Etiket arşivi: BORCUNUN

Kredi Borcunun Hayat Sigortasından Ödenmesi

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi
2015/34341 E. 2017/12596 K.
K. Tarihi: 18.12.2017
Mahkeme : Tüketici Mahkemesi
Konu : Bankadan kullandığı konut kredisine bağlı olarak hayat sigortası yaptıran murisin vefatı üzerine krediden bakiye kalan kısmın hayat sigortasından karşılanması temini istemi.

ÖZET: Davacılar, miras bırakanları…’ın davalı bankadan konut kredisi kredisi kullandığını, davalı bankadan konut kredisine bağlı olarak … sigortası yapıldığını, murislerinin 17.03.2010 tarihinde vefat ettiğini, krediden bakiye kalan kısmın, … sigortasından karşılanması yönündeki taleplerinin davalı bankaca, muris tarafından 2010 yılı için … sigortası yaptırılmadığı gerekçesiyle, reddedildiği bu nedenle bakiye taksitleri ödemek zorunda kaldıklarını, kredinin banka tarafından re’sen yenilenmediği gibi, yenilenmesi konusunda bir bildirimde de bulunulmadığını, ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

KARAR: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

Davacılar, miras bırakanları…’ın davalı bankadan konut kredisi kredisi kullandığını, davalı bankadan konut kredisine bağlı olarak … sigortası yapıldığını, murislerinin 17.03.2010 tarihinde vefat ettiğini, krediden bakiye kalan kısmın, … sigortasından karşılanması yönündeki taleplerinin davalı bankaca muris tarafından 2010 yılı için … sigortası yaptırılmadığı gerekçesiyle reddedildiği bu nedenle bakiye taksitleri ödemek zorunda kaldıklarını, kredinin banka tarafından re’sen yenilenmediği gibi, yenilenmesi konusunda bir bildirimde de bulunulmadığını, ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 2.500,00 TL tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.

Davalı, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar, tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

Davacılar murisi… 27.04.2006 tarihinde 120 ay vadeli, 35.000.00 TL’lik konut kredisi kullandığı, murisin 17.03.2010 tarihinde öldüğü, kredinin kullanımı sırasında 2006-2009 dönemi için bir kez … sigortasının yapıldığı,üç yıllık sigortanın bitiminde sigortanın davalı banka tarafından yenilenmediği, dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Uyuşmazlık üç yılık kredi … sigortasının bitiminde bankanın sigortayı yenileme ve sigortalıya bildirimde bulunma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığı noktasındadır. Uyuşmazlıkla ilgili mevzuat ve sözleşme hükümleri incelendiğinde; 17.1.2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak, 1.2.2009 tarihinde yürürlüğe giren, “Bireysel Kredilerde Bağlantılı Sigortalar uygulama Esasları Yönetmeliği”nin “Amaç” başlıklı bölümünde, “Bu Yönetmeliğin amacı, kredi kuruluşları tarafından verilen kredilerle bağlantılı olan zorunlu ve ihtiyari sigorta ürünlerinin sunumunda birlik ve güvenilirliği sağlamak, sigorta ettirenlerin, sigortalıların ve lehdarların hak ve menfaatlerini korumak ve verilecek hizmete ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” denilmekte, “Kapsam” başlıklı bölümünde ise, “Bu Yönetmelik, Türkiye’de faaliyet gösteren her türlü kredi kuruluşunun sağladığı kredilerle bağlantılı yaptırılan ihtiyari ve zorunlu sigortaları ve bu sigortalar dahilinde verilecek teminatları kapsar.” denildikten sonra aynı Yönetmeliğin “İhtiyari Sigortalar” başlığında düzenlenen, 6. maddesinin 2. fıkrasında da, “İhtiyari sigortalarda, kredi süresi içerisinde yenileme sorumluluğu kredi kullanana, yenilemeye ilişkin bildirim yapma ve bilgilendirme sorumluluğu ise kredi kuruluşuna aittir.” denilmektedir. Kredi sözleşmesi nedeniyle … sigortası yapılmasındaki amaç, Banka yönünden kredi borcunun teminat altına alınması olduğu kadar, belli bir prim borcu getirmekle birlikte, sigortalının da bunda menfaatinin olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümünde, her iki tarafın da hak ve menfaatlerinin gözetilip korunması esas alınmalıdır. Nitekim, kredi sözleşmeleriyle bağlantılı sigortaların yapılması halinde sigorta ettirenlerin, sigortalıların ve lehdarların hak ve menfaatlerinin korunması amacıyla çıkarılan, “Bireysel Kredilerde Bağlantılı Sigortalar Uygulama Esasları Yönetmeliği”, 17.1.