Etiket arşivi: EŞYASININ

Yargıtay, Boşanma Yargıtay kararı: Çeyiz Eşyasının Geri Verilmesinde, Zamanaşımı 10 Yıl

YargitayYargıtay, boşanma sonrası çeyiz eşyalarının aynen geri verilmesi istemli davaların her zaman açılabileceğine, bu davalarda zaman aşımı uygulanmayacağına karar verdi.

Eşinden boşanan bir kadın, “evlenirken yanında götürdüğü çeyiz eşyalarının eski eşinin konutunda kaldığını, boşanmalarından bugüne kadar davalı tarafından eşyalarının geri verilmediğini” belirterek, çeyiz eşyalarının ve evlendikten sonra alınan eşyaların yarısının kendisine aynen iadesine, bu mümkün olmadığı takdirde dava tarihi itibarıyla eşyaların tutarının yasal faiziyle birlikte eski eşinden tahsiline karar verilmesi istemiyle dava açtı.
Pınarhisar Asliye Hukuk Mahkemesi, çift arasındaki boşanma davasının 2006′da kesinleştiğini, eşya davasının ise 2008′de açıldığını belirterek, Türk Medeni Kanunu’nun, “Evliliğin boşanma sebebiyle sona ermesinden doğan dava hakları, boşanma hükmünün kesinleşmesinin üzerinden bir yıl geçmekle zaman aşımına uğrar” hükmünü içeren 178. maddesi gereğince bir yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu gerekçe gösterdi ve davayı zaman aşımından reddetti.
Pınarhisar Asliye Hukuk Mahkemesi’nin kararının temyiz edilmesi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu.
Dairenin kararında, mahkemenin zaman aşımından davanın reddi yönündeki kararının, somut olguya uygun düşmediği belirtilerek, bir davada maddi olayları ileri sürmenin taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmanın ve dayanılan kanun maddesini belirlemenin ise hakime ait olduğu vurgulandı.
Davacının öncelikle eşyaların aynen iadesini, bu olmadığı takdirde eşyaların bedellerinin tazminini istediği anımsatılan kararda, eşyaların geri istenmesi davasının “istihkak davası” olarak kabul edilmesi gerektiğine işaret edildi.

“İstihkak davası her zaman açılabilir”

Kararda, davanın, Türk Medeni Kanunu’nun, “kişisel malların nelerden ibaret olduğunu” öngören 220, “her eşin yasal sınırlar içinde kişisel malları ile edinilmiş mallarını yönetme, bunlardan yararlanma ve bu mallar üzerinde tasarrufta bulunma hakkına sahip olduğunu” içeren 223/1, “her eş diğer eşte bulunan mallarını geri alır” düzenlemesine yer veren 226/1 ve “belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse iddiasını ispat etmekle yükümlüdür” hükmünü içeren 222/1 maddelerine dayalı olarak açıldığının kabul edilmesi gerektiği ifade edildi.
Dairenin kararında, şu tespitler yapıldı:
“Mahkemece yapılacak araştırma ve inceleme sonucu istenen eşyaların aynen mevcut olduğunun saptanması halinde uyuşmazlık bu açıdan mülkiyet hakkına dayandığından olayda zaman aşımı söz konusu olamaz. Eşlerden her biri kişisel eşyalarını her zaman mal rejiminin sona ermesinden önce ya da sonra isteyebilir. Bu istek mal rejiminin tasfiyesi halinde istenilecek katkı payı, değer artış payı veya artık değere katılma alacağı olarak nitelendirilemez ve değerlendirilemez. Bu tür eşyalarla ilgili dava boşanmanın eki niteliğinde davalar olarak da düşünülemez. O halde eşyaların aynen geri verilmesine ilişkin istihkak davaları her zaman açılabildiğinden zaman aşımına tabi değildirler.”

