Etiket arşivi: YERİ

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • GÜVENLİK GÖREVLİSİ İŞÇİ, GÖREV YERİ DEĞİŞİKLİĞİ, TAZMİNAT…

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/3923
KARAR: 2014/4143

Davacı, kıdem tazminatı alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, davacının, davalıya ait işyerinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin işverence 20.06.2012 tarihinde tazminat gerektirecek şekilde sona erdirildğini, kısmen yapılan kıdem tazminatı ödemesinin eksik olduğunu belirterek, bakiye kıdem tazminatı alacağının tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı vekili, davacıya işverenin yönetim hakkı kapsamında ve iş sözleşmesine dayanılarak yeni görev teklifinde bulunulduğunu, yeni görevlendirmeyi kabul etmeyen davacının sözleşmenin feshini talep etmesi üzerine, hakları ödenerek iş sözleşmesinin sonlandırıldığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, tarafların ortak iradesinin ikale olarak ortaya çıktığı, bu durumun kıdem tazminatı ödenmesini gerektirdiği, eksik ödeme sebebiyle davacının bakiye alacak talebi hakkı bulunduğu gerekçesiyle, istek hüküm altına alınmıştır.

Temyiz:

Kararı davalı temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Taraflar arasındaki belirsiz süreli iş sözleşmesinde, işverenin işi aynı veya benzeri olmak kaydıyla yönetim ve organizasyon gereği geçici veya devamlı değiştirebileceği, işçinin bu konuda verilecek talimata uymayı peşinen kabul ettiği, davalı şirketin Türk Telekomünikasyon A.Ş.‘den aldığı ihaleyi kaybetmesi sebebiyle, davacıya şirketin başka bir işinde çalışmasının teklif edildiği, ancak davacının bu teklifi kabul etmeyerek kıdem tazminatının ödenmesini istediği bunun üzerine taraflar arasında ikale sözleşmesi yapılarak iş sözleşmesi ilişkisi karşılıklı olarak sonlandırıldığı ve davacıya bir kısım kıdem tazminatı ödendiği anlaşılmıştır.

Davacı el yazısı ve imzasını içeren 20.06.2012 günlü dilekçe ile davalı şirketin şehir dışı işyerinde görevlendirme yapılmış ise de, gösterilen yerde çalışma imkanı olmadığından anlaşma yolu ile iş sözleşmesinin karşılıklı olarak sonlandırılmasını talep etmiştir. Bu durum taraflarca protokole bağlanmıştır. Dava dilekçesinde, bu protokolün ibraname gibi yorumlanması gerektiği, geçersiz olduğu iddia edilerek kıdem tazminatının tam olarak ödenmesi talep edilmiş ise de belirsiz süreli iş sözleşmesinde işverenin çalışanı muvafakati olmasa dahi Türkiye sınırları içinde, aynı özlük hakları ile görevlendirebileceği yolundaki hükme rağmen, davacı protokolü imzalamadan önce 17.06.2012 tarihinde tebliğ edilen görevlendirilmede, görevlendirildiği işyerine gitmesine imkan olmadığını beyanla sözleşmesinin karşılıklı olarak feshedilmesini istemiş ve tarafların karşılıklı anlaşmaları sonucu 20.06.2012 tarihi itibariyle aktedilen protokol ile iş sözleşmesi ilişkisi sona erdirilmiştir.

