Etiket arşivi: GEÇERSİZLİĞİ

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • YEMİN DELİLİ TEBLİGATIN GEÇERSİZLİĞİ

Hukuk Muhakemeleri Kanunu MADDE 225
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yemin
Yeminin konusu
(1) Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.

T.C
YARGITAY
3.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2001/8614
KARAR NO: 2001/8826
KARAR TARİHİ: 08.10.2001

Dava: Dava dilekçesinde 220.000.000 lira bedelli 01.05.2000 ödeme tarihli bono senedinden dolayı borçlu olmadığının tespiti istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Karar: Davacı dilekçesi ile; Aydın 2.İcra Müdürlüğü’nün 2000/2899 E. sayılı dosyasında takibe konulan 1.5.2000 ödeme tarihli 220.000.000 lira bedelli bono senedini dava dışı Ümit D. adlı şahsa aldığı zeytinyağı ve sabun karşılığında verdiğini, sonradan anlaşarak aldıklarını geri teslim ettiğini böylece senedin karşılıksız kaldığını buna rağmen, senedin adı geçenin şoförü ( davalı ) Latif U. tarafından icraya konulduğunu ileri sürerek borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı duruşmaya gelmemiş, bir cevapta vermemiştir.Mahkemece, davacının borçlu olmadığını herhangi bir belgeyle ispatlayamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Dava, menfi tespit davası olup ispat hususu bakımından genel yargılama usulüne tabidir. Davacı, davasını ispat bakımından yazılı delil ileri sürememiş ve borcun miktarı itibariyle de tanık dinlenemeyeceğinden sadece yemin deliline dayanmıştır. Mahkemece, talep dikkate alınarak davalıya ihtarlı yemin davetiyesi çıkartılmış ancak, usulüne uygun tebliğin yapılmadığı gözetilmeden hüküm kurulmuştur.Tebligat Kanununun 9. maddesinin 3.bendinde; "Davetiyede davet edilen şahsın hangi gün ve saatte hazır bulunması lazım geldiği … hususunu ihtiva eder" hükmü yer almaktadır.Oysa, davalının yemin için çağrıldığı duruşma günü 29.5.2001 tarihine atılı iken, çıkartılan davetiyenin üzerine 19.5.2001 tarihi yazılmıştır. Duruşma ise 29.5.2001 tarihinde yapılmış davalı bu duruşmaya gelmemiştir.

Bu durumda; davalı adına çıkartılan yemin davetiyesi usulüne uygun tebliğ edilmediğinden geçerli değildir.

Tebligatın geçersiz olduğu nazara alınmadan davacının savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.Kabule göre de; HUMK.nun 337. maddesi hükmüne göre "…Tayin edilen günde o kimse gelmezse yeminden kaçınmış ve yemin edeceği vakıaların da sabit olmuş sayılmasına karar verilir."Mahkemece yapılacak iş; davalıya yeniden usulüne uygun yemin davetiyesi çıkartılarak hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm kurmaktan ibarettir.

SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 08.10.2001 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 19 Ara 2014, 08:49


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • FESHİN GEÇERSİZLİĞİ VE İŞE İADE DAVASINDA TARAF TEŞKİLİ…

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/431
KARAR: 2014/944

Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı işçi, iş sözleşmesinin geçerli sebep olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenmesini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı işveren, iş sözleşmesinin geçerli olarak feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, feshin geçerli sebebe dayanmadığı gerekçesi ile feshin geçersizliğine ve davacı işçinin işe iadesine, işe başlatma tazminatının dört aylık ücret tutarı olarak ve çalıştırılmadığı süre için en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının belirlenmesine karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davalı temyiz etmiştir.

Gerekçe:

1-Taraflar arasında fesih tarihi itibariyle işverence otuz veya daha fazla işçi çalıştırılıp çalıştırılmadığı ve dolayısıyla davacının iş güvencesi kapsamında kalıp kalmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesidir.

