Etiket arşivi: İADE

İŞE İADE DAVALARINDA GRUP ŞİRKETLERİ BAKIMINDAN “30 İŞÇİ”KAVRAMI

Yargıtay 7. Hukuk Dairesi

Esas No:2015/16735
Karar No:2015/19338

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Davacı, iş sözleşmesinin geçersiz olarak feshedildiğini iddia ederek feshin geçersizliğinin tespitine, işe iadesine, işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücretine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, şirkette çalışan sayısının 30’un altında olduğunu ayrıca davacının iddiasının yerinde olmadığını davacının uyarılara rağmen görevini gereği gibi yapmadığını bu sebeple açılan davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalı işyerinde çalışan sayısının 30 işçinin altında olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca işçinin iş güvencesi hükümlerinden yararlanabilmesi için fesih bildiriminin yapıldığı tarihte işyerinde 30 ve daha fazla işçi çalıştırılması gerekir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan işçi sayısına göre belirlenir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/2 maddesine göre, İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve mesleki eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür.
Yine aynı kanunun 18/4 maddesi uyarınca, işverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan işçi sayısı, bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir. Keza 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 60/2 maddesi uyarınca bir işyerinde yürütülen asıl işe yardımcı işler de, asıl işin dahil olduğu iş kolundan sayılır.
Otuz işçi sayısının belirlenmesinde belirli-belirsiz süreli, tam- kısmi süreli, daimi-mevsimlik iş sözleşmesi ile çalışanlar arasında bir ayırım yapılamaz. Fesih bildirimin yapıldığı tarihte 30 işçi sayısının tespitinde göz önünde bulundurulacak işçinin iş sözleşmesinin devam etmekte olması yeterli olup, ayrıca fiilen çalışıyor olması gerekmemektedir. Ancak hastalık, iş kazası, gebelik yada normal izin ve benzeri nedenlerle ayrılan işçi yerine bu süre için ikame işçi temin edilmiş ise, 30 işçi sayısında ikame edilen işçi dikkate alınmayacaktır. Konumu itibarıyla güvence kapsamı içerisinde olmayan işveren vekillerinin ve yardımcılarının da işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde dikkate alınması gerekir.
Fesih bildirim tarihinden önce iş sözleşmesi feshedilen, bu nedenle feshin geçersizliği davası açıp, lehine feshin geçersizliğine karar verilen işçinin işverene işe başlatılması için başvurusu halinde, adı geçen işçinin de 30 işçi sayısında değerlendirilmesi gerekir. Böyle bir durumda feshin geçersizliğine ilişkin dava sonuçlanmamış ise, bekletici mesele yapılarak sonucu beklenmelidir.
İş Kanunu kapsamı dışında kalan ve işçi sıfatını taşımayan çırak, stajyer ve meslek öğrenimi gören öğrencilerle süreksiz işlerde çalışanlar, keza işyerinde ödünç(geçici) iş ilişkisi ile çalıştırılanlar ile alt işveren işçileri o işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde hesaba katılmazlar. Alt işverenin işçileri otuz işçi kıstasının belirlenmesinde dikkate alınmazlar; fakat, iş güvencesi hükümlerinden kaçmak amacıyla, işçilerin bir kısmının muvazaalı olarak taşeron işçisi olarak gösterilmesi halinde, bu işçilerin de işçi sayısına dahil edilmesi gerekir. Daha açık bir anlatımla, alt işverenlik ilişkisinin geçersiz sayılması gereken hallerde taraflarca alt işveren sayılan kişiye bağlı olarak çalışanlar otuz işçi sayısının tespitinde hesaba katılmalıdır. Alt işverenin işçileri ile geçici işçi sağlayan işverenle iş sözleşmeleri devam eden geçici işçiler, kendi işverenlerinin işyerlerinde sayının belirlenmesinde hesaba katılırlar. Ancak tarafların geçici iş ilişkisinde gönderen işveren olarak nitelendirdikleri; fakat aslında “bodro işvereni” olarak faaliyet gösteren ve yaptıkları iş, işverenlerine işçi temin etmekten ibaret olanlara kayıtlı bulunan işçiler de sayı ölçütünde gözönünde bulundurulmalıdır.
Özellikle gurup şirketlerinde ortaya çıkan bir çalışma biçimi olan birlikte istihdam şeklindeki çalışmada, işçilerin bir kısmı aynı anda birden fazla işverene ve birlikte hizmet vermektedirler. Daha çok yönetim organizasyonu kapsamında birbiriyle bağlantılı olan bu şirketler, aynı binalarda hizmet verebilmekte ve bir kısım işçiler iş görme edimini işverenlerin tamamına karşı yerine getirmektedir. Tüm şirketlerin idare müdürlüğünün aynı şahıs tarafından yapılması, şirketlerin birlikte kullandığı işyerinde verilen muhasebe, güvenlik, ulaşım, temizlik, kafeterya ve yemek hizmetlerinin yine tüm işverenlere karşı verilmiş olması buna örnek olarak gösterilebilir. Bu gibi bir ilişkide, tüm şirketlere hizmet veren işçiler ile sadece davalı şirkete hizmet veren işçilerin 30 işçi kıstasında dikkate alınması gerekir. İşçi tüm şirketlere hizmet ediyor ise, o zaman tüm şirketlerdeki işçi sayısı dikkate alınmalıdır.
