Etiket arşivi: BİRDEN

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • İLAM BORÇLUSUNUN BİRDEN FAZLA OLMASI, VEKİL ÜCRETİNİN TAKSİMİ

T.C
YARGITAY
8.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2013/10119
KARAR NO:2013/16458
KARAR TARİHİ:13.11.2013

>BİRDEN FAZLA İLAM BORÇLUSU—BORÇ SORUMLULUĞU KAPSAMI

ÖZET: İlamda iki davalı olup, bu durumda takibi yapan alacaklının ilam vekalet ücretinin yarısını davalıdan isteyebileceği kabul edilmelidir.

İstanbul 1. Tüketici Mahkemesi’nin 24.04.2012 tarih ve 2007/833 Esas-2012/363 Karar sayılı ilamına dayalı olarak ilamlı takip yapılmış ve borçlu vekili takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece, takibin iptaline karar verilmesi üzerine; hüküm, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

İcra takibine dayanak ilamda 13.450.00 TL vekalet ücretinin “davacıdan alınarak davalılara verilmesine” karar verilmiştir. Takip alacaklısı D. İnş. San. ve Ticaret A.Ş. icra takibinde hüküm altına alınan 13.450.00 TL vekalet ücretinin tamamını istemiştir. İlamda ise iki davalı olup takibi yapan D. İnş. San. ve Ticaret A.Ş.’nin hükmedilen vekalet ücretinin yarısını isteye bileceğinin kabulü gerekir. Açıklanan bu gerekçelerle icra emrinin düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, takibin tümden iptali doğru değildir.

SONUÇ
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile Mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle, İİK’nin 366 ve HUMK’unun 428.maddeleri gereğince BOZULMASINA,taraflarca HUMK’un 388/4. (HMK m.297/ç)ve İİK’nin 366/3.maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 13.11.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzt Mar 23, 2015 8:57 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • TRAFİK KAZASINDAN KAYNAKLANAN TAZMİNAT DAVASI, BİRDEN FAZLA YETKİLİ MAHKEME

YARGITAY 17. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/1172
KARAR: 2014/1719

Davacı vekili, müvekkilinin işleteni olduğu araçla davalıların işleten, sürücüsü ve trafik sigortacısı olduğu aracın karıştığı trafik kazasında davacının aracının hasarlandığını belirterek fazlaya dair haklarını saklı tutarak toplam 28.000,00.-TL maddi ve 2.000,00.-TL manevi tazminatın sigorta şirketinden poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere olay tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsilini talep etmiş talep etmiştir.

Davalı A… Ltd. Şti. ve İ…. vekili, yetkili mahkemenin davalıların yerleşim yeri olan Ç… Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı H… Sigorta A.Ş. vekili, zararın karşılandığını ve sorumluluklarının kalmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; haksız fiilin gerçekleştiği yer olan kaza yeri mahkemesinin tüm davalılar bakımından ortak yetkili yer olduğu, HMK’nin 7/I. maddesininde de ortak yetkili mahkemenin bulunması halinde davanın burada görülmesi gerektiği gerekçesi ile davanın yetkisizlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava trafik kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

1086 sayılı HUMK’nın 9. maddesinin 2. fıkrası; "Davalı birden fazla ise, dava bunlardan birisinin ikametgahı mahkemesinde açılır. Şu kadar ki, kanunda dava sebebine göre, davalıların tamamı hakkında ortak yetkiyi taşıyan bir mahkeme kabul edilmiş ise, davaya o mahkemede bakılır. Ancak davanın sırf davalılardan birini kendi mahkemesinden başka bir mahkemeye getirmek amacıyla açıldığı belirtiler veya başka delillerle anlaşılırsa mahkeme onun hakkındaki davayı ayırarak yetkisizlik kararı verir" hükmünü içermektedir (6100 sayılı HMK m. 6, 7). Yine aynı Yasa’nın 21. maddesinde ise "Haksız bir fiilden mütevellit dava o fiilin vuku bulduğu mahal mahkemesinde ikame olunabilir" hükmü yer almaktadır (HMK m. 16). Diğer taraftan, 2918 sayılı KTK’nun "Hukuki Sorumluluk ve Sigorta" başlıklı sekizinci kısmının beşinci bölümünde "Ortak Hükümler" ana başlığı altında "Yetkili Mahkeme" alt başlıklı 110. maddesinde ise; "Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi,kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir" ifadesine yer verilmiştir.

