Etiket arşivi: YETENEĞİNİN

YARGITAYCeza Genel Kurulu Esas: 2003/6-232Karar: 2003/250- SAHTE BELGENİN ALDATMA YETENEĞİNİN BULUNMASI GEREKİR

T.C. YARGITAYCeza Genel Kurulu

 

Esas: 2003/6-232Karar: 2003/250 Karar Tarihi: 14.10.2003

ÖZET: Resmi belgede sahtecilik suçunun oluşması için, belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte bulunması gerekir. Yine bu suçun oluşumu bakımından belgenin sahte olarak düzenlenmesi yeterli olup, kullanılması zorunlu değildir. Bu nedenle zarar olasılığının bulunması için belgede yapılan sahteciliğin çok sayıda kişiyi aldatacak nitelikte olması, bir başka anlatımla belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması gerekir. Aldatma keyfiyeti belgeden objektif olarak anlaşılmalıdır. Muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfal, aldatma yeteneğinin varlığını göstermez. Trafik kaza tutanağı resmi memurlar tarafından düzenlenebilecek belgelerden olduğundan, resmi belge niteliğindedir. Sanık, söz konusu belgeyi el yazısı ile düzenleyip görevli isim ve imzaları ile aslına uygunluğunu onaylayan bölümlerini başka bir belge fotokopisinden kesip yapıştırarak oluşturmuştur. 

 

(765 S. K. m. 339, 342) (1412 S. K. m. 372)

 

Resmi belgede sahtecilik suçundan sanık Birol' un TCY' nın 342/1. maddesi uyarınca 2 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, katılan lehine avukatlık ücretine hükmedilmesine, sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan suç duyurusunda bulunulmasına ilişkin Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 23.5.2001 gün ve 222-101 sayılı hüküm sanık ve vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 3.4.2002 gün ve 16213-4276 sayı ile;

 

"31.7.1997 tarih ve 28373 sayılı trafik kazası tespit tutanağının onaylı suretinin onaysız fotokopisinin ne şekilde aldatma yeteneğine sahip olduğuna ilişkin neden ve kanıtları açıklanıp gösterilmeden mahkumiyet hükmü kurulması" isabetsizliğinden bozulmuştur. 

 

Yerel mahkeme 4.7.2002 gün ve 154-194 sayı ile;

 

"Suça konu trafik kazası tespit tutanağı kullanıldığı şekli ile yakınan sigorta kurumundan istenilmiş, sanığın şirkete verdiği bu evrakın asıl evrak olmadığı, tasdikli fotokopi olup tasdik kısmının da fotokopi şeklinde olduğu görülmüştür.

 

Sanık Birol'un 31.7.1997 gün ve 1997/28373 sayılı trafik kazası tespit tutanağını sahte olarak düzenleyip, 06 XXX XX plakalı aracı, hakkında beraat karan verilen sanık Mehmet'e ait araçla kaza yapmış gibi gösterdiği, suça konu bu tutanağın orijinallerinden farksız olduğu, asıl olarak düzenlenen sahte trafik kazası tespit tutanağından fotokopi çıkarıldığı, bu fotokopide tasdik bölümünün de bulunduğu, sanığın bu belge ile sigorta şirketine ihbar ve müracaatta bulunarak, vekili olduğu araç sahibi Nilüfer adına sigorta bedelini istediği, kazaya katılan başka bir benzer aracı sigorta eksperlerine göstererek tutanak düzenlettiği ve belirlenen hasar bedelini sigorta şirketinden aldığı anlaşılmaktadır.

 

Sanık Birol'un düzenlediği belge trafik görevlileri tarafından tutulması gereken bir tutanak olduğundan, resmi belge niteliğindedir. Resmi belgenin düzenlenmesi ile ;uç oluşmaktadır. Sanık suret belge düzenlemiş olup, bu belgeden çekilen fotokopide tasdik bölümü bulunmaktadır. Buna göre sanık, tasdikli suret değil, öncelikle doğudan doğruya sahte resmi belge düzenlemiş, sonra bunun fotokopisini çekmiştir. Bu nedenle eylemi TCK' nun 342/1. maddesi kapsamındadır. Uygulamada trafik kazası tespit tutanakları sadece bir nüsha olarak düzenlenmekte, belge aslı trafik dairesinde saklı tutulmaktadır. İlgililere ya da adliyeye verilmesi gereken hallerde, trafik dairesinin aslından çektiği fotokopi örnekleri verilmektedir. Dolayısıyla sigorta şirketleri de fotokopi belge üzerinden işlemlerini sürdürmektedir. Diğer taraftan kullanılan belge benzerleri ile aynıdır. Sanığın sigorta şirketine ibraz ettiği suça konu bel:e fotokopi olmakla beraber bu belgeye istinaden sigorta şirketinin hasar bedelini ödemiş bulunması karşısında, düzenlenen bu belgenin aldatıcı nitelikte olduğu, böylece sanığa yüklenen sahte belge düzenlemek suçunun tüm unsurları ile oluştuğu anlaşılmıştır." gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

