YHGK 13.4.2011 E.2010/1-701 – K.2011/130

– Muris Muvazaası Sebebiyle Tapu İptali (Islahla Tenkis)
– Islah (Muris Muvazaası Ve Tenkis)
– Tenkis (Tercih Hakkının Değiştirilmesi)
– Rücu Koşuluyla Bağış (Tenkis)
– Bağış (Rücu Koşuluyla – Tenkis)
– Saklı Payı Zedeleme Kastı (İkinci Satış)
– Sabit Tenkis Oranı

TMK.561, 563, 564, 565/1-2-3, 570 – BK.511, 517

1. Davacılar gerek satış suretiyle temlik edilen 12, 292 ve 297 parsel sayılı taşınmazların, gerekse ölünceye kadar bakma koşulu
ile temlik edilen taşınmazların miras bırakan tarafından mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak temlik edildiğini
ileri sürdüklerine göre:

Muvazaa iddiasının özünde temliklerin geçerli olmadığı iddiası vardır. Öncelikle satış suretiyle gerçekleştirilen temlik işleminin
muvazaalı olduğu, yani geçersizliği iddia edildiğine göre tenkise konu olamayacaktır. Zaten satış işleminin geçerli olması halinde
de, ivazlı işlem olacağından yine tenkise tabi olamayacaktır.

2. Çekişme konusu edilen taşınmazın 4/5 payı yönünden ise, davalı Nezaket’e rücu koşuluyla bağışlandığı ve onun tarafından da
davalı Hakan’a satış suretiyle temlik edildiği gözetildiğinde, bu taşınmazların da saklı payı zedeleme kastının ispatı halinde
tenkise tabi olacağı açıktır.

3. Dosya içerisindeki veraset ilamından miras bırakanın 4.12.1999 tarihinde vefat ettiği anlaşıldığına göre, eldeki davada ölüm
tarihinde yürürlükte olan 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisindeki tenkis hükümlerinin uygulanacağı açıktır.

DAVA ve KARAR:

Taraflar arasındaki “Tapu iptali ve tescil, tenkis” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bolu Asliye 2. Hukuk Mahkemesinin
davanın kısmen kabulüne dair verilen 6.5.2009 gün ve 2000/102 E. – 2009/125 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili ile
davalılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 8.12.2009 gün ve 2009/8379-12697 sayılı ilamı;

(“…Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı taktirde tenkis isteğine ilişkindir.

Mahkemece, tenkis isteği yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakanın çekişme konusu 12, 292 ve 297 parsel sayılı taşınmazları 11.11.1982
tarihli akitle satış yoluyla davalı Nezaket’e; yine 116, 451, 140 parseller ile 141 parsel sayılı taşınmazın 4/5 payını 20.2.1990
tarihli akitle rücu şartlı hibe suretiyle davalı Nezaket’e, onun da anılan dört parça taşınmazı 18.9.1995 tarihli akitle satışlar
davalı Hakan’a, yine 9, 122 ve 290 parsel sayılı taşınmazları 1.2.1994 tarihli akitle ölünceye kadar bakma koşuluyla davalı
Hakan’a, onun da, aynı taşınmazları 7.1.1997 tarihli akitle davalı Rabia’ya yine satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Davacılar, anılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırmak ve saklı paylarının ihlal etmek amacıyla yapıldığını ileri sürerek eldeki
davayı açmışlar ise de, mahkemece muris muvazaası iddiası yönünden bir araştırma ve inceleme yapılmadan tenkis isteği bakımından
hüküm kurulmuş, ne var ki, muris muvazaasına yönelik istek bakımından davacılar tarafından bir temyiz itirazında da
bulunulmamıştır.

Dosya kapsamı ile, çekişmeye konu edilen 205 ada 9, 122 ve 290 parsel sayılı taşınmazların davalı Hakan’a ölünceye kadar bakma akdi
ile temlik edildiği kayden sabittir.

