Etiket arşivi: DİSİPLİN

TBB DİSİPLİN KURULU KARARI 2014/165ESAS 2014/332KARAR ÜCRET SÖZLEŞMESİNDE CEZAİ ŞART YASAYA AYKIRIDIR.

TBB DİSİPLİN KURULU KARARI
Tarih – Esas No – Karar NoKonu
T. 25.05.2014
E. 2014/165
K. 2014/332
Avukatlık ücret sözleşmedeki düzenlemede cezai şart olduğunda bu sözleşmenin Avukatlık Yasasına aykırı olduğu tartışmasızdır.
(Av.Yas 163)
İtirazın süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü;
Şikâyetçi, Şikâyetli Avukata … İş Mahkemesi'nin 2010/909 E. sayılı dosyası için …16. Noterliği 12.03.2008 tarih ve 07608 Yevmiye No.lu vekâletname verdiğini ve 08.05.2010 avukatlık hizmet sözleşmesini boş olarak imzaladığını, işvereninin kendi imzaladığı ibranameyi gösterince davasından feragat ettiğini, bunun üzerine şikâyetlinin feragat halinde cezai şart öngören hükmü sözleşmeye eklediğini, vekâlet ücreti olarak dava miktarının %30'nun talep edildiğini, %30'luk miktarın fahiş ve avukatlık kanununa aykırı olduğunu beyan etmiş, iddialar dolayısıyla şikâyetli hakkında soruşturma açılmıştır.
Şikâyetli avukat savunmasında özetle; şikâyetçi ve arkadaşlarının iştençıkarılması üzerine dava açmak için görüştüklerini ve anlaştıklarını, avukatlık ücreti olarak %25 dava için, %5 icra takibi olmak üzere kazanılacak meblağın %30'u üzerinden anlaşmaya vardıklarını belirtmiş ve davadan feragat halinde %30'luk miktarın cezai şart olarak kararlaştırıldığını ifade etmiş, sözleşmenin sonradan doldurulmasının söz konusu olmadığını, şikâyetçinin iddiasının haksız ve soyut olduğunu beyan etmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden; … 19. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/182 Esas sayılı dava dosyası üzerinden verilen 19.02.2013 günlü ve 2013/68 Karar sayılı kararın kesinleşme şerhli onaylı bir örneği incelendiğinde davacısının Ü.A., davalısının Şikâyetli Avukat F.S.Akbulut olduğu ve davanın menfi tespit davası olduğu, davanın kısmen kabul kısmen reddine, … 10. İcra Müdürlüğü'nün 2010/14706 sayılı icra takip dosyasında asıl alacak miktarının 500,00 TL’lik kısmından dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine ve davacının icra inkâr tazminat isteminin reddine karar verildiği, verilen kararın temyiz edilmeden 01.04.2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Şikâyetli Avukata ait disiplin sicil özetinden hakkında kesinleşmiş bir disiplin cezası olmadığı anlaşılmaktadır.
Karara Şikâyetli avukatın 06.03.2014 evrak kayıtlı bir dilekçe ile itiraz ettiği ve daha önceki itiraz ve savunmasındaki hususları tekrarladığı görülmektedir.
Şikâyetli avukat sözleşmenin ücretle ilgili 2. maddede yaptıkları anlaşmanın cezai şart olduğunu ve bunun Avukatlık Yasasına aykırı olmadığını savunmakta ise de; Davacı yan, her ne sebeple olursa olsun davadan vazgeçerse, davalı yanla anlaşırsa ya da avukatı azlederse, yine vekillikten haklı nedenle çekilinecek olunursa her bir dava ve icra için ayrı ayrı işçilik alacağı vekâlet ücretini hiçbir ihtar ve ihbara gerek kalmaksızın ödeyecektir. Belirli sürelerde yapılması gereken ödemelerden, herhangi birisi yapılmadığı takdirde ücretin tamamı muaccel olacaktır. Gecikmiş ödemeler avans faizi yürütülerek ödenecektir.
Sözleşmedeki düzenleme Şikâyetçinin davadan vazgeçmesi, davacının hasım tarafla anlaşması, davacının avukatı azletmesi, avukatın haklı nedenle çekilmesi halleridir. Bu hallerin gerçekleşmesi halinde avukatın vekâlet ücreti Avukatlık Yasası ile (Madde 164, sözleşme olmayan hallerde ücreti, madde 165, iş sahibinin hasmı ile anlaşması halinde avukatın alacağı ücreti, madde 174, avukatın haksız azli halinde alacağı ücreti düzenleyerek) koruma altına alınmıştır. Ayrıca “vazgeçme, anlaşma, azletme” iş sahibinin, “istifa” ise avukatın en doğal hakkıdır. Bu eylemde bulunan yasada öngörülen sonuca da katlanacaktır. Bu nedenle cezai şart olduğu iddia edilen düzenlemenin avukatlık yasasına aykırı olduğu tartışmasızdır.
Bu nedenlerle eylemin disiplin suçu olduğuna ilişkin Baro Disiplin Kurulu’nca yapılan hukuksal değerlendirme isabetli olmakla Şikâyetli avukat F.S.Akbulut’un itirazının reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
Sonuç olarak Şikâyetli avukat F.S.Akbulut’un itirazının reddi ile … Barosu Disiplin Kurulu’nun “Uyarma Cezası Verilmesine” ilişkin 24.10.2013 gün ve 2013/139 Esas, 2013/253 Karar sayılı kararınınONANMASINA, oybirliği ile karar verildi.

İdare ve Vergi Hukuku • DİSİPLİN SUÇLARINDA ZAMAN AŞIMI

Sayın Admin Amire hakkaretten dolayı 20 temmuz 2014 tarihinde tutanak tutulmuştur.Ön soruşturma 10 ocak 2015 tarihinde yapılmıştır.17 şubat 2015 tarihinde yeni bir muhakik tayin edilerek disiplin soruşturması açılmıştır.05 mart 2015 tarihinde ifadeler alınmıştır. Burda disiplin soruşturması zaman aşımına uğramamışmı ve ön inceleme ile soruşturma ayrı kişilere verilebilirmi,görevlendirilen muhakik amirlerle haşır neşir yani samimi ise ve aynı misafirhanede ikamet ediyorlarsa objektif karar verebilirmi .Rapordan sonra itiraz edilebilirmi.Saygılar sunarım.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: misafir 1 — Pzt Mar 09, 2015 10:56 pm


Danıştay İdare ve Vergi Daireleri Kararları • AYNI SUÇTAN,HEM DİSİPLİN CEZASI,AYRICA SÜRGÜN CEZAS VERİLMEZ

Aynı fiile ,hem disiplin cezası hem de yer değiştirme olmaz

Öncelikle işlenilen suç sabit bile olsa bir suça iki ceza hukuka aykırıdır. Bu şartlarda soruşturma sonucu yer değişikliği yapılan (sürgün) olan, 3 yıl aynı yere tayin isteyemez, Maaşla ödüle teklif edilemez, görevde yükselemez. Bu durumda idare sürgünün tedbir olduğunu savunmakta haksızdır.