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak, 1.2.2009 tarihinde de yürürlüğe girmiştir. Kredi süresi içerisinde sigorta poliçesini yenileme sorumluluğu kredi kullanana ait olmakla birlikte, yenilemeye ilişkin bildirim yapma ve bilgilendirme sorumluluğunun da kredi veren Bankaya ait olduğunun kabulü gerekir. Somut olayda, davalı Bankanın, 28.04.2009 tarihinde sona eren davacının murisine ait kredili … sigortasının yenilenmesi için en azından muhatabına bildirim yapmak suretiyle kredi borçlusunu konu ile ilgili bilgilendirmesi, asgari özen yükümlülüğünün bir sonucu olduğu gibi, Medeni Kanun’un 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kurallarının da bir gereğidir. Bu nedenle davacının uğradığı zarar nedeniyle tarafların müterafık kusurlu oldukları sonucuna varılmalıdır. O halde mahkemece davacıların murisinin ve davalı bankanın kusur oranları takdir edilerek, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacıların sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle kararın davacılar yararına BOZULMASINA, HUMK’nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18/12/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

MENFİ TESPİT VE İSTİRDAT DAVASI / TEMYİZ ETMEYEN LEHİNE BOZMA / KREDİ KARTI BORCUNUN TAKSİTLENDİRİLMESİ

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2006/13-56
K:2006/82
T:22.3.2006
MENFİ TESPİT VE İSTİRDAT DAVASI
TEMYİZ ETMEYEN LEHİNE BOZMA
KREDİ KARTI BORCUNUN TAKSİTLENDİRİLMESİ
4822 s. TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK … [Geçici Madde 1]
5464 s. BANKA KARTLARI VE KREDİ KARTLARI KANUNU [Geçici Madde 4]
Taraflar arasındaki “menfi tespit ve istirdat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 1. Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.01.2004 gün ve 2003/396-2004/6 sayılı kararın incelenmesi davalı banka vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 29.09.2004 gün ve 2004/6029-13092 sayılı ilamı ile; ( …Davacı, kredi kartı borcu nedeniyle icra takibine maruz kaldığını ve ödemeler yaptığını 4822 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinden yararlanmak için başvuruda bulunduğunu, ödemelerinin fazla olduğunu ileri sürerek hesaplama ile ortaya çıkacak fazla ödemelerinin reeskont faizi ile iadesini istemiştir.
Davalı banka kredi kartı borcunu ödemeyen davacı hakkında icra takibine girişildiğini, 4822 sayılı Yasanın geçici 1. maddesinden istifade etmek için başvurusu üzerine 4822 sayılı yasa ve bu yasaya ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanlığının tebliğ ve genelgesi doğrultusunda hazırlanan ödeme planının davacı tarafından da imzalandığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davacının davalı bankaya 14.03.2003 tarihi itibariyle 1.856.583.000.-TL borçlu olmasına karşın 14.03.2003 tarihi öncesi 1.053.744.000.-TL 24.03.2003 tarihinde de 91.600.000.-TL olmak üzere toplam fazla ödediği 1.145.344.000. TL’nin dava tarihinden reeskont faiziyle birlikte davacıya iadesine, borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında olan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, davacının davalı bankadan aldığı kredi kartının kullanımından doğan borçlarını ödeyememesi nedeniyle aleyhine girişilen icra takibi üzerine yaptığı ödemelerin 4822 sayılı, Yasanın geçici 1. maddesine göre yapılacak hesaplama ile ortaya çıkacak miktardan fazlasının iadesi isteminden ibarettir.
