Etiket arşivi: İFLAS

İflasın ertelenmesi, iflas davasında yetki sözleşmesi, anonim şirketi

T.C. 

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

ESAS NO.2012/19-643

KARAR NO.2013/256

KARAR TARİHİ. 20.02.2013

 

>İFLASIN ERTELENMESİ–GÖREV–İŞ BÖLÜMÜ İLİŞKİSİ –YETKİLİ MAHKEME

 

(2004 s. İİK m. 154) 

ÖZET: Asliye Hukuk Mahkemeleri o yerde kurulmayan özel mahkemelerin görev alanına giren davalara, bu özel mahkemelerin sıfatıyla bakar.

İflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır. Bu yetki, kamu düzenine ilişkin olup, kesindir.

İflası istenen kişinin ticaret siciline kayıtlı olduğu yer, muamele merkezi yönünden karine teşkil etse de, ticaret sicilinde kayıtlı yerden başka bir yerin muamele merkezi olduğu kanıtlanırsa iflas davasının bu yer ticaret mahkemesinde açılması gerekir. Bu karinenin aksinin ispatına dair bir delil sunulmamış olup, iflasın ertelenmesi istemi bakımından yetkili mahkeme, şirketin ticaret siciline kayıt edilen yer Asliye Hukuk Mahkemesidir.

Taraflar arasındaki “iflasın ertelenmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Balıkesir 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın yetkisizlik nedeniyle reddine dair verilen 26.10.2010 ve E: 189, K: 302 sayılı kararın incelenmesi iflas erteleme talebinde bulunanlar vekili ile müdahil İ… Bankası vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 05.05.2011 gün ve 2177 – 6186 sayılı ilamı ile;

(…İflas erteleme talebinde bulunanlar vekili, müvekkilleri şirketlerin ekonomik kriz nedeniyle borca batık hale geldiğini belirterek iflas erteleme talebinde bulunmuştur.

Mahkemece, tüm dosya kapsamı ve müdahil vekillerinin beyanları doğrultusunda iflas erteleme talebinde bulunanların ticari işletmelerinin ve muamele merkezlerinin Bursa olduğu belirtilerek mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiş, hüküm iflas erteleme talebinde bulunanlar vekili ile müdahil İ… Bankası vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve özellikle birden fazla şirketin tek dilekçe ile iflas erteleme talebinde bulunmalarında bir isabetsizlik bulunmamasına göre taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- İİK’nın 154, IV hükmüne göre, iflâs davasında yetkili mahkeme borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer mahkemesidir. Somut olayda iflâsın ertelenmesi talebinde bulunan şirket tarafından, muamele merkezinin Balıkesir’e taşındığının ticaret siciline kaydedilerek ilan edilmesinden sonra iflâsın ertelenmesi talebinde bulunulmuştur. Bu durumda mahkemece işin esasına girilerek talep ile ilgili bir karar verilmesi gerekirken, ticaret sicili kaydının