 

Bu hükmün de sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay C. Başsavcılığının 8.9.2003 gün ve 160293 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

 

CEZA GENEL KURULU KARARI

 

Sanık Birol'un sahte resmi belgede düzenlemek suçundan TCY'nın 342/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda özel daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, resmi belgede sahtecilik suçunun veya resmi belge suretinde sahtecilik suçunun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

 

İnceleme konusu olayda;

 

Oto alım satımı ile uğraşan ve önceden sigortacılık da yapan sanığın, elde ettiği bir trafik kazası tespit tutanağı formu fotokopisinin ön ve arka yüzündeki boş kısımlarını, Nilüfer'e vekaleten satın alıp trafiğe tescilini yaptırdığı 06 XXX XX plakalı aracı, 06 XX 772 plakalı bir başka araçla kaza yapmış gibi gösterecek biçimde doldurduğu, gerçek olarak düzenlenmiş bir başka tutanak fotokopisinden, düzenleyen görevlilerin ad ve soyadları ile sicil numaralan ve imzalarını içeren bölüm ile yine aslının aynıdır kaşesini ve onaylayan memurun adı ve soyadı ile imzasını taşıyan kısımlarını kesip, oluşturduğu 31.7.1997 gün ve 28373 sayılı belgeye yapıştırmak suretiyle sahte resmi belge sureti düzenlediği, ardından bu belgeden çektiği onaysız fotokopiyi sigorta şirketine verip, belgenin onaylı suretini istemeyen görevlilerin özensiz davranışından da yararlanarak araç sahibine vekaleten hasar bedelini aldığı, düzenlenen ekspertiz raporunda aracın plakası, motor ve şasi numaralan ile diğer teknik bilgilerin gösterilmiş ve kazaya karıştığı belirtilen aracın fotoğraflarının da eklenmiş olması karşısında, sanığın sigorta eksperlerine başka bir aracı gösterip tutanak düzenlettiği hususunda kanıt bulunmadığı, iddia, savunma ve dosyadaki diğer kanıtlardan anlaşılmaktadır.

 

Ceza Hukuku yönünden varaka, olayları nakleden veya irade beyanlarını içeren ve bir kimse tarafından oluşturulan her türlü yazılı belge olarak tanımlanabilir. Varakanın esas işlevi ise, hukuki faaliyetlerde kanıtlamaya hizmet etmektir.

 

İşte bu nedenledir ki, belgelere duyulan ihtiyaç ve güven, bunlar üzerindeki sahteciliğin suç olarak düzenlenmesini sağlamış ve böylelikle hukuki ilişkilerde ispat aracı olan belgelerin doğruluğu ve gerçekliğine duyulan güven korunmak istenmiştir.

 

Belgede sahtecilik cürümleri yönünden yapılan en önemli ayırım resmi ve özel belge ayırımı olup, bir de resmi belgeye eşit sayılan belge söz konusudur. Ceza Yasamızda ise resmi belgenin tanımı yapılmamıştır. Ancak doktrinde görüş birliği ile ileri sürüldüğü ve yargısal kararlarda istikrarlı biçimde vurgulandığı üzere, bir belgenin resmi belge sayılabilmesi için şu iki unsurun bulunması gerekir.

 

1) Belge bir memur tarafından düzenlenmiş olmalı,

 

2) Bu düzenleme ile memurun gördüğü fonksiyon arasında nedensellik bağı bulunmalı, başka bir deyişle belge görev gereği düzenlenmiş olmalıdır.