Hemen belirtilmelidir ki; ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi basitçe taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı
yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir. Nitekim, söz konusu sözleşme BK.nun
511. maddesinde, “kaydı hayat ile bakma mukavelesi, akitlerden birinin diğerine ölünceye kadar bakmak ve onu görüp gözetmek
şartıyla bir mamelek yahut bazı malların temlikini iltizam etmesinden ibaret olan bir akit” olarak tarif edilmiştir.

Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı
sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım
alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer.

Bilindiği üzere; bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine
alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her
türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı
malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkiine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek
zorundadır. Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları BK.nun 517. maddesinde açıklanmış sözleşmeden doğan
ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş
veya olanaksız hale gelmişse taraflardan herbirinin tek yanlı olarak sözleşmeyi fesh etme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı
tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır. O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna
karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona
erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.

Somut olaya gelince; dosya kapsamı, tanık beyanları ile davalılardan Hakan ile annesi olan davalı Nezaket’in tarafların miras
bırakanı İbrahim ile yaşadıkları, yaşam süresi içerisinde onun maddi ve manevi her türlü ihtiyacını giderdikleri ve son
zamanlarında yatalak olan murise karşı bakım görevinin yerine getirildiği görülmektedir.

Kaldı ki, bakım alacaklısı muris İbrahim’in sağlığında akitten kaynaklanan bakım borcunun yerine getirilmediğine dair bir dava
açılmadığı gibi bir iddianın da sebk etmediği açıktır.

Bu durum karşısında, anılan üç parça taşınmazın temlikinin ivaz karşılığı olduğu gözetildiğinde tenkis hükümlerini tabi olmayacağı
da tartışmasızdır. Vurgulamak gerekir ki, miras bırakanın ölüme bağlı tasarrufları ile (vasiyetname ve miras mukavelesi) sağlar
arası (hibe) gibi tasarrufları tenkise tabidir.

O halde, 205 ada 9, 122 ve 290 parsel sayılı taşınmazlar bakımından tenkis isteğinin kabul edilmiş olması doğru değildir.

Öte yandan; her ne kadar 12, 292 ve 297 parsel sayılı taşınmazlar davalı Nezaket’e satış suretiyle temlik edilmiş ise de, yapılan
araştırma ve inceleme sonucunda miras bırakanın gerçek iradesinin satış olmayıp mirasçıdan mal kaçırma amacını taşıdığı, bir başka
ifadeyle yapılan temlikin bağış amaçlı olduğu saptandığına göre tenkise tabi olacağında kuşku yoktur.

Diğer taraftan, 116, 151, 140 parseller ile 141 parsel sayılı taşınmazın 4/5 payının davalı Nezaket’e rücu koşuluyla bağışlandığı
ve onun tarafından da davalı Hakan’a satış suretiyle temlik edildiği gözetildiğinde bu taşınmazların da saklı payı zedeleme
kastının ispatı halinde tenkise tabi olacağı açıktır.

Ayrıca, dosya kapsamı ile miras bırakanın dava dışı 95 parsel sayılı taşınmazı 3.5.1989 tarihinde davacı Nursel Turan’a satış
suretiyle temlikinin bedelsiz olduğunun kanıtlanamadığı da anlaşılmaktadır.

Buna karşın, 95 parsel sayılı taşınmaz bakımından yapılan temlik nedeniyle davacı Nursel’in saklı payını aldığının kabulü doğru
değildir.

Bu açıklamalar ve ortaya konulan ilke ve somut olgular karşısında tenkis hesabının da değişeceği kuşkusuzdur.

