Etiket arşivi: AYLIK

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • YAŞLILIK AYLIĞI, FARKLI İKİ KURUMDAN AYLIK ALINIP ALINAMAYACAĞI

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/235
KARAR: 2014/9

Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve 506 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 5.İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne, dair verilen 18.11.2009 gün ve 2009/209 E. 2009/973 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesi’nin 21.03.2011 gün ve 2010/4013 E.- 2011/3827 K. sayılı ilamı ile;

(…01.02.1966-06.01.1998 tarihleri arasındaki 6295 gün 506 sayılı Yasa, 3030 gün 5434 sayılı Yasa kapsamındaki çalışmaları ve borçlanılan 180 gün askerlik süresi gözetilerek toplam 9505 gün prim üzerinden 14.03.2007 tarihli tahsis talebi üzerine 27.04.2007 onay tarihli Kurum kararı ile 15.11.2006 tarihinden itibaren 506 sayılı Yasa kapsamında yaşlılık aylığı bağlanan 26.10.1941 doğumlu davacıya; 15.01.1998–15.01.2006 tarihleri arasında 5434 sayılı Yasa kapsamındaki çalışmaları nedeniyle, 15.11.2006 tarihinden itibaren 5434 sayılı Yasa kapsamında yaşlılık aylığı bağlandığı; S.. B.. Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemleri Dairesi Başkanlığının 24.11.2008 tarihli yazıları ile davacının 506 sayılı Yasaya tabi 02.01.1998-06.01.1998 tarihleri arasındaki hizmetlerinin Sandıklarınca 15.11.2006 tarihinde bağlanan yaşlılık aylığında nazara alınması gerektiğinin bildirilmesi üzerine, Kurumca 506 sayılı Yasa kapsamında bağlanan yaşlılık aylığının başlangıçtan itibaren iptal edildiği anlaşılmaktadır.

506 sayılı Yasanın 60.maddesi uyarınca yaşlılık sigortası kolundan bağlanan aylıkların kesilme koşulları, aynı Yasanın 63.maddesinde düzenlenmiştir. 506 sayılı Yasanın 63/A maddesindeki düzenleme, "bu Kanuna göre yaşlılık aylığı almakta iken, sigortalı olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları çalışmaya başladıkları tarihte kesilir.” hükmünü içermekte olup; anılan madde hükmü uyarınca yaşlılık sigortasından aylık alanların bu aylıklarının kesilebilmesi, ancak 506 sayılı Yasa kapsamında sigortalı olarak çalışmaya başlamaları halinde mümkün bulunmaktadır. Bu düzenleme çerçevesinde, 5434 sayılı Yasaya tabi yaşlılık aylığı almanın, 506 sayılı Yasa hükümlerine göre bağlanan yaşlılık aylığının kesilmesini gerektirmeyeceği söylenebilir ise de; sosyal güvenlik sisteminin çifte sigortalılık üzerinden birden fazla yaşlılık aylığına hak kazanmaya olanak vermeyen yapısı ile, 2829 sayılı Kanunun bu yaklaşımı destekleyen 4.maddesi hükmü gözetildiğinde; davacının 15.11.2006 tarihinden itibaren her iki sosyal güvenlik kuruluşundan yaşlılık aylığı almasına olanak bulunmadığının kabulü zorunludur.

Her ne kadar, sosyal güvenlik yasalarında, bir sosyal güvenlik kurumundan yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra, yaşlılık aylığını almaktan vazgeçip diğer bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olarak çalışma ve 2829 sayılı Yasa gereğince, son çalışmaları birleştirilmek suretiyle diğer bir sosyal güvenlik kurumundan yaşlılık aylığı bağlanmasına olanak tanıyan herhangi bir düzenleme bulunmamakta ise de; 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5277 sayılı Bütçe Kanununun 25.maddesinin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragrafları, “…Her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar. Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11.maddesine göre alınmış Bakanlar Kurulu kararları 2005 yılında uygulanmaz.” düzenlemesini içermektedir. Bütçe Kanunu ile yapılan bu düzenleme sonrasında kanun koyucu; bütçe kanunlarına bütçe ile ilgili hükümler dışında hiçbir hüküm konulamayacağına ilişkin Anayasa’nın 161.maddesi hükmünü gözeterek, bütçe kanunlarında yer almaması gereken hükümlerin kaldırılması amacıyla çıkardığı 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29.maddesinin (c) bendi ile; 5277 sayılı Kanunun 25.maddesinde yer alan hükmü yürürlükten kaldırmış, ancak; aynı düzenlemeyi anılan kanunun 30.maddesi ile yeniden getirmiş ve bu madde 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Diğer taraftan, 5277 sayılı Kanunun 25.maddesinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile açılan dava sonucunda, 28.12.2005 gün 2005/146-105 sayılı kararla; anılan maddenin (f) fıkrasının ikinci ve üçüncü paragraflarının Anayasaya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş, aynı yönde yapılan başka bir başvuru üzerine de anılan mahkemenin 29.11.2005 gün 2005/6-93 sayılı kararı ile 5277 sayılı Kanunun 25.maddesinin (f) fıkrasının, 21.4.2005 günlü 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 29.maddesinin (c) fıkrasıyla yürürlükten kaldırıldığına ve 25.maddenin (f) fıkrasına yönelik Anayasaya aykırılık iddiasına ilişkin konusu kalmayan istemler hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmiş; aynı düzenlemeyi içeren 5335 sayılı Kanunun 30.maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarının Anayasaya aykırılığı iddiasıyla açılan dava sonucunda ise 03.04.2007 gün 2005/52 Esas 2007/35 Karar sayılı hükümle, anılan Kanun maddesinin Anayasaya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar verilmiştir.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 105.maddesinde sayılan uygulanmayacak hükümler arasında 5335 sayılı Kanunun 30.maddesinin yer almaması, Anayasanın 153.maddesinin “iptal kararları geriye yürümez” hükmünü içermesi karşısında; her hangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanların, bu aylıkları kesilmeksizin her hangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılmayacakları ve görev yapamayacaklarına dair düzenlemenin 01.01.2005 tarihinden başlamak suretiyle yürürlükte olduğunun kabulü gerekir. Bu yasal düzenleme ile 506 sayılı Kanunun 63.maddesindeki, "Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı almakta iken, sigortalı olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları çalışmaya başladıkları tarihte kesilir. … Yaşlılık aylıkları kesilenlerden işten ayrılarak yaşlılık aylığı verilmesi için yazılı talepte bulunan sigortalıya aşağıdaki fıkra hükmüne göre yeniden hesaplanarak, yaşlılık aylığı, talep tarihini takip eden aybaşından başlanarak ödenir."; 1479 sayılı Kanunun 38.maddesindeki; "Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı alanların istekleri halinde, aylıkları kesilerek son defa prim ödedikleri basamaktan prim ödemeye devam edebilirler. Bunların tekrar yaşlılık aylığı talep etmeleri halinde, en az üç tam yıl prim ödemiş olmaları kaydıyla haklarında bu Kanunun yaşlılık sigortası hükümleri uygulanır."; hükümleri ile 5434 sayılı Kanunun Ek 11.maddesindeki “T.C.Emekli Sandığı Kanununa tabi daire, kurum ve ortaklıklar ile bunların Sosyal Sigortalar Kanununa tabi işyerlerinde emekliliğe tabi olmayan ücretli, geçici kadrolu veya yevmiyeli hizmetlere tayin edilen emeklilerin, buralarda çalıştıkları sürece emekli aylıkları kesilir.”, 99 maddesindeki “Emekli, adi malullük, vazife malullüğü, dul veya yetim aylığı, son hizmet zammı alanlardan; hiçbir şarta bağlı olmaksızın emeklilik hakkı tanınan vazifelere tayin edilenlerin, aylıklarının tamamı, bu vazifelere tayinleri tarihini takip eden ay başından itibaren kesilir.”, 100. maddesindeki, "Emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı almakta iken (Erlerle emeklilik hakkı şarta bağlı olanlar hariç) emeklilik hakkı tanınan bir vazifeye tayin edilenlerin tekrar emekliye ayrılmalarını istemeleri veya emekliye sevk edilmeleri halinde kendilerine veya ölümlerinde dul ve yetimlerine eski ve yeni hizmetlerinin toplamı üzerinden ve bu kanun hükümleri dairesinde aylık bağlanır… Ancak, bu gibilere yeniden bağlanacak aylıklar eski aylıklarından az olamaz.";hükümleri nazara alındığında, davacının 506 sayılı Yasaya göre yaşlılık aylığı tahsisinden sonra, 5434 sayılı Yasaya tabi çalışmaları nedeniyle emekli aylığına hak kazandığında, bu çalışmaların öncesinde gerçekleşen 506 sayılı Yasaya tabi hizmetlerin 2829 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğinin kabulü zorunludur. Ayrıca, davalı S.. B.. Kamu Görevlileri Emeklilik İşlemleri Dairesi Başkanlığının 24.11.2008 tarihli yazıları ile davacının 506 sayılı Yasaya tabi hizmetlerinin Sandıklarınca 15.11.2006 tarihinde bağlanan yaşlılık aylığında nazara alınacağının bildirilmesi ve Danıştay 10.Dairesinin 15.10.1998 tarihli 777/4886 sayılı kararında, 5434 sayılı Yasa kapsamında emekli aylığı almakta iken, anılan Yasaya tabi kurumun, %55 hissesine sahip olduğu kuruluşta geçen 506 sayılı Yasa kapsamındaki çalışmalar esnasında, anılan Yasanın Ek 11.maddesi çerçevesinde emekli aylığının kesilmesi gerektiği ve yaşlılık aylığı tahsisinden sonraki farklı sosyal güvenlik kurumu kapsamındaki çalışmanın 2829 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesinin mümkün bulunduğunun belirtilmesi göz önüne alındığında, davacının 01.02.1966 tarihinden itibaren devam ede gelen farklı sosyal güvenlik kurumları kapsamındaki çalışmalarının, son çalışmanın geçtiği Yasa kapsamında bağlanacak yaşlılık aylığında gözetilmesinin mümkün olduğu da görülmektedir.