Bu durumda, çeşitli fiilleri nedeniyle aylıktan kesim cezası ile cezalandırılan kişilerin aynı fiiller nedeniyle bir de atama işlemine tabi tutulmasının kendisine ikinci bir disiplin cezası verilmesi anlamına geleceği yönünde Adana 1. İdare Mahkemesinin 2011/506 Esas, 2011/1819 Karar ve 05.12.2011 tarihli kararı da bu yöndedir. Adana 1. İdare Mahkemesinin bu kararının gerekçesinde; "Memurların naklen atanmaları konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açık olup, bu yetkinin ancak kamu yararı ve hizmet gerekleri gözetilerek yapılabileceği fakat davacının atanmasında kamu yararı ve hizmet gereklerinin gözetilmediği ayrıca Atama işleminde kamu hizmetinin etkin ve verimli işlemesi amacı dışında bir başka amacın bulunmaması ve atama işlemlerinin bir alt ceza gibi uygulanmaması gerektiğinden ihtar ve aylıktan kesim cezası ile cezalandırıldığı anlaşılan davacının aynı fiiller nedeniyle bir de atama işlemine tabi tutulmasının kendisine ikinci bir disiplin cezası verilmesi anlamına geleceği görüşüyle dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamıştır." ifadelerine yer verilmiştir.

Bu karar Danıştay 2. Dairesinin 2012/2577 Esas ve 2014/12119 sayılı kararı ile de onanmıştır.

Dolayısıyla hem disiplin cezası verilmesinin yanında ikinci bir ceza olarak yer değiştirme uygulanarak büyük bir hata yapılmaktadır.

Çünkü, Kamu görevlilerinin görev ve görev yerlerini değiştirme konusunda idarelere tanınan takdir yetkisinin kamu yararı amacına ve hizmet gereklerine uygun olarak kullanılması zorunlu olup; bu hususun sağlanması için de idarenin takdir yetkisi içinde tesis ettiği işlemlerde hukuken geçerli nedenlere dayanması gereklidir.

Zorunlu görev yeri değişikliklerinin bir cezalandırma aracı olarak kullanılması, eğitim çalışanlarının görev güvencelerini tümüyle ortadan kaldırabilecek boyutlara ulaşmıştır.

İşin bu yönü kişiseldir. İstek dışı yer değişikliklerinin kamuyu, kamu yararını ilgilendiren yönü de vardır. Gözlemlerimiz, deneyimlerimiz ve eğitim çalışanları ile olan yakın ilişkilerimiz, bizi, isteği dışında her an görev yerinin değiştirilebileceğini düşünen bir eğitim çalışanın çalışma isteğinin, dolayısıyla iş veriminin önemli oranda azaldığı sonucuna götürmektedir. Bu nedenle kamunun gördüğü zarar, somut olarak saptanamasa bile, kolaylıkla kestirilebilir. Öyle ise, istek dışı görev yeri değişiklikleri neden bu yoğunluktadır? Sorunun doğru yanıtı, çözümünün de ilk adımıdır.

Zorunlu görev yeri değişikliklerinin düzenlemelere yansıyan gerekçesi, kamunun ve görev yeri değiştirilenin zarara uğramasının önlenmesidir. Bu gerekçe, görev yeri değişiklikleri ile kimi olumsuz davranışlar önlenebilecekse doğru sayılabilir.

Oysa görev yeri değişiklikleri ile önlenemeyecek olumsuz eylem, davranış ve uygulamalar, önlenebilenler yanında önemsiz kalır. Disiplin yaptırımı uygulanmasını gerektiren eylemlerin tümüne yakın bölümü, yer değiştirme gerekçesi olarak kullanılmaktadır. Bu yaygın uygulama, her şeyden önce yasa koyucunun amacı ile çelişmektedir.

Çünkü kamu görevlilerine uygulanacak disiplin yaptırımlarını belirlerken yasa koyucunun gerçekleştirmek istediği amaç, disiplin kurallarına aykırı eylemlerin önlenmesidir. Söz konusu eylemlerin önlenmesi için disiplin cezaları dışında (zorunlu görev yeri değişikliği türünden) bir araca başvurulması, belli bir amaca ulaşmak için yasanın ve hukukun öngörmediği bir aracın kullanılması niteliğindedir.

O nedenledir ki yönetim hukuku ilkeleri, zorunlu yer değişikliklerinin cezalandırma aracı olarak kullanılmasına izin vermemektedir. Ne var ki eğitim bürokrasisi, yönetim hukuku ilkelerinin neye izin verdiğine, neye vermediğine bakmamaktadır.

Onun içindir ki hukuka aykırı uygulamalar, her geçen gün azalacağına artmaktadır. Her zorunlu yer değiştirme işleminin yargıya götürülmesi, o işlemlerin sözünü ettiğimiz yönetim hukuku ilkelerine uygun olup olmadığının saptanması, sonu gelmez uyuşmazlıklara yol açmakta ve çalışma barışını ortadan kaldırmaktadır.

29.06.1930 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 1702 sayılı "İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun"un, 19.01.1943 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 4357 sayılı "Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimai Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun"un ve 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunun hiçbir yerinde zorunlu yer değişikliği ile ilgili bir ceza bulunmaktadır.

Fakat; 5442 sayılı İl Yönetim Yasasının 8/C fıkrası Madde 8 – Yetiştirme ve ikmal kaynakları Bakanlıklar veya tüzel kişiliği haiz genel müdürlüklere bağlı olup il genel teşkilatı içinde birden fazla istihdam yerleri bulunan meslek, fen ve uzmanlık kadrolarına dahil görevlerden: A) İlçe idare şube başkanı sıfatını haiz olanlarla il merkezinde Devlet gelir, giderlerinin ve mallarının tahakkuk, tahsil, ödeme ve idaresiyle ilgili ikinci derecedeki müdürler, şube şefleri ve kontrol memurları, nakit muhasipleriyle, lise, orta ve o derecelerdeki okul müdür ve öğretmenleri, hastaneler mütehassıs hekimleri, Bakanlıklar veya tüzelkişiliği haiz genel müdürlükler tarafından tayin edilirler. B) Bunun dışında kalan bütün memurlar Bakanlıklar veya tüzelkişiliği haiz genel müdürlükler tarafından valilik emrine tayin edilerek il idare şube başkanının inhası üzerine valiler tarafından istihdam yerleri tespit olunur; C) Yukarıdaki fıkralarda yazılı bütün memurların lüzumu halinde il içinde nakil ve tahvilleri mensup olduğu il idare şube başkanlarının inhası üzerine valiler tarafından icra edilmekle beraber mensup oldukları Bakanlıklar veya genel müdürlüklere sebepleriyle bildirilir. denilmektedir. Anılan madde ile naklen atama konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açıktır. Ancak tanınan takdir yetkisi kamu yararı ve hizmet gerekleri ile sınırlıdır ve idareler personelin nakli konusunda tesis ettikleri işlemleri somut ve hukuken kabul edilebilecek somut nedenlere dayandırmak zorundadır.

T. C.

ADANA

1. İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO : 2011/506

KARAR NO : 2011/1819

DAVACI………… : MEHMET ERBAKICI ADINA TÜRK EĞİTİM SEN

VEKİLİ ………….: AV. MUHSİN ÖZKALE

İnönü Cad. Günep Plaza Kat:1 No:102 /ADANA

DAVALI ………….: OSMANİYE VALİLİĞİ – OSMANİYE

DAVANIN ÖZETİ : Osmaniye Anadolu Lisesinde öğretmen olarak görev yapan davacının hakkında başlatılan soruşturma neticesinde Düziçi 75. Yıl Teknik ve Endüstri Meslek Lisesinde öğretmen olarak atanmasına ilişkin 02/03/2011 tarih ve 3476 sayılı işlemin; soruşturma sonucu verilen disiplin cezalarına karşı sağlık sorunları yaşaması nedeniyle dava açamadığı, kendisini şikayet eden öğrencilere sadece nasihatta bulunduğu, bu kişilerin kimler olduğunu bildiği halde sınıfın geneline konuştuğu,öğrenci notları incelendiğinde hepsinin başarılı olduğunun görüleceği,kendisinin başarılı bir eğitimci olduğu,sicil notlarının yüksek olduğu,hakkında ileri sürülen ancak sübuta ermeyen iddialar nedeniyle atanmasının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ : Hakkında açılan soruşturma sonucu getirilen teklife dayalı olarak tesis edilen dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı savunulmaktadır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Adana 1. İdare Mahkemesi’nce duruşma için önceden belirlenen 02/12/2011 tarihinde, davacı vekili Av. Muhsin ÖZKALE’nin ve davalı idareyi temsilen Bayram KAYMAK’ın geldiği görüldü, taraflara usulüne uygun olarak söz verilip açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi, davalı idarelerin usule ilişkin süre itirazı yerinde görülmeyerek işin esasına geçildi, dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü:

