Etiket arşivi: İCRA

AYNI İLAMDAN DOĞAN ALACAKLAR İÇİN AYRI İCRA TAKİBİ YAPILMASI

“T.C.                                                  

YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO. 2014/5221
KARAR NO. 2015/5534
KARAR TARİHİ. 9.3.2015

6100/m.297,323,326

> İCRA EMRİNİN İPTALİ İSTEMİ—- ALACAKLININ İKİ AYRI TAKİP BAŞLATMASI—-HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMAS—-DÜRÜSTLÜK KURALINA AYKIRILIK

ÖZET : Kötüniyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesi hakkın kötüye kullanılmasıdır. Bu durum hukuk düzeni tarafından korunamaz. Hakim yukarıda belirtilen yasa maddeleri gereğince yasadaki boşluğu objektif iyi niyet kuralları içinde doldurmak zorundadır. İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının 2 ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığı, borçlunun zarara uğramasına neden olduğu anlaşılmıştır. Alacaklının bu davranışı hukuk düzeni tarafından korunamayacağı için mahkeme tarafından borçlunun bu yöndeki şikayetinin kabulü yerine reddi isabetli olmamıştır.

DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki davacı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire’ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

KARAR : Borçlu vekili, müvekkili aleyhine ilama dayalı olarak başlatılan takibe karşı İcra Mahkemesi’ne yaptığı başvurusunda; alacaklı vekili tarafından aynı ilama dayanılarak lehe hükmedilen asıl alacak ve vekalet ücretinin ayrı ayrı takiplere konu edildiğini, bunun hakkın kötüye kullanılması anlamına geldiğini ileri sürerek icra emrinin iptalini istemiştir.
Mahkemece, aynı ilamda hüküm altına alınan alacak kalemleri için tek ve aynı dosya ile ilamlı icra takibinde bulunulmasını zorunlu kılan türden yasal düzenlemenin mevcut olmadığı, borçlunun yalnızca takip dosyalarının birleştirilmesini talep edebileceği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verilmiş, hüküm borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nun Hükmün Kapsamı başlıklı 297. maddesinde; hükmün sonuç kısmında yargılama giderleri konusunda, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında gösterilmesi gerektiği belirtilmiştir. Yargılama Giderlerinin Kapsamı başlıklı 323. maddesinin ( ğ ) bendinde vekille takip edilen davalarda vekalet ücretini yargılama giderleri içinde saymıştır. Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 326. maddesinin 1. fıkrasında yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Tüm bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde ilam taraflara yüklenen borçlar, tanınan haklar, yargılama giderleri olmak üzere bir bütündür. Vekille temsil edilen davalarda hüküm altına alınan avukatlık ücreti de yargılama giderleri kapsamındadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakameleri Kanunu’nun Dürüst Davranma ve Doğru Söyleme Yükümlülüğü başlıklı 29. maddesinde “Taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Taraflar, davanın dayanağı olan vakıalara ilişkin açıklamalarını gerçeğe uygun bir biçimde yapmakla yükümlüdürler.” Dürüstlük Kuralına Aykırılık Sebebiyle Yargılama Giderlerinden Sorumluluk başlıklı 327. maddesinin 1. fıkrasında “Gereksiz yere davanın uzamasına veya gider yapılmasına sebebiyet vermiş olan taraf, davada lehine karar verilmiş olsa bile, karar ve ilam harcı dışında kalan yargılama giderlerinin tamamı veya bir kısmını ödemeye mahkum edilebilir.” denilmiştir.
4721 sayılı TMK’nun Hukukun Uygulanması ve Kaynakları başlıklı 1. maddesinde “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir. Hakim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” Dürüst Davranma başlıklı 2. maddesinde “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Hakimin Takdir Yetkisi Başlıklı 4. maddesinde “Kanun’un takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da haklı sebepleri gözönünde tutmayı emrettiği konularda hakim, hukuka ve hakkaniyete göre karar verir.” Hukukun Uygulanması başlıklı 33. maddesinde ise; “Hakim, Türk hukukunu resen uygular.” denilmiştir.
2709 sayılı 1982 Anayasası’nın Hak Arama Hürriyeti başlıklı 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 61. maddesini sadeleştiren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri başlıklı 77. maddesinde “ Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının mal varlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.” denilmiştir.

