Etiket arşivi: YANINDA

TEDBİR NAFAKASI TAKDİRİNDE AYRI YAŞAMAKTA HAKLILIK OLGUSUNDAN ZİYADE MÜŞTEREK ÇOCUĞUN KİMİN YANINDA KALDIĞI VE KİMİN TARAFINDAN BAKILDIĞI NAZARA ALINACAĞI

“T.C. YARGITAY

3.Hukuk Dairesi
Esas: 2016/6256
Karar: 2016/10142
Karar Tarihi: 27.06.2016
NAFAKA DAVASI – TEDBİR NAFAKASI TAKDİRİNDE AYRI YAŞAMAKTA HAKLILIK OLGUSUNDAN ZİYADE KİMİN YANINDA KALDIĞI VE KİMİN TARAFINDAN BAKILDIĞI NAZARA ALINACAĞI – DAVALININ GELİRİYLE ORANTILI ŞEKİLDE TEDBİR NAFAKASINA HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ – HÜKMÜN BOZULMASI

ÖZET: Müşterek çocuk yönünden talep edilen tedbir nafakası takdirinde ayrı yaşamakta haklılık olgusundan ziyade kimin yanında kaldığı ve kimin tarafından bakıldığı nazara alınır. Çocuk yönünden ayrı yaşamda haklılık olgusu aranmaz. Somut olayda; taraflar ayrı yaşamakta olup, ortak çocuk davacı kadının yanında kalmaktadır. O halde, mahkemece; anne yanında kalan ortak çocuğun geçimi için gerekli, davalının geliri ile orantılı olacak şekilde, tarafların ekonomik sosyal durumları ve TMK.nun 4.maddesindeki hakkaniyete uygun bir tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, aksi şekilde müşterek çocuk yönünden de davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

(4721 S. K. m. 4, 182, 328, 329)

Dava ve Karar: Taraflar arasındaki tedbir nafakası davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların davalının ailesiyle birlikte yaşadıklarını, davalının ailesinin müvekkilini kabullenemediğini, kayınvalidesinin rencide etmek için hakarete yönelik eylemlerde bulunduğunu, baskılara dayanamayan davacının evi terk ettiğini, fakat davalının iyi niyetli konuşmalarına istinaden geri döndüğünü, son olarak davalının darp ettiğini ve defolup gitmesini beyan ettiğini belirterek; müvekkili için 500,00 TL, müşterek çocuk için 300,00 TL tedbir nafakasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde; tarafların davalının ailesiyle altlı üstlü oturduklarını, konutlarının ayrı olduğunu, davacının daha öncede hamileyken evi terk ettiğini, daha sonra müvekkilinin işyerine gelerek eve dönmek istediğini beyan ettiğini ve not başlıklı yazı hazırlayarak olumsuz davranışlarını kabul ettiğini, son olarak davacının evi sebepsiz yere terk ettiğini, babasını eve çağırarak evden ayrıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; davacının ayrı yaşama hakkını delillerle ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir.

Ancak, TMK 182/2.maddesine göre, ana ve baba çocuğun bakım ve eğitim giderlerine güçleri oranında katılmak zorundadırlar. TMK.328/1.maddesine göre, ana ve babanın bakım borcu çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Aynı yasanın 329/1.maddesine göre de, küçüğe fiilen bakan ana veya baba diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir.

Müşterek çocuk yönünden talep edilen tedbir nafakası takdirinde ayrı yaşamakta haklılık olgusundan ziyade kimin yanında kaldığı ve kimin tarafından bakıldığı nazara alınır. Çocuk yönünden ayrı yaşamda haklılık olgusu aranmaz.

Somut olayda; taraflar ayrı yaşamakta olup, ortak çocuk davacı kadının yanında kalmaktadır.

O halde, mahkemece; anne yanında kalan ortak çocuğun geçimi için gerekli, davalının geliri ile orantılı olacak şekilde, tarafların ekonomik sosyal durumları ve TMK.nun 4.maddesindeki hakkaniyete uygun bir tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde müşterek çocuk yönünden de davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç; yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.06.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)”

(Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı – 14.11.2016)

FacebookTwitterGoogle+LinkedInWhatsAppEmailBlogger PostPaylaş

Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • REŞİT OLMAYANI, KOLLUĞA BİLDİRMEDEN YANINDA ALIKOYMA

T.C
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ
ESAS: 2012/8626
KARAR: 2014/842
KARAR T. 27.1.2014

REŞİT OLMAYAN MAĞDUREYİ KOLLUĞA BİLDİRMEDEN YANINDA TUTMA.

Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması suçundan sanık Kader’in yapılan yargılaması sonunda; atılı suçtan açılan kamu davasının şikâyet yokluğu nedeniyle düşürülmesine dair Ardanuç Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 01.05.2008 gün ve 2007/96 Esas, 2008/23 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtayca incelenmesi O Yer Cumhuriyet Savcısı tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

Aile düzenine karşı işlenen suçlar arasında sayılan ve yasal temsilcisinin bilgisi veya rızası dışında evi terk eden çocuk hakkında ailesinin endişe içinde kalmasının önlenmesini amaçlayan dava konusu suçta, korunan hukuki yarar, velinin aile hukukundan kaynaklanan velayet hakkı ile ilgili bulunup suçun mağdurunun veli veya kanuni temsilci olduğu, evi terk eden çocuğun ise bu suçun ancak konusunu oluşturduğu anlaşılması karşısında, onaylı nüfus kayıt örneğinden 17 yaş içerisinde olduğu görülen çocuğun velisi katılan Sevcan’ın şikâyetinin devam etmesine rağmen, sanık hakkında atılı suçtan açılan kamu davasının ailesini veya yetkili makamları haberdar etmeksizin yanında tuttuğu Meral’in şikâyetinin bulunmadığından bahisle düşürülmesine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı, O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 27.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 18 Oca 2015, 19:46


Dilekçe ve Sözleşme Örnekleri • EHLİYETİ YANINDA OLMAYANA VERİLEN CEZAYA İTİRAZ DİLEKÇESİ

…………….NÖBETÇİ SULH CEZA HAKİMLİĞİ’NE

İTİRAZ EDEN:Adı ve Soyadı…………….Tc.N………….Adresi…………………..

İTİRAZ OLUNAN
KARAR: ……….Cumhuriyet Baş Savcılığının 2014/……… Kabahat sıra numaralı, 2014/…… Karar sayılı ve …………… tarihli idari para cezası ve hafif hapis cezası kararı

İDARİ YAPTIRIM
KARARI VEREN: ……….. Cumhuriyet Baş Savcılığı

EYLEM SIRA NO: 2014/…….. Kabahat

KARAR NO: 2014/….. Kabahat Karar

KABAHAT: Ehliyetsiz Araç Kullanmak

KANUN MADDESİ: 2918 SY 36 MD

İŞLENME TARİHİ:……….

KARAR TARİHİ:…………

CEZA TUTARI: ………….TL ve 1 AY Hafif Hapis Cezası Karşılığı ……….TL

İTİRAZ KONUSU: ………. Cumhuriyet Baş Savcılığının 2014/………. Kabahat ve ………………… tarihli idari yaptırım
cezası kararının itirazım sonucunda kaldırılması talebimdir.

AÇIKLAMALAR

1–…………….. günü saat …,…. civarında ………İli………….İlçesi………..Caddesinde karıştığım trafik kazası nedeniyle, polis tarafından hakkımda işlem uygulanmıştır. Kaza esnasında ehliyetim bulamadığı için ……….. Cumhuriyet Baş Savcılığına sevk edildim. ehliyetim ise kaza esnasında yanımda olmasına rağmen kaza sebebiyle bulunamamıştır. Kaza meydana gelmeden önce aracın ön bölümüne bıraktığım ehliyeti kazadan kaynaklı olarak bulamadım. GeçirdiğiM kazanın şokuyla meşgul iken ehliyeti o anda ibraz edememem oldukça doğaldır. Zira bu çarpma nedeniyle başımda 6 cm civarında bir açılma olmuştur. Kaza sebebiyle yaralandım kimlik numarasından ehliyetimin tespiti imkanı varken ehliyetimi ibraz edemediğim için trafik polislerinin düzenlediği kaza tespit tutanağında bu durum ehliyetsiz araç kullanma olarak belirtilmiştir.Kendimin ehliyetimin olduğunu ve ehliyetsiz araç kullanma gibi bir durum olmadığını ısrarla belirtmiş isem’de polislerden ya şimdi ehliyetini göster yada ehliyetsiz araç kullanmaktan hakkında işlem yapacağız tepkisi ile karşılaştım. Hatalı düzenlenen kaza tutanağını imzalamadım. Kaza esnasında yaralanmama rağmen polisler tarafından uygulanan bu tarz hem hukuk kurallarına hem de ahlak kurallarına aykırılık teşkil etmektedir. Polislerin haksız ve mesnetsiz olarak düzenlediği bu tutanak sebebiyle hakkımda ve gıyabımda 2918 sayılı yasanın 36 maddesi uyarınca idari para cezası verilmiştir. Verilen bu ceza yasaya, usule ve hukuka açıkça aykırıdır.Savcılık esnasında imzamın bulunmaması sebebiyle ifadem alınması gerekirken ifadem de alınmamış ve iş bu haksız karar verilmiştir. Bu nedenlerle mahkemenize müracaat zorunluluğu hasıl olmuştur.