Diğer taraftan organik bağ ilişkisinde işveren sıfatı olan tüzel kişinin, işçinin iş sözleşmesinden veya iş kanunundan doğan haklarını kullanmasının engellenmesi için temsilde farklı kişiliklere yer vermesi sözkonusudur. Bu durumda tüzel kişinin bağımsızlığı sınırlanır ve organik bağ içinde olunan kişi ile özdeş kabul edilir.
Bu anlamda; tüzel kişilik hakkının kötüye kullanılması, kanuna karşı hile, işçiye zarar verme(haklarının alınmasını engelleme-iş güvencesi hükümlerinden yararlandırmama), tarafta muvazaa (hizmeti kendisine verdiği halde başka bir kişiyi kayıtta işveren olarak gösterme) ve namı müstear yaklaşımı nedeni ile dolaylı temsil sözkonusudur. Bu durumların sözkonusu olduğu halde tüzel kişilik perdesinin aralanması sureti ile gerçek işveren veya organik bağ içinde olan tüm işverenler sorumlu tutulmaktadır. Organik bağ ise şirketlerin adresleri, faaliyet alanları, ortakları ve temsilcilerinin aynı olmasından, aralarındaki hukuki ilişkilerin tespitinden anlaşılır.
Dosya içeriğine göre somut uyuşmazlıkta mahkemece, davalı işyerinde çalıştırılan işçi sayısının 13 olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacının … Grup şirketler grubuna bağlı organik bağı olan şirketlerden .. İleri Yapı … İzol. Mad. San. ve Tic. AŞ. Nezdinde çalıştığı ve … markalı her türlü yapı kimyasalları, .. markalı Isı Yalıtım Levhaları, … Manto markalı panel board malzemelerinin satış ve pazarlamasını yaptığı, bu malzemelerin ise … İnşaat San. ve Tic. A.Ş. tarafından üretildiği anlaşılmaktadır. Grup şirketleri hakkında bilgi içeren internet çıktısında davalı şirketin .. ve .. Yapı Proj. Ltd. Şti ile de bağlantısı açıklanmıştır. “Fabrikamızda yıllık 1.800 ton EPS ve 25,919 ton yapı kimyasalları üretimi yapasitesiyle çalışılmaktadır.” denilmiştir. Bu fabrikada her iki grup şirketi birlikte faaliyet göstermektedir. Davacı … Şirketinde üretilen yapı malzelerinin satış ve pazarlamasında çalıştığından bu firmanın cirosuna katkı sağlamaktadır. Bu nedenle davacının iş görme edimini her iki şirkete birlikte sunduğu ve birlikte istihdam olgusunun sağlandığı açıktır.
12/07/2013 tarihli fesih bildiriminde: “Görevinizin başlaması ile açılan Ege Bölge Müdürlüğü ile dönem başında yapılan bütçe satış hedeflerinin gerisinde olunması ve beklenen performans değerlerinin gerçekleşmemesi, firmaya bölge maliyetinin yüksek olması nedeniyle çalışmış olduğunuz Ege Bölge Müdürlüğü departmanı kapatılacağından işinize istemeyerek son verilecektir” şeklinde bildirim yapıldığı, tanık beyanlarında Ege Bölge Müdürlüğünün kapatılmadığının ifade edildiği, davalı tarafın cevap dilekçesinde davacının performans düşüklüğüne dayandığı, fesihten önce davacının savunmasının da alınmadığı anlaşıldığından feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi isabetsiz olmuştur.
4857 sayılı İş Yasasının 20/3.maddesi uyarınca mahkeme kararı bozularak ortadan kaldırılmış ve Dairemizce aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
1-Mahkemenin kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,
2-Feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının İŞE İADESİNE,
3-Davacının yasal süre içinde başvurusuna rağmen davalı işverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak davacının 4 aylık brüt ücreti tutarında BELİRLENMESİNE,
4-Davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının davalıdan tahsilinin GEREKTİĞİNE,
5-Alınması gereken 27,70 TL harçtan peşin alınan 25,20 TL harcın tenzili ile bakiye 2,50 TL harç giderinin davalıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına,
6-Davacının yapmış olduğu 437,25 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
7-Karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ne göre 1.500,00 TL avukatlık ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Artan gider ve delil avansının ilgilisine iadesine,
9-Peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 14.10.2015 gününde oybirliğiyle KESİN olarak karar verildi.