4822 sayılı yasanın geçici 1. maddesi “Bu Kanunun yayımından önce borçlunun temerrüdü nedeniyle ödenmeyerek icra takibi aşamasına gelen veya icra takibine konu edilen kredi kartı borçları, temerrüt tarihindeki ana paraya, yıllık yüzde elliyi geçmemek üzere gecikme faizi uygulanmak suretiyle oniki eşit taksitte ödenir. Kredi kartı borçları nedeniyle gerçekleştirilen her türlü takip, yukarıda yer alan hükme göre ilk taksidin ödenmesiyle durur ve son taksidin ödenmesiyle birlikte tüm sonuçlarıyla ortadan kalkar. Bu madde hükümleri, tüketicinin kredi verene, kanunun yayımı tarihinden itibaren otuz gün içinde yazılı müracaat etmesi halinde uygulanır.” Hükmünü içerir. Bu geçici maddeden faydalanabilmek için herşeyden önce borcun, kredi veren ile kredi kullanan tüketici arasında kredi kartı sözleşmesinin düzenlenmesi, bu sözleşmeye dayanılarak verilen kredi kartı ile kredi müşterisinin alışveriş yapması ve nakit para çekmesinden kaynaklanması gerekir. Ayrıca kredi kartını kullanan tüketicinin, bu yasanın yayımlanmasından önce temerrüde düşmesi, ödenmeyen kredi kartı borcu nedeniyle hakkında icra takibi aşamasına gelinmesi veya icra takibi yapılması ve yasanın yayımlanarak yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 30 gün içinde kredi kartı veren kuruluşa başvurusunun bulunması gerekir.
4822 sayılı yasanın geçici 1. maddesi, kredi kartı borçlarını yüksek faizler nedeniyle ödeyemeyen kredi kartı borçlularını bu zor durumlarından kurtarmak için borçların tasfiyesi ve ödenmesi amacı ile çıkarılmıştır. Çıkarılış amacına göre bir atıfet yasasıdır. Yasanın asıl amaç ve gayesi, kredi kartı borçlusu olan tüketicinin ödeyemediği borçlarının tasfiyesidir. Yasanın çıktığı tarihten önce borç ödenmiş ise veya yapılan ödemeler, bu yasanın öngördüğü şekilde hesaplandığında kredi kartı borçlusunun borcundan fazla ise, bu fazlalığın kredi veren bankadan tahsil edilmesi gayesi yasanın çıkarılış amacında olmadığı gibi, yasa metninde de fazla ödemelerin tahsili sonucunu doğuran bir ifade bulunmamaktadır. Öyle olunca yasa çıkmadan önce borç ödenmiş veya kredi borçlusunun yaptığı ödemeler yasaya göre hesaplanan borcundan fazla ise, kredi borçlusunun borçlu olmadığının tespitiyle yetinilip, fazla ödenen kısmın tahsil talebinin de reddine karar verilmelidir.
Mahkemenin benimseyip hükmüne esas aldığı bilirkişi, temerrüt tarihini, banka tarafından tüketiciye gönderilen son hesap özetinde belirtilen tarihi esas alarak ana parayı belirlemiştir. Oysa kredi kartı sözleşmelerinde dairemizin sapma göstermeyen uygulamasına göre borçlunun temerrüdü, banka tarafından akdi ilişkinin sona erdirilip, hesap kat edildikten sonra borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden veya ihtarnamede ödeme için süre verilmiş ise bu sürenin bitim tarihindeki tarihtir. Bu tarihteki ana paranın, asıl alacağı temerrüt tarihine kadar akdi faiz uygulanmak suretiyle belirlenmesi gerekir.