2- Haksız ve hukuka aykırı bir şekilde verilen idari yaptırım kararının kaldırılması gerekmektedir. İş bu kabahatin tarafımca işlenmediği ve suçun oluşması için gerekli yasal unsurların mevcut olmaması sebebiyle kabahatin de oluşmadığı sabittir. İlgili 2918 sayılı yasanın hükmü açıktır. Buna göre “Motorlu araçların, sürücü belgesi sahibi olmayan kişiler tarafından karayollarında sürülmesi ve sürülmesine izin verilmesi yasaktır(Yeniden Düzenleme: 21/5/1997 – 4262/4 md.) Sürücü belgesi sahibi olmadan trafiğe çıkanlara ilk tespitte bir aydan iki aya kadar, tekrarı halinde iki aydan üç aya kadar hafif hapis cezası verilir.” ibaresine dayanarak hakkıma bu ceza verilmiştir. Yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı üzere bu ceza SÜRÜCÜ BELGESİ OLMAYAN KİŞİLERE verilmesi gerek bir cezadır. Bu maddeye dayanarak bir idari yaptırım kararı verilecekse ehliyetimin hiç olmaması gereklidir. Oysa ekte ibraz ettiğim …………… Trafik Müdürlüğünden verilen, ……….. tarih ve …………….. belge numaralı sürücü belgesinden de anlaşılacağı üzere B sınıfı ehliyetim vardır. Ehliyetim olmasına rağmen eksik araştırma ve hukuka aykırı bir şekilde verilen idari yaptırım kararının uygulanması ciddi mağduriyetime sebep olacaktır. Ehliyetim olması sebebiyle ……….. Cumhuriyet Baş Savcılığı tarafından verilen idari yaptırım kararı yersiz ve hukuka aykırıdır. Bu sebeple idari yaptırım kararının kaldırılması gereklidir.

SONUÇ ve İSTEM: Yukarıda ayrıntılı olarak arz ve izah ettiğim nedenlerle ………… Cumhuriyet Baş Savcılığının 2014/……… Kabahat ve ……………… tarihli yasaya, hukuka, yargı içtihatlarına ve usule aykırı olan İdari Yaptırım Kararının KALDIRILMASINA, karar verilmesini tensip ve görüşlerinize arz ederim.

İTİRAZ EDEN
Adı ve Soyadı
İmza

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 20 Ara 2014, 23:27


YARGITAY HGK E:2007/2-251 K:2007/277 *BABALARI YANINDA MUTLU VE BAŞARILI OLAN ÇOCUKLARIN VELAYETİ BABADAN ALINAMAZ

T.C. YARGITAY 

Hukuk Genel Kurulu

Esas:  2007/2-251

Karar: 2007/277

Karar Tarihi: 16.05.2007 

(4721 S. K. m. 348, 426)  (2 HD. 26.12.2006 T. 2006/15824 E. 2006/18407 K.) 

Dava: Taraflar arasındaki <velayetin değiştirilmesi> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kadıköy 1.Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 13.06.2006 gün ve 2004/1202 E. 2006/525 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 26.12.2006 gün ve 2006/15824 E -2006/18407 K. sayılı ilamı ile, 

(…Boşanma kararıyla velayetleri babaya bırakılan çocukların velayetlerinin kaldırılarak davacı anneye verilmesi isteğiyle açılan dava sonucunda; yerel mahkemenin davanın kabulüne dair kararı davalı tarafından temyiz olunmuştur. 