Dava; Osmaniye Anadolu Lisesinde öğretmen olarak görev yapan davacının hakkında başlatılan soruşturma neticesinde Düziçi 75. Yıl Teknik ve Endüstri Meslek Lisesinde öğretmen olarak atanmasına 02/03/2011 tarih ve 3476 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 71/2 nci maddesinde, kurumların, memurlarını meslekleri ile ilgili sınıftan genel idare hizmetleri sınıfına veya genel idare hizmetleri sınıfından meslekleri ile ilgili sınıfa, görev ve ünvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle atayabilecekleri hükme bağlanmış; aynı Kanunun 76. maddesinin 1. fıkrasında "Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit veya 68. maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst, kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler." hükmüne yer verilmiştir.

Bu madde ile memurların naklen atanmaları konusunda idareye takdir yetkisi tanındığı açık olup, bu yetkinin ancak kamu yararı ve hizmet gerekleri göz ardı edilerek kullanıldığının kanıtlanması ya da idari yargı merciince saptanması halinde, sözü edilen bu durumun dava konusu idari işlemin neden ve amaç yönlerinden hukuka aykırılığı nedeniyle iptalini gerektireceği yerleşmiş yargısal içtihatlarla kabul edilmiş bulunmaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden, Osmaniye Anadolu Lisesinde Kimya Öğretmeni olarak görev yapan davacı hakkında bazı öğrenci velilerinin yapmış olduğu şikayet üzerine açılan soruşturmada davacının Kimya dersi konularını planlanan süreden az zamanda anlatıp önce bitirdiği, kağıtlarını öğrencilere göstermediği, öğrencilere "şikayet ettiniz de elinize ne geçti? Sizin bu yaptığınız adiliktir gerzekler, bana okulda hiçbir b.. yapamazlar, şikayet edenleri biliyorum onlara yapacağımı biliyorum. Ben saati 80 liradan ders veren adamım, bunu mu istiyorsunuz" gibi sözler söylediği iddiasıyla ilgili olarak 30 kişilik mevcudu bulunan 11/A sınıfından 9 öğrencinin ifadesine başvurulduğu, bu öğrencilerden 4’ünün velisinin soruşturmaya konu şikayet başvurusunda bulunmuş oldukları, diğer 5 kişinin ise davacıya isnat edilen hususları doğrulayarak ders konularını planlanandan az sürede anlattığı, yazılı kağıtlarını göstermediği, bu yöndeki şikayetlerini müdüre iletmeleri üzerine davacının yukarda belirtildiği şekilde kendilerine hakaret ettiğini söyledikleri, bu öğrenciler dışında diğer öğrencilerin ifadesine başvurulmadığı, okul müdürü ve rehber öğretmenince ders konularının planlanandan daha az sürede bitirildiği konusunda öğrencilerden şikayet geldiğinin doğrulandığı ancak hakaret içeren sözleriyle ilgili olarak bu konuda kendilerine bir şikayetin gelmediğini belirttikleri görülmüştür.

Olayda, geçirdiği soruşturma sonucunda davacının 11/A sınıfında kimya dersi konularını planlanan süreden kısa zamanda anlatıp, yazılı kağıtlarını göstermemesine ilişkin fiilinin sübuta erdiği ile bu fiilin ihtar cezasını gerektirdiği, söylediği sözleri nedeniyle sübut bulan fiilinin ise 657 sayılı Yasanın 125/C-ı maddesi kapsamında 1/30 oranında aylıktan kesim cezasını gerektirdiği belirtilerek, ayrıca davacının okuldaki güven, itibar ve saygınlığı azaltıcı bu davranışlarının çalışma ortamındaki iklimi etkileyeceğinden il içerisinde başka bir okula atanmasının uygun olacağı yönündeki teklifin getirildiği, anılan teklif üzerine de davacının Merkez Osmaniye Anadolu Lisesinden Düziçi İlçesi, 75. Yıl Teknik ve Endüstri Meslek Lisesine atandığı görülmektedir.

Atama işleminde kamu hizmetinin etkin ve verimli işlemesi amacı dışında bir başka amacın bulunmaması ve atama işlemlerinin bir alt ceza gibi uygulanmaması gerekmektedir.

Bu durumda, anılan fiilleri nedeniyle ihtar ve aylıktan kesim cezası ile cezalandırıldığı anlaşılan davacının aynı fiiller nedeniyle bir de atama işlemine tabi tutulmasının kendisine ikinci bir disiplin cezası verilmesi anlamına geleceği görüşüyle dava konusu işlemde hukuka uyarılık bulunmamıştır.

Açıklanan nedenlerle, d ava konusu işlemin iptaline, aşağıda dökümü yapılan 120,00 TL yargılama gideri ile kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan 1100,00 TL avukatlık ücretinin davalı idarece davacı ya ödenmesine, artan posta ücretinin kararın kesinleşmesinden sonra isteği halinde davacıya iadesine, kararın tebliğinden itibaren 30 gün içerisinde Danıştay’a temyiz yolu açık olmak üzere 05/12/2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

AZLIK OYU :

Davacının ders konularını planlanan süreden önce bitirmesi ve bu durumun öğrencilerce müdüre şikayet edilmesi üzerine öğrencilere söylemiş olduğu sözler nedeniyle kendisine her ne kadar disiplin cezası verilmiş ise de, Anadolu Lisesinde öğrenim gören öğrencilerin sınava tabi tutularak bu okulda öğrenim görmeye hak kazandıkları bu nedenle de etkin ve kaliteli bir eğitim almanın her öğrenci kadar bu öğrencilerin de haklı birer talepleri olduğu düşüncesiyle kendisi hakkındaki şikayetler üzerine bu şikayetlerin giderimi yolunda bir çalışma yapmak yerine soruşturma sırasında alınan ifadelerden öğrencilere hakaret ettiği anlaşılan davacının görev yaptığı okulda etkin ve verimli bir performans sergilemesinin mümkün olmadığı görüşüyle işlemin iptali yolundaki çoğunluk görüşüne karşıyım.

Üye
NURDAN YALÇIN
101124

DANIŞTAY KARARI
Resim

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 10 Şub 2015, 14:47


Anayasa Mahkemesi Kararları • ADAY MEMURLARIN ALDIĞI DİSİPLİN CEZALARINDA İPTAL KARARI…

Anayasa Mahkemesi Kararı

Resmi Gazete Tarihi : 28.02.2014

Resmi Gazete Sayısı : 28927

Esas Sayısı: 2013/15

Karar Sayısı : 2013/131

Karar Günü : 14.11.2013

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Kırıkkale İdare Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU : 14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun, 12.5.1982 günlü, 2670 sayılı Kanun’un 22. Maddesiyle değiştirilen 57. Maddesinin birinci fıkrasının "Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir." biçimindeki birinci cümlesinin Anayasa’nın 2. Maddesine aykırılığı ileri sürülerek iptali istemidir.

