Etiket arşivi: GEÇEN

Yargıtay Ceza Daireleri Kararları • DENETİMLİ SERBESTLİĞİN İNFAZINDA İHLAL EDİLENE KADAR GECEN SÜRE-MAHSUP

T.C
YARGITAY
4.CEZA DAİRESİ
ESAS NO:2014/2525
KARAR NO:2015/1863
KARAR TARİHİ.22.01.2015

>DENETİMLİ SERBESTLİĞİN İNFAZINDA İHLAL EDİLEN SÜREYE KADAR GECEN ZAMAN—MAHSUP

>5275 sk 105/a

Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 22.1.2015 tarih ve 2014/2525 Esas 2015/1863 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Şöyle ki; “Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan hükümlü N. G. hakkında, Bolvadin Sulh Ceza Mahkemesinin 16/06/2009 tarihli ve 2008/157 esas, 2009/283 sayılı kararı ile verilen 8 ay 22 gün hapis cezasının infazı sırasında, adı geçen hükümlünün 6291 sayılı Kanun ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’a eklenen 105/A maddesinde düzenlenen denetimli serbestlik hükümlerinin hakkında uygulanması talebinin kabulü ile, cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infaz edilmesine ilişkin, Bolvadin İnfaz Hakimliğinin 30/07/2013 tarihli ve 2013/379-382 sayılı kararını müteakip, düzenlenen denetim planı kapsamında hükümlünün 22/08/2013 tarihinde bireysel görüşmeye gitme ve 28/09/2013 tarihli imza atma yükümlülüklerini uyarılara rağmen yerine getirmemesi nedeniyle, hükümlünün tahliye edildiği 30/07/2013 tarihi ile karar tarihi olan 09/10/2013 tarihleri arasında kalan sürenin infaz edilmiş sayılarak, kapalı ceza infaz kurumuna iadesine dair, Bolvadin infaz Hakimliğinin 09/10/2013 tarihli ve 2013/379-382 sayılı ek kararına karşı Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan itirazın reddine dair, Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli ve 2013/742 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 07.01.2014 gün ve 3673 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:

İstem yazısında: “Dosya kapsamına göre, hükümlünün cezasının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak infaz edilmesine dair anılan mahkeme kararı sonrasında, hükümlünün tahliye edildiği 30/07/2013 tarihi ile denetime uymadığı son tarih olan 28/09/2013 tarihleri arasında kalan süresinin infaz edilmiş sayılarak, kapalı ceza infaz kurumuna iadesi kararı verilmesi gerektiğinin gözetilerek, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay: Hakaret suçundan hükümlü N. G. hakkındaki cezanın infazı sırasında Bolvadin İnfaz Hakimliğinin 30/07/2013 tarihli kararıyla, İnfaz Kanunu’nun 105/A maddesi uyarınca cezasının koşullu salıverme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verildiği, tahliye işlemi sonrasında sanığın 22.08.2013 ve 28.09.2013 tarihlerinde denetim planındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi üzerine, Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığı infaz bürosunun 08.10.2013 tarihli ihbar yazısı üzerine, Bolvadin İnfaz Hâkimliğinin 09/10/2013 tarihli kararıyla İnfaz Kanunu’nun 105/A-6-b maddesi uyarınca denetimli serbestlik kararının kaldırılarak kapalı cezaevine gönderilmesine ve hükümlünün tahliyesine karar verildiği 30.07.2013 tarihi ile kararın kaldırıldığı 09.10.2013 tarihleri arasındaki sürenin infaz edilmiş sayılmasına karar verildiği, o yer Cumhuriyet Başsavcılığının bu karara itirazının Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesinin 25/10/2013 tarihli kararıyla reddedilmesi üzerine, kesin olan mercii kararına karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
5275 sayılı İnfaz Kanunu’nun 105/A maddesi uyarınca cezasının koşullu salıverme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına karar verilen hükümlü hakkında, denetim planındaki yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle İnfaz Hakimliğince verilen tedbirin geri alınmasına ilişkin kararda, infaz edildiği kabul edilen sürenin doğru gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:
Kanun yararına bozma, kesinleşen hükümde verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğundan, inceleme karar tarihindeki mevzuat hükümlerine göre yapılmıştır.
5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin karar tarihinde yürürlükte bulunan (6) numaralı fıkrasında,
“(6) Hükümlünün;
a) Ceza infaz kurumundan ayrıldıktan sonra, talebinde belirttiği denetimli serbestlik müdürlüğüne üç gün içinde müracaat etmemesi,
b) Hakkında belirlenen yükümlülüklere, denetimli serbestlik müdürlüğünün hazırladığı denetim ve iyileştirme programına, denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerileriyle hakkında hazırlanan denetim planına uymamakta ısrar etmesi,
c) Ceza infaz kurumuna geri dönmek istemesi,
hâlinde, denetimli serbestlik müdürlüğünün talebi üzerine, koşullu salıverilme tarihine kadar olan cezasının infazı için kapalı ceza infaz kurumuna gönderilmesine, infaz hâkimi tarafından karar verilir.” hükümlerine yer verilmiştir.
Denetimli serbestlik suretiyle hapis cezasının infazı, özgürlüğü bağlayıcı cezanın kanunlarla belirlenecek bir alt sınırının infaz kurumunda geçirilmesi koşuluyla, suçlunun kişiliğindeki gelişmeleri gözlemleyerek cezasının koşullu salıverilmeden önceki bir yılını dışarıda geçirmesini sağlayan bir tedbirdir. Bu yöntemde işlenen suçun, denetimli serbestlik açısından belirleyici bir niteliği bulunmamakta, verilen cezanın çekilen süresi ve iyi halli olma koşulları aranmaktadır.