İdare ve Vergi Hukuku • Araştırma Görevlisiyim Müstafi Sayıldım İşe İade Davsı

Merhaba,
üniversitede araştırma görevlisi olarak çalışıyordum ameliyatım nedeniyle bir başka ile geçip ameliyat oldum ve rapor aldım hatta ben almadım doktor rapor verdi çünkü ayağa bile kalkamıyordum ve HEYET RAPORU OLUP 4 uzman doktor tarafından da onaylandı. O arada iki yıllık sözleşmemin süresi doldu fakat raporlu olduğum için kendim gidip veremedim sonrasın da evime raporumun reddedildiğine dair kağıt geldi iki gün sonra da müstafi saydılar.Raporluyken müstafi sayılmanın hukuksuzluğu konusunda EMSAL karar arıyorum.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: peacewolfus99 — 14 Şub 2015, 13:53


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BORCUN BİTİMİNDE SENEDİN İADE EDİLECEĞİNE DAİR PROTOKOL…

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/5217
KARAR: 2013/17800

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklının bonoya dayalı olarak başlattığı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takibe karşı borçlular, dayanak senedin 01.07.2009 tarihli protokol kapsamında alındığını ve teminat senedi olduğunu belirterek takibin iptali istemi ile icra mahkemesine başvurmuş; mahkemece, 01/07/2009 tarihli protokol kapsamında bononun teminat senedi olarak verildiğinden bahisle takibin iptaline karar verilmiştir.

Takip dayanağı senedin teminat senedi olduğu iddiasının, hangi ilişkinin teminatı olduğu senet üzerine yazılmak suretiyle ya da yazılı bir belge ile ispatlanması gerekir. (HGK’nun 06.03.2013 tarih ve 2012/12-768 E, 2013/312 K. sayılı ve yine HGK’nun 20.06.2001 T. ve 2001/12-496 sayılı kararları).

Somut olayda, borçluların itirazına dayanak gösterdiği alacaklı ile borçlular arasında imzalanan 01/07/2009 tarihli protokolün 5. maddesinin incelenmesinde, "T…’e toplam devir bedeli kadar teminat seneti M…. tarafından verilmiştir. Ekte sunulan ödeme planındaki anlaşılan aylık rutin ödemeler T…’e nakit olarak M…. tarafından yapılacaktır. Borç bakiyesinin bitiminde söz konusu senet M…’a iade edilecektir." şeklindeki düzenlemede, takibe dayanak senede doğrudan bir atıfta bulunulmadığı gibi alacağın varlığının şarta bağlandığı veya teminat senedi olarak verildiğine dair bir kayıt bulunmadığı görülmektedir. Alacaklı vekili tarafından verilen cevap dilekçesinde, taraflar arasındaki protokolün varlığı kabul edilmiş, ancak Mehmet Nail Baş’ın ödeme planında temerrüte düşmesi üzerine protokol kapmındaki senedin iptal edilerek, ikinci bir senet talebinde bulunulması üzerine takibe konu senedin verilerek müvekkilinin garanti edildiği savunmasında bulunulmuştur. Borçlular, protokol dışında herhangi bir belge de sunmamıştır.

O halde, mahkemece, borçluların, iddiasını yazılı bir belge ile ispat edemediği ve alacaklı tarafından da takip dayanağı bononun teminat senedi olduğuna yönelik bir kabul beyanı bulunmadığı dikkate alınarak bu yöndeki itirazın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile takibin iptaline karar verilmesi isabetsizdir.

Diğer taftan, İİK’nun 168/4-5. maddesine göre borçlu, ödeme emrinin tebliğinden itibaren 5 gün içinde icra mahkemesine itiraz ve şikayetini yapmalıdır. Somut olayda borçlu L…e örnek 10 numaralı ödeme emrinin 26/03/2012 tarihinde tebliğ edildiği, adı geçen borçlunun ise yasal 5 günlük itiraz süresinden sonra 18/06/2012 tarihinde mahkemeye başvurduğu anlaşılmıştır.

Bu durumda mahkemece borçlu L…’in itirazının süre aşımı nedeniyle reddi gerekirken esasının incelenerek yazılı şekilde sonuca gidilmesi de doğru görülmemiştir.

SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09/05/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 14 Oca 2015, 01:59


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • İŞE İADE, İŞE BAŞLATMAMA TAZMİNATININ ALT VE ÜST SINIRLARI

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/5701
KARAR: 2014/5272

Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili, iş sözleşmesinin geçerli neden olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenmesini istemiştir.

Davalı vekili, iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshedildiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece feshin geçerli nedene dayanmadığı gerekçesi ile feshin geçersizliğine ve davacı işçinin işe iadesine, davacının kıdemi ve fesih sebebine göre işe başlatmama tazminatının altı aylık ücret tutarı olarak ve çalıştırılmadığı süre için en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının belirlenmesine karar verilmiştir.

Hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davalı işverence feshin geçerli nedene dayandığı kanıtlanmadığından mahkemece feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmiş olması dosya içeriğine uygun olduğundan, davacının ve davalının bu yöndeki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinin birinci fıkrasında işe başlatmama tazminatının alt ve üst sınırları gösterilmiş olup; söz konusu tazminatın belirtilen sınırlar arasında işçinin kıdemi, fesih sebebi gibi olgular dikkate alınarak belirlenmesi gerekir. Üst sınırın aşılmasının tek istisnası 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’nun 31. maddesindeki sendikal nedenle yapılan fesihlerdir. Anılan maddeye göre feshin sendikal nedene dayanması halinde işe başlatmama tazminatının işçinin en az bir yıllık ücreti tutarında belirlenmesi gerekir. Dairemizin uygulaması bu yöndedir. Dairemiz yıllık ücretli izinle ilgili 53. maddedeki kıdem sürelerini dikkate alarak altı ay ile beş yıl arasında kıdemi olan işçi için dört, beş yıl ile on beş yıl arasında kıdemi olan işçi için beş, on beş yıldan fazla kıdemi olan işçi için altı aylık ücreti tutarında işe başlatmama tazminatın belirlenmesini öngörmekte, fesih sebebine göre bu miktarlarda azami sınır sekiz aya kadar da çıkmaktadır.

İşletme gerekleri ile fesihte emeklilik nedeninin gösterilmesi ve davacının emekliliğe hak kazanması halinde işe başlatmama tazminatı alt sınırdan belirlenmektedir.

Dosya içeriğine göre söz konusu tazminatın davacının altı aylık ücreti tutarı olarak belirlenmesine karar verilmesi hatalıdır. Fesih nedenine ve davacının çalışma süresine göre davacının beş aylık ücreti tutarı olarak belirlenmesi dosya içeriğine uygun düşecektir.

Belirtilen nedenlerle, 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-İşverence yapılan FESHİN GEÇERSİZLİĞİNE,

3-Davacının kanuni sürede işe başvurmasına rağmen, işverenin süresi içinde işe başlatmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının işçinin beş aylık ücreti olarak belirlenmesine,

4-Davacının işe iade için işverene süresi içinde başvurması halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar doğmuş bulunan en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının davacıya ödenmesi gerektiğinin belirlenmesine,

5-Karar tarihi itibariyle alınması gerekli olan 25,20 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 24,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 0,90 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,

6-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre 1.500,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,

7-Davacı tarafından yapılan 1.048,85 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

8-Peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine kesin olarak oybirliğiyle 10.03.2014 tarihinde karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 02 Oca 2015, 21:10


