Etiket arşivi: alınarak

0,50 promilin üzerinde alkol alınarak araç kullanılıyorsa hapis cezası için gerekli koşul vardır

0.50 promilden bir fazlasına bile hapis kararı verilir

Tokat’ta bir sürücü hafif maddi hasarlı kazaya yol açtı. “0.85p romil alkollü” raporu için mahkeme “Kazaya etkisi yok” kanısıyla beraata hükmetti. Yargıtay “Yasal sınır aşıldı” diyerek hapis istedi

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 0.85 promil alkolle kaza yapan sürücü için “Kazada alkolün etkisi yok, alkol almayan kişiler de kaza yapabilir” diyen mahkeme kararını, “Yasal sınır olan 0.50 promilin üzerinde alkol alınarak araç kullanılıyorsa hapis cezası vermek için gerekli koşul oluşmuştur” diyerek bozdu. Tokat’ta, 2008′de meydana gelen hafif maddi hasarlı kazada, Rufai Y., önündeki araca çarptı. Rufai Y. kendiliğinden polise giderek durumu anlattı. Sürücüye, Tokat Devlet Hastanesi’nden verilen raporda 0.85 promil alkol tespit edildi.

“ALKOL ALMAYAN DA BU KAZA YAPILIR” 
Rufai Y.’ye TCK’nın 179′uncu maddesinde tanımlanan “trafik güvenliğini tehlikeye sokmak” suçundan 2 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Davaya bakan Tokat 1′inci Sulh Ceza Mahkemesi, “kazada alkolün etkisi yoktur” diye rapor tutan tutanakta imzası olan polisleri dinledi. Polis memurları, kazanın herhangi bir kişinin yapabileceği basit bir kaza olduğunu, herkesin benzer kazaya karışabileceğini anlattı. Mahkeme, bu anlatım ve tutanaklara dayanarak beraat kararı verdi, gerekçesinde de şöyle dedi: “Sadece alkol alanlar değil, trafiğe uyuşturucu yahut alkol almaksızın çıkan kişilerin de trafik kazasına yol açtığı umumun malumudur. Yasa koyucu, alkolün etkisiyle araç kullanamayacak durumda olanların cezalandırılmasını amaçlamıştır. Tutanakta imzası olan polisler, sanığın alkollü olmakla birlikte araç kullanabilecek durumda olduğunu beyan etmiştir.”

KURULUN KARARI BELİRLEYİCİ 

Kararın temyiz incelemesini, önceki kararlarında “Sadece promil değerine bakarak hapis cezası kararı vermek doğru olmaz. Alınan alkolün o kişi üzerindeki etkisi bilirkişi raporları ve tanık anlatımlarıyla belirlenmelidir. 0.50 promilin üzerindeki alkol oranı idari para cezası (trafik cezası) nedeni olabilir ama doğrudan hapis cezası nedeni olamaz” görüşünü savunan Yargıtay 2′nci Ceza Dairesi yaptı. Daire, sanığın yasal sınır olan 0.50 promilin üzerinde, 0.85 promil alkol aldığını hatırlattıktan sonra, “Sanığın eyleminde alkolün etkisiyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun unsurları oluşmuştur. Mahkûmiyet kararı verilmesi gerekir” dedi. Tokat Sulh Ceza Mahkemesi ilk kararında direnince dosya bu kez Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na geldi. Genel Kurul, davanın açılmasının üzerinden 5 yıl geçtikten sonra geçen haftaki oturumunda davayı sonuçlandırdı. Genel Kurul, Yargıtay 2′nci Ceza Dairesi’nin yorumunu doğru bularak Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararını bozdu. Ceza Genel Kurulu’nun, yerel mahkemelerin “direnmesi” üzerine verdiği kararlar kesin ve bağlayıcı nitelik taşıyor. Bu nedenle sanık Rufai Y.’ye 0.50 promilin üzerinde alkollüyken araç kullandığı gerekçesiyle 2 yıla kadar hapis cezası verilecek. Ceza miktarını Tokat 1′inci Sulh Ceza Mahkemesi belirleyecek.

1 PROMİL ALKOL: 2 DUBLE RAKI
Yapılan araştırmalar ve uygulamadaki tespitler; kişisel durumlara göre değişmekle birlikte 40 yaşındaki ortalama kilodaki bir erkekte 1 promil (100 mililitre kanda 100 miligram alkol) alkole, 2 duble rakı, 4 bira veya 4 kadeh şarapla ulaşılabildiğini gösteriyor. 40 yaş ve ortalama kilodaki bir kadında ise sınır, 1.5 duble rakı, 3 bira veya 3 kadeh şarap.