Davacının hamili bulunduğu kredi kartı borcunun hesap kat tarihinde 1.161.904.204. TL olduğu hesap kat ihtarının davacıya 29.03.2001 tarihinde tebliğ edilip 24 saat süre verildiğine göre borçlunun 31.03.2001 tarihinde temerrüde düştüğü dosyadaki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Mahkemece kart borcunun 31.03.2001 temerrüt tarihinden davacının başvurusu 21.03.2003 tarihine kadar geçecek süreye 4822 sayılı Kanununun geçici 1. maddesi gereğince % 50 faiz uygulanması ve başvuru tarihindeki ödenmesi gereken miktarın belirlenmesi, bu dönem içerisindeki ödemelerde BK’nın 84. maddesinin de hesaplamada değerlendirmeye alınması gerekir. İşte bundan sonra davalı tarafından yapılan icra takip, harç ve giderleriyle buna ilişkin vekalet ücreti Bank Sigorta Muamele Vergisi ilave edildikten sonra bulunacak borç miktarı varsa, bu miktarın 12’ye bölünerek aylık ödeme tutarlarının belirlenmesi yoluna gidilmesi, şayet yasa çıkmadan önce yukarıdaki açıklamalara göre belirlenen borç ödenmiş veya kredi borçlarının yaptığı ödemeler yasaya göre hesaplanan borcundan fazla ise kredi kartı borçlusunun borçlu olmadığının tespitiyle yetinilip, fazla ödenen kısmın tahsil talebenin de reddine karar verilmesi gerekirken Dairemizin uygulamalarına uygun olmayan bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde karar oluşturması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’da Değişiklik Yapılmasına Dair 4822 sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi çerçevesinde yapılan başvuru sonucunda, davalı Banka tarafından hesaplanan borç miktarının fahiş ve Kanuna aykırı olduğu, icra yoluyla fazla para tahsil edildiği iddiasına dayalı, menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen kredi kartı üyelik sözleşmesi gereğince davacıya verilen 4793 2303 3535 4011 nolu kredi kartı harcamasından kaynaklanan borcun ödenememesi sebebiyle davalı banka tarafından Ankara 25. İcra Müdürlüğünün 2001/13500 sayılı dosyası ile icra takibi yapıldığını, 4822 sayılı yasanın geçici 1. maddesi gereğince bankaya 21.03.2003 tarihinde başvuruda bulunduğunu, banka avukatının bu başvuruyu ancak bankaya taahhütname imzaladığı takdirde kabul edeceğini bildirmesi üzerine bu taahhütnameyi imzaladığını ve avukatın 94.000.000 TL borç çıkarttığını, bankanın hakkında 12.10.2001 tarihinde 1.859.695.901 TL asıl alacak üzerinden icra takibi başlatıp, 24.12.2002 tarihinde borcunu 2.974.590.000 TL’ye çıkardığını, sonradan eklenen meblağ ile birlikte 3.001.809.914 TL’yi yaklaşık 13 taksitte maaşından kesilerek ödediğini, icra müdürlüğü belgelerinde toplama hataları olduğunu, 13.12.2002 tarihinde borç bitti derken banka avukatının 16.12.2002 tarihinde aynı borçla ilgili hesap yaparak yeni bir talimat açtırdığını, bu hesaplama ile bankanın kendisini 3.309.374.086 TL daha borçlu çıkartmış, maaşından icra kesintilerinin devamını istediğini, başka bankanın haczi sıradayken alacaklı bankanın 17.02.2003 tarihinde yeniden talepte bulunduğunu, kendisinin 21.03.2003 tarihinde yasadan yararlanma başvurusunda bulunmasına rağmen, kendisini protokol yapmaya zorlayan banka avukatının borcunu 20.04.2003 tarihinde ödemesi kaydıyla 94.000.000 TL olarak belirlerken bunu yasa gereği 12 takside bölmeyip tümünü kendisinden istemekte iken başvurusundan 4 gün sonra 25.03.2003 tarihinde Ankara 27. İcra Müdürlüğünden 91.600.000 TL’yi icra yoluyla alarak, maaş ve alacaklarından haczin fekki için Kırıkkale 2. İcra Müdürlüğüne talimat yazılmasını istediğini, bu kadar borcu olmadığını, bankaya başvurmasına rağmen kendisinden kanuna aykırı ve fazla para alındığını, ifadeyle, icra dosyasının celp edilerek incelenmesini ve ödemelerinin fazla çıkması halinde borçlu olmadığının tespit ile reeskont faizi ile tarafına iade edilmesini, istemiştir.