Tarafların karşılıklı anlaşma yolu ile iş sözleşmesinin sona erdirilmeleri sözleşme özgürlüğünün bir sonucudur. Sözleşmenin doğal yollar dışında tarafların ortak iradesiyle sona erdirilmesine ilişkin işlem ikale olarak nitelendirilmektedir. Somut olayda, ikale ile iş sözleşmesi sona erdirilen işçiye işveren tarafından ikalede kararlaştırılan tutarda yaptığı ödeme için sonradan fark tazminat ödemek zorunda olmadığı dikkate alınarak, isteğin reddi gerekirken, yazılı şekilde kabul edilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 27.02.2014 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

İş sözleşmesinin ikale ile (fesih sözleşmesiyle) sona erdiğinin ve davacıya yapılan ödemenin de ikale bedeli olduğunun kabul edilebilmesi, işverenin iş sözleşmesindeki nakil yetkisine dayanarak davacıya çalışması için teklif ettiği Kocaeli’ndeki işyerinde işçi ihtiyacı olup olmadığı dolayısıyla davalı işverenin nakil yetkisini objektif iyi niyet ve dürüstlük kurallarına uygun olarak kullanıp kullanmadığının belirlenmesine bağlıdır. Nakil yetkisinin anılan kurallara uygun olarak kullanılmadığının belirlenmesi durumunda, davacı işçinin iş sözleşmesini çalışma koşullarında aleyhine esaslı değişiklik nedeni ile haklı olarak feshettiğinin ve bu nedenle yasa gereği kıdem tazminatına hak kazandığının giderek dava konusu fark kıdem tazminatını talep hakkının doğduğunun kabul edilmesi gerekecektir.

Bu itibarla, davacıya teklif edilen davalı işverenin Kocaeli’ndeki işyerinde iş sözleşmesinin sona erdiği tarihte işçi ihtiyacı bulunup bulunmadığının araştırılıp belirlenmesi bakımından hükmün araştırmaya yönelik olarak bozulması gerektiğinden sayın çoğunluğun aksi düşünce ile oluşturduğu bozma kararına katılamıyorum. 27.02.2014
Başkan V.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 30 Ara 2014, 11:38


Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü E: 2013/1594 K: 2013/1743 *Karayolları Trafik Kanunu *Trafik para cezası *Görevli Yargı Yeri

Uyuşmazlık Mahkemesi

Hukuk Bölümü,

Esas: 2013/1594,

Karar: 2013/1743 

(Karar Tarihi : 11.11.2013)

"İstanbul Valiliği İstanbul Emniyet Müdürlüğü C Bölgesi Trafik Denetleme Şube Müdürlüğü'nün 22.2.2013 gün ve GT-809477 seri-sıra sayılı Trafik İdari Para Cezası Karar Tutanağı ile davacıya alkollü araç kullandığından ve sürücü belgesini yanında bulundurmadığından bahisle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48/5 ve 44/1-b. maddeleri uyarınca 866,00 TL idari para cezası verilmiştir. 

 

Davacı, idari para cezasının iptali istemiyle idari yargı yerinde dava açmıştır. 

 

İSTANBUL 4. İDARE MAHKEMESİ: 13.3.2013 gün ve E:2013/484, K:2013/563 sayı ile; 2918 sayılı Yasa'da davacıya verilen idari para cezasına karşı başvuru yolu gösterilmediğinden, 5326 sayılı Kanun'un 3 ve 27. maddeleri uyarınca davanın çözümünün adli yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar vermiş, verilen karar kesinleşmiştir. 

 

Davacı, bu kez, aynı istemle adli yargı yerine itirazda bulunmuştur. 

 

İSTANBUL ANADOLU 3. SULH CEZA MAHKEMESİ; 23.8.2013 gün ve D.İş:2013/559 sayı ile; idari para cezası yanında davacının ehliyetinin de geri alınması kararı verildiği açıklanarak, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 27/8. maddesine göre idari para cezası yanında idari yargının görev alanına giren kararın da verilmiş olması nedeniyle davanın çözümünün idari yargı yerine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, verilen karar itiraz edilmeden kesinleşmiştir. 

 

İNCELEME VE GEREKÇE: 

 

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nün, Serdar ÖZGÜLDÜR'ün Başkanlığında, Üyeler: Eyüp Sabri BAYDAR, Ali ÇOLAK, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU'nun katılımlarıyla yapılan 11.11.2013 günlü toplantısında: 

 

l-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; 

 

Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu'nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, "2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları' ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkumiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı' sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası' olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği…" açıkça belirtilmiştir. Bu durum gözetildiğinde, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur. 