Yerel mahkeme kabul kararına gerekçe olarak; davalı babanın çocukları anneleriyle görüştürmediği ve bu suretle velayet görevini kötüye kullandığı hususuna yer vermiştir. 

Velayet ve kişisel ilişkiye yönelik düzenlemelerde öncelikle çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi, yararı gözönünde bulundurulmak zorundadır. Bu genel ilke ışığında temyize konu <velayetin kaldırılması> davası incelendiğinde; 

Taraflar 27.02.2004 tarihinde boşanmışlar, davacı annenin de isteğiyle müşterek çocuklar 1997 doğumlu Suelnur ile 1999 doğumlu Şevvalnur’un velayetleri davalı babaya verilmiş, çocuklarla anne arasında kişisel ilişki: Her yıl 22 Aralık – 5 Ocak, 1 Temmuz – 31 Ağustos tarihleri arasında, tarafların hazırladıkları yazılı protokole uygun olarak düzenlenmiştir. Boşanma davası sırasında dinlenen davacı Tuğba, bir buçuk yıldır eşiyle ayrı yaşadıklarını, çocuklarının da davalı ile birlikte Almanya’da yaşadıklarını belirtmiştir. Boşanma kararı temyiz edilmeyerek 27.02.2004 tarihinde kesinleşmiştir. 

Temyize konu dava, boşanma kararından yaklaşık altı ay sonra açılmıştır. 

Mahkemenin görevlendirdiği psikolog, pedagog ve sosyal hizmet uzmanından oluşan bilirkişiler kurulu 13.09.2005 tarihli raporlarında; çocukların anneleriyle kişisel ilişki kurmaları için Almanya’dan Türkiye’ye getirdiklerinde yaptıkları görüşmede; <çocukların gelişimlerinin akranlarıyla eşdeğerde olduğunu, Almanya’daki yaşamlarıyla ilgili herhangi bir olumsuz söylemde bulunmadıklarını> açıklamışlardır. 

Alman Gençlik Dairesinin 7.6.2006 tarihli <yüksek sosyal pedagog> imzalı raporunda da; çocukların Almanya’da kaldıkları ev, ortam incelenip gerekli görüşmelerin yapıldığı belirtilerek çocukların okulda başarılı olup, sportif, sanatsal aktivitelerinin bulunduğu, babalarının yanında kendilerini mutlu hissettikleri, velayet haklarının bu nedenle babaları üzerinde kalması yönünde kanaat açıklanmıştır. 

Dosyadaki tüm kanıtlar birlikte değerlendirildiğinde; çocukların uzun zamandır babaları yanında yaşadıkları, velayetin kaldırılması (TMK. md.348) koşullarının gerçekleşmediği anlaşılmıştır. Usulüne uygun olarak açılan <kişisel ilişkinin değiştirilmesi> davası da bulunmamaktadır. 

Davanın reddi gerekirken kabulü usul ve yasaya aykırı olduğundan bozulması gerekmiştir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

TEMYİZ EDEN: Davalı vekili 

HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Hukuk Genel Kuru’ndaki görüşmeler sırasında, dava konusu çocuklara temsil kayyımı atanmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak incelenmiş; velayetin değiştirilmesi talebine konu küçükler ile, boşanma kararıyla velayet kendisine bırakılan yasal temsilci davalı baba arasında; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 426′ncı maddesinin 2.bendinde öngörülen menfaat çatışmasının bulunmadığı, dolayısıyla temsil kayyımı atanmasının gerekmediği kabul edilerek, ön sorun oy çokluğu ile reddedilmiş ve işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

İşin esasına gelince; 

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. 

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 16.05.2007 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi. 

ÖN SORUNA İLİŞKİN KARŞI OY YAZISI 

Dava konusu çekişmenin incelenebilmesi için öncelikle bu davada dava konusu çocukların bir temsil kayyımı ile temsil edilmeleri gerekip gerekmediği konusu bir ön sorun olarak yüce Hukuk Genel Kurulu’nda oylanmış olup değerli çoğunluk tarafından bu davada dava konusu çocukların bir temsil kayyımı ile temsil edilmeleri gerekmediğine karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir. İşin esası hakkında değerli çoğunluk ile aynı görüşü paylaşmakla beraber ön sorun konusunda değerli çoğunluktan farklı düşünerek dava konusu çocukların bir temsil kayyımı ile temsil edilmeleri gerektiği yönünde oy kullanmış olduğumdan ön soruna ilişkin karşı oy gerekçelerim tarafımdan aşağıda arz edilmiştir. 