Davalı T.G. Bankası A.Ş. vekili, davacıya kredi kartı kullandırıldığını, borcunu ödememesi üzerine Ankara 25. İcra Müdürlüğünün 2001/13500 sayılı dosyasında yasal takip yaptıklarını, 4822 sayılı yasa ile 4077 sayılı yasaya eklenen geçici 1. maddesi gereğince davacının yaptığı 21.03.2003 tarihli başvuru üzerine aynı tarihli ödeme planının çıkarılarak borçlu tarafından da bu ödeme planının imzalandığını, ödeme planında yasaya ve genelgelere uygun olarak alacağın tespit edildiği ve 12 eşit takside bölünerek davacıya bildirildiğini, ifadeyle, davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece verilen; “Borçlar Kanunu’nun 101. maddesi ile 4822 S.K.’nın Geçici 1. maddesinin uygulanmasına yönelik olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca yayımlanan 2003/2 ve 2003/3 nolu Genelgelerdeki açık hükümler ve ayrıca, davalı Banka tarafından tüketiciye her ay gönderilen hesap ekstresinde bir sonraki ayın hesap kesim tarihinin bildirilmiş olması karşısında, davacı tüketicinin ayrıca ihtara gerek olmaksızın, ekstredeki son ödeme tarihinde temerrüde düştüğünün kabulü gerekeceği; somut olayda, davacının davalı bankaya ait bir adet kredi kartı aldığı ve kullandığı; aylık bildirim cetveline göre davacının temerrüt tarihinin 19.12.2000 olarak tespit edildiği; süresi içinde 21.3.2003 tarihli ihtarnamesi ile hakkında geçici 1. maddenin uygulanmasını talep ettiği, banka tarafından davacıya 24.4.2003-20.3.2004 tarihleri arasında aylık 94.000.000 TL ödeme yapması konusunda ödeme planı gönderildiği, bakanlık genelgesine göre yapılan hesaplama neticesinde 14.03.2003 tarihinden önceki ödemeleri de düşülmek suretiyle davacının 1.856.583.000 TL borçlu olduğu ve aylık 154.715.250 TL ödemesi gerektiğinin tespit edildiği ve yine davacının 19.2.2002-22.11.2002 tarihleri arasında toplam maaşlarından haciz yapılmak suretiyle 2.910.326.914 TL ödeme yaptığı bu itibarla 1.053.744.000 TL fazla ödemesinin olduğu 24.03.2003 tarihinde yine davacının maaşından 91.600.000 TL kesildiğinin tespit edildiği; Genel toplam olarak davacının 1.145.344.000 TL alacaklı duruma geçtiği ancak bilirkişi raporunda 14.03.2003 tarihinden sonra 24.03.2003 tarihinde maaşından kesilen 91.600.000 TL’nin alacağa dahil edilmediğinin belirtildiği; davacının ödemelerin fazla çıkması halinde tarafına iadesini ve reeskont faiz uygulanmasını talep ettiği “gerekçesine dayalı;”davanın kabulüne, Davacının davalı bankaya 14.03.2003 tarihi itibariyle 1.856.583.000 TL borçlu olduğunun tespitine ancak bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere rapor tanzim tarihine kadar 14.03.2003 tarihinden önce 1.053.744.000 TL fazla ödemesi olduğu ve 24.03.2003 tarihinde de 91.600.000 TL haciz yapılmak suretiyle ödemesinin mevcut olduğu bu itibarla toplam 1.145.344.000 TL fazla ödediği anlaşıldığından bu miktarın dava tarihinden itibaren reeskont ( avans ) faiziyle birlikte davacıya iadesine ve davacının borçlu olmadığının tespitine”” dair karar, Özel Dairece yukarıdaki gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme önceki gerekçesini genişleterek direnme kararı vermiş; direnme kararını davalı banka vekili temyiz etmiştir.
