Etiket arşivi: başka

BOŞANMA DAVASI AÇILDIKTAN SONRA DAVACI KADININ BAŞKA ERKEKLERLE GÖRÜŞMESİ

“YARGITAY 2. Hukuk Dairesi
2016/10424 E.
2016/12629 K.

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Boşanma

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından; kusur belirlemesi, müşterek çocuk… ve…’in velayeti, tedbir nafakasının miktarı, reddedilen tazminat istekleri, yoksulluk nafakası ve erkek lehine hükmedilen manevi tazminat yönünden, davalı erkek tarafından ise; müşterek çocuk…. ve…’in velayeti ve manevi tazminatın miktarı yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 01.03.2016 günü duruşmalı temyiz eden davacı … ve karşı taraf temyiz eden davalı … geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle müşterek çocuk …’nin temyiz inceleme tarihinde ergin olduğunun anlaşılmasına göre davalı erkeğin velayete yönelik, davacı kadının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2-Mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda, davacı kadının internetten facebook üzerinden başka erkeklerle görüştüğü ve buluştuğu böylelikle sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği kabul edilerek ağır kusurlu bulunmuştur. Ne var ki, her dava açıldığı tarihteki şartlara tabidir. Davadan sonra oluşan olaylar boşanma kararında esas alınamaz, ancak yeni bir davanın konusu olur. Davacının mahkemece kabul edilen sadakatsizlik eylemi dava tarihinden sonra olup kusur belirlemesinde bu davada nazara alınamaz. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya sebep olan olaylarda evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini yerine getirmeyen, müşterek çocuklardan…’ye fiziksel şiddet uygulan davalı erkek tamamen kusurludur. Davacının kusurlu bir davranışı kanıtlanamamıştır. Hal böyle iken davacı kadının ağır kusurlu kabul edilmesi ve bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak davacının maddi ve manevi tazminat (TMK m. 174/1-2) isteklerinin reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

3-Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebep olan olaylarda kadının daha ağır kusurlu olmadığı, düzenli bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. O halde, davacı kadın yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası (TMK m. l75) takdiri gerekirken, isteğin reddi doğru görülmemiştir.

4-Boşanmaya sebep olan olaylarda davalı erkek tamamen kusurlu olduğuna göre davalı erkeğin manevi tazminat isteğinin (TMK m. 174/2) reddi gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir

5-Mahkemece 29.01.2001 doğumlu müşterek Çocuk…’in velayeti babaya bırakılmıştır. Mahkemece alınan sosyal inceleme raporlarında müşterek çocuk…’in velayetinin anneye bırakılmasının çocuğun yararına olacağı belirtildiği gibi idrak çağında olan müşterek çocuk uzmana da annesi ile yaşamak isteğini beyan etmiştir. Bu durumda müşterek çocuk…’in velayetinin anneye bırakılmasına karar verilmesi gerekirken, yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3., 4. ve 5. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma sebebine göre davalı erkeğin manevi tazminatın miktarına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.16.06.2016(Prş.)”

(www.ictihatlar.net, çevrimiçi: 08.09.2016)

FacebookTwitterGoogle+LinkedInWhatsAppEmailBlogger PostPaylaş

İşyerinde işçinin başka bir işçiye kişiliği zedeleyici dedikodusu işverence haklı fesih sebebidir

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 2013/25515 esas ve 2014/4086 karar sayılı 18.02.2014 tarihli kararı.

İşyerinde işçinin başka işçi aleyhine basit şakalaşmayı aşan kişilik haklarını zedeleyici dedikodu yapması işveren açısından haklı fesih sebebidir.

DAVA: Taraflar arasındaki dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, duruşma için tebliğ edilen 18.02.2014 günü belirlenen saatte temyiz eden davalı Z.. G. İth.İhr.Tic.Ltd.Şti. vekili Av. A. Y. geldi, karşı taraftan gelen olmadı. Gelenin huzuru ile duruşmaya başlandı. Duruşmada hazır bulunan tarafın sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyadaki belgeler incelendi. Gereği görüşüldü:

1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.

