Etiket arşivi: İCRA

Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları • İCRA TAKİBİNDE YETKİ İTİRAZI,İTİRAZIN İPTALİ DAVASINDA BAĞLAYCI DEĞİLDİR

İ. İ. K- MADDE 50 .(Değişik madde: 03/07/1940 – 3890/1 md.)

Para veya teminat borcu için takip hususunda Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile tatbik olunur. Şu kadar ki, takibe esas olan akdin yapıldığı icra dairesi de takibe salahiyetlidir.

Yetki itirazı esas hakkındaki itirazla birlikte yapılır. icra mahkemesi tarafından önce yetki meselesi tetkik ve kati surette karara raptolunur.

İki icra mahkemesi arasında yetki noktasından ihtilaf çıkarsa Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 25 inci maddesi hükmü tatbik olunur.

T.C
YARGITAY
22.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2012/26309
KARAR NO: 2013/19219
KARAR TARİHİ: 19.09.2013

Davacı, davalı aleyhine Aydın 2. İcra Müdürlüğünde takip başlatmış, davalı borçlu yetkiye ve borca itiraz etmiş; davacı, itirazın iptali davasını Çine Asliye Hukuk Mahkemesinde ikame etmiş; davalı, yetki itirazında bulunarak yetkili mahkemenin Çine mahkemeleri, yetkili icra müdürlüğünün Çine icra müdürlüğü olduğunu savunmuştur.

Mahkemece, ilamsız icra takiplerinde yetkili icra müdürlüğü hususunda genel yetki kurallarına atıf yapıldığı, davalı borçlunun icra takibine yapmış olduğu yetki itirazının yerinde olduğu, takibin öncelikle yetkili icra müdürlüğü olan Çine icra müdürlüğünde yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

YARGITAY; icra takibindeki yetki itirazının, itirazın iptali davasında bağlayıcı olmadığını belirterek; 5521 sayılı Kanun m.5 hükmü gereği davanın esasına girilerek yargılama yapılması gerektiğinden bahisle yerel mahkeme kararını bozmuştur.

"Davacı, icra takibine yapılan itirazın iptaliyle icra inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : Davacı vekili, davalı aleyhine 5.4.2011 tarihinde Aydın 2. İcra Müdürlüğünün 2011/____ esas sayılı dosyasıyla takip başlatıldığını, davalı borçlunun takibe haksız itiraz ettiğini, borçlunun yetki itirazını kabul etmediklerini, borcun ifa edileceği yerin borç para borcu olduğundan ve götürecek borçlardan olduğundan alacaklının ikametgahında takip yapılabileceğini, ayrıca davalı borçlunun sözleşmedeki edimlerin hiçbirini yerine getirmediğini, bu sebeple borca yapmış olduğu itirazların da kabul edilemeyeceğini belirterek, itirazın iptaline ve inkar tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

Davalı vekili, yetki itirazında bulunduklarını ifade ederek, yetkili icra dairesinde takip yapılmadığını, yetkili mahkemenin Çine mahkemeleri, yetkili icra müdürlüğünün Çine icra müdürlüğü olduğunu, davacının sözleşme tarihinde Çine’de ikamet ettiğini, ayrıca sözleşmenin 13. maddesinde Çine mahkemelerinin ve icra dairelerinin yetkili olduğunun kabul edildiğini, ayrıca borca itiraz dilekçesinde de belirtildiği üzere müvekkilinin karşı tarafa hiç bir borcu bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, ilamsız icra takiplerinde yetkili icra müdürlüğü hususunda genel yetki kurallarına atıf yapıldığı, iş mahkemesinde görülen bu davada borçlunun ikametgahı ya da işin yapıldığı yer icra dairelerinin yetkili olduğu, borçlunun ikametgahının ve işin yapılacağı yerin Çine ilçesi olduğu, davalı borçlunun icra takibine yapmış olduğu yetki itirazının yerinde olduğu, takibin öncelikle yetkili icra müdürlüğü olan Çine İcra Müdürlüğünde yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı davacı temyiz etmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık, mahkemenin yetkili olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

5521 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu 5. maddesinde iş uyuşmazlıklarında yer itibariyle yetkili iş mahkemelerini belirlemiştir. Buna göre, "İş mahkemelerinde açılacak her dava, açıldığı tarihte dava olunanın Türk Medeni Kanunu gereğince ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılabileceği gibi, işçinin işini yaptığı işyeri için yetkili mahkemede de bakılabilir. Bunlara aykırı sözleşme muteber sayılmaz."

İş mahkemesine açılan dava, dava tarihinde davalının ikametgahının bulunduğu veya işçinin işini yaptığı yerdeki iş mahkemesi veya iş davalarına bakmakla görevli mahkemede açılmalıdır.

İş mahkemesinin yetkisi kamu düzeniyle ilgili olduğundan davalı tarafça süresinde yapılmasa da hakim tarafından kendiliğinden bu husus göz önünde bulundurmalıdır. Bir başka anlatımla hakim, davanın her aşamasında yetki itirazını dikkate alabileceği gibi, kendisi de re’sen yetkisizlik kararı verebilir.

Somut uyuşmazlıkta, sunulan işyeri kayıt ve belgelerine göre, davalıya ait işyerinin ve davacının çalıştığı yerin Çine ilçesinde bulunduğu, Çine mahkemelerinin yetkili olduğu anlaşılmaktadır. İcra takibindeki yetki itirazı, itirazın iptali davasında bağlayıcı değildir. Mahkemece 5521 Sayılı Kanun’un belirtilen hükmü gereği davanın esasına girilerek yargılama yapılması gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.

KARAR : Temyiz olunan kararın, yukarda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde ilgiliye iadesine 19.9.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi."