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, temerrüt tarihinin ve borç miktarının ne şekilde belirlenmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın üzerinde toplandığı bu yön itibariyle, öncelikle şu hususun belirtilmesinde yarar görülmüştür:
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’ a 4822 Sayılı Kanun ile eklenen ve 14.03.2003 günü yürürlüğe giren Geçici 1. Madde çerçevesinde, kredi kartı sahiplerince yapılan başvurular sonucunda Bankalarca düzenlenen ödeme planlarındaki hesaplamanın yanlış ve dolayısıyla çıkarılan toplam borcun fahiş olduğu iddiasıyla ve borç miktarının mahkemece belirlenmesi istemiyle kredi kartı sahiplerince açılan davalarda; eğer Bankaca daha önce hesap kat edilip, kredi kartı sahibine kat ihtarı ve hesap özeti gönderilmek suretiyle borcun ödenmesi istenilmiş ise, temerrüt tarihinin, gönderilen hesap kat ihtarında verilen ödeme süresi gözetilmek suretiyle belirlenmesi gerektiği, 13. Hukuk Dairesinin kararlılık kazanmış içtihatlarıyla kabul edilmiş; bu uygulamanın hukuka uygun bulunduğu, çok sayıdaki direnme kararının temyiz incelemesi sonucunda Hukuk Genel Kurulunca da kabul edilmiştir.
Ne var ki, gerek Yerel Mahkemenin direnme kararından ve gerekse Özel Daire’ nin bozma ilamından sonra, 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun geçici 4. maddesinde, aynen,
“Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, kendisine dönem sonu borcunun ödenmesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da 31.01.2006 tarihine kadar temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçluları, altmış gün içerisinde ilgili kredi kartı veren kuruluşa veya avukatına yazılı olarak, güncel tebligat adresi de belirtmek suretiyle müracaat ederek, borçlarını taksitle ödemek istediklerini beyan etmeleri halinde, düzenlenecek ödeme planını imzalamaları ve ilk taksiti de peşin ödemeleri şartıyla kendisine bildirilen son dönem borcu tamamen tahsil edilinceye kadar yıllık % 18 faiz oranı üzerinden hesaplanacak borç tutarını; icra takibine konu olmuş ise takip, dava masraf ve harçları, vekalet ücreti ile birlikte onsekiz eşit taksitte ödeme hakkına sahip olurlar.
Temerrüt tarihindeki ana para borcu kart çıkaran kuruluş tarafından kart hamiline o tarihte gönderilen son dönem borcunda belirtilen toplam borç tutarıdır.
Kredi kartı borçlusunun bu maddenin birinci fıkrasına uygun olarak alacaklıya müracaat etmesi ve yapılan ödeme planı doğrultusunda taksit tutarlarını ödemesi şartıyla, halihazırda yapılmış işlemler baki kalmak kaydıyla icra işlemleri durur, İcra ve İflas Kanununda belirtilen süreler işlemez.
Kredi kartı borçlusu bu ödeme planına karşı ancak, plan doğrultusunda ödeme yapmak ve ödemelere devam etmek koşulu ile itiraz yoluna başvurabilir.
İşbu geçici madde kapsamında yeniden yapılandırılan borçlarda, borçlunun yapılandırma öncesi dönemde borca vaki itirazları ortadan kalkar. Ödeme planı uyarınca son taksitin de vadesinde ödenmesi üzerine icra takibi sona erer.
Taksitlerden herhangi birinin vadesinde ödenmemesi halinde bu madde ile sağlanan haklar ortadan kalkar ve bu Kanunun 26. maddesinde belirtilen gecikme faizi üzerinden mevcut icra takip işlemlerine devam edilir.
İşbu geçici madde Kanunun yürürlüğe giriş tarihinden önce yapılmış ödemeleri geri isteme hakkı vermez.”
Şeklinde hüküm getirilmiştir.
Bu düzenlemenin, aynı konuda daha önce yürürlüğe konulmuş olan 4822 S.K. hükümlerine oranla, tüketici açısından daha da lehe olan bir nitelik taşıdığı açıktır.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, bu hükmün eldeki davada da uygulanıp, uygulanamayacağı değerlendirilmiş ve şu sonuca varılmıştır:
5464 S.K.’nın metni yukarıya aynen alınmış olan Geçici 4. Maddesinde, “…Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, kendisine dönem sonu borcunun ödenmesi için ihtar çekilmiş veya haklarında icra takibi başlatılmış ya da 31.01.2006 tarihine kadar temerrüde düşmüş olan kredi kartı borçluları…”ibaresine yer verilmesiyle yetinilmiş, daha önce 4822 S.K. çerçevesinde bankalara başvuran kredi kartı sahiplerinin bu kapsam dışında bulunduklarına ilişkin herhangi bir ifade kullanılmamıştır.