2-Davacı vekili, davacının davalı işverene ait Z. G. Mağazasında 06/10/2004-02/06/2012 tarihleri arasında satış danışmanı olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin iş arkadaşlarına sataştığı sebeple haksız olarak sona erdirildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı ile ulusal bayram genel tatil ve hafta tatili ile fazla çalışma alacaklarının tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının işyeri arkadaşlarından Ç… hakkında “bir benimle bir başkası ile birlikte oluyor, zaten bakire değildi onun için önemi yoktu,” O… isimli bayan hakkında ise “öpüştük sarıldık ama sevişmedik” şeklinde beyanlarda bulunduğu, mağdurların davacıyı şikâyet ettiği, iş sözleşmesinin işveren tarafından 25/II-d maddesi gereğince haklı nedenle feshedildiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece davalı işverenin 04/06/2012 tarihli fesih yazasında belirtilen fesih sebebini ispat edemediği, zira fesih yazısında adı geçen ve işyerinde çalışan bayan personellerin ifadelerinde, davacının fesih yazısında belirtildiği gibi bir dedikodusunun olmadığını beyan ettikleri, davacının duygusal ilişki içerisinde olduğu bayan arkadaşları ile hakaret ve dedikodu tarzında olmayacak şekilde şakalaşmasının haklı fesih sebebi oluşturmayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Somut olayda, davacı hakkındaki şikayet dilekçeleri, mesajlar, tanık ifadeleri ve tüm dosya kapsamından davacının aynı işyerinde çalışan Ç.. ve O.. ile duygusal ilişki kurduğu ancak ikisi ile de ilişkisinin olduğunun anlaşılmasından sonra Ç…’e “O… ile öpüştük ama sevişmedik” şeklinde mesaj gönderdiği, Ç… hakkında ise, “Ç… başkaları ile de beraberdi, bakire değildi, onun için önemi yoktu” şeklinde konuştuğu bu konuşmaların işyerinde yayılması üzerine adı geçen O… ve Ç…’in davacıyı işverene şikayet ettikleri ve işverenin de sözleşmeyi feshettiği anlaşılmaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu 25/II-d maddesine göre “İşçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi ya da işyerinde bu maddeleri kullanması.” işveren açısından haklı fesih nedeni teşkil eder. İşçiler arasında basit bir şakalaşmanın ötesine geçen O.. ve Ç…’in kişilik haklarını zedeleyecek söz ve davranışların birbirleriyle ve başka işçilerle de paylaşılması karşısında olayın kendisine iletildiği işveren tarafından işyerine de yansıyan eylem nedeniyle sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği dikkate alınmaksızın yargılama aşamasında arkadaşlar arasında şakalaşma şeklinde nitelendirilerek kıdem ve ihbar tazminatı talebinin kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, Yargıtay duruşmasında kendisini vekille temsil ettiren davalı taraf yararına takdir olunan 1.100,00 TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 18.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

İşçinin Bir Başka İşçiyle Tartışmasının Sataşma Boyutunda Olmaması

T.C YARGITAY
7.Hukuk Dairesi
Esas: 2013 / 22471
Karar: 2014 / 5561
Karar Tarihi: 10.03.2014

ÖZET: İşçinin Bir Başka İşçiyle Tartışmasının Sataşma Boyutunda Olmaması.Tutanak içeriği ve tanık beyanları, davacının davalı işverenin diğer işçisi ile yüksek sesli tartıştığı, tartışma sırasında hakaret içermeyen kelimeler kullandığı doğrultusundadır. Her ne kadar işveren hakaret içeren kelimeler kullanıldığını savunmuş ve tutanakta da bu şekilde yazılmış ise de; hakaret içeren kelimelerin neler olduğu incelemeye yeterli nitelikte deliller ile ortaya konulmamıştır. Mahkemece; davacının kıdem ve ihbar tazminatı isteğinin kabulüne karar vermek gerekirken talebin reddine karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.(4857 S. K. m. 25)

Dava: Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi, gereği görüşüldü:

1- Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine.

2- Davacı, birlikte çalıştığı mesai arkadaşı E. K.’yı yaptığı hata ve ihmaller nedeniyle uyardığını, ancak E. K.’dan kaynaklanan müşteri memnuniyetsizliği karşılığında E. K.’ya “ben işin hassasiyeti konusunda telkin ve öneride bulunmuştum, sen bu önerimi dikkate alsaydın, bu eleştirilere maruz kalmazdık” şeklinde beyanda bulunduğunu, bu iyi niyetli uyarılar dışında mesai arkadaşının kişilik haklarını rencide edici tek bir beyan ve tutum takınmadığını ancak buna rağmen iş akdinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. Maddesinde düzenlenen ahlak ve iyi niyet kurallarına uymadığı gerekçesi ile feshedildiğini öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile, 21 günlük yıllık izin, fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili ücreti alacaklarının tahsilini talep etmiştir.