Davacı anne tarafından 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu m. 348 hükmüne göre davalıdan velâyetin kaldırılması konusunda dava açıldığı ve dava konusu çocukların bir temsil kayyımı tarafından temsil edilmeden işin esası hakkında karar verildiği konusunda değerli çoğunluk ile aramızda görüş birliği vardır. 

Çekişme nedir? 

Velâyetin kaldırılmasına yönelik davalarda dava konusu çocuklar bir temsil kayyımı tarafından usulüne uygun biçimde temsil edilmeden işin esasının incelenebileceğine yönelik değerli çoğunluğun düşüncesine aşağıdaki gerekçelerle katılmıyorum.

A-VELÂYET İLİŞKİSİ TEK KUTUPLU MUDUR? 

Velâyet ilişkisinde iki taraf (=Ebeveyn ve çocuklar) söz konusudur. (Selma BAKTIR ÇETİNER, Velâyet Hukuku, Ankara-2000, s. 32) Velâyet bu sebeple iki kutupludur. Velâyet, küçüklerin ve bazı durumlarda kısıtlı çocukların gerek kişiliklerinin gerek mallarının korunması ve onların temsili konusunda yasanın ana babaya yüklediği ödevler ile bu ödevlerin gereği olan hakların tümünü ifade eder. Velâyet, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme hükümleri ile de ana baba yararına değil çocuk yararına bir hak olarak kabul edilmiştir. (BAKTIR/ÇETİNER, Velâyet Hukuku, s. 46) Velâyet ilişkisinin yeniden düzenlenmesinde bu sebeplerle çocukların yararı gözönünde tutulmalıdır.(Bilge ÖZTAN, Aile Hukuku, Ankara-2004, s. 472, Lüchinger/Geiser, Art.157, nr. 13, BGE 118 II 23) Velâyet, ana-babaya bırakılan denetimsiz bir hak olmaktan çıkarılmış, kamusal niteliği olan bir hak olduğundan bu hakkın kullanımı denetlenmektedir. (BAKTIR/ÇETİNER, Velâyet Hukuku, s. 19) Velâyetin kötüye kullanılması halinde çocuğu korumak üzere alınabilecek en radikal, en etkin önlem ve bu anlamda son çare ise velâyetin kaldırılmasıdır.(Rona SEROZAN, Çocuk Hukuku, İstanbul-2005, s. 292.) 

Yüce Hukuk Genel Kurulu’nda incelenmiş olan dava, manken Tuğba Altıntop (=Davacı) ile şarkıcı Rafet E. R….. (=Davalı) arasında gerçekleşmiştir. Oysa bu öykünün başoyuncuları onlar değil çocukları olan Suelnur ve Şevvalnur’dur. Başka bir anlatımla dava; Tuğba-Rafet davası değil ebeveynleri ile Suelnur-Şevvalnur’un davasıdır. Suelnur ve Şevvalnur’un korunması, güvenliğinin sağlanması davasıdır. Velâyetin ya davacı Tuğba’ya ya da davalı Rafet’e verilmesi değil Suelnur ve Şevvalnur’un onlara karşı bile korunması gereğinin davasıdır. 

Öyleyse bu davada Suelnur ve Şevvalnur bağımsız olarak (=temsil kayyımı ile temsil edilerek) rol almalıdır. Onların temsilini ana babasının yapmasına göz yumulmamalıdır. Başka bir anlatımla dava sonuç olarak ebeveyn (=davanın bir tarafı) ile çocuklar (=davanın diğer tarafı) arasında görülmelidir/görülmesi gerekli bir davadır. Velâyetin iki kutuplu olmasının doğal sonucu: Çocuğun güvenliğini doğrudan ilgilendiren velâyetin kaldırılması davasında çocukların bağımsız temsil edilmesidir. Aksi düşünce; davayı (=velâyetin kaldırılması) tek kutuplu (=sadece ebeveyn yani ana-baba arası) hale getirir ki Çocuk Hukuku böyle bir anlayışı içine sindiremez.