I- OLAY

Devlet memurluğundan ilişiği kesilen davacının, işlemin iptal edilmesi için açtığı davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu iddiasını ciddi bulan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

"2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 152. Maddesinin 1. fıkrasında, "Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır" hükmüne; 3. fıkrasında ise, "Anayasa Mahkemesi, işin kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır" kuralına yer verilmiştir.

Bakılan davada, dava konusu işlemin, Kırıkkale Polis Meslek Yüksek Okulu’nda aday teknisyen yardımcısı olarak görev yapan davacının almış olduğu disiplin cezası nedeniyle memuriyetten ilişiğinin kesilmesine ilişkin olması nedeniyle, davada Mahkememiz açısından uygulanacak "kanun hükmü"nün, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 57. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir" hükmü olduğu sonucuna varılmıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 54. Maddesinde, "Sınavlarda başarılı olanlardan Devlet memurluğuna girmek isteyenler başarı listesindeki sıraya ve 47. Maddeye Maddeye göre ilan edilen kadro sayısı kadar, kurumlarınca memur adayı olarak atanırlar. Aday olarak atanmış Devlet memurunun adaylık süresi bir yıldan az iki yıldan çok olamaz ve bu süre içinde aday memurun başka kurumlara nakli yapılamaz" hükmü; 56. Maddesinde, "Adaylık süresi içinde temel ve hazırlayıcı eğitim ve staj devrelerinin her birinde başarısız olanlarla adaylık süresi içinde hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmıyacak durumları, göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişkileri kesilir. İlişkileri kesilenler ilgili kurumlarca derhal Devlet Personel Başkanlığına bildirilir" hükmü ile 58. Maddesinde, "Adaylık devresi içinde eğitimde başarılı olan adaylar disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile onay tarihinden geçerli olmak üzere asli memurluğa atanırlar. Asli memurluğa geçme tarihi adaylık süresinin sonunu geçemez" hükümleri yer almaktayken; 57. Maddesinde "Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir. İlişkileri kesilenler ilgili kurumlarca derhal Devlet Personel Başkanlığına bildirilir. Adaylık devresi içinde veya sonunda, 56 ncı ve bu Madde hükümlerine göre ilişikleri kesilenler (sağlık nedenleri hariç) 3 yıl süre ile Devlet memurluğuna alınmazlar" düzenlemesi bulunmaktadır.

57. Maddenin 1. fıkrasında yer alan söz konusu hüküm; 25/02/2011 tarih ve 27857 sayılı 1. Mük. sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 13/02/2011 tarih ve 6111 sayılı Kanunu’nun 117. Maddesi ile, birinci fıkrada yer alan "Adaylardan en geç iki yıl içinde Devlet memuru olabilmeleri için olumlu sicil alamayanların sicil amirlerinin teklifi" ibaresinin "Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi" olarak değiştirilmesi suretiyle getirilmiştir.

Diğer taraftan 657 sayılı Kanunun disiplin cezalarını düzenleyen 125. Maddesinde; Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller sayılmış: Uyarma cezası, memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesi; Kınama cezası, memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı ile bildirilmesi; Aylıktan kesme cezası, memurun, brüt aylığından 1/30 – 1/8 arasında kesinti yapılması; Kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, fiilin ağırlık derecesine göre memurun, bulunduğu kademede ilerlemesinin 1 – 3 yıl durdurulması; Devlet memurluğundan çıkarma cezası ise, bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarma olarak tanımlanmıştır.

2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın "Cumhuriyetin Nitelikleri" başlıklı 2. Maddesinde:

"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir" hükmü yer almaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararlarında belirtildiği üzere; Anayasa’nın 2. Maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

Kanunların kamu yararının sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Bu nedenle yasa koyucunun hukuki düzenlemelerde kendisine tanınan takdir yetkisini anayasal sınırlar içinde adalet, hakkaniyet ve kamu yararı ölçütlerini göz önünde tutarak kullanması gerekir.

Yasa koyucu, düzenlemeler yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük ilkesiyle bağlıdır. Bu ilke ise "elverişlilik", "gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. "Elverişlilik", başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, "gereklilik" başvurulan önlemin ulaşılmak istenen amaç bakımından gerekli olmasını ve "orantılılık" ise başvurulan önlem ve ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken ölçüyü ifade etmektedir.

Hukuk devletinin unsurlarından olan "ölçülülük ilkesi" nedeniyle Devlet, kural ihlali nedeniyle öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir denge kurmak zorundadır.

657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nda devlet memurluğuna ilk girişte aday memur olarak atanmanın öngörüldüğü ve bu sürecin başarıyla tamamlanması halinde asli memurluğa atanmanın söz konusu olabileceği görülmektedir. Adaylık döneminde memur adayının bir yandan denenmesi, bir yandan da alacağı eğitimlerle yetiştirilmesi amaçlanmıştır. Yasa’nın 55. Maddesinde, aday memurun verilecek eğitimlerle ne şekilde yetiştirileceği düzenlenmekte olup; 56. Maddede ise, eğitimler ve staj devreleri sonucunda başarısız olanların yanısıra, hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumları ile göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin ilişkilerinin kesileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla aday memurun denenmesi ile ilgili olarak burada, adayın hal ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumunun bulunup bulunmadığı ile göreve devamlığı hususlarının kıstas olarak getirildiği anlaşılmaktadır.

Diğer yandan 657 sayılı Yasa’nın 125. Maddesinde, Devlet memurlarına verilecek disiplin cezaları ile her bir disiplin cezasını gerektiren fiil ve haller sayılmış; bu cezaların en ağırı olarak Devlet memurluğundan çıkarma cezası getirilmiştir.

İtiraz konusu kuralın; 6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle ve aynı Kanun değişikliğiyle memurlar hakkında sicil raporu doldurulmasından vazgeçilmesi nedeniyle, Maddede yer alan sicildeki olumsuzluk kıstasının yerine getirildiği görülmektedir. Anılan Madde hükmü, aday memurun, almış olduğu disiplin cezasının türüne veya ağırlığına bakılmaksızın ilişiğinin kesilmesi sonucunu doğurmaktadır.

İtiraza konu kural, gereklilik ilkesine göre değerlendirildiğinde; aday memurun denenmesi süreciyle ilgili olarak 657 sayılı Yasa’nın 56. Maddesinde düzenleme getirilmiş ve yaptırımı ilişiğinin kesilmesi olan durumlar ortaya konulmuştur. Ayrıca Yasa’nın 125. Maddesinde yer alan disiplin cezalarının da, sayılan fiillerin işlenmesi halinde aday memura uygulanacağı muhakkak olup, dolayısıyla aday memurun uyarma cezasından devlet memurluğundan çıkarılmasına kadar yaptırımlarla karşılaşabileceği de bellidir. Hal böyle iken, Yasa’nın 56. Maddesinde aday memurun ilişiğinin kesilmesi sonucunu doğuran hal ve durumların zaten sayılmış olması, ayrıca aday memurun işlemiş olduğu bir fiili nedeniyle disiplin cezası yaptırımıyla karşılaşmasının yanında bir de memuriyetten ilişiğinin kesilmesi sonucunu doğurması karşısında, itiraza konu hükümde yer alan önlemin, ulaşılmak istenen amaç yönünden gerekli bulunmadığı sonucuna varılmaktadır.

Bunun yanında, itiraza konu kuralın, aday memurun adaylık sırasında alabileceği her türlü disiplin cezası sonrasında uygulanacağı görülmekte olup; uyarma, kınama gibi az kusurlu eylem ve fiillerin karşılığında uygulanacak olan disiplin cezalarının sonrasında da aday memurun ilişiğin kesilmesi gibi ağır bir yaptırıma meydan verilmesi nedeniyle, bu hüküm orantılılık ilkesiyle de bağdaşmamaktadır.