Somut olayda, alacaklı vekili tarafından borçlu hakkında Alanya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2005/1245 Esas ve 2013/77 Karar sayılı ilamına dayanılarak asıl alacak ve işlemiş faiz açısından Alanya 3. İcra Müdürlüğü’ nün 2013/3366 sayılı dosyası ile; vekalet ücreti ve yargılama gideri açısından Alanya 3. İcra Müdürlüğü’nün 2013/3362 sayılı dosyası ile iki ayrı takip başlatıldığı ve her takip dosyasında takip vekalet ücreti talep edilmiş olduğu görülmüştür.
Mahkemece, aynı ilamda hüküm altına alınan alacak kalemleri için tek ve aynı dosya ile ilamlı icra takibinde bulunulmasını zorunlu kılan türden yasal düzenlemenin mevcut olmadığı gerekçesine dayanılmıştır. Ancak, yasalarda bir ilamla hüküm altına alınan haklarla ilgili olarak ayrı ayrı takip yapılabileceğine ilişkin hiçbir düzenleme de mevcut değildir. Bu durumda TMK’nun 1, 2, 4. ve 33. maddelerinin, Anayasa’nın 36. maddesinin, Borçlar Kanunu’nun 61 ve Yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 77. maddesinin, HMK’nun 29. maddesinin gözönüne alınarak uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması gerekir.

Genel olarak icra hukukuna ilişkin itiraz ve şikayetlerde TMK’nun 2. maddesinin uygulanma kabiliyeti yoktur. Ancak, yukarıda belirtilen diğer yasa maddeleri gözönüne alındığında bu tip olaylarla sınırlı kalmak üzere objektif iyi niyet kurallarının gözardı edilmemesi gerekir.
Hakkın kötüye kullanılmasını; hukuken var olan bir hakkın sınırlarını aşarak ya da o hakkı gerekçe göstererek hukuka aykırı eylemler yapma durumu olarak veya bir hakkın yasaların tanıdığı yetkilerin sınırları içinde olmakla birlikte, amacından saptırarak kullanılması olarak da açıklayabiliriz. Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine göre herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Yani bir hak sahibi hakkını kullanırken ve borçlu borcunu öderken objektif iyi niyet kurallarına uymak, hak sahibi başkasına zarar vermek amacını taşımasa bile hareketi açıkça iyi niyet kurallarına aykırı ise ve başkasını zarara uğratıyorsa veya hak sahibine sağladığı yarar ile başkasına verdiği zarar arasında aşırı dengesizlik varsa bu durumu hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirebiliriz. Anayasa başta olmak üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu hak sahibinin hakkını kullanırken objektif iyi niyet kuralları içinde hareket etmesini emretmiş aksi davranışın hukuk düzeni tarafından korunamayacağını belirtmiştir.

Kötü niyetli olmasa da alacaklı tarafından yasadaki boşluktan yararlanılarak bir ilamdaki haklar için ayrı ayrı takip başlatılarak sebepsiz zenginleşmeye neden olacak şekilde fazladan avukatlık ücreti talep edilmesi hakkın kötüye kullanılmasıdır. Bu durum hukuk düzeni tarafından korunamaz. Hakim yukarıda belirtilen yasa maddeleri gereğince yasadaki boşluğu objektif iyi niyet kuralları içinde doldurmak zorundadır. İlam bir bütün olmasına rağmen yasal ve geçerli bir neden olmaksızın alacaklının 2 ayrı takip başlatmak suretiyle yasalarda belirtilen dürüstlük kuralına uymadığı, borçlunun zarara uğramasına neden olduğu anlaşılmıştır.Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında alacaklının bu davranışı hukuk düzeni tarafından korunamayacağı için mahkeme tarafından borçlunun bu yöndeki şikayetinin kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddi isabetli olmamıştır.

SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366. ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’nun 388/4. ( HMK m.297/ç ) ve İİK’nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 09.03.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”

 

(ictihatlar.net, 06.02.2017)

Paylaş

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • İCRA TAKİP DOSYASININ İŞLEMDEN KALDIRILMASI, İTİRAZIN İPTAL İNCELEMESİ GÖRÜLÜR

T.C
YARGITAY
3.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2007/18006
KARAR NO:2007/19088
KARAR TARİHİ:13.12.2007

>İTİRAZIN İPTALİ—DOSYANIN İŞLEMDEN KALDIRILMASI—TEMERRÜT

ÖZET:TAKİP DOSYASININ İİK’NIN 78. MADDESİ GEREĞİNCE İŞLEMDEN KALDIRILMIŞ OLMASI, İTİRAZIN İPTALİ TALEBİNİN İNCELENMESİNE ENGEL TEŞKİL ETMEZ.

