Etiket arşivi: AVUKATI

Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları • SANIK ÖZEL AVUKATI AZLETMEDEN,BARODAN ATANAN MÜDAFİİ……..

T.C
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
ESAS NO:2011/10-5
KARAR NO:2011/25
KARAR TARİHİ:29.03.2011

>İFADE VE SORGU TARZI, MÜDAFİ GÖREVLENDİRİLME USULU, MÜDAFİ SEÇİMİ, UYUŞTURUCU TİCARETİ

TCY’nın 403/5-7, 31, 33, 36 ve 40. maddeleri

Sanık G…… A….’nın, incelemeye konu olmayan sanıklarla birlikte, teşekkül halinde uyuşturucu ticareti suçundan, 765 sayılı TCY’nın 403/5-7, 31, 33, 36 ve 40. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis ve 10.000 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.02.2007 gün ve 27-31 sayılı hüküm, sanığa baro tarafından görevlendirilen müdafi tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 10.02.2009 gün ve 15705-1720 sayı ile düzeltilerek onanmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.01.2011 gün ve 302189 sayı ile;

"Sanık G…… A…., 25 Kasım 2004 tarihinde verdiği vekâletname ile görevlendirdiği Av. H….. Y…..’ın istifa ettiğine veya azledildiğine dair dosyada bir belge bulunmaması karşısında, duruşmadan haberdar edilerek yargılamaya onun huzuru ile devam edilmesi gerekirken, barodan zorunlu müdafi istenilerek, baro tarafından atanan ve sanığa bildirilmeyen zorunlu müdafii huzuru ile davanın görülerek sonuçlandırılması savunma hakkının kısıtlanması anlamına gelmektedir.

…Sanığın tuttuğu ve dosyada görevinin sona erdiğinde ilişkin bir belge ya da bilgi bulunmayan Av. H….. Y…..’a duruşma günü tebliğ edilerek, onun huzuru ile yargılamanın sonuçlandırılması gerekirken, yok hükmünde sayılan zorunlu müdafi atama işlemi yapılarak zorunlu müdafi huzuru ile yargılamanın sonuçlandırılması suretiyle sanığın savunma hakkı kısıtlandığından hükmün bozulması gerektiği" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme, sanık G…… A…. hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Sanığın teşekkül halinde uyuşturucu madde ticareti suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; dosyada sanığın vekâletname ile tayin ettiği birden fazla müdafi olmasına ve bu müdafiilerin istifa ettiklerine veya azledildiklerine ilişkin bilgi ve belge bulunmamasına karşın, bu müdafiilere duruşma günü bildirilmeksizin ve sanığa da haber verilmeksizin baroca görevlendirilen müdafi huzurunda verilen ve bu müdafiice temyiz edilen hükmün, sanığın vekaletnameli müdafiine de tebliğ edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Dosyanın incelenmesinde;

Sanık G…… A….’nın, itiraza konu edilmeyen sanıklarla birlikte teşekkül halinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan başlatılan soruşturma kapsamında 15.10.2004 günü tutuklandığı, gerek kolluk, gerek Cumhuriyet savcılığı, gerekse tutuklanması istemiyle sevk edildiği sulh ceza mahkemesinde, yasal haklarının hatırlatılmış olmasına karşın müdafi talebinde bulunmadığı,

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 18.10.2004 tarihli iddianamesiyle sanık hakkında 765 sayılı TCY’nın 403/5-7, 31, 33, 36 ve 40. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı,

Sanığın 21.10.2004 günlü vekâletname ile müdafi olarak tayin ettiği Av. K A’ın, aynı tarihte dosyada bulunan soruşturma evrakının fotokopisini aldığı ve tahliye talebinde bulunduğu, ancak isteminin reddedildiği,

Yerel mahkemece 10.11.2004 tarihli duruşmaya hazırlık tutanağında, sanığın vekâletname ile görevlendirdiği müdafiine duruşma gün ve saatini bildirir davetiye gönderilmesine veya sanığa baro tarafından müdafi atanmasına ilişkin herhangi bir karar verilmediği,