B-TEMSİL KAYYIMI ATANMASI TAKDİRE BIRAKILMIŞ MIDIR? 

Temsil kayyımı ise bir kimseyi belirli bir iş ya da birden fazla işte temsil etmesi için atanan kişiyi ifade eder.(Kemal OĞUZMAN/ Mustafa DURAL, Aile Hukuku, İstanbul-1994, s. 510) Velâyetin kaldırılmasına ilişkin bu dava çocuğun güvenliğini doğrudan ilgilendiren bir dava olup velâyet kendisinde bulunan davalının her zaman çocuğun yararına davranmayacağı şu veya bu gibi düşüncelerle çocuk aleyhinde birleşmesi ve onun zararına bir durum yaratması davanın açılış sebebi göz önüne alındığında olası olduğundan çocuk ile yasal temsilcisi arasında menfaat çatışması olduğu açık ve seçiktir. O kadar açık ve seçiktir ki çocuk yönünden işler yolunda gitmediğinden velâyetin yeniden düzenlenmesi için dava açılmıştır/açılmak zorunda kalınmıştır. Başka bir anlatımla açılan bu davada velâyetin davalı tarafından kullanılmasında çocuk için zarar oluştuğu ileri sürülmektedir. Zarar iddiası menfaat çatışmasının göstergesidir. Bilindiği üzere çocuk ile yasal temsilcisi davalı arasında menfaat çatışması varsa vesayet makamı re’sen temsil kayyımı atar.(TMK. m. 426 b. 2). Atar ifadesinden de açıkça anlaşılacağı üzere düzenleme emredici nitelikte olup takdire yer bırakılmamıştır. 

C-MENFAAT ÇATIŞMASI VAR MIDIR? 

O halde menfaat çatışması kavramına açıklık getirmek zorunludur. İsviçre ve Türk Hukuk öğreti ve uygulamasında baskın biçimde hakim olan görüşe göre: temsil olunanın menfaatinin ihlaline yönelik salt soyut bir tehlike olasılığının varlığı menfaat çatışmasının varlığının kabulü için yeterlidir. (Mustafa Alper GÜMÜŞ, Türk Medeni Hukukunda Kayyımlık, İstanbul-2006, s. 46) Dairem de aynı görüştedir. Daireme göre uzak da olsa yarar çatışması olasılığının bulunması kayyım atanması için yeterlidir. (Y2HD, 3.5.1976, 3621-3760, Feyzi Necmeddin FEYZİOĞLU, Aile Hukuku, İstanbul-1986, s. 643, dip not:23., GÜMÜŞ, s. 46, dip not: 197) Bu sebeplerle yasal temsilcinin kişisel nitelikleri hiçbir şekilde göz önüne alınmaz. (GÜMÜŞ, s. 46) Sonuçta şartlar çatışma olasılığına işaret ediyorsa küçüğe kayyım atanması zorunludur. (GÜMÜŞ, s. 46) 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu m. 183 hükmüne göre ana veya babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi veya ölmesi gibi yeni olguların zorunlu kılması hâlinde hâkim, re’sen veya ana ve babadan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alacağı gibi çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hâkim 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu m. 348 hükmünde yer alan hâllerde velâyetin kaldırılmasına da karar verir. 

İMK 308/II, İMK 392/b. 2,3, TMK 426/b.2,3 hükümleri, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi uyarınca çocuk için önemli kararlar alınırken çocuğun bağımsız temsili zorunludur. (HEGNAUER, N.27.63a, s.224-225, GÜMÜŞ, s. 183, dip not:638) 

Velayetin kaldırılması istemi çocuk için alınacak önemli kararlardan biridir. İsviçre Hukukunda da bu zorunluluk ana ve babadan velayetin alınması için (İMK 311-TMK 348) yapılacak yargılamalar için de söz konusudur. (HEGNAUER, N.27.63a, s.224-225, GÜMÜŞ, s. 183, dip not:638) Dairem de çocuğun bağımsız temsili konusunda benimle aynı görüştedir: 

…Dava, velayet hakkının kaldırılması talebini de içermektedir. (TMK.md.348) O halde küçüğe kayyım tayini ettirilmesi davaya dahili, taraflardan delilleri sorulup toplanması delilerin bu çerçevede değerlendirilmesi sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır. Y. 2HD. 25.11.2002, 11983-12963) 

D-MAHKEME TARAFINDAN YAPILMASI GEREKEN NEDİR? 