2004 s. Yasa m. 67,78

Dava dilekçesinde, 2.250 YTL alacak ve fer’ileri için takibe itirazın iptali, inkar tazminatının masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın reddi cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği düşünüldü.

Davada, Foça İcra Müdürlüğü’nün 2004/1 sayılı dosyasında 2.250 YTL alacak ve fer’ileri için girişilen icra takibine itirazın iptali, inkar tazminatının davalıdan tahsili istenilmiştir.

Mahkemece, İcra Müdürlüğü’nün 2004/1 sayılı dosyasında düşürülme kararı verildiği, icra müdürünün bu konudaki işlemi şikayet yoluyla halledilmeden, davacı tarafça bu davanın açıldığı gerekçe gösterilmek suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Takibe konu, İcra Müdürlüğü’nün 2004/1 sayılı dosyasında; icra müdürü tarafından, 20.08.2006 tarihli kararla "İİK’nın 78. maddesinde belirtilen süre içinde dosya işlem görmediğinden dosyanın takipsizlik nedeniyle düşürülmesine" karar verilmiştir.

İİK’nın 78. maddesine göre; alacaklının haciz isteme hakkı, bir yıllık süreye tabidir. Haciz isteme hakkı, ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren bir yıl geçmekle düşer (m. 78, II c. 1) ve takip dosyası işlemden kaldırılır (m. 78, IV). Ancak yenileme talebi ile takip devam etmekte, kaldı ki davacı, dava yolu ile (İİK m. 67) itirazın iptalini ve takibin devamını talep etmektedir.

İİK’nın 66. maddesi uyarınca takibe itiraz üzerine takip durmakta, itirazın iptaline ilişkin ilamın İcra Dairesine verilmesi ile takibe devam olunmaktadır. Bu halde, iptal kararı esas alınarak takibin yürütülmesi gerekir. Yeniden icra emri tebliğ edilmez ve yenileme emrinin gönderilmiş olması takip kesinleştiği için borçluya yeniden itiraz imkanı vermez. O nedenle, İİK madde 78 uyarınca dosyanın işlemden kaldırılmış olması, itiraz üzerine duran takibe itirazın iptali talebinin incelenmesine engel teşkil etmemelidir. Bu itibarla davaya bakılarak yapılacak yargılama sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.

Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK’nın 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA) ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 13.12.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Cmt Mar 21, 2015 5:55 am


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • BANKANIN İCRA TAKİBİ, BORÇLUNUN BANKADAN MAL KAÇIRMASI, TASARRUFUN İPTALİ, GÖREV

YARGITAY 17. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/21467
KARAR: 2014/1917

Davacı Banka vekili, davalı borçlu İ… aleyhine icra takibi yaptıklarını, borcu karşılayacak malı bulunamadığını ileri sürerek borçlunun, dava konusu taşınmazdaki hissesini davalı N…’a satışına ilişkin tasarrufun iptalini talep etmiştir.

Davalı N… vekili davanın reddini savunmuştur.

Diğer davalı borçlu usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmaya gelmemiş ve davaya cevap vermemiştir.

Mahkemece, uyuşmazlığın genel kredi sözleşmesinden kaynaklandığı ve çözümünde TTK hükümlerinin uygulanacağı gerekçesi ile dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, İİK.277 ve devamı maddelerine dayanılarak açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.

Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise davalı, üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebilir (İİK.md.283/1). Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı gibi alacağın genel kredi sözleşmesinden kaynaklanmasının da görev hususunun belirlenmesine doğrudan bir etkisi yoktur. Kaldı ki davada incelenmesi gereken husus davalı borçlunun yaptığı tasarruflarının iptali gerekip gerekmediği, başka bir anlatımla İİK 277 vd maddelerinde belirtilen şartların gerçekleşip gerçekleşmediğidir. Açıklanan şekli ile görevin, İİK 281. maddesine göre genel mahkemelere ait olduğu da açıktır. Hal böyle olunca davaya devam edilerek taraf delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar vermek yerine yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi isabetli değildir.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 17.02.2014 tarihinde karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Prş Mar 19, 2015 4:39 pm


İcra ve İflas Hukuku • Banka dekontu ile birlikte asıl borçlu ve kefile takip

Merhabalar değerli meslektaşlarım ;

X bankası bir asıl borçluya kredi kullandırarak 2 kişiyi de kredi sözleşmesine müşterek ve müteselsil kefil alıyor. Banka Kredi sözleşmesinde asıl borçlu iki tane müşterek ve müteselsil kefillere imza atıyor. Banka dosyasında kefillerle birlikte 3 tane borçlu var ( 1 asıl borçlu 2 tane kefil )

Kredi sözleşmesi yükümlülüklerini yerine getirmeyen dosya borçlularına X bankasından ihtarname keşide ediliyor. İhtarnameyi keşide alan kefil ( K1 ) dosya borcunun tamamını kapatıyor.