Hal böyle olunca, mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, davacının 01.02.1966-06.01.1998 tarihleri arasında gerçekleşen farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi çalışmalarının, 2829 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde, 5434 sayılı Yasaya göre bağlanan emeklilik aylığında nazara alınmasının gerektiği, 14.03.2007 tarihli tahsis talebi üzerine, 15.11.2006 tarihinden itibaren 506 sayılı Yasa kapsamında tahsis edilen ikinci yaşlılık aylığını almasının mümkün olmadığı gözetilerek karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek, direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:

Davacı vekili, müvekkiline Emekli Sandığı ve SSK hizmetleri ile askerlik borçlanması ve 1991 sayılı Kanun’a göre borçlanma süreleri dikkate alınarak, 01.10.1993 tarihinden geçerli olmak üzere SSK tarafından yaşlılık aylığı bağlandığını, daha sonra, 01.01.1998 – 06.01.1998 tarihleri arasında SSK’ya tabi olarak, 07.01.1998-26.10.2006 tarihleri arasında Emekli Sandığına tabi olarak çalıştığını, SSK kapsamındaki çalışması nedeni ile yaşlılık aylığının iptal edildiğini, Kuruma, iptal edilen aylıkların bağlanması için yaptığı başvurunun, çalışmasının sona erdiği tarihten sonra talepte bulunmadığı gerekçesi ile ret edildiğini, daha sonra 5335 sayılı Kanun’un 30. maddesi gereğince, Emekli Sandığına tabii çalışmasının sona ermesi nedeni ile 15.11.2006 tarihinden geçerli olmak üzere aylıklarının yeniden başlatıldığını, Ankara 9.İş Mahkemesinin kararı ile yaşlılık aylığını durduran Kurum işlemin iptal edilerek, 07.01.1998 tarihi ile 5335 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 27.04.2005 tarihleri arasına ait yaşlılık aylıklarının ödenmesine karar verildiğini, davacının, 07.01.1998-26.10.2006 tarihleri arasındaki 8 yıl 10 ay hizmeti ve 2 yıl 2 ay fiili hizmet zammı süresi olmak üzere toplam 11 yıl hizmet süresi üzerinden yaş haddi nedeni ile 15.11.2006 tarihinden geçerli olmak üzere Emekli Sandığı tarafından ikinci bir emekli aylığı bağlandığını, Kurum tarafından tekrar bağlanan 506 sayılı Kanun kapsamındaki yaşlılık aylığının ise 15.11.2006 tarihinden itibaren iptal edildiğini ve 15.11.2006-24.01.2009 döneminde ödenen aylıkların davacı adına borç kaydedildiğini belirterek, davalı Kurum işleminin iptali ile yaşlılık aylığının 15.11.2006 tarihinden itibaren yeniden bağlanması ve durdurulduğu tarihten itibaren ödenmesi gerektiğinin tespitini istemiştir.

Davalı SGK vekili, davacıya 3030 gün 5434 Emekli Sandığı Kanunu’na tabi, 6239 gün 506 sayılı Kanun’a tabi çalışmaları olmak üzere, toplam 9269 gün üzerinden 01.10.1993 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığını, 02.01.1998 tarihinden itibaren tüm sigorta kolları kapsamında çalışmaya başlaması ve aylıklarının kesilmesini talep etmesi üzerine 506 sayılı Kanun’un 63.maddesi gereği aylıklarının çalışmaya başladığı tarih itibariyle kesildiğini, 14.03.2007 tarihli tahsis talebi nedeniyle işten ayrıldığı tarihi takip eden ay başı olan 15.11.2006 tarihinden itibaren yeniden aylıklarının başlatıldığını, yapılan inceleme sonucu, davacının 506 sayılı Kanun’a ve 5434 sayılı Kanun’a tabi hizmetler üzerinden 506 sayılı Kanun hükümlerine göre bağlanan yaşlılık aylığında dikkate alınan hizmetler de dahil olmak üzere emeklilik sonrası çalışmalarıyla birlikte yeniden aylık hesaplanacağının tespit edilmesi nedeniyle, yeniden başlatılan yaşlılık aylığının 02.01.1998-07.01.1998 tarihleri arasındaki hizmeti de dahil edilerek, emeklilik öncesi ve sonrası tüm hizmetleri ile birlikte Emekli Sandığınca aylık bağlanması işleminde değerlendirileceği gerekçesi ile 15.11.2006 tarihi itibariyle iptal edildiğini, Kurum işleminin doğru olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.

Yerel Mahkemece, 506 sayılı Kanun’a göre yaşlılık sigortasından aylık alanların bu aylıklarının ancak, 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olarak çalışmaya başlamaları halinde kesileceği, T.C.Emekli Sandığına tabi bir işte çalışmanın yaşlılık aylığının kesilmesini gerektirmediği, Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında 2829 sayılı Kanunun’da da, T.C.Emekli Sandığına tabi işte çalışmaya başlamasıyla 506 sayılı Kanun’a göre bağlanan yaşlılık aylığının kesileceği yönünde bir hüküm bulunmadığı, bu nedenle, davacıya yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra kanunda öngörülen haller dışında artık bu haktan feragat edilmesinin mümkün olmadığı, SSK mevzuatına göre bağlanan yaşlılık aylığının kesilmesini gerektiren bir durumun bulunmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne dair verilen karar, davalı SGK vekilinin temyizi üzerine Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.

Hükmü temyize davalı SGK vekili getirmektedir.