Davalı iş akdinin haklı nedenle sonlandırıldığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece davacının diğer çalışanı ile tartıştığı ve buna ilişkin tutanak tutulduğu ve tutanağın dosyaya eklendiği, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25/II-d bendi uyarınca işçinin işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması halinin derhal fesih nedenleri arasında yer aldığı bu bakımdan işverenin iş akdini feshinin haklı nedene dayandığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Taraflar arasında davacı işçinin iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedilip feshedilmediği uyuşmazlık konusudur.

Davacı işçinin iş sözleşmesi davacının işyerinde davalı işverenin bir başka işçisine sataştığı gerekçesiyle feshedilmiştir. Dosya içeriği, tanık beyanları ve özellikle feshe konu olan olay ile ilgili tutulan tutanak birlikte değerlendirildiğinde; davacı işçinin davalı işverenin bir başka işçisine sataşma mahiyetinde darp, cebir, tehdit, hakaret vs. şeklinde feshi gerektirir ağırlıkta bir eyleminin olmadığı anlaşılmaktadır.

Tutanak içeriği ve tanık beyanları, davacının davalı işverenin diğer işçisi ile yüksek sesli tartıştığı, tartışma sırasında hakaret içermeyen kelimeler kullandığı doğrultusundadır. Her ne kadar işveren hakaret içeren kelimeler kullanıldığını savunmuş ve tutanakta da bu şekilde yazılmış ise de; hakaret içeren kelimelerin neler olduğu incelemeye yeterli nitelikte deliller ile ortaya konulmamıştır.

Hal böyle olunca Mahkemece; davacının kıdem ve ihbar tazminatı isteğinin kabulüne karar vermek gerekirken yazılı gerekçe ile talebin reddine karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenle bozulmasına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcın davalıya yükletilmesine, 10.03.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.

Yargıtay kararı: İşçinin Bir Başka İşçiyle Tartışmasının Sataşma Boyutunda Olmaması .

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • BOŞANMA DAVASI DEVAM EDERKEN KADININ BAŞKA KİŞİDEN HAMİLE KALMASI, KUSUR DURUMU

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/604
KARAR: 2014/38

Taraflar arasındaki “boşanma, velayet, nafaka, maddi ve manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Konya/Ereğli 2.Asliye Hukuk Mahkemesince (Aile Mahkemesi sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne dair verilen 07.02.2012 gün ve 2010/640 Esas-2012/53 Karar sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 05.12.2012 gün ve 2012/9585 E-2012/29349 K. sayılı ilamı ile;

(…1-Mahkemece davalı koca tam kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden davalı kocanın birlik görevlerini yerine getirmediği, eşine hakaret ettiği, davacı kadının ise Türk Medeni Kanununun 185/son maddesi gereğince boşanma davası devam ederken bir başkası ile ilişkiye girip karardan önce 06.09.2011 tarihinde Poyraz isimli bir çocuğunun olduğu, bu durumda sadakatsiz olan davacının boşanmaya neden olan olaylarda daha ziyade kusurlu olup, boşanma davası yönünden Türk Medeni Kanununun 166/2.maddesi koşullarının oluştuğu anlaşılmıştır. Hal böyle iken davalı koca tam kusurlu kabul edilmesi doğru olmadığı gibi davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının da reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Toplanan delillerden davacı kadının ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Türk Medeni Kanununun 175.maddesi koşulları oluşmamıştır. Davacı kadının yoksulluk nafakası isteminin reddi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.

3-Davacı kadının ağır kusurlu olduğu anlaşılmıştır. Ağır kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilemez. Davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

4-Türk Medeni Kanununun 174/1.maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıkları ile katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile kusurları ve hakkaniyet ilkesi (TMK. md. 4 TBK. md. 50 ve 52 ) dikkate alınarak davalı yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.