Bu durumda yukarıda aktarılan açıklamalar ışığı altında, itiraza konu Yasa hükmünün ölçülülük ilkesine ve bu bağlamda Anayasa’nın 2. Maddesine uygun olmadığı ve iptali gerektiğinden başvuru zorunluluğu doğmuştur.

Açıklanan nedenlerle, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 57. Maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir" hükmünün, Anayasanın 2. Maddesine aykırı olduğu kanaati ile iptalinin talep edilmesine, başvuru kararının aslıyla birlikte, dava dosyasındaki ilgili belgelerinin onaylı suretlerinin oluşturularak Anayasa Mahkemesi’ne sunulmasına, 09/01/2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."

III- YASA METİNLERİ

A- İptali İstenilen Yasa Kuralı

657 sayılı Kanun’un, 2670 sayılı Kanun’un 22. Maddesiyle değiştirilen ve itiraz konusu kuralı da içeren 57. Maddesi şöyledir:

"Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir. İlişkileri kesilenler ilgili kurumlarca derhal Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

Adaylık devresi içinde veya sonunda, 56 ncı ve bu Madde hükümlerine göre ilişikleri kesilenler (sağlık nedenleri hariç) 3 yıl süre ile Devlet memurluğuna alınmazlar."

B- Dayanılan Anayasa Kuralı

Başvuru kararında, Anayasa’nın 2. Maddesine dayanılmıştır.

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL ve Zühtü ARSLAN’ın katılımlarıyla 6.2.2013 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ömer DURAN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralı ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, 657 sayılı Kanun’un 125. Maddesinde düzenlenen disiplin suç ve cezalarının aday memurlar için de uygulanacağı, Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren hâllerin neler olduğunun Kanun’da ayrıca belirtildiği, dava konusu kuralda adaylık süresi içinde hiçbir ayrım yapılmadan disiplin cezası almış olanların memuriyetle ilişiklerinin kesilmesinin öngörüldüğü, kuralın bu hâliyle uyarma cezası alanların dahi memuriyetlerine son verilmesine imkan sağladığı, bu durumun hukuk devleti olmanın bir gereği olan orantılılık ilkesi ile bağdaşmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2. Maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kural, aday olarak görev yapmakta olan devlet memurlarının adaylık süresi içerisinde disiplin cezası almış olmaları hâlinde disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile memuriyetten ilişiklerinin kesilmesini öngörmektedir.

Anayasa’nın 2. Maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

Kanun koyucu hukuk devletinde kamu hizmetlerinin uyum ve düzen içinde yürütülmesini sağlamak amacıyla hizmeti sunan kamu görevlileri için disiplin düzenlemeleri içeren kurallar öngörebilir ve bu kurallara uyulmasını temin etmek amacıyla çeşitli disiplin yaptırımları benimseyebilir. Ancak disipline konu eylemler ile yaptırımlar arasında adil bir dengenin gözetilmesi de hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Eylem ile yaptırım arasında bulunması gereken adil denge, "ölçülülük ilkesi" olarak da adlandırılmakta ve bu ilkenin alt ilkelerini de elverişlilik, zorunluluk ve orantılılık ilkeleri oluşturmaktadır.

"Elverişlilik ilkesi", öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç için elverişli olmasını, "zorunluluk ilkesi" öngörülen yaptırımın ulaşılmak istenen amaç bakımından zorunlu olmasını ve "orantılılık ilkesi" ise öngörülen yaptırım ile ulaşılmak istenen amaç arasında olması gereken orantıyı ifade etmektedir.

İtiraz konusu kuralda disiplin cezası gerektiren farklı fiiller için ayrım yapılmaksızın tek bir yaptırım benimsenmiştir. Diğer bir ifadeyle uyarma cezasını gerektirecek bir fiil karşılığında uygulanacak yaptırım ile daha ağır bir disiplin cezasını gerektirecek bir davranış aynı sonuca bağlanmıştır. Buna göre bireyin kamu hizmetinde kalmasının, disiplin cezası gerektiren eylemlerin ağırlığına uygun herhangi bir kademelendirme yapılmayarak, adil ve makul bir denge gözetilmeksizin ölçüsüz bir biçimde memuriyetten çıkarılma yaptırımına tabi tutulmasının hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı açıktır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. Maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

M. Emin KUZ bu görüşe katılmamıştır.

VI- SONUÇ

14.7.1965 günlü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun, 12.5.1982 günlü, 2670 sayılı Kanun’un 22. Maddesiyle değiştirilen 57. Maddesinin birinci fıkrasının "Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir." biçimindeki birinci cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, M. Emin KUZ’un karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 14.11.2013 gününde karar verildi.

Başkan Haşim KILIÇ
Başkanvekili Serruh KALELİ
Başkanvekili Alparslan ALTAN
Üye Mehmet ERTEN
Üye Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye Zehra Ayla PERKTAŞ
Üye Recep KÖMÜRCÜ
Üye Burhan ÜSTÜN
Üye Engin YILDIRIM
Üye Nuri NECİPOĞLU
Üye Hicabi DURSUN
Üye Celal Mümtaz AKINCI
Üye Erdal TERCAN
Üye Muammer TOPAL
Üye Zühtü ARSLAN
Üye M. Emin KUZ

KARŞIOY GEREKÇESİ

657 sayılı Kanunun 57. Maddesinin birinci fıkrasının "Adaylık süresi içinde disiplin cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir" şeklindeki birinci cümlesinin, Anayasanın 2. Maddesine aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiştir.

İptal kararında, kanun koyucunun, kamu hizmetlerinin uyum ve düzen içinde yürütülmesini sağlamak amacıyla hizmeti sunan kamu görevlileri için disiplin düzenlemeleri içeren kurallar öngörebileceği ve disiplin yaptırımları getirebileceği, ancak disipline konu eylemler ile yaptırımlar arasında ölçülülük ilkesinin gözetilmesinin de hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu, itiraz konusu kuralda disiplin cezası gerektiren farklı fiiller için ayrım yapılmaksızın tek bir yaptırım benimsendiği, disiplin cezası gerektiren eylemlerin ağırlığına uygun herhangi bir kademelendirme yapılmayarak, adil ve makul bir denge gözetilmeksizin ölçüsüz bir biçimde memuriyetten çıkarma yaptırımı uygulanmasının hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı, bu nedenle Anayasanın 2. Maddesine aykırı olduğu belirtilmiştir.

İtiraz konusu hükmün de yer aldığı 57. Madde, 657 sayılı Kanunun, "Devlet Memurluğuna Alınma" başlıklı Üçüncü Kısmının "Adaylık" başlıklı Üçüncü Bölümünde bulunmaktadır. Bu Bölümde "Adaylık devresi içinde göreve son verme" başlıklı 56. Madde ile "Adaylık süresi sonunda başarısızlık" başlıklı 57. Maddede öngörülen hükümler, Kanunun Dördüncü Kısmının "Disiplin" başlıklı Yedinci Bölümünde yer alan 125. Maddenin (E) bendindeki memurluktan çıkarma cezasından farklı olarak, çıkarma disiplin cezalarını değil, Maddelerde sayılan sebeplerle aday memurlukla ilişik kesme işlemlerini düzenlemektedir. Bu sebeple, itiraz konusu kuralın bir disiplin düzenlemesi olarak görülmesine ve ilişik kesilmesinin disiplin yaptırımı gibi değerlendirilmesine imkân bulunmamaktadır.