Uyuşmazlık, sigortalının aynı döneme rastlamayan çalışmaları nedeniyle, farklı iki Sosyal Güvenlik Kurumundan yaşlılık aylığı bağlanmasının mümkün olup olmadığı, 5434 sayılı Kanun’a tabi 07.01.1998-26.10.2006 tarihleri arasında geçen çalışmaları nedeniyle 15.11.2006 tarihinden itibaren 5434 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı bağlanan davacıya, 1993 yılı öncesi geçen çalışmaları nedeniyle 01.10.1993 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun’a göre bağlanan yaşlılık aylığının, 5434 sayılı Kanun’a tabi çalışmaların sona erdiği 15.11.2006 tarihinden itibaren tekrar bağlanmasının mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Sosyal güvenlik, toplumda yaşayan her kesimi hiçbir ayrım gözetmeksizin hayatın çeşitli sosyal risklerine karşı ekonomik güvence altına alarak yarın endişesinden kurtarmaya, toplumda yoksul ve muhtaç insanlara yardım ederek, onlara insan onuruna yaraşır en az yaşam düzeyi sağlamaya çalışır. Böylelikle bir ülkede, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkesinin gerçekleştirilmesine hizmet eder. Sosyal edimler (yardımlar) sağlayan tüm alanlarda olduğu gibi, sosyal sigortalar da sosyal adalet ve sosyal güvenliğin gerçekleştirilmesi amacına hizmet etmeye ve insana, insan onuruna layık bir yaşam düzeyi sağlamaya yöneliktir. Sosyal güvenlik, sadece insanların geleceğini güvence altına almaya yönelik bir kurallar bütünü olmayıp, her şeyden önce bir sosyal program ya da politikadır. Bu politikada asıl hedef, insanların belirli sosyal risklere karşı ekonomik güvenliklerinin ve sosyal adaletin sağlanması ise de, bunun içinde durmadan değişen kural ve ilkeler, türlü yöntemler ve önlemler yer almaktadır. Bu niteliği itibarıyla sosyal güvenlik bir hukuk dalı olmaktan çok, bir sistemdir (Prof.Dr.A.Can Tuncay/Prof.Dr. Ömer Ekmekçi, Yeni Mevzuat Açısından Sosyal Güvenlik Hukukunun Esasları, 2’nci Bası, İstanbul 2009, s. 3, 5, 115).

Devletin, Anayasa’da güvence altına alınan sosyal güvenlik haklarının yaşama geçirilmesi için gerekli teşkilatı kurması ve diğer önlemleri alması, sosyal güvenlik politikalarını bilimsel verilere göre belirlemesi ve bunun için gerekli yasal düzenlemeleri yapması doğaldır. Sosyal sigorta programlarının sigortacılık ilkeleri ve çağdaş standartlarla uyumu ve malî açıdan sürdürülebilirliği, sosyal sigorta kuruluşlarının idarî ve malî etkinliklerinin artırılması için gerekli rejimin oluşturulmasını zorunlu kılar. Nesnel ve sürekli kurallarla sağlam ve sağlıklı temellere oturtulmayan bir sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilir olması düşünülemez. Bu düzenin korunması Anayasa’nın 60’ıncı maddesinde yer alan sosyal güvenlik hakkının güvenceye alınması için de zorunludur (Anayasa Mahkemesi’nin 26.01.2011 gün ve 2008/109 Esas, 2011/25 Karar sayılı kararı).

Ülkemizde, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu, 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu olmak üzere beş ana sosyal güvenlik yasası bulunmakta olup, bu mevzuatlarda düzenlenen sosyal güvenlik hakkı, Sosyal Sigortalar Kurumu, kısaca Bağ–Kur olarak adlandırılan Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu ve Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı tarafından yerine getirilmekte iken, öncelikle 20.05.2006 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, örgütlenme yasası niteliğindeki 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu ile kamu tüzel kişiliğine sahip, idari ve mali açıdan özerk Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kurularak, anılan üç kurum tek çatı altında bu Kurum’da birleştirilmiş, sonrasında mevzuat birliğini sağlamaya yönelik olarak, istisnaları dışında 01.10.2008 günü yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun kabul edilmiştir.

5510 sayılı Kanununun 30.maddesinde, Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra ilk defa sigortalı olan kişilerden yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra; Kanun’un 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendi hariç olmak üzere, bu Kanuna göre veya yabancı bir ülke mevzuatı kapsamında çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıklarının, çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ödeme dönemi başından kesileceği, bu şekilde aylıkları kesilenlerden, Kanuna tabi çalıştıkları süre zarfında 80’inci maddeye göre belirlenen prime esas kazançları üzerinden 81’inci madde gereğince kısa ve uzun vadeli sigorta kolları ile genel sağlık sigortasına ait prim alınacağı, işten ayrılarak veya işyerini kapatarak yeniden yaşlılık aylığı bağlanması için yazılı istekte bulunanlara ya da emekliye ayrılan veya sevk edilenlere, yazılı istek tarihini veya görevinden ayrıldığı tarihi takip eden ödeme döneminden itibaren yeniden yaşlılık aylığı hesaplanarak bağlanacağı, yeni aylığın, eski aylığın kesildiği tarihten sonra aylıklara yapılacak artışlar uygulanarak bu fıkrada belirtilen aylık başlangıç tarihi itibarıyla bulunan tutarı ile emeklilik sonrası çalışmaya ait kısmi aylığın toplamından oluşacağı, emeklilik sonrası çalışmaya ait kısmı aylık, talep tarihindeki emeklilik öncesi ve sonrası prim ödeme gün sayısı ve emeklilik sonrası çalışmaya ait prime esas kazançları üzerinden 29’uncu maddeye göre hesaplanan aylığın emeklilik sonrası prim ödeme gün sayısına orantılı bölümü kadar olacağı kabul edilmiştir.

5510 sayılı Kanun’un geçiş hükümlerini içeren Geçici 7.maddesi hükmü uyarınca, uyuşmazlığa uygulanacak olan mülga 506 sayılı Kanun’un “Yaşlılık aylığı alanların yeniden çalışmaları” başlıklı 63.maddesinde “Bu Kanuna göre yaşlılık aylığı almakta iken, sigortalı olarak çalışmaya başlayanların yaşlılık aylıkları çalışmaya başladıkları tarihte kesilir.

Yaşlılık aylıkları kesilenlerden yeniden çalıştıkları süre zarfında 78’inci maddeye göre prime esas kazançları üzerinden 73’üncü madde gereğince prim alınır. Yaşlılık aylıkları kesilenlerden işten ayrılarak yaşlılık aylığı verilmesi için yazılı talepte bulunan sigortalıya yeniden bağlanacak yaşlılık aylığı talep tarihini takip eden ödeme döneminden başlanarak ödenir.

Yeni aylık, eski aylığın kesildiği tarihten sonra aylıklara yapılan artışlar uygulanarak ikinci fıkrada belirtilen aylık başlangıç tarihi itibariyle bulunan tutarı ile emeklilik sonrası çalışmaya ait kısmî aylığın toplamından oluşur. Emeklilik sonrası çalışmaya ait kısmî aylık, talep tarihindeki emeklilik öncesi ve sonrası prim ödeme gün sayısı toplamı üzerinden, 61’inci maddeye göre hesaplanan aylığın emeklilik sonrası prim ödeme gün sayısına orantılı bölümü kadardır…” denilmektedir.

Ayrıca 27.04.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 30.maddenin 2. ve 3.fıkrasında,

“Herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan emeklilik veya yaşlılık aylığı alanlar bu aylıkları kesilmeksizin; genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, döner sermayeler, fonlar, belediyeler, il özel idareleri, belediyeler ve il özel idareleri tarafından kurulan birlik ve işletmeler, sosyal güvenlik kurumları, bütçeden yardım alan kuruluşlar ile özel kanunla kurulmuş diğer kamu kurum, kurul, üst kurul ve kuruluşları, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bunların bağlı ortaklıkları ile müessese ve işletmelerinde ve sermayesinin %50’sinden fazlası kamuya ait olan diğer ortaklıklarda herhangi bir kadro, pozisyon veya görevde çalıştırılamaz ve görev yapamazlar.

Diğer kanunların emeklilik veya yaşlılık aylığı almakta iken emeklilik veya yaşlılık aylıkları ve/veya diğer tazminatları kesilmeksizin atanmaya, çalıştırılmaya veya görevlendirilmeye izin veren hükümleri ile 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun ek 11’inci maddesine göre 1.1.2005 tarihinden önce alınmış Bakanlar Kurulu kararları uygulanmaz” şeklindedir.

01.10.2008 tarihinde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girmiş; bu Kanun’un 105.maddesinde “Uygulanmayacak hükümler” arasında 5335 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesine yer verilmemiştir.