Türk Medeni Kanununun 174/2.maddesi, boşanmaya sebebiyet vermiş olan olaylar yüzünden kişilik hakları saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olandan manevi tazminat isteyebileceğini öngörmüştür. Toplanan delillerden evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK. md. 4 TBK. md. 50, 51, 52, 58) dikkate alınarak davalı yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma, velayet, nafaka, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, davalı kocadan kaynaklanan nedenlerle evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğu kabul edilerek davacı tarafından açılan davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, davacının yoksulluk ve iştirak nafakası taleplerinin kabulüne, maddi ve manevi tazminat taleplerinin ise kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuş; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararını, davalı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanma davasında dava açıldıktan sonra gerçekleşen sadakatsiz davranışların mevcut davada eşlerin kusur durumlarının belirlenmesinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 185/3.maddesi uyarınca “Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.” Kanunda belirtilen bu sadakat yükümlülüğü, evliliğin yasal olarak son bulmasına kadar devam edecektir. Başka bir deyişle, mahkemelerce boşanma kararı verilmiş olmasına rağmen bu karar henüz kesinleşmediği sürece evlilik birliği devam ettiğinden bu aşamada eşlerin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranışlarının dikkate alınmasının gerektiği kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmiştir (Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu’nun 26.11.2008 gün ve 2008/2-698 E., 2008/711 K.; 22.12.2010 gün ve 2010/2-636- 680 E., K., 13.07.2011 gün ve 2011/2-403- 509 E., K.; 12.12.2012gün ve 2012/2-526-1102 E., K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir).

Somut olayda; davalı kocanın temyiz aşamasında 29.11.2012 havale tarihli dilekçesine eklediği Konya/Ereğlisi Cumhuriyet Savcılığının 2012/761 soruşturma nolu evrakı içeriğine göre, davacı kadının Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan beyanında evlilik birliği sırasında üçüncü kişi ile birlikteliklerinden 06.09.2011 tarihinde bir çocuk dünyaya getirdiğini beyan etmiş, yine doğum raporuna göre de, davacı kadının 06.09.2011 tarihinde çocuk dünyaya getirdiği anlaşılmaktadır.

O halde, sadakat yükümlüğünün ihlali nedeniyle taraflar arasındaki ortak hayatı temelinden sarsacak ve evlilik birliğinin devamına imkân vermeyecek derecede bir geçimsizlik bulunduğu sabit olduğundan davacı kadının daha fazla kusurlu olduğunun kabulü gereklidir.

Görüşmeler sırasında bir kısım üyeler davadan sonra gerçekleşen olayların kusur değerlendirmesine esas alınamayacağını, ayrıca davalının savunmasını ancak karşı tarafın açık muvafakati ya da ıslahı ile genişletmesinin mümkün olduğunu, böyle bir usul işleminin de gerçekleşmediğini belirterek davalının dava açıldıktan sonra gerçekleşen bir vakıayı daha sonra ileri sürmesinin mümkün olmadığı yönünde görüş beyan etmiş iseler de, bu görüş yukarıda belirtilen nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.

Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “ Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/1.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22.01.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Pzt Şub 23, 2015 10:01 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BORÇLUNUN BİR BAŞKA ALACAĞINA HACİZ KONULMASI,6 AYLIK SÜRE..

T.C.
YARGITAY
12.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2014/12539
KARAR NO : 2014/15092
TÜRK İLLETİ ADINA
YARGITAY İLAMI
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Kayseri 3. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 18/02/2014
NUMARASI : 2014/118-2014/141
DAVACI : BORÇLU: Y.M. İthalat İhracat Pazarlama Ve Sanayi Ticaret Limited Şirketi
DAVALI : ALACAKLI: İ. K. Mob.İmalat İth.İhr.San.Tic.Ltd.Şti

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Tuncer Kaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine Kayseri 6. İcra Müdürlüğü’nün 2010/5602 E. sayılı takip dosyası ile başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte borçlu vekili müvekkilinin alacaklı olduğu Selim İcra Müdürlüğü’nün 2011/100 E. Sayılı takip dosyasındaki alacağına Kayseri 6. İcra Müdürlüğü’nün 2010/5602 E sayılı dosyasından haciz konulduğunu, haciz tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde paranın dosyaya celbinin istenmediğini belirterek haczin düştüğünün tespitine, anılan süreden sonra paranın istenmesine ilişkin icra müdürlüğünün 14.01.2014 tarihli kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiş olup mahkemece şikayetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.