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Mar 01, 2015 2:39 pm


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • TRAFİK KAZASI NEDENİYLE TAZMİNAT TALEBİ, İCRAYA İTİRAZ, İCRA İNKAR TAZMİNATI

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/488
KARAR: 2014/48

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; … 8. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce dava konusuz kaldığından hüküm kurulmasına yer olmadığına, şartları oluşmadığından her iki tarafın da icra inkâr tazminatı taleplerinin reddine, dair verilen 08.12.2010 gün ve 2010/240 E., 2010/433 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 25.06.2012 gün ve 2011/4096 E., 2012/7990 K. sayılı ilamı ile;

(…Davacılar vekili, müvekkillerinin murisinin 09.03.2006 tarihinde gerçekleşen kazada ölmesi üzerine davalı şirkete tazminat ödemesi hususunda başvurduklarını ancak hazırlanan aktüer raporu doğrultusunda paranın müvekkillerine ödenmediğini, bunun üzerine … 15. İcra Müdürlüğü’nün 2010/6533 Esas sayılı takip dosyasıyla davalı aleyhine 05.05.2010 tarihinde 15.000 TL asıl alacak üzerinden ilamsız takip başlattıklarını, bu takibe davalı şirketçe haksız olarak itiraz edildiğini, takibin durduğunu belirterek davalının itirazının iptali ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacıların 04.05.2010 tarihinde müvekkili şirketi ibra ettiğini ve aynı gün paranın havuz hesabına havale edildiğini, davalının kötü niyetli olarak dava açtığını ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre; dava konusuz kaldığından hüküm kurulmasına yer olmadığına, şartları oluşmadığından her iki tarafın da icra inkâr tazminatı taleplerinin reddine, davalı tarafça davanın açılmasına sebep olunduğundan, yargılama giderlerinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava trafik kazasından kaynaklanan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.

Yerel mahkemece, alacağın likit olmadığı gerekçesiyle davacı tarafın icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir. Davacılar, destekten yoksun kalma tazminatı talebiyle davalı sigorta şirketine başvuruda bulunmuşlar, taraflar akrüerya uzmanından alınan raporda belirlenen 16.131 TL’nin davacılara ödenmesi hususunda anlaşmışlar ve 04.05.2010 tarihli ibraname ve mutabakatnameyi tanzim etmişlerdir. Bu belgeyle aynı gün ödeme tarihi olarak da belirlenmiştir. İşbu dava ise 25.05.2010 tarihinde ikame edilmiştir. Davalı tarafça ibranamede belirlenen miktar olan 16.131 TL, 16.06.2010 tarihinde davacılara ödenmiştir. Davalı taraf hiçbir aşamada, davacı yanca talep edilen alacağın belirli olmadığı iddiasında bulunmamış, tüm aşamalarda paranın havuz hesabında bulunması dolayısıyla davacı tarafa ödemenin yapılamadığı iddiasında bulunmuştur. Buna göre, davalı tarafça davadan sonra ödenen alacağın, taraflar arasında ibranamenin imzalandığı 04.05.2010 tarihinde likit hale geldiğinin kabulü gerekir. Hal böyle olunca, mahkemece likit olan alacağın %40’ından az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hatalı gerekçeyle davacı tarafın icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş olması isabetli değildir…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava; ölümlü trafik kazası sonucu ödenmeyen destek tazminatının tahsili amacıyla başlatılan takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacılar vekili, müvekkillerinin oğlunun 09.03.2006 tarihinde gerçekleşen kazada ölmesi üzerine davalı şirkete tazminat ödemesi hususunda başvurduklarını, ancak hazırlanan aktüer raporunda belirtilen paranın müvekkillerine ödenmediğini, bunun üzerine Ankara 15. İcra Müdürlüğü’nün 2010/6533 esas sayılı takip dosyasıyla davalı aleyhine 05.05.2010 tarihinde 15.000 TL asıl alacak üzerinden ilamsız takip başlattıklarını, bu takibe davalı şirketçe haksız olarak itiraz edildiğini, takibin durduğunu belirterek davalının itirazının iptali ile icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacıların 04.05.2010 tarihinde müvekkili şirketi ibra ettiğini ve aynı gün paranın havuz hesabına havale edildiğini, davalının kötü niyetli olarak dava açtığını ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, dava konusuz kaldığından hüküm kurulmasına yer olmadığına, şartları oluşmadığından her iki tarafın da icra inkâr tazminatı taleplerinin reddine, davalı tarafça davanın açılmasına sebep olunduğundan, yargılama giderlerinin davalı tarafa yüklenmesine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiş, Özel Daire’ce yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuş, Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiş, direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız fiilden kaynaklanıp takip konusu yapılan ve borçlunun itiraz ettiği alacağın, taraflar arasında imzalanan ibraname tarihinde likit hale gelip gelmediği, buradan varılacak sonuca göre de, alacağın %40’ından az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere, özellikle davalı tarafça davadan sonra ödenen alacağın miktarının, taraflar arasında 04.05.2010 tarihinde düzenlenen mutabakatnamede alacağın belirlendiği ve bu belgenin imzalandığı tarih itibariyle, alacağın likit hale geldiği anlaşıldığına göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı kanunun 440/1.maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 29.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Şub 25, 2015 10:36 pm


Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları • İCRA HAKİMİNİN HUKUKİ SORUMLULUĞU, UYAP’TA YETERLİ ARAŞTIRMA YAPMAYAN HAKİM…

YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2013/1151
KARAR: 2014/28

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 12. Hukuk Dairesince;

“İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … 2. İcra Müdürlüğünün 2009/4546 Esas sayılı takip dosyası alacaklıları olan J. ile G… alacaklarını F…temlik ettiklerini, F. yaptığı icra takibinin kesinleştiğini, müvekkilinin ½ hissesinin haczedildiğini, 450.000,00 TL olarak kıymet takdir edilen taşınmazın satışa çıkarıldığını, 275.000,00 TL bedel üzerinden alacaklıya ihale edildiğini, 7 günlük sürede (18.02.2011 günü) ihalenin feshi talebini içeren dilekçeyi …1. İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmek üzere …1. İcra Hukuk Mahkemesine verdiklerini, 2011/164 Muh. İle dava harç ve masraflarını yatırdıklarını, icra müdürlüğünce 21.02.2011 tarihinde ihalenin feshi davası açılıp açılmadığının sorulduğunu, …1. İcra Hukuk Mahkemesince de dava açılmadığının bildirmesi üzerine icra müdürlüğünce ihale kesinleştirilerek alıcı F… adına tescili için müzekkere yazıldığını, 22.02.2011 tarihinde de taşınmazın F… adına tescil edildiğini, aynı gün taşınmazın F… tarafından F. O.devredildiğini, ihalenin feshi davasının …1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/209 Esasında görülmekte olduğunu, süresinde açılan bir ihalenin feshi davası bulunmasına rağmen, UYAP ortamında gerekli araştırmayı yapmadan davanın açılmadığı yönünde icra müdürlüğüne bilgi veren ve ihalenin kesinleşmesine neden olan hâkimin eylemi nedeniyle müvekkilinin 295.941,50 TL zarara uğradığını, ayrıca müvekkilinin olay nedeniyle büyük elem duyduğunu belirterek 10.000,00 TL manevi, 295.941,50 TL maddi tazminatın davalıdan yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.

SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesi uyarınca davanın “hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde” açılabileceğini, davacının davasını süresinde açmadığının tespit edilmesi durumunda davanın süreden reddi gerektiğini, dava açma şartının gerçekleşmediğini, HMK.nun 46. maddesindeki koşulların bulunmadığını, sorumluluk nedenlerinin sınırlı ve sayılı olduğunu, HMK.nun 48. maddesine göre dayanılan sorumluluk nedenlerinin delillerinin de açıkça belirtilmediğini savunarak davanın reddini ve HMK.nun 49. maddesi gereğince davacı aleyhine disiplin para cezasına hükmedilmesini talep etmiştir.

İHBAR OLUNANIN SAVUNMASI:İhbar olunana dava dilekçesi usulüne uygun olarak tebliğ edildiği halde, herhangi bir dilekçe vermediği görülmüştür.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca hazine aleyhine açılan tazminat istemine ilişkindir.

1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu, ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldıran, 12.01.2011 tarih ve 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve “Hâkimin Hukuki Sorumluluğu” başlığı altında yer verilen düzenlemeyle, 46 ilâ 49. maddelerinde; sorumluluk sebepleri, yargılamada görevli mercii, dava dilekçesine dair özel yöntem ve davanın reddi halinde verilecek ceza ile ilgili özel hükümler getirmiş, hâkimlerin hukukî sorumluluğuna ilişkin yeni bir sistem benimsemiştir.

Ayrıca 6110 Sayılı Kanunun 12.maddesiyle 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununa 93/A maddesi eklenmiştir. Bu maddede: “Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle; ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği, kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamayacağı, Devlet aleyhine açılacak tazminat davasının, ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün ya da dava sonunda verilen hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabileceği” düzenlemesine yer verilmiştir.

GÖREV: İcra hukuk mahkemesi hâkiminin fiil ve kararlarından dolayı tazminat davası açıldığından ve bu mahkemenin temyiz mercii de dairemiz olduğundan, davaya bakmaya ilk derece mahkemesi sıfatıyla dairemiz görevli bulunmaktadır.

HUSUMET: 2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesinde; “Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veyaverdikleri her türlü kararlar nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir” denilmekte, 6100 Sayılı HMK’nun 46. maddesinin 1. fıkrasında da; “Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir” hükmü yer almaktadır. Bu hükümlere göre hâkimlerin yargısal faaliyetlerinden kaynaklanan zararlardan dolayı ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecektir. Davacı da davasını yukarıdaki hükümlere uygun olarak devlete karşı açmıştır.

İHBAR: 6100 Sayılı Kanunun 48. maddesinin 2. fıkrasının; “Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder” şeklindeki emredici hükmü gereği, dava, kararı veren hâkim C…’a resen ihbar edilmiştir.

VEKALET: HMK.nun 74. maddesi uyarınca, vekilin işbu tazminat davasını açabilmesi için, vekâletnamesinde açık yetki bulunması gerektiği halde davacı vekilince sunulan vekâletnamede özel yetki bulunmadığından, davacı vekiline “hâkimin fiili sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açma” yetkisini içeren vekâletname sunması hususunda tensip tutanağının tebliği tarihinden itibaren iki hafta kesin süre verilmiş, verilen sürede özel yetki içeren vekaletname sunulmuştur.

HARÇ VE GİDER AVANSI: HMK’nun 120. maddesinin 1. fıkrasında; “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır” hükmü yer almaktadır. Davacı HMK’nun 120. maddesi gereği dava açarken yatırması gereken gider avansını yatırmamış, daha sonra çıkarılan muhtıra üzerine yatırmıştır.

ÖN İNCELEME: Dava dilekçesi ve ekleri, ihbar olunan ile davalıya, davalı vekilinin cevap dilekçesi davacı vekili ile ihbar olunana tebliğ edilmiş, davacı vekilince cevaba cevap dilekçesi verilmiştir.

TEMİNAT: Teminat yatırılması dava şartı olduğundan, davacının yabancı uyruklu olması da gözetilerek Adalet Bakanlığı Uluslararası Hukuk ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğüne müzekkere yazılmış, Almanya ile Ülkemiz arasında teminattan muafiyete dair sözleşme ya da karşılıklılık olup olmadığı sorulmuş, teminattan muafiyete dair sözleşme bulunduğu bildirildiğinden, davacının teminat yatırması istenilmemiştir.

