Etiket arşivi: CİNSEL

Çocuğun Cinsel İstismarı, Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma

YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ
2016/1271 E., 2016/3355 K., T. 05.04.2016

MAHKEMESİ : AĞIR CEZA MAHKEMESİ
SUÇ : ÇOCUĞUN NİTELİKLİ CİNSEL İSTİSMARI, KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA

ÖZET: Her ne kadar mağdure sanıklar tarafından zorla kaçırıldığını iddia etmiş ise de yaklaşık on ay kadar sanıkla birlikte yaşayan mağdurenin aralarındaki geçimsizlikten sonra bu iddiayı ileri sürmesi de dikkate alındığında sanıkların savunmalarının aksine üzerlerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gibi sanıkların cinsel istismar suçuna iştirak kastıyla hareket etmedikleri tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatlerine karar verilmiştir.

KARAR: İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle, 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler de gözetilip dosya incelenerek gereği düşünüldü: Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde; yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; hükümlerden sonra Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince bozulmasına, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerde yer alan TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümlerin çıkartılarak yerlerine “Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı da nazara alınmak kaydıyla sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin düzeltilerek onanmasına,

Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;

Oluş ve tüm dosya kapsamına göre, suç tarihinden önce mağdurenin, sanıkla anlaşarak evden kaçtığı, sanığın babası olan diğer sanığın mağdureyi jandarma karakoluna teslim ettiği, bu olaydan sonra mağdurenin sanıkla evlenemediği için intihara teşebbüs ettiği, beş gün kadar hastanede tedavi gördüğü, tedavisinin bitiminde sanıkla anlaşarak tekrar kaçması üzerine mağdurenin babası sanık ile sanığın babası olan diğer sanığın bir araya gelip sosyal yaşam koşulları, toplumsal bakış açısı ve içinde yaşanılan çevrede geçerli geleneklerin getirdiği zorunluluktan dolayı mağdureyi muhtemel bir olumsuz durumdan kurtarabilmek maksadıyla görüşüp yaşı küçük olduğu için resmi nikâh kıyılamayan mağdure ile sanık arasında düğün yapılmasına karar verdikleri ve bu şekilde 08.09.2007 tarihinde gerçekleştirilen mahalli düğün sonrası mağdure ile sanığın birlikte yaşamaya başladıkları, ancak daha sonra mağdure ile sanık ve sanığın babası olan diğer sanık arasındaki aile içi geçimsizlik nedeniyle mağdurenin babası tarafından 07.07.2008 tarihinde şikayette bulunulduğu, her ne kadar mağdure sanıklar tarafından zorla kaçırıldığını iddia etmiş ise de yaklaşık on ay kadar sanıkla birlikte yaşayan mağdurenin aralarındaki geçimsizlikten sonra bu iddiayı ileri sürmesi de dikkate alındığında sanıkların savunmalarının aksine üzerlerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gibi sanıkların cinsel istismar suçuna iştirak kastıyla hareket etmedikleri tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatlerine karar verilmesi yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle mahkûmiyetlerine hükmedilmesi, Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet Savcısı, sanıklar müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 05.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

ÇOCUĞUN NİTELİKLİ CİNSEL İSTİSMARI, KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA

YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ
2016/1271 E., 2016/3355 K., T. 05.04.2016

MAHKEMESİ : AĞIR CEZA MAHKEMESİ
SUÇ : ÇOCUĞUN NİTELİKLİ CİNSEL İSTİSMARI, KİŞİYİ HÜRRİYETİNDEN YOKSUN KILMA

ÖZET: Her ne kadar mağdure sanıklar tarafından zorla kaçırıldığını iddia etmiş ise de yaklaşık on ay kadar sanıkla birlikte yaşayan mağdurenin aralarındaki geçimsizlikten sonra bu iddiayı ileri sürmesi de dikkate alındığında sanıkların savunmalarının aksine üzerlerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gibi sanıkların cinsel istismar suçuna iştirak kastıyla hareket etmedikleri tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatlerine karar verilmiştir.

KARAR: İlk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle, 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler de gözetilip dosya incelenerek gereği düşünüldü: Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde; yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; hükümlerden sonra Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 günlü, 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamı ile 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi yönünden kısmi iptal kararı verildiğinden, anılan husus nazara alınarak yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince bozulmasına, ancak bu hususun yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanunun 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlerde yer alan TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümlerin çıkartılarak yerlerine “Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı da nazara alınmak kaydıyla sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarının uygulanmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve kanuna uygun olan hükümlerin düzeltilerek onanmasına,

Sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, sanık hakkında çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve sanık hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan hükümlerin temyiz incelemesine gelince;

Oluş ve tüm dosya kapsamına göre, suç tarihinden önce mağdurenin, sanıkla anlaşarak evden kaçtığı, sanığın babası olan diğer sanığın mağdureyi jandarma karakoluna teslim ettiği, bu olaydan sonra mağdurenin sanıkla evlenemediği için intihara teşebbüs ettiği, beş gün kadar hastanede tedavi gördüğü, tedavisinin bitiminde sanıkla anlaşarak tekrar kaçması üzerine mağdurenin babası sanık ile sanığın babası olan diğer sanığın bir araya gelip sosyal yaşam koşulları, toplumsal bakış açısı ve içinde yaşanılan çevrede geçerli geleneklerin getirdiği zorunluluktan dolayı mağdureyi muhtemel bir olumsuz durumdan kurtarabilmek maksadıyla görüşüp yaşı küçük olduğu için resmi nikâh kıyılamayan mağdure ile sanık arasında düğün yapılmasına karar verdikleri ve bu şekilde 08.09.2007 tarihinde gerçekleştirilen mahalli düğün sonrası mağdure ile sanığın birlikte yaşamaya başladıkları, ancak daha sonra mağdure ile sanık ve sanığın babası olan diğer sanık arasındaki aile içi geçimsizlik nedeniyle mağdurenin babası tarafından 07.07.2008 tarihinde şikayette bulunulduğu, her ne kadar mağdure sanıklar tarafından zorla kaçırıldığını iddia etmiş ise de yaklaşık on ay kadar sanıkla birlikte yaşayan mağdurenin aralarındaki geçimsizlikten sonra bu iddiayı ileri sürmesi de dikkate alındığında sanıkların savunmalarının aksine üzerlerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu işledikleri yönünde her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gibi sanıkların cinsel istismar suçuna iştirak kastıyla hareket etmedikleri tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, atılı suçlardan beraatlerine karar verilmesi yerine oluşa uygun düşmeyen yazılı gerekçeyle mahkûmiyetlerine hükmedilmesi, Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet Savcısı, sanıklar müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 05.04.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Basından Hukuk Haberleri • YARGITAY,TELEFONLA TACİZİ CİNSEL TACİZ SAYDI

Yargıtay, Telefonla Tacizi Cinsel Taciz Saydı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, telefonla tanımadığı bir kadını taciz eden sanığın, cinsel taciz suçundan cezalandırılması gerektiğine karar verdi.

Bolu’da R.Ö. isimli kişi, ankesörlü telefondan rastgele bir numarayı arayarak, telefonu açan kadını, "Canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum" diyerek taciz etti. Olayın 2, 3 hafta sürmesi üzerine kadın, durumu eşine anlattı. Kadının eşi, telefon edilen kulübeyi bularak sanığı yakaladı ve darp ettikten sonra durumu polise bildirdi.