İİK.’nun 362. maddesine göre; “İcra veznesine tevdi yahut dairece tahsil olunan para veya icra muamelesi sebebiyle hıfzedilmekte olan eşya tevdi veya tahsil yahut hıfız tarihinden itibaren on seneye kadar alakadarları tarafından müracaat olunmazsa talep hakkı Hazine lehine düşer.”

Harçlar Kanunu’nun 36. maddesinde takip işlemlerinden dolayı herhangi bir sebeple alınmış olan paraların ilgilinin hak ettiği parayı, hak etme tarihinden itibaren on yıl içinde almak için müracaat etmemesi halinde, hazineye gelir kaydedileceği düzenlenmiştir.
Alacak ve para, menkul hükümlerine göre haczedilir ise de, bu paranın satılarak paraya çevrilmesi söz konusu olamayacağından satış isteme açısından İİK.nun 106. ve 110. maddelerinin tatbiki düşünülemez.

Somut olayda; borçlunun Selim İcra Müdürlüğü’nün 2011/100 E. Sayılı takip dosyasındaki alacağı 11.10.2011 tarihli müzekkere ile haczedildiğinden İİK.’nun 362. maddesi ve Harçlar Kanunu’nun 36. maddesi gereğince alacaklı on yıl içinde haczedilen parayı talep edebilir.

Bu durumda mahkemece şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27/05/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Çrş Şub 18, 2015 8:55 pm


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • İŞÇİNİN HAKSIZ ŞEKİLDE BAŞKA BİR ŞUBE İŞ YERİNE GÖNDERİLMESİ

T.C
YARGITAY
22.HUKUK DAİRESİ
ESAS N.2011/17886
KARAR N.2012/11821
KARAR T. : 10.02.2011
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ: Bakırköy 3. İş Mahkemesi
TARİHİ: 10/02/2011
NUMARASI: 2010/593-2011/84
DAVACI:….. ADINA VEKİLİ AVUKAT ALİ EKMEKÇİ
DAVALI:……

Davacının fesih bildiriminde 01.05.2010 tarihinde Kartal’daki marketten taransfer edildiği yazılmış olup fesih tarihine kadar kısa bir süre geçtiği bu sürede davacının önceki yıla göre seviyesinde ne tür olumsuz değişiklikler tespit edildiği işverence somut olarak açıklanmadan yer değiştirilmesi ağır bir yaptırım olup ölçülülük ilkesine aykırı bu uygulama fesih için geçerli neden oluşturmayacağından davanın kabulü yerine yanılgılı değerlendirme ile reddine karar verilmesi bozma nedenidir.

DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesinekarar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir. Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş
olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi H….. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı işçi, iş sözleşmesinin davalı işverence geçerli bir nedenolmadan feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliği ile işe iadesine karar verilmesini, buna bağlı işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen dört aylık ücret ve diğer haklarının belirlenmesi isteğinde bulunmuştur.

Davalı işveren, market işyerinde davacının sebze meyve takım lideri olarak sorumluluklarını bildiği halde 20.05.2010 tarihinde mantar siparişinin Antalyadan verilmesi
gerekirken davacının…… A.Ş.’nden verdiği ve görevini önceki yıllara göre yerine getirmede aşağı seviyeye gerilediği bu nedenle kendisine önceki geldiği yer olan
Kartaldaki markette görevlendirilmesi üzerine bunu reddettiği bu gerekçe ile iş sözleşmesinin fehsedildiğinden davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

[b]Mahkemece davacının fazla mesai istemi üzerine iş sözleşmesinin feshedildiği iddiasını ispat edemediği ve yazılı iş sözleşmesinde davalının diğer işyerlerinde de çalışmayı kabul ettiğinden aynı görev, unvan ve ücretle yapılan çalışma teklifini reddetmesi üzerine iş sözleşmesinin işverence feshhinin geçerli hatta haklı nedene dayandığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.[/b]

Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesine göre otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden

işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. 4857 sayılı Kanun’un 18. maddesi bakımından işçinin davranışlarından kaynaklanan sebepler, işçinin aynı Kanun’un 25/II. maddesinde öngörülen sebepler niteliğinde ve
ağırlığında olmayan, işyerinde işin görülmesini önemli ölçüde olumsuz etkileyen, sözleşmeye aykırı davranışlarıdır. İşçinin davranışı ancak işyerinde olumsuzluklara yol açması halinde geçerli sebep olabilir. İşçinin sosyal açıdan olumsuz bir davranışı, toplumsal ve etik açıdan onaylanmayacak bir tutumu işyerinde üretim ve iş ilişkisi sürecine herhangi bir olumsuz etki yapmıyorsa geçerli sebep sayılamaz.