Sanığın 11.11.2004 tarihinde bu kez, diğer sanıklardan M…… F…….ile birlikte Av. S E’i vekâletname ile müdafi olarak görevlendirdiği, ancak anılan müdafiin 18.11.2004 tarihinde sanık M…… F…….müdafi olarak dosyadaki evrakın fotokopisini alma isteminde bulunduğu, sanığın son olarak 25.11.2004 tarihinde Av. H….. Y…..’ı vekâletname ile müdafi olarak belirlediği,

23.02.2005 tarihinde yapılan ve sanığın da hazır bulunduğu oturumda Av. S…..E….’in, sanık G…… A…. müdafiliğinden istifa ettiği ve sanığın da bu istifayı kabul ettiği,

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 29.06.2005 gün ve 1138-292 sayı ile görevsizlik kararı verilerek dosyanın gönderildiğiBakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesince de, 21.07.2005 gün ve 236-136 sayı ile karşı görevsizlik kararı verildiği, oluşan görev uyuşmazlığının Yargıtay 5. Ceza Dairesince 17.10.2005 gün ve 16807-21576 sayılı karar ile İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin görevsizlik kararı kaldırılmak suretiyle çözümlendiği,

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince 14.02.2006 tarihinde düzenlenen duruşmaya hazırlık tutanağında; "sanığın dosya kapsamına göre müdafi bulunmadığı"ndan söz edilerek 5271 sayılı CYY’nın 150/3. maddesi uyarınca bir müdafi görevlendirilmesi için İstanbul Barosu Başkanlığına yazı yazılmasına karar verildiği ve yazı yazıldığı, buna karşın sanığın vekâletname ile görevlendirdiği müdafiilerineduruşma gün ve saatinin bildirilmediği gibi, sanık adına çıkarılan duruşma davetiyesinde, "tebliğ tarihinden itibaren yedi güniçerisinde müdafi bulunup bulunmadığını bildirmesi, aksi takdirde barodan bir müdafi görevlendirmesinin isteneceği"açıklamasına da yer verilmediği ve bu çağrı kâğıdının, sanığın adresinden ayrılması nedeniyle tebliğ edilemediği, bunun üzerine 7201 sayılı Tebligat Yasasının 35. maddesi uyarınca tebligat yapıldığı,

Baro tarafından 04.05.2006 tarihinde Av. M. F…. U….’ın sanık müdafi olarak görevlendirildiği ve bu aşamadan sonra oturumlara adı geçen müdafiin katıldığı,

23.02.2007 tarihli oturumda, Av. M. F…. U….’ın mazereti nedeniyle yetkilendirdiği Av. B…. B……’nın yüzüne karşı hükmün tefhim edildiği,

Av. M. F…. U….’ın bu hükmü 01.03.2007 tarihli süre tutum dilekçesi ile temyiz ettiği,

Özel Dairece de mahkeme hükmünün düzeltilerek onanmasına karar verildiği,

Dosyada sanığın vekâletname ile görevlendirdiği müdafiileri Av. K…. A…… ve Av. H….. Y…..’ın sanık tarafından azledildiklerine veya müdafiilikten çekildiklerine ilişkin bir bilginin bulunmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Oldukça geniş bir kavram olan savunma hakkı, şüpheliyi ve sanığı ilgilendirdiği kadar, bir gün şüpheli veya sanık konumuna düşebilecek olan toplumda yaşayan herhangi bir ferdi, dolayısıyla da toplumun bütününü ve yine adaleti sağlama yükümlülüğübulunan Devleti ilgilendirmektedir. Ceza yargılamasında savunma, yargılamanın sonucunda verilen ve iddia ile savunmanın değerlendirilmesinden ibaret olan sonucu, başka bir tanımlama ile hükmün isabetli olmasına destek verir. Bu da, amacı mutlak gerçeğe ulaşmak olan ceza adaletinin gerçekleştirilmesine hizmet eder. Bu yönüyle, geniş bir bakış açısı ile değerlendirilmesi gereken savunma hakkı; susma, soru sorma, kendi aleyhine işlemlere katılmama, tercümandan yararlanma, kanıtların toplanmasını isteme, duruşmada hazır bulunma… gibi hakların yanında, bir müdafiinin hukuki yardımından yararlanma hakkını da içine alır.