Hal böyle olunca, anılan maddenin halen yürürlükte olduğunun kabulü gerekir. Anılan yasal düzenlemeye aykırı biçimde çalışılması durumunda; çalışanların, fiilen çalıştıkları dönemdeki emeklilik veya yaşlılık aylıklarının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından kesilmesi gerekmektedir.

Nitekim, Hukuk Genel Kurulu’nun 27.05.2009 gün ve 2009/21-168 E., 2009/218 K.; 01.12.2010 gün ve 2010/10-586 E., 2010/615 K.; 06.04.2011 gün ve 2010/21-726 E., 2011/68 K. ve 05.10.2011 gün ve 2011/10-476 E., 2011/584 K., 21.03.2012 gün ve 2012/10-20 E., 2012/235 K. sayılı kararlarında da aynı ilke benimsenmiştir.

2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerinin Birleştirilmesi Hakkındaki Kanun’un 1.maddesinde, Kanunun amacı; çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle ilgililerin sosyal güvenliklerinin sağlanması usul ve esaslarının düzenlenmesi olarak belirtilmektedir. Söz konusu Kanun’unn 8.maddesinde; birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden ilgililere son 7 yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca kendi mevzuatına göre aylık bağlanacağı, ancak, malullük, ölüm, 5434 sayılı T.C.Emekli Sandığı Kanununa göre yaş haddinden re’sen emekli olma halinde, kendi mevzuatına göre aylık bağlanacağı kabul edilmiştir.

Bu bağlamda 2829 sayılı Kanun kapsamında birleştirilecek süreler; anılan Kanunun 2.maddesi hükmünde sıralanan kurumlarda (T.C.Emekli Sandığı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu ile Sosyal Sigortalar Kurumu ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun’un geçici 20.maddesine göre kurulan emekli sandıklarında) 5434 sayılı T.C.Emekli Sandığı Kanunu, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2926 sayılı Tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu hükümlerine göre kurumlarına emeklilik keseneği veya malullük yaşlılık ölüm sigortaları primi ödenerek geçirilen sürelerdir.

2829 sayılı Kanun’un 4.maddesinde, Kurumlara tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet sürelerinin, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu Kanuna göre aylık bağlanmasına hak kazanıldığında birleştirileceği, hizmet süreleri toplamının aylık bağlanmasına yeterli olmaması halinde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı, 5.maddesinin son fıkrasında, malullük ile vazife malullüğü aylığı bağlananlardan kontrol muayeneleri sonunda aylığı kesilmiş bulunanlar dışında kurumlardan birinden aylık bağlanmış veya aylık alma haklarını kaybetmiş olanların, söz konusu devrelere ait hizmet sürelerinin yapılacak birleştirmede dikkate alınmayacağı belirtilmektedir.
Tüm bu yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde: Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kurularak, üç ayrı sosyal güvenlik kurumu, tek çatı altında birleştirilmiş, mevzuat birliğini sağlamaya yönelik olarak da, 5510 sayılı Kanun’un kabul edilmesi dikkate alındığında, sosyal güvenlik sisteminin yapısı itibariyle, çifte sigortalılık üzerinden birden fazla yaşlılık aylığına hak kazanmaya olanak vermediğinin kabulü gerekir. Öte yandan, çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle ilgililerin sosyal güvenliklerinin sağlanması amacı ile kabul edilen 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerinin Birleştirilmesi Hakkındaki Kanunun, 4.maddesinde aynı tarihlere rastlamayan çalışmaların birleştirilebilmesi için, birleştirilen çalışmaların toplamının aylık bağlanmasına yeterli olması gerekmektedir. Bu nedenle aynı tarihlere rastlamayan çalışmaların her iki çalışmaların birleştirilmesinden, çalışmaların toplamının aylık bağlanmasına yeterli olmaması halinde birleştirilmeleri mümkün olmadığı gibi; tek başına bir çalışmanın aylık bağlanmasına yeterli olması halinde, kişinin tüm sosyal güvenlik kurumlarına tabi hizmet sürelerini birleştirmeye zorlamayacağı gibi, hizmet birleştirilmesi yapılarak yaşlılık aylığı bağlanan kişilerin, çalışmaya başlaması nedeniyle yaşlılık aylıklarının kesilmesi halinde, çalışmanın sona ermesi üzerine tekrar bağlanacak olan yaşlılık aylığının hesaplanmasında önceki hizmet birleştirmesinin değerlendirilmesini yasaklayan açık bir düzenleme de söz konusu değildir. Aksi düşünce bir kurumda geçen çalışmaların bölünerek iki farklı yaşlılık aylığı bağlanmasında değerlendirilebileceği sonucunu doğuracak olup bu ise 2829 sayılı Kanunun amacına aykırı olduğu gibi, sosyal güvenlik sisteminin genel ilkelerine de aykırı olacaktır. Kaldıki, davacı 01.10.1993 tarihinde başlayan yaşlılık aylığı için talep dilekçesinde; 2829 sayılı Kanun uyarınca hizmetlerin birleştirilmesi iradesini belirtmiştir.