Dairem Çocuk Hukukunu ilgilendiren hemen hemen bütün davalarda çocuğun bağımsız temsil edilmesi kenarda kalsın aynı vekil tarafından temsilini bile içine sindirememektedir. (Bir örnek: Y2HD, 29.4.2002, 4849-5638) Açıkladığımız gerekçelerle velâyetin kaldırılması davasında dava konusu çocuklara (=Suelnur ve Şevvalnur) bir temsil kayyımı atanmalı, temsil kayyımı davaya katılmalı ve temsil kayyımı tarafından gösterildiği takdirde delilleri toplanarak sonucu uyarınca bir karar verilmelidir. 

Hükmün bu gerekçe ile bozulması görüşünde olduğumdan değerli çoğunluğun ön sorun konusundaki farklı görüşüne katılmıyorum. (¤¤) 

FARKLI SİGORTA SİCİL NUMARASI / ÇALIŞMANIN TESPİTİ TALEBİ / İŞVEREN YANINDA BULUNAN PRİM BORDROLARI / İMZA VE FOTOĞRAF

T.C.
YARGITAY
Yirmibirinci Hukuk Dairesi
E: 2005/12263
K: 2006/3391
T: 3.4.2006
FARKLI SİGORTA SİCİL NUMARASI
ÇALIŞMANIN TESPİTİ TALEBİ
İŞVEREN YANINDA BULUNAN PRİM BORDROLARI
İMZA VE FOTOĞRAF
506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [Madde 2]
Davacı, 01.04.2003 tarihinden itibaren aylık bağlanmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi M.Altan Çeliker tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
Davacı farklı sicil numaraları ile geçen çalışmaların kendisine ait olduğunun ve 01.04.2003 tarihinden itibaren yaşlılık aylığını hak kazandığının tespitini istemiş, mahkeme istemin kabulüne karar vermiştir.
Bu tür davalarda gösterilmesi gereken özen gereğince sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için Sosyal Sigortalar Kurumunda ve işveren yanında bulunan prim bordroları ile davacının imza ve fotoğraflarını içeren işe giriş bildirgeleri, ücret tediye bordroları getirtilerek imza ve fotoğrafın davacıya ait olup olmadığı konusunda benzerlik incelemesi yaptırılmalı. davacıya yakından tanıması gereken işveren, müdür, şef, ustabaşı çalışma arkadaşları gibi işyerleri kayıtlarında yer alan tanıklar dinlenmeli, nüfus kaydı celbedilip giriş bildirgelerindeki nüfus bilgileri ile karşılaştırılmalı. farklılıkların sebepleri araştırılmalı. deliller hep birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Dosyadaki bulgulara göre davacının dört ayrı sigorta sicil numarasının bulunduğu. 11.04.1966 tarihli giriş bildirgesi ile FB ve Ortakları işyerinde. 15.11. 1973 tarihli giriş bildirgesi ile M.B. ve ortakları işyerinde. 01.10.1982 tarihli işe giriş bildirgesi ile G Ekmek Fabrikası işyerinde. 01. 10. 1988 tarihli işe giriş bildirgesi ile U. Ekmek Fabrikası işyerinde 20.11.1990 tarihli işe giriş bildirgesi ile de U. Un Mamulleri işyerinde çalışmalarının mevcut olduğu, giriş bildirgelerinde 15.02.1944, 01.07.1944, 16.08.1957 ve 22.06.1942 olmak üzere farklı doğum tarihlerinin bulunduğu, 11.04.1966 tarihli giriş bildirgesindeki doğum yerinin de Erzurum olarak gösterildiği, Mahkemenin tüm bu farklılıkları dikkate alarak yukarıda açıklandığı şekilde ayrıntılı araştırma yaparak davacının çalışmaları ile ilgili her türlü şüphe giderildikten sonra yaşlılık aylığı yönünden de sonuca gidilmesi gerekirken haklarında herhangi bir belge bulunmayan ve davacının yalnızca B. Ekmek Fabrikasındaki çalışmaları ile ilgili olarak dinlenen iki tanık ve yetersiz bilirkişi raporu ile karar verildiği ortadadır.
Mahkemece açıklanan bu yönler üzerinde durulmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile kurulan hüküm usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA. 03.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.