İnceleme konusu somut olayda; Bolvadin Cumhuriyet Başsavcılığı infaz bürosunun 08.10.2013 tarihli ihbar yazısı ve ekindeki evraklar incelendiğinde, hükümlünün tahliye edildikten sonra denetim planındaki yükümlülükleri bir süre yerine getirdiği ancak kendisine yapılan ihtaratlara rağmen, denetim planı kapsamında belirlenen 22/08/2013 tarihli bireysel görüşmeye gitmediği, 28/09/2013 tarihinde ise imza atma yükümlülüğünü yerine getirmediği görülmektedir. Bu nedenle infaz hakimliğince, hükümlünün tahliye edildiği 30.07.2013 tarihi ile, denetim dosyasının kapatılmasına neden olan son ihlalin tespit edildiği, 28.09.2013 tarihleri arasındaki sürenin infaz edilmiş olduğu kabul edilerek, 28.09.2013 tarihinden sonraki sürelerin kapalı cezaevinde infazına karar verilmesi gerekirken, 30.07.2013 tarihi ile tedbirin kaldırılmasına dair kararın verildiği 09.10.2013 tarihleri arasındaki sürenin infaz edilmiş sayılmasına karar verilmesi hukuka aykırıdır.

IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden,
1-Bolvadin Ağır Ceza Mahkemesinin 25/10/2013 tarih ve 2013/742 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2-Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına, 22.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” Şeklinde karar verilmiştir.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Çrş Şub 25, 2015 4:17 pm


Yargıtay temyiz incelemesinden geçen icra ve iflas kararları UYAP’ta erişime açıldı

11 yıl sonra kanunun uygulanmasına başlandı. Yargıtay temyiz incelemesinden geçen icra ve iflas işlerine ait kararları artık UYAP’tan herkesin erişimine sunacak.

İcra İflas Kanunun 14. Maddesine 17/7/2003 tarihli ve 4949 sayılı Kanun ile eklenen, “Yargıtay’ın icra ve iflâs işlerine ait kararların tamamını düzenli olarak yayımlaması” zorunluluğunu, Yargıtay, kanunun yürürlüğe girmesinden 11 yıl sonra uygulamaya başlandı.

İlgili yönetmelik

12 Nisan 2014 CUMARTESİ
Resmî Gazete
Sayı : 28970

YÖNETMELİK

Yargıtay Başkanlığından:

YARGITAYDAN VERİLEN İCRA VE İFLAS İŞLERİNE AİT KARARLARIN

YAYIMLANMASINA DAİR YÖNETMELİK

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar

Amaç ve kapsam

MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; Yargıtay temyiz incelemesinden geçen icra ve iflas işlerine ait kararların yayımlanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

(2) Bu Yönetmelik, Yargıtay temyiz incelemesinden geçen icra ve iflas işlerine ait kararları kapsar.

Dayanak

MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 14 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.

Tanımlar

MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;

a) Anonim hale getirme: Kararlardaki kişisel verilerin, belirli veya kimliği belirlenebilir bir gerçek veya tüzel kişiyle ilişkilendirilemeyecek hale getirilmek suretiyle işlenmesini,

b) Büro: Kararların anonim hale getirilerek yayımlanması işlerini yürüten birimi,

c) Daire: İcra ve iflas işlerinin temyiz incelemesini yapan Yargıtay Daire Başkanlığını,

ç) Güvenli elektronik imza: 15/1/2004 tarihli ve 5070 sayılı Elektronik İmza Kanununun 4 üncü maddesinde tanımlanan güvenli elektronik imzayı,

d) Karar: Yargıtay temyiz incelemesinden geçen icra ve iflas işlerine ait kararları,

e) Kişisel veri: Belirli veya kimliği belirlenebilir gerçek ve tüzel kişilere ilişkin bütün bilgileri,

f) Kurum: Yargıtayı,

g) UYAP: Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemini,

ifade eder.