Dekontlarla birlikte asıl borçlu ve diğer kredi sözleşmesi kefiline icra takibi yapacağız.

Burada kafama takılan soru banka dekontları ile birlikte asıl borçluya takip yapabiliyoruz fakat ikinci kefil ( K2 ) ‘ ye icra takibi yapabilirmiyiz.

Bu konu ile ilgili görüşlerinizi ve Yargıtay kararı paylaşırsanız sevinirim.

Teşekkürler…

Bilgiler: Tarih-Gönderici: ufukbey55 — Çrş Mar 18, 2015 5:25 pm


Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • KAÇAK ELEKTRİK KULLANIM BEDELİ İÇİN İCRA TAKİBİ, CEZA MAHKEMESİNDE BERAAT

YARGITAY 3. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/16901
KARAR: 2014/1488

Taraflar arasında görülen alacak davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı vekili dilekçesinde, davalı idarenin müvekkili hakkında kaçak elektrik bedeli tahakkuk ettirdiğini, davacının kaçak bedelini icra tehdidi altında ödediğini, ancak ceza mahkemesindeki yargılama sırasında beraat ettiğini beyan ederek, ödenen 2348 TL.’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dava konusu uyuşmazlık, davacının kaçak elektrik bedelinden sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, 17.5.2010 tarihli Ayar Ölçü İstasyonu’nun raporuna istinaden tutulan kaçak elektrik tutanağında "Sayacın camı aralık, sayacın camı aralanarak cisim sokmak suretiyle sayaca müdahale edildiği, sayacın içerisinde 1 adet film şeridinin olduğu," tespit edilmiştir.

Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin kaçak elektrik tüketimine ilişkin 13/a maddesi "Dağıtım sistemine veya sayaçlara veya ölçü sistemine ya da tesisata müdahale ederek, tüketimin doğru tespit edilmesini engellemek suretiyle, eksik veya hatalı ölçüm yapılması veya hiç ölçülmeden veya yasal şekilde tesis edilmiş sayaçtan geçirilmeden mevzuata aykırı bir şekilde elektrik enerjisi tüketilmesi, kaçak elektrik tüketimi olarak kabul edilir." hükmünü içermektedir. Bu anlamda, somut olaydaki fiil kaçak elektrik kullanımı kapsamındadır.

Bu hususu tespit eden, kaçak elektrik tutanağı da resmi belgelerden olup, aksi ispat edilinceye kadar geçerlidir.

Suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun “Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesi; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamıyla bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın tutarı, temyiz gücü yükletilme yeterliliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.

Görülmektedir ki, beraat kararının tespit ettiği vakıa bakımından kesin delil teşkil edebilmesi için, beraat kararında o vakıanın mevcut olup olmadığının delillerle kesin biçimde tespit edilmiş olması gerekir. Buna karşılık, delil yetersizliğinden verilmiş beraat kararı, konusu olan vakıanın mevcut olup olmadığını delillerle kesin biçimde tespit etmediği için hukuk mahkemesinde kesin delil teşkil etmez. Ceza mahkemesinin yeterli görmediği delilleri, hukuk mahkemesi tazminat için yeterli görebilir.(Prof. Dr. Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s. 705).

Somut olayda; davalı hakkında, sayaca film sokmak suretiyle kaçak elektrik kullandığı iddiasıyla kaçak elektrik tutanağı düzenlendiği, bu tutanak nedeniyle davalı hakkında görülen …2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2011/103 E.- 2011/262 K.sayılı davasında; elektrik hırsızlığı suçundan yapılan yargılama sonucunda sanık (davacı) hakkında “Sanığın suçu işlemediğinin sübuta erdiği” gerekçesi ile beraatine karar verildiği görülmektedir.

Her ne kadar, yukarıdaki açıklamalar gereğince ve ceza mahkemesi beraat kararına göre, davacının bu eylemden sorumlu tutulmaması gerekiyor ise de, ceza mahkemesinin incelemesi, eylemin suç oluşturup oluşturmayacağına ilişkindir.