Kabul tarzı itibariyle de, davalılar tercih haklarını Türk Medeni Yasasının 564. maddesi hükmü uyarınca ayın olarak verme şeklinde
kullandıkları ve, mahkemece sabit tenkis oranına göre davacıların saklı payı oranında iptal ve tescile karar verilmiş olması da
doğru değildir. Zira, davalılar tercihlerini ayın yönünde kullandıklarına göre, taşınmazların mülkiyetinin davacılara bırakılması
ve davacıların davalılara bedel ödemesi yasal koşul olduğu halde mahkemece bu hususta yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm
tesisi isabetsizdir.

Bilindiği üzere; tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme bağlı veya sağlararası kazandırmaların
(tebberru) yasal sınıra çekilmesini amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır. Tenkis davasının
dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras bırakanın ölüme bağlı veya sağlararası bir kazandırma işlemi ile saklı pay sahiplerinin
haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların zedelendiğinden söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik)
dışı terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke miras bırakanın ölüm tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile,
iadeye ve tenkise tabi olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini oluşturur. Miras bırakanın borçları, bakmakla
yükümlü olduğu kişilerin bir aylık iaşe, terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi giderler de
pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın
açıldığı tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak miktarının tesbiti gerekir. (MK.565) Miras bırakanın
Medeni Kanunun 564. maddesinde belirlenen saklı paya tecavüz edip etmediği bulunan bu rakam üzerinden hesaplanır. Tasarruf oranı
aşılmış ise tasarrufun niteliğine göre icap ederse kazandırma işleminde, saklı payları zedeleme kastının bulunup bulunmadığı
objektif (nesnel) ve subjektif (öznel) unsurlar dikkate alınarak belirlenmelidir. Zira tasarruf oranını aşan her kazandırmada saklı
payları zedeleme kastının varlığından söz edilemez.

Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar veya Medeni Kanunun 565. maddesinin 1., 2. ve 3. bentlerinde
gösterilenler) veya saklı payın ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan diğerlerinde özellikle muayyen mal hakkında tenkis
uygulanırken Medeni Kanunun 570. maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli mirasçılardan ise aynı kanunun 561.
maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak alınanla sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına bakılmayarak
önce ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra sağlararası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem
sırasında dava edilmeyen kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının onlardaki hakkını dava etmemesinin
davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok kişiye yapılan teberru tenkise tabi olursa 563. maddede yer alan, alınanla mütenasip
sorumluluk kuralı gözetilmelidir.

Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde tasarrufun tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında
kurulan oranda (SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün olup olamayacağı (MK.564) araştırılmalıdır. Bu
araştırma sonunda tasarrufa konu mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm halinde taraflar adına
tesciline karar verilmelidir.

Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya çıktığı takdirde sözü geçen 564. maddedeki tercih hakkı gündeme
gelecektir. Böyle bir durum ortaya çıkmadan davalının tercih hakkı doğmadan davalının tercihinin kullanması söz konusu olamaz. Daha
önce bir tercihten söz edilmişse sonuç doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı içtihadı
birleştirme kararı uyarınca sür`atle dava konusu olup sabit tenkis oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı
gündeki fiatlara göre değeri belirlenmeli ve bu değerin sabit tenkis oranıyla çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar
verilmelidir.

Hal böyle olunca; yukarıda değinilen ilkeler gözetilmek suretiyle bir araştırma, inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre
bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir…”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra
gereği görüşüldü:

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.

Davacılar vekili miras bırakanlarının maliki olduğu 12, 122, 140, 141 (4/5 payı), 290, 292, 297, 116, 451 ve 205 ada 9 parsel
sayılı taşınmazlarının, bir kısmını satış, bir kısmını ölünceye dek bakma akdi ve hibe ile davalılara mal kaçırmak amacıyla temlik
ettiğini, miras bırakanın başkaca malı olmayıp tüm mal varlığını davalılara aktarmasını haklı kılacak hiçbir nedenin bulunmadığını,
bakıma muhtaç olmadığını, satış sureti ile devrettiği taşınmazların gerçekte bağışlandığını, temliklerin hepsinin muvazaalı olması
nedeniyle geçersiz olduğunu ileri sürerek, tapu iptali ile tescil, olmazsa tenkis isteminde bulunmuştur.