 

İdari ve adli yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa'nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının 15. maddede belirtilen yönteme uygun olarak davacının istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece, idari yargı dosyası da temin edilmek suretiyle Uyuşmazlık Mahkemesi'ne gönderildiği ve usule ilişkin işlemlerde herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi. 

 

II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülten Fatma BÜYÜKEREN'in, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet Ali GÜMÜŞ'ün adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ: 

 

KARAR : Dava, 2918 sayılı Yasa'nın 48/5 ve 44/1-b. maddeleri uyarınca verilen para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır. 

 

13.10.1983 tarih ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 48. maddesinin beşinci fıkrasında (Değişik: 8/1/2003 – 4785/3 md), "Yönetmelik ile belirtilen miktarların üzerinde alkollü araç kullandığı tespit edilen sürücülerin, suçun işlendiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; birinci defasında sürücü belgeleri altı ay süreyle geri alınır ve haklarında 265 300 000 lira para cezası uygulanır. İkinci defasında sürücü belgeleri iki yıl süreyle geri alınır ve haklarında 332 600 000 lira para cezası uygulanır ve bu sürücüler Sağlık Bakanlığınca, esas ve usulleri Sağlık ve İçişleri Bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine tabi tutulurlar, eğitimi başarıyla tamamlayanların belgeleri süresi sonunda iade edilir. Üç veya üçten fazlasında ise, sürücü belgeleri beş yıl süreyle geri alınır ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte 532 600 000 lira hafif para cezası uygulanır. Ayrıca, psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesine tabi tutulurlar. Bu değerlendirme ve muayene sonrasında uygun görülenlere, geri alma süresi sonunda sürücü belgeleri iade edilir. Psiko-teknik değerlendirme ve psikiyatri uzmanı muayenesinin yapılmasına dair esas ve usuller yönetmelikte gösterilir" denilmekte iken, maddenin beşinci fıkrası, " Yapılan tespit sonucunda 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile, 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir nedenle geçici olarak geri alınmış olması halinde belirtilen süreler, geçici alma süresinin bitiminde başlar "şeklinde 24.5.2013 tarihli 6487 sayılı Kanun'un 19.maddesiyle yeniden düzenlenmiş, "Adres değişikliklerinin bildirilmesi ve sürücü belgelerinin taşınması zorunluluğu" başlığı altında düzenlenen 44. maddesinde ise, "Sürücü belgesi sahipleri: 

 

a) İkamet adresi değişikliklerini belgeyi veren kuruluşa otuz gün içinde bildirmek, 

 

b) Araç kullanırken sürücü belgelerini yanlarını bulundurmak ve yetkililerin her isteyişinde göstermek, 

 

Zorundadırlar" 

 

(Değişik : 21/5/1997 – 4262/4 md.) Bu madde hükümlerine uymayan sürücüler, 3 600 000 lira para cezası ile cezalandırılırlar " hükmü yer almaktadır. 

 

Uyuşmazlık Mahkemesi, 2918 sayılı Yasa'nın 116. maddesi kapsamında araç tescil plakasına göre düzenlenenler dışında trafik zabıtasınca uygulanan idari para cezalarına karşı açılan davaları; bu uygulamanın idari ceza kapsamında bulunması; Yasada idari cezalarla ilgili davalarda görevli yargı yerini açıkça belli eden bir hükme yer verilmemesi; 12.7.2013 tarih ve 6495 sayılı Kanun'un 20.maddesi ile yapılan değişiklikten önceki hali ile, bu Yasada gösterilen adli cezalara hükmetmekle görevli mahkemeye işaret eden 112. maddeye de herhangi bir atıfta bulunulmamış olması karşısında ve göreve ilişkin genel ilkelere göre idari yargının görev alanında görmüştür. 