Savunma, Anayasamızın 36. maddesiyle anayasal güvence altına alınan meşru bir yol, müdafi de savunmanın meşru bir aracıdır. Dolayısıyla söz konusu hüküm, müdafi aracılığı ile savunulmayı da anayasal güvence altına almaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "adil yargılanma hakkını" düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasının b ve c bentlerinde de; "her sanığın en azından,

…b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;

c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilme…" hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Buradan çıkarılması gereken sonuç; savunma hakkının, temel insan hakları arasında yer alan hak arama özgürlüğünün bir gereği olduğu ve avukat tutma hakkının da, savunma hakkından ayrı düşünülemeyeceğigerçeğidir.

Hükmün verildiği tarihte yürürlükte bulunan 5271 sayılı CYY’nın "İfade ve Sorgunun Tarzı" başlıklı 147. maddesinin 1. fıkrasının c bendinde;

"1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:

…c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği kendisine bildirilir, müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir",

"Şüphelinin veya Sanığın Müdafi Seçimi" başlıklı 149. maddesinde;

"1) Şüpheli veya sanık, soruşturma ve kovuşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardımından yararlanabilir; kanunî temsilcisi varsa, o da şüpheliye veya sanığa müdafi seçebilir.

2) Soruşturma evresinde, ifade almada en çok üç avukat hazır bulunabilir.

3) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz",

"Müdafiin Görevlendirilmesi" başlıklı 150. maddesinde;

"1) Şüpheli veya sanıktan kendisine bir müdafi seçmesi istenir. Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, istemi halinde bir müdafi görevlendirilir.

2) Müdafi bulunmayan şüpheli veya sanık; çocuk, kendisini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz ise, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir.

3) Alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada ikinci fıkra hükmü uygulanır.

4) Zorunlu müdafilikle ilgili diğer hususlar, Türkiye Barolar Birliğinin görüşü alınarak çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir",

"Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul" başlıklı 156. maddesinin 3. fıkrasında ise;

"3) Şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer" şeklinde hükümler bulunmaktadır.

Bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde; şüpheli veya sanığın müdafi seçme hakkı bulunduğu, müdafi bulunmayan şüpheli veya sanığa istemi halinde veya bazı koşullarda istemi aranmaksızın müdafi görevlendirileceği, kendisine zorunlu müdafi görevlendirilen şüpheli veya sanığın sonradan bir müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevinin sona ereceği görülmektedir. Şüpheli veya sanıkların savunmaları için seçtikleri müdafilerinin bulunması durumunda kendilerine baro tarafından zorunlu müdafi görevlendirilemeyeceği, başka bir anlatımla şüpheliye veya sanığa baro tarafından zorunlu müdafi görevlendirilebilmesi için şüpheli veya sanığın kendi seçtiği müdafiinin bulunmaması gerekmektedir. Bunun sonucu olarak da, kendilerinin seçtiği müdafileri bulunan şüpheli veya sanıklara, bu müdafiin görevinin devam ettiği ve savunma görevlerini yerine getirdiği sürece zorunlu müdafi görevlendirilmesinin yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.

Mevzuatımızda zorunlu müdafiilik sistemini öngören düzenlemenin amacı, kendisini savunmak için yeterli maddi olanağı bulunmayanların, bu hakkı kullanamamalarından kaynaklanabilecek olası hak kayıplarının önlenmesi, dolayısıyla da savunma hakkının etkin kullanılabilmesinin sağlanması suretiyle adil yargılamanın gerçekleştirilmesidir.