Bilindiği gibi ilke olarak bir davada, davalı sayısı birden fazla ise, dava bunlardan birisinin ikametgahı mahkemesinde açılabileceği gibi (HMK m. 7/I; HUMK’nın m. 9/II.c.1), aynı Kanun’un 16. maddesi uyarınca haksız fiilin vuku bulduğu, zararın meydana geldiği, zararın meydana gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde de açılabilir. Bunların yanında ve öncelikle 2918 sayılı KTK’nın 110. maddesi uyarınca, motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, ihtiyari ve zorunlu sorumluluk sigortası yapan şirketler aleyhine de işleten ve sürücü ile birlikte açılması halinde hem bu kanun hemde HUMK’nın 9. maddesi (HMK m. 6) uyarınca bu davalılardan birinin ikametgahı mahkemesinde de açılabilir. KTK’nın 110. madde son cümlesinde yer alan kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de, dava açılabileceği kuralı kesin yetki kuralı olmayıp, davacıya tanınan bir seçimlik haktır. HMK’nin haksız fiillerde yetkiyi düzenleyen 16. maddesinde de esasen HMK’nin 7/I-2. cümlesindeki düzenleme anlamında kesin yetki sözkonusu değildir. Yasa koyucunun maddenin düzenlenmesinde ortaya koyduğu gerekçeden de bu durum anlaşılmaktadır. Adalet Komisyonu Gerekçesinde de haksız fiilden doğan davalarda uygulamada ve doktrinde oluşan görüşler dikkate alınarak haksız fiilin işlendiği yer dışında zararın meydana geldiği yer, gelme ihtimalinin bulunduğu yer ve karşılaştırmalı hukuktaki örnekler de dikkate alınarak zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkili olarak kabul edilmiştir. Bu anlamda dava sebebi olan haksız fiil halinde dahi HMK’nin 16. maddesi gereğince birden fazla mahkemenin yetkili kılınarak davacıya bir seçimlik hak tanımmış olması gözönüne alındığında bu maddenin amacına aykırı bir yorumla HMK 7/I. maddesi gereğince haksız fiilin vuku bulduğu yerin tüm davalılar için kesin yetkili mahkeme olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

Bu anlamda dava sebebi olan haksız fiil halinde dahi HMK’nin 16. maddesi gereğince birden fazla mahkemenin yetkili kılınarak davacıya bir seçimlik hak tanımmış olması gözönüne alındığında bu maddenin amacına aykırı bir yorumla HMK 7/I. maddesi gereğince haksız fiilin vuku bulduğu yerin tüm davalılar için kesin yetkili mahkeme olarak kabul edilmesi ve HMK’nin 6. maddesinde düzenlenen genel yetkili mahkeme yetkisinin kaldırdığı şeklindeki bir yoruma katılmak mümkün değildir.

Bir dava için birden fazla ( genel ve özel ) yetkili mahkeme varsa, davacı, bu mahkemelerden birinde dava açmak hususunda bir seçimlik hakka sahiptir. Davacı, davasının bu genel ve özel yetkili mahkemelerden hiç birisinde açmaz ve yetkisiz bir mahkeme de açar ise, o zaman seçme hakkı davalılara geçer.

Somut olayda, işleten, sürücü ve trafik sigortacısına yöneltilen davada, dava 6100 sayılı HMK’nin 16. maddesinde belirtilen zarar gören davacı M….’ın yerleşim yerinin bağlı olduğu adli yargı yerinde açılmış olması bakımından yetki itirazının reddiyle işin esasına girilerek tarafların iddia, savunma ve delilleri toplanarak varılacak sonucu göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı M.. Ö.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 13.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Prş Mar 19, 2015 4:42 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BORÇLUNUN ARACINDA BİRDEN FAZLA HACİZ OLMASI, SIRA CETVELİ