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • ALT İŞVEREN İŞÇİSİ, İŞE İADE KARARI, İŞE BAŞLATMAMA,TAZMİNAT

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/2876
KARAR: 2014/4112

Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davacı ve davalı M… Mimarlık Müteahhitlik İnş. Akaryakıt Hay. Tic. Ltd. Şti. avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı vekili, davacının …Büyükşehir Belediyesi Raylı Sistem Daire Başkanlığı bünyesinde tramvay tamir bakım atölyesinde alt işveren işçisi olarak 2004 yılında çalışmaya başladığını, davacının iş sözleşmesinin yazılı fesih bildirimi yapılmadan sona erdirildiğini belirterek davacının işe iadesini talep etmiştir.

Davalı …Büyükşehir Belediyesi vekili davacının müteahhit firma elemanı olarak belirli süreli bir işte çalıştığını davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulü ile davalı …Büyükşehir Belediyesi aleyhine açılan davanın üst işveren olması sebebiyle reddine ve davacının diğer davalı M… hakkında açtığı davanın kabulü ile işe başlatmama halinde ödenecek tazminat miktarının davacının dört aylık brüt ücreti tutarında olmasına karar verilmiştir.

Karar, davacı ve davalı M… Mimarlık Ltd. Şti. tarafından temyiz edilmiştir.

Dosya içeriğine göre somut uyuşmazlıkta mahkemece, davalılardan alt işveren şirketi tarafından haklı fesih yapıldığının ispatlanamadığına ve yazılı fesih bildirimi bulunmadığından feshin geçersizliğine ve davacının M… Mimarlık Ltd. Şti’ne iadesine karar verilmesi isabetlidir. Ancak, feshin geçersizliği ve işe iade davasının alt işveren ve asıl işveren ilişkisi bulunduğu takdirde her iki işverene birlikte açılmalı ve işverenler arasındaki ilişkide muvazaa bulunmaması halinde ise davacı işçinin alt işveren işçisi olup, iş sözleşmesi alt işveren tarafından feshedildiğinden, feshin geçersizliği ve işe iade yükümlülüğünün alt işverenin olması gerekir. Asıl işveren iş ilişkisinde iş sözleşmesinin tarafı bulunmadığından, asıl işverenin işe iade yönünde bir yükümlülüğünden söz edilemez. Asıl işverenin işe iade kararı sonrası işçinin işe başlamak için başvurması ve alt işverenin işe almamasından kaynaklanan işe başlatmama tazminatı ile dört aya kadar boşta geçen süre ücretinden alt işverenle birlikte sorumluluğu vardır. Ayrıca 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinin birinci fıkrasında işe başlatmama tazminatının alt ve üst sınırları gösterilmiş olup; söz konusu tazminatın belirtilen sınırlar arasında işçinin kıdemi, fesih sebebi gibi olgular dikkate alınarak belirlenmesi gerekir. Üst sınırın aşılmasının tek istisnası 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 25. maddesindeki sendikal sebeple yapılan fesihlerdir. Anılan maddeye göre feshin sendikal sebebe dayanması halinde işe başlatmama tazminatının işçinin en az bir yıllık ücreti tutarında belirlenmesi gerekir.

Somut uyuşmazlıkta, davalılar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulduğu sabittir. Ancak mahkemece kurulan hükümde davacının işe iadesine ve işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücretinden davalı M… Ltd. Şti.’ nin sorumlu tutulmasına karar verilmiştir. Yapılan açıklamalar ışığında davalı …Büyükşehir Belediyesinin işe iade davasında işe iadenin mali sonuçlarından (işe başlatmama tazminatı ve boşta geçen süre ücretinden) diğer davalı ile müteselsilen sorumluluğuna karar verilmesi ve fesih sebebine, davacının davalı işyerindeki çalışma süresine göre davacının işe başlatmama tazminatının beş aylık ücreti tutarı olarak belirlenmesi gerekirken yazılı biçimde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

Belirtilen sebeplerle, 4857 sayılı İş Kanunun 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması ve aşağıdaki gibi karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarda açıklanan gerekçe ile;

1-Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararının BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA,

2-Davanın KABULÜ ile davalı altişveren tarafından gerçekleştirilen feshin GEÇERSİZLİĞİNE ve davacının alt işveren M… Mimarlık Ltd. Şti. işyerine İŞE İADESİNE,