Diğer taraftan, sanıkların kendilerinin vekâletname vermek suretiyle seçtikleri müdafileri bulunmadığı durumlarda, sanıklara müdafi olarak baro tarafından bir avukat atanacağının bildirilmesi gereklidir. Kendisine müdafi atandığını bilmeyen ya da kendisine müdafi atanmakla birlikte, bu avukatın değiştirilmesini isteme hakkına sahip bulunmayan bir sanığın, atandığını dahi bilmediği müdafiin tüm tasarruflarından sorumlu tutulması gerektiğini veya bu müdafiin yaptığı tüm işlemleri peşinen kabul etmiş sayılacağını söylemek nasıl olanaklı değilse, böyle bir durumda savunma hakkının tam anlamıyla kullanılabileceğini düşünmek de olası değildir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın vekâletname ile görevlendirdiği ve azledildiklerine veya müdafilikten istifa ettiklerine ilişkin dosyada bir bilgi ve belge bulunmayan müdafiileri bulunmakta iken, yerel mahkemenin istemi üzerine sanığa baro tarafından müdafi görevlendirilmesinin yasal dayanağı bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak, 7201 sayılı Tebligat Yasası’nın 11. maddesindeki; "vekil vasıtasıyla takip edilenişlerde tebligat vekile yapılır, vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir" hükmü uyarınca sanığın yokluğunda verilen hükmün, sanığın vekâletname vermek suretiyle seçtiği müdafiine yapılması gerekmektedir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire düzelterek onama kararının, sanık G…… A….’ya ilişkin olarak kaldırılmasına, yerel mahkemenin gerekçeli kararının sanığın vekâletname ile görevlendirdiği müdafiine tebliğ edilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Öte yandan, yerel mahkeme hükmünün, Özel Daire tarafından onanmasına karar verildikten sonra kesinleşmesi üzerine sanığın hükmün infazı için yakalandığı ve halen cezaevinde olduğu anlaşıldığından bozma nedenine göre hükmün infazının durdurulmasına da karar verilmesi gerekmektedir.

SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 10. Ceza Dairesi’nin 10.02.2009 gün ve 15705-1720 sayılı düzelterek onama kararının sanık G…… A….’ya ilişkin olarak KALDIRILMASINA,

3- Sanığın, kesinleşme işlemi yapılan hükmün infazı için yakalandığı ve halen cezaevinde olduğu anlaşıldığından yerel mahkeme hükmünün İNFAZININ DURDURULMASINA, sanığın başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin temini için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılmasına,

4- Dosyanın, yerel mahkemenin gerekçeli kararının sanığın vekâletname ile görevlendirdiği müdafie tebliğ edilmesi için Yargıtay 10.Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 29.03.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.

Yargıtay Kararları dergisinden bu kararı mail grubu ortamında paylaşan Av.Ömer Kavili’ye teşekkür ediyor ve bizde paylaşıyoruz.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Sal Şub 17, 2015 12:51 am


Yargılama Usulü ve Avukatlık Hukuku • AVUKAT HASIM TARAFIN AVUKATI İLE GÖRÜŞMEDEN BORÇLUYU ARAMASI

TBB DİSİPLİN KURULU KARARI

ESAS NO:2013/428
KARAR NO:2013/796
KARAR TARİHİ. 10.05.2013

Avukatın hasım tarafla görüşmesinin ancak avukatı ile yapılabileceği hükmü mutlak olup, hasmın avukatının bulunmaması halinde dahi görüşme “zorunluluk” sınırı ile bağlı bulunmaktadır.

(TBB Meslek Kuralları m.31 )

Şikâyetli avukat hakkında takip başladıktan sonra Şikâyetçiyi 14.06.2011 tarihinde 0533… No.lu telefondan arayarak borcun ödenmesi hususunda görüşme yapığı ve bu nedenle TBB Meslek Kuralları 31. maddeye aykırı davrandığı iddiası ile başlatılan disiplin kovuşturması sonucu eylem sabit görülmeyerek disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Şikâyetli avukat savunmasında özetle; Şikâyetçinin memur olduğu ve memurların maaşlarına yazılan hacizlerden ne kadar rahatsız olduklarını bildiği için, icra takibi kesinleştikten sonra tamamen iyi niyetinden maaş haciz yazmamak için şikâyetçiyi arayıp kendisini tanıttıktan sonra dosya borcunu ödemede gecikmeleri halinde maaşına haciz koymak zorunda kalacağını nazikçe belirttikten sonra bu aramasından rahatsızlık duyması halinde aramaya derhal son vereceğini söylediğini, açtıkları davada mahkemenin yetkisizlik kararı vermesinden dolayı böyle bir parayı ödemek zorunda kaldıklarını ve muhtemelen davayı yetkili mahkemede esastan da reddettirebileceğini ve -tamamen latife olsun diye- yeniden ücreti vekâlet ödemek zorunda kalabileceğini söylediğini, rahatsızlık vermek veya iddia edildiği gibi alay etmek amacımız olmadığını, doğrudan şikâyetçiyi aramamızın nedeni ise avukatının … Mahkemelerinde İdare Başkanlığımız aleyhinde açtığı beş davanın da yetkisizlikle sonuçlanması üzerine tarafına karşı takındığı hasmane ve agresif davranışlarından kaynaklandığını savunmuştur.