Öyle ise mahkemece, bu esaslar gözetilerek, eylemin, Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliğinin 13/a maddesi gereğince, kaçak elektrik kullanımı teşkil ettiği, ceza mankemesi beraat kararının hukuk hakimini bağlamayacağı, davacı hakkında tutulan kaçak elektrik tutanağının da aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden bulunduğu gözetilerek, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanlış gerekçeler ile yazılı şekilde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 04.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Sal Mar 17, 2015 9:28 pm


İcra ve İflas Hukuku • İCRA TAKİPLERİNDE TARAF EHLİYETİ NEDİR,KİMLERİN TARAF EHLİYETİ VARDIR

İcra takiplerinde taraf ehliyeti nedir, kimlerin taraf ehliyeti vardır?

Türk Medeni Kanun’un 8. maddesine göre her insanın hak ehliyeti vardır.Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler. Aynı kanunun hak ehliyeti başlıklı 48. maddesinde ise ,tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.
İcra Müdürlüğü, taraf ehliyeti bulunup bulunmadığını resen kontrol etmekle yükümlüdürler.

Türk Medeni Kanunu’nun 9. ve devamı maddelerinde, Fiil ehliyetine sahip olan kimsenin, kendi fiilleriyle hak edinebileceği ve borç altına girebileceği, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyetinin bulunduğu, erginliğin, onsekiz yaşın doldurulmasıyla başladığı hüküm altına alınmıştır.

Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılarsa, sınırlı takip ehliyetine sahiptirler. Bu kimseler icra takiplerinde ancak kanuni temsilcileri tarafından temsil edilirler.

Tüzel kişilerde ise takip ehliyeti, yetkili organları aracılığıyla kullanır.
Adi şirketler, tereke ve kat malikleri kurulu gibi bazı kişi ve mal topluluklarının tüzel kişiliği yoktur. Bunlara ilişkin özel düzenlemeler söz konusu olup, her biri ayrı soru başlığı altında açıklanmıştır. Av. Ahmet Erkan

T. M. K-MADDE 8
BİRİNCİ KİTAP : KİŞİLER HUKUKU
BİRİNCİ KISIM : GERÇEK KİŞİLER
BİRİNCİ BÖLÜM : KİŞİLİK
A – GENEL OLARAK
I. HAK EHLİYETİ
Her insanın hak ehliyeti vardır.

Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.

T. M. K-MADDE 9
II. FİİL EHLİYETİ
1. KAPSAMI
Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.

T. M.K– MADDE 48
B. Hak ehliyeti
Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Mar 08, 2015 8:55 pm


İcra ve İflas Hukuku • MAHKEME İLAMIYLA(KARARIYLA) İLAMSIZ TAKİP BAŞLATILABİLİR Mİ

Mahkeme ilamıyla ilamsız takip başlatılabilir mi?

Alacaklının takip talebine eklediği belgenin para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam olması halinde icra memurunun borçluya örnek 4-5 nolu icra emri tebliğ etmesi yasal zorunluluktur.
Alacaklının talebi üzerine ya da kendiliğinden ilamsız icra takiplerine ilişkin ödeme emri göndermesi açıkça yasanın emredici hükmüne aykırıdır.

Pek tabidir ki elinde ilam olan bir alacaklının ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması da hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacaktır.
Nitekim ilamlı icra takibinde borçlunun itirazı takibi durdurmayacağı gibi itfa ve imhal itirazlarının ispatı ancak “yetkili mercilerce re’sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya tetkik merciinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle” (İİK. m. 33) mümkün olacaktır.

Halbuki ilamsız icra takibinde itiraz üzerine takip duracak ve alacaklının itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurarak olumlu karar alması gerekecektir. Yine ilamlı icra takibini alacaklı istediği icra dairesinde yapabilecekken(İİK. m.34), ilamsız icra takibinde genel yetki kurallarına göre (İİK. m.50) takip yapması gerekecektir.

O zaman elinde ilam olan bir alacaklı bu kadar avantajlar var iken neden ilamsız icrayı tercih eder? Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İİK. nun 36.maddesini bir diğer anlatımla borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir. (İİK. m 40)
İcra ve İflas Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. 6100 sayılı HMK’nun 29/1.maddesine göre ise taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır.
Kaldı ki mahkemeye başvurup alacağını ilama bağlayan bir kişinin ilamlı takip yapmak yerine ilamsız takibi tercih etmek suretiyle borçlunun yapabileceği itiraz üzerine yeniden itirazın kaldırılması ya da iptali amacıyla mahkemeye başvurması ve bu şekilde Devletin yargı organlarının gereksiz şekilde meşgul edilmesi anlamına da geleceğinden kabulü mümkün değildir.
Alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İİK.nun 32.maddesi amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda,Yargıtay’ın yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamaz. Av. Ahmet Erkan

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/11615
KARAR: 2013/20162

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı tarafından A… 3.İş Mahkemesinin 2011/985 esas, 2012/777 karar sayılı 03.07.2012 tarihli ilamına dayalı olarak genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığı, örnek 7 numaralı ödeme emri tebliği üzerine borçlunun icra dairesine itirazı ile duran takibin devamını sağlamak amacıyla alacaklının itirazın kaldırılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu anlaşılmıştır.

İcra İflas Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca, alacaklı tarafından para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam icra dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup, icra memurunun aksi yöndeki işlemleri kamu düzenine aykırılık oluşturacağından, süresiz şikayete tabi olacağı gibi hakim tarafından da re’sen gözetilmelidir.

Alacaklının takip talebine eklediği belgenin para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam olması halinde icra memurunun borçluya örnek 4-5 nolu icra emri tebliğ etmesi yasal zorunluluktur. Alacaklının talebi üzerine ya da kendiliğinden ilamsız icra takiplerine ilişkin ödeme emri göndermesi açıkça yasanın emredici hükmüne aykırı olacaktır.

Pek tabidir ki elinde ilam olan bir alacaklının ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması da hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacaktır. Nitekim ilamlı icra takibinde borçlunun itirazı takibi durdurmayacağı gibi itfa ve imhal itirazlarının ispatı ancak “yetkili mercilerce re’sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya tetkik merciinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle” (İİK. m. 33) mümkün olacaktır. Halbuki ilamsız icra takibinde itiraz üzerine takip duracak ve alacaklının itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurarak olumlu karar alması gerekecektir. Yine ilamlı icra takibini alacaklı istediği icra dairesinde yapabilecekken(İİK. m.34), ilamsız icra takibinde genel yetki kurallarına göre (İİK. m.50) takip yapması gerekecektir.

O zaman elinde ilam olan bir alacaklı bu kadar avantajlar var iken neden ilamsız icrayı tercih eder? Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İİK.nun 36.maddesini bir diğer anlatımla borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir (İİK. m 40). İcra ve İflas Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. 6100 sayılı HMK’nun 29/1.maddesine göre ise taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır.

Kaldı ki mahkemeye başvurup alacağını ilama bağlayan bir kişinin ilamlı takip yapmak yerine ilamsız takibi tercih etmek suretiyle borçlunun yapabileceği itiraz üzerine yeniden itirazın kaldırılması ya da iptali amacıyla mahkemeye başvurması ve bu şekilde Devletin yargı organlarının gereksiz şekilde meşgul edilmesi anlamına da geleceğinden kabulü mümkün değildir.

Şu hale göre alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İİK.nun 32.maddesi amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda, Dairemizin yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.

O halde ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağından, mahkemece bu hususun re’sen nazara alınarak alacaklının itirazın kaldırılması isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/05/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 


İcra ve İflas Hukuku • HACİZ KAYDI BULUNAN ARACA, HACİZ MAHALLİN’DE GÖRÜLÜRSE YAKALAMA YAPILIRMI

İ. İ .K- MADDE 59
TAKİP MASRAFLARI:
(Değişik madde: 06/06/1985 – 3222/4 md.)

Takip masrafları borçluya aittir. Alacaklı, yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını ve ayrıca takip talebinde bulunurken borçlunun 62 nci maddeye göre yapabileceği itirazın kendisine tebliğ masrafını da avans olarak peşinen öder.

Alacaklı ilk ödenen paradan masraflarını alabilir.

İ. İ. K- MADDE 88
MAHCUZ MALLARI MUHAFAZA TEDBİRLERİ :
1 – TAŞINIRLAR HAKKINDA:
(Değişik madde: 6352 S.K. – 02.07.2012/ m.17; yürürlük: 6352 S.K. m.106 gereği: 05.01.2013)

"Haczolunan paraları, banknotları, hamiline ait senetleri, poliçeler ve sair cirosu kabil senetler ile altın, gümüş ve diğer kıymetli şeyleri icra dairesi muhafaza eder.