3-Davacının kanuni sürede başvurusuna rağmen davalı altişverence süresi içinde işe başlatılmaması halinde ödenmesi gereken tazminat miktarının her iki davalının müştereken ve müteselsilen sorumlu olmak kaydı ile miktarının davacının kıdemi, fesih sebebi dikkate alınarak takdiren davacının beş aylık brüt ücreti tutarında belirlenmesine,

4-Davacı işçinin işe iadesi için davalı alt işverene süresi içinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok dört aya kadar ücret ve diğer haklarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacının işe başlatılması halinde varsa ödenen ihbar ve kıdem tazminatının bu alacaktan mahsubuna,

5-Karar tarihi itibariyle alınması gerekli olan 25,20 TL karar ve ilam harcından, peşin alınan 24,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 0,90 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,

6-Davacı tarafından yapılan 194,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, davalının yaptığı yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

7-Davacı vekille temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte olan tarifeye göre 1.500,00 TL vekâlet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,

8-Peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, kesin olarak 27.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 30 Ara 2014, 00:49


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • FESHİN GEÇERSİZLİĞİ VE İŞE İADE DAVASINDA TARAF TEŞKİLİ…

YARGITAY 22. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/431
KARAR: 2014/944

Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı İsteminin Özeti:

Davacı işçi, iş sözleşmesinin geçerli sebep olmadan işverence feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenmesini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı işveren, iş sözleşmesinin geçerli olarak feshedildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, feshin geçerli sebebe dayanmadığı gerekçesi ile feshin geçersizliğine ve davacı işçinin işe iadesine, işe başlatma tazminatının dört aylık ücret tutarı olarak ve çalıştırılmadığı süre için en çok dört aylık ücret ve diğer haklarının belirlenmesine karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davalı temyiz etmiştir.

Gerekçe:

1-Taraflar arasında fesih tarihi itibariyle işverence otuz veya daha fazla işçi çalıştırılıp çalıştırılmadığı ve dolayısıyla davacının iş güvencesi kapsamında kalıp kalmadığı uyuşmazlık konusu olup, normatif dayanak 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesidir.

4857 sayılı Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasına göre iş güvencesi hükümlerinden yararlanmak için otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerinde çalışmak gerekir. Aynı maddenin dördüncü fıkrasına göre işverenin aynı işkolunda birden fazla işyerinin bulunması halinde, işyerinde çalışan sayısı bu işyerlerinde çalışan toplam işçi sayısına göre belirlenir. İşçi sayısına ilişkin bu hüküm nispi emredici olduğundan, daha az işçi sayısını öngören sözleşme hükümleri geçerli kabul edilmektedir.

Otuz işçi sayısının belirlenmesinde fesih bildiriminin işçiye ulaştığı tarih itibariyle belirli-belirsiz süreli, tam-kısmi süreli, daimi-mevsimlik sözleşmelerle çalışan tüm işçiler dikkate alınır.

Mahkemece, davalı şirketin Türkiye genelindeki tüm işyerlerinde fesih tarihinde kaç işçi çalıştığı açık ve tereddüte yer vermeyecek şekilde belirlenmeli ve bu sayının otuzun altında olduğunun tespiti halinde dava, dava şartı yokluğundan reddedilmelidir.

2-Fesih tarihinde işyerinde otuzdan fazla çalışan olduğunun tespiti halinde ise alt işveren işçisi tarafından, feshin geçersizliğine karar verilmesi istemiyle yalnızca alt işveren hakkında veya geçersizlik yahut muvazaa iddiasıyla sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebi ile reddedilmesi halinde, gerçek işverene karşı açılacak davada işçi, çoğunlukla, işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edeceği gibi, bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebi ile usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerek Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.

Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmezken, sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.

Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında, hâkim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde, taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin, kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında, mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca, Dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.

Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde sözkonusu olur (6100 sayılı HMK.m.59). Şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise kanunun özel hükümleri ve davanın niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir (PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammet, Medeni Usul Hukuku, 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda bir karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usulî işlemler birbirinden bağımsızdır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 2. maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarına göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re’sen yapılması gereken yargısal denetim, ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksince bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin sözkonusu olduğu davalarda, davalı taraf yönünden bir çeşit şekli (usûlî) bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.

Görüldüğü üzere, bu çözüm tarzı hem işçi hem de işveren yönünde hukuka uygun maddî ve usûlî bakımdan her iki tarafın haklarını korumasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda, mahkemece dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde, diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.

Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna aykırı olarak kurulması veya muvazaaya dayanması halinde feshin geçersizliğine yönelik verilen karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un 327. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde, davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için, davanın sıfat yokluğu sebebi ile hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekâlet ücreti takdir edilmemelidir.

Somut olayda, davalı P… Özel Güvenlik ve Eğitim Hizmetleri Ltd. Şti. ile dava dışı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı arasında huzur evinde yaşlı bakım hizmeti alımı tip sözleşmesi yapıldığı, davacının aynı işyerinde aynı işi yapmaya devam ettiği, önceki alt işverenin işçilerinin son alt işveren nezdinde çalışmaya devam ettikleri dikkate alındığında, davalı şirket ile dava dışı bakanlık arasında düzenlenen hizmet alımı sözleşmesinin 4857 sayılı Kanun’un 2/6-7. maddesi yönünden incelenmesi gerektiği açıktır. Sözkonusu sözleşmenin İş Kanunu hükümleri uyarınca geçerliliği veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik yapılacak yargısal denetim sözleşmenin diğer tarafını yani dava dışı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının hak alanını da etkileyeceğinden, davanın adı geçen bakanlığa da teşmili için davacıya usulüne uygun süre verilmeli dava teşmil edilirse, yargılamaya devam edilerek asıl işverenin de delilleri toplanmalı ve feshin geçersiz olduğu ve alt işverenlik ilişkisinin muvazaaya dayandığı anlaşılırsa, asıl işveren işyerine iadeye, muvazaa bulunmayıp bir asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığı sonucuna varılırsa alt işveren işyerinde işe iadeye ve kanuni haklardan alt işverenle birlikte asıl işverenin de sorumluluğuna karar verilmelidir. Taraf teşkili sağlanmadan ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması hatalı olmuştur.

Sonuç : Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 27.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — 13 Ara 2014, 11:49


elektrik faturasındaki kayıp kaçak bedeli tüketiciye iade edilmeli

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 2013/7-2454 esas sayılı ve 2014/679 karar sayılı kararı ile konu kesinleşmiş, tüketicilerimiz 2011 Nisan ayından bu güne kadar elektrik faturaların yüzde 17’sine tekabül eden kayıp kaçak bedellerini artık geri alabileceklerdir

Tüketicilerin kullandığı elektriğin yüzde 17’si oranında kayıp kaçak bedeli eklenmesiyle halkın açıkça soyulduğunu belirten Burdur Tüketicileri Koruma Derneği Başkanı Kemal Arslan, Yargıtay’ın aldığı kararla Nisan 2011’den bu yana faturalara yansıtılan kayıp kaçak bedellerinin geri alınabileceğini açıkladı.

‘DEVLET YOKSULLARI SERMAYENİN İNSAFINA TERK ETTİ’

Tüketicilerin kullandığı elektriğin yüzde 17’si oranında kayıp kaçak bedeli eklenmesiyle halkın açıkça soyulduğunu öne süren Burdur Tüketicileri Koruma Derneği (BURTÜKODER) Başkanı Kemal Arslan, “liberal ekonomi adı altında bir talan ekonomisinin uygulandığı ülkemizde devlet, taraflar arasında denge sağlayıp, güçlüler karşısında güçsüz ve zayıfların ezilmesini önleyecek düzenlemelerle ülkede sosyal adaleti tesis etmekten vazgeçmiş, biz yoksulları tekelci sermayenin insafına terk etmiştir” diye konuştu.

NİSAN 2011’DEN BUYANA KAYIP KAÇAK BEDELLERİ GERİ ALINABİLECEK

BURTÜKODER’in 2012 yılında açtığı davalar sonucu seksene yakın yurttaşın ödediği kayıp kaçak bedelini geri aldığını anımsatan Dernek Başkanı Kemal Arslan, “ülkemizde yaşan hukuk karmaşası bu alanda da kendini göstermiş, yetkili mahkemelerin belirlenmesinde bir belirsizlik yaşanmış ve son olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2013/7-2454 Esas, 2014/679 Karar sayılı kararı ile konu kesinleşmiş, tüketicilerimiz 2011 Nisan ayından bu güne kadar elektrik faturaların yüzde 17’sine tekabül eden kayıp kaçak bedellerini artık geri alabileceklerdir” açıklamasında bulundu.