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/12476
KARAR: 2013/20213

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki şikayetçi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı … Bankası A.Ş.tarafından borçlu … Yapı.. Ltd. Şti. hakkında menkul rehninin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibi başlatılmıştır. Haczedilen aracın ihalesi Kartal 1.İcra Müdürlüğünün 2011/854 talimat sayılı dosyası ile gerçekleştirilmiştir. Kanuni rehin hakkı sahibi olduğu ileri sürülen üçüncü kişinin talebi üzerine, asıl icra müdürlünce hazırlanan 13.5.2011 tarihli yazıda "satışın kesinleşmesi halinde 7.214,12 TL (kanuni rehin tutarının) üçüncü kişiye ödenmesi istenmiş ve talimat icra müdürlüğünce bu doğrultuda işlem yapılması üzerine icra müdürlüğünün anılan işlemi şikayete konu edilmiş, Mahkemece talebin miktara yönelik itiraz niteliğinde bulunduğundan davaya bakmak görevinin Asliye Hukuk Mahkemesinde olduğundan bahisle görevsizlik kararı verilmiştir.

Mahkeme kararı Dairemizin 06.03.2012 tarih ve 2011/21590 E. 2012/6453 K.sayılı kararı ile ve ”İİK.nun 100.maddesi gereğince, borçluya ait paranın veya satılan malın tutarı vezneye girinceye kadar birden fazla alacaklı tarafından haciz konulması halinde anılan madde hükmü gereği icra müdürlüğünce derece kararı yapılması gerekir.
Yine aynı kanunun 140.maddesi uyarınca, satış tutarı bütün alacaklıların alacağını tamamen ödemeye yetmezse icra dairesi alacaklıların bir sıra cetvelini yapar. Haciz sahibi alacaklılar sıra cetvelinde tarih sırasıyla yer alırlar.

Mahkemece şikayetin yukarıda yazılı İİK.nun 100 ve 140.maddeleri koşullarında incelenip oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken icra müdürlüğünce henüz sıra cetveli yapılmadığı gözetildiğinde "mahkemenin görevsizliğine" şeklinde hüküm tesisi isabetsizdir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

Gebze İcra Hukuk Mahkemesince bozma kararına uyulmasına rağmen bozma ilamına aykırı olarak 13.05.2011 tarihli müzekkerenin sıra cetveli kabul edilerek satış bedelinden öncelikle menkul rehin alacaklısına ödeme yapılmasına 27.04.2011 tarihli kararın kaldırılmasına şeklinde hüküm tesis edilmiştir. Bozma ilamına uyan mahkemece yapılması gereken iş; Bu aşamada icra müdürlüğü tarafından yukarıda açıklanan İİK.hükümlerine göre düzenlenmiş bir sıra cetveli bulunmadığına göre, icra müdürlüğünce sıra cetveli düzenlenmesi yönünde talimat ve karar verilmesinden ibaret olup buna aykırı tesisi edilen mahkeme kararının bu nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ :Şikayetçinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30.05.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 11 Şub 2015, 00:51


YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİ E. 2012/18690 K. 2012/25539 • HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI * TEK BİR İLAM İÇİN BİRDEN FAZLA TAKİP

T.C.YARGITAY

 12. HUKUK DAİRESİ

 E. 2012/18690

 K. 2012/25539

 T. 10.9.2012

 

 

 

 

DAVA : 

 Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu F. tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

 

 

KARAR : 

 

Borçlu vekili; ilama dayanarak alacaklı vekili tarafından yargılama gideri, avukatlık ücreti, tazminat ve ecri misil için üç ayrı takip başlatıldığını ve fazladan 21.181,07 TL vekalet ücreti istendiğini, bu işlemin hakkın kötüye kullanılması olduğunu ve hukuk düzeni tarafından korunamayacağını iddia ederek üç takip dosyasının tek bir dosyada birleştirilmesine karar verilmesini istemiştir.

 

Mahkemece aynı ilamda hüküm altına alınan alacak kalemleri için tek ve aynı dosya ile ilamlı icra takibinde bulunulmasını zorunlu kılan türden yasal düzenlemenin mevcut olmadığı, birden fazla icra takibi yapılmasında yasaya uymayan usulsüzlük bulunmadığı gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiştir.6100 Sayılı HMK.'nun Hükmün Kapsamı başlıklı 297. maddesinde; hükmün sonuç kısmında yargılama giderleri konusunda, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yargılama Giderlerinin Kapsamı başlıklı 323. maddesinin ( ğ ) bendinde vekille takip edilen davalarda vekalet ücretini yargılama giderleri içinde saymıştır.