4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin ikinci fıkrasına göre feshin geçerli nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşçi, feshin başka bir sebebe dayandığını iddia ettiği takdirde, bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

Dosya içeriğinden, davalıya ait market işyerinde 12.06.2000 tarihinden beri sebze meyve takım lideri görevlisi olarak çalışan davacının 26.07.2010 tarihli yazılı fesih bildirimi
ile davacının yapılan görevlendirmeyi kabul etmediğinden iş sözleşmesinin 26.07.2010 tarihi itibariyle 4857 sayılı Kanun’un 17 ve 18 maddeleri uayrınca feshedilidiği anlaşılmaktadır.

Davacı hakkında 2003 yılında terazide çalışan sadece bir kişi olduğu gerekçesi ile takım lideri olarak savunmasının alındığı ve ceza verilmediği, dosyada davacı hakkında başkaca olumsuzluk bulunmadığı, davacının fazla mesai alacağı için24.06.2010 tarihinde işverene noter aracılığı ile ihtar çektiği ve bu ihtarın işverene 28.06.2010 tarihindetebliğ edildiği, davacıya tebliğ edilen 24.07.2010 tarihli yazıda talimatlara uymadığı 01.05.2010 tarihinde
taransfer edildiğiniz Kartal’dakiişyerinden gelmiş olduğunuz Ümraniyede önceki yıla göre durumunun negatifdurumda olduğu Ümraniye’de beklentileri karşılamadığı bu nedenle Kartal’daki işyerine aynı ünvan ve görevlenakli yapıldığı bildirildi ve davacının da el yazısı ile kesinlikle kabul etmediğini bildirdiği görüldü. Davacı hakkında iddia edilen son olayda davacının ürün siparişinin farklı şirketten bildirdiği gerekçesi ile savunması alındıktan sonra bu değişkliğin teklif edildiği oysa davacının savunmasında siparişin verildiği gün kendisinin
hafta izinini kullandığını bildiridiği halde mahkemece bu durum değerlendirilmeden ve yer değişikliğini gerektirecek davacının ne tür başkaca negarif davarnış ve uygulaması
bulunduğu belirtilmeden, sözleşmesinde yazılı olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır. Davacının fesih bildiriminde 01.05.2010 tarihinde Kartal’daki marketten taransfer edildiği yazılmış olup fesih tarihine kadar kısa bir süre geçtiği bu sürede davacının önceki yıla göre seviyesinde ne tür olumsuz değişiklikler tespit edildiği işverence somut
olarak açıklanmadan yer değiştirilmesi ağır bir yaptırım olup ölçülülük ilkesine aykırı bu uygulama fesih için geçerli neden oluşturmayacağından davanın kabulü yerine yanılgılı değerlendirme ile reddine karar verilmesi bozma nedenidir.

Belirtilen nedenlerle, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

KARAR : Yukarıda belirtilen nedenlerle;
1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE,

3-Davacının yasal sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işe başlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin beş aylık ücreti olarak
belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer
haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre 1.200,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,

7-Davacı tarafından yapılan 131,25 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya
verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8-Peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, kesin olarak 31.05.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 04 Şub 2015, 10:17


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • MOBBİNG, İŞÇİYİ BAŞKA BİR İŞÇİYLE SORUNU NEDENİYLE ÇIKARMA

YARGITAY 9. Hukuk Dairesi
ESAS: 2012/33254
KARAR: 2014/26714

DAVA:Taraflar arasındaki, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, izin ücreti, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, bayram ve genel tatil ücreti ile ücret alacaklarının ödetilmesi davasının yapılan yargılaması sonunda; ilamda yazılı nedenlerle gerçekleşen miktarın faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ilişkin hükmün süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi davalı avukatınca istenilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 16.09.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına Avukat … ile karşı taraf adına Avukat …geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

A) Davacı İsteminin Özeti:

Davacı işçi, 3.8.2009 tarihinde işverence başka işçi ile yaşanan sorun sebebiyle işten çıkarıldığını, ertesi gün konuşmak için işe gittiğinde seni kovmuyoruz” dediklerini ancak mobbing anlamına gelen bir iş verildiğini iş hanına gelen kadın ve erkeklerin çetelesini tutma işi verildiğini, bunu kabul ederek işi yaptığını ancak 4.8.2009 tarihinde bu defa da şirket ortakları S… ve A… tarafından darp edilerek işten kovulduğunu, hizmet akdinin bildirimsiz ve haksız olarak feshedildiğini beyanla, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık ücretli izin alacağı, fazla mesai alacağı, hafta tatili ücret alacağı, ulusal bayram genel tatil, ücret alacağının davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

B) Davalı Cevabının Özeti:

Davalı işveren, davacının diğer bir çalışana hakaret etmesi ve devamsızlık yapması sebebiyle haklı olarak feshedildiğini savunmuştur. Diğer taleplerini de reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, davacının davalı işverene bağlı olarak çalışması 19.10.1999 – 12.8.2002 ve 3.6.2004 – 4.8.2009 tarihleri arasında kabul edilmiş, işverence haklı feshin kanıtlanamadığı gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda isteklerin kısmen kabulüne karar verilmiştir.

D) Temyiz:

Kararı yasal süresi içinde davalı vekili temyiz etmiştir.

E) Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2-Davacı işçinin işyerindeki hizmet süresi taraflar arasında çekişmelidir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda işe ilk giriş tarihi olarak Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarına itibar edilmiş ancak sonrası için askerlik dönemi hariç aralıksız çalışıldığı kabul edilerek hesaplama yapılmıştır. Davacı tanıkları işyerinde kısa sürelerle çalışmış kişiler olup, davacının çalışma süresiyle ilgili açıklamada bulunmamışlardır. Davacının Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarında görünen sürelerin dışında çalıştığı yöntemince kanıtlanamamıştır. Bu durumda ilgili kurum kayıtlarında geçen süreler üzerinden karar verilmelidir.

3-Davacı işçi son aylık ücretinin 1.016,00TL olduğunu ileri sürmüş, davalı işveren imzalı bordroda yazılı olan 930,92 Bürüt ücretin ödendiğini savunmuştur. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda bordroların aylık 26,27 gün çalışma gösterildiği 30 gün üzerinden düzenlenmediği gerekçesiyle bordrolara itibar etmemiş, davacının banka hesabı bilgilerine göre iddia edilen ücretin kanıtlandığı gerekçesiyle 1.016,00TL bürüt ücrete göre hesaplamaya gidilmiştir.

Dosya içinde yer alan imzalı ücret bordrolarında son dönemlere ait yevmiye 31,03 TL olup, her ay için 930,92 TL bürüt ücret tahakkuk ettirilmiştir. Bordrolarda, 23 gün ile 27 gün arası çalışma gösterilmiş olsa da yevmiye 30 ile çarpılarak her birinde 930,92 rakamına ulaşılmıştır. Bordrolarda fazla çalışma ve genel tatil tahakkukları da yapılarak sonuç olarak belirlenen net rakamlar işçinin banka hesabına yatırılmıştır. Bilirkişinin bankaya yatan rakam yerine, işçinin bankada bulunan bakiyesi de eklenerek ücret belirlenmesi hatalıdır. Yine bordolarda günlerin eksik gösterildiği bu yüzden bankaya yapılan ödemelerle bordro içeriklerinin uyuşmadığı tespiti de yerinde değildir. Davacı işçi bordroda yazılı olan ve banka hesabına yatırılan ücreti aşan iddiasını kanıtlayamamıştır. Bu itibarla davacının son ücreti bordrolarda yazılı olduğu gibi 930,92 TL olarak kabul edilmelidir.

4- Mahkemece fazla çalışma ve bayram genel tatil alacaklarının da kabulüne karar verilmiştir. Dosyaya sunulan bordroların bazılarında fazla çalışma ve tatil ücreti olarak tahakkuklar yapılmıştır. Bordroların usulüne uygun olmadığı ve bankaya yapılan ödemelerle uyuşmadığı gerekçesiyle içeriğine itibar edilmemiştir. Ancak yukarıda yapılan açıklamalara göre bordrolar 30 gün çalışma esasına göre düzenlenmiş ve içeriğinde yer alan tahakkuk tutarları banka hesabına yatırılmış olmakla fazla çalışma ve bayram genel tatil alacakları bakımından da bordrolara değer verilmesi gerekir. Sözü edilen ödeme dönemleri hesaplamaya dahil edilmeksizin fazla çalışma ve bayram genel tatil alacaklarının olup olmadığı belirlenmelidir. Gerekirse bu yönlerden aynı ya da farklı bir bilirkişiden hesap raporu alınmalı ve yapılacak değerlendirme ile bir karar verilmelidir.

Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, davalı yararına takdir edilen 1.100.00 TL. duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 16.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 15 Ara 2014, 01:36


prim günü dolan,emeklilik gerekçesi ile ayrılıp başka işe girsede tazminat alır

Adana’da bir iş yerinde çalışan işçi, 23 Ocak 2012’de, yaş şartı dışında 15 yıllık sigorta süresi ve 3 bin 600 gün prim günü dolunca işverene müracaat ederek, yaş sınırını bekleyerek emekli olmak istediğini söyledi.

Yaş şartı dışında prim ödeme gün sayısı ile sigortalılık süresini dolduran davalı işçinin iş yerinden emeklilik nedeniyle ayrılmasından sonra başka bir işte çalışamayacağını belirten işveren, 23 Ocak tarihinde emekli olmak için ayrılan işçinin sadece iki hafta sonra 6 Şubat’ta aynı sektörde faaliyet gösteren başka bir iş yerinde çalışmaya başladığını belirterek, kıdem tazminatının iade edilmesini istedi. işveren; işçiye kıdem tazminatının ilk taksidi olan 2 bin 936 liranın iade edilmesini isteyerek, Adana 1. İş Mahkemesi’ne dava açtı.

Davalı işçi de 1475 sayılı yasanın 14/1-5. maddesi gereğince iş yerinden ayrıldığını, daha sonra başka bir işte çalışmasının kıdem tazminatı almasına engel olmayacağını bildirerek, davanın reddini istedi. Adana 1. İş Mahkemesi, işverenin talebini yerinde bularak davayı kabul etti. Yerel mahkemenin kararını davalı işçinin avukatı temyiz etti.

Dava dosyasını yeniden ele alan Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, emsal bir karara imza attı. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın yaş şartı dışında prim ödeme gün sayısı ile sigortalılık süresini dolduran davalı işçinin, iş yerinden emeklilik nedeniyle ayrılmasından sonra başka bir işte çalışması halinde işverence ödenen kıdem tazminatının geri istenip istenemeyeceği noktasında olduğuna dikkat çeken Yargıtay, yasaların, işçinin emeklilik konusunda yaş hariç diğer kriterleri yerine getirmesi halinde kendi isteği ile işten ayrılmasına imkan tanıdığına dikkat çekti. Yargıtay kararında, sigortalılık süresini ve prim ödeme gün sayısını tamamlayan işçinin, yaş koşulu sebebiyle emeklilik hakkını kazanamamış olsa da iş yerinden ayrılarak kıdem tazminatına hak kazanabileceğine vurgu yapıldı.

“ÇALIŞMA HAKKI KÖTÜYE KULLANILMAMIŞTIR”

Kararda şu ifadelere yer verildi: “Somut olayda davalı işçi yaş şartı dışında 15 yıl sigortalılık süresi ve 3 bin 600 gün prim ödeme gün sayısını doldurarak Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı’ndan aldığı yazıyı işverene getirerek, 23 Ocak 2012’de iş yerinden ayrılmış, davacı işveren de aralarındaki anlaşma gereğince kendisine kıdem tazminatının 1. taksidi olan 2 bin 936,91 lirayı 7 Şubat 2012’de ödemiş, davacı, 6 Şubat 2012’de başka bir iş yerinde çalışmaya başlamıştır. Davacı kıdem tazminatına anılan yasal düzenleme gereğince hak kazanmıştır. Kıdem tazminatı için kanunda başkaca bir şart öngörülmemiş olup, anayasal bir hak olan çalışma hakkının kullanılmış olması, hakkın kötüye kullanılması şeklinde yorumlanamaz. ‘Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.’ şeklindeki Medeni Kanun’un 2. maddesinin somut olaya uygulanma olanağı bulunmadığı halde, mahkemece davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmiş olması hatalı olup bozma nedenidir. Temyiz olunan kararın bozulmasına, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine oy birliğiyle karar verildi.”