İKİNCİ BÖLÜM

Kararların Gönderilmesi, İşlenmesi ve Yayımlanmasına İlişkin Hükümler

Kararların büroya gönderilmesi

MADDE 4 – (1) Daire tarafından temyiz incelemesi yapıldıktan sonra güvenli elektronik imza ile imzalanarak yerel mahkemesine gönderilmiş olan kararlar, UYAP sistemi üzerinden karar yayım bürosuna gönderilir.

(2) Büro yetkili yazı işleri müdürüne kararlara erişim yetkisi sağlanır.

Kararların işlenmesi

MADDE 5 – (1) Büroya ulaşan kararlar anonimleştirilmek üzere büroda görevli memurlara yazı işleri müdürü tarafından her gün eşit olarak UYAP üzerinden dağıtılır.

(2) Büro memurları tarafından kişisel verilerden arındırılarak anonimleştirilen kararlar son kontrolleri yapılmak ve yayımlanmak için yazı işleri müdür yardımcısı veya yazı işleri müdürüne gönderilir.

Kararların yayımlanması

MADDE 6 – (1) Kurum, ilgili büro tarafından anonim hale getirilen kararları resmî internet sitesinde yayımlar.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Büro Oluşturulması, Görevleri ve Sorumlulukları

Büro oluşturulması

MADDE 7 – (1) Büro, Yargıtay Birinci Başkanlığı tarafından Yargıtay kadrolarından görevlendirilecek bir yazı işleri müdürü, yeteri kadar yazı işleri müdür yardımcısı ve memurdan oluşur.

Büronun görevleri ve sorumlulukları

MADDE 8 – (1) Büronun görevleri şunlardır:

a) Yayımlanmak üzere gönderilen kararların listesini hazırlamak,

b) Kararlardaki kişisel verilerden arındırarak anonim hale getirmek,

c) Anonim hale getirilen kararları yayıma uygun hale getirmek,

ç) Yayımlanan kararların listelerini hazırlamak,

d) Amirleri tarafından verilen diğer işleri yapmak.

(2) Yazı işleri müdürü, kararların kişisel verilerden ayıklanması ve yayıma hazırlanması işlemlerinin düzenli, aralıksız ve zamanında yürütülmesini sağlar.

(3) Kararların anonim hale getirilmesinde oluşacak tereddütlerin giderilmesi için Yargıtay Tasnif Kurulunun bilgisine başvurulur.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Çeşitli ve Son Hükümler

Uygulanacak hükümler

MADDE 9 – (1) Bu Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde Yargıtay Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.

Yürürlük

MADDE 10 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 11 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Yargıtay Birinci Başkanı yürütür.

kaynak: www.kanunum.com

YARGITAY Ceza Genel Kurulu E: 2003/8-291 K:2003/303 *TUTUKLULUKTA GEÇEN SÜRENİN BAŞKA BİR CEZADAN MAHSUP EDİLMESİ

             T.C.

      YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

 

Esas No         :           Karar No      :                İtirazname : HÜKÜMLÜ-İNFAZDA

2003/8-291                 2003/303                         Y.E.2003/165615

 

Y A R G I T A Y   K A R A R I

 

2.7.1999 tarihinde işlediği ruhsatsız kaleşnikof bulundurmak suçundan Şanlıurfa I.Asliye Ceza Mahkemesince 22.2.2000 gün ve 748-79 sayılı karar ile 6136 sayılı Yasanın 13/2 ve TCYnın 59/2. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis ve 16.375.000 TL. ağır para cezası ile ceza­landmlıp hakkındaki hüküm 26.12.2001 tarihinde kesinleşerek, 6.5.2002 tarihinde infazına baş­lanılan hükümlü ………………, 9.6.2003 tarihli dilekçe ile, 1.1.2000 tarihinde işlediği etkili eylem ve ruhsatsız silah bulundurmak suçundan Diyarbakır 3.Ağır Ceza Mahkemesince 23.1.2001 gün ve 18-32 sayılı karar ile verilen 1.140.750.000 lira ağır para cezasının ertelendiğini, bu dosyada tutuklu ve gözaltında kaldığı sürelerin infaz edilen cezasından mahsubu isteminde bu­lumnuş, Hazro Asliye Ceza Mahkemesince 6.8.2003 gün ve 27-27 sayı ile isternin reddine karar verilmiş, bu karara yönelik itiraz da Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince 14.8.2003 gün ve 204 Müt. sayılı karar ile reddedilmiştir.