 

Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 326. maddesinin 1. fıkrasında yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Tüm bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde ilam taraflara yüklenen borçlar, tanınan haklar, yargılama giderleri olmak üzere bir bütündür. Vekille temsil edilen davalarda hüküm altına alınan avukatlık ücreti de yargılama giderleri kapsamındadır.6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Dürüst Davranma Ve Doğru Söyleme Yükümlülüğü başlıklı 29. maddesinde “Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara dair açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” Dürüstlük Kuralına Aykırılık Sebebiyle Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 327. maddesinin 1. fıkrasında “Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkûm edilebilir.” denilmiştir.

 

4721 Sayılı TMK.'nun Hukukun Uygulanması Ve Kaynakları başlıklı 1. maddesinde “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.”, Dürüst Davranma başlıklı 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.”, Hakimin Takdir Yetkisi başlıklı 4.maddesinde “Kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri göz önünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.”, Hukukun Uygulanması başlıklı 33. maddesinde ise; “Hakim, Türk hukukunu resen uygular,” denilmiştir.2709 Sayılı 1982 Anayasası'nın Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmiştir.

 

818 Sayılı B.K.'nun 61. maddesini sadeleştiren 6098 Sayılı Türk B.K.'nun Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri başlıklı 77. maddesinde “Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.” denilmiştir.Somut olayda alacaklılar vekili tarafından borçlu İstanbul İl Özel idaresi aleyhine Kartal 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2008/180 E., 2010/492 K. sayılı ilamına dayanılarak Üsküdar 5. İcra Müdürlüğü'nün 2011/23300 takip numaralı dosyasında vekalet ücreti, 2011/22945 takip numaralı dosyasında yargılama gideri, 2011/22944 takip numaralı dosyasında tazminat ve ecrimisil olmak üzere üç ayrı takip başlatıldığı ve her takip dosyasında yeni takip vekalet ücreti talep edilmiş olduğu görülmüştür.

 

Mahkemece aynı ilamda hüküm altına alınan alacak kalemleri için tek ve aynı dosya ile ilamlı icra takibinde bulunulmasını zorunlu kılan türden yasal düzenlemenin mevcut olmadığı gerekçesine dayanılmıştır. Ancak yasalarda bir ilamla hüküm altına alınan haklarla ilgili olarak ayrı ayrı takip yapılabileceğine dair hiç bir düzenleme de mevcut değildir. Bu durumda Türk Medeni Kanununun 1., 2., 4. ve 33. maddelerinin, Anayasanın 36.maddesinin, B.K.n 61 ve yeni Türk B.K.n 77. maddesinin, Hukuk Muhakemeleri Kanunun 29. maddesinin göz önüne alınarak uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekir.Genel olarak icra hukukuna dair itiraz ve şikayetlerde Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesinin uygulanma kabiliyeti yoktur. Ancak yukarda belirtilen diğer yasa maddeleri göz önüne alındığında bu tip olaylarla sınırlı kalmak üzere objektif iyi niyet kurallarının gözardı edilmemesi gerekir.Hakkın kötüye kullanılmasını; hukuken var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek hukuka aykırı eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın, yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları içinde olmakla birlikle, amacından saptırarak kullanılması olarak da açıklayabiliriz.

 

Türk Medeni Kanunun 2. maddesine göre herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yani bir hak sahibi hakkını kullanırken ve borçlu borcunu öderken objektif iyi niyet kurallarına uymak, dürüst davranmak, başkalarını zarara uğratmamak zorundadır. Hak sahibi başkasına zarar vermek amacını taşımasa bile hareketi açıkça iyi niyet kurallarına aykırı ise ve başkasını zarara uğratıyorsa veya hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği zarar arasında aşırı dengesizlik varsa bu durumu hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirebiliriz. Anayasa başta olmak üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk B.K. hak sahibinin hakkını kullanırken objektif iyi niyet kuralları içinde hareket etmesini emretmiş aksi davranışın hukuk düzeni tarafından korunamayacağını belirtmiştir.