Mahkemece, alınan tenkis raporları doğrultusunda davacı Nursel yönünden saklı payının ihlal edilmediği gerekçesi ile davanın
reddine; diğer davacılar yönünden ise davanın kabulü ile pay olarak tapu iptal tescil kararı verilmiştir.

Özel Dairece yukarıda açıklanan gerekçelerle hüküm bozulmuş; Yerel Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğindeki belgelerden; miras bırakanın çekişme konusu 12, 292 ve 297 parsel sayılı taşınmazları 11.11.1982 tarihli akitle
satış yoluyla davalı kızı Nezaket’e; yine 116, 451, 140 parseller ile 141 parsel sayılı taşınmazın 4/5 payını 20.2.1990 tarihli
akitle rücu şartlı hibe suretiyle davalı Nezaket’e, O`nun da anılan dört parça taşınmazı 18.9.1995 tarihli akitle davalı oğlu
Hakan’a satış suretiyle; yine 9, 122 ve 290 parsel sayılı taşınmazları ise 1.2.1994 tarihli akitle ölünceye kadar bakma koşuluyla
davalı Hakan’a, O`nun da, aynı taşınmazları 7.1.1997 tarihli akitle davalı eşi Rabia’ya satış suretiyle temlik ettiği
anlaşılmaktadır.

İlk olarak, bozma ilamında da değinildiği üzere davacılardan Nursel Turan`a dava dışı 95 parsel sayılı taşınmazın miras bırakan
tarafından 3.5.1989 tarihinde satış suretiyle temlik edildiği ve onun tarafından da dava dışı İbrahim Sucu`ya 27.11.1998 tarihinde
satıldığı belirgindir. Her ne kadar alınan bilirkişi raporunda anılan parselin satışı nedeniyle davacı Nursel`in saklı payına
herhangi bir el atma olmadığı tenkis isteyemeyeceği görüşü üzerine mahkemece davacı Nursel yönünden davanın reddine karar
verilmişse de, davacının taşınmazı bedelsiz aldığı kanıtlanmış değildir. Öyleyse Mahkemece anılan davacının talepleri irdelenerek
olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekirken, davasının reddi doğru değildir.

Öte yandan, bir kısım davacılar her ne kadar başlangıçta muris muvazaası hukuksal nedenine de dayanarak tapu iptal ve tescil
istemişlerse de, mahkemeye sundukları 13.4.2009 havale tarihli ıslah dilekçesi ile taleplerini tenkise çevirmişlerdir.

Bilindiği üzere, saklı paylarının değerini alamayan mirasçıların miras bırakanlarının, mirastan tasarruf edebileceği kısmı aşan
yani saklı paylarına yaptığı tecavüzü ortadan kaldırmak ve geri alınmasını sağlamak için açtıkları davalar öğretide tenkis
(İndirim) davaları olarak adlandırılmakta olup; tenkis davaları, özünde geçerli olan işlemler için açılabilir. Yani geçerli olmayan
işlemlerde tenkis uygulanamaz.

Eldeki davada davacılar gerek satış suretiyle temlik edilen 12, 292 ve 297 parsel sayılı taşınmazların, gerekse ölünceye kadar
bakma koşulu ile temlik edilen taşınmazların miras bırakan tarafından mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak temlik
edildiğini ileri sürdüklerine göre, muvazaa iddiasının özünde temliklerin geçerli olmadığı iddiası vardır. Öncelikle satış
suretiyle gerçekleştirilen temlik işleminin muvazaalı olduğu, yani geçersizliği iddia edildiğine göre tenkise konu olamayacaktır.
Zaten satış işleminin geçerli olması halinde de, ivazlı işlem olacağından yine tenkise tabi olamayacaktır.

