Etiket arşivi: Aşan

Danıştay, Kıdem tazminatının tavanı aşan kısmı vergiye tabidir

  • DANIŞTAY
  • Daire: 3. Daire
  • Esas No: 1979/402
  • Karar No: 1979/482
  • Karar Tarihi: 12.11.1979
İŞÇİLERE TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİ GEREĞİNCE KIDEM TAZMİNATI ADIYLA YAPI-
LAN ÖDEMELERİN KANUNDA BELİRTİLEN TAVAN MİKTARINI KARŞILAYAN KISMININ,
193 SAYILI KANUNUN 40.MADDESİNİN (3).FIKRASI, BU MİKTARI AŞAN KISMININ
İSE AYNI MADDENİN 1.FIKRASI UYARINCA GİDER YAZILABİLECEĞİ HK.(*)1475 
sayılı İş Kanununun 1927 sayılı Kanunla değişik 14.maddesi, "Kı-
dem tazminatına esas olacak 30 günlük ücret tutarının beher yıl için
nazara alınacak miktarı 1475 sayılı İş Kanununa göre tesbit edilmiş
olan günlük asgari ücretin 30 günlük tutarının yedibuçuk katından faz-
la olamaz." hükmünü taşımaktadır.
Bu hüküm uyarınca, işçiye her yıl için ödenebilecek kıdem tazminatı
(günlük asgari ücret X 30 X 7,5) formülü ile ifade edilen tavan mikta-
rı aşamıyacaktır. Bu husus, Yargıtay kararıyla belirlendiği gibi, Da-
nıştay içtihatlarıyla da kıdem tazminatının vergilendirilmesi yönünden
aynı esas benimsenmiştir. Nitekim konuyla ilgili Danıştay kararların-
da, işçiye kıdem tazminatı adıyla yapılan ödemenin yukarıda belirtilen
tavan miktarını aşan kısmının kıdem tazminatı olarak kabulünün mümkün
olmadığı, bu nedenle, vergilendirme döneminde her yıl için ancak yuka-
rıda belirtilen tavan miktarına ve çalışma yılına göre yapılacak öde-
menin kıdem tazminatı olarak vergiden istisna edilebileceği belirtile-
rek, aksi yoldaki Temyiz Komisyonu kararları bozulmuş, böylece vergi
dairelerince işçilere kıdem tazminatı adı ile ödenen meblağın vergiden
istisna edilen miktar düşüldükten sonra kalan kısmından gelir vergisi
kesilmesi yolundaki uygulama yerinde görülmüştür.
Kaldı ki, idare yazısında da, kıdem tazminatının, kanunda belirlenen
miktarı aşan kısmının ücret olarak vergiye tabi tutulacağının açık ol-
duğu belirtilmektedir.
Öte yandan, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 40.maddesinde safi ka-
zancın tesbit edilmesi yönünden indirilecek giderler sayılırken, 1.fık
rada, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan
genel giderlerin, 3.fıkrada, işle ilgili olmak şartiyle mukavelenameye
veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminat
ların gider olarak yazılabileceği kabul edilmiştir.
Bu durumda, toplu iş sözleşmeleri gereğince kıdem tazminatı adıyla ya-
pılan ödemelerin kanunda belirlenen tavan miktarını karşılıyan kısmı-
nın 193 sayılı Kanunun 40.maddesinin 3.fıkrası uyarınca, bu miktarı a-
şan kısmının ise aynı maddenin 1.fıkrası uyarınca gider olarak yazılma
sının doğal olduğuna karar verildi.
Genel Kurul'dan geçmemiştir.

Basından Hukuk Haberleri • YARGITAY, ‘EŞLER ARASI TEPKİ BOYUTUNU AŞAN’ MESAJLAR BOŞANMA SEBEBİDİR

Yargıtay, eşlerin birbirine ‘tepki boyutunu aşan ve hakarete varan’ mesaj atmasını boşanma nedeni saydı.

Karısının “Şerefsiz, onursuz, haysiyetsiz ananla o arabayla parça parça olasın” mesajı attığı kocanın boşanma davasını reddeden yerel mahkemenin kararı, Yargıtay tarafından bozuldu.

Yargıtay’ın kararına konu olay 2010 yılında Ankara’da yaşandı. R.Ü. (erkek) ve F.Ü. (kadın), 1984 yılında evlendi. Çiftin bu evlilikten 2 çocuğu dünyaya geldi. Çiftin mutlu giden evliliği 2000 yılından itibaren bozulmaya başladı.