SÜRE: 2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesinin 2. fıkrasında; “Devlet aleyhine açılacak tazminat davası, ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan… hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir” düzenlemesi yer almaktadır.
Bu maddeye göre dava açmanın ön koşulu hükmün kesinleşmiş olmasıdır. Bir başka deyişle hâkimin sorumluluğunu gerektiren işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan hüküm kesinleşmeden tazminat davası açılması mümkün değildir.

Bu nedenle devlet aleyhine açılacak tazminat davasının, karar verildiği anda kesin ise bu tarihten, süresi içinde kanun yoluna başvurulmayarak kesinleşmiş ise kararın kesinleştiği tarihten; kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılması gerekmektedir.

Somut olayda, …1. İcra Hukuk Mahkemesi Hâkiminin “ihalenin feshi davası açılmadığı yönündeki” cevabi yazısı ile bağlantılı olan ve davacının zararına dayanak olarak gösterdiği ihalenin feshi davası derdest olup, …1. İcra Hukuk Mahkemesinin 2011/209 Esasında görülmektedir. İşlemin dayanağı olan hüküm henüz kesinleşmemiştir. Dava kesinleşmediğine göre henüz davacının zararı da doğmamıştır. Dolayısıyla işbu davada, dava açma koşulu gerçekleşmemiştir. Hükmün kesinleşmiş olması, HMK’nun 114/2. maddesi yollamasıyla 2802 Sayılı Kanunun 93/A-2 maddesi gereği dava şartı olarak belirlenmiştir. Dava şartı öncelikle incelenir ve mevcut olmaması durumunda ise davanın esasına girilmeden dava usulden reddedilir. Nitekim HMK.nun 138. maddesinde, “mahkeme, öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar hakkında dosya üzerinden karar verir” düzenlemesi yer almaktadır.

Bu nedenle ön inceleme duruşması yapmadan, dosya üzerinden davanın HMK’nun 115. maddesinin 2. fıkrası uyarınca usulden reddine karar verilmiştir. Dava usulden reddedildiğinden ve HMK’nun 49. maddesinde usulden red halinde disiplin para cezası öngörülmediğinden disiplin para cezasına hükmedilmemiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve heyetin takdirine göre;

1.2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesinde belirtilen dava açma koşulu gerçekleşmediğinden davanın usulden reddine,

2.Dava usulden reddedildiğinden HMK’nun 49. maddesi uyarınca, disiplin para cezası verilmesine yer olmadığına,

3.HMK’nun 333. maddesi gereği, hükmün kesinleşmesinden sonra, davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısım kalması halinde, iadesine karar verilerek, tebliğ gideri avanstan karşılanmak suretiyle iade kararının davacıya tebliğine,

4.492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 32,40 TL başvurma harcı yerine 21,15 TL alınmış olduğundan eksik kalan 11,25 TL başvurma harcı ile 32,40 TL maktu karar ve ilam harcı, peşin alınan 4543,25 TL harçtan düşülerek, arta kalan 4499,60 TL harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde ödeyene iadesine,

5.Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,

6.Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7. maddesinin 2. fıkrasına göre davalı yararına hesaplanan 2.640,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine…”

Dair oybirliği ile verilen 08.03.2013 gün ve 2012/3-2013/3 sayılı kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, kararın süresinde temyiz edildiğinin anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Davacı, aleyhine başlatılan icra takibi nedeniyle taşınmazının haczedildiğini, taşınmazın satışa çıkarıldığını ve alacaklıya ihale edildiğini, icra müdürlüğünce ihalenin feshi davası açılıp açılmadığının sorulması üzerine, …1. İcra Hukuk Mahkemesince de dava açılmadığının bildirmesi üzerine, icra müdürlüğünce ihale kesinleştirilerek taşınmazın alıcı adına tescil edildiğini, süresinde açılan bir ihalenin feshi davası bulunmasına rağmen, gerekli araştırmayı yapmadan davanın açılmadığı yönünde icra müdürlüğüne bilgi veren ve ihalenin kesinleşmesine neden olan hâkimin eylemi nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını belirterek, 10.000,00 TL manevi, 295.941,50 TL maddi tazminatın davalıdan yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili cevap dilekçesinde, 2802 Sayılı Kanunun 93/A maddesi uyarınca davanın “hükmün kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde” açılabileceğini dava şartlarının oluşmadığını savunmuştur.

Mahkemece yukarıda başlık bölümüne alınan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına mahal olmadığına, 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 22.01.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: admin — Çrş Şub 25, 2015 8:49 am


YHGK, İcra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için alacağın likit olması gerekir

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/19-599 esas ve 2013/145 karar sayılı 23.01.2013 tarihli kararı

 

