Etiket arşivi: 31.3.2010

YHGK 31.3.2010 E.2010/12-91 – K.2010/182

– Kambiyo Senetlerine Mahsus Takipte İmzaya İtiraz
– İmzaya İtiraz (İcra Mahkemesinin Bilirkişi Tetkikatı Yaptırması)
– İcra Mahkemesinin Bilirkişi İncelemesi Yaptırması
– Bilirkişi Raporları Arasındaki Çelişkinin Giderilmesi (5. Rapor – İcra Mahkemesinde)

HUMK.309/2-3-4, 310, 311, 312 – İİK.68/a-4, 168/4, 170/3

Borçlunun kambiyo senedindeki imzaya itirazını ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde İcra Mahkemesine bildirmesi ve icra mahkemesinin de bu itirazı İcra ve İflas Kanununun 170. maddesi hükümleri çerçevesinde ve yine bu maddeden yapılan atıfla İcra ve İflas Kanununun 68/a maddesinin 4. fıkrasında yer alan yöntem dairesinde yapması gerekmektedir.

Takibin dayanağı senetteki inkar edilen imza ile karşılaştırılacak imza arasında ilk bakışta görülebilecek derecede bir uygunluk ve benzerlik yok ise veya senetteki inkar edilen imzanın taklit edilmesi kolay ise, İcra Mahkemesi imza karşılaştırması için bilirkişiye başvurmalıdır.

Bu noktada hakim, birinci bilirkişi raporu ile durumun gereği gibi aydınlanmadığı kanısına varırsa, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırabilir. İkinci bilirkişi raporunun da yeterli bulunmaması halinde, üçüncü bilirkişi incelemesi yaptırılması olanaklıdır.
Son bilirkişi raporu ile ilk üç bilirkişi raporları arasında içerikleri ve sonuçları itibariyle aykırılık bulunduğuna göre, somut olayın özelliği itibariyle, davalı yanın son rapora itirazı da gözönünde tutularak, yeniden seçilecek bilirkişiler eliyle inceleme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

DAVA ve KARAR:

Taraflar arasındaki imzaya itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;

İstanbul 9. İcra Mahkemesince takibin durdurulmasına dair verilen 22.5.2008 gün ve 2007/319 – 2008/659 sayılı kararın incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi üzerine,

Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 29.1.2009 gün ve 2008/20377-2009/1946 sayılı ilamı;

(…1- Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE,

2- Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Takip konusu 15.3.2006 vadeli ve 400.000.- YTL. miktarlı senetteki, borçlu Besim Eren imzasının “borçlu eli ürünü” olduğu, dosyadaki 30.7.2007 tarihli Grofoloji ve Sahtecilik Uzmanı tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda belirtilmiştir.
Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarı Grofoloji ve Sahtecilik Uzmanlarından üç kişilik bilirkişi heyetince düzenlenen15.11.2007 tarihli müşterek raporda, takip konusu senedin yine, borçlu Besim Eren tarafından imzalandığı rapor edilmiştir.

Her iki raporda da imzanın borçlu eli ürünü olduğu bildirilmesine karşın, bu defa Jandarma Genel Komutanlığı, Döküman İnceleme Uzmanlarından oluşan bilirkişi heyetinden inkar olunan imzanın borçluya ait olduğuna dair sonuç bildiren üçüncü rapor alınmıştır.

İcra Mahkemesince içerikleri ve sonuçları itibariyle birbirini doğrular nitelikte görüş ifade eden bilirkişi incelemeleri gereğince borçlunun imzaya itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karşı görüş bildiren29.5.2008 tarihli dördüncü rapora itibar olunarak takibin durdurulmasına dair hüküm tesisi isabetsizdir…) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI:

İstek, kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte imzaya itirazdan ibarettir.

Davalı/alacaklı tarafından davacı/borçlu aleyhine girişilen kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte, takip dayanağı 15.3.2006 vadeli ve 400.000.- YTL. miktarlı senetteki imzaya itirazını icra Mahkemesine bildirmiştir.

Mahkemece alınan 30.7.2007, 15.11.2007 ve 25.1.2008 tarihli ilk üç raporda, “takibe konu senetteki imzanın borçluya ait olduğu” yönünde görüş bildirilmiştir.