ELEKTRİK VE SUYU KESTİ

F.Ü., evden ayrıldıktan sonra evin elektrik, su, telefon, internet gibi aboneliklerini iptal ettiren kocası R.Ü.’nün telefonuna şu mesajı gönderdi: “Oğullarını 350 TL’ye satan, arabayı oğlundan esirgeyen, kaçıran şerefsiz, onursuz, haysiyetsiz, ananla o arabayla parça parça olasın, faturaları, aidatı öde ya da tek celsede boşan, ben öderim, hırsız.” Bu mesaj üzerine R.Ü., boşanma davası açtı. Mahkeme, boşanma talebinin reddine karar verdi. Karar R.Ü. tarafından temyiz edildi. Temyiz istemini görüşen Yargıtay, yerel mahkemenin kararını bozdu. Kararda, “Mesajın tepki boyutunu aştığı anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede geçimsizlik mevcuttur. Davacı dava açmakta haklıdır, boşanmaya karar verilmeliydi” denildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Cum Mar 27, 2015 3:00 pm


Paylı Malda Amacın Değiştirilmesi, Ölçüyü Aşan İşler Yapılması Tüm Paydaşların Kabulüne Bağlıdır

YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ

Tarih: 24.09.2012  Esas: 2012/9824  Karar: 2012/9911

Paylı Malın Özgülendiği Amacın Değiştirilmesi, Korumanın veya Olağan Kullanmanın Gerektirdiği Ölçüyü Aşan İşler Yapılması Tüm Paydaşların Kabulüne Bağlıdır

Özet: Dava, el atmanın önlenmesi ve yakım talebine ilişkindir. Paydaşlar arasındaki el atmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi veya özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin olup olmadığı araştırılmalıdır. Belirtilen şekillerde kullanma varsa uyuşmazlık konusu yerin kimin kullanımına terk edildiği araştırılmalıdır. Harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlığın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi gerekir. Paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan kullanmanın gerektirdiği ölçüyü aşan işler yapılması veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılması tüm paydaşların kabulüne bağlıdır. Dosya kapsamından, davalıların kullanım şeklinin davacıların mülkiyet hakkını kısıtladığı anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında davanın kabulü gerekir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu m.692.

Yanlar arasında görülen el atmanın önlenmesi ve yıkım davası sonunda; yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi. Tetkik Hakimi İ.A.’nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

Karar

Dava; el atmanın önlenmesi ve yakım isteklerine ilişkindir.

Mahkemece; taşınmazda tüm paydaşları bağlayan bir fiili kullanma biçiminin varlığının iddia edilmediği, davacının taşınmazdan yararlanmasına engel olunduğunun kanıtlanamadığı, kaptaş kuyusu ve döşenen su borularının taşınmazdan yararlanmaya engel bir hal teşkil etmediği, köy tüzel kişiliğinin paydaş Cemil’e teb’an eylemde bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacılar; paylı mülkiyet üzere olan çekişmeli taşınmazda yer alan kaynak suyunu D…. Köyüne götürebilmek için davalıların muvafakat almaksızın “kaptaş kuyusu açtıklarını ve kanal kazarak boru döşediklerini” ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; çekişme konusu 102 ada, 10 parsel sayılı taşınmazda davacılar ve davalı Cemil’in paydaş oldukları anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki el atmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanılmasına engel olan ortaklar aleyhine el atmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı el atmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu el atmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya suyun satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.

Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir.

Diğer taraftan; Türk Medeni Kanunu’nun 706, Borçlar Kanunu’nun 213, Tapu Kanunu’nun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, “ahde vefa” kuralının yanında Medeni Kanun’un 2. Maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının yanında Medeni Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek, toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.

O halde, paydaşlar arasındaki el atmanın önlenilmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, Medeni Kanun’un müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir. Başka bir deyişle fiili kullanma biçiminin oluştuğu taşınmazlarda paylı mülkiyet hükümlerinin uygulanacağı kuşkusuzdur.

Somut olayda; çekişmeli taşınmazın tarla niteliği ile tapuda kayıtlı olduğu, yapılan uygulama sonucu alının teknik bilirkişi raporunda da sözü edilen “kaptaş kuyusunun ve döşenen boruların” yanlar arasında paylı mülkiyet üzere olan 10 parsel sayılı taşınmaz içinde kaldığı sabit olduğuna göre; taşınmaz içerisinde böylesine bir işlem yapılması, TMK’nun 692. Maddesinde sözü edilen “Paylı malın özgülendiği amacın değiştirilmesi, korumanın veya olağan şekilde kullanmanın gerekli kıldığı ölçüyü aşan işlere girişilmesi veya paylı malın tamamı üzerinde tasarruf işlemlerinin yapılması niteliğinde olup oybirliği ile aksi kararlaştırılmış olmadıkça bütün paydaşların kabulüne bağlı olacağı” kabul edilmelidir ve davalıların keşfen belirlenen tasarruf şeklinin davacıların çekişmeli bölümlerdeki mülkiyet hakkını kısıtladığı da tartışmasızdır.

Hal böyle olunca; davalılar hakkındaki davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması isabetli değildir.

Davacıların bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 Sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.09.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.