Haksız olma ihtimali olsada talepte bulunandan teminat alınarak ihtiyati tedbir verilmeli


YARGITAY 1. Hukuk Dairesi 2012/436 E.N , 2012/7 K.N.

İHTİYATİ TEDBİR KARARI TAPU İPTALİ VE TESCİL

İçtihat Metni:

Taraflar arasında görülen davada;

Muris muvaazası hukuksal nedenine dayanarak tapu iptal ve tescili ile ihtiyati tedbir isteğini içeren dava dilekçesiyle açılan ve derdest olduğu anlaşılan 04.11.2011 tarihli davada yerel mahkemece ihtiyati tedbir talebinin reddine dair 11.11.2011 tarih ve 2011/518 esas sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle evrak tetkik edildi, temyiz isteğinin süresinde yapıldığı görüldü, gereği düşünüldü.

-KARAR-

Hemen belirtilmelidir ki, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren ve 1086 sayılı HUMK’nu iptal eden 6100 sayılı HMK’nın da 1086 sayılı Yasanın 101 ve takip eden maddelerindeki ihtiyati tedbirle ilgili öngörülen düzenlemelerden ayrılacak değişik hükümlere yer verilmiştir. Bunlardan bir tanesi ihtiyati tedbir isteğinin reddine dair verilen veya itiraz üzerine verilen karara karşı kanun yolunun açılmış olması, öncelikle incelenip, kesin olarak karara bağlanmasıdır.(6100 sayılı HMK. 391/3 Md.)

Bilindiği ve öğretide de kabul edildiği üzere ihtiyati tedbir “…kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır.” şeklinde tarif edilmiştir. (Medeni Usul Hukuku 12.Baskı Sh.714-Prof. Dr. Hakan Pekcantez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammet Özeker) Anılan tariften de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbir diğer fonksiyonları yanında davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde dava konusu şey üzerinde yeni bir takım ihtilafların çıkmasını da önleyici niteliği itibariyle geçici bir hukuki korumadır.

Nitekim 6100 sayılı HMK’nın onuncu kısmının birinci bölümünde düzenlenen ihtiyati tedbir müessesesi 389.madde başlığında “geçici hukuki korumalar” olarak vasıflandırılmış ve aynı maddenin birinci fıkrasında “mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından yada tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” şeklinde şartları belirtildikten sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep verilecek karar ve içereceği hususlar, teminat, kararın uygulanması… …. gibi sair hususlar da duraksamaya yer bırakmayacak şekilde takip edilmesi ve yapılması gerekli usul ve prosodür vazedilmiştir.

Anılan yasal düzenlemeler ışığında somut olaya bakıldığında; davacı dava dilekçesinde murisin yapmış olduğu temliki tasarrufun mirasçıdan mal kaçırmak amacı ile gerçekleştirildiğini iddia ederek temlike konu taşınmazın tapuda kayıtlı olduğu il, ilçe, ada, parsel sokak adı gibi belirgin tüm hususiyetlerini bildirerek, davalının yargılama sırasında taşınmazın üçüncü kişilere satılması, devir veya temlikinin önlenmesi bakımından tedbir kararı konulması isteğini açıklamıştır. O halde, isteğin taşınmazın sicil kaydına ahara devrinin önlenmesi yönünden davalı olduğu bildirilerek el değiştirmesinin önlenmesi bakımından geçici hukuki koruma niteliğindeki ihtiyati tedbir kararı konulmasından ibaret olduğu sabittir.

Diğer taraftan, ihtiyati tedbir kararının kabul edilebilmesi bakımından yasanın 390/3. maddesi hükmünde ihtiyati tedbir isteyenin haklılığı konusunda tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel yaklaşık bir kanaatin yeterli olacağı öngörülmüş olup, Yasanın hükümet gerekçesinde de belirtildiği üzere yaklaşık ispat durumunda “…hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte zayıf bir ihtimalde olsa aksinin mümkün olduğu ihtimalini gözardı edemez… bu sebepledir ki haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması…” hükme bağlanmıştır.

Esasen, davacının iddiasında haklılığını ispat konusunda “tapu ve nüfus kaydı, mirasçılık belgesi, tanık beyanları, keşif, bilirkişi, yemin… gibi” delillere dayanıldığı dava dilekçesiyle sabittir.

Öyleyse, yerel mahkemenin ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin kararının doğru ve yasal olduğu söylenemez.

Hal böyle olunca, davacının temyiz talebi yerindedir. Kabulü ile yerel mahkemenin kararının HMK’nın geçici 3/2 maddesi hükmü aracılığı ile 1086 sayılı HUMK.’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 10.01.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.