 

Adalet Bakanlığınca yazılı emir isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesi 10.11.2003 gün ve 12124-5800 sayı ile; "TCK.nun 40. maddesi ile 6.3.1940 gün ve 5/68 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının amaç ve içeriğine göre, beraat eden bir şahsın beraat ettiği suçtan dolayı tutuklu kaldığı sürenin, beraat kararı kesinleşmeden evvel iş­lemiş olduğu diğer suç için verilen ceza süresine mahsup edileceği ilkesi kabul edildiği halde, tecilli mahkı1miyet kararıyla ilgili herhangi bir açıklamaya  yer verilmemiş ise de; Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 13.11.1971 gün ve 6286/6374 sayılı karanda da vurgulandığı üzere, cezası ertelenmiş olan, mahkumiyetle neticelenmiş davada tutuklu geçen sürenin bir başka suçtan dolayı vukubulan mahkumiyetten mahsubuna olanak bulunmamaktadır.

 

Ancak tutuklulukta geçen sürenin, teciHi mahkUmiyet kararıyla verilen ceza miktarından fazla olması halinde mahsup kararı verilebilecektir.

 

Dava dosyasında, erteli bulunan 1.140.750.000 lira ağır para cezasıyla ilgili olarak hü­kümlünün 85 gün tutuklu kaldığı sürenin, inceleme tarihine göre 647 sayılı Yasanın 5/6. maddesi uyarınca günlüğü 17.337.000 liradan, 1.473.645.000 lira tutacağı, hükümlülüğe ilişkin para ceza­sı çıkarıldığında (1.473.645-1.140.750.000) 332.895.000 lira kalacağı ve bunun da günlüğü 17.337.000 liradan hapse çevrildiğinde 20 gün olduğu anlaşılan fazla sürenin tutuklulukta geçen süre olarak kabulü ile mahsubuna karar verilmesi gerekeceği cihetle, yazılı emre dayanan Yar­gıtay C.Başsavcılığının tebliğname içeriği değişik gerekçe ile kısmen yerinde görülmekle,

 

Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.8.2003 gün ve 2003/204 Müt. sayılı kararının bozul­masına, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına" karar verilmiştir.

 

Yargıtay C.Başsavcılığınca 8.12.2003 gün ve 165615 sayı ile; "İtiraz konusu, ertelenmiş ceza kararlarına ilişkin bulunan gözaltı ve tutuklulukta geçen sürelerin diğer koşulları varsa baş­ka cezalardan mahsup edilip edilemeyeceği, somut olayda ise ertelenmiş cezasına ait 86 günlük tutukluluğunun çekmekte olduğu 4 yıl 2 ay hapis cezasından indirilip indirilemeyeceğine iliş­kindir.

 

Yüksek Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.03.1940 gün ve 05/68 sayılı kararında mahsup konusunda önemli iki ilkeye yer verilmiştir.

 

a) Bir suçtan dolayı tutuklu kalınan sürenin başka bir suçtan indirilmesi içtima kural­larının zorunlu bir sonucudur.

b) Mahsup edilecek tutukluluğun ceza mahkumiyetinin kesinleşmesinden önce olması ye­ter ve tek koşulolup, tutukluluğun gerçekleştiği suçun beraatla sonuçlanmış olması gerekmediği gibi davanın sonuçlanmamış bulunması da mahsup işlemine engel oluşturmaz.

 

Öğretide de bu konuda şu görüşlere yer verilmiştir. (Prof. Dr. Nur CENTEL, Ceza Muha­kemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama, s. 221 ve not 57 de anılan yazarlar):

 

Cezanın tamamen veya kısmen tutuklu olarak çekilmesi ertelerneye engelolmayacağı gi­bi cezanın ertelenmesi de, tutuklu kalınan sürenin mahkum olunan cezadan indirilmesini engel­lemez. Çünkü deneme süresi içinde yeniden suç işlenirse; ertelenen ceza infaz edilecektir."