Diğer taşınır mallar, masrafı peşinen alacaklıdan alınarak muhafaza altına alınır. Alacaklı muvafakat ederse, istenildiği zaman verilmek şartıyla, muvakkaten borçlu yedinde veya üçüncü şahıs nezdinde bırakılabilir. Üçüncü şahsın elinde bulunan taşınır mallar haczedildiğinde, üçüncü şahsın kabulü hâlinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılır. Mallar satış mahalline getirilmediği takdirde muhafaza altına alınabilir veya yediemin değişikliği yapılabilir.

Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası andlaşma hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yabancı devlet başkanı, parlamento başkanı, hükümet başkanı veya hükümet üyelerini taşıyan ulaşım araçları, bu kişiler Türkiye’de bulundukları sürece, muhafaza altına alınamaz ve yediemine bırakılamaz.

İcra dairesi üçüncü bir şahsa rehnedilmiş olan malları da muhafaza altına alabilir. Ticari işletme rehni kapsamındaki taşınırlar ise icra dairesince satılmalarına karar verilmesinden sonra muhafaza altına alınabilir. Bu mallar paraya çevrilmediği takdirde geri verilir.

Haczedilen mallar, Adalet Bakanlığı tarafından yetki verilen gerçek veya tüzel kişilere ait lisanslı yediemin depolarında muhafaza edilir. Yetki verilen gerçek veya tüzel kişiler, bu yetkilerini Adalet Bakanlığının onayıyla alt işleticilere aynı standartları sağlamak koşuluyla devredebilirler. Bu devir, yetki verilen gerçek veya tüzel kişilerin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Bu depoların yönetmelikte belirlenen nitelik ve şartlara uygunluğunun saptanması sonucunda işletme belgesi Adalet Bakanlığı tarafından verilir. Haczedilen malların muhafaza işlemleri; lisanslı yediemin depolarının kuruluşuna, bu depolarda bulunması gereken asgari niteliklere, depo için alınacak teminata, mallar için muhtemel rizikolara karşı yapılacak sigortaya; işletici olma niteliklerine, işletici lisansına, Adalet Bakanlığı tarafından bu lisansın verilmesine; Adalet Bakanlığının lisanslı işletmelerle ilgili görev ve yetkilerine; faaliyetin durdurulması ya da iptali gibi idari tedbir ve tasarruflara; bu depoların denetimine ve diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikte düzenlenir. Haczedilen malların muhafazası aşamasındaki ücretler Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenecek tarifeyle belirlenir.

İcra dairesi, depo ve garajlarda ve yediemin olarak kendisine haczedilen malın bırakılmış olduğu üçüncü kişilerde saklanıp da hukuken artık muhafazasına gerek kalmayan malı, vereceği uygun süre içinde geri almasını ilgililere resen bildirir. Verilen süre içinde eşya geri alınmazsa, icra müdürü tetkik merciinin kararı ile taşınır mal satışlarına ilişkin hükümler uyarınca bunları satar. Elde edilen miktardan muhafaza ve satış giderleri ödenir. Artan miktar 9 uncu madde hükmüne göre muhafaza olunur. Bu konuda ortaya çıkan ihtilaflar tetkik mercii tarafından basit yargılama usulüne göre çözülür.

İcra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçlar, en geç üç iş günü içinde en yakın icra müdürlüğüne teslim edilir. Aracı teslim alan icra müdürlüğü, aracın yakalanmasını isteyen icra müdürlüğüne bildirimde bulunur.”

Haciz mahaline gidildiğinde,borçluya ait aracın haciz mahalinde görüldüğü anda,alacaklı tarafından haczinin talep edilmesi halinde İİK.nun 59 ve 88.Maddeleri gereğince masrafının yatırılması ve menkul olması nedeni ile araç yediemine teslim edilip,muhafaza altına alınır.
Yukarıda belirtilen maddeler gereği varsa bilirkişi ücreti ve 3 aylık depo ücreti, kararı veren memura yatırılması neticesi halinde işlem yapılır.Fiili haciz yapılabilir. Fakat yakalama avansı yatırılmadan yakalama / muhafaza yapılmaz.