Bu nedenle, somut olayda, 506 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra Emekli Sandığına tabi çalışmaları nedeni ile 5335 sayılı Kanun’un 30.maddesi nedeniyle, kanunun yürürlüğe girdiği 27.04.2005 tarihinden itibaren kesildiği mahkeme kararı ile tespit edilen davacının, söz konusu çalışmasının sona ermesi üzerine, tekrar yaşlılık aylığı bağlanması için talepte bulunduğunda, 01.02.1966 tarihinden itibaren devam ede gelen farklı sosyal güvenlik kurumları kapsamındaki çalışmalarının, son çalışmanın geçtiği Kanun kapsamında bağlanacak yaşlılık aylığında gözetilmesinin mümkün olduğuna ve davacının 01.02.1966-06.01.1998 tarihleri arasında gerçekleşen farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi çalışmalarının, 2829 sayılı Kanun hükümleri çerçevesinde, 5434 sayılı Kanun’a göre bağlanan emeklilik aylığında nazara alınmasının gerektiği, 14.03.2007 tarihli tahsis talebi üzerine, 15.11.2006 tarihinden itibaren 506 sayılı Kanun kapsamında tahsis edilen ikinci yaşlılık aylığını almasının mümkün olmadığına işaret eden, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu konuda, Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmelerde azınlıkta kalan görüş sahipleri; 2829 sayılı Kanun’un 5.maddesine göre hizmet birleştirmesinin aylık bağlandıktan sonra yapılamayacağı ve ancak bir kez hizmet birleştirmesinin yapılmasının mümkün olduğu davacının bu hakkını 01.10.1993 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanması sırasında kullandığı, ayrıca farklı Kurumda geçen çalışmaların tek başına yaşlılık aylığı bağlanmasına yeterli olması halinde 2829 sayılı Kanun’a göre kişileri hizmet birleştirilmesi yapmaya zorlanılamayacağı gibi, farklı iki kurumda geçen ve birbiri ile çakışmayan çalışmalar nedeniyle iki farklı aylık bağlanmasını engelleyen, açıkça bir yasal düzenleme bunmadığını belirterek direnme kararının onanması gerektiğini savunlmuşlarsa da, bu görüş kurul çoğunluğunca, yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince belirtilen gerekçeyle BOZULMASINA, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8/son maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.01.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Davacı sigortalıya 1966 ile 1993 yılı arasındaki kısmen 5434 sayılı Kanun ile kısmen 506 sayılı Kanuna tabi çalışmalırından ötürü 01.10.1993 tarihi itibariyle 2829 sayılı Yasa hükümleri uygulanarak 506 sayılı Yasa üzerinden yaşlılık aylığı bağlanmıştır. Davacı aylıklarını 1998 yılına kadar sorunsuz olarak almaya devam etmiş ise de, 02.01.1998 ile 06.01.1998 tarihleri arasındaki 5 günlük 506 sayılı Yasaya göre gerçekleşen fiili çalışmalarından ötürü kurmca bağlanan yaşlılık aylığı ikinci kez çalışmaya başlaması nedeni ile kendi isteği üzerine durdurulmuştur.
Davacı, kesilen aylığının yeniden bağlatılması yönünde Kurumdan hiçbir talepte bulunmamıştır. Ancak, 15.01.1998 tarihinden itibaren 5434 sayılı T.C.Emekli Sandığı Kanununa tabi olarak çalışmaya başlamış olup, 65 yaşını doldurduğu yılda 15.11.2006 tarihinden itibaren ikinci olarak sandıktan emekli aylığı bağlanmıştır.
Bu olgular devam ederken davacı, 2007 yılında geriye dönük olarak 506 sayılı Yasa gereğince Kurum tarafından bağlanmış ancak, 1998 yılında 5 günlük aktif sigortalı çalışması nedeniyle kesinlen yaşlılık aylıklarının bu tarihten itibaren ileriye dönük, 1998’den 15.11.2006 tarihleri arasındaki süreye ilişkin ay be ay faiziyle birlikte tahsili yolunda Kurum aleyhine alacak davası açmıştır. Bu istemin yanısıra 1998 yılında gerçekleşen 5 günlük zorunlu sigortalı çalışmasının 2829 sayılı Yasa hükümleri gereğince hizmet birleştirmesine tabi tutulmaması gerektiğinin de tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, istemin tümünün kabulüne karar verilmiş ise de; Yargıtay Yüksek 10.Hukuk Dairesince temyiz incemesi sırasında gerekli düzeltme yapılarak hükmün 1998 ile 01.01.2005 tarihleri arasındaki süre ile sınırlı tutulmasının gerekliliği vurgulanıp düzeltilerek onama yapılmıştır. Bunun anlamı, davacının 1993 yılında bağlanan yaşlılık aylıklarının 2005 yılına kadar ödendiğinden ve Kurum emekli sigortalısı olduğu yaşlılık aylıklarını aldığı dönemde de aynı zamanda 1998 ile 2006 yılları arasında 5434 sayılı Yasaya tabi aktif sandık çalışanı olarak bulunduğu görülmektedir. Bu sandık iştirakçiliğinden 05.11.2006 tarihinden itibaren emekli aylığı da bağlanmıştır.
Dosya kapsamına göre sigortalının 15.11.2006 tarihinde, gerek Kurum gerekse sandıktan olmak üzere, 2 aylık almaya hakettiği görülmektedir. Aynı çalışanın öncelikle 2 yaşlılık aylığına birden hakkazanmasının mümkün olup olmadığının tartışılması gerekmektedir. Sigortalının 1966 ve 1993 yılları arasındaki çalışmaları için 506 sayılı Yasaya göre bağlanan yaşlılık aylığının 15.11.2006 (5434 sayılı Yasaya görede emekli aylığı bağlandığı için) tarihiden itibaren her iki sosyal güvenlik kuruluşundan birden yaşlılık aylığı alınmasının mümkün olmadığı, Sosyal güvenlik sisteminin çifte sigortalılık üzerinden birden fazla yaşlılık aylığına hak kazanmaya olanak vermeyen yapısı da dikkate alınmalı denilerek 506 sayılı Yasaya göre bağlanan yaşlılık aylığının alınmasının mümkün olamayacağı gerekçesi ile mahkemenin kabul yönündeki hükmü Yargıtay 10.Hukuk Dairesince bozulmuştur.
Görüldüğü üzere, sigortalıya bağlanan birinci yaşlılık aylığı 506 ve 2829 sayılı Yasa hükümleri gereğince Sosyal Sigortalar Kurumundan olup, ikinci olarak bağlanan emekli aylığı ise, 5434 sayılı T.C.Emekli Sandığı Kanunu hükümleri gereğincedir. Yüksek 10.Hukuk Dairesinin sosyal güvenlik kurumundan aynı zamana rastlayan çalışmalar nedeniyle (çifte sigortalılık) birden fazla yaşlılık aylığı hakedilmez ilkesine tarafımcada katılınmakla birlikte, bağlanan yaşlılık aylıklarının hangi Kurumlardan bağlandığına ve farklı Kurumlardan olduğuna dikkat çekmek gerekmektedir.
506 sayılı Yasanın 60… 63.madde hükümleri Sosyal Sigortalar Kurumunun aylık bağlama ve kesme esaslarına yer vermekte olup, 5502 sayılı Yasanın 1. ve 2.madde hükümlerinden Kurumun bağlı olduğu Bakanlık Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığıdır. Bütçesinin sigortalıların ücretlerinden işçi ve işveren payları üzerinden kesilen primlerle sürdürmekte olduğu görülmektedir. Benzeri konumdaki 1479 sayılı Yasaya bağlı Esnaf Bağ-Kur’un aynı Bakanlığa bağlı ancak sistem olarak farklılık oluşturan gelirlerinin kendi nam ve hesabına çalışan sigortalılarca farklı oranda yatırılan primler üzerinden sağlandığı ve basamak seçme sistemi yöntemince aylık bağlandığı görülmektedir. Anılan son yapıyla benzerlik teşkil eden ve primlerinin yine sigoralısı tarafından karşılanan 2926 sayılı Tarım Bağ-Kur ile süreksiz tarım işçilerini kapsamına alan 2925 sayılı Yasadaki Tarım işçileri sosyal sigortalısının 506 sayılı Yasa sigortalıları ile harmanlanması ve aynı kaynaktan yararlandırılması doğru olmazdı. Bu nedenle yukarıdaki ilkenin benimsenmesi isabetlidir. Burada göz önünde bulundurulması gereken Kurumlar sosyal sigorta kurumlarıdır. T.C.Emekli Sandığı yapısı gereği bu kurumlardan ayrı tutulmalıdır.
Davacının çalışmaya başladığı tarihten itibaren Kanunla kurulan, Emeklilere parasal destek sağlayan nitelikteki bir Kuruluş olan, T.C.Emekli Sandığı’nın yapısı incelendiğinde Maliye Bakanlığına bağlı 08.06.1949 tarihli kuruluş olduğu, iştirakçilerinin ilgili Yasasının kurucu maddelinde tek tek tadat ederek belirlendiği, gelirlerinin aktif çalışanlarca hakedilen ücretlerden ve stopaj usulu keseneklerle elde edildiği görülmektedir. Kesenek oranlarının çalışanlarının ünvan, kadro, derece, kademe vs. gibi Kanunda karşılığında yer aldığı oranda tahsil edildiği görülmektedir. Hukuksal yapısı sosyal güvenlik kurumlarındaki oluşumlardan çok farklıdır. Emeklilerine aylık bağlama ve kesme durumları diğer Yasalarla hiç kıyaslanmadan kendi yapısındaki iç dinamik ve kurallarla belirlenmiştir. Türk vatandaşlığından çıkma veya çıkarılma hali dışında aylıkları hak etmeme gibi durum söz konusu değildir. Böylece T.C.Emekli Sandığının diğer sosyal güvenlik kurumları ile karşılaştırılmaması, ayrı bir yere konulması gerekmektedir. Bu nedenle diğer sosyal güvenlik kurumlarından aylık bağlandığında farklı konumdaki T.C.Emekli Sandığından da aylık bağlanmasının yasal bir engeli olmadığı görülmektedir. Bütcesi ve kaynakları ile mensuplarının statüsü farklıdır. Sosyal sigortaya göre hizmet akti ile çalışanların yasası olan 506/63.maddenin ilk cümlesinde aylık kesme nedeni yer almaktadır. Bu yasa hükümlerinden yararlanabilmek için SSK.’lı çalışmakta iken aylığı durdurulup yeniden SSK’lı çalışma yapılması ön koşuldur. Seçenekler ya aylığı kestirerek çalışmaya devam etmek ya da aylığı kestirmeksizin destek primi ödeyerek SSK.’lı çalışmadır.Davacı gerekmediği halde birinci hali tercih etmiştir ve sonrasında 5434 sayılı Yasaya göre çalışmıştır.
16.05.2006’de yürürlüğe giren 5502 sayılı Yasa hükümleri gereğince tüm sosyal güvenlik kurumları ile T.C.Emekli Sandığı Mensupları teşkilat ve kurumları ile bir çatı altında toplandığından özlük ve emeklilik haklarının birlikte düşünülmesi gerekmektedir. Davacı sigortalı kişisel performansını zorlayarak ve sergileyerek her iki sosyal oluşumdan ayrı ayrı yaşlılığı için birikim elde etmiştir. Yasada olmayan bir nedenle hizmetelerin ve ödenen primlerin tümden yok saymak ve SSK’dan bağlanan aylığı kesmek hakkaniyete ve hukuka uygun değildir. T.C.Emekli Sandığından aylık ödenmesi 506 sayılı Yasaya göre hakedilen yaşlılık aylığına engel teşkil etmemektedir. Nitekim, dosya içerisindeki Kurum vekilinin 08.06.2009 tarihli cevabi yazılarında ……. 15.11.2006- 24.01.2009 tarihleri arasında ödenen aylıkların borç çıkartıldığının bildirilmesi üzerine 20.02.2009 tarihli ve 912380 sayılı işlem ile ilgilinin tüm hizmetlerinin birleştirilerek toplam 36 yıl 11 ay hizmeti üzerinden 15.11.2006 tarihinden başlamak üzere aylıklarının tadil edilerek aylık ve ikramiye farkının ilgiliye ödendiği, sonraki 31.03.2009 tarihli ve 930169 sayılı işlem ile 1 ay SSK hizmeti ile 6 ay askerlik borçlanması hizmeti daih edilmek üzere toplam 37 yıl 4 ay üzerinden aylıklarının tadil edildiği …… yolunda olduğu yer almaktadır. Bu yazıdan anlaşılması gerekenler tamamen mali haklara ilişkin olup davacıya tüm çalışma süreleri üzerinden ikramiye farkının ödendiği ve de 15.11.2006 dan sonraya ilişkin aylıklarının da ödendiği belirtilmektedir. Yoksa ilgili daire başkanlığınca yeniden aylık bağlamanın düşünüldüğü veya bağlanacağı hususu mümkün değildir. Çünkü bu imkanı sağlayacak özel bir yasa maddesi henuz yürürlükte yoktur. 506 sayılı Yasanın 63.maddesi de uygun değildir. Üstelik tüm süre birleştirilerek bağlanmış bir aylık da söz konusu değildir. Bu yazıya yanlış anlam verilerek Yüksek Dairece, yeni bir aylık bağlanabileceğine üstelik 2829 sayılı Yasanın birleştirme hükümlerinden faydanacağının bozma kararında yazılması tarafımca isabetli görülmemektedir.
Diğer yandan Yüksek Dairenin bozma kararına dayanak alınan ve emsal gösterilen gerekçede yazılı Danıştay 10.Hukuk Dairesinin 24.11.2008 tarihli kararı ise 506 sayılı Yasaya tabi maddi somut olaya uymamaktadır.Kararda yazılı çalışmalar önce 5434 sayılı Yasa, sonra SSK.’lı olarak geçmektedir ve yasal dayanağı 1475 sayılı İş Yasasının tek yürürlükte maddesi olan 14.maddenin V, VI, VII.fıkralarıdır. Bu maddede anlatılan haklar mali haklara ilişkin işçinin emekli ikramiyesi ve kıdem tazminatının kamudaki son çalışmayla nasıl birleştirileceği ve hangi halde ödeneceğine ilişkindir. Bu hakların verilmesi sırasında 2829 sayılı Yasa hükümlerine ihtiyaç yoktur. Somut olayda ise önce 506 sayılı Yasaya dayalı çalışma sonra 5434 sayılı Yasaya dayalı çalışma mevcuttur. Bu nedenle de bu kararın dayanak alınması doğru değildir
Tarafımca, Yüksek 10.Hukuk Dairesinin bozma kararının gerekçesinde yer aldığı gibi sigortalıya aynı anda iki sosyal güvenlik kurumundan (birisi 5434 ile ilgili) yaşlılık aylığı bağlanması mümkün değildir yolundaki görüşüne katılmakla birlikte şahsi görüşümü doğrulayan ve sigortalılın hizmetlerinin tümünü mali yönden değerlendirerek davacının mağduriyetini önleyen ve talebini karşılar yöndeki idari işlemi takdirle karşılamak gerekmektedir. Ancak her iki aylığın ayrı ayrı bağlanmadığı hususu hala mevcut bulunduğuna göre Kurumun işlemi eksik bulunmaktadır. Uyuşmazlığın bu yönde giderilmesi ve her iki aylığa hak kazanıldığının tespit edilmesi gerekmektedir. Bu yöndeki Mahkeme kararı ve direnme kararı isabetlidir. Somut olayda gerek 506 sayılı Yasanın 63.maddesi gerekse 2829 sayılı Yasanın da ikinci kez uygulanması olanağı yoktur. 10.Hukuk Dairesinin bozma ilamında önerildiği üzere aylıkların birleştirilmesi için önerilen 2829 sayılı Yasanın 5.maddesinin son fırkasının engelleyici hükmü gereğince bir sigortalıya yaşlılık aylığı bağlandıktan sonra tüm sonuçları ile ortadan kaldırılıp bu yasa gereğince yeniden bir başka aylık bağlanmasının mümkünatı yoktur.Üstelik bu çalışma 5434 sayılı Yasaya ait olduğundan birinci aylığı almanın engeli de söz konusu değildir.
Yukarıda anlatılan nedenlerden ötürü Yerel Mahkemenin direnme Kararının onanması görektiğinden aksi yöndeki görekçelerle Hukuk Genel Kurul çoğunluğunun Yüksek Dairenin bozmasını benimseyen kararına katılmamaktayım