Davacı yanın itirazı üzerine 29.5.2008 tarihli “bonodaki imzanın borçlu eli ürünü olmadığı” yönünde görüş bildiren dördüncü raporu alan İcra Mahkemesi, karşı görüş bildiren bu dördüncü rapora dayanarak takibin durdurulmasına dair hüküm tesis etmiş;

Özel Daire’ce bu hüküm yukarıda açıklanan nedenle bozulmuş, Mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Talebin niteliğine göre imzaya itiraza ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 170. maddesi, eldeki talebin yasal dayanağını oluşturmaktadır. Anılan madde “imzaya itiraz” başlığını taşımakta olup, aynen;

“Borçlu, 168 inci maddenin 4 numaralı bendine göre kambiyo senedindeki imzanın kendisine ait olmadığı yolundaki itirazını bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirir. Bu itiraz satıştan başka icra takip muamelelerini durdurmaz.

İcra Mahkemesi duruşmadan önce yapacağı incelemede, borçlunun itiraz dilekçesi kapsamından veya eklediği belgelerden edindiği kanaate göre itirazı ciddi görmesi halinde alacaklıya tebliğe gerek görmeden itirazla ilgili kararına kadar icra takibinin geçici olarak durdurulmasına evrak üzerinde karar verebilir.

İcra Mahkemesi, 68/a maddesinin dördüncü fıkrasına göre yapacağı inceleme sonunda, inkar edilen imzanın borçluya ait olmadığına kanaat getirirse itirazın kabulüne karar verir. İtirazın kabulü kararı ile takip durur. Alacaklının genel hükümlere göre dava açma hakkı saklıdır. İnkar edilen imzanın borçluya ait olduğu anlaşılırsa ve itiraz ile birlikte takip ikinci fıkraya göre durdurulmuşsa, borçlu sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde kırkından aşağı olmamak üzere inkar tazminatına ve takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkum edilir ve itiraz reddedilir.

Borçlu menfi tespit veya istirdat davası açarsa, hükmolunan tazminatın ve para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve davanın borçlu lehine sonuçlanması halinde daha önce hükmedilmiş olan tazminat ve para cezası kalkar.

İcra Mahkemesi, itirazın kabulüne karar vermesi halinde, senedi takibe koymada kötüniyeti veya ağır kusuru bulunduğu takdirde alacaklıyı senede dayanan takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkum eder.

Alacaklı genel mahkemede dava açarsa, para cezasının tahsili dava sonuna kadar tehir olunur ve bu davayı kazanırsa hakkında verilmiş olan para cezası kalkar.”

Hükmünü içermektedir.

Aynı Kanunun 168. maddesinin 4. bendinde haciz yoluyla takipte ödeme emrinde yer alacak hususlardan birisi olarak;

“Takip müstenidi kambiyo senedindeki imza kendisine ait olmadığı iddiasında ise bunu beş gün içinde açıkça bir dilekçe ile icra mahkemesine bildirmesi; aksi takdirde kambiyo senedindeki imzanın bu fasıl gereğince yapılacak icra takibinde kendisinden sadır sayılacağı ve imzasını haksız yere inkar ederse sözü edilen senede dayanan takip konusu alacağın yüzde onu oranında para cezasına mahkum edileceği ve merciden itirazının kabulüne dair bir karar getirmediği takdirde cebri icraya devam olunacağı ihtarı.” gösterilmiştir.

Yine İcra ve İflas Kanununun 170. maddesinin 3. fıkrasında atıf yapılan aynı Kanunun 68/a maddesinin 4. fıkrasında;

“İmza tatbikında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bilirkişiye ait hükümleri ile 309 uncu maddesinin 2 nci, 3 üncü ve 4 üncü fıkraları ve 310, 311 ve 312 nci maddeleri hükümleri uygulanır.“ denilmek suretiyle inceleme yöntemi açıklanmıştır.

Tüm bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, borçlunun kambiyo senedindeki imzaya itirazını ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde İcra Mahkemesine bildirmesi ve icra mahkemesinin de bu itirazı İcra ve İflas Kanununun 170. maddesi hükümleri çerçevesinde ve yine bu maddeden yapılan atıfla İcra ve İflas Kanununun 68/a maddesinin 4. fıkrasında yer alan yöntem dairesinde yapması gerekmektedir.

Takibin dayanağı senetteki inkar edilen imza ile karşılaştırılacak imza arasında ilk bakışta görülebilecek derecede bir uygunluk ve benzerlik yok ise veya senetteki inkar edilen imzanın taklit edilmesi kolay ise, İcra mahkemesi imza karşılaştırması için bilirkişiye başvurmalıdır.

