Etiket arşivi: GÜVENCESİ

Grup Şirketleri Bakımından “30 İşçi” ve İş Güvencesi

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi

Esas No:2015/16735
Karar No:2015/19338

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı, iş sözleşmesinin geçersiz olarak feshedildiğini iddia ederek feshin geçersizliğinin tespitine, işe iadesine, işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücretine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, şirkette çalışan sayısının 30’un altında olduğunu ayrıca davacının iddiasının yerinde olmadığını davacının uyarılara rağmen görevini gereği gibi yapmadığını bu sebeple açılan davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalı işyerinde çalışan sayısının 30 işçinin altında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi için fesih bildiriminin yapıldığı tarihte işyerinde 30 ve daha fazla işçi çalıştırılması gerekir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan işçi sayısına göre belirlenir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/2 maddesine göre, İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür.
Yine aynı kanunun 18/4 maddesi uyarınca, işverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir. Keza 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 60/2 maddesi uyarınca bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin dahil olduğu iş kolundan sayılır.
Otuz işçi sayısının belirlenmesinde belirli-belirsiz süreli, tam- kısmi süreli, daimi-mevsimlik iş sözleşmesi ile çalışanlar arasında bir ayırım yapılamaz. Fesih bildirimin yapıldığı tarihte 30 işçi sayısının tespitinde göz önünde bulundurulacak işçinin iş sözleşmesinin devam etmekte olması yeterli olup, ayrıca fiilen çalışıyor olması gerekmemektedir. Ancak hastalık, iş kazası, gebelik yada normal izin ve benzeri nedenlerle ayrılan işçi yerine bu süre için ikame işçi temin edilmiş ise, 30 işçi sayısında ikame edilen işçi dikkate alınmayacaktır. Konumu itibarıyla güvence kapsamı içerisinde olmayan işveren vekillerinin ve yardımcılarının da işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde dikkate alınması gerekir.
Fesih bildirim tarihinden önce iş sözleşmesi feshedilen, bu nedenle feshin geçersizliği davası açıp, lehine feshin geçersizliğine karar verilen işçinin işverene işe başlatılması için başvurusu halinde, adı geçen işçinin de 30 işçi sayısında değerlendirilmesi gerekir. Böyle bir durumda feshin geçersizliğine ilişkin dava sonuçlanmamış ise, bekletici mesele yapılarak sonucu beklenmelidir.
İş Kanunu kapsamı dışında kalan ve işçi sıfatını taşımayan çırak, stajyer ve meslek öğrenimi gören öğrencilerle süreksiz işlerde çalışanlar, keza işyerinde ödünç(geçici) iş ilişkisi ile çalıştırılanlar ile alt işveren işçileri o işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde hesaba katılmazlar. Alt işverenin işçileri otuz işçi kıstasının belirlenmesinde dikkate alınmazlar; fakat, iş güvencesi hükümlerinden kaçmak amacıyla, işçilerin bir kısmının muvazaalı olarak taşeron işçisi olarak gösterilmesi halinde, bu işçilerin de işçi sayısına dahil edilmesi gerekir. Daha açık bir anlatımla, alt işverenlik ilişkisinin geçersiz sayılması gereken hallerde taraflarca alt işveren sayılan kişiye bağlı olarak çalışanlar otuz işçi sayısının tespitinde hesaba katılmalıdır. Alt işverenin işçileri ile geçici işçi sağlayan işverenle iş sözleşmeleri devam eden geçici işçiler, kendi işverenlerinin işyerlerinde sayının belirlenmesinde hesaba katılırlar. Ancak tarafların geçici iş ilişkisinde gönderen işveren olarak nitelendirdikleri; fakat aslında “bodro işvereni” olarak faaliyet gösteren ve yaptıkları iş, işverenlerine işçi temin etmekten ibaret olanlara kayıtlı bulunan işçiler de sayı ölçütünde gözönünde bulundurulmalıdır.
Özellikle gurup şirketlerinde ortaya çıkan bir çalışma biçimi olan birlikte istihdam şeklindeki çalışmada, işçilerin bir kısmı aynı anda birden fazla işverene ve birlikte hizmet vermektedirler. Daha çok yönetim organizasyonu kapsamında birbiriyle bağlantılı olan bu şirketler, aynı binalarda hizmet verebilmekte ve bir kısım işçiler iş görme edimini işverenlerin tamamına karşı yerine getirmektedir. Tüm şirketlerin idare müdürlüğünün aynı şahıs tarafından yapılması, şirketlerin birlikte kullandığı işyerinde verilen muhasebe, güvenlik, ulaşım, temizlik, kafeterya ve yemek hizmetlerinin yine tüm işverenlere karşı verilmiş olması buna örnek olarak gösterilebilir. Bu gibi bir ilişkide, tüm şirketlere hizmet veren işçiler ile sadece davalı şirkete hizmet veren işçilerin 30 işçi kıstasında dikkate alınması gerekir. İşçi tüm şirketlere hizmet ediyor ise, o zaman tüm şirketlerdeki işçi sayısı dikkate alınmalıdır.
Diğer taraftan organik bağ ilişkisinde işveren sıfatı olan tüzel kişinin, işçinin iş sözleşmesinden veya iş kanunundan doğan haklarını kullanmasının engellenmesi için temsilde farklı kişiliklere yer vermesi sözkonusudur. Bu durumda tüzel kişinin bağımsızlığı sınırlanır ve organik bağ içinde olunan kişi ile özdeş kabul edilir.
Bu anlamda; tüzel kişilik hakkının kötüye kullanılması, kanuna karşı hile, işçiye zarar verme(haklarının alınmasını engelleme-iş güvencesi hükümlerinden yararlandırmama), tarafta muvazaa (hizmeti kendisine verdiği halde başka bir kişiyi kayıtta işveren olarak gösterme) ve namı müstear yaklaşımı nedeni ile dolaylı temsil sözkonusudur. Bu durumların sözkonusu olduğu halde tüzel kişilik perdesinin aralanması sureti ile gerçek işveren veya organik bağ içinde olan tüm işverenler sorumlu tutulmaktadır. Organik bağ ise şirketlerin adresleri, faaliyet alanları, ortakları ve temsilcilerinin aynı olmasından, aralarındaki hukuki ilişkilerin tespitinden anlaşılır.
Dosya içeriğine göre somut uyuşmazlıkta mahkemece, davalı işyerinde çalıştırılan işçi sayısının 13 olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının … Grup şirketler grubuna bağlı organik bağı olan şirketlerden .. İleri Yapı … İzol. Mad. San. ve Tic. AŞ. Nezdinde çalıştığı ve … markalı her türlü yapı kimyasalları, .. markalı Isı Yalıtım Levhaları, … Manto markalı panel board malzemelerinin satış ve pazarlamasını yaptığı, bu malzemelerin ise … İnşaat San. ve Tic. A.Ş. tarafından üretildiği anlaşılmaktadır. Grup şirketleri hakkında bilgi içeren internet çıktısında davalı şirketin .. ve .. Yapı Proj. Ltd. Şti ile de bağlantısı açıklanmıştır. “Fabrikamızda yıllık 1.800 ton EPS ve 25,919 ton yapı kimyasalları üretimi yapasitesiyle çalışılmaktadır.” denilmiştir. Bu fabrikada her iki grup şirketi birlikte faaliyet göstermektedir. Davacı … Şirketinde üretilen yapı malzelerinin satış ve pazarlamasında çalıştığından bu firmanın cirosuna katkı sağlamaktadır. Bu nedenle davacının iş görme edimini her iki şirkete birlikte sunduğu ve birlikte istihdam olgusunun sağlandığı açıktır.
12/07/2013 tarihli fesih bildiriminde: “Görevinizin başlaması ile açılan Ege Bölge Müdürlüğü ile dönem başında yapılan bütçe satış hedeflerinin gerisinde olunması ve beklenen performans değerlerinin gerçekleşmemesi, firmaya bölge maliyetinin yüksek olması nedeniyle çalışmış olduğunuz Ege Bölge Müdürlüğü departmanı kapatılacağından işinize istemeyerek son verilecektir” şeklinde bildirim yapıldığı, tanık beyanlarında Ege Bölge Müdürlüğünün kapatılmadığının ifade edildiği, davalı tarafın cevap dilekçesinde davacının performans düşüklüğüne dayandığı, fesihten önce davacının savunmasının da alınmadığı anlaşıldığından feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi isabetsiz olmuştur.
4857 sayılı İş Yasasının 20/3.maddesi uyarınca mahkeme kararı bozularak ortadan kaldırılmış ve Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
1-Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2-Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının İŞE İADESİNE,
3-Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak davacının 4 aylık brüt ücreti tutarında BELİRLENMESİNE,
4-Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin GEREKTİĞİNE,
5-Alınması gereken 27,70 TL harçtan peşin alınan 25,20 TL harcın tenzili ile bakiye 2,50 TL harç giderinin davalıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
6-Davacının yapmış olduğu 437,25 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre 1.500,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Artan gider ve delil avansının ilgilisine iadesine,
9-Peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 14.10.2015 gününde oybirliğiyle KESİN olarak karar verildi.

SENDİKAL TAZMİNAT TALEP EDEBİLME OLANAĞI / İŞ GÜVENCESİ HÜKÜMLERİ

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2006/9-169
K: 2006/221
T: 19.4.2006
SENDİKAL TAZMİNAT TALEP EDEBİLME OLANAĞI
İŞ GÜVENCESİ HÜKÜMLERİ
2821 s. SENDİKALAR KANUNU (1) [Madde 31]
Taraflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Ankara 11. İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 3.11.2004 gün ve 2003/1597-2004/1022 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 24.5.2005 gün ve 30767-19242 sayılı ilamı ile. ( …1. Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2. Davacı işçi iş sözleşmesinin davalı işverence 6.6.2003 tarihinde sendikal nedenle feshedildiğini ileri sürerek sendikal tazminat isteğinde bulunmuş, mahkemece istek doğrultusunda karar verilmiştir.
2821 sayılı Yasanın 4773 sayılı Yasa ile değişik 31. maddesine göre, iş güvencesi kapsamında olan işçiler yönünden iş sözleşmesinin sendikal nedenle feshinde doğrudan sendikal tazminat talep edilmesi mümkün değildir. Gerçekten iş güvencesi kapsamında olan işçiler için anılan yasaya göre feshin geçersizliğinin tespitinin istenmesi gerekir. Davacı işçi bu yola gitmemiş, doğrudan sendikal tazminat davası açmıştır.
Çalışan işçi sayısı itibarıyla işyerinin iş güvencesi kapsamında olduğu dosya içindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. 2821 sayılı Yasanın 31. maddesine göre davacının sendikal tazminat istemesine olanak bulunmamaktadır. Anılan isteğin reddine karar verilmelidir.
3. Davacı işçinin imzasını taşıyan ücret bordrolarında ücreti belli olduğu halde, davacı ile aynı konumda olan davacı tanıklarının beyanları esas alınarak daha yüksek ücrete göre hesaplanan tazminat ve diğer işçilik haklarının kabulü de hatalı olmuştur. Bordroda yazılı ücret esas alınarak hesaplamaya gidilmelidir… ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, sendikal tazminat ile birlikte diğer bir kısım işçilik hak ve alacakları istemine ilişkindir.
2821 sayılı Sendikalar Kanununun 3449 sayılı Kanunla değişik 31. maddesi ile, bir sendikaya üye olan işçilerle, sendika üyesi olmayan işçiler veya ayrı sendikaya üye olan işçiler arasında sendikal nedenlerle çalışma şartları ve diğer hususlar bakımından ayrım yapma ve farklı işlemlerde bulunulması halleri dışında, işçinin sendika üyeliği veya sendikal faaliyeti nedeniyle sözleşmesinin feshedilmesi halinde de “sendikal tazminat” istenebilmekte iken, 15.3.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4773 sayılı ( İş Kanunu, Sendikalar Kanunu ile Basın Mesleğinde Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında ) Kanun uyarınca Sendikalar Kanununun sendikal tazminata dayanak olan 6. fıkrası değiştirilmiş ve sözü edilen maddeye yeni fıkralar eklenmiştir.
Yapılan düzenleme, iş sözleşmesinin feshedilip edilmemesine göre farklı hukuki sonuçlar öngörmekte, iş sözleşmesinin sendika üyeliği veya sendikal faaliyet sonucu feshedilmesi halinde ise. İş Kanununun güvence hükmü kapsamına giren işçilerle, güvenceden yararlanamayanlar yönünden ayrı farklılıklar içermektedir.
Sendikalar Kanununun 4773 sayılı Kanunla değişik 31. maddesinin 6. fıkrasında “işverenin, hizmet akdinin feshi dışında, üçüncü ve beşinci fıkra hükümlerine aykırı hareket etmesi halinde, işçinin bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere tazminata”karar verileceği, devamında “Sendika üyeliği veya sendikal faaliyetlerden dolayı hizmet akdinin feshi halinde ise, İş Kanununun 18, 19,20, ve 21 inci madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilerek, İş Kanunu uyarınca ödenecek tazminatın “işçinin bir yıllık ücret tutarından az” olamayacağı hükme bağlanmıştır.
Anılan değişiklik öncesinde “sendikal tazminattı işçinin iş sözleşmesinin feshedilmesi halini de kapsamakta iken, 4773 sayılı Kanun ile iş güvencesi ‘kapsamında bulunan bir işçinin, sendika üyeliği veya sendikal faaliyeti nedeniyle iş sözleşmesinin feshedilmesi durumu Sendikalar Kanununun 31. maddesi kapsamı dışında değerlendirilmektedir.
4773 Sayılı Kanun ve ardından 4857 sayılı İş Kanunu ile sendika üyesi olması veya sendikal faaliyeti nedeniyle iş sözleşmesi feshedilen işçiler iş güvencesi hükümleri kapsamına alınmıştır.
Sendikalar Kanununun 31. maddesinde tanımlanan “sendikal” tazminat, sadece iş ilişkisinin devamı sırasında, işin sevk ve idaresi, dağıtımı ve tüm çalışma şartlarına ilişkin hükümlerin uygulanmasında sendikal nedenlerle ayrım yapan veya farklı işlemde bulunan işveren davranışları için öngörülmüş olup, anılan maddenin sendikal sebepli fesih iddiaları karşısında uygulanma olanağı kalmamıştır. Sendikal nedenlerle iş sözleşmesinin feshinde, 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31. maddesinin yaptığı yollama nedeniyle İş Kanununun iş güvencesine ilişkin hükümlerin uygulanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Yukarıda belirtilen yasal ve maddi olgular dikkate alındığında, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK’ un 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz ilam harcının iadesine, 19.04.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.