(….Davacı vekili, müvekkilinin davalıdan aldığı ürünleri üçüncü bir firmaya satmak istediğinde ayıplı olması nedeniyle satamadığını, alacağın tahsili için yapılan icra takibinin davalının haksız itirazı nedeniyle durduğunu ve fatura bedelinin takipten sonra ödendiğini ileri sürerek ödemenin borcun fer’ilerine mahsup edilmek suretiyle 3.000.000.- TL. yönünden itirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece davalının iade aldığı ürün bedeli olan asıl alacağı takip sırasında ödediği malları iade alma yükümlülüğü bulunmayan davalının bu bedelin fer’ilerine katlanmak zorunda olmadğı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 2008/524 esas-2008/9808 karar sayılı 20.10.2008 tarihli ilamıyla davacı alacaklının alacağın fer’ilerini de talep edebileceği gözetilmeden hüküm kurulduğu gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkemece bozma ilamına uyularak benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kısmen kabulüyle itirazın kısmen iptaline, takibin 5616,28 TL. fer’i alacak üzerinden devamına, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 2009/11469 esas, 2010/920 karar Sayılı 03.02.2010 tarihli ilamıyla davacının itirazın iptaline konu yaptığı tutar 3000 TL.iken talep aşılarak 5616,28 TL. üzerinden takibin devamına karar verilmesinin HUMK’un 74.maddesine aykırılık oluşturduğu gerekçe gösterilerek hükmün davalı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bu bozma ilamına da uyularak yargılamaya devam edilmiş, davacı vekilinin ıslah talebinde bulunması üzerine itirazın iptali davalarında icra yoluyla istenilen bir alacağın daha sonra ıslah talebi ile arttırılmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle davacı talebiyle bağlı kalınarak davanın kabulüne, davalının itirazının kısmen iptaliyle takibin 3.000.00 TL. üzerinden devamına, fazlaya dair ıslah taleplerinin ve şartları oluşmadığından icra inkar tazminatı itirazının ayrı ayrı reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1 – Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, bozmanın kapsamı dışında kesinleşmiş olan yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenemeyeceğine ve özellikle bozma ilamına uyulduktan sonra usuli müktesep hak oluştuğundan ıslahın mümkün bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm ve davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan öteki temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2 – Davaya konu alacak alım-satım ilişkisine dayalı olup likit (muayyen, belirlenebilir) olduğu gözetilmeden yanılgılı gerekçeyle davacı vekilinin icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir…)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Taraf vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.

Mahkemece, itirazın iptali davası açılmadan önce asıl alacak miktarını haricen ödeyen borçlunun alacağın ferileri yönünden itirazın iptalinin istenmesinde yasal engel bulunmadığı ancak alacak likit olmadığı için icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve icra inkar tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.

Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize taraf vekilleri getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; icra takibine konu alacağın likit olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı lehine %40’dan az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Uyuşmazlığın çözümü için icra inkar tazminatına ve onun koşullarından biri durumundaki “alacağın likitliği” kavramına ilişkin olarak, genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.

2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67.maddesi uyarınca itirazın iptali davası, alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66.maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süresinde açılan davada borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması halinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkar tazminatına da hükmedilebilir.

Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulu’nun kararlılık kazanmış uygulamasına göre; itirazın iptali davalarında İİK’in 67/2.maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak inkar tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz.

Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur.

Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.

Açıklanan bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu icra takibinin davalı/borçlu tarafından kabul edilen “iade faturasına” dayalı olarak yapıldığı ve icra takibinde tahsili istenilen asıl alacak tutarının fatura ile uyumlu olduğu çekişmesizdir.

İcra takibine konu asıl alacak miktarının belirli olması ve bu alacağa bağlı ferilerinin de taraflarca hesaplanabilir olması nedeniyle alacağın “likit” olduğunun kabulü gereklidir.

Bu itibarla; Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

SONUÇ :Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3″ atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 23.01.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.

kaynak : kanunum.com

Dilekçe ve Sözleşme Örnekleri • İCRA ÖDEME TAAHHÜT BELGESİ ÖRNEĞİDİR

T.C.
………………………….. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ
DOSYA NO:…../……..

TAAHHÜDNAME TUTANAĞI

ALACAKLI :Adı ve Soyadı…………….Adresi………………

VEKİLİ :………………….

BORÇLU :Adı ve Soyadı……………….Adresi……………..

Alacaklı vekili ve borçlu müdürlüğümüze geldi.Borçlu, bu dosyadaki borcunun tamamını, bugüne kadar işlemiş faizini, vekalet ücretini, icra harç ve giderleri ile birlikte her ayın başında ayda bir olmak üzere 4 eşit .taksitte ödeyeceğini ve ilk taksitin 01.01.2015 den başlamak üzere dört eşit taksitte ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini beyan etti. Yapılan hesaplamada ve ekte görülen hesap özetinde de görüldüğü gibi, ödeyeceği toplam miktar …………… dir.Borcun açılımı ise şu şekildedir:Borcun aslı:………TL ,işlemiş faiz:…………. TL Takip çıkışı:………….TL,başvuru harcı ……TL,Vekalet harcı:……TL ,posta gideri:…..TL.Dosya gideri:…..TL,Baro Pulu:……TL,Peşin harç:…….TL,Tahsil harcı:…………TL, Vekalet ücreti: …………TL Takip tarihinden bugüne kadar işlemiş faiz:………TLdir. Son ödeme tarihlerine göre işleyecek faizden feragat edilmiştir. Toplamda …………….. TL’dir.Buna göre borçlu 01.01.2015 de,………….TL,01.02.2015 de …………..TL,01.03.2015 de ………………..TL ve son taksidini de 01.04.2015 de ……………..TL olarak ödeyecektir..Bu şekliyle ödeme taahhüdü alacaklı vekili ve borçlu tarafından kabul edilmiştir.Borçluya, belirtilen tarihlerde ve belirtilen miktarda borcunu ödeyebileceğini, taahhüt ettiği tarihlerde ödeme yapmadığı taktirde ödeme şartını ihlali suçundan dolayı şikayet olunabileceği bu hususta 3 aya kadar disiplin hapis cezasının hüküm ve sonuçları kendisine anlatılarak taahhüt taraflarca imza altına alınarak bir nüshası borçluya bir nüshası alacaklı vekiline ve bir nüshası da müdürlüğümüz dosyasına bırakıldı…/../2015

Taahhüdü Eden borçlu
Adı ve Soyadı
İmza

(OKUDUM ANLADIM-BORÇLU ELYAZISI ILE)

Adresi:…………………………………………..

Taahhüdü kabul eden
Alacaklı Vek.
Adı ve Soyadı
İmza

T.C
……………………………… İCRA MÜDÜRLÜĞÜ
DOSYA NO: 20…/……. E.