Bu noktada hakim, birinci bilirkişi raporu ile durumun gereği gibi aydınlanmadığı kanısına varırsa, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırabilir. İkinci bilirkişi raporunun da yeterli bulunmaması halinde, üçüncü bilirkişi incelemesi yaptırılması olanaklıdır.

Somut olayda; 30.7.2007, 15.11.2007 ve 25.1.2008 tarihli ilk üç raporda, “takibe konu senetteki imzanın borçluya ait olduğu” yönünde görüş bildirilmiş, davacı vekili her üç rapora da itiraz etmiştir. Davacı yanın itirazlarını benimseyenİcra Mahkemesince, ilk üç raporun hükme yeterli olmadığı gerekçesiyle dördüncü kez bilirkişi incelemesi yaptırılmış ve ilk üç raporun aksine “bonodaki imzanın borçlu eli ürünü olmadığı” yönünde görüş bildiren 29.5.2008 tarihli dördüncü rapor esas alınmak suretiyle karar verilmiştir. Davalı vekili, bu son rapora itiraz etmiştir.

Görüldüğü üzere, birbirini teyit eden ilk üç bilirkişi raporundan sonra, bu raporlara aykırı düşünceleri ve sonuçları ihtiva eden dördüncü bilirkişi raporunun alınmasıyla, bilirkişi raporları arasında çelişki yaratılmıştır.

O halde; son bilirkişi raporu ile ilk üç bilirkişi raporları arasında içerikleri ve sonuçları itibariyle aykırılık bulunduğuna göre, somut olayın özelliği itibariyle, davalı yanın son rapora itirazı da gözönünde tutularak, yeniden seçilecek bilirkişiler eliyle inceleme yapılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekir.

Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkemece beşinci kez bilirkişi incelemesi yaptırılarak, raporlar arasındaki aykırılığı giderici yeni bir rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; ilk üç raporla çelişen son bilirkişi raporu esas alınarak verilen kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.

Y.H.G.K. 31.3.2010 E.2010/12-91 – K.2010/182

Y4HD 31.3.2010 E.2009/6921 – K.2010/3737


 Y4HD 31.3.2010 E.2009/6921 – K.2010/3737

– RÜCU DAVASI (Kısmi Ödemenin Değerlendirilmesi – Davalıların Sorumluluğu)

– TALEPTEN FAZLAYA HÜKÜM (Rücu Davasında Birden Fazla Davalı)

– MÜŞTEREK BORÇLULAR (Talepten Fazlaya Hüküm) –

HUMK.74 – 818 Sa.Ka.69

Rücu davasında, önce zararın oluşmasına yol açan davalıların kusur oranları belirlenmeli, daha sonra her bir davalının kusur oranına uygun zarar tutarları ayrı ayrı saptanmalı ve ondan sonra da her bir davalının sorumlu olduğu tutarın kabulüne karar verilmelidir.

DAVA ve KARAR:

Davacı Sağlık Bakanlığı vekili Avukat Emine Ayberkin tarafından, davalı Haluk Atamer Özçil ve diğeri aleyhine 27.3.2008 gününde verilen dilekçe ile tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 2.2.2009 günlü kararın Yargıtay`ca incelenmesi davalı H. Atamer Özçil tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek, gereği görüşüldü:

YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ KARARI:

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davalının diğer temyiz itirazına gelince; dava, davacı bakanlık tarafından ödenen zararın sorumlu olduğu iddia edilen kişilere rücu edilmesi istemine ilişkindir. Yerel Mahkemece istemin bir bölümü kabul edilmiş; karar, davalılardan Haluk Atamer Özçil tarafından temyiz olunmuştur.

Davacı idare, Ankara 7. İcra Müdürlüğü`ne, 25.4.2007 günü 4.301,00.- TL. asıl alacak ve 2.869,00.- TL. de faiz ve yargılama giderleri olarak toplam 7.171,00.- TL. ödeme yapmış ve bu bedelin davalılardan alınmasını istemiştir.

Yargılama sırasında davalılardan Tuncay Demir 366,00.- TL., İ. Hakkı Gerçek 370,00.- TL., Nihat Özen 110,00.- TL. ve Yılmaz Aksoy 1.570,00.- TL. asıl alacak ve her biri ayrıca 270,00.-`er TL. yargılama gideri ve işleyen faizi ödemişlerdir. Bu durumda asıl alacak olarak 4.301,00.- TL.`nin toplam 2.416,00.- TL.`lik bölümünün ödenmiş olduğu anlaşılmıştır.