İncelenen dosya kapsamından ve Şikâyetli avukatın kabulünden takip sonrasında Şikâyetçi ile borcun ödenmesi hususunda görüşüldüğü ve sadece borç değil derdest yargılama hakkında da görüş bildirildiği tartışmasızdır.

TBB Meslek Kuralları madde 31, “Avukat hasım tarafın ancak avukatı ile görüşebilir. (Hasmının avukatı yok ise) avukatın hasımla teması zorunlu sınırlar içinde kalır. Hasım tarafla her temasından sonra avukat müvekkile bilgi verir.” hükmünü amirdir.

Bu kural, hem hasım tarafı temsil eden meslektaşını hem de kendi müvekkilini yersiz şüphelere düşürmemek için avukatları uyarmak amacını güder.

Bern Kuralları (M. 31) “Vekili varsa hasım taraf ile doğrudan doğruya temas edilemez. Eğer hasım vekili yoksa avukatın onunla teması ihtiyatlı ve ölçülü olacaktır”.

Amerikan Avukatları Ahlak Tüzüğü (M. 6) “Avukat, tarafların bütün münasebetlerinden… müvekkilini haberdar eder.”

Uluslararası Avukatlar Birliği Oslo (1956) kararları (M. 7) “Bir davada başka bir meslektaşının temsil ettiği bir kimse ile meslektaşının izni haricinde asla doğrudan doğruya temasa geçmeyecektir.”

Avrupa Birliği Meslek Kuralları (M. 5.5) “Bir avukat herhangi bir davada veya meselede başka bir avukat tarafından temsil edildiğini veya danışma hizmeti aldığını bildiği bir kişiyle, o kişinin avukatının muvafakati olmadan o dava veya mesele hakkında doğrudan haberleşemez (haberleştiği zaman da diğer avukata bilgi vermek zorundadır).”

Görüldüğü üzere uluslararası uygulama da bu yönde olup, Avrupa Birliği’nde kapsam daha da geniştir

Avukatın hasım tarafla görüşmesinin ancak avukatı ile yapılabileceği hükmü mutlak olup, hasmın avukatının bulunmaması halinde dahi görüşme “zorunluluk” sınırı ile bağlı bulunmaktadır. Avukat, bir davada, başka bir meslektaşının temsil ettiği kimse ile meslektaşının izni haricinde, doğrudan onunla temasa geçmesi disiplin suçunu oluşturmaktadır. Amaç, hasımla her türlü irtibatın avukatlar aracılığı ile kurulmasının sağlanmasıdır.

Bu nedenlerle, şikâyetli avukatın eylemi disiplin suçunu oluşturduğundan, Baro Disiplin Kurulu’nun şikâyetli avukatın eyleminin disiplin suçu oluşturmadığına ilişkin hukuksal değerlendirme isabetli bulunmamış ve itirazın kabulü ile disiplin cezası tayini gerekmiştir.

Sonuç olarak Şikâyetçi SA vekili Avukat RAU’nın itirazının kabulü ile … Barosu Disiplin Kurulu’nun “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin 05.04.2013 gün ve 2013/9 Esas, 2013/114 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA ve Şikâyetli Avukat EC’in UYARMA CEZASI İLE CEZALANDIRILMASINA, katılanların oybirliği ile karar veridi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 31 Oca 2015, 10:53


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • AVUKATLARA SİLAH RUHSATI VERİLMESİ,SERBEST,KURUM AVUKATI

T.C.
D A N I Ş T A Y
Onuncu Daire
Esas No : 2003/2919
Karar No : 2006/6899
Karar Tarihi. 28.11.2006

Özeti : Baroya kayıtlı serbest avukatlar hariç, kamu kurum ve kuruluşlarında hukuk müşaviri veya avukat olarak çalışan kamu görevlilerine silah ruhsatı verilemeyeceği hakkında.