 

Yüksek Yargıtay'ın bir çok kararı da öğretiyi destekler nitelikte olup, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25.09.2000 gün ve 2351-2223 sayılı kararında:

 

"TCK'nun 40. maddesinin ilk fıkrası; (Hükmün kesinleşmesinden önce vuku bulan tutukluluk ceza mahkfuniyetlerinden indirilir) biçimindeki içeriği ile çok kesin bir açıklık taşımaktadır. Bir başka anlatımla ceza hükümlülüğünden indirilecek olan tutukluluk, hükmün kesin­leşmesinden önce gerçekleşen tutukluluk olarak vurgulanmakta (kesinleşme) koşulu dışında baş­ka bir koşula da bağlanmamaktadır. Yüksek yargı kararları da bu doğrultudadır. Nitekim, Yar­gıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 6.3.1940 gün ve 5/68 sayılı kararının amaç ve içe­riğine göre, tutukluluğunun mahsubunda ilke, tutuklu kalınan suçtan verilen kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka suç ya da suçların işlenmesi yeterli olup, tutuklu kalınan suçun beraat veya mahkfuniyetle sonuçlanmasının gerekmeyeceği vurgulanarak sözü edilen maddenin ilk fık­rasında (kesinleşme) koşulu dışında bir sınırlamaya yer verilmediği görülmektedir. Açıklanan nedenlerle, ertelenmiş cezada deneme süresinin dolmamış olmasının mahsup işleminin yapılma­sına enget oluşturmayacağı" belirtilmiştir.

 

Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 14.10.1965 gün ve 5156-6080 sayılı kararında ise:

 

"Suçların işleniş ve hükümlerin kesinleşme tarihlerine ve tecil edilmiş cezadaki tutuk­luluğun diğer suçtaki ceza mahkfuniyetine sayılmasına kanuni bir engel bulunmadığına" karar verilmiştir.

 

İnfaz dosyasının ve ilgili kararların incelenmesinden anlaşıldığı üzere:

 

Hükümlünün infaz ettiği 4 yıl 2 ay hapis cezasının verildiği Şanlıurfa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 22.02.2000 gün ve 748-79 sayılı kararının 26.12.2001 tarihinde kesinleştiği, Di­yarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.01.2001 gün ve 18-32 sayılı, ertelenmiş 1.140.750.000 lira ağır para cezasına ilişkin tutukluluğun 01.01.2000 – 27.03.2000 tarihleri arasında, do­layısıyla TCY'nın 4011. maddesinde yer verilen "karar kesinleşmezden önce" gerçekleştiği anla­şılmaktadır.

 

Öte yandan, "Cezanın tamamen veya kısmen tutuklu olarak çekilmesi ertelerneye engel olmayacağı gibi cezanın ertelenmesi de, tutuklu kalınan sürenin mahkum olunan cezadan indi­rilmesini engellemeyeceği, çünkü deneme süresi içinde yeniden suç işlenmesi durumunda erteli cezanın infazı edilebileceği" dikkate alınarak ertelenmiş cezaya ait 86 günlük tutukluluğun ta­mamının mahsubu yerine, ertelenmiş ceza bir anlamda infaz edilerek geri kalan sürenin diğer ce­zadan mahsubuna karar verilmesine;

 

Kabul ve uygulamaya göre de, hükümlünün 86 gün olan gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği sürenin 85 gün olarak hesaplanmasına;

 

Katılma olanağı bulunmadığı" gerekçeleri ile itiraz yasayoluna başvurularak, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.8.2003 gün ve 2003/204 sayılı kararı ile Özel Daire kararının kaldınlarak hükümlünün gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği 86 günün infaz edilmekte olan ceza­sından mahsup edilmesine karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.

Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konu­şulup düşünüldü.

 

CEZA GENEL KURULU KARARI

 

Somut olayda çözülmesi gereken uyuşmazlık; erteli mahkumiyette tutuklu olarak kalınan ­sürenin diğer koşulların bulunması halinde bir başka suç nedeniyle hükmolunan cezadan mahsup edilip edilemeyeceği edilebilirse mahsup süresinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.

 

Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için, mahsup, tutuklama erteleme kavramları, mahsup kurumunun hukuki gelişimi, bu konudaki yasal düzenlemeler, yar­gısal uygulamalar ve öğretideki görüşlerin irdelenmesi gerekmektedir.