 

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü'nce, sözü edilen Kanun'un diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu'nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir. 

 

Daha sonra, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 3 üncü maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın 31. maddesinde " (1) Bu Kanunun; 

 

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, 

 

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında, 

 

uygulanır." denilmiştir. 

 

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu'nun; idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterildiği durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır. 

 

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir. 

 

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır. 

 

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir. 

 

İncelenen uyuşmazlıkta, öngörülen trafik para cezasının 5326 sayılı Kanun'un 16. maddesinde belirtilen idari yaptırım türlerinden biri olduğu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nda da bu para cezasına itiraz konusunda görevli mahkemenin gösterilmediği anlaşılmıştır. Bu durumda, Kabahatler Kanunu'nun 5560 sayılı Kanun'la değişik 3. maddesinde belirtildiği üzere, idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı nedeniyle, görevli mahkemenin belirlenmesinde 5326 sayılı Kanun hükümleri dikkate alınacağından, idari para cezasına karşı açılan davanın görüm ve çözümünde, anılan Kanunun 27. maddesinin (1) numaralı bendi uyarınca adli yargı yerinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır. 

 

Açıklanan nedenlerle, İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir. 

 

KARAR : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Mahkemesi'nin 23.8.2013 gün ve D.İş: 2013/559 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 11.11.2013 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi."

 

İlgili Mevzuat Hükmü : 

Karayolları Trafik Kanunu MADDE 48 :(Değişik madde ve başlığı : 6487 – 24.5.2013 / m.19) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri almış olan sürücüler ile alkollü olan sürücülerin karayolunda araç sürmeleri yasaktır. Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılır. Kişinin yaralanmalı veya ölümlü ya da kollukça müdahil olunan maddi hasarlı trafik kazasına karışması hâlinde, ikinci fıkrada belirtilen muayeneye tabi tutulması zorunludur. Teknik cihaz ile yapılan ölçüme itiraz eden veya bu cihaz ile ölçüm yapılmasına müsaade etmeyen bu sürücüler, en yakın adli tıp kurumuna veya adli tabipliğe veya Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kuruluşlarına götürülerek uyuşturucu veya uyarıcı madde ya da alkol tespitinde kullanılmak üzere vücutlarından kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır. Bu işlem bakımından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 75 inci maddesi hükümleri, beşinci fıkrası hariç olmak üzere uygulanır.

 

Trafik kazası sonucunda kişinin ölmesi veya teknik cihaza üfleyemeyecek kadar yaralanmış olması hâlinde, üçüncü fıkra hükümlerine göre bu kişilerden kan, tükürük veya idrar gibi örnekler alınır.

 

Yapılan tespit sonucunda, 0.50 promilin üzerinde alkollü olarak araç kullandığı tespit edilen sürücüler hakkında, fiili bir suç oluştursa bile, 700 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi altı ay süreyle geri alınır. Hususi otomobil dışındaki araçları alkollü olarak kullanan sürücüler bakımından promil alt sınırı 0.21 olarak uygulanır. Alkollü olarak araç kullanma nedeniyle sürücü belgesi geri alınan kişiye, son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde; ikinci defasında 877 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri iki yıl süreyle, üç veya üçten fazlasında ise, 1.407 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgeleri her seferinde beşer yıl süreyle geri alınır. Sürücü belgelerinin herhangi bir nedenle geçici olarak geri alınmış olması hâlinde belirtilen süreler, geçici alma süresinin bitiminde başlar. 

 

Yapılan tespit sonucunda, 1.00 promilin üzerinde alkollü olduğu tespit edilen sürücüler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır. 

 

Hususi otomobil sürücüleri bakımından 0.50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0.20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi hâlinde, ayrıca Türk Ceza Kanununun ilgili hükümleri uygulanır. 