İtiraz konusu kural, adaylık süresi içinde disiplin cezası alanların durumunu (bir önceki Maddede, adaylık süresi içinde başarısız olanlarla hâl ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumları ve göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin durumlarında olduğu gibi) düzenleyerek idareye, adaylık süresi içinde ilişik kesme yetkisi vermektedir.

Her iki hükümde de bu durumdaki adayların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişiklerinin kesilmesi öngörülmektedir. Kuşkusuz, anılan Maddelerde ilişik kesme işleminin sebep unsuru olarak öngörülen "başarısızlık", "hâl ve hareketlerdeki memuriyetle bağdaşmayacak durumlar", "göreve devamsızlık" veya "disiplin cezaları"ndan hangilerinin somut olaya uyduğunun ve ilişik kesmeyi gerektirdiğinin idarece değerlendirilerek işlem tesis edilmesi gerekir.

Kanunlar idarî işlemin sebep unsurunu genel, esnek ve belirsiz kavramlarla belirlediğinde, idarenin somut olay ve durumda sebep unsuruna ilişkin bir değerlendirme yaparak, kanunda öngörülen sebep unsurunun bulunup bulunmadığını ve işlem tesis edildiği takdirde sebep ve konu unsurları arasında ölçüsüzlük olup olmayacağını tespit etmesi gerekmektedir.

İtiraz konusu kuralda ilişik kesme işleminin sebep unsuru olarak öngörülen "disiplin cezası almış" olmanın da, ilişik kesme işlemi tesis edilirken aynı değerlendirmeye tâbi tutularak somut olayda aday memurun aldığı disiplin cezası ile işlemin konusu arasında ölçüsüzlük bulunup bulunmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir. İtiraz konusu kurala göre, idare, memur adayına verilen disiplin cezasının ilişik kesmeyi gerektirecek önem ve ağırlıkta olup olmadığını değerlendirerek ulaşacağı sonuca göre ilişik kesme kararı alıp almama konusunda takdir yetkisine sahiptir. İlişik kesme işleminin hukuka ve bu çerçevede "ölçülülük ilkesi"ne uygunluğunun idarî yargı denetimine tâbi olduğunda da kuşku bulunmamaktadır. Somut olayda, idarî işlemin sebep unsurunu oluşturan disiplin cezası ile konu unsurunu oluşturan ilişik kesme arasında bir ölçüsüzlük olduğu kabul edilse bile, bunun itiraz konusu kuralı değil, söz konusu idarî işlemi ölçülülük ilkesine aykırı hâle getireceği açıktır.

Bu sebeplerle, itiraz konusu kuralın Anayasaya aykırı olmadığını ve itirazın reddine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümden, iptal yönündeki çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Üye M. Emin KUZ

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 16 Oca 2015, 01:37


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • MEMURA BAŞLATILAN HAKSIZ DİSİPLİN SORUŞTURMASI, TAZMİNAT…

YARGITAY 4. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/850
KARAR: 2014/1588

Davacı G… vekili Avukat… tarafından, davalı B… aleyhine 09/12/2010 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 12/09/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, haksız fiil nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm; davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, hakkında yapılan bir şikayet nedeniyle davalı tarafından başlatılan disiplin soruşturması kapsamında davalının görevini kötüye kullandığını, öğretim üyeleri arasında ayrımcılık yaptığını ileri sürerek manevi tazminat isteminde bulunmuştur. Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; dekanlık görevini icra eden davalının davacı hakkında yapılan şikayet üzerine soruşturma başlatmasının kanuni görevi olduğu, davacının iddialarını ispatlayamadığı ve manevi tazminat şartlarının oluşmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir.

Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere zarar vermesi ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu, kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine açılmalıdır. (T.C. Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy.K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25 K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli bir teminattır.

Davaya konu edilen olayda; …Üniversitesi …Fakültesi dekanı olarak görev yapan davalının aynı fakültede öğretim üyesi olarak görev yapan davacı hakkında başlattığı disiplin soruşturması sırasında görevini kötüye kullandığı ileri sürülmüş, davalı dekanın görevi sırasında ve görevi nedeniyle meydana gelen zarardan sorumlu tutulması istendiğine göre, yerel mahkemece açıklanan yasal düzenlemeler gözetilerek, davalı hakkındaki davanın taraf sıfatı bulunmadığından reddedilmesi gerekirken, işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA; bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 04/02/2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Anayasa’nın 129/5. maddesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 13/1. maddesi gereğince memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zararlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen biçim ve koşullara uygun olarak idare aleyhine açılabilir. İdare aleyhine böyle bir davanın açılabilmesi, hizmet kusurundan kaynaklanmış, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Kamu görevlisinin, özellikle haksız eylemlerde, Anayasa ve özel yasalardaki bu güvenceden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.

Dava dilekçesinde belirtilen maddi olgulardan davalının salt kişisel kusuruna dayanıldığının anlaşılması karşısında öncelikle bu iddia doğrultusunda delillerin toplanıp değerlendirilerek sonuca varılması gerekir. Açıklanan nedenlerle çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.04/02/2014

Başkan

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 30 Ara 2014, 17:31


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • İŞVERENİN VERDİĞİ MALİ SORUMLULUK DİSİPLİN CEZASINA İTİRAZ

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/19399
KARAR: 2014/1630

Davacı, mali sorumluluk cezalarının usul ve kanuna aykırı olduğunun tespiti ve iptaline karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı işçi, davalı kurumun tesis ettiği 19.01.2012 tarih ve 5 sayılı disiplin kurulu kararının ve bu karar ile tesis edilen unvan indirimi ve mali sorumluluk cezalarının usul ve kanuna aykırı olduğunun tesbiti ile iptaline karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, disiplin cezalarının toplu iş sözleşmesinde düzenlenmesi hali dışında, işverence verilen disiplin cezası kararlarına karşı yürürlükteki mevzuata göre iş mahkemelerinde dava açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davacı temyiz etmiştir.

Gerekçe:

Uyuşmazlık, iptali istenilen disiplin cezasının 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.

4857 sayılı Kanun’un 1. maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4. maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.

4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez. Aynı kanun’un 8. maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözlemesinin belirleyici öğeleridir.

Ayrıca, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi "İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi"dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.

Somut olayda, taraflar arasında iş sözleşmesi bulunmaktadır.

Davacı hakkında disiplin cezası uygulaması yapıldığı anlaşılmakta olup, yukarıda anıldığı üzere 5521 sayılı Kanun’un düzenlemesi karşısında disiplin cezası uygulamasına dair işlem iş sözleşmesinden kaynaklanmakta ve çıkacak uyuşmazlığın çözümü iş mahkemesinin görevinde kalmaktadır. Öte yandan, hakimin önüne gelen uyuşmazlığı çözme ödevi bulunmaktadır. Mahkeme gerekçesinin bir an için doğru olduğunun varsayılması halinde, işverence keyfi olarak verilebilecek bir disiplin cezasının denetimi mümkün olmayacak ve işçinin hak kaybına uğraması söz konusu olacaktır. Bu nedenle, mahkemece işin esasına girilerek yapılacak inceleme sonucu karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi hatalıdır.

Sonuç:

Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 07.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 24 Ara 2014, 11:52


TBB DİSİPLİN KURULU KARARI E. 2010/584 K. 2011/96 – AVUKATIN MÜVEKKİLİ OLAN HER İLİŞKİSİ YAZILI OLMALIDIR.