 

 

Tutuklama, ceza yargılamasının güvenli yürümesini ve amacına erişmesini sağlamaya yö­nelik ve yargılama hukuku açısından zorunlu hallerde hakimin verdiği karara dayanan bir ön­lemdir. Yargılamadaki amaca göre önleyici bir koruma önlemi olduğu kadar kişi özgürlüğü ve güvenliğini kısıtlayan bir içerik de taşımaktadır. Bu nedenle mukayeseli hukukta, sistemler ve sistemlerin dayandığı prensipler farklı olmakla birlikte, kendisine ceza verilmiş olan şahsın, bu cezasından daha önce sınırlandırılmış özgürlük sürelerinin hükmedilen cezasından indirilmesi kabul edilmiştir. Mevkufiyetin (tutukluluğun) mahsubu olarak adlandırılan bu kurumdan amaç, kendisine ceza verilmiş mahkumun bu cezasından daha evvel çekilmiş, özgürlüğü sınırlayıcı ön­lemler nedeniyle özgürlüğünden yoksun kaldığı sürelerin tamamen veya kısmen indirilmesinden ibarettir.

 

 

Mahsup konusunda, Ceza Yasamız 40. maddesinin 1. fıkrasında, "hüküm kesinleşmeden önce meydana gelen tutukluluk ceza mahkı1miyetlerinden indirilir, hükmü ile mahsubun mec­buriliği (hukuki) sistemi kabul etmiş, benzer düzenlemelere, 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasının 177 ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Yasasının 251/1 maddele­rinde de yer verilmiştir. Bu sisteme göre, mahkum kusuru ile tutuklu kalmış olsa dahi, tutukluluk süresinin verilen cezadan indirilmesi zorunludur. Bu sistemde yargıcın görevi, indirim yapılması için gerekli yasal koşulların doğup doğmadığını kontrol, doğmuş ise yapılan indirirnin hesabında hata yapılıp, yapılmadığını denetlemekten ibarettir. Mahsubun hukuki esası hakkında, bu kuru­mun cezanın hafifletilmesi nedenlerinden biri olduğu, evvelce çekilmiş bir ceza olduğu, hususi af olduğu konusunda çeşitli görüşler bulurunakta ise de, mahsup, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkları gidermek için başvurulan ve kişisel özgürlükleri anayasal düzeyde güvence altına alan, önleyici amaçlarla yoksun bırakılan özgürlüğün iadesi için kabul edilen hukuki bir kurumdur. (İçel, Kayıhan, Mevkufen Geçen Müddetin ,Mahsubu, sh. 571 vd, Centel, Nur, Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklama ve Yakalama, sh. 211 vd, Gölcüklü, Feyyaz, Ceza Davasında Şahıs Hür­riyeti, sh. 161 vd)

Ancak buradaki mevkufiyet (tutukluluk), teknik anlamda, tutuklama müzekkeresine da­yanılarak özgürlüğün sınırlandınlması anlamında dar yorumlanmayıp, "bir suç dolayısıyla suç­lunun hürriyetinin sınırlandınlması mahiyetinde ve o maksatla geçirdiği süre" şeklinde geniş yo­rumlanmalı, yasalarda aksine biz düzenlemenin bulunmadığı hallerde, (örneğin CYUYnın 40412. maddesi) kesin hükümden önce sanığın özgürlüğünü sınırlandınlması sonucunu doğuran tüm süreler şeklinde anlaşılmalıdır. Nitekim bu husus, Askeri Yargıtay Daireler Kurulunun 11.10.1993 gün ve 103-101 sayılı kararında, "işlenen bir suç sebebiyle maruz kalınan her türlü özgürlüğü kısıtlayıcı sürelerin, niteliğine bakılmaksızın hükümlülük süresinden indirilerek cezanın infazının yapılması gerekmektedir." şeklinde açıklanmıştır.

 

 

Görüldüğü gibi, TCYnın 40. maddesi uyarınca, mahkumiyet hükmü kesinleşmeden önce gerçekleşen tutukluluk veya özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğuran tüm süreler ceza mah­kumiyetinden indirilecektir.

Tutuklu kalınan sürenin mahkumiyetten mahsup edilebilmesi için, tutukluluğun mahsup yapılacak suça konu mahkumiyete ait olması gerekmeyip, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı ­verilecek hükmün kesinleşmesinden önce, işlemiş olduğu diğer bir suç nedeniyle de tutuklu kalınan sürenin mahsubu olanaklıdır. Burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkumiyete ait suçun, tutuldu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesidir.