Temyiz Eden (Davalı ) : Kırıkkale Valiliği
Karşı Taraf ( Davacı ) : …
Vekili : Av. …

İstemin Özeti : Orman Genel Müdürlüğünde, 657 sayılı Yasaya tabi, avukatlık sıfatını haiz hukuk müşaviri olan davacının, silah taşıma ruhsatının iptali ve silahın başka bir şahsa devri yapılıncaya kadar emanete alınması yolundaki işleme karşı açtığı dava sonucunda, Kırıkkale İdare Mahkemesince, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen kararın, davalı idarece temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.

D.Tetkik Hakimi : Erkan Yılmaz

Düşüncesi : 6136 sayılı Yasanın 6. maddesi ve adıgeçen Yönetmeliğin 16/i maddesinde, ruhsatların veriliş nedenleri ortadan kalktığı halde durumu ruhsat veren makama altı ay içinde bildirmeyen ilgililerin ruhsatlarının iptal edileceği ve bir daha kendilerine silah ruhsatı verilmeyeceği kurala bağlanmıştır.
Kırıkkale Barosuna kayıtlı serbest avukat olarak çalışmakta iken silah taşıma ruhsatı alan, ancak Orman Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinde 657 sayılı Yasaya tabi kadrolu avukat olarak çalışmaya başlayan ve baro levhasından kaydını sildiren davacının hukuki statüsünde meydana gelen bu değişiklik sonucunda kamu görevlisi olduğu hususunda bir duraksama bulunmamaktadır. Bu itibarla kamu görevlisi olan davacıya silah taşıma ruhsatı verilmesini gerektiren neden (baroya kayıtlı serbest avukat) ortadan kalkmıştır. Bu hususu altı ay içinde ruhsatı veren makama bildirmeyen davacının silah taşıma ruhsatının iptali ve silahın başka bir şahsa devri yapılıncaya kadar emanete alınması yolundaki işlemde, 6136 sayılı Yasanın 6’ıncı ve adıgeçen Yönetmeliğin 16/i maddesine aykırılık bulunmamaktadır.
Yönetmeliğin, silah taşımalarına izin verilen kamu görevlilerini belirleyen 8. maddesinde, kamu kurum ve kuruluşlarında hukuk müşaviri veya avukat olarak çalışan kamu görevlilerine yer verilmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idare temyiz isteminin kabulüne, hukuka uygun bulunan dava konusu işlemin iptali yolunda verilen mahkeme kararının bozulması düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı : Zümrüt Öden

Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar ,söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen mahkeme kararının onanmasınınuygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince gereği görüşüldü:

Dava, silah taşıma ruhsatının iptali ve silahın başka bir şahsa devri yapılıncaya kadar emanete alınması yolundaki işlemin iptali istemiyle açılmıştır.
Kırıkkale İdare Mahkemesince; 1136 sayılı Avukatlık Kanununun EK 1. maddesinde, kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asli ve sürekli olarak avukatlık görevinde çalışanların baro levhasına yazılmalarının isteğe bağlı olduğu kuralına yer verildiği, Kırıkkale Barosuna kayıtlı olarak serbest avukatlık yapan davacıya 6136 sayılı Yasaya dayanılarak çıkarılan Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin 9/ş maddesi uyarınca 22.9.1998 tarihinde silah taşıma ruhsatı verildiği, 21.8.1998 tarihinde Orman Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinde 657 sayılı Yasaya tabi kadrolu avukat olarak çalışmaya başlayan davacının 12.5.1999 tarihinde isteği ile barodan kaydını sildirdiği, davacının hukuk müşaviri olması nedeniyle bahsi geçen Kanunun EK 1. maddesi uyarınca baro kayıtlı olma zorunluluğunun bulunmadığı ve baroya kayıtlı avukatların hak ve yükümlülüklerine sahip olduğu, baro kaydını sildiren davacının bildirim yükümlülüğünden söz edilemeyeceği, kurum avukatı olarak çalışan davacının silah taşıma ruhsatının iptaline ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle iptaline karar vermiştir.
Davalı idarece, anılan idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istenilmektedir.
6136 sayılı Yasanın 7.maddesinde, ateşli silahları kimlerin taşıyacakları beş bent halinde belirlenmiş, 5. bendinde "Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikte belirlenecek esaslara göre valiler tarafından verilecek izin vesikası alanların" da ateşli silahları taşıyabilecekleri veya mesken ya da işyerinde bulundurabilecekleri kuralına yer verilmiştir.