BORÇ ÖDEME TAAHHÜDÜ
ALACAKLI: …………………………….
VEKİLİ: ……………………………..
BORÇLULAR: …………………………….

Alacaklı …………………….. ile borçlular müdürlüğümüze geldi. Borçlular, dosya borcunun tamamını, bugüne kadar işlemiş ve ödeme tarihine kadar işleyecek faizini, vekalet ücretini,

Yapılan hesaplamada ve ekte görülen hesap özetinde de görüldüğü gibi, ödeyeceği toplam miktar ………………………. TL dir. Burcun acılımı ise şu şekildedir. Borcun aslı …………………. TL . işlemiş faizi: ………………TL. %……….. komisyon : ………….. TL, …………….TL protesto masrafı olmak üzere takip çıkış : ……………………..TL, ye ilaveten başvuru harcı ………………….TL, vekalet harcı: ………………TL,posta gideri: ……………….. TL, Baro pulu: ……………… TL, peşin harcı: …………….TL, Tahsil harcı: ………………. TL, Vekalet ücreti: ……………………… TL Takip tarihinden bugüne kadar işlemiş faiz ………………… TL, taahhütte belirtilen ödeme tarihlerine göre işleyecek faizlerin toplamı …………………… TL olmak üzere Toplam ………………….. TL ‘dir. Buna göre borçlu ;

Bu şekilde ödeme taahhüdü alacaklı vekili ve borçlu tarafından kabul edilmiştir. Borçluya, belirtilen tarihlerde ve belirtilen miktarda borcunu ödeyebileceğini, taahhüt ettiği tarihlerde ödeme yapmadığı taktirde İ.İ.K 340. Maddesinde belirtilen “BORÇLUNUN ÖDEME ŞARTINI İHLALİ HALİNDE CEZA: (Değişik madde : 06/06/1985 – 3222/41 md;değişik madde: 31/05/2005-5358 S.K/11.mad) 111 inci madde mucibince veya alacaklının muvafakati ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlunun, alacaklının şikayeti üzerine, üç ay kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin takibine başlandıktan sonra borçlu borcunun tamamını veya o tarihe kadar icra veznesine yatırmak zorun da olduğu meblağı öderse tahliye edilir; ödemelerini tekrar keserse, hakkında tazyik hapsine yeniden karar verilir. Ancak, bir borçtan dolayı tazyik hapsinin süresi üç ayı geçmez.” Hükmün gereği ödeme şartını ihlali suçundan dolayı şikayet olabileceği ve bunun hüküm neticesi taahhüdü ihlal halinde aleyhine tazyik hapsine hüküm olunacağı anlatılarak taahhüt taraflara imza altına alınarak bir nüshası borçluya bir nüshası alacaklı vekiline ve bir nüshası da müdürlüğümüz dosyasına bırakıldı. ../../2015

Taahhüdü Eden borçlu
Adı ve Soyadı
İmza

(OKUDUM ANLADIM-BORÇLU ELYAZISI ILE)

Adresi:…………………………………………..

Taahhüdü kabul eden
Alacaklı Vek.
Adı ve Soyadı
İmza

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzt Şub 16, 2015 6:29 pm


İcra ve İflas Hukuku • İPOTEK VADESİ GELMEDEN İCRA TAKİBİ YAPILAMAZ

İpoteğin süresi: temin ettiği borca hangi süre boyunca bu garantinin devam edeceğini gösterir. kefaletin süresine çok benzer.
ipoteğin vadesi daha doğrusu ipotekle temin edilmiş borcun vadesidir. Akit tablosunda bir borç ve vadesi varsa bu vadeli ipotektir. Vade gelmeden muaccel olmaz.

ipotek süresi dolduğunda kendiliğinden sona ermese de ipotek süresi bir aralık belirtir; ve bu aralıkta borçsuzluğunu ispatlayan mal sahibine ipoteğin terkinini isteme hakkı verir. yani şu şekilde;
diyelim ki ipotek 01.01.2007 de bir yıl için tesis edildi ve bir cari hesabın teminatı..
bu durumda 31.12.2007 gününden sonra geçmiş bir yıl içerisinde borçsuzluğunu ispatlayan mal sahibi ipoteği terkin ettirebilir. o tarihten sonra cari hesaba ilave borç çalışması da sonuca etkili değildir.
dolayısıyla ipotek süresinin dolmasıyla ipotek kendiliğinden sona ermese de o süreçte yani zaman aralığında borçsuzluğu ispatlayabilirse sonraki herhangi bir tarihte ipoteği fekkİ ettirebilir.

MK 858, Tescil edilen rehnin terkininin yanısıra, taşınmazın yok olması sonucunda da rehnin sona ereceğini öngörmekte ve kamulaştırmaya ilişkin kanun hükümlerinin saklı olduğunu belirtmektedir.(MK 858/II)Gerçekten, taşınmazın yok olması, kamulaştırmanın vuku bulması, belirli bir süre ile sınırlı olarak kurulan rehinlerde sürenin dolması ile hem maddi hem de şekli değerini yitirir.

T.C.
YARGITAY
19.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2005/6919
KARAR NO: 2006/3324
KARAR TARİHİ: 30.03.2006

ÖZET: İpotek akti vadeli olarak düzenlenmiştir. Dosyaya sunulun sözleşme tapu dışı ve adi yazılı şekilde yapıldığından, resmi ipotek akit tablosundaki hükümleri değiştiremez, ipotek vadeli düzenlendiğine göre vadesi gelmeden takibe girişilemez.

Tararlar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazdı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, davalının oğlu İbrahim müvekkiline borcu sebebiyle Çorum İkinci İcra Müdürlüğü’nün 2002/2137 sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini, davalının bu icra dosyasına teminat olmak üzere davacı lehine taşınmazına ipotek tesis ettiğini, yanlar arasındaki sözleşmeye göre İbrahim’in borcu taksitler halinde ödenecek, taksitlerden biri ödenmediği takdirde borçlu ve kefile ihtar çekilmeksizin hem ipotek paraya çevrilecek, hem de takibe devam edileceğinin hükme bağlandığını, sözleşmede belirtilen ilk taksitin ödenmemesi nedeniyle davalı hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine girişildiğini, takibe itiraz edildiğini belirterek, itirazın iptaline, takibin devamına, icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin borçtan şahsen sorumlu olmadığını, ipotek verdiği taşınmaz ile sorumlu olduğunu, ipotek senedinin davacıdan alınan borç para karşılığı olarak tesis edildiği halde, ipoteğin süreli teminat ipoteği olduğunu, ipoteğe konu borcun süresinin 30.06.2003 tarihinde dolduğu halde, takibe yasaya aykırı olarak bu tarihten önce başlandığı gibi ipotek alacağının faizsiz olarak belirlendiğinden işlemiş, işleyecek faiz talebinde de bulunulmayacağını ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, iddia savunma, taraflar arasında imzalanan 11.07.2002 tarihli sözleşme, ipotek akit tablosu, icra dosyaları, toplanan delillere göre davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin devamına, % 40 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Davaya temel alınan ipotekli takibin dayanağı olan resmi ipotek akit tablosundan davalının davacıdan almış olduğu borca karşılık taşınmazını ipotek verdiği anlaşılmaktadır. İpotek akti "30.06.2003 tarihinde Ödeme şartıyla", başka bir ifadeyle vadeli olarak düzenlenmiştir. Dosyaya sunulan 11.07.2002 tarihli sözleşme tapu dışında ve adi yazılı şekilde yapıldığından, resmi ipotek akit tablosundaki hükümleri değiştirir güçte kabul edilemez. O halde uyuşmazlığın resmi ipotek akti çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. İpotek, vadeli tesis edildiğine göre henüz vade gelmeden takibe girişilmesi akde aykırıdır. Mahkemece, bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün (BOZULMASINA), bozma biçimine göre öteki yönlerin incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 30.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C
YARGITAY
12.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2005/4803
KARAR TARİHİ:21.4.2005

Özet: Taşınmaz rehni ancak terkinle (rehin hakkı sahibinin yazılı talebi ile) sona ereceğinden, ipoteğin belirli bir süre için kurulmuş olması halinde, bu sürenin sonunda ipoteğin kendiliğinden sona ermeyeceği Kamuya açıklık kuralı taşınmaz ipoteğinin sona ermesinde de hakim olduğundan; taşınmaz rehni (ipotek) terkin ile sona erer. (MK. 858) Tapu sicilinde bir tescil olduğu sürece, tescil edilmiş rehin hakkının mevcudiyeti karine olarak kabul edilir. (MK’nun madde 992/c-l) Rehin hakkı sahibinin yazılı terkin talebi ile (terkine rıza) terkin yapılır. Terkin için ayrıca hukuki bir sebep aranmaksızın rehin hakkı sahibinin tek başına muvafakati yeterlidir. İpotek hakkı sahibinin terkine muvafakat borcu olmasına rağmen, yazılı terkine muvafakat beyanında bulunmaktan kaçınırsa, taşınmaz maliki, mahkemeye başvurarak ipoteğin fekkine ilişkin alacağı ilamla tapu memurundan terkini talep edebileceği gibi İİK’nun 153. maddesi koşullarında da icra dairesinden terkin talebinde bulunabilir. (Alacaklı gaip, ikametgahı meçhul veya alacağını almıyorsa borçlu İİK’ nun 153. maddesi gereği ipotek bedelini icra dairesine depo ederek, icra mahkemesinden takip koşulu aranmaksızın ipoteğin fekkini talep etmesi gibi). Rehinli alacaklının geçerli yazılı talebi üzerine yapılan terkin kurucu bir fonksiyon yerine getirir. Taşınmaz rehni gerek şekli, gerek maddi açıdan terkinle sona erer. (Prof, Dr. M. Kemal Oğuzman – Prof. Dr. Öner Seliçi – Prof. Dr. Şaibe Oktay – Özdemir Eşyaltu Kulu sf: 655). M.K rehinli taşınmazın tamamen yok olması halinde rehnin sicil dışı sona erdiğini kabul etmesi (MK’nun madde 858/f-l) ve MK. 858/2. fıkrası (kamulaştırma)’daki nedenler haricinde, ipoteğin, feragat, teminat altına alınan alacağın sona ermesi durumunda taşınmaz rehni doğrudan doğruya sona ermez. Tescil maddi değerini kaybetmiş olsa dahi, maddi durum sicil dışı değiştiğinden, tapu kütüğü gerçek duruma uymasa da, taşınmaz rehni sicildeki kayıt sürdüğü sürece "şekli bakımdan" tapu kütüğündeki hukuki varlığını sürdüreceğinden, terkin bu gibi halde de düzeltici bir görev olarak zorunludur. Her taşınmaz açısından ipotek yukarıda açıklanan özel durumlar dışında terkinle sona erer. Somut olayda, gözlendiği gibi; ipoteğin belirli bir süre için kurulmuş olması bu sürenin sonunda ipoteğin re’sen fekkini gerektirmeyeceğinden ve tapu kaydında müşteki ipotek alacaklısının ipoteği de halen tescilli olduğundan İİK’ nun 134. maddesinde açıklanan ihalenin feshini isteyebilecek ilgililerden olduğu nazara alınarak icra mahkemesince şikayetin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde “ipotekte belirlenen süre”nin dolması nedeniyle ipoteğin ortadan kalktığından bahisle istemin reddi isabetsizdir. SONUÇ : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 21.04.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C
YARGITAY
14.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2009/10370
KARAR NO:2009/11327
KARAR TARİHİ: 21.10.2009

>İPOTEĞİN KALDIRILMASI

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 20.02.2009 gününde verilen dilekçe ile ipoteğin kaldırılması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 11.06.2009 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili ve davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Davacı, davalıların murisi İsmet’e olan borcu sebebiyle 560 ada 14 parsel numaralı taşınmazda bulunan 1/2 hissesi üzerine konulan ipotek şerhinin bedelin faizi ile birlikte ödenmesi koşuluyla kaldırılması isteğinde bulunmuştur.