 

 

Bu husus 6.3.1940 gün ve 5-68 sayılı Yargıtay İBK.da; bir şahsın çeşitli suçlarının bir mahkemede birleştirilerek bir hükme bağlanması veya ayrı ayrı bakılarak hükümlerin usulün 403. maddesi hükmüne göre birleştirilmesi halleri, cezanın infazı bakımından farksız olup, bir­likte hükme bağlanan iki suçtan birinden beraat diğerinden mahkumiyetine karar verildiği halde, beraat ettiği suçtan dolayı tutuklu kalmış olduğu sürenin mahkum olduğu ceza süresine mahsubu gerektiği gibi, ayrı ayrı hükümlerle birinden beraet ve diğerinden mahkumiyet halinde dahi cezanın infazında -beraat kararı ister evvel, ister sonra olsun- beraat ettiği suçtan dolayı tutuklu kaldığı sürenin ceza süresine mahsubu gerekeceği, birden fazla suçlarda cezaların birleştirilmesi ve sonuçta bir hüküm infaz edilmesi, kesin hükümden önce tutuklu olarak geçen sürenin hangi suça ait olursa olsun mutlak surette mahkum olduğu ceza süresinden indirilmesinin Ceza Yasasının 40. maddesi ve içtimaı hükümlerinin zorunlu sonucu olduğu, ancak beraat hükmü ke­sinleştikten sonra işlenmiş olan suçtan verilen mahkUmiyetin, beraatle sonuçlanan suçtan dolayıtutuldu kalınan süreden indirilemeyeceği, beraat eden şahsın, beraat ettiği suçtan dolayı tutuldu kaldığı sürenin-beraat kararı kesinleşmeden önce işlemiş olduğu diğer suç için verilen çeza süresinden mahsup edileceği, şeklinde karara bağlanmıştır.

 

 

Ancak; İBK.na konu olayda, bir suçtan beraat, diğer suçtan ise mahkumiyet kararı ve­rilmiş olması nedeniyle, sanığın daha önce işlediği suç nedeniyle tutuklu kalınan sürelerin mah­subu için, tutukluluğa konu soruşturmanın sonuçlanmasına gerek bulunup bulunmadığı ve tu­tuklu kalınan suça ilişkin davanın beraatle sonuçlanması gerekip gerekmediği yönündeki dü­şünceler zaman içinde farklı uygulamalara yol açmış, ancak "tutukluluğun mahsubunda, tutuklu kalınan suçtan verilen kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka suç yada suçların işlenmesinin yeterli olduğu, tutuklu kalınan suçun beraat veya mahkı1miyetle sonuçlanmasının ge­rekmeyeceği" (1.CD. 18.7.1994-3293/2484, 9.CD. 25.9.2000-2351/2223), "iBK.da her ne kadar mevkuf kalınan suçtan beraet etmiş olma esas alınmışsa da, bu karara hakim olan mantık ve hava beraetin mutlak bir şart olarak kabul edildiğini göstermemekte olup, bu karara mevzuu davanın beraetle neticelenmesinden ibarettir." (As.Yar. 3. D. 9.3.1965-161/214) yönündeki görüşler uy­gulamada istikrar kazanmıştır.

 

 

Öğretide de Doç. Dr. H. Bıyıklı; "içtima hükümlerinin uygulanmasının olanaklı bulundu­ğu bir aşamada bir kimsenin işlediği iki suçtan biri nedeniyle tutuklu kaldığı sürenin, diğer bir suçtan dolayı verilen mahkUmiyet hükmünden indirilmesi için, tutuklama kararının mahkumi­yete neden olan suç nedeniyle verilmiş olması gerekmediği gibi, aynı nitelikte bulunması da zo­runlu değildir. Önemli olan her iki suçun içtimaının mümkün olduğu bir zamanda işlenmiş ol­masıdır. Davaların birleştirilmiş olması veya ayrı ayrı görülmesinin bir önemi bulunmadığı gibi, tutuklamaya neden olan soruşturmanın sonuçlanmış olmasına da gerek yoktur," şeklinde görüşler

İleri sürülmüştür.(Tutukluluk Süresinin Ceza MahkUmiyetlerinden indirilmesi, sh. 273 vd.)

 

 

Ertelenmiş mahkumiyetle sonuçlanan davada tutuklu kalınan sürenin, aynı sanığın başka bir suçtan dolayı mahkum olduğu cezadan mahsup edilip, edilemeyeceği konusu da, yargısal kararlarda ve öğretide değerlendirilmiş, Yargıtay 9. CD.nin 29.9.2000 gün ve 2351-2223 sayılı kararında, "ertelenmiş cezada deneme süresinin dolmamış olmasının, mahsup işleminin yapıl­masına engel oluşturmayacağı" Yargıtay 4. CD.nin 14.10.1965 gün ve 5156-6080 sayılı ka­rarında ise benzer şekilde, "tecil edilmiş cezadaki tutukluluğun diğer suçtaki mahkı1miyetine sa­yılmasına kanuni bir engel bulunmadığı" belirtilmiş, Doç. Dr. Nur Centel ise yukarıda belirtilen eserinde, cezanın tamamen veya kısmen tutuklu olarak çekilmiş olması ertelerneye engel olma­yacağı gibi, cezanın ertelenmesi de, tutuklu kalınan sürenin mahkum olunan cezadan indirilme­sine engellemeyecektir. Çünkü deneme süresi içinde yeniden suç işlenmesi durumunda, ertelenen ceza infaz edilecek, öte yandan, tutukluluk süresinin ertelenen ceza mahkümiyetinden fazla olması halinde artan sürenin hüküm kesinleşmeden önce işlenen başka bir mahkumiyetten indirilmesi mümkün olacaktır.