 

Kötü niyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesi hakkın kötüye kullanılmasıdır ve hukuk düzeni tarafından korunamaz. Hakim yukarda belirtilen yasa maddeleri gereğince yasadaki boşluğu objektif iyi niyet kuralları içinde doldurmak zorundadır. İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının üç ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığı, borçlunun zarara uğramasına neden olduğu anlaşılmıştır. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında alacaklının bu davranışı hukuk düzeni tarafından korunamayacağı için mahkeme tarafından borçlunun şikayetinin kabulü yerine reddine karar verilmesi isabetli olmamıştır.

 

SONUÇ : 

 

Borçlunun temyiz itirazlarının kabulüyle mahkeme kararının yukarda yazılı sebeplerle İİK'nun 366 ve HUMK'nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.09.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

 

Çeke dayalı birden fazla borçlu aleyhine girişilen icra takibinde yetkili icra dairesi

çok değerli meslektaşımız Av.Mehmet Kaya’nın https://www.facebook.com/groups/avmehmetkaya/?hc_location=stream da paylaştığı Yargıtay kararını bizde daha çok kişinin faydalanması amacıyla Genç Baro okurları ile paylaşıyoruz. Av.Mehmet Kaya’ya teşekkür ederiz.

Çeke dayalı birden fazla borçlu aleyhine girişilen icra takibinde , yetkili icra dairesinin belirlenmesiyle ilgili …Faydalı olması dileklerimle… Antalya Barosundan Av.Mehmet KAYA-1264
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2013/3693
K. 2013/12273
T. 1.4.2013
• KAMBİYO SENETLERİNE MAHSUS HACİZ YOLU İLE TAKİP ( Borçluya Diğer Borçlulardan Bir Gün Sonra Ödeme Emrinin Tebliğ Edildiği/Takibin Bu Borçlu Yönünden Kesinleşmediği – Çekin Keşide Yeri ve Diğer Unsurlar da Gözetildiğinde Yetkiye İtirazın Kabulü Gereği )
• ÖDEME EMRİNİN TEBLİĞ EDİLMESİ ( Çeke Dayalı Haciz Yolu İle Takip/Borçluya Diğer Borçlulardan Bir Gün Sonra Ödeme Emrinin Tebliğ Edildiği – Takibin Bu Borçlu Yönünden Kesinleşmediği/Yetki İtirazının Kabul Edileceği )
• YETKİ İTİRAZI ( Çeke Dayalı Haciz Yolu İle Takip/Borçluya Diğer Borçlulardan Bir Gün Sonra Ödeme Emrinin Tebliğ Edildiği – Takibin Bu Borçlu Yönünden Kesinleşmediği/ Çekin Keşide Yeri ve Diğer Unsurlar da Gözetildiğinde Yetkiye İtirazın Kabulüne Karar Verileceği )
• ÇEKE DAYALI HACİZ YOLU İLE TAKİP ( Borçluya Diğer Borçlulardan Bir Gün Sonra Ödeme Emrinin Tebliğ Edildiği – Takibin Bu Borçlu Yönünden Kesinleşmediği/ Çekin Keşide Yeri ve Diğer Unsurlar da Gözetildiğinde Yetkiye İtirazın Kabulüne Karar Verileceği )
2004/m.50
ÖZET : Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipta borçlulara ödeme emri tebliğ edildikten bir gün sonra, yetki itirazında bulunmayan diğer takip borçlusuna ödeme emri tebliğ edilmiş olup bu borçlu yönünden takip, henüz kesinleşmediğinden icra dairelerinin yetkisi de kesinleşmemiştir. İtiraz eden borçluların adresinin, çekin keşide yerinin ve muhatap bankanın bulunduğu yer gözetildiğinde yetkiye itirazın kabulüne karar verilmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlular tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ebru Özdemir tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Alacaklı vekili tarafından borçlular hakkında kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla yapılan takipte borçlular … İnş. … Ltd. Şti ile F.Ç. yetki itirazında bulunarak, ikametgahlarının ve çekin keşide yerinin Alanya olmasından hareketle Alanya İcra Dairelerinin yetkili olduğu itirazında bulunmuş, mahkemece, diğer takip borçlusu M.K.’ün yerleşim yerinin Antalya olması sebebiyle yetki itirazının reddine karar verilmiştir.
İİK’nun 50. ve HMK.’nun 447/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’ nun 6. maddesinin 1. cümlesine göre, “Genel yetkili mahkeme, dava açıldığı tarihte davalı gerçek ve tüzel kişinin yerleşim yeri mahkemesidir. Yerleşim yeri, 22/11/2001 tarihli ve 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre belirlenir.” HMK’nun 7. maddesine göre; “Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir.”
Anılan hükümler çerçevesinde birden fazla borçlu varsa bunlardan birinin ikametgahında takip başlatılabilir ve bu durumda diğer borçlular yetki itirazında bulunamazlar.
Ancak;
Anılan hüküm borçlulardan birinin ikametgahındaki ( onun için genel yetkili ) icra dairesinde takip yapılması hali içindir.
Somut olayda; borçlulara ödeme emri 17.10.2012 tarihinde, yetki itirazında bulunmayan diğer takip borçlusu M. K.’e ise 18.10.2012 tarihinde tebliğ edilmiş olup bu borçlu yönünden takip, itiraz tarihi olan 19.10.2012 tarihi itibariyle henüz kesinleşmediğinden Antalya icra dairelerinin yetkisi de kesinleşmemiştir. İtiraz eden borçluların adresinin, çekin keşide yerinin ve muhatap bankanın bulunduğu yerin de Alanya olduğu anlaşıldığından bu durumda yetkiye itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken takipte birden fazla borçlu olup bunlardan birinin ikametgahının Antalya olduğu gerekçesiyle istemin reddi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçluların temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01.04.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