Ölünceye kadar bakma akdi ile temlike konu edilen 9, 122 ve 290 parsel sayılı taşınmazlara ilişkin yapılan temliklerin de muvazaalı
olduğu, geçersiz olduğu ileri sürüldüğünden tenkise konu edilemez. Kaldı ki, dosya içeriği ve toplanan delillere göre bakım koşulu
gerçekleştiğinden ve miras bırakan tarafından bakım borcunun yerine getirilmediğine dair sağlığında bir çekişme de yaratılmadığına
göre, temlik ivaz karşılığı yapılmış olduğundan, tenkise tabi olmayacaktır.

Öyleyse geçersiz olmayan ve bir ivaz karşılığı yapıldığı belirlenen ölünceye kadar bakma akdi ile temlik edilen 9, 122, 290 nolu
parseller ile satış suretiyle temlik edilen taşınmazlar yönünden bir kısım davacıların taleplerini tenkis olarak ıslah etmeleri
nedeniyle muvazaa incelemesine de girilemeyeceğinden ve ivazlı işlemlerde tenkis uygulanamayacağından 12, 292 ve 297 nolu parseller
yönünden davanın reddi gerekir.

Çekişme konusu edilen 116, 451, 140 ve 141 parsel sayılı taşınmazın 4/5 payı yönünden ise, davalı Nezaket’e rücu koşuluyla
bağışlandığı ve onun tarafından da davalı Hakan’a satış suretiyle temlik edildiği gözetildiğinde bu taşınmazların da saklı payı
zedeleme kastının ispatı halinde tenkise tabi olacağı açıktır.
O halde, bir kısım davacıların tenkise yönelik talepleri dava konusu edilen hibeye konu taşınmazlar yönünden araştırılmalıdır.

Hemen belirtilmelidir ki, dosya içerisindeki veraset ilamından miras bırakanın 4.12.1999 tarihinde vefat ettiği anlaşıldığına göre,
eldeki davada ölüm tarihinde yürürlükte olan 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisindeki tenkis hükümlerinin uygulanacağı açıktır.
Bunun yanı sıra, davalılar her ne kadar ilk cevap dilekçelerinde tercih haklarını mal olarak değil de, para olarak kullanacaklarını
belirtmişlerse de; gerek 26.10.2005 tarihli celsede gerekse 7.11.2007 tarihli celsedeki beyanlarında tercih haklarını mal olarak
kullanacaklarını, para ödeyecek durumları olmadığını bildirmişlerdir. Öyleyse Yerel Mahkemece tenkis incelemesi yapılırken
davalıların bu istekleri gözönünde bulundurulmalıdır.

Bu durumda yerel mahkemece yapılacak iş;

1- Davacılardan Nursel Turan`ın dava dışı 95 parsel sayılı taşınmazı bedelsiz aldığı kanıtlanamadığından, talepleri konusunda
olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi,

2- Davalılardan Hakan`a temlik edilen ölünceye kadar bakma akdine konu 9, 122 ve 290 parsel sayılı taşınmazların temlikinin ivaz
karşılığı olduğu anlaşıldığından, çekişmeli parseller yönünden tenkis isteğinin reddine karar verilmesi,

3- Davalı Nezaket`e satılan 12, 292 ve 297 parsellere ilişkin tenkis isteğinin de yukarıda açıklanan gerekçelerle reddine karar
verilmesi,

4- Davalı Nezaket`e hibe edilen ve O`nun tarafından diğer davalı Hakan`a satış suretiyle temlik edilen 116, 451, 140, 141 parsel
(4/5 payı) sayılı taşınmazlar yönünden ise tenkis incelemesi yapılarak olumlu veya olumsuz bir karar verilmesi gerekir.

Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemenin direnme kararı usul ve yasaya aykırı olup; direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulması
gerekir.

SONUÇ: Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.

Y.H.G.K. 13.4.2011 E.2010/1-701 – K.2011/130

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir