Etiket arşivi: HALE

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Esas: 2011/11-367 Karar: 2011/439 *İcranın Eski Hale İadesi * İade Alacaklısının Sorumluluğu

T.C.YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu

 Esas No : 2011/11-367

Karar No : 2011/439

(Karar Tarihi : 22.06.2011)

 

 

Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (A___ Yedinci Asliye Hukuk Mahkemesi)'nce davanın reddine dair verilen 14.04.2006 gün ve 2005/135 esas, 2006/103 sayılı kararın incelenmesi davacı/banka vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesi'nin 09.11.2009 gün ve 2008/7414 esas, 2009/11618 karar sayılı ilamı ile;

 

(…Davacı vekili, müvekkili bankaya ait, keşidecisi M., cirantası M. olan 425.000.000 TL bedelli çekin, davalı tarafından bankaya ibrazında sahte olduğu anlaşıldığından karşılığının ödenmediğini, bunun üzerine davalının asıl borçlulara başvurmadan müvekkili banka aleyhine takip başlattığını, itiraz üzerine takibin durduğunu, A___ Altıncı AHM'nin 1999/476 E. 2000/660 K. sayılı itirazın iptali davasında itirazın iptali ve takibin devamına karar verildiğini, bunun üzerine müvekkili bankanın işbu kararı tehiri icra talepli olarak temyiz ettiğini, ancak bu arada icra dosyasına depo edilen 1.500.000.000 TL'lik teminat mektubunun 02.02.2001 tarihinde nakde çevrilerek tahsil edildiğini, temyiz edilen kararının Yargıtay'ca bozulduğunu, bozmaya uyularak mahkemece davanın reddine karar verildiğini, bu aşamada icranın eski haline İadesi prosedürü içinde davalının çektiği bedelin iadesi için muhtıra çıkartılarak 1.150.000.000 TL'nin iadesinin istendiğini ve 15.07.2004 tarihinde bu paranın icradan alındığını, paranın icra dairesinden çekildiği 02.02.2001 tarihinden geri aldıkları 15.07.2004 tarihine kadar geçen 3 yıl 5 ay 13 günlük sürede müvekkili bankanın bu parayı en uygun şekilde değerlendirebilecek İken faiz getirişinden mahrum kaldığını, zararın 12.450.000.000 TL olduğunu ileri sürerek, bu meblağın dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile tahsilini talep etmiş, ıslahla taleplerini 7.873.44 YTL'ye indirmiştir.

 

Davalı, davaya yanıt vermemiştir.

 

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, itirazın iptaline dair A___ Altıncı AHM'sinden verilen ilk kararın tehiri icra talepli olarak temyiz edildiği, Yargıtay'dan tehiri icra kararı alınıp icra dosyasına ibraz edilmediği, Yargıtay içtihatlarında da vurgulandığı üzere tehiri icra kararını almayan veya alıp da takip dosyasına ibraz etmeyen kusurlu davranarak zararın oluşmasına sebebiyet veren davalı bankanın kendi eylemi ile olan zarara katlanmak durumunda olduğu, ayrıca İİK'nın 40/2. maddesi uyarınca, hükmün infazı sırasında tahsil ettiği parayı bozmaya uyularak verilen hükmün kesinleştiği tarihe kadar elinde tutma yetkisine sahip olan davalıya herhangi bir kusur izafe edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

 

Davacı vekili dava dilekçesinde, davalının haksız tahsil edip 3,5 yıl elinde tuttuğu 1.150.000.000 TL'nin getirişinden müvekkilinin yoksun kaldığını ve müvekkilinin 12.450.000.000 TL kazanç kaybı olduğunu ileri sürerek, dava tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş İse de mahkemece, her ne kadar davacı banka tarafından Yargıtay'dan tehiri icra kararı alınıp icra dosyasına ibraz edilmeyerek, kusurlu davranılarak zararın oluşmasına sebebiyet verildiği ve kendi eylemi ile olan zarara katlanmak durumunda olduğu, ayrıca İİK'nın 40/2. maddesi uyarınca, hükmün infazı sırasında tahsil ettiği parayı bozmaya uyularak verilen hükmün kesinleştiği tarihe kadar elinde tutma yetkisine sahip olan davalıya herhangi bir kusur izafe edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Ancak, A___ Altıncı AHM'nin 1999/476 E. 2000/660 K. sayılı itirazın iptali davasında itirazın İptali ve takibin devamına ilişkin kararının Yargıtay Ondokuzuncu Hukuk Dairesİ'nin 20.02.2001 tarih ve 2000/537 E. ve 2001/1382 K. sayılı ilamı bozulması ve mahkemenin bu bozma ilamına uyarak itirazın iptali davasının reddine karar vermesi ve bu kararın Yargıtay incelemesinden geçerek onanması üzerine davalı M.'in haksız olduğu, davacı bankanın ise zararının doğduğu anlaşılmıştır. Davalı M., davacı banka aleyhine yaptığı icra takibi çerçevesinde icra dosyasına depo edilen teminat mektubunu nakde çevirerek tahsil etmiş, hükmün bilahare temyizen bozulması üzerine, davacının talebiyle icra dosyasına İİK'nın 40/1-II maddesinde öngörülen icranın eski hale iadesi prosedürü içinde haksız tahsil ettiği parayı iade etmiştir. Davacı bankanın, takip alacaklısı olan davalıya ödediği paradan bir süre yoksun kalmasından doğan zararını davalıdan isteyebileceği hususu nazara alınmadan yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir…)

 

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

Temyiz Eden: Davacı/banka vekili

 

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

 

Dava, alacak istemine ilişkindir.

 

Davacı vekili, davalının haksız tahsil edip üç yıl altı ay elinde tuttuğu 1.150,00 TL'nin getirişinden müvekkilinin yoksun kaldığını ve müvekkilinin 12.450,00 TL kazanç kaybı olduğunu ileri sürerek, bu miktarın dava tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.

 

Davalı, davaya cevap vermemiştir.

 

Yerel mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

 

Direnme kararını, davacı/banka vekili temyize getirmiştir.

 

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı/alacaklı tarafından davacı/borçlu banka hakkında yapılan icra takibi sırasında paraya çevrilen teminat mektubunun 2004 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK)'nun 40/2. maddesi uyarınca icranın eski hale iade prosedürü içinde davacıya iadesinin sağlanması karşısında davacının söz konusu parayı kullanamaması nedeniyle meydana gelen zarardan, davalının sorumluğunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

 

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun "Fazla Verilen Paranın Geri Alınması" başlıklı 361. maddesi, "İcra dairelerince borçludan fazla para tahsil olunarak alacaklıya verildiği yahut yanlışlıkla bir tarafa para tediye olunduğu hesap neticesinde anlaşılırsa verilen para ayrıca hükme hacet kalmaksızın o kimseden geri alınır" şeklinde emredici bir düzenlemeyi içermektedir.

 

Belirtilmelidir ki; 361. madde hükmü, ilamlı veya ilamsız tüm icra takiplerinde, her ne sebeple olursa olsun, borçludan fazla para tahsil edilen her durumda uygulama yeri ve alanı bulan, özel bir hükümdür (Yargıtay HGK'nın 24.06.2009 gün ve 2009/17-242 E.-2009/290 K. sayılı ilamı).

 

Aynı Kanun'un "İcranın İadesi" başlıklı 40/2. maddesi, "bir ilam hükmü icra edildikten sonra bölge adliye mahkemesince kaldırılır veya yeniden esas hakkında karar verilir ya da Yargıtay'ca bozulup da aleyhine icra takibi yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kesin bir ilamla tahakkuk ederse, ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen veya kısmen eski haline iade olunur".

 

hükmünü içermektedir.

 

Açıktır ki, burada, icra müdürüne kanun tarafından verilmiş, özel bir görev ve daha da önemlisi cebri icra gücünün kullanılması kapsamındaki bir yetki söz konusudur. İcra Müdürü, dayanağı ve şekli ne olursa olsun, girişilmiş bir icra takibinde, borçludan tahsil edilen paranın, tahsili gerekenden daha fazla olduğunu hesap sonucunda belirlediği durumlarda, cebri icra gücünü kullanarak, fazla tahsilatı borçluya geri verecektir.

 

Tehir-i icra talebinde bulunulmaması nedeniyle, alacaklının icra takibine devam etmesi ve icra dosyasına yatırılan parayı tahsil etmesi, yasadan kaynaklanan hakkın kullanılması olarak kabul edilmelidir. Tüm bu işlemlerden dolayı alacaklıya kusur izafe edilemeyeceği de açıktır.

 

Tehiri icra talebinde bulunduğu halde Yargıtay'dan tehiri icra kararı alıp, icra dosyasına ibraz etmemesi nedeniyle kusurlu davranarak zararına sebebiyet veren kimsenin, kendi eylemi ile oluşan zararını diğer kimseden isteyemeyeceği, kendi kusurlu eylemi ile oluşan zararına katlanmak zorunda olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

 

Ancak, alacaklının icra prosedürü içinde aldığı parayı, icra dosyasına yatırmakla yükümlü olduğu tarihten sonra iade etmesi halinde, geç kaldığı dönem itibariyle kusurlu olduğu ve bu döneme ait zararın alacaklıdan istenebileceği de kabul edilmelidir.

 

Şu hale göre, İİK'nın 40/2. maddesi gereğince paranın icra dosyasına iade edilmesi konusunda icra dairesince gönderilen muhtıradaki son gün itibariyle paranın İade edilmesi gerektiği, bu tarihten sonra iade edilmesi durumunda, geç kalınan dönem için zararın oluştuğunun kabulü gerekir.

 

Somut olayda itirazın iptaline dair kararı tehiri icra talepli olarak temyiz eden davacı banka, Yargıtay'dan tehiri icra kararı alıp, icra dosyasına ibraz etmemiştir. Takip dosyası içinde Yargıtay'ca verilmiş bir tehiri icra kararına rastlanılmamıştır.

 

Yukarıda vurgulandığı üzere, tehiri icra kararını almayan veya alıp da takip dosyasına İbraz etmeyen, kusurlu davranarak zararın oluşmasına sebebiyet veren davacı banka, kendi eylemi ile oluşan zarara katlanmak durumundadır.

 

Diğer taraftan, İİK'nın 40/2. madde hükmü gereğince, davalı/alacaklı hükmün infazı sırasında tahsil ettiği parayı bozmaya uyularak verilen hükmün kesinleştiği tarihe ve hatta kendisine çıkartılan muhtırada verilen sürenin sonuna kadar elinde tutma yetkisine sahip olduğundan, bu sürenin sonuna kadar temerrüt durumu da söz konusu olmayacaktır. Davalının haksız icra takibi yaptığı düşünülse dahi, söz konusu parayı mahkeme kararına dayanarak tahsil ettiğinden yasadan kaynaklanan hakkını kullanmış olması nedeniyle, davalıya herhangi bir kusur izafe etmek de mümkün değildir.

 

Şu durumda mahkemece, davalının hükmün infazı sırasında tahsil ettiği parayı İİK'nın 40/2. maddesi uyarınca icranın eski hale iade prosedürü içinde muhtıranın kendisine tebliğ edildiği gün icra dosyasına yatırdığının kabulü ile davanın reddedilmesi usul ve yasaya uygun olup, direnme kararı yerindedir.

 

Bu nedenle, direnme kararı onanmalıdır.

 

KARAR : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), 22.06.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

 

İlgili Mevzuat Hükmü : İcra ve İflas Kanunu MADDE 40 :(Değişik birinci fıkra: 2/3/2005-5311/7 md.) Bir ilâmın bölge adliye mahkemesince kaldırılması veya temyizen bozulması icra muamelelerini olduğu yerde durdurur.

 

(Değişik ikinci fıkra: 2/3/2005-5311/7 md.) Bir ilâm hükmü icra edildikten sonra bölge adliye mahkemesince kaldırılır veya yeniden esas hakkında karar verilir ya da Yargıtayca bozulup da aleyhine icra takibi yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kesin bir ilâmla tahakkuk ederse, ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen veya kısmen eski hâline iade olunur. 

 

Ancak üçüncü şahısların hüsnü niyetle kazandıkları haklara halel gelmez.

GÖREVSİZLİK KARARI / YARGILAMA GİDERLERİ / YENİ YASA İLE GÖREVSİZ HALE GELEN MAHKEME / DAVACI ALEYHİNE YARGILAMA GİDERLERİNE KARAR VERİLEMEMESİ

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu
E: 2006/1-379
K: 2006/360
T: 7.6.2006
GÖREVSİZLİK KARARI
YARGILAMA GİDERLERİ
YENİ YASA İLE GÖREVSİZ HALE GELEN MAHKEME
DAVACI ALEYHİNE YARGILAMA GİDERLERİNE KARAR VERİLEMEMESİ

1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 413]
1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 417]
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi/m. 7
Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eyüp 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın görev yönünden reddine dair verilen 23.12.2004 gün ve 2003/199 E. – 2004/473 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 06.06.2005 gün ve 2005/7041-6784 sayılı ilamıyla;
( …Dava, mülkiyetin aidiyetinin tespiti isteğine ilişkin olup, hakemde görülmek üzere açılmıştır.
Yargılama aşamasında yürürlüğe giren 4916 Sayılı Yasa hükmü gözetilerek görevsizlik kararı verilmiş olması doğrudur. Sözü edilen karar ile birlikte hakem ( hakim ) davadan el çektiğine, anılan kararın nihai karar özelliği taşıdığına göre, HUMK’nun 413. maddesi ile 25.04.1945 tarih 21/7 sayılı İnançları Birleştirme Kararı gözetilerek davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir… ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, mülkiyetin aidiyetinin tespiti istemine ilişkindir.
Davacı … Belediye Başkanlığı vekili tarafından, hakem sıfatıyla görevli Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ibraz edilen dava dilekçesinde; davalı Hazine adına kayıtlı bulunan dava konusu taşınmazların, 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca müvekkiline devri gerektiğini ileri sürerek, taşınmazların davacı adına tespiti ile yargılama giderlerinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili, davanın zamanaşımı ve yasal şartlar oluşmaması nedeniyle reddi gerektiğini cevaben bildirmiştir.
Mahkemenin, “dava tarihinde yürürlükte bulunan 3533 sayılı Zorunlu Tahkim Yasası’nın 4. maddesinde, yargılama sırasında yürürlüğe giren 4916 Sayılı Yasanın 24. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu “taşınmazların aynına yönelik çekişmelerin hakemin görev alanından çıkarıldığı, bu itibarla davanın genel yargı yerinde görülmesi gerektiği” gerekçesiyle “davanın genel yargı yerinde görülmek üzere görev yönünden reddine, harç ve yargılama giderlerinin görevli mahkemede hüküm altına alınmasına” dair verdiği karar, özel dairece yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkeme “sonradan yapılan yasa değişikliği sonucu mahkemenin görevsiz hale gelmiş olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesi durumunda, görevsiz mahkemede dava açmakta kusuru bulunmayan davacı aleyhine yargılama giderine hükmedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğu” gerekçesiyle önceki kararında direnmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın açıldığı andaki mevzuata göre görevli olan mahkemenin, yargılama aşamasında yürürlüğe giren yeni bir kanun hükmü gereğince görevsiz hale gelmesi nedeniyle görevsizlik kararı vermesi durumunda, davalı yararına yargılama giderlerine hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Kural olarak yargılama giderleri, davada haksız çıkan, eş söyleyişle aleyhine hüküm verilen tarafa yükletilir ( HUMK m. 417/1 cümle 1 ). Bir davada her iki taraf da kısmen haklı çıkarsa mahkeme, yargılama giderlerini, haklı çıkma oranına göre taraflar arasında paylaştırır ( HUMK m. 417/1 cümle 2 ).
Hemen ifade edilmelidir ki, yargılama giderlerinin davada haksız çıkmış olan tarafa yükletilmesine ilişkin az yukarıda açıklanan ana kuralın bazı istisnaları vardır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 417’nci maddesinin birinci fıkrasında “kanunen musarrah olan hallerden maadasında” deyimi ile bu istisnalar kastedilmiştir.
Buna göre; davalı, ilk oturumda davayı kabul ederse ve hal ve durumu ile kendisi aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş ise yargılama giderlerine mahkum edilemez ( m. 94/11 ). Yine, davada haklı çıkmış olan taraf, bilerek ve isteyerek davayı uzatırsa veya gereksiz masraf yaparsa ya da elinde bulunup da hükme etkisi olan belgeleri zamanında karşı tarafa bildirmezse, davayı kazanmış olmasına rağmen yargılama giderlerinin tamamını veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir ( m. 418 ).
Bundan ayrı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.02.1963 gün ve E: 1963/4-71, K: 1963/21 sayılı kararında da benimsendiği gibi; davanın açıldığı tarihte görevli bulunan bir mahkemenin sonradan çıkan bir yasa ile görevsiz hale gelmesi üzerine verilecek görevsizlik kararında, yanlış mahkemeye dava açmamış olması yüzünden gidere sebebiyet vermiş bulunmayan davacıya gider yükletilmesi düşünülemez.
Nitekim, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/son maddesinde de; kanunlar gereği gönderme, yeni mahkemeler kurulması nedeniyle görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda, yargılama giderlerinden olan avukatlık ücretine hükmedilemeyeceği öngörülmüştür.
Şu açıklamalardan anlaşıldığı üzere, bir kimseye dava giderinin yükletilmesinin nedeni, o kimsenin diğer tarafın gider yapmasına sebebiyet vermiş olmasıdır.
Somut olayda; davacı belediye başkanlığı tarafından, davalı Hazine aleyhine mülkiyetin aidiyetinin tespiti istemiyle 12.03.2003 tarihinde hakem sıfatıyla açılan davanın yargılaması sırasında, 3533 Sayılı Kanunun 4. maddesini değiştiren 4916 Sayılı Kanunun 19.07.2003 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle hakem, taşınmazların aynına yönelik uyuşmazlıklarda görevsiz duruma girmiş ve bu nedenle görevsizlik kararı verilmiştir. Bu haliyle davacının, davalı tarafın gider yapmasına sebebiyet verdiğinden söz edilemez.
Hal böyle olunca, sonradan çıkan kanun ile benimsenen hukuk kuralına göre görevsiz hale gelen hakemin verdiği görevsizlik kararı ile, davalı yararına yargılama giderine hükmedilmemiş olması usul ve yasaya uygundur. Direnme kararı bu nedenle onanmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, Harçlar Kanunu’nun değişik 13. maddesinin “j” bendi gereğince harç alınmamasına, 07.06.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

CİNS TASHİHİ / ESKİ HALE GETİRME / MÜLKİYETİN DEVRİ İSTEMİ

T.C

YARGITAY

Ondördüncü Hukuk Dairesi

E: 2006/4662

K: 2006/5589

T: 11.05.2006

1086 s. HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU [Madde 7]

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 24.6.2005 gününde verilen dilekçe ile cins tashihi, eski hale getirme, olmadığı takdirde mülkiyetin devri istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine dair verilen 22.12.2005 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili, ve davalı Ş….. vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Dava, tapu kütüğünde kat mülkiyeti kurulan ana yapının tümüyle harap olması nedeniyle arsa olarak cins düzeltimi istemiyle açılmıştır.

Mahkemece dava kabul edilmiş, hükmü davalı Ş….. ve E….. ile Hazine vekilleri temyiz etmiştir.

İstemin dayanağını Tapu Sicil Tüzüğünün 81.nci maddesi oluşturmaktadır. Tapu sicili hukuku açısından kaydın cinsinin değiştirilmesi demek başlangıçta doğru olarak yazılmış bir kayıt kapsamında değişiklik yapılması demektir.

Gerçekten cins değişikliği bir taşınmazın cinsinin yapısız iken (arsa) yapılı veya yapılı iken (bina) yapısız hale dönüşmesi vs. durumunda meydana gelen değişikliğin yeni oluşan duruma göre paftasına ve tapu siciline yazılmasıdır.

Taşınmazdaki cins değişikliği Kadastro veya Tapu Sicil Müdürlüklerince taşınmazın maliklerinin tamamı ya da bir veya bir kaçının başvurması üzerine maliklerden talep edilecek bazı belgelerin verilmesiyle yapılması zorunlu idari işler arasındadır. Başka bir anlatımla bu tür iş ve işlemlerin yerine getirilmesi mahkemeden dava yoluyla istenemez.

Mahkemece anlatılanlar doğrultusunda talebin idari makamlarca yerine getirilmesi gereken işlerden olduğu gözetilerek HUMK.nun 7.nci maddesi hükmünce yargı önüne getirilen davanın yargı yeri nedeniyle reddine karar verilmesi yerine istemin esasının incelenerek hükme bağlanması doğru olmamıştır.

Karar açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 11.5.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.