4857 sayılı Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasına göre iş güvencesi hükümlerinden yararlanmak için otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerinde çalışmak gerekir. Aynı maddenin dördüncü fıkrasına göre işverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan sayısı bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir. İşçi sayısına ilişkin bu hüküm nispi emredici olduğundan, daha az işçi sayısını öngören sözleşme hükümleri geçerli kabul edilmektedir.

Otuz işçi sayısının belirlenmesinde fesih bildiriminin işçiye ulaştığı tarih itibariyle belirli-belirsiz süreli, tam-kısmi süreli, daimi-mevsimlik sözleşmelerle çalışan tüm işçiler dikkate alınır.

Mahkemece, davalı şirketin Türkiye genelindeki tüm işyerlerinde fesih tarihinde kaç işçi çalıştığı açık ve tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlenmeli ve bu sayının otuzun altında olduğunun tespiti halinde dava, dava şartı yokluğundan reddedilmelidir.

2-Fesih tarihinde işyerinde otuzdan fazla çalışan olduğunun tespiti halinde ise alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.

Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.

Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.

Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde sözkonusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin sözkonusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.

Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.

Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna aykırı olarak kurulması veya muvazaaya dayanması halinde feshin geçersizliğine yönelik verilen karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu sebebi ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.

Somut olayda, davalı P… Özel Güvenlik ve Eğitim Hizmetleri Ltd. Şti. ile dava dışı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında huzur evinde yaşlı bakım hizmeti alımı tip sözleşmesi yapıldığı, davacının aynı işyerinde aynı işi yapmaya devam ettiği, önceki alt işverenin işçilerinin son alt işveren nezdinde çalışmaya devam ettikleri dikkate alındığında, davalı şirket ile dava dışı bakanlık arasında düzenlenen hizmet alımı sözleşmesinin 4857 sayılı Kanun’un 2/6-7. maddesi yönünden incelenmesi gerektiği açıktır. Sözkonusu sözleşmenin İş Kanunu hükümleri uyarınca geçerliliği veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik yapılacak yargısal denetim sözleşmenin diğer tarafını yani dava dışı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının hak alanını da etkileyeceğinden, davanın adı geçen bakanlığa da teşmili için davacıya usulüne uygun süre verilmeli dava teşmil edilirse, yargılamaya devam edilerek asıl işverenin de delilleri toplanmalı ve feshin geçersiz olduğu ve alt işverenlik ilişkisinin muvazaaya dayandığı anlaşılırsa, asıl işveren işyerine iadeye, muvazaa bulunmayıp bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı sonucuna varılırsa alt işveren işyerinde işe iadeye ve kanuni haklardan alt işverenle birlikte asıl işverenin de sorumluluğuna karar verilmelidir. Taraf teşkili sağlanmadan ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalı olmuştur.

Sonuç : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 27.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 13 Ara 2014, 11:49


İŞE İADE / FESHİN GEÇERSİZLİĞİ

T.C.

YARGITAY
Dokuzuncu Hukuk Dairesi
E. 2006/3835
K. 2006/7127
T. 21.3.2006
İŞE İADE
FESHİN GEÇERSİZLİĞİ
4857 s. İŞ KANUNU [Madde 18]
4857 s. İŞ KANUNU [Madde 20]
4857 s. İŞ KANUNU [Madde 21]
Davacı işçi, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücretinin belirlenmesini istemiştir.
Davalı işveren, davacının mevsimlik işçi olduğunu, iş sözleşmesinin feshedilmeyip askıya alındığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece davacının yargılama sırasında işe başlatıldığı gerekçesi ile karar verilmesine yer olmadığı yönünde hüküm kurulmuş, ayrıca davacının tazminat ve ücrete hak kazanabilmesi için feshin geçersizliğine karar verilmesi ve yasal süre içinde başvurusuna rağmen işe başlatılmaması gerektiği, bu davada feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilemediği için tazminat ve ücret isteği hüküm altına alınmamıştır.
Hüküm süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Dairemizin uygulamasına göre, işe iade davası devam ederken davacı işçinin işe başlatılmış olması, aksi ileri sürülmedikçe feshin geçersizliğinin işverence kabul edildiği anlamına gelir. Feshin geçersizliğinin kabulü aynı zamanda davanın kabulü anlamına geldiğinden karar verilmesine yer olmadığına değil, davanın kabulü ile feshin geçersizliğine karar verilmesi gerekir.
Öte yandan, işe başlatmama tazminatı işçinin işe başlatılmamasının yaptırımıdır. Davacı işe başlatıldığına göre işe başlatmama tazminatı hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.
4857 sayılı İş Kanunun 21.maddesinin 3.ve 5.fıkralarına göre, işçinin çalıştırılmadığı en çok dört aylık ücret ve diğer haklar, feshin geçersizliğine ilişkin karar verilmesi ve işe başlatılmak için işverene süresinde başvurulması şartına bağlıdır. Somut olayda, davacının işe başlatılması suretiyle feshin geçersizliği kabul edilmiş olduğundan, davacı işçinin çalıştırılmadığı süre ücreti ve diğer haklara ilişkin anılan şartların yargılama sırasında, önceden gerçekleştiği kabul edilmelidir. Buna göre davacı içinin çalıştırılmadığı süre ücret ve diğer haklarının hüküm altına alınmamış olması doğru değildir.
Belirtilen nedenlerle, yerel mahkeme kararının 4857 sayılı İş Kanunun 20/3.maddesi uyarınca bozularak ortadan kaldırılması ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1- )Ankara 10.İş Mahkemesinin 24.10.2005 gün ve 666-1111 sayılı kararının bozularak ortadan kaldırılmasına,
2- )Davalı işverence yapılan feshin geçersizliğine,
3- )Davacı işe başlatıldığından işe başlatmama tazminatı hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
4- )Davacının çalıştırılmadığı 1.3.2005-15.4.2005 tarihleri arasındaki süre ücret ve diğer haklarının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5- )Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
6- )Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 400.-YTL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
7- )Davacı tarafından yapılan ( 159.60 )YTL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine,
8- )Temyiz harcının isteği halinde ilgilisine iadesine, kesin olarak, 21.03.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

TMSF / FESHİN GEÇERSİZLİĞİ / İŞE İADE

T.C.

YARGITAY
Dokuzuncu Hukuk Dairesi
E. 2005/26797
K. 2006/11489
T. 24.4.2006
TMSF
FESHİN GEÇERSİZLİĞİ
İŞE İADE
4857 s. İŞ KANUNU [Madde 18]
Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, davayı reddetmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Davacı işçi, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücretinin belirlenmesini istemiştir.
Davalı işveren, davacının şirkete ait reklam gelirlerini kayıtlara geçirmeksizin aldıkları ve bir kısmını belgesiz ve imzasız dağıttıklarının öğrenildiğini, ayrıca aldığı avansları iade etmediğini, şirketi zarara uğrattığı, davacı hakkında Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2004/38411 hazırlık sayılı evrakı ile suç duyurusunda bulunduklarını, davacının şirket yöneticileri hakkında hakarete varan sözler sarf ettiğini iş sözleşmesinin İK’nın 25. maddesi uyarınca haklı olarak feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece dosya kapsamına göre şirketin TMSF tarafından yönetiminin devralınmasından sonra atanan şirket yöneticileri tarafından şirketin mali ve finansal yapısı bakımından yürütülen denetimler sırasında davacının yöneltilen sorulan cevapsız bıraktığı veya sınırlı cevap verdiği, bu nedenle ücretsiz izne çıkarıldığına dair yazının kendisine tebliğ edilmesi sırasında şirket yöneticileri hakkında küfür ve hakaret sözleri sarf ettiği tanık anlatımları ile doğrulandığından feshin haklı olduğu sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğine göre davacı hakkında fesih nedeni yapılan eylemleri ile ilgili Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş ve soruşturmanın 2004/39411 Hazırlık sırasında devam ettiği anlaşılmaktadır. Anılan soruşturmanın sonucu bu davanın seyrini etkileyebilecek niteliktedir. Mahkemece sözü edilen soruşturmanın neticesi beklenmeden karar verilmiş olması hatalıdır.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24.4.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.