle ilgili olarak,
Tekirdağ Asliye Hukuk Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararların tamamen gerekçeli
olduğunu gözlemlemektedir. AĐHM’ye göre, Yargıtay tarafından öne sürülen gerekçe,
AĐHS’nin 6/1 maddesinde öngörülen şartlar açısından yeterlidir (Helle / Finlandiya, Hüküm
ve Karar Raporları 1997-VIII). Bu şikayetin asılsız olduğu kanaatine varan AĐHM, AĐHS’nin
35. maddesinin 3. ve 4. paragrafları uyarınca reddedilmesi gerektiği sonucuna varır.
Başvuran, AĐHS’nin 41. maddesinde öngörülen tazminat bağlamında, maddi tazminat
olarak 427,328 YTL (yaklaşık 210,506 Euro), manevi tazminat olarak ise 60,000 ABD Doları
talep etmiştir. Başvuran, ayrıca, yerel mahkemeler önünde yapmış olduğu yargılama masraf
ve giderleri ile AĐHM önündeki işlemler için avukatına ödediği ücret karşılığında 5,306 YTL
(yaklaşık 2,613 Euro) talep etmiştir. Başvuran, bu bağlamda, yerel mahkemeler tarafından 3
verilen birkaç makbuza, bir bilirkişi raporuna ve avukatıyla yaptığı sözleşmeye atıfta
bulunmuştur. Hükümet, bu taleplere itiraz etmiştir.
AĐHM, tespit edilen ihlalin dayanağının mülkün kanundışı bir şekilde alınması yerine
tazminat ödenmemesi olması durumunda, tazminatın mülkün tam değerini yansıtmasına gerek
olmadığını hatırlatır (I.R.S. ve Diğerleri / Türkiye, no. 26338/95). Bu nedenle, AĐHM, götürü
bir miktar belirlemenin uygun olacağı kanaatindedir (Scordino / Đtalya (no. 1), no. 36813/97;
Stornaiuolo / Đtalya, no. 52980/99; Doğrusöz ve Aslan / Türkiye, no. 1262/02). AĐHM,
hakkaniyete uygun olarak, başvurana maddi tazminat olarak 120,000 Euro ödenmesine karar
verir. AĐHM, başvuranın manevi tazminat talebiyle ilgili olarak, sözkonusu dava koşullarında
tespit edilen ihlalin yeterli adil tatmin oluşturduğu sonucuna varmıştır (Doğrusöz ve Aslan,
yukarıda kaydedilen; Adil Özdemir / Türkiye, no. 36531/02). AĐHM, elindeki belgelere
dayanarak, yargılama masraf ve giderleri için başvurana 2,000 Euro ödenmesine karar
vermiştir. AĐHM, ayrıca, Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına
uyguladığı faiz oranına üç puanlık bir artışın eklenmesinin uygun olduğuna karar vermiştir.
BU GEREKÇELERE DAYANARAK AĐHM, OYBĐRLĐĞĐ ĐLE
1. 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi uyarınca yapılan şikayetin kabuledilebilir, başvurunun
geri kalan kısmının kabuledilemez olduğuna;
2. AĐHS’nin 1 No.lu Protokolü’nün 1. maddesinin ihlal edildiğine;
3. Tespit edilen ihlalin başvuranın görmüş olduğu manevi zarar için tek başına yeterli
adil tatmin oluşturduğuna;
4. (a)AĐHS’nin 44. maddesinin 2. paragrafı gereğince kararın kesinleştiği tarihten
itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Yeni Türk Lirası’na
çevrilmek üzere ve her türlü vergi ve kesintiden muaf tutularak Savunmacı Hükümet
tarafından başvurana maddi tazminat olarak 120,000 Euro (yüz yirmi bin Euro),
yargılama masraf ve giderleri için 2,000 Euro (iki bin Euro) ödenmesine;
(b)Yukarıda belirtilen üç aylık sürenin sona erdiği tarihten itibaren ödemenin
yapılmasına kadar, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan marjinal
kredi kolaylığı oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;
5. Adil tatmine ilişkin diğer taleplerin reddedilmesine karar vermiştir.
Đşbu karar Đngilizce olarak hazırlanmış ve AĐHM Đçtüzüğü’nün 77. maddesinin 2. ve 3.
paragrafları gereğince 14 Nisan 2009 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.
4

Bilgiler: Tarih-Gönderici: antipersonel — Çrş Mar 11, 2015 8:41 am


İdare ve Vergi Hukuku • DİSİPLİN SUÇLARINDA ZAMAN AŞIMI

Sayın Admin Amire hakkaretten dolayı 20 temmuz 2014 tarihinde tutanak tutulmuştur.Ön soruşturma 10 ocak 2015 tarihinde yapılmıştır.17 şubat 2015 tarihinde yeni bir muhakik tayin edilerek disiplin soruşturması açılmıştır.05 mart 2015 tarihinde ifadeler alınmıştır. Burda disiplin soruşturması zaman aşımına uğramamışmı ve ön inceleme ile soruşturma ayrı kişilere verilebilirmi,görevlendirilen muhakik amirlerle haşır neşir yani samimi ise ve aynı misafirhanede ikamet ediyorlarsa objektif karar verebilirmi .Rapordan sonra itiraz edilebilirmi.Saygılar sunarım.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: misafir 1 — Pzt Mar 09, 2015 10:56 pm