T.C.
ADALET BAKANLIĞI
Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü
*
*
Sayı**** :B.03.0.HİG.0.00.00.03-045.02[02]-504-2013/57/238******** ************************************************ 04/01/2013
Konu** :Yakalanan araçların teslimi
*
*
.………….. CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

*
*
Bilindiği üzere, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun 5 Temmuz 2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
*
Anılan Kanunun 5 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girecek olan 17 nci maddesinin 7. fıkrası ile yeni hükümler getirilen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 88 inci maddesinin son fıkrasında "İcra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçlar, en geç üç iş günü içinde en yakın icra müdürlüğüne teslim edilir. Aracı teslim alan icra müdürlüğü, aracın yakalanmasını isteyen icra müdürlüğüne bildirimde bulunur."
*
hükmü yer almaktadır.
*
Bu itibarla, icra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçların icra müdürlüklerine teslimi ve teslim usulünün düzenlenmesi gerekli görüldüğünden, icra dairelerince;
*
1) Öncelikle, İcra ve İflas Kanununun 59 uncu maddesi uyarınca alacaklının takip masraflarını peşin olarak yatırması zorunluluğu, 88 inci maddesindeki resen harekete geçme yükümlülüğü ve 110 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen alacaklının sorumluluğu dikkate alınarak fiili haciz, kıymet takdiri, çekici, gerektiğinde bilirkişi ücreti ile öngörülecek yediemin ücretinin yatırılması halinde muhafaza işlemlerinin yerine getirilmesi, bu yükümlülük yerine getirilmediği takdirde yakalama ve muhafaza taleplerinin kesinlikle yerine getirilmemesi, aksine davranışın mali, cezai ve hukuki sorumluluğu gerektirebileceğinin hatırdan çıkarılmaması,*
*
2) Kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçların mesai saatleri içerisinde icra müdürlüğüne; birden fazla icra müdürlüğü olan yerlerde ise tevzi icra müdürlüğünce tespit edilecek icra müdürlüğüne, yakalama tutanağı ve araç geçici olarak bir yere teslim edilmişse (UKAME, resmi ya da özel otopark gibi) teslim tesellüm tutanağı ile birlikte teslim edilmesi, icra müdürlüğüne aracın teslimi sırasında kolluk ve icra müdürlüğü personelinin bizzat hazır bulunması,
*
3) Kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan aracın en yakın icra müdürlüğüne teslimine kadar geçici muhafaza işlemlerinin kolluk görevlilerince yerine getirilmesi,
*
4) Aracı teslim alan icra müdürlüğü tarafından yakalama talep eden yetkili icra müdürlüğü ile irtibata geçilerek fiili haciz için en kısa sürede talimat yazılması ve muhafaza masrafları için alınan avansın gönderilmesinin istenmesi,
*
5) Yakalama talebi üzerine aracın yakalandığının bildirdiği yetkili icra müdürlüğü tarafından ise en kısa sürede fiili haciz için talimat yazılması ve peşin olarak alınan avansın talimat icra müdürlüğüne gönderilmesi,
*
6) Talimatı alan icra müdürlüğü tarafından kolluk kuvvetlerince yakalanıp teslimi yapılan araç üzerinde fiili haczin uygulanması ve muhafaza işleminin yapılması,
*
7) Talimat icra müdürlüğünce öncelikli olarak teslim alınan yakalamalı aracın çekici ve* depo masraflarının peşin avanstan karşılanması,
*
8) Daha önce yakalanıp da kolluk güçlerinin otoparklarında veya hizmet binalarının bahçelerinde beklemekte olan araçlarla ilgili olarak da; önceki genel yazılarımızda belirtildiği gibi yakalama isteyen yetkili icra müdürlükleri tarafından araçların teslim alınması için gereğinin en kısa sürede yerine getirilmesi, yasal zorunluluğa rağmen avans alınmadan yakalama istemi yapılan dosyaların ele alınarak gereken avansın yatırılması talebini ve yatırılmamasının yasal sonuçlarını içerecek şekilde alacaklı tarafa muhtıra çıkarılması,
*
9) Hukuken muhafazasına gerek kalmayan araçlar hakkında ise 21/12/2012 tarihli ve B.03.0.HİG.0.00.00.03/5406/29577 sayılı genel yazımızda belirtildiği şekilde İcra ve İflas Kanununun 88/6 ve 6352 sayılı Kanunun geçici 11 inci maddeleri uyarınca satış ve tasfiye işlemlerinin yapılması,
*
hususlarında bilgi edinilmesini, keyfiyetin yargı çevrenizdeki icra müdürlüklerine ve bilgileri bakımından icra mahkemelerine duyurulmasını rica ederim.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Sal Mar 03, 2015 11:11 pm