 

 

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; hükümlü Veysi Mehmetoğlu 1.1.2000 tarihinde işlediği etkili eylem ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından, 1.1.2000­2.1.2000 tarihleri arasında i gün gözaltında, 2.1.2000-27.3.2000 tarihleri arasında 85 gün tutuklu kalmak suretiyle 86 gün özgürlüğünden yoksun kalmış, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesince, 23.1.2001 gün ve 18-32 sayılı karar ile sanığın sonuçta 1.140.750.000 lira ağır para cezasıyla ce­zalandırılmasına karar verilerek, cezası ertelenmiş, hüküm 27.12.200 i tarihinde kesinleşmiştir. İnfaza konu ruhsatsız kaleşnikof bulundurmak suçundan ise Şanlıurfa i. Asliye Ceza Mahkeme­since 22.2.2000 gün ve 748/79 sayılı karar ile 4 yıl 2 ay hapis ve 16.375.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmış, 26.12.2001 tarihinde kesinleşen hükmün 6.5.2002 tarihinde infaza başlanılmıştır. Hükümlülüğe konu suç tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce 2.7.1999 tarihinde işlenmiş olup, TCYnın 40. maddesinde ve 6.3.1940 gün ve 5/68 sayılı Yargıtay İBK.da belirtilen mahsup koşulları gerçekleşmiştir.

 

 

 

Özel Dairece, cezası ertelenmiş olan mahkumiyetle neticelenmiş davada tutuklu geçen sürenin bir başka suçtan dolayı vukubulan mahkumiyetine olanak bulunmadığı, ancak tutuklu­lukta geçen sürenin, tecilli mahkumiyet kararıyla verilen ceza miktarından fazla olması halinde mahsup kararı verilebileceği görüşüyle, sanığın tutuklu kaldığı 85 günün inceleme tarihinde 647 sayılı Yasanın 5/6.maddesinde belirtilen miktarlar üzerinden paraya çevrilerek, bu miktardan erteli mahkumiyete konu 1.140.750.000 lira çıkarılmak suretiyle, kalan miktarın özgürlüğü bağ­layıcı cezaya dönüştürülmesi suretiyle 20 günlük sürenin mahsubuna karar verilmiş ise de, bu uygulama TCYmn 95/2 ve 40. maddesindeki esaslara aykırıdır.

 

 

 

TCY.nın 95. maddesinin 2. fıkrasında; cürüm ile mahkum olan kimsenin, deneme süresi içerisinde, işlediği bir cürümden dolayı evvelki ceza cinsinden yahut hapis veya ağır hapis cezasına mahkum olmaması halinde, tecil edilmiş mahkümiyetin vaki olmamış sayılacağı hük­münü taşımakta olup, Özel Daire uygulaması yasa tarafından vaki olmamış sayılabilecek bir mahkumiyetin infazı sonucunu doğuracaktır, bu kabul deneme süresi içerisinde yeniden suç işlenebileceği varsayımından hareketle, tutukluluğun iki kez mahsup edilmesi ihtimalini ortadan kaldırmaya yönelik ise de, deneme süresi içerisinde suç işlenmediği taktirde, adalet ve hakka­niyet gereği olarak hükümlü lehine kabul edilmiş bir kurumun, hükümlü aleyhine uygulanmasısonucunu doğurur.

Bu itibarla hükümlünün, ertelerneye konu hüküm nedeniyle gözaltında kaldığı 1 ve  tutuklulukta kaldığı 85 günün, ertelerneye konu suçla ılgili hükmün kesinleşrnesinden önce işlediği 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan hükmolunan 4 yıl 2 ay hapis cezasından mahsubugerektiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karara verilmelidir.

 

 

SONUÇ: Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE, Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 10.11.2003 gün ve 12124-5800 sayılı kararının KALDIRILMASINA, Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.8.2003 gün ve 204 müt sayı BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, 30.12.2003 günü müzakerede oybirliğiyle karar verildi.