Söz konusu Yasaya dayanılarak çıkarılan ve 91/1779 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmeliğin taşıma ruhsatı verilebilecek diğer meslek mensupları başlıklı 9. maddesinde, silah taşıma ruhsatı verilebilecek meslek mensupları tek tek sayılmak suretiyle belirlenmiş, aynı maddenin (ş) bendi ile barolara kayıtlı bulunan avukatlar da madde kapsamına alınmıştır. Bu madde uyarınca, Kırıkkale Barosuna kayıtlı serbest avukat olarak mesleğini yaptığı dönemde davacıya 22.9.1998 tarihinde dava konusu işlem ile iptal edilen silah taşıma ruhsatı verilmiştir.
Davacının; 5.5.1998 tarihi başvurusu üzerine silah taşıma ruhsatı verilmesi yönündeki işlemler devam etmekte iken, serbest avukatlık mesleğini bıraktığı, dava dilekçesinde de belirtildiği üzere, Orman Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinde, 657 sayılı Yasaya tabi, kadrolu avukat olarak 21.8.1998 tarihinden itibaren çalışmaya başladığı ve

12.5.1999 tarihinde de Kırıkkale Barosu levhasından kaydını sildirdiği anlaşılmaktadır.

6136 sayılı Yasanın 6. maddesi ve adıgeçen Yönetmeliğin 16/i maddesinde, ruhsatların veriliş nedenleri ortadan kalktığı halde durumu ruhsat veren makama altı ay içinde bildirmeyen ilgililerin ruhsatlarının iptal edileceği ve bir daha kendilerine silah ruhsatı verilmeyeceği kurala bağlanmıştır.
Görüldüğü üzere, Kırıkkale Barosuna kayıtlı serbest avukat olarak çalışmakta iken silah taşıma ruhsatı alan, ancak Orman Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinde 657 sayılı Yasaya tabi kadrolu avukat olarak çalışmaya başlayan ve baro levhasından kaydını sildiren davacının hukuki statüsünde meydana gelen bu değişiklik sonucunda kamu görevlisi olduğu hususunda bir duraksama bulunmamaktadır. Bu itibarla davacıya silah taşıma ruhsatı verilmesini gerektiren neden (baroya kayıtlı serbest avukat) ortadan kalkmıştır. Bu hususu altı ay içinde ruhsatı veren makama bildirmeyen davacının silah taşıma ruhsatının iptali ve silahın başka bir şahsa devri yapılıncaya kadar emanete alınması yolundaki işlemde, 6136 sayılı Yasanın 6’ıncı ve adıgeçen Yönetmeliğin 16/i maddesine aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, adıgeçen Yönetmeliğin, silah taşımalarına izin verilen kamu görevlilerini tek tek saymak suretiyle belirleyen 8. maddesinde, kamu kurum ve kuruluşlarında hukuk müşaviri veya avukat olarak çalışan kamu görevlilerine yer verilmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idare temyiz isteminin kabulüne, hukuka uygun bulunan dava konusu işlemin iptali yolunda verilen Kırıkkale İdare Mahkemesinin 7.11.2002 tarih ve E:2001/762, K:2002/681 sayılı kararının BOZULMASINA, yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın adıgeçen mahkemeye gönderilmesine, 28.11.2006 oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 07 Oca 2015, 20:30