MADDİ HATA / SORUMLULUK ALANI / BİRDEN FAZLA İŞVEREN

T.C.
YARGITAY
Dokuzuncu Hukuk Dairesi
E. 2006/10065
K. 2006/15375
T. 25.5.2006
MADDİ HATA
SORUMLULUK ALANI
BİRDEN FAZLA İŞVEREN
4857 s. İŞ KANUNU [Madde 6]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 459]
1475 s. İŞ KANUNU (1) (MÜLGA) [Madde 14]
Davacı vekili Dairemizin 10.3.2005 tarihli Bozma kararında davalılardan A.Ltd.Şti.’nin 2002 yılında kurulduğu kabul edilerek bozma yapıldığını, adı geçen şirketin 3.1.1992 yılında kurulduğunu, şirket kuruluş tarihinin yanlış belirlenmesi sebebiyle bozma kararının maddi hataya dayalı olarak yanlış kurulduğunu iddia ederek bozma kararında maddi hata sebebiyle düzeltilmesini talep etmiştir.
Dosya içerisinde Ticaret Sicilinden şirketlerin kuruluşlarıyla ilgili kayıtların celbedilmediği, tarafların birinin sunduğu bilgisayar çıktılarına göre sonuca varıldığı anlaşılmaktadır. Bu kayıtlarda A.Ltd. Şti’nin 3.1.1992 olduğu yazılıdır. Açıklanan nedenlerle, bozma kararında A.Ltd. Şti’nin tescil tarihinin maddi hata sonucu yanlış belirlendiği, bu nedenle de bozma kararının gerekçesinin hatalı olduğu saptandığından 10.3.2005 Tarihli Bozma Kararının ortadan kaldırılmasına karar verildi. Dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Mahkemece dava konusu alacaklardan her iki davalı şirketin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu sonucuna varılmış ise de davalı şirketlerin kuruluş tarihleri Ticaret Sicil Kayıtlarından sorularak tespit edilmediği gibi, şirketler arasında ne gibi bir ilişki bulunduğu da saptanmamıştır. Öncelikle davacının hangi tarihlerde hangi davalıya ait işyerinde çalıştığı, şirketlerin unvan değiştirip değiştirmediği, davacının çalıştığı işyerinin davalılar arasında devredilip devredilmediği, hizmet akdi devrinin mevcut olup olmadığı etraflıca tespit edilerek davalıların dava konusu alacaklardan sorumlulukları saptanmalı ve sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Yetersiz, çelişkili tanık beyanları ve kayıtlarla yetinilerek sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek ilgiliye iadesine 25.5.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.