TBB DİSİPLİN KURULU KARARI

 

ESAS NO. 2010/584KARAR NO. 2011/96 KARAR TARİHİ. 18.02.2011

 

 

 

Şikayetçi, şikâyetli avukata eşi tarafından açılmış olan boşanma davasında kendisini temsil etmesi için vekâlet vermesine rağmen davasını gerektiği şekilde takip etmediğini, boşanma davasında en önemli delil olan tanık delilinden kaçındığını, kendisine 4 tanık ismi vermesine ve mahkemece delil ve tanık sunmak için kesin mehil verilmiş olmasına karşılık bu hakkını kullanmadığını, düğünde çekilmiş fotoğraflarda takılan ziynet eşyalarının bulunmasına rağmen bu delilide kullanmayarak hakkı olan ziynet eşyalarını da almasına mani olduğunu, cep telefon kayıtlarının celbini talep etmeyerek kusursuz olduğu davada kusurlu duruma düştüğünü ve davanın aleyhine sonuçlanması üzerine kararı kendisinin temyiz etmek zorunda kaldığını iddia etmesi üzerine başlatılan disiplin kovuşturması sonucunda Baro Disiplin Kurulunca eylemin disiplin suçunu oluşturduğu kabul edilerek şikâyetli avukatın disiplin cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

 

Şikayetli avukat savunmasında, üstlendiği boşanma davasında delil ve tanık bildirmesi için kesin süre verilmesi üzerine durumu müvekkiline açıkladığını, somut olay ve olguları bilen tanık dinletmenin yararlı olacağını, bunun dışında müvekkilini övücü sözler söyleyecek tanık dinletmenin anlamının olmadığını açıklaması üzerine bu türden tanık olmaması üzerine tanık dinletmeyeceklerini açıkladığını, telefon kayıtlarının celbi halinde kayıtların aleyhlerine delil olma ihtimalinin yüksek olduğunu izah ettiğini, bu nedenle celp edilmemesine birlikte karar verdiklerini, karşı davada davacıda olan ziynet eşyalarının talep edilmiş olması sebebiyle düğün fotoğraflarının mahkemeye sunulmasının da bir anlam ifade etmeyeceği için sunulmadığını, aksine başka da bir delilleri olmadığını, yargılama sırasında davayı özen yükümlülüğüne uygun olarak eksiksiz takip ettiğini bildirmiştir.

 

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, şikayetli avukatın boşanma davası gibi genellikle tanık delili ile iddianın ispat edildiği bir davada tanık dinletmekten vazgeçmiş olduğu, konu hakkında yeterli bilgi verdiğini ileri sürmesine karşılık müvekkilinden bu konuda yazılı talimat almadığı, müvekkili tarafından delil olarak sunulmasını talep ettiği diğer bilgi ve belgeleri sunmanın anlamsız ve aleyhe olma ihtimalinden bahsettiğini beyan etmesine rağmen bu konuda da şikâyetçi müvekkilinden yazılı talimat almadığı anlaşılmıştır.

 

Şikâyetli avukatın, davanın esasını ilgilendiren hususlarda müvekkilinden yazılı talimat almadan dava ile ilgili şahsi bir takım yorumlarla hareket etmesi, müvekkilinin bir takım haklarından vazgeçmesi anlamına gelmektedir. Müvekkili adına bir takım haklardan vazgeçme anlamındaki işlemlerden dolayı müvekkilin yazılı muvafakatinin alınması zorunludur. Herhangi bir vazgeçme eyleminde müvekkilin zararı olamayacağı düşünülse dahi, bu hususun vekil edene bildirilmesi ve yazılı olurunun sağlanması, avukatlık mesleğinin ciddiyeti ve görevin özenle yerine getirilmesi ilkesinin gereğidir.

 

Avukatlık Yasasının 53.maddesine göre “Avukat, iş için yaptığı görüşmelerden gerekli saydıklarını bir tutanakla tespit eder. Tutanağın altı, görüşmede hazır bulunanlar tarafından imzalanır.” Şikayetli avukat delil ve tanık bildirmesi için kesin süre verilmesi üzerine durumu müvekkiline açıkladığını, somut olay ve olguları bilen tanık dinletmenin yararlı olacağını, bunun dışında müvekkilini övücü sözler söyleyecek tanık dinletmenin anlamının olmadığını açıklaması üzerine bu türden tanık olmaması üzerine tanık dinletmeyeceklerini açıkladığını, telefon kayıtlarının celbi halinde kayıtların aleyhlerine delil olma ihtimalinin yüksek olduğunu izah ettiğini, bu nedenle celp edilmemesine birlikte karar verdiklerini, karşı davada davacıda olan ziynet eşyalarının talep edilmiş olması sebebiyle düğün fotoğraflarının mahkemeye sunulmasının da bir anlam ifade etmeyeceği için sunulmadığını, savunmuş ise de bütün bu hususları görüşme tutanağına bağlama ve bu konuda şikâyetçi müvekkilinin yazılı muvafakatini almak zorundadır. Şikâyetli avukat tarafından dosyaya sunulmuş bu konulara ilişkin yazılı bir belge bulunmamaktadır.

 

Avukatlık Yasasının 34.maddesine göre “Avukatlar yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.”.

 

Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 3.maddesine göre “Avukat, mesleki çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işine tam bir sadakatle yürütür.” 4.maddesine göre de “Avukat, mesleğin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorundadır.”.

 

Şikâyetli avukatın eylemi Avukatlık Yasasının 34.maddesi ile Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 3 ve 4.maddelerine aykırı olmakla eylem disiplin suçunu oluşturmaktadır.

 

Avukatlar üzerlerine aldıkları görevi en iyi şekilde ve en kısa zamanda yerine getirmek zorundadırlar. Avukatlık Yasasının 34.maddesi ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 3 ve 4.maddeleri bu görevi en açık şekilde düzenlemiş, avukatların görevlerini mesleğin kutsallığına yakışır şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek zorunda olduklarını vurgulayarak görevin tanımını yapmıştır.

 

Şikâyetli avukatın eylemi mesleğin özen ve doğruluk içinde yerine getirmesi ilkelerini içeren Avukatlık Yasasının 34 ve Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 3 ve 4.maddelerine açıkça aykırı olduğundan eylem disiplin suçunu oluşturmaktadır.

 

Avukatlık Yasasının 136/1. maddesi “Bu kanunun avukatların hak ve ödevleri ilgili altıncı kısmında yazılı esaslara uymayanlar hakkında ilk defasında en az kınama, tekrarında, davranışın ağırlığına göre, para veya işten çıkarma cezası ….. uygulanır.” hükmünü içermektedir.

 

Bu nedenlerle, Baro Disiplin Kurulunun “Kınama Cezası Verilmesine” ilişkin kararında hukuki isabetsizlik görülmemiş ve kararın onanması gerekmiştir.

 

Sonuç olarak, şikâyetli avukatın itirazlarının reddi ile Baro Disiplin Kurulunun “Kınama Cezası Verilmesine” ilişkin kararının ONANMASINA oybirliği ile karar verildi.