 

Uyuşturucu veya uyarıcı madde aldığı tespit edilen sürücülere 3.600 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi beş yıl süreyle geri alınır. Bu kişiler hakkında ayrıca Türk Ceza Kanunu hükümleri uygulanır. 

 

Uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin kullanılıp kullanılmadığı ya da alkolün kandaki miktarını tespit amacıyla, kollukça teknik cihazlar kullanılmasını kabul etmeyen sürücülere 2000 Türk Lirası idari para cezası verilir ve sürücü belgesi iki yıl süreyle geri alınır.

 

Sürücünün uyuşturucu veya uyarıcı madde kullandığından şüphe edilmesi hâlinde 5271 sayılı Kanunun adli kolluğa ilişkin hükümleri uygulanır.

 

Alkollü olarak araç kullanması nedeniyle son ihlalin gerçekleştiği tarihten itibaren geriye doğru beş yıl içinde sürücü belgeleri ikinci defa geri alınan sürücüler Sağlık Bakanlığınca, usul ve esasları İçişleri, Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıklarınca çıkarılacak yönetmelikte gösterilen sürücü davranışlarını geliştirme eğitimine; üç veya üçten fazla geri alınan sürücüler ise psiko -teknik değerlendirmeye ve psikiyatri uzmanının muayenesine tabi tutulurlar.

 

Sürücü belgelerinin geçici geri alma işlemleri bu Kanunun 6 ncı maddesinde sayılan görevliler tarafından yapılır.

 

Bu madde hükümlerine göre geri alınan sürücü belgesinin iade edilebilmesi için; ilgili kişi hakkında trafik kurallarına aykırılık dolayısıyla bu Kanun hükümlerine göre verilmiş olan idari para cezalarının tamamının tahsil edilmiş olması; uyuşturucu veya uyarıcı madde alması nedeniyle sürücü belgesi geri alınanların ayrıca sürücü olmasında sakınca bulunmadığına dair resmi sağlık kurumlarından alınmış sağlık kurulu raporunun ibraz edilmesi şarttır.

 

Alkol, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin tespiti için kullanılacak teknik cihazların sahip olacağı asgari koşullar ile diğer usul ve esaslar yönetmelikte gösterilir.

ÇEKTE KEŞİDE YERİ / RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK / ÖZEL BELGEDE SAHTECİLİK

T.C
YARGITAY
Altıncı Ceza Dairesi
E:2004/9925
K:2006/4202
T:26.04.2006
ÇEKTE KEŞİDE YERİ
RESMİ BELGEDE SAHTECİLİK
ÖZEL BELGEDE SAHTECİLİK
Özet: Suça konu çekte, düzenleme yeri olarak belirtilen yerin kent, ilçe, köy şeklinde yönetim birimi adı olmadığı, bu nedenle TTK’nın 692. maddesinde öngörülen zorunlu unsurun gerçekleşmediği gözetilerek 765 sayılı TCK’nın 345. maddesi gereği hüküm kurulmalıdır.
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 342]
765 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 345]
5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 207]
Sahtecilik suçundan sanık Sabri hakkında yapılan duruşma sonunda; TCK’nın 342/1, 59, 81/1. maddeleri gereğince 1 yıl 10 ay ağır hapis cezası ile Mahkumiyetine ilişkin (Bakırköy Birinci Ağır Ceza Mahkemesi)’nden
verilen 31.01.2003 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanık savunmanı tarafından istenilmiş olduğundan, dava evrakı C.Başsavcılığı’ndan onama iste­yen 08.11.2004 tarihli tebliğname ile 18.11.2004 tarihinde Daireye gönderil­mekle okunarak, gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulu’nun takdirine göre, suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- 12.06.2001 düzenleme tarihli suça konu çekte, düzenleme yeri olarak belirtilen “Karum’un, kent, ilçe, köy şeklinde yönetim birimi adı olma­dığı, Türk Ticaret Yasası’nın 692. maddesinde öngörülen zorunlu unsurun ger­
çekleşmediği gözetilmeden, 765 sayılı TCK’nın 345. maddesi yerine, 342/1. maddesi ile hüküm kurulması,
2- Sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCY’nin 345, 59/2, 81/1. mad­delerine göre, hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TGY’nin aynı suça uyan 207/1, 62/1, 58. maddelerinde öngörülen
özgürlüğü bağlayıcı cezanın alt ve üst sınırları bakımından, anılan Yasa’nın 7/2, 5252 sayılı Yasa’nın 9/3. maddeleri ışığında sanık yararına olması ve 5237 sayılı Yasa hükümleri uyarınca yeniden değerlendirme ve uygulama yapıl­masında zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık Sabri savunmanının temyiz itirazı bu bakım­dan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenlerle isteme aykırı olarak (BOZULMASINA), 26.04.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