Davalılar, ipoteğe konu borcun ödenmediğini, ipoteğin, ipotek bedelinin uyarlanması veya bedelin faizi ile birlikte ödenmesi halinde kaldırılabileceğini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmü, davalılar ve katılma yolu ile davacı temyiz etmiştir.

İpotek kişisel bir alacağın teminat altına alınması amacını güden ve bir taşınmaz değerinden alacaklının alacağını elde etmesini sağlayan sınırlı bir ayni haktır. İpotek tesisi için rehin edilecek taşınmaz maliki ile alacaklı arasındaki anlaşmanın (rehin sözleşmesi) bulunması ve rehin sözleşmesinin Türk Medeni Kanunu’nun 856. maddesi gereğince tapu siciline tescil edilmesi gerekir.

Alacak sona erdiği halde alacaklı terkin taahhüdüne rağmen iradesiyle terkin talebinde bulunmazsa taşınmaz maliki ipoteğin fekkini (kaldırılmasını) dava yolu ile isteyebilir.

Somut olayda; 17.10.1979 tarihli ipotek akdinin çerçevesini tayin eden resmi akit tablosu içeriğinden ipoteğin, ödenmeyen 50.000 TL borç için 1 yıl vade ile tesis edildiği görülmektedir. Açıklanan bu niteliğe göre ipotek, kesin borç (karz) ipoteğidir. Türk Medeni Kanunu’nun 875. maddesine göre kesin borç (karz) ipoteği, anapara yanında, gecikme faizini ve icra takibi yapılmışsa takip masraflarını da güvence altına alır. Alacaklı, ipoteğin fekki için anaparanın dışında takip masraflarını ve geçen günlerin faizlerini de isteye-bileceğinden, ipoteğin kaldırılmasına ancak anaparanın, gecikme faizinin, icra takibi yapılmışsa takip giderlerinin ödenmesi halinde karar verilebilir. Taşınmaz malikinin ödeme iddiası varsa, bu iddianın da yazılı delille kanıtlanması zorunludur.

Ancak, borçlu anapara ipotek miktarından bir kısmını ödemiş veya depo etmişse yine de davanın reddi gerekir ise de, "çoğun içinde az da vardır" kuralı uyarınca Tapu Sicil Tüzüğü’nün 31/son maddesi hükmüne göre ipotek bedelinden ödenen bölümün kütüğün düşünceler sütununda gösterilmesi gerekir.

Bütün bu açıklamaların sonucu doğrultusunda mahkemece yapılması gereken iş; ipotek, kesin borç (karz) ipoteğine ilişkin bulunduğundan, taraflardan alacaklının ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi yapıp yapmadığını sorup saptamak, icra takibi varsa bu dosyayı getirtmek, resmi akit tablosundaki sözleşme hükümlerini gözetmek suretiyle alacaklının anapara dışında isteyebileceği gecikme faizi ile (vade tarihinden dava tarihine kadar olan dönem için ipotek bedelini faizi ile birlikte hesap ettirmek) icra takibi yapılmışsa takip giderlerini gerek görülürse bilirkişiye hesaplatmak, bunların toplamını alacaklıya ödenmek üzere davacıya depo ettirmek, eksiksiz depo edilirse ipotek şerhini terkin etmek, kısmen ödeme yapılırsa davanın reddine karar verilmekle beraber ödenen bölümü kütüğün düşünceler sütununda gösterilmesine karar vermek olmalıdır.

Değinilen yönler gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırmayla kurulan hüküm açıklanan bütün bu nedenlerle bozulmalıdır.

SONUÇ: Tarafların temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, 21.10.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 13 Şub 2015, 09:53


İcra ve İflas Hukuku • Yetkisiz yerde icra takibinde sadece borca itiraz edilmesi

merhabalar,
alacağımız için yetkisiz bir icra dairesinde icra takibi başlattık.borçlu yetkiye itiraz etmeyip sadece borca itiraz etti.yetkiye itiraz edilmediği için aynı yer mahkemesinde itirazın iptali davası açtık. mahkeme yetkisizlik kararıyla reddetti davamızı.şimdi icra takibi yetki açısında o yer dairesinde kabul edilmiş olup; yetkili mahkeme de itirazı iptali davası açarsam mahkeme kendi yetki alanında olmayan bir takip hakkında nasıl karar verecek ve bunun için takibi de mi yetkili dairede tekrar başlatmalıyım? bu halde ilk takip için yapılan masraflar ne olacak.EMSAL KARAR var mıdır?
şimdiden teşekkürler..

Bilgiler: Tarih-Gönderici: evgeny — 09 Şub 2015, 16:37


İcra ve İflas Hukuku • Kamu Bankaları Mehil Vesikası – Teminatlı / Teminatsız

Merhabalar ;

Bir kamu bankasının Avukatlığını yapıyorum. Aleyhimize sonuçlanan bir davada , karşı taraf avukatı vekalet ücreti için icra takibi yapmış, bunun için teminatsız mehil vesikası talep ettik.

İcra Müdürlüğü teminat yatırmamız gerektiğinden bahisle talebimizi reddetti. Kamu bankaları mehil vesikası alırken teminat yatırmak zorunda mı ? Bu konuda Yargıtay İlamı eklerseniz sevinirim.

Teşekkürler…

Bilgiler: Tarih-Gönderici: ufukbey55 — 09 Şub 2015, 13:39