DİLEKÇEYLE TÜKETİCİ HAKEM HEYETİNE BAŞVURULABİLECEK

Konutlarında tüketilen elektrik için tüketicilerin derneğin web sayfasından edinecekleri dilekçe örnekleri ile EDAŞ Burdur İşletme Müdürlüğüne başvurarak kayıp kaçak bedeli olarak kendilerinden alınan paranın miktarının tespitini isteyebileceklerini dile getiren Arslan, abonelerin EDAŞ’ın bildirdiği miktarı yine derneğin web sayfasından edinecekleri dilekçelere ekleyerek Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’ne başvuruda bulunabilecekleri bilgisini verdi.

TÜKETİCİLER YAPILAN SOYGUNU DURDURMALI

Tüccar ve işadamlarının da işyerlerinde tükettikleri elektrikten alınmış kayıp kaçak bedellerini geri almak için EDAŞ’tan alacakları tutar ile mahkemeye dava açabileceklerini kaydeden Arslan, açıklamasında ayrıca şunları söyledi: “Bu süreçte gerek konutlar ve gerekse iş yerlerinde tüketilen elektrikten alınan kayıp kaçak bedellerinin geri alınma sürecinde Derneğimizce her türlü hukuki yardımın yapılacağını yurttaşlarımıza bildiririz. Güçlü finans kurumları ve sektörler karşısında bireysel mücadelenin olanaklı olmadığının bilinciyle örgütlenen tüketicilerimiz, iğneyle kuyu kazarcasına elde ettikleri kazanımları tüm tüketicilerle paylaşarak büyütmek, tekelci sermaye karşısında birlikte ayakta kalabilme mücadelesi vermektedirler. Elektrik abonesi tüketici yurttaşlarımızı, www.burtukoder.com internet sayfamızı takip ederek, yapılan soygunu durdurmaya çağırıyoruz.

haricen tapulu mal satışından dönüldüğünde alıcı ödediği bedel iade edilmeden ecrimisilden sorumlu olmaz

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi,

2013-1499 esas ve 2014-4572 karar sayılı ve 27.02.2014 tarihli kararı

-Harici Satış Sözleşmesi
-Ecrimisil
-Kişisel hak

Özet: Tapulu taşınmazların temliki şekilde yapılmadıkça hukuken değer taşımayıp, harici satış, sadece kişisel hak sağlar.
Haricen yapılan tapulu mal satışından dönüldüğünde, satış bedelini geri vermeyen taraf, parası iade edilinceye kadar yararlandığı ürünleri tazmin etmek ve ecrimisil ödemekle yükümlü değildir.

…..tapulu taşınmazların temliki Türk Medeni Kanunu’nun 706., 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 237. ( 818 sayılı Yasanın 123.maddesi ) 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 26. ve Noterlik Kanunu’nun 60.maddesi hükmü gereğince resmi şekilde yapılmadıkça hukuken değer taşımaz. Ne var ki, harici satış satın alana mülkiyet hakkı sağlamaz ise de kişisel hak sağlayacağı açıktır. Anılan hükümler karşısında böylesi bir satış nedeniyle taşınmazın tasarrufuna muvafakat (icazet) edildiği, açılan dava ile birlikte muvafakatin geri alındığı kuşkusuzdur.

Öte yandan 10.07.1940 tar,h, 2/47 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre; haricen yapılan tapulu mal satışından dönüldüğünde, satış bedelini geri vermeyen taraf taşınmaz malın kendisine verilmesi için karşı tarafı zorlayamaz. Ödediği bedel kendisine verilmeyen taraf, parası iade edilinceye kadar yararlandığı ürünleri tazmin etmek ve ecrimisil ödemekle yükümlü değildir.

Bu durumda; harici satış sözleşmesinin lehtarına hapis hakkı sağlayacağı, davalı tarafından haici satış bedelinin tahsili amacıyla açılan davanın dava tarihi itibarıyle henüz kesinleşmediği, dolayısıyla 10.07.1940 tarih, 2/47 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca harici satış bedeli iade edilinciye kadar ecrimisil isteğinin dinlenilmeyeceği açıktır.

Hal böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Davalının, temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK’nın 428.maddesi gereğince (BOZULMASINA), alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 27.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.