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Sal Şub 24, 2015 11:10 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BORÇLUNUN BİR BAŞKA ALACAĞINA HACİZ KONULMASI,6 AYLIK SÜRE..

T.C.
YARGITAY
12.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2014/12539
KARAR NO : 2014/15092
TÜRK İLLETİ ADINA
YARGITAY İLAMI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kayseri 3. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/02/2014
NUMARASI : 2014/118-2014/141
DAVACI : BORÇLU: Y.M. İthalat İhracat Pazarlama Ve Sanayi Ticaret Limited Şirketi
DAVALI : ALACAKLI: İ. K. Mob.İmalat İth.İhr.San.Tic.Ltd.Şti

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Tuncer Kaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine Kayseri 6. İcra Müdürlüğü’nün 2010/5602 E. sayılı takip dosyası ile başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte borçlu vekili müvekkilinin alacaklı olduğu Selim İcra Müdürlüğü’nün 2011/100 E. Sayılı takip dosyasındaki alacağına Kayseri 6. İcra Müdürlüğü’nün 2010/5602 E sayılı dosyasından haciz konulduğunu, haciz tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde paranın dosyaya celbinin istenmediğini belirterek haczin düştüğünün tespitine, anılan süreden sonra paranın istenmesine ilişkin icra müdürlüğünün 14.01.2014 tarihli kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiş olup mahkemece şikayetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.

İİK.’nun 362. maddesine göre; “İcra veznesine tevdi yahut dairece tahsil olunan para veya icra muamelesi sebebiyle hıfzedilmekte olan eşya tevdi veya tahsil yahut hıfız tarihinden itibaren on seneye kadar alakadarları tarafından müracaat olunmazsa talep hakkı Hazine lehine düşer.”

Harçlar Kanunu’nun 36. maddesinde takip işlemlerinden dolayı herhangi bir sebeple alınmış olan paraların ilgilinin hak ettiği parayı, hak etme tarihinden itibaren on yıl içinde almak için müracaat etmemesi halinde, hazineye gelir kaydedileceği düzenlenmiştir.
Alacak ve para, menkul hükümlerine göre haczedilir ise de, bu paranın satılarak paraya çevrilmesi söz konusu olamayacağından satış isteme açısından İİK.nun 106. ve 110. maddelerinin tatbiki düşünülemez.

Somut olayda; borçlunun Selim İcra Müdürlüğü’nün 2011/100 E. Sayılı takip dosyasındaki alacağı 11.10.2011 tarihli müzekkere ile haczedildiğinden İİK.’nun 362. maddesi ve Harçlar Kanunu’nun 36. maddesi gereğince alacaklı on yıl içinde haczedilen parayı talep edebilir.