 

Öte yandan, Ceza Yasamız ispat kuvvetleri bakımından resmi belgeler arasında fark gözetmiş ve bu kuvvetin derecesi oranında cezayı ağırlaştırmıştır. Gerçekten, 339. madde taklit veya tahrif olunan resmi belgenin, 342. maddenin 2. fıkrası ise resmi belge suretinin "sahteliği ispat edilmedikçe muteber olan evrak kabilinden" olması halini ayrıca öngörmüş ve bu durumda daha ağır bir ceza kabul etmiştir. Yine Ceza Yasamız, daha üstün bir ispat gücünü taşıdıkları içindir ki, resmi belge asıllarında memurların yaptığı sahteciliği 339 ve 340. maddelerinde, memur olmayanların yaptığı sahteciliği de 342. maddesinin 1. fıkrasında daha ağır bir ceza ile karşılamış, suretlerde yapılan sahteciliği ise memur failler bakımından 341. maddesinin 1. fıkrasında, memur olmayan failler yönünden de 342. maddenin 3. fıkrasında, bunların belge aslında yaptıkları sahteciliğe nazaran daha hafif bir biçimde cezalandırmıştır.

 

Resmi belgede sahtecilik suçunun oluşması için, belgenin hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte bulunması gerekir. Yine bu suçun oluşumu bakımından belgenin sahte olarak düzenlenmesi yeterli olup, kullanılması zorunlu değildir. Bu nedenle zarar olasılığının bulunması için belgede yapılan sahteciliğin çok sayıda kişiyi aldatacak nitelikte olması, bir başka anlatımla belgenin nesnel olarak aldatıcılık yeteneğinin bulunması gerekir. Aldatma keyfiyeti belgeden objektif olarak anlaşılmalıdır. Muhatabın hatasından, dikkatsizlik veya özensizliğinden kaynaklanan fiili iğfal, aldatma yeteneğinin varlığını göstermez.

 

Resmi belgenin aslı, resmi memur tarafından ilk olarak meydana getirilmiş nüshalarıdır. Suret ise, aslın tam bir örneğini ifade eder. Ancak teknik hukukta suretin daha dar bir anlamı vardır; bu anlamda suret, "resmi bir daire veya noterlikte saklı bulunan bir resmi varakanın aslına tamamen ve kelimesi kelimesine uygun bulunan ve bu uygunluğu yetkili memur tarafından onaylanan belge" anlamına gelir.

 

Bu itibarla, burada söz konusu olan suretin şu nitelikleri taşıması gereklidir:

 

a) Yetkili memur tarafından düzenlenmiş olmalı,

 

b) Suretin aslına uygun olduğu memur tarafından onaylanmış bulunmalı,

 

c) Asıl mevcut ve resmi bir daire veya noterlikte saklı olmalı,

 

d) Suretin aslına uygunluğunu onaylayan memur, tasdik hususunda yetkili bulunmalıdır.

 

Görüleceği üzere, suret sıfatı yetkili memurun onayı ile doğmaktadır. Böyle olunca, asıl belgenin, el yazısı, yazı makinesi veya fotokopi yoluyla çıkarılan suretleri de, onaylanmış olmak şartıyla geçerlidir.

 

Bu nitelikleri taşıyan suretler kanıt olabilme yeteneğini taşıdığından, kanun koyucu bunlarda yapılan sahteciliğin kamunun güvenini sarsacağım kabul etmiş ve buna yönelik eylemlerin cezalandırılmasını öngörmüştür. Gerçekten Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 311. maddesi, mahkeme kalemine verilecek bir senedin sureti yetkili memur tarafından çıkarılıp da mahkeme başkanına tasdik ettirilince bu suretin "asıl hüküm ve kuvvetinde" olduğunu belirtmektedir. Esasen bu özel hüküm dışında da, suretin -aslın ibrazı talep edilinceye kadar veya ibrazdan sonra asla uygunluğu tespit olununca- aslın taşıdığı ispat gücüne aynen malik olacağı kuşkusuzdur. Ancak, surette yapılan sahtecilik eylemi, asılda yapılan sahteliğe oranla, daha az bir tehlike arzeder. Aslın ibrazı daima istenebileceği ve -yasal istisnalar dışında- bundan kaçınılamayacağı cihetle, suretin asla uygun olup olmadığı kontrol edilebilir ve sahtelik kolaylıkla meydana çıkarılabilir.