Yerel mahkemece asıl alacağın kalan bölümü olan 1.434,00.- TL.`nin davalı Haluk Atamer Özçil`den, 1.083,00.- TL.`nin davalı İbrahim Yanıktan ve 2.869,00.- TL.`nin davalı Sebih Ayrancı`dan da alınmasına karar verilmiş olması ile asıl alacak olarak toplam 7.802,00.- TL.`nin ödetilmesine karar verilmiş olduğu ve böylece asıl alacağa göre istemin aşıldığı anlaşılmıştır. Bu yanlışlığa, ödeme yapan davalılardan bir kısmının, üç kişinin sorumlu olduğu belirtilen zararın yarısını karşılamış olmasına karşın kalan kısım için karar verilirken bu durum gözetilmeksizin kalan kısmın paylaştırılması diğer iki kişi arasında paylaştırılması yerine zararın bu iki kişi arasında ayrıca 1/3`er oranda paylaştırılmış olması neden olmuştur.

Bu durumda yapılması gereken iş; önce zararın oluşmasına yol açan davalıların kusur oranları belirlenmeli, daha sonra her bir davalının kusur oranına uygun zarar tutarları ayrı ayrı saptanmalı ve ondan sonra da her bir davalının sorumlu olduğu tutarın kabulüne karar verilmelidir.

Yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilmeyerek, Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası`nın 74. maddesine göre istemden fazlaya karar verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda (2) sayılı bentte gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, davalının öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle REDDİNE, oybirliğiyle karar verildi.

Y.4.H.D. 31.3.2010 E.2009/6921 – K.2010/3737

PicLensButton Y4HD 31.3.2010 E.2009/6921 – K.2010/3737

Y2HD 31.3.2010 E.2009/16476 – K.2010/6149

– VELAYET HAKKI (Anne Sağken Babaannenin Vasi Tayini)

– VASİ TAYİNİ (Anneye ait Velayet Hakkı Kaldırılmadan)

– BABAANNENİN VASİ TAYİN EDİLMESİ (Annenin Velayet Hakkı Kaldırılmadan) –

TMK.336,349

Çocuğun kanunen annesinde olan velayet hakkının kaldırıldığına ilişkin herhangi bir karar bulunmaksızın babaannesinin vasi tayinine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğu hakkında.

DAVA ve KARAR:
Davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ KARARI:

Davacı Yeter Işık tarafından verilen 6.5.2005 tarihli dilekçeyle, vefat eden oğlu Muharrem Işık`tan olma 2.3.2001 doğumlu torunu Hüseyin Işık`a kendisinin baktığını belirterek, torununa vasi olarak atanmasına karar verilmesini istediği, mahkemece davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır.
Dosyada bulunan nüfus kayıt örneğinin incelenmesinden, küçük Hüseyin Işık`ın Muharrem ve Fatma Işık`ın resmi evliliklerinden dünyaya geldiği, babasının 8.2.2003 tarihinde vefat ettiği, annesinin sağ olduğu ve 1.8.2004 tarihinde yeniden evlendiği görülmüştür.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 336. maddesinde;
“Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velayeti birlikte kullanırlar.
Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmişse hakim, velayeti eşlerden birine verebilir.

Velayet, ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.” hükmü mevcuttur.
İncelenen dosya içeriğine göre, küçük Hüseyin`in babasının ölümüyle sağ kalan annesine ait olan velayet hakkının kaldırıldığına ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, Türk Medeni Kanununun 349. maddesine göre, velayete sahip ana veya babanın yeniden evlenmesi, velayetin kaldırılmasını gerektirmemektedir.
Mahkemece, küçük Hüseyin`in kanunen annesinde olan velayet hakkının kaldırıldığına ilişkin herhangi bir karar bulunmaksızın babaannesinin vasi tayinine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.

SONUÇ: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 427/6. maddesine dayalı kanun yararına bozma isteğinin açıklanan sebeple kabulü ile hükmün sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, oybirliği ile karar verildi.

Y.2.H.D. 31.3.2010 E.2009/16476 – K.2010/6149

PicLensButton Y2HD 31.3.2010 E.2009/16476 – K.2010/6149