Öte yandan, adından ve içeriğinden açıkça anlaşılacağı üzere, 4077 S.K.’nın öncelikli amacı, tüketicinin korunmasıdır. Dolayısıyla, tersini öngören açık bir hüküm bulunmadığı sürece, anılan Kanunun tüm hükümlerinin tüketici lehine yorumlanması gerektiğinde kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Hukuk Genel Kurulu’nda bu yön üzerinde yapılan görüşme sonucunda; 5464 S.K.’nın Geçici 4. maddesindeki düzenlemenin, maddenin birinci fıkrasında belirtilen durumdaki tüm kredi kartı sahiplerini kapsayan bir içerik taşıdığı, eldeki davanın davacısı durumundaki kredi kartı sahibinin de, birinci fıkra kapsamında bulunduğu, dolayısıyla, maddede öngörülen haklardan yararlanmak üzere başvuru yapmasına hukuken herhangi bir engelin bulunmadığı, oybirliğiyle benimsenmiştir.
Bu benimsemeye bağlı olarak; davaya konu uyuşmazlığın, gerek Özel Dairenin bozma kararından ve gerekse Yerel Mahkemenin direnme hükmünden daha sonra yürürlüğe girmiş olan 5464 S.K.’nın Geçici 4. maddesindeki düzenleme çerçevesinde Yerel Mahkemece yeniden ve ayrıca değerlendirilmesi; bu meyanda, davacının 5464 S.K.’nın Geçici 4. maddesi uyarınca, borcunun yeniden yapılandırılması istemiyle yasal 60 günlük süre içerisinde davalı Bankaya veya avukatına bir başvuruda bulunmuş olup olmadığının araştırılması; bu araştırma sonucunda davacının yasal süre içerisinde başvuruda bulunmadığının saptanması durumunda, uyuşmazlığın şimdiki gibi 4822 S.K. çerçevesinde ve ancak Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma ilamında açıklanan esaslara uygun şekilde çözülmesi; başvurunun varlığı saptandığı takdirde ise, durumun 5464 S.K.’nın Geçici 4. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve ortaya çıkacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.
Direnme kararı, açıklanan bu nedenle bozulmalıdır.
Son olarak, belirtilmelidir ki; somut olayın açıklanan bu özelliği karşısında, direnme kararının davalı Banka tarafından temyiz edilmiş ve davacı kredi kartı sahibinin temyiz yoluna başvurmamış olması, Hukuk Genel Kurulu’nun, sonradan yürürlüğe giren 5464 S.K. kapsamda bir değerlendirme yapmasına usulen engel değildir. Başka bir ifadeyle, temyiz edenin sıfatı, böylesi bir bozma kararının verilebilmesine usulen engel oluşturmamaktadır.
Bozmanın içerik ve kapsamı itibariyle, davalı Banka vekilinin temyiz itirazları incelenmemiştir.
SONUÇ : Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’ nın 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

KURUM İŞLEMİNİN İPTALİ / FARK İŞÇİLİK PRİM VE GECİKME ZAMMI VE FAİZ BORCUNUN BULUNMADIĞININ TESPİTİ

T.C.