 

Somut olaydaki sahtecilik eylemine konu trafik kazası tespit tutanağı, ancak resmi trafik görevlileri tarafından düzenlenebilecek bir belge olduğundan, resmi belge niteliğinde sayılacağında kuşku bulunmamaktadır. Ancak, başlangıçtan itibaren kastı sahte resmi belge sureti düzenlemek olan sanığın, bu belgeyi el yazısı ile düzenleyip, belgenin tamamlanabilmesi için gerekli olan görevli isim ve imzaları ile aslına uygunluğu onaylayan bölümlerini başka bir belge fotokopisinden kesip yapıştırmak suretiyle doğrudan doğruya sahte resmi belge sureti oluşturduğundan, memur olmayanların resmi belge aslındaki sahtecilik suçlarını düzenleyen TCY'nın 342. maddenin 1. fıkrasının uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Kaldı ki, bu yolla düzenlenen belge sanık tarafından yok edilmesi nedeniyle elde edilemediğinden, aldatıcılık yeteneğinin araştırılmasına da olanak bulunmamaktadır.

 

Sanığın bu belgeden çektiği fotokopi ise onaysız olup, bu yönüyle suret belge özelliğini taşımadığı, hukuki sonuç doğurmaya elverişli nitelikte olmadığı ve aldatıcılık yeteneğinin bulunmadığı, şirket görevlilerinin belgenin onaylı suretini istememeleri biçimindeki özensiz davranışları nedeniyle ortaya çıkan fiili iğfalin de aldatıcılık yeteneğinin varlığını göstermeyeceği anlaşıldığından, sahte resmi belge sureti düzenlemek suçunun unsurları da oluşmamıştır.

 

Bu itibarla, sanığın sahte resmi belge düzenlemek suçundan mahkumiyetine ilişkin yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

 

Kabule göre de;

 

Katılan şirket vekilinin son soruşturma aşamasında verdiği 20.9.2001 günlü dilekçede şikayetten vazgeçtiklerini beyan etmesi nedeniyle CYUY'nın 372. maddesi uyarınca müdahalenin hükümsüz kaldığı gözetilmeden, katılan lehine vekalet ücretine hükmedilmesi yasaya aykırı olup, hükmün bu nedenle de bozulmasına karar verilmelidir.

 

Sonuç: Açıklanan nedenlerle, yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 14.10.2003 günü tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY11.Ceza Dairesi Esas: 2006/2631Karar: 2008/992 – BELGEDE SAHTECİLİK-ALDATICILIK YETENEĞİNİN TESPİTİ HAKİME AİTTİR

T.C. YARGITAY11.Ceza Dairesi

 

Esas: 2006/2631Karar: 2008/992Karar Tarihi: 21.02.2008

ÖZET: Suça konu ruhsatta yapılan bilirkişi incelemesinde, araç muayene bölümündeki tarih üzerinde birden fazla mükerrer geçme olduğundan, görevliler nezdinde iğfal kabiliyetinin bulunmadığının belirtilmesi karşısında, sahtecilik suçlarında aldatıcılık yeteneğinin tespiti hakime ait olduğu halde, suça konu ruhsatnamede bu konuda gözlemde bulunulmadan ve denetime olanak verecek şekilde dosya içerisinde bulundurulmadan karar verilmesi, kanuna aykırıdır.

 

(5275 S. K. m. 122) (647 S. K. m. 5)

 

Dava: Motorlu araç trafik belgesinde sahtecilik suçundan sanık B. Bozkurt'un yapılan yargılaması sonunda, mahkumiyetine dair İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 04.07.2005 gün ve 2003/903 Esas, 2005/552 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığının bozma isteyen 03.04.2006 tarihli tebliğnamesi ile daireye gönderilmekle, incelenerek gereği görüşüldü:

 

Karar: 1- Sanığın yüklenen suçtan cezalandırılmasına yeterli, her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı ve şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca beraatına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,

 

Kabule göre:

 

2- Suça konu ruhsatta yapılan bilirkişi incelemesinde, araç muayene bölümündeki tarih üzerinde birden fazla mükerrer geçme olduğundan, görevliler nezdinde iğfal kabiliyetinin bulunmadığının belirtilmesi karşısında, sahtecilik suçlarında aldatıcılık yeteneğinin tespiti hakime ait olduğu halde, suça konu ruhsatnamede bu konuda gözlemde bulunulmadan ve denetime olanak verecek şekilde dosya içerisinde bulundurulmadan karar verilmesi,

 

3- Para cezasının ödenmemesi halinde gecikme zammı uygulanacağına dair 5275 sayılı Yasada bir hüküm bulunmadığı gözetilmeden anılan Yasanın 122. maddesiyle, yürürlükten kaldırılan 647 sayılı Yasanın 5/6. maddesi uyarınca gecikme zammına hükmolunması,

 

Sonuç: Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK. nun 321. maddesi uyarınca istem gibi BOZULMASINA, 21.02.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.