Eşyalar yoksa toplam bedel tazminat niteliğinde

Kararda, dava konusu eşyaların aynen mevcut olmadığının belirlenmesi halinde ise eşyaların toplam bedeline karar verilmesi gerekeceğinden, bu halde somut olayda zaman aşımının söz konusu olacağına dikkat çekildi.
Tarafların 2002′de evlenip, 2004′te açılan ve 2006′da kesinleşen kararla boşandıkları belirtilen kararda, başka bir mal rejimini seçtiklerini ileri sürmediklerine göre evlendikleri tarihten boşanma davasının açıldığı tarihe kadar eşler arasında yasal edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu ve taraflar arasındaki geçerli mal rejiminin boşanma davasının açıldığı tarihte sona erdiği kaydedildi.
Daire, eşyaların aynen mevcut olmaması halinde ise istenen eşya bedelinin tazminat niteliğinde olduğuna karar vererek, olayda Türk Medeni Kanunun 178. maddesi değil, aynı kanunun 5. maddesi yoluyla Borçlar Kanununun 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanması gerekeceğini vurguladı.
Kararda, “Boşanma kararının kesinleştiği 2006 yılından eldeki eşya davasının açıldığı 2008 yılına kadar Borçlar Kanununun 125. maddesinde belirtilen 10 yıllık zaman aşımı süresi henüz geçmediğinden, işin esasına girilerek iddia ve savunma doğrultusunda toplanacak deliller çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken olayda uygulama yeri olmayan Türk Medeni Kanununun 178. maddesinde öngörülen 1 yıllık zaman aşımı süresinin geçtiği görüşüyle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir” denildi

SUÇ EŞYASININ MÜSADERESİ

T.C.
YARGITAY
Sekizinci Ceza Dairesi
E:2006/4657
K:2006/5120
T:8.6.2006
SUÇ EŞYASININ MÜSADERESİ

5237 s. TÜRK CEZA KANUNU (1) [Madde 54]
5271 s. CEZA MUHAKEMESİ KANUNU [Madde 170]
6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a aykırılık suçundan şüpheli “hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda G. C.Başsavcılığınca düzenlenen 30.12.2005 tarihli ve 2005/4825-2544 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar müteakip, adli emanetin 2005/647 sırasında kayıtlı 1 adet tabanca ve şarjörünün müsadere edilmesi talebinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanun’un 174. maddesi gereğince iadesine dair ( G. ) 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 6.1.2006 tarihli ve 2006/16-16 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin, ( G. ) 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.1.2006 tarihli ve 2006/26-26 müteferrik sayılı kararı ve dosyası ile ilgili olarak;
Taşınması ve bulundurulması başlı başına suç oluşturan eşyanın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 54. maddesine göre müsaderesi zorunlu olup, buna ilişkin talep yazısı bir şüpheli hakkında düzenlenmiş iddianame niteliğinde olmadığından, bu yazının 5271 sayılı Kanun’un 170. maddesindeki unsurları taşıması gerekmediği gözetilmeksizin, itirazın bu yönden kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 6.3.2006 gün ve 9504 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay C.Başsavcılığından 2.5.2006 gün ve KYB/2006-42859 sayılı ihbarnamesi ile dairemize tevdii kılınmakla incelendi.
Gereği görüşülüp düşünüldü:
Şüpheli hakkında G. Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen 30.12.2005 tarih ve 2005/4825-2544 sayılı karar içeriği karşısında, taşınması ve bulundurulması başlı başına suç teşkil eden eşyanın 5237 sayılı TCK.nun 54. maddesi gereğince müsaderesinde zorunluluk bulunduğu hususunda duraksamaya yer yoktur.
Dosyada mevcut G. C.Başsavcılığının müsadere talebine ilişkin 30.12.2005 tarih ve 2005/4825 sayılı yazısının ise niteliği itibariyle iddianame olmadığı ve 5271 sayılı Kanunun 170. maddesindeki unsurları taşıması gerekmediği, dolayısıyla aynı kanunun 174. maddesine göre iadesinin yasaya uygun düşmediği, bu husustaki 16.1.2006 tarih ve 2005/4825 sayılı Giresun C.Başsavcılığı itirazının reddine dair Giresun 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.1.2006 tarih ve 2006/26-26 müteferrik kararının açıklanan nedenle isabetli olmadığı, kanun yararına bozma talebinin yerinde bulunduğu anlaşılmıştır.
SONUÇ : Yukarıda gerekçesi belirtildiği üzere G.2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20.1.2006 gün ve 2006/26-26 müteferrik sayılı kararının 5271 sayılı CMK.nun 309/4. madde ve fıkrasının ( a ) bendi uyarınca kanun yararına ( BOZULMASINA ), müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDIINE, 08.06.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.