YARGITAY
Onuncu Hukuk Dairesi
E: 2006/1397
K: 2006/9344
T: 20.6.2006

506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [Madde 79]
506 s. SOSYAL SİGORTALAR KANUNU (1) (2) (4)(5) [Madde 83]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 275]
Davacı, davalı Kurum işleminin iptali ile fark işçilik, prim, gecikme zammı ve faiz borcunun bulunmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir. Hükmün, davalı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi. Yüklendiği tüm işlere ilişkin sigorta primi bildirim ve ödemelerini, İnşaat işleri nedeniyle tescilli daimi nitelikli işyeri dosyası üzerinden yapmasına karşın, Kürtün Deresi kenarı büz inşaatı işi nedeniyle adına yeni bir işyeri tescili ve bu iş nedeniyle eksik işçilik bildirimi iddiasıyla prim tahakkuku yoluna gidildiğini belirten davacının, işlem iptali ve borçlu olmadığının tespiti istemiyle açtığı davanın yargılaması sonucunda, avukat bilirkişiden alınan 30.5.2005 tarihli rapor içeriğinde yer alan tescilli işyerinden bildirilen işçi sayısına ilişkin döküm yanında, “…Hasan Uçak’ın 14.10.2000-22.6.2001 tarihleri arasında S.S.Kurumuna bildirmeden işçi çalıştırdığına ilişkin hiçbir belge bulunmamaktadır. 2 7141 38913 5101 sicil numaralı işyerinden gösterilen işçilerin “Kürtün deresi kolektör inşaatı”nın yapımında kullanılması pratik hayatta mümkün görülmektedir.” Yönündeki değerlendirmelerden hareketle davanın kabulüne karar verilmiştir. Dava, 506 sayılı Yasanın 79. maddesindeki, “(Ek fıkra: 29/07/2003 – 4958 S.K./37. md.) Bu Kanunun 83 üncü maddesinde belirtilen kurum ve kuruluşlar tarafından ihale yoluyla yaptırılan her türlü işler, gerçek veya tüzel kişilerce yapılan inşaatlardan dolayı yeterli işçilik bildirmiş olup olmadığı Kurumca araştırılır. Usul ve esasları yönetmelikle belirlenecek bu araştırma sonucunda yeterli işçiliğin bildirilmemiş olduğunun anlaşılması halinde, bildirilmemiş olan işçilik tutarı üzerinden hesaplanan prim tutarı, gecikme zammı ile birlikte sigorta müfettişince inceleme yapılması istenilmeksizin işveren tarafından ödendiği takdirde, iş yeri hakkında sigorta müfettişine inceleme yaptırılmayabilir. (Ek fıkra: 29/07/2003 – 4958 S.K./37. md.) Sigorta müfettişi tarafından, Kuruma bildirilmediği tespit edilen asgari işçilik tutarı üzerinden Kurumca resen tahakkuk ettirilen sigorta primleri bu Kanunun 80 inci maddesi de nazara alınarak işverene tebliğ olunur. İşveren, tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde Kuruma itiraz edebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazın reddi halinde, işveren, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Mahkemeye başvurulması prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz.” Düzenlemesi yanında, aynı yasanın 130. maddesi ile Sosyal Sigortalar Kurumu Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin 38. ve devamı maddelerinde de; detaylı düzenlemesine yer verilmiş olan ve uygulamada ölçümleme olarak adlandırılan işlemden kaynaklanan prim borcunun iptaline ilişkin olup, yapılacak yargılamanın da bu konudaki mevzuat uyarınca ayrıntılı irdeleme içermesinde zorunluluk vardır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 275. maddesi, “Mahkeme, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez.” Hükmünü içermekte olup; davacı tarafından üstlenilen, prim tahakkukuna konu Kürtün Deresi Kenarı Kolektör Hattı İnşaatı işinde çalıştırılması gereken işçi sayısı ile işverene ait daimi nitelikli diğer işyeri faaliyet alanındaki işlerde çalıştırılması gereken işçi sayısının, işyeri kapsam ve kapasitesinin, kullanılan teknoloji, ihale belgeleri, hakediş raporları ışığında değerlendirilmesi, yapılan işler konusunda bilimsel ve teknik bilgiye sahip bilirkişiler tarafından konuya ilişkin mevzuatla işkolunda geçerli asgari işçilik oranları gözetilerek irdelenip belirlenmesi gereken, Kurum tespitine oranla farklı sonuca varılması halinde ise, bunun gerekçelerini ortaya koyan bir incelemeyi içermesi gerekirken, hakime oranla konuya ilişkin teknik bilgisinin varlığı ortaya konulamayan bilirkişi tarafından, genel değerlendirmelere dayalı olarak düzenlenmiş rapora dayanılarak, eksik inceleme ve araştırmayla karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 20.06.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.