TAPU İPTALİ VE TESCİL / OLAĞANÜSTÜ KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI / KÖY TÜZEL KİŞİLİĞİNİN DAVADA HASIM GÖSTERİLMESİ ZARURETİ / GENEL HARMAN YERİ OLARAK SINIRLANDIRILAN TAŞINMAZ

T.C.
YARGITAY
Sekizinci Hukuk Dairesi
E:2006/2174
K:2006/2698
T:20.4.2006
TAPU İPTALİ VE TESCİL
OLAĞANÜSTÜ KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI
KÖY TÜZEL KİŞİLİĞİNİN DAVADA HASIM GÖSTERİLMESİ ZARURETİ
GENEL HARMAN YERİ OLARAK SINIRLANDIRILAN TAŞINMAZ
4721 s. TÜRK MEDENÎ KANUNU [Madde 713]
N. ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair ( S. Asliye Hukuk Hakimliği )nden verilen 01.l2.2005 gün ve 47/130 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Davacı, satın alma, miras yoluyla intikal ve eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetlik nedenleriyle 101 ada 11 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine temsilcisi, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı
Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu, 101 ada 11 parsel 25.6.1999 tarihinde yapılan kadastro çalışmaları sırasında Harman yeri niteliğiyle orta malı olarak sınırlandırılmış, tutanak 10.11.2000 tarihinde itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir. Dava Hazine hasım gösterilerek açılmış, taşınmazın bulunduğu Z. köyü tüzel kişiliği davada yer almamıştır. Genel harman yeri olarak sınırlandırılan taşınmazın tescili talebini içeren davada ilgili yerel tüzel kişinin TMK.nun 713/3.maddesi gereğince davaya dahil edilmesi gerekir. Bu itibarla davada lehine sınırlandırma yapılan ve köy halkının kullanımına terk edilen dava konusu taşınmaz yönünden bulunduğu yer itibariyle Z. köyü tüzel kişiliği hasım gösterilmeden açılan davanın mahkemece sonuçlandırılması doğru olmamıştır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları yerinde bulunduğundan kabulüyle eksik incelemeye dayalı usul ve kanuna aykırı hükmün HUMK.nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre sair yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 20.4.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