TBB DİSİPLİN KURULU KARARI E:2006/379 K:2006/449*Avukatın üstlendiği işi gereği gibi yapmaması* Sahte Mahkeme Kararı*Sahtecilik

TBB DİSİPLİN KURULU KARARI

 

ESAS NO:2006/379

KARAR NO:2006/449

KARAR TARİHİ:08.12.2006

 

 

 

KARAR METNİ: Şikayetçi, şikayetli avukata SSK aleyhine tedbirli dava açması için vekaletname ile 2.000.000.000.-TL verdiğini, daha sonra davası hakkında bilgi almak istediğinde şikayetli avukatın kendisine dilekçesinin ekinde bir örneğini sunduğu tedbir kararını verdiğini, ancaksonradan emekli aylığına haciz konulması üzerine konuyu şikayetli avukata ilettiğini, bunun üzerine şikayetli avukatın haczi kaldıracağını ifadeettiğini ve hesabına iki kez para yatırdığını, daha sonra taşınmazlarının da haczedilmesi üzerine maaşı üzerindeki haczin kaldırılmadığını ve kendisine verilen tedbir kararının ilgili mahkeme kayıtları ile uyuşmadığını anladığını, bu arada 8.391.297.704.TL borcun 22.000.000.000.-TL ye ulaştığını, görevini kötüye kullanan avukatın meslekten çıkartılmasını, Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasını talep etmiştir.

 

 

Baro Disiplin Kurulu; Şikayetli avukata Bursa 16.Noter 09.02.2004 günlü ve 4527 yevmiye nolu vekaletname verildiği, ancak yapılan incelemede bu vekaletnameye dayanılarak şikayetli avukat tarafından açılan herhangi bir dava veya takip bulunmadığı, keza şikayetçi hakkında başlatılan Bursa 3.İcra Müdürlüğünün 2004/7364 sayılı dosyasında da vekaletnamesinin bulunmadığı, şikayet edilen avukat tarafındanşikayetçiye verildiği iddia olunan tedbir kararının şikayet edilen avukat tarafından keşide edildiğini gösterir herhangi bir delilin mevcut bulunmadığı, şikayetli avukat tarafından şikayetçiye paraların ne amaçla ve ne için gönderildiğine ilişkin de delil bulunmadığı, şikayetçinin iddialarını kanıtlayacak düzeyde delil sunmadığı ve bulunmadığı, taraflar arasında imzalanan ücret sözleşmesi veya talimat bulunmadığı, ortada sadece soyut iddia bulunduğunu, disiplin kovuşturmasının niteliği gereğince maddi gerçeğin arandığı, iddiaların kesin ve tartışmaya mahal bırakmayacak düzeyde ispatlanması gerektiği halde, şikayetli avukata isnat olunan eylemlerin şikayetli avukat tarafından işlendiğine dair yeterli, inandırıcı ve birbiri ile uyumlu delil elde edilemediği, şikayetçinin iddialarının bu sebeple somut delillerle ispatlanmadığından, şikayetli avukat hakkında “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” karar verilmiştir.

 

 

Baro Disiplin Kurulu kararına karşı şikayetçi tarafından itiraz edilmiştir. Şikayetçi itirazında; kararın usul ve yasaya aykırı olduğu, karara muhalefet oyu veren Başkanının yazdığı gerekçede belirtildiği üzere şikayetli avukata 6 ay işten uzaklaştırma cezası verilmesi gerektiği, belgelerin sahte olduğu, şikayetli avukatın savunma yapmadığı, cep telefonuna parayı iade edeceği yönünde mesaj çekildiğini, kararın bozularak şikayetli avukatın cezalandırılmasını talep etmiştir. Disiplin Kovuşturmasına konu sorun; Şikayetli avukatın üstlendiği işi gerektiği gibi yapıp yapmadığına, müvekkiline sahte mahkeme kararı verip vermediğine ve özen yükümlülüğüne uygun davranıp davranmadığına ilişkindir. Avukatlık Yasasının 34. maddesinde; Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler, kuralı konulmuştur. TBB Meslek Kurallarının 3. ve 4. maddelerinde; Avukatın, mesleki çalışmasını kamunun inancını ve mesleğe güvenini sağlayacak biçimde ve işine tam bir sadakatle yürüteceği ve mesleğinin itibarını zedeleyecek her türlü tutum ve davranıştan kaçınmak zorunda olduğu belirtilmiştir.

 

Dosyadaki bilgi ve belgelerden, şikayetli avukata vekalet verildiği, sahte mahkeme tedbir kararı düzenlendiği, bu durumun anlaşılması üzerine kararın kaldırıldığı iması ile şikayetçi hesabına iki kez bankadan havale yoluyla para gönderildiği anlaşılmaktadır. Her ne kadar bir kişinin bir avukata vekaletname düzenlemiş olması, lehine vekalet verilen avukatın işi kabul ettiği anlamına gelmemekte isede, hayatın olağan akışına göre, Baro Disiplin Kurulunun, dosya konusu olayda, şikayetli avukatın olaydan sorumlu bulunmadığı, şikayetliyi suçlamaya yetecek inandırıcı delil olmadığı şeklindeki değerlendirmesi ve buna bağlı olarak şikayetli avukat hakkında disiplin cezası verilmesine yer olmadığına ilişkin kararı yerinde görülmemiştir.

 

Avukatlık mesleğinin en önemli özelliklerinden birisi, avukata, müvekkil ve kamunun güven duymasını sağlamak olmalıdır. Avukatların,güven duygusunu sarsacak her türlü davranıştan kaçınmaları mesleki bir zorunluluk olup, ayrıca, her zaman güven sağlayıcı bir tutum içindeolmaları da etik bir sorumluluktur.Avukatlık Yasasının 5/a maddesinde; Taksirli suçlar hariç kesinleşmiş bir kararla iki yıldan fazla hapis veya bir yıldan fazla ağır hapis cezasıyla veya basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık,sahtecilik, inancı kötüye kullanmak ve dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, ihaleye fesat karıştırmak suçlarından biri ile hüküm giymiş olmak, avukatlığa engel hal olarak belirlenmiştir.

 

Dosya kapsamından anlaşıldığı kadarıyla, şikayetli avukat hakkında sahtecilik yaptığı şeklinde avukatlık mesleğinden çıkarılmasını gerektirecek bir suçlama bulunmaktadır. Böylesine ciddi bir iddia ve muhakkik raporunda belirtildiği üzere sahte mahkeme kararı ortada iken, iddianın ispatlanmadığı gibi genel geçer bir kabul ile şikayetlinin suç olan eyleminin görmezlikten gelinmesi kabul edilemez bir davranıştır. Avukatlık Yasasının 158.maddesinin ikinci fıkrasında, disiplin kurullarının “Bu kurullar disiplin cezalarının verilmesinde; avukatlık onurunu,düzen ve gelenekleri ile meslek kurallarını ve itibarını korumak, mesleğin amaç ve gereklerine ve adalete uygun olarak yerine getirilmesini sağlamak ilkelerini göz önünde tutarlar.” amir hükmüne yer verilmiştir.

 

Buna rağmen, Baro Disiplin Kurulu, hiçbir aşamada savunma yapma gereği duymayan şikayetli hakkındaki ciddi suçlamayı adeta görmezlikten gelerek, dosyadaki bilgi ve belgeleri objektif olarak değerlendirmeden karar vermiştir. Bu nedenle, Baro Disiplin Kurulunun “Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına” ilişkin kararının kaldırılarak, yeniden incelemeyi gerektiren bir husus bulunmadığından, Şikayetli Avukatın sicil durumu, eylemin niteliği ve ağırlığı ile Avukatlık Yasasının 158.maddesindeki ilkelerde nazara alınmak suretiyle Şikayetli hakkında üç ay süre ile işten çıkarma cezası verilmesine karar vermek gerekmiştir.

 

 

Sonuç olarak, Şikâyetçinin itirazının kabulü ile Bursa Barosu Disiplin Kurulunun Şikayetli Avukat hakkında Disiplin Cezası Verilmesine Yer Olmadığına ilişkin kararının KALDIRILMASINA, araştıracak başkaca bir husus bulunmadığından Şikayetlinin 3 AY SÜRE İİLE İŞTEN ÇIKARILMASINA katılanların oybirliğiyle karar verildi