Bu durumda mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Çrş Şub 18, 2015 8:55 pm


Tebliğler • ENGELLİ BİREYLERE AYLIK 434TL EĞİTİM DESTEĞİ


14 Şubat 2015 CUMARTESİ
Resmî Gazete
Sayı : 29267

TEBLİĞ

Maliye Bakanlığından:

2015 YILI MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇE UYGULAMA TEBLİĞİ

(SIRA NO: 5)

Bilindiği üzere, 25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 43 üncü maddesinde;
“(1) Engelliler için sağlık kurulu raporu düzenlemeye yetkili sağlık kurum veya kuruluşlarınca verilen sağlık kurulu raporuyla asgarî % 20 oranında engelli olduğu tespit edilen ve özel eğitim değerlendirme kurulları tarafından da eğitsel değerlendirme ve tanılamaları yapılarak 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu kapsamında açılan özel eğitim okulları ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde verilen destek eğitimini almaları uygun görülen görme, işitme, dil-konuşma, spastik, zihinsel, ortopedik veya ruhsal engelli bireylerin eğitim giderlerinin her yıl Maliye Bakanlığınca belirlenen tutarı, Bakanlık bütçesine bu amaçla konulan ödenekten karşılanır. Bu engelli bireylerin engel grupları ve dereceleri ile engelinin niteliğine göre eğitim programlarının kapsamı ve eğitim süreleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle yönetmelikle belirlenir.
(2) Birinci fıkrada belirtilen eğitim hizmetini sunan veya yararlananların gerçek dışı beyanda bulunmak suretiyle fazladan ödemeye sebebiyet vermeleri durumunda bu tutarlar, iki katı ve kanunî faiziyle birlikte ilgililerden müteselsilen tahsil edilir. Bu fiillerin özel eğitim okulları ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezleri tarafından tekrarı hâlinde, ayrıca kurum açma izinleri iptal edilir.”,
hükmü yer almaktadır.
Bu kapsamda, engelli bireylerin destek eğitim giderlerinin bütçeden karşılanacak kısmına ilişkin olarak aşağıdaki hususlara uyulacaktır.
1- 5580 sayılı Kanun kapsamında açılan özel eğitim okulları ile özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde engelli bireylere verilen destek eğitiminin bütçeden karşılanacak kısmı; katma değer vergisi hariç olmak üzere bireysel eğitim için aylık 434 TL, grup eğitimi için aylık 122 TL olarak belirlenmiştir.
2- Belirlenen tutarlar, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesine bu amaçla konulan ödenekten, bu tutarları aşan kısmı ise ilgililer tarafından karşılanır.
3- Bu Tebliğde yer almayan hususlarda Millî Eğitim Bakanlığınca yapılacak düzenlemeler esas alınır.
4- Bu Tebliğ, 1/1/2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Tebliğ olunur.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Sal Şub 17, 2015 11:28 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • İŞÇİNİN AYLIK EMSAL ÜCRET ARAŞTIRMASINA İTİBAR EDİLMELİDİR

T.C
YARGITAY .22.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2013/7220
KARAR NO: 2014/6463
KARAR T : 18.03.2014

Davanın konusu; bir kısım işçilik alacaklarıdır.

Davacı işçinin aylık ücret miktarına ilişkin iddiası tanık beyanları ve emsal ücret araştırması sonucu ile doğrulanmıştır. Davacının kıdem durumu ve yaptığı işin niteliği dikkate alındığında, emsal ücret araştırması sonucuna itibar edilmesi gerekir.

Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle iş yerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

DAVA: Davacı, kıdem tazminatı, fazla mesai, ulusal bayram genel tatili ve hafta tatili ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi F. Benli tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı,davalıya ait işyerinde 2003-2011 tarihleri arasında çalıştığını, son olarak aylık net 1.250,00 TL ücret aldığını,iş sözleşmesinin işverence haksız feshedildiğini,hak kazandığı fazla çalışma,hafta tatili ve genel tatil ücret alacaklarının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının aylık net 704,05 TL ücret aldığını, iş sözleşmesinin sipariş azalması ve ekonomik nedenlerle feshedildiğini, müvekkiline ait işyerinde fazla çalışma yapılmadığını, hafta tatilleri ile genel tatil günlerinde çalışılmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu, davacının fazla çalışma, hafta tatili ve genel tatil günlerinde çalışma iddiasını tanık beyanları ile ispatladığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:
Kararı davacı ve davalı vekilleri temyiz etmiştir.

Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır. 4857 sayılı İş Kanunu’nda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, iş yerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.

Somut olayda; davacı aylık net ücretinin 1.250,00 TL olduğunu ileri sürmüştür. Davalı işveren ise aylık net 704,05 TL ücret ile çalıştığını savunmaktadır. Davacının aylık ücret miktarına ilişkin iddiası dava tanık beyanları ve emsal ücret araştırması sonucu ile doğrulanmıştır. Davacının kıdem durumu ve yaptığı işin niteliği dikkate alındığında,emsal ücret araştırması sonucuna itibar edilmesi gerekirken, davacının aylık 704,05 TL net ücret ile çalıştığının kabul edilmesi isabetsizdir.

3-Davalının temyiz itirazları yönünden ise; işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı uyuşmazlık konusudur.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Fazla çalışmanın ispatı konusunda iş yeri kayıtları, özellikle iş yerine giriş çıkışı gösteren belgeler, iş yeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.

Somut olayda,davacının iş sözleşmesinin siparişlerin ve üretimin düşmesi nedeni ile feshedildiği görülmektedir. İşyerinde 2009 yılı itibari ile kısa çalışma uygulaması yapıldığı dosya içerisindeki belgeler ile sabittir. Davacı tanığı T.Y’ın beyanları içeriği ile de 2008 yılından sonra davalı işyerinde iş kapasitesinin azaldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda,iş yerinde 2008 yılı sonrasında da haftada 18 saat fazla çalışma yapıldığı kabul edilerek hesaplama yapılması hatalıdır.

KARAR : Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 18.03.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 04 Şub 2015, 10:42


1400TL aylık geliri ve arsası bulunan boşanan kadına MK 175.md gereğince nafaka verilmez

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi

2012/13502 esas sayılı ve 2013/207 karar sayılı 14.1.2013 karar tarihli kararı

* YOKSULLUK NAFAKASI ( Davalı Kadının Bir Arsası ve Bir Kooperatif Hissesi İle Aylık 1400 TL Gelirinin Bulunduğunun Delillerden ve Yapılan Zabıta Soruşturmasından Anlaşıldığı/Zabıta Soruşturmasına Davalı Tarafça Karşı Çıkılmadığı – İsteğin Reddi Gerektiği )

* BOŞANMA İLE YOKSULLUĞA DÜŞMEYECEK OLMAK ( Davalının Tesbit Edilen Mali Durumuna Göre Düzenli Sürekli ve Yeterli Geliri İle Malvarlığı Bulunduğu – Yoksulluk Nafakası İsteğinin Reddi Gerektiği )

*KADININ BOŞANMA İLE YOKSULLUĞA DÜŞMEYECEK OLMASI ( Davalı Kadının Bir Arsası ve Bir Kooperatif Hissesi İle Aylık 1400 TL Gelirinin Bulunduğu – Davalının Tesbit Edilen Mali Durumuna Göre Düzenli Sürekli ve Yeterli Geliri İle Malvarlığı Bulunduğu )

4721/m.175

ÖZET : Toplanan deliller ve yapılan zabıta soruşturmasından davalı kadının bir arsası ve bir kooperatif hissesi ile aylık 1400 TL gelirinin bulunduğu, buna ilişkin yapılan zabıta soruşturmasına davalı tarafça karşı çıkılmadığı, davalının tesbit edilen mali durumuna göre düzenli, sürekli ve yeterli geliri ile malvarlığı bulunduğu, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği anlaşılmaktadır. Davalının yoksulluk nafakası isteğinin reddi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, tazminatlar ve nafakalar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Toplanan deliller ve yapılan zabıta soruşturmasından davalı kadının bir arsası ve bir kooperatif hissesi ile aylık 1400 TL gelirinin bulunduğu, buna ilişkin yapılan zabıta soruşturmasına davalı tarafça karşı çıkılmadığı, davalının tesbit edilen mali durumuna göre düzenli, sürekli ve yeterli geliri ile malvarlığı bulunduğu, boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmeyeceği anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 175. maddesi koşulları gerçekleşmediğinden, davalının yoksulluk nafakası isteğinin reddi gerekirken, davalı yararına yoksulluk nafakasına hükmedilmesi doğru görüşmemiştir.

SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple yoksulluk nafakası yönünden BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz ilam harcının temyiz eden davalıya yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 90.00 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatıran davacıya geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 14.01.2013 tarihinde karar verildi.

DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI / TRAFİK KAZASI SONUCU ÖLÜM NEDENİYLE DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI / AYLIK KAZANCIN TESPİTİ

T.C.

YARGITAY
Onbirinci Hukuk Dairesi
E: 2005/12013
K: 2006/3522
T: 4.4.2006
DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
TRAFİK KAZASI SONUCU ÖLÜM NEDENİYLE DESTEKTEN YOKSUN KALMA TAZMİNATI
AYLIK KAZANCIN TESPİTİ
818 s. BORÇLAR KANUNU [ 45]
Taraflar arasında görülen davada Gebze Asliye 1. Hukuk Mahkemesi’nce verilen 25.03.2005 tarih ve 20011463 E. – 2005/137 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davacılar vekili ile davalılardan … Sigorta A.Ş. ve … Petrol AŞ. vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 04.04.2006 gününde davacı avukatı A.T. ile davalılardan … Petrol Ürünleri Nak. A.Ş. avukatları C.Y. ve A.K. gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A.A. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacılar vekili, davalı B.’nin 13.07.2000 tarihinde neden olduğu trafik kazasında davacı F.’nin eşi Ö.’nün vefat ettiğini, olayda Ö.’nün kullandığı davacı M.’ye ait 34 … … plakalı Mercedes marka aracın kullanılamaz hale geldiğini, olay nedeniyle ölen Ö.’nün eşi R., çocuğu F. annesi M., kardeşi M.H.’nin maddi manevi olarak zarar gördüğünü ileri sürerek, asıl ve birleşen dava ile ıslah dilekçesiyle birlikte toplam 162.924.069.830.-TL destekten yoksun kalma tazminatı, 50.000.00.000.- TL manevi tazminat ile 10.000.000.000.- TL araç hasarı nedeniyle maddi tazminatın olay tarihinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı … Petrol A.Ş. vekili, kusur oranı ve tazminat miktarına itiraz ederek, davanın reddini istemiştir.
Davalı … Gaz A.Ş. vekili, müvekkilinin maliki olduğu 34 … … plakalı römorkun diğer davalı … Petrol A.Ş.’ne ait çekici ile çekildiğini, müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı sigorta şirketleri vekilleri, müvekkillerinin maddi zarar bakımından poliçe limitleri ile sorumlu olduklarını savunmuşlardır.
Diğer davalı yanıt vermemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, dava konusu olayın meydana gelmesinde, davalı sürücü B.’nin tam kusurlu olduğu, davacı M.’ye ait araçtaki hasar nedeniyle zararın 8.750.000.000.-TL olduğu, davacı R. ve F.’nin destekten yoksun kalma tazminatı isteyebilecekleri, anne ve kardeş olan diğer davacıların maddi tazminat isteyemeyecekleri, bu dört davacınında yakınlarının ölümü nedeniyle büyük üzüntü duydukları, davalı Gaz A.Ş.’nin kazaya sebep olan çekicinin römorkunun maliki bulunmakla, 2918 Sayılı Yasa gereğince sorumlu olmadığı, sorumluluğun çekicinin sürücüsü ve malikine ait olduğu, davalılar B. ve … Petrol A.Ş.’ nin tüm zararları, davalı sigorta şirketlerinin de maddi zararlardan poliçe limitiyle sorumlu oldukları gerekçesiyle, davalı Gaz A.Ş. hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkında açılan davaların kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekili ile birlikte … Sigorta Şirketi, … Petrol A.Ş. vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve mahkemece belirlenen kusur oranın olayın oluşuna uygun bulunmasına göre, davalı … Petrol Üretim Nak. Sat. A.Ş. vekilinin ( 2 ) numaralı, davacılar vekilinin ( 4 ) numaralı bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, davalıların malik, sürücü ve sigortacısı olduğu aracın neden olduğu trafik kazalarında, bir kısım davacıların murisinin vefat etmesi nedeniyle maddi ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Davacı R.’nin eşi Ö.’nün, dava konusu trafik kazasından önce; dava dışı … Metal San. ve Tic. Ltd. Şti.’nde sigortalı olarak çalıştığı taraflar arasında tartışmasızdır. … Metal San. Tic. Ltd. Şti.’nin mahkemeye gönderdiği 23.09.2004 tarihli yazıda, 2000 yılı 2. dönem SSK. bildirgesine göre Ö.’nün aylık 150.000.000.-TL brüt ücret aldığını belirtilmiştir. Öte yandan, muris
Ö.’nün Metal San. Tic. Ltd. Şti.’ndeki mesaisi dışında, aldığı eğitime uygun olarak başka işyerlerinde de zaman zaman çalıştığı, bunlardan … Otomotiv San. Tic. Ltd. Şti.’nden 1998-2000 yıllarındaki çalışması karşılığı 1.170.000.000.- TL, … Filtre Sistemleri San. Ve Tic. A.Ş.’den 1999 yılında 1.210.000.000.-TL, 2000 yılı Mayıs ayına kadarki çalışmaları nedeniyle 770.000.000.- TL ödendiği, Mayıs ve Haziran 2000 tarihlerindeki çalışmaları nedeniyle de 260.000.000.-TL’nin kanuni mirasçılarına ödendiği dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davacı eş R. ile davacı çocuk F.’nin destekten yoksun kalma zararının tespitinde, bilinen son gelirlerinin esas alınması gerekmektedir. Bunun için de, murisin son çalıştığı yerden aldığı ücret ile mesai saatleri dışında çalıştığı yerlerden aldığı ücretin ortalama olarak bir aya isabet eden kısmı nazara alınarak, bunların toplamının esas alınması gerekirken; murisin vefatından sonra, onun yaptığı işi iki kişinin yaptığı, müteveffa ile halen aynı işi yapan emsali kişilerin ücret bordrosu dikkate alındığında, müteveffanın 2002 yılında aylık net 690.000.000.- TL ücret alan emsali kadar aylık net ücret ve kazanç sağlayacağı kabul edilerek, destek tazminatım hesap eden bilirkişi raporunun esas alınması ve buna göre karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davalı … Petrol Üretim Nak. Sat. A.Ş. yararına bozulması gerekmiştir.
3- Davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin temyizine gelince; davalı sigorta şirketince düzenlenen ZMSS. poliçesinde ölüm ve sakatlanma halinde kişi başı teminat miktarı 7.000.000.000.-TL’dır. Davalı sigorta şirketi, davacılar yararına hükmedilecek destekten yoksun kalma tazminatının 7.000.000.000.-TL’den sorumludur. Mahkemece, davacılar lehine hükmedilecek destekten yoksun kalma tazminat miktarının 7.000.000.000.-TL’m aşması halinde, davacıların miras payları oranında sigorta teminatının davacılar yararına paylaştırılması ve bu miktarın da hüküm fıkrasında açıkça gösterilmesi gerekirken, infazda tereddüt yaratır şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle mümeyyiz sigorta şirketi yararına bozulması gerekmiştir.
4- Davacılar vekilinin temyizine gelince; davacılar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmakta olup, davacılar yararına hükmedilecek vekalet ücretinin, her bir davacı lehine hükmedilen miktar üzerinden ayrı ayrı hesap edilmesi gerekirken, tüm davacılar lehine hükmedilen tazminatın toplamı üzerinden vekalet ücretine hükmedilmesi de doğru değildir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Petrol Üretim Nak. Sat. A.Ş. ve davacılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddine, kararın ( 2 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalı … Petrol Üretim Nak. Sat. A.Ş., ( 3 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle davalı … Sigorta A.Ş., ( 4 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar yararına BOZULMASINA, takdir edilen 450,00.- YTL duruşma vekillik ücretinin davacılardan alınarak davalı … Petrol Nak. San. A.Ş.’ye ve davalı Gaz A.Ş. dışındaki davalılar dan alınarak davacılara verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edenlere iadesine, 04.04.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.