Sanık hakkında Bolu Sulh Ceza Mahkemesinde dava açıldı. Mahkeme, sanığı, katılanın huzurunu ve sükununu bozacak şekilde ısrarla telefonla arayarak rahatsız ettiği gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunu düzenleyen 123. maddesi uyarınca, 6 ay hapis cezasına çarptırdı.

Kararda, daha önce de aynı suçtan mahkumiyetleri bulunan sanığın, alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırıldığı belirtildi. Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 14. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu. Bozma kararında, "Müştekinin iddiasına uygun olarak sarfettiği kabul edilen, ‘Canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum’ şeklindeki sözlerinin cinsel taciz suçunu oluşturduğu" vurgulandı.

Kararda, eylemin aynı suç işleme kararıyla birden fazla gerçekleştirildiği gözetilerek sanığın zincirleme biçimde cinsel taciz suçundan mahkumiyeti yerine kişilerin huzur ve sükunu suçundan hüküm kurulması bozma nedeni sayıldı. Bozma kararı üzerine dosya yeniden yerel mahkemeye gönderildi. Yerel mahkeme, ilk kararında direndi.

Direnme kararında, sanığın telefon etme eyleminin sabit olduğu ancak "Canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum" şeklinde sözler kullandığının kanıtlanamadığı kaydedildi. Direnme kararı üzerine dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulunun gündemine geldi. Kurul, yerel mahkemenin huzur ve sükunu bozma suçundan mahkumiyet hükmü kurduğu direnme kararını bozdu.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Cmt Mar 14, 2015 7:17 am


YCGK, telefonla tanımadığı bir kadını taciz eden sanık cinsel tacizden yargılanmalı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu,

Yargıtay telefonla tacizi cinsel taciz saydı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, telefonla tanımadığı bir kadını taciz eden sanığın, huzur ve sükunu bozma suçu yerine cinsel taciz suçundan cezalandırılması gerektiğine hükmetti.

Bolu’da ankesörlü telefondan rastgele bir numarayı arayan R.Ö, telefonu açan kadını, “Canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum” diyerek taciz etti.

Olayın 2, 3 hafta sürmesi üzerine kadın, durumu eşine anlattı. Kadının eşi, telefon edilen kulübeyi bularak sanığı yakaladı ve darp ettikten sonra durumu polise bildirdi.

Sanık hakkında Bolu Sulh Ceza Mahkemesinde dava açıldı.

Mahkeme, sanığı, katılanın huzurunu ve sükununu bozacak şekilde ısrarla telefonla arayarak rahatsız ettiği gerekçesiyle Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunu düzenleyen 123. maddesi uyarınca, 6 ay hapis cezasına çarptırdı.

Kararda, daha önce de aynı suçtan mahkumiyetleri bulunan sanığın, alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırıldığı belirtildi.

Kararın temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 14. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.

Bozma kararında, “Müştekinin iddiasına uygun olarak sarfettiği kabul edilen, ‘Canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum’ şeklindeki sözlerinin cinsel taciz suçunu oluşturduğu” vurgulandı.

Kararda, eylemin aynı suç işleme kararıyla birden fazla gerçekleştirildiği gözetilerek sanığın zincirleme biçimde cinsel taciz suçundan mahkumiyeti yerine kişilerin huzur ve sükunu suçundan hüküm kurulması bozma nedeni sayıldı.

Bozma kararı üzerine dosya yeniden yerel mahkemeye gönderildi. Yerel mahkeme, ilk kararında direndi.

Direnme kararında, sanığın telefon etme eyleminin sabit olduğu ancak “Canım nasılsın, seni çok özledim, eve geliyorum” şeklinde sözler kullandığının kanıtlanamadığı kaydedildi.

Direnme kararı üzerine dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulunun gündemine geldi.

Kurul, yerel mahkemenin huzur ve sükunu bozma suçundan mahkumiyet hükmü kurduğu direnme kararını bozdu.

Basından Hukuk Haberleri • CEZA EVİNDE DEHŞET: ÇOCUKLARA CİNSEL İSTİSMAR,DAYAK VE İŞKENCE

Cezaevinde Dehşet: Çocuklara İstismar, Dayak Ve İşkence

Resim

Cezaevinde Dehşet: Çocuklara İstismar, Dayak Ve İşkenceMuğla E Tipi Kapalı Cezaevi’ndeki sübyan koğuşunda, yaşları 12 ile 15 arasında olan 4 çocuğa tecavüz ve işkence edildiği ortaya çıktı.
TBMM Cezaevleri İnceleme Komisyonu Üyesi ve CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir, “Çocuklara cinsel tacizde bulunulmuş. Vücutlarında sigara söndürülmüş. Bu bir insanlık suçudur.” dedi.

İzmir Şakran Cezaevi’ndeki tutuklu ve hükümlü çocuk mahkûmların cinsel istismar ve tecavüze uğradıklarına ilişkin iddiaların benzeri Muğla E Tipi Kapalı Cezaevi’nden de geldi. Sübyan koğuşunda yaşları 12 ile 15 arasında olan 4 çocuğa tecavüz ve işkence edildiği ortaya çıktı. Marmaris İmam Hatip Ortaokulu öğrencisi M.U. ve üç arkadaşı, ilçede bir hırsızlık olayına karıştı. Gözaltına alınan dört çocuk, tutuklanarak Muğla E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Sübyan koğuşuna yerleştirilen çocuklar, 53 gün burada kaldı. İddiaya göre aynı koğuşta bulunan 17 yaşındaki çocuklar tarafından tecavüz ve işkenceye uğradılar. Çocukların vücutlarında sigara söndürüldüğü, ayaklarına gazete bağlanıp ateşe verildiği iddia edildi.

Cezaevinden çocuğunu almaya giden baba H.U., vücudundaki izleri görünce hastaneye götürdü. Marmaris Devlet Hastanesi’ndeki doktorlar çocuğa cinsel taciz ve işkence yapıldığına dair ön rapor hazırladı. Olay, Marmaris Cumhuriyet Savcılığı’na yansıdı. TBMM Cezaevleri İnceleme Komisyonu Üyesi ve CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir, olayı incelemek üzere Muğla’ya geldi. Baba H.U. ile basın toplantısı düzenleyen Demir, “Sübyan koğuşunda iki aya yakın zamanda hemen hemen her gün işkence, taciz ve hattâ ırza geçmeler yaşanmış. Anlatılanlar kan donduracak cinsten. Tarafıma aktarılan işkence yöntemleri, daha önce Pozantı’da karşılaştığımız birçok vaka burada da var.” dedi.

Demir, 17 yaşındaki tutuklu ve hükümlü üç büyük çocuğun, küçüklere koğuşu temizletip bulaşıkları yıkattığını ve bazı özel isteklerini yaptırdığını aktararak şunları söyledi: “İtiraz ederlerse paspas sopası ile dövüyor, tabakların kenarlarıyla kafalarına vuruyorlar. Aynı gece veya başka geceler, küçükler şikâyet etti diye gece küçük çocukların ayaklarını gazeteyle veya kantinden aldıkları parfümü döküp yakıyorlarmış. Bu yapılanlar gardiyanlara anlatıldığında, ya hamam denen karanlık soğuk odaya ya da tuvalet olarak da kullanılan, bir deliği olan karanlık bir hücreye atıyorlarmış. Günlerce orada hücrede tutuyorlarmış. Yemekler, hücredeki mazgallardan, yarısı kesilmiş plastik su şişesi içinde veriliyormuş. Tuvaletlerini, hücre gibi yerlerdeki o tek deliğe yapıyorlarmış. Beş-altı gün sonra hücreden çıkan çocuklar tekrar sübyan koğuşuna getirildiğinde, kendi aralarında ‘terbiye edildi’ diye ifade ediyorlarmış. Görüştüğüm çocuklardan birinin ensesinde sigara söndürülmüş. Sübyan koğuşundaki büyük çocuklar yanına yatıp cinsel tacizde bulunuyormuş.”

Çocuğun babası ise, “Oğluma ve arkadaşlarına cezaevinde tecavüz edilmiş. İşkenceye maruz kalmışlar. Bize gardiyanlar ve cezaevi yetkilileri, savcılıkta oğlumun düşme sonucu bu hale geldiğini söylememi istediler. Cezaevi yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundum. Oğlum her gece çığlıklar içerisinde uyanıyor. ‘Yapmayın, yapmayın!’ diye uykusunda bağırıyor. Bu işin sonunu bırakmayacağım.” diye konuştu.

Yaşananlar, baroları ayağa kaldırdı

Eskisehir Barosu Çocuk Hakları İzleme Komisyonu, cezaevlerinde çocuklara yönelen ağır hak ihlallerine bir an önce son verilmesi çağrısında bulundu.

Eskişehir Barosu Çocuk Hakları İzleme Komisyonu; Ankara, Diyarbakır, Bursa, Gaziantep, Şırnak, Mersin, Sakarya, Şanlıurfa ve Mersin Borusu Çocuk Hakları İzleme Komisyonu adına ortak bir açıklama yayınladı. Pozantı ve Sincan çocuk cezaevlerindeki şiddet ve cinsel istismar olaylarını hatırlatan komisyon, İzmir Şakran Çocuk ve Gençlik Cezaevi’nde yaşanan ve açığa çıkan cinsel istismar olayına dikkat çekti. Cezaevlerinde çocuklara yönelen ağır hak ihlallerine bir an önce son verilmesi gerektiğinin aktarıldığı açıklamada, “Bu hak ihlallerinde sorumluluğu olan devlet memurları hakkında yasal işlemlerin yapılması ve en önemlisi burada hak ihlaline uğrayan çocukların yaşadıkları travmaların giderilmesi için Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nı göreve davet ediyoruz.” denildi.
01.03.2015
Kaynak: Haber ZAMAN

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Mar 01, 2015 4:46 pm


Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • CİNSEL TACİZ,TELEFON MESAJI,ÇOK TATLISIN,ALO DEĞİŞİN VAR

T.C.
YARGITAY
14. CEZA DAİRESİ
ESAS NO. 2013/8034
KARAR NO. 2013/9723
KARAR TARİHİ. 26.9.2013

ÇOCUĞUN BASİT CİNSEL İSTİSMARI
CİNSEL TACİZ
FİZİKİ BİR TEMAS OLMAKSIZIN CEP TELEFONUNDAN CİNSEL MESAJ GÖNDERME

ÖZET : Mahkemenin kabulüne göre mağdureye yönelik fiziki bir temas olmaksızın kendi cep telefonundan mağdurenin kullandığı cep telefonuna "ay çok tatlı alo deyişin var, tanışmak ister misin" şeklinde cinsel amaçlı mesaj gönderen sanığın eylemi 5237 Sayılı T.C.K.nın 105. maddesine uyan cinsel taciz suçunu oluşturduğu dosya kapsamından anlaşıldığından; çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık hakkında mahkumiyetine dair verilen kararın bozulması gerekmiştir. 5271 Sayılı C.M.K.nun 309/4d bendinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanığın suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeriyle meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı nazara alınarak takdiren 90 gün karşılığı adli para cezası cezalandırılmasına, sanığın sabıkasız oluşuyla dosyaya yansıyan kişilik özellikleri dikkate alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaate varıldığından 5271 Sayılı C.M.K.nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5271 Sayılı C.M.K.nın 231/8. maddesi gereğince sanığın beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına karar verilmiştir.Dairemizin 4.5.2012 gün ve 2012/5627 Esas, 2012/5110 Karar sayılı kararına, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.10.2012 gün ve 2012/93679 Sayılı yazısıyla itiraz etmesi üzerine Dairemizce verilen 7.11.2012 gün ve 2012/13376 Esas, 2012/10966 Karar sayılı ilamıyla itirazın reddiyle dosyanın anılan hususta gerekli kararın verilmesi için gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen 21.5.2013 gün ve 2012/14-1538 Esas, 2013/255 Sayılı Kararla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraznamesinin kabulüyle dosya hakkında 5271 Sayılı C.M.K.nın 309/4-d. maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi için Dairemize geri gönderilmekle evrak incelendi;

Çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık H. A.’ın yapılan yargılaması sonunda; atılı suçtan mahkumiyetine dair Didim (Yenihisar) 1. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 17.1.2012 gün ve 2011/375 Esas, 2012/18 Karar sayılı hükmün süresinde temyiz edilmemesi sebebiyle kesinleştirilerek infaza verilmesinin ardından O Yer Cumhuriyet Başsavcılığının başvurusu üzerine Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 20.3.2012 gün ve 16937 sayılı kanun yararına bozma istemlerine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğnameyle Dairemize tevdi olunan evrakla ilgili yapılan inceleme sonucunda verilen 4.5.2012 gün ve 2012/5627-5110 Sayılı ilamla kanun yararına bozma isteminin kabulüyle Didim (Yenihisar) 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 17.1.2012 gün ve 2011/375 Esas, 2012/18 Karar sayılı hükmünün C.M.K.nın 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına karar verilmiş olup anılan karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 16.10.2012 gün ve 2012/93679 Sayılı itiraznamesiyle Dairemizce C.M.K.nın 309/4d. bendi gereğince bozma nedeni hükümlüye daha hafif bir ceza verilmesini gerektirdiğinden anılan bent uyarınca yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan hükmün bozulmasıyla yetinilmeyip gereken kararın doğrudan Dairemizce verilmesi gerektiği belirtilerek vaki itirazın kabulüyle hükümlü hakkında daha hafif bir cezanın tayin edilmesi istenilmiş, Dairemizce verilen 7.11.2012 gün ve 2012/13376 Esas, 2012/10966 Karar sayılı ilamla itirazın reddedilmesi sonrası dosyanın itirazla ilgili nihai kararın verilmesi için gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen 21.5.2013 gün ve 2012/14-1538 Esas, 2013/255 Sayılı Kararla söz konusu itirazın kabulüyle Dairemizin 4.5.2012 gün ve 2012/5627 Esas, 2012/5110 Karar sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve belirtilen hukuka aykırılığın giderilmesiyle ilgili olarak 5271 Sayılı C.M.K.nun309/4-d. maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi için dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmekle gelen dava evrakı incelendi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı göz önüne alınarak yapılan inceleme sonucunda Dairemizin 4.5.2012 gün ve 2012/5627-5110 Sayılı Kanun Yararına Bozma kararının kaldırıldığı göz önüne alınarak yapılan değerlendirme sonucunda gereği düşünüldü:

Mahkemenin kabulüne göre mağdureye yönelik fiziki bir temas olmaksızın kendi cep telefonundan mağdurenin kullandığı cep telefonuna "ay çok tatlı alo deyişin var, tanışmak ister misin" şeklinde cinsel amaçlı mesaj gönderen sanığın eylemi 5237 Sayılı T.C.K.nın 105. maddesine uyan cinsel taciz suçunu oluşturduğu dosya kapsamından anlaşıldığından Didim (Yenihisar) 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 17.1.2012 gün ve 2011/375 Esas, 2012/18 Karar sayılı hükmünün BOZULMASINA,

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.5.2013 gün ve 2012/14-1538 Esas, 2013/255 Karar sayılı ilamı uyarınca 5271 Sayılı C.M.K.nun 309/4d. bendinin verdiği yetkiye dayanılarak,

Sanığın cinsel taciz suçundan eylemine uyan 5237 Sayılı T.C.K.nın 105/1. maddesi gereğince suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeriyle meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı nazara alınarak takdiren adli para cezası tercih edilmek suretiyle takdiren 90 gün karşılığı adli para cezası cezalandırılmasına,

Sanığın yargılama sürecindeki davranışlarıyla cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri göz önüne alınarak 5237 Sayılı T.C.K.nın 62/1. maddesi uyarınca cezanın takdiren 1/6 oranında indirilerek neticeten 75 gün adli para cezası cezalandırılmasına,

Sanık hakkında belirlenen gün para cezasının sanığın sabıkasız oluşu ve dosyaya yansıyan kişiliğiyle şahsi ve ekonomik hali nazara alınarak 5237 Sayılı T.C.K.nun 52/2. maddesi uyarınca günlüğü 20 TL’dan paraya çevrilmek suretiyle sonuç olarak sanığın 1.500 TL adli para cezası cezalandırılmasına,

Sanığın ekonomik ve şahsi durumuna göre para cezasının birer ay ara ile sanıktan 10 eşit taksitte tahsiline, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde kalan kısmın tamamının muaccel olacağı ve ödenmeyen adli para cezasının 5237 Sayılı T.C.K.nın 52/4. maddesi gereğince hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına, (ihtar yapılamadı),

Sanığın sabıkasız oluşuyla dosyaya yansıyan kişilik özellikleri dikkate alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaate varıldığından 5271 Sayılı C.M.K.nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5271 Sayılı C.M.K.nın 231/8. maddesi gereğince sanığın beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına, takdiren sanığa bu maddede belirtilen tedbirlerden herhangi birinin uygulanmasına yer olmadığına,

5271 Sayılı C.M.K.nın 231/10. maddesi uyarınca denetimli serbestlik süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği takdirde açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak davanın düşmesine, aksi halde açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanacağı hususunda sanığa ihtarat yapılmasına (yapılamadı),

SONUÇ : Yapılan yargılama giderleri olan toplam 29,50 TL’nın sanıktan alınarak hazineye gelir kaydına, dair katılanlarla sanığın yokluğunda C.M.K.nın309/5. maddesi gereğince itirazı kabil olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı" şeklinde hüküm kurulmasına, 26.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
ESAS NO : 2012/14-1538
KARAR NO : 2013/255
KARAR T : 21.05.2013

ÖZET : Çocuğun cinsel istismarı suçundan sanığın yargılamasında somut olayda daha az ceza verilmesi gereken durum değil, suç niteliği söz konusudur. CMK’nın 226. maddesinin 1. fıkrası gereğince, değişen suç niteliğine göre sanığa ek savunma hakkı tanınması zorunludur. Bu nedenle Yargıtay’ın hükmü bozup kendisinin hüküm kurma yetkisi yoktur. Özel Dairenin kararı doğru olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının REDDİ gerekir.

DAVA : Çocuğun cinsel istismarı suçundan sanık H.’in 5237 sayılı TCK’nun 103/1-a, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Didim (Yenihisar) 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.01.2012 gün ve 375-18 sayılı hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

Adalet Bakanlığınca; "Dosya kapsamına ve mahkemenin kabulüne göre, sanığın, cep telefonu ile 15 yaşını tamamlamamış olan mağdurenin kullanmakta olduğu cep telefonuna, ‘ay çok tatlı alo deyişin var ya, tanışmak ister misin’ şeklinde cinsel amaçlı mesaj gönderme eyleminin, 5237 sayılı TCK’nun 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek yazılı biçimde basit cinsel istismar suçundan mahkumiyet hükmü kurulmasında isabet görülmemiştir" görüşüyle kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 04.05.2012 gün ve 5627-5110 sayı ile;

"Kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden Didim (Yenihisar) 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.01.2012 gün ve 2011/375 Esas, 2012/18 Karar sayılı hükmünün CMK. nın 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına" karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 16.10.2012 gün ve 93679 sayı ile;

"…Mahkumiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine mahkemece yeniden yargılama yapılmasını gerektiren durum, 5271 sayılı CMK’nun 309/4-b bendinde sınırlı bir biçimde sayılmıştır. Buna göre mahkumiyete ilişkin hükmün bozulması üzerine kararı veren mahkemece yeniden yargılama yapılabilmesi için, bozma nedeninin davanın esasını çözmeyen yönüne, savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul hükmüne ilişkin olması gerekmektedir.

Bozma nedeni, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi gereğince yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, bu hafif cezaya Özel Dairece karar verilmesi yerine dosyanın mahkemesine gönderilmesi yerinde değildir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.03.2012 gün ve 2011/15- 409- 2012/107 sayılı kararında da, suçun nitelendirilmesinde yapılan hata sonucu daha az cezayı içeren maddenin uygulanması için kanun yararına bozma isteminin kabul edilmesi halinde, bozma nedeni, 5271 sayılı Kanun’un 309/4-d maddesi kapsamında kabul edilip, daha az cezayı öngören maddenin Özel Dairece uygulanması gerektiğine karar verilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında;

Hükümlü H. hakkında yerel mahkemece 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 105. Maddesi yerine aynı Yasanın 103/1-a maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası tayin edilmesi, uygulanan yasa maddesinin yanlış olması ve fazla ceza tayin edilmesi nedeniyle isabetsiz olup, Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin kabulüne karar verilmesi yerindedir. Ancak yeniden yargılama yasağı nedeniyle belirlenen hukuka aykırılığın Özel Dairece, 5237 sayılı Kanun’un 105. maddesi uygulanarak ceza belirlenmesi suretiyle giderilmesine karar verilmesi gerektiğinden, kararın bozularak, müteakip işlemlerin mahkemesince yapılabilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

KARAR : CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 07.11.2012 gün ve 13376-10966 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, kanun yararına bozma nedeninin sanık hakkında daha az ceza verilmesini gerektirmesi halinde, lehe olan cezaya Özel Dairece mi yoksa yerel mahkemece mi hükmolunacağının belirlenmesine ilişkindir.

Öğretide "olağanüstü temyiz" denilen, 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Kanunun 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK’da ise "yazılı emir" olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolu, 5271 sayılı CMK’nun 309 ve 310. maddelerinde "kanun yararına bozma" olarak yeniden düzenlenmiştir.

5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca hakim veya mahkemece verilip, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya muhakeme hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir.

Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrıma tabi tutularak bu husus maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Buna göre bozma nedenleri;

5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.

Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.

Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.

Aynı kanun maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.

Görüldüğü üzere, bir karar veya hükmün kanun yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araştırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetkisinin bulunduğu, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, kanun yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken "karar" ve "hüküm" ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Katılan Mine’ye karşı fiziki bir temas olmaksızın kullandığı cep telefonundan katılanın kullandığı cep telefonuna; "ay çok tatlı alo deyişin var ya, tanışmak ister misin" şeklinde mesaj gönderen sanık hakkında yerel mahkemece 5237 sayılı TCK’nun 105. maddesi yerine, aynı kanunun 103/1. maddesi uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezasına hükmolunması isabetsiz olup, Özel Dairece kanun yararına bozma isteminin kabulüne ve kararın bozulmasına karar verilmesi kanuna uygundur.

Ancak, bu aykırılık 5271 sayılı CMK’nun 309/4-d maddesi kapsamında kalmakta olup, yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, belirlenen hukuka aykırılığın Özel Dairece 5237 sayılı TCK’nun 105. maddesi uygulanarak cezanın belirlenmesi suretiyle giderilmesine karar verilmesi yerine, hükmün bozulduktan sonra müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, belirtilen hukuka aykırılığın giderilmesi için 5271 sayılı CMK’nun 309/4-d maddesi uyarınca karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi A. Kınacı

"a) İddia ve yerel mahkeme kararı:

Sanığın, cep telefonuyla 18 yaşından küçük olan mağdureye gönderdiği mesajlarda ‘ay çok tatlı alo deyişin var ya, tanışmak ister misin’ diyerek, mağdureye yönelik cinsel tacizde bulunduğu ileri sürülerek sanık hakkında ‘çocuğun cinsel istismarı’ suçundan kamu davası açılmış ve sanığın TCK’nın 103. maddesinin 1. fıkrası gereğince cezalandırılması istenmiştir.

Yerel Mahkeme, sanığın fiilini sabit görmüş ve TCK’nın 103. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi ve 62. maddeleri uyarınca sonuç olarak 2 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.

Hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

b) Kanun yararına bozma talebi üzerine Yargıtay 14. Ceza Dairesi’nin verdiği karar:

Sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 105. maddesine uyan "cinsel taciz" suçunu oluşturduğu halde, suç vasfında yanılgıya düşülerek aynı Kanunun 103. maddesinin 1. fıkrası uyarınca hüküm kurulması yasaya aykırı bulunarak, hükmün bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahkemesince yapılmasına karar verilmiştir.

c) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazı:

Belirlenen hukuka aykırılığın, yeniden yargılama yasağı nedeniyle, Özel Dairece TCK’nın 105. maddesi uyarınca ceza belirlenmek suretiyle giderilmesi gerekirken, hükmün bozulmasından sonraki işlemlerin mahkemesince yapılmasına karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

d) Tartışmanın konusu:

Özel Daire tarafından, ‘kanun yararına bozma’ talebine uygun olarak, hükmün, daha az cezayı gerektiren ‘suç niteliği’ yönünden bozulması durumunda, gerekli hükmün Yargıtay Özel Dairesi’nce mi, yoksa bozma üzerine Yerel Mahkeme tarafından mı verilmelidir?

e) Konuyla ilgili yasa hükümleri:

1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesi:

Suçun niteliğinin değişmesi

Madde 226 – (1) Sanık, suçun hukuki niteliğinin değişmesinden önce haber verilip de savunmasını yapabilecek bir halde bulundurulmadıkça, iddianamede kanunî unsurları gösterilen suçun değindiği kanun hükmünden başkasıyla mahkûm edilemez.

(2) Cezanın artırılmasını veya cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek haller, ilk defa duruşma sırasında ortaya çıktığında aynı hüküm uygulanır.

(3) Ek savunma verilmesini gerektiren hallerde istem üzerine sanığa ek savunmasını hazırlaması için süre verilir.

(4) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bildirimler, varsa müdafie yapılır. Müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanır.

2- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesi:

Kanun yararına bozma

Madde 309 – (1) Hakim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir.

(2) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir.

(3) Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.

(4) Bozma nedenleri:

a) 223 üncü maddede tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hakim veya mahkeme, gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verir.

b) Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz.

c) Davanın esasını çözüp de mahkûmiyet dışındaki hükümlere ilişkin ise, aleyhte sonuç doğurmaz ve yeniden yargılamayı gerektirmez.

d) Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder.

(5) Bu madde uyarınca verilen bozma kararına karşı direnilemez.

e) Konunun irdelenmesi:

Somut olayda, ‘daha az ceza verilmesi gereken durum’ değil, ‘suç niteliği’ söz konusudur. CMK’nın 226. maddesinin 1. fıkrası gereğince, değişen suç niteliğine göre sanığa ek savunma hakkı tanınması zorunludur. Bu nedenle Yargıtay’ın hükmü bozup kendisinin hüküm kurma yetkisi yoktur. Özel Dairenin kararı doğru olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın İtirazının REDDİ gerekir.

f) Sonuç: Yerinde olmayan itirazın reddine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden, çoğunluğun aksi görüşüne katılmıyorum" düşüncesiyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.

Açıklanan nedenlerle,

1-Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2-Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 04.05.2012 gün ve 5627-5110 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3-Belirtilen hukuka aykırılığın giderilmesiyle ilgili olarak 5271 sayılı CMK’nun 309/4-d maddesindeki yetkiye istinaden karar verilmesi için dosyanın Yargıtay 14. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.05.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 02 Şub 2015, 12:31


Yargıtay Ceza Genel Kurulu Kararları • ŞANTAJ SUÇUNUN UNSURLARI, KAMERAYA KAYDEDİLEN CİNSEL İLİŞKİ

Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas: 2014/4-292
Karar: 2014/436

İki mağdura yönelik şantaj suçundan sanık A…’in beraatine ilişkin, …1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.05.2008 gün ve 110-300 sayılı hükmün o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 19.06.2012 gün ve 20517-14983 sayı ile;

“Oluş, mağdurelerin ve tanık A… in aşamalardaki değişmeyen anlatımları sanığın mağdure G… ve adı geçen tanığın cep telefonlarına gönderdiği mesaj içerikleri ve sanığın mağdure G… gönderdiği görüntü ve ses kayıtlarının bulunduğu CD’ler üzerindeki ve ekli nottaki yazıların sanığın eli ürünü olduğuna ilişkin ekspertiz raporu her iki mağdureye yönelik eylemler nedeniyle yöntemince tartışılıp reddedilmeden, oluşa uygun düşmeyen yetersiz gerekçeyle beraat kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 19.11.2012 gün ve 261-810 sayı ile;

“Müşteki G… ile sanığın 1995 yılında başladığı anlaşılan gayrı meşru ilişkilerinin olduğu, zaman zaman değişik mekanlarda bir araya gelerek cinsel ilişkiye girdikleri ve bu ilişkilerin bir kısmını pornografik nitelikte olmak üzere video ile kayıt altına aldıkları sabittir. Bu kayıtlardan müştekinin bilgisinin olmadığı iddiası 20.04.2007 tarihli CD çözüm tutanağı içeriği dikkatle okunup incelendiğinde görülecektir ki doğru değildir.

Kaldı ki yine aynı tarihli tutanak içeriğine göre müştekinin sanık dışında başka bir erkekle olan pornografik nitelikli görüntüleri kayda aldığı da sabittir.

Her ne kadar müşteki, sanık ile olan ilişkisini 1999 depremi sonrasında bitirmek istediğini beyan etmiş ise de yine CD çözüm tutanağında belirtildiği üzere; 14.07.2003 tarihinde çekilen görüntülerde müşteki ile sanık iç çamaşırları ile ve yanlarına müştekinin genç kızı da geldiği sırada gayet samimi olarak ve aile meselelerini tartışacak kadar birlikteliklerine devam etmişlerdir.

Müştekinin bir kısım CD’lerin sanık tarafından kendisine verildiğine dair iddiasını kanıtlar nitelikte delil bulunmamaktadır.

Yine sanık tarafından bir kısım CD’lerin bir bakkala, A… isimli şahsa verilmek üzere bırakılacağı belirtilmiş ise de ismi geçen bakkal hem sanığın CD’leri bırakan kişi olmadığını, hem de bırakanı görse bile tanımayacağını ifade etmiştir. Bu delilin de suçun sübutu yönünden kullanılması mümkün değildir. CD’lerin bakkala sanık tarafından bıraktırıldığı kabul edilse dahi buna dair A… cep telefonuna çekilen mesajlarda şantajı doğrulayacak herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

CD’lerin kapları üzerindeki yazıların yazılma anının tespiti mümkün değildir. Kaldı ki birden çok kişi ile ilişkiye girmekte beis görmeyen müştekinin sanık ile ilişkisinin devam ettiği dönemde bu CD’leri alıp muhafaza etmesi de kuvvetle muhtemeldir.

Müşteki cep telefonuna sanık tarafından gönderildiği iddia olunan ve şantaj içerikli olduğunu belirttiği tüm mesajları silmiştir. C. Savcısına gösterilen ve sanığa ait telefondan gönderildiği söylenilen 09.02.2007 tarihli mesaj içeriğinden şantajın tespiti de mümkün değildir.

Yine her ne kadar müşteki, sanığın kendisinden bu CD’ler karşılığı para istendiğini belirtmiş ise de buna dair ciddi hiç bir kanıt yoktur. Müşteki ve kızının beyanları, ilişkinin niteliği ve sürekliliği dikkate alındığında mahkememizce kabule değer bulunmamıştır.

Sanığın evli ve iki çocuklu biri olduğu dikkate alındığında, görüntüleri şantaj amaçlı olarak kaydetmesi ve müştekiye göndermesinin olağan hayat akışına uygun olmayacağı, bu durumun açığa çıkmasının sanık açısından da sorunlar doğuracağı açıktır. Kaldı ki müşteki yargılama sırasında sözde sanığın eşinin ricası üzerine şikayetten vazgeçtiğini beyan etmiştir. Ancak 09.03.2007 tarihli vazgeçme dilekçesinde buna dair hiç bir kayıt yoktur.

Sanığın evinde ve aracında mahkeme kararı üzerine yaptırılan aramalarda iddiaya konu, dosya arasında bulunan ve müşteki tarafından sunulan CD’lerin bir kopyasına veya bilgisayar ana hafızasında benzer görüntülere rastlanılmamış ve delil elde edilememiştir.

Yukarıda açıklandığı üzere uzunca süre birliktelikleri devam eden ve bu birlikteliklerinin bazı anlarını kaydeden sanık ve müşteki arasındaki ilişkinin müşteki tarafından bitirilmek istenmesi ve bunun sanık tarafından kabul edilmemesi sebebine bağlı olarak şantaj yapıldığı, para istendiği veya ilişkinin devamının bu şekilde sağlanmaya çalışıldığına dair, sanık yönünden suçun sübut bulmadığı, mahkememizce verilen önceki kararın bu anlamda doğru olduğu" gerekçesiyle ilk hükmünde direnmiş ve sanığın atılı suçlardan beraatine karar vermiştir.

Bu hükmün de o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “onama” istekli 05.05.2014 gün ve 16438 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı şantaj suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

1960 doğumlu olan mağdure G… evli ve iki çocuklu olduğu, G… kızı mağdure S… ‘nin ise tanık A… ile nişanlı olduğu, tanık T…’la evli olan sanığın da iki çocuğunun bulunduğu,

Sanık ile mağdure G… 1995 yılından suç tarihine kadar yaklaşık on iki yıl boyunca ve her ikisinin bazı aile fertlerinin de bilgisi dahilinde gayri meşru ilişki içerisinde bulundukları, bu ilişkilerinin bir kısmının sanık tarafından kamera kaydına alındığı, kamera kayıtlarından mağdure G… de haberdar olduğu, mağdure G… sanık dışında başka erkeklerle de cinsi münasebette bulunurken kendisini kamera kaydına aldığı, dosya kapsamında sanık tarafından mağdureye verilen CD’ler içerisinde, kamera kayıtlarındaki tarihlere göre, 10.04.2000 tarihi ile 14.07.2003 tarihleri arasında çekilmiş toplam dokuz adet görüntünün bulunduğu, 14.07.2003 tarihli görüntünün bir ev ortamında ve sanık ile mağdure G… iç çamaşırlarıyla oturup konuştukları sırada kaydedildiği, görüntülere göre sanık ve mağdure G… yanlarına gelip giden mağdure S… de katılımıyla mağdure S… nişanlısı hakkında konuştukları, diğer tüm görüntülerin sanıkla mağdure G… ve mağdure G… ile başka bir erkek şahsın cinsel ilişkide bulundukları sırada kayda alınmış görüntüler olduğu hususlarında ihtilaf bulunmadığı,

Cumhuriyet savcısı tarafından, sanığın mağdure G… cep telefonuna 09.02.2007 Cuma günü saat 18.59’da “kusura bakma unuttum, pazartesi akşama kadar ara cevabını ver, geç kalmış olabilirsin"; mağdure S… nişanlısı olan tanık A… cep telefonuna ise, 16.02.2007 saat 20.32’de "senin benimle görüşmen önemli değil, ben CD yi evin yanındaki bakkala bıraktım, arkadaşının s.k ettiği a.. alana ben ne diyeyim, benimle buluşmaya korkuyorsun, gerçekler acı gelebilir, bütün akrabaların görecek öğrenecek son", 16.02.2007 saat 20.37’de de "ben kaynananla 12 yıl beraber yaşadım, kaynatan, S… biliyor kanıtı CD de son" şeklinde mesajlar gönderdiğinin tespit edildiği,

Bursa Kriminal Polis Laboratuvarı raporuna göre; sanığın mağdure G… verdiği CD’lerin zarfları üzerinde bulunan “G… A… V…” şeklindeki yazılar ile “kusura bakmayın bunlar iyi değil, iyileri gelince komşularından akrabalarından ve internetten izleyebilirsiniz” şeklindeki notun ve tanık A… için bakkala bıraktığı zarf üzerindeki “A… ” yazısının sanığın eli mahsulü olduğu,

Sanığın evinde ve kamyonunda usulüne uygun olarak yapılan aramalarda suç konusu CD veya kayıt örneklerinin bulunamadığı,

Tanık O…’ın, işletmiş olduğu bakkal dükkanına tanık A… verilmek üzere CD bırakan kişinin tespiti için dört kişinin katılımı ile yapılan teşhiste sanığı teşhis edemediği,

Anlaşılmaktadır.

Mağdure G… aşamalarda özetle; 1994 yılında çalıştığı işyerinden tanıştığı sanık ile 1995 yılında gayri meşru ilişki kurarak birlikte yaşamaya başladıklarını, deprem sonrası defalarca ilişkiyi bitirmek istediğini, sanığın ilişki sırasında kasede aldığı görüntüleri yakın çevresine hatta internete vereceğini söyleyerek şantaj yaptığından onu bırakamadığını, kasede alma işinden sonradan haberdar olduğunu, evinin anahtarlarının sanıkta da bulunması nedeniyle evine zaman zaman gelip kendisiyle rızası dışında ilişkiye girdiğini, geçen yaz aylarında ilişkisini tamamen bitirmek için evine gittiğinde, sanığın, kendisinde kasetleri bulunduğunu, ilişkiyi bitirmesi halinde her tarafa göndereceğini söyleyerek kendisini tehdit ettiği gibi karısının yanında da rızası dışında ırzına geçtiğini, karısının "yapabileceğim bir şey yok" dediğini, en son sanığın 10.02.2007 günü telefon açıp çağırması nedeniyle aşağı indiğinde sanığın dosyaya ibraz ettiği üç adet CD’yi iki ayrı zarf içerisinde verdiğini, CD’lerin ikisinde kendisiyle sevişme sahnelerinin, birinde de kızı S… nişanlısı hakkında konuşma görüntülerinin bulunduğunu, kopyalarının kendisinde olduğunu, ilişkilerinin devam etmesini ve kendisine her CD için ikişer bin liradan altı bin lira vermesini, aksi takdirde internete, yakın akrabalarına, özellikle S… nişanlısı A… göndereceğini ve kızının nişanını da bu şekilde bozacağını söyleyerek tehdit ettiğini, ayrıca sanığın cep telefonuna çok sayıda mesaj gönderdiğini, bu mesajların birisi dışında hepsini sildiğini, ilişkiler sırasında tanık bulunmadığını, sanığın eşinin tanıklık yapacağına ihtimal vermediğini beyan etmiş,

Mağdure S… aşamalarda özetle; sanığın 1995 yılından bu yana annesiyle gayri meşru gönül ilişkisi içinde olduklarını bildiğini, annesinin sanıkla ilişkilerini kesmek istemesine rağmen sanığın çoğu zaman annesine, “sen ilişkiyi kesersen, kasede aldığım görüntüleri internete ve tüm akrabalarınıza dağıtacağım” diyerek şantaj yaptığını, hatta bir defasında sanık ve annesiyle birlikte otururken kamerayı prize taktığını kendisinin “kamera çalışıyor mu” dediğinde “şarz oluyor görüntü almıyor” diye cevap verdiği halde kayıt yaptığını sonradan öğrendiklerini, bu konuşmalarda nişanlısı hakkında bazı şeyler konuştuğunu, sanığın bu konuşma kaydı ile annesiyle ilişkilerine ilişkin görüntüleri nişanlısı A… göndereceğini söylediğini, annesinin kendisiyle ilişkisini sürdürmesini ve CD’ler için annesinden para talep ettiğini, 16.02.2007 tarihinde sanığın CD’leri nişanlısının alışveriş yaptığı bakkala bırakarak nişanlısına ulaştırdığını, CD’lerin nişanlısında bulunduğunu, annesinden öğrendiğine göre sanığın CD’lerin kopyalarını evinde veya kamyonunda sakladığını, sanığın, annesiyle birlikte kendisine CD başına ikişer milyar liradan toplam altı milyar lira vermelerini, aksi takdirde CD’leri etrafa yayacağını söylediğini ifade etmiş,

Tanık A… Cumhuriyet savcılığında özetle; S… ile nişanlı olduklarını, sanığın kendisini telefonla arayıp görüşmek istediğini, çalıştığı için görüşmek istemediğini söylediğinde, “benimle görüşmeye korkuyor musun yoksa seni engelleyen birileri mi var” diyerek ısrarcı olmasına rağmen nişanlısına ve kayınvalidesine yaptığı şantajla ilgili konuşacağını tahmin ettiğinden kendisiyle görüşmek istemediğini, kendisine 16.02.2007 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından da tespit edilen iki adet mesaj gönderdiğini, mesajda bildirmesi nedeniyle evinin yan tarafında bulunan bakkala giderek kendisine bırakılan ve üzerinde “A…” yazılı zarfın içerisinde bulunan ve savcılığa ibraz ettiği CD’leri aldığını beyan etmiş,

Duruşmada; nişanlısının aile dostları olarak bahsettiği sanığı daha önce birkaç kez görüp onunla konuştuğunu, 16.02.2007 tarihinde sanıktan kendisine mesaj gelene kadar olaydan haberdar olmadığını, mesaj üzerine CD’yi aldıktan sonra izlemeden nişanlısına haber verdiğini, nişanlısının kendisine annesinin sanıkla arasında devam eden bir ilişkinin olduğunu, fakat bitirmek istediklerini sanığın buna müsaade etmediğini söylediğini, şantajdan bilgisi olmadığını, sanığın neden böyle bir mesaj çektiğini bilmediğini anlatmış,

Tanık O…özetle; A… mahalleden komşusu olduğunu, diğerlerini tanımadığını, işlettiği bakkalına gelen bir adamın A… sorduğunu, yok demesi üzerine de bir adet CD vererek "A… verirsiniz" dediğini, şahsı tanımadığını, ilk defa anlık görmesi nedeniyle teşhis edemeyeceğini söylemiş,

Tanık T… aşamalarda özetle; kendisinin evli olduğu sanıkla G… 1995’den beri cinsel ilişkide bulunduklarını öğrendiğini, G… sanıkla evli olduğunu peşini bırakmasını söylediğini, G… de devam ettireceğini söylediğini, sanıkla G… zorla ya da rızasıyla ilişkiye girdiklerini görmediğini, G… çoğu zaman evi arayıp sanığı çağırdığını, şantaj olayıyla ilgili bilgisi olmadığını belirtmiş,

Sanık kollukta; G… ile 1995 yılından bu yana cinsel birlikteliklerinin olduğunu, bundan tüm aile bireylerinin haberdar olduğunu, her ortamda ve her yerde ilişkiye girdiklerini, bu ilişkilerin hepsinin G… rızasıyla gerçekleştiğini, kendi eşinin yanında ilişkiye girmelerinin söz konusu olmadığını, G… CD götürüp vermediğini, bakkal dükkanına A… için CD bırakmadığını, CD’ler üzerindeki yazıların ve G… bırakılan nottaki yazıların kendisine ait olmadığını, son dönemlerde alkollü iken G… ayrılma noktasına geldikleri için mesaj attığını, mesajın CD’lerle alakasının bulunmadığını, A… de görüşme talebini kabul etmemesi üzerine mesaj attığını, alkollü olduğu için ne yazdığını hatırlamadığını, suçlamayı kabul etmediğini, CD’lerle ilgili G… tehdit ve şantajda bulunmadığını ifade etmiş,

Sorguda; önceden tanıdığı A… kayınvalidesi G… ile problemlerini konuşmak için aradığını, telefonu açmayınca mesaj attığını, ne yazdığını bilmediğini, G… kendisinden ayrılmak istediğini, bu yüzden ona mesaj atarak "devam etmek istiyor musun, istemiyor musun pazartesiye kadar cevap ver" dediğini, sevişme görüntülerini kesinlikle kameraya çekmediğini, kameranın kendisine ait olduğunu, ilişki esnasında kameranın sürekli televizyon kenarında bulunduğunu, çekmiş ise farkında olmadığını, S… de çekmediğini, kimseden para istemediğini, para ile işi olmadığını, bakkala da CD bırakmadığını ve bıraktırmadığını, A… belki "sizi" yazmak isterken "CD" yazmış olabileceğini, "seni bakkalın orada bekliyorum" dediğini, "CD’yi bakkala bıraktım" yazmadığını, A… de babasının da kendisini tanıdığını, "para vermezseniz CD’leri yayacağım" demediğini, G… yazdığı mesajın da CD ile ilgili olmayıp ayrılma konusunda olduğunu dile getirmiş,

Duruşmada ise; şantaj ve CD’lerle bir ilgisinin olmadığını, eski beyanlarının doğru olduğunu, CD’lerin kendisine ait olmadığını, ancak zarfların üzerindeki yazılar ile küçük kağıtta bulunan yazıların kendisine ait olduğunu, bu yazıları G… kendisine çeşitli zamanlarda yazdırdığını, mağdure ile beraber olduklarında sürekli alkol alıp ilişkide bulunduklarını, kendi ailesinin haberinin olmadığını, mağdurenin eşi ve kızının 1995’den iki yıl sonra haberdar olduklarını, neden göz yumduklarını bilmediğini savunmuştur.
Şantaj suçu, 5237 sayılı TCK’nun 107. maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında; “Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenen bu suçta, anılan hükmün yeterli olmadığı ve eksik yönlerinin bulunduğu, bunun sonucu olarak da şantaj oluşturabilecek bazı eylemlerin bu madde kapsamında kalmayacağı eleştirileri üzerine, 5237 sayılı TCK’nun 107. maddesine, 08 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5377 sayılı Kanun ile; “Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur” biçiminde ikinci fıkra eklenmiştir.

Nitekim, değişikliğe ilişkin gerekçede de; “Kişinin yarar sağlamak maksadıyla bir başkasının şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunması halinin tehdit suçuna ilişkin ‘sair kötülük’ kapsamında değerlendirilmesinin daha az cezayı gerektireceği eleştirisi karşısında, madde metnine söz konusu fıkra eklenmiştir” denilmektedir.

Maddenin uyuşmazlık konusunu ilgilendiren ve birinci fıkrasından farklı unsurlar içeren ikinci fıkrasına göre, kendisine ya da başkasına yarar sağlamak için kişinin şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklayacağı veya isnat edeceği tehdidinde bulunan fail maddenin birinci fıkrasında öngörülen hapis ve adli para cezası ile cezalandırılacaktır. Tehdit suçunun özel bir görünüm şekli olan bu suçtaki seçimlik hareketler mağdurun şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulmasıdır.

Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde; "başkasının, birine gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer" olarak tanımlanan ve "kişilik değeri" olarak da isimlendirilebilecek olan şeref, insanın sosyal ve ahlaki değerlerinin bütününden oluşmakta ve insanın kendisine karşı hissettiği iç değer ile başkalarının gözündeki saygınlığını da kapsamaktadır. Saygınlık ise, "saygı görme, değerli, güvenilir olma durumu, itibar, prestij" anlamlarına gelmektedir. Söz konusu suçta açıklanacağı veya isnat edileceği ifade edilen hususların insanın şeref ve saygınlık değerlerine zarar verecek nitelikte olması gerekmektedir.

Açıklanacağı tehdidinde bulunulan hususun suçtan önce gerçekleşmiş, diğer bir deyişle geçmişte kalmış olması fiilen zorunlu olmakla birlikte mağdurun bu duruma düşmesinde failin etkisinin olup olmamasının veya açıklanacağı tehdidinde bulunulan durum itibariyle mağdurun meşru zeminde olup olmamasının suçun oluşumu bakımından bir önemi bulunmamaktadır. Açıklanacağı bildirilen hususların herkes tarafından bilinmeyen olgular olması da zorunludur, zira herkesin bildiği bir durum yeteri kadar korkutuculuk sağlamayacağından, suçu oluşturmaya elverişli olmayacaktır.

Suç ile elde edilmek istenilen yarar üzerinde de kısaca durmakta fayda bulunmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, tehdit edilen mağdurdan sanığa veya başkasına bir yarar sağlamasının istenilmesi bu suçun oluşumu için şarttır. TCK’nun 107. maddesinin birinci fıkrasında "haksız bir çıkar" denilmesine karşın uyuşmazlık konumuzla ilgili ikinci fıkrasında sadece "yarar" ifadesine yer verilmiş olması, bu iki kavramın birbirinden farklı olduğu anlamına gelmemektedir. İkinci fıkrada belirtilen yararın da haksız bir yarar olması suçun oluşması bakımından gereklidir, talep edilen yararın failin zaten hakkı olan bir hususa ilişkin olması durumunda şantaj suçu oluşmayacaktır. Elde edilmek istenilen yarar; para, mal veya bir hizmet sağlanması gibi maddi bir değer olabileceği gibi örneğin cinsel ilişkiye girmeyi temin etme gibi maddi değer dışında başka bir fayda da olabilir. Ayrıca yararın elde edilmiş olması suçun tamamlanması bakımından gerekli olmayıp, yarar sağlamak maksadıyla şeref ve saygınlığa zarar verebilecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnad edileceğine ilişkin tehdidin mağdura ulaştırılması suçun tamamlanması açısından yeterlidir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanık tarafından mağdure G… ve tanık A… nın cep telefonlarına gönderilen mesajların içerikleri, aynı mağdureye ve tanık A… ya verilen CD’ler üzerinde bulunan yazılarla mağdure G… sanık tarafından CD’lerle birlikte verilen nottaki yazıların sanığın eli mahsulü olduğuna ilişkin kriminal rapor içeriği, mağdurelerle tanıkların beyanları ve sanığın aşamalardaki savunmaları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın her iki mağdureye yönelik şantaj suçunu işlediğinin sabit olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla; yerel mahkeme direnme hükmünün, iki mağdureye yönelik şantaj suçunu işlediği sabit olan sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "Dosya kapsamına göre, sanık ile mağdure G… gayri meşru ilişkisinin ilgili herkes tarafından bilindiği, dolayısıyla sanığın ilişki görüntülerini internete vereceği tehdidinde bulunmasının mantıklı olmadığı, mağdurelerin, üzerlerindeki baskıyı kırmak için şikâyette bulunmuş olabilecekleri" görüşüyle, direnme hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- …1. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.11.2012 gün ve 261-810 sayılı direnme hükmünün, her iki mağdureye yönelik şantaj suçunu işlediği sabit olan sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 21.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 26 Oca 2015, 11:44


Basından Hukuk Haberleri • Kastamonu’da Cinsel İstismara 20 Yıl Ceza

Kastamonu’da biri yabancı uyruklu olan iki kişiye, cinsel istismar suçundan 20 yıl hapis cezası verildi.

Olay, Kastamonu’nun il merkezinde 2012 yılının Mart ayında meydana geldi. İddialara göre, Azerbaycan uyruklu Murat E., suç tarihinde 13 yaşındaki G.Ş. ile cinsel ilişkiye girdi. Bir süre sonra Murat E.’den ayrılan G.Ş., ardından Muzaffer K. ile arkadaşlık kurdu ve iki gün bir evde yalnız kaldı. Kızlarından haber alamayan aile, polise ihbarda bulunarak kızlarının kayıp olduğunu söyledi.

Ardından bulunan G.Ş., yaşadıklarını ailesine anlatması üzerine Murat E. ile Muzaffer K. hakkında Kastamonu Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı.

Yargıtay 14. Ceza Dairesi, mahkeme heyetinin daha önceki verdiği kararını bozdu ve yeniden yargılama istedi. Bunun üzerine davanın karar duruşmasında mahkeme heyeti, Adli Tıp Kurumu’nun G.Ş.’nin ruh sağlığı bozulduğu yönündeki raporunu dikkat alarak, tutuklu yargılanan Murat E.’yi 9 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırdı. Mahkeme heyeti, tutuksuz yargılanan Muzaffer K.’ye ise, daha önce 20 yıl verilen cezayı 10 yıla düşürdü.

Öte yandan, Yargıtay 14. Ceza Dairesi, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundun dolayı 3 yıl hapis cezası verilen Murat E.’nin cezasını ise onadı.

http://beyazgazete.com/

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 23 Oca 2015, 17:25