KAMU GÖREVLİSİ / GÖREVLİ YARGI YERİ / MANEVİ TAZMİNAT

T.C.
YARGITAY
Dördüncü Hukuk Dairesi
E. 2006/6510
K. 2006/7216
T. 14.6.2006
KAMU GÖREVLİSİ
GÖREVLİ YARGI YERİ
MANEVİ TAZMİNAT
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 7]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 27]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 28]
2709 s. TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI (1) [Madde 129]
Davacı K. tarafından, davalı … Üniversitesi Rektörlüğü vd. aleyhine 02.01.2006 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davalı … Üniversitesi Rektörlüğü Tıp Fakültesi aleyhine açılan davanın yargı yolu bakımından görevsizlik nedeniyle reddine, diğer davalılar aleyhine açılan davanın husumet yönünden reddine dair verilen 11.04.2006 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere göre davacının, davalılardan … Üniversitesi Rektörlüğü’ne yönelik temyiz itirazlarının reddi ile adı geçen davalıya ilişkin hükmün onanması gerekir.
2- Davacının diğer davalılar E. İ.’ye yönelik temyiz itirazlarına gelince; dava, manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, davalı … Üniversitesi Rektörlüğü’ne bağlı hastanede göz-katarakt ameliyatı olduğunu, doktor olan diğer davalıların kusurlu eylemleri sonucu sağ gözünde görme kaybı meydana geldiğini ileri sürerek tazminat isteminde bulunmuştur. Mahkemece, davalı … Üniversitesi Rektörlüğü hakkında açılan davada yargı yolu bakımından mahkemenin görevsizliğine, diğer davalılar hakkında açılan davanın ise husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Anayasa m. 129/5’de, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, ancak idare aleyhine açılabileceği benimsenmiştir. Ne var ki, bu kural mutlak olmayıp; idari yetkilerin kullanılma alanı ile, eş anlatımla, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Özellikle, haksız eylemlerde; kamu görevlisinin, Anayasa’nın bu güvencesinden yararlanma olanağı bulunmamaktadır. Somut olayda, yukarıda adı geçen ve doktor olan davalıların kişisel kusuruna dayanılarak manevi tazminat isteminde bulunulmuştur. O nedenle, Anayasa’nın 129/5. maddesi hükmünün göz önünde tutulabilmesi söz konusu değildir. Mahkemece, işin esasının incelenmesi;davalıların kişisel kusurlarının bulunup bulunmadığının araştırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın, yukarıda ( 2 )nolu bentte gösterilen nedenle BOZULMASINA; davacının, davalı … Üniversitesi Rektörlüğü’ne yönelik temyiz itirazlarının ( 1 )nolu bentte açıklanan nedenlerle reddi ile hükmün adı geçen davalıya ilişkin bölümünün ONANMASINA, 14.06.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması gerektiğini düşündüğünden bozma kararına katılamıyorum.

KEŞİDE YERİ

T.C.
YARGITAY
Onikinci Hukuk Dairesi
E: 2006/9682
K: 2006/12299
T: 08.06.2006
KEŞİDE YERİ
ÖZET: Kısaltılmış olarak yazılan keşide yerinin kabul edi­lebilmesi için bunun belirgin ve duraksamaya mahal bırak­mayacak bir yeri göstermesi gereklidir.
6762 s. TÜRK TİCARET KANUNU (1) (2) [Madde 688]
Mahalli mahkemesinden verilen kararının müddeti içinde temyizen tetki­ki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu iş ile ilgili dosya mahallin­den daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
İcra takibinin dayanağı olan 15.10.2003 vade tarihli ve 15.700.000.000 TL. bedeli bonoda tanzim yerinin (Yeni Bosna – İST) olarak gösterildiği bono aslının incelenmesinden anlaşılmıştır.
14.12.1992 tarih ve 1991/1 E, 1992/5 K sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştir­me kararında da açıklandığı üzere kısaltılmış olarak yazılan keşide yerinin kabul edilebilmesi için bunun belirgin ve duraksamaya mahal bırakmayacak bir yeri göstermesi gereklidir.
Somut olayda dayanak bonoda (İST) olarak belirtilen keşide yerinin (İSTANBUL)’u ifade ettiği ve TTK.nun 688/6. maddesinde öngörülen koşulun oluştuğu sonucuna varılmalıdır.
Bu durumda mahkemece borçlunun sair itiraz nedenleri incelenerek so­nucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm tesisi isabetsizdir.
Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme ka­rarının yukarıda yazılı nedenlerle IİK. 366 ve HUMK.nun 428. maddeleri uya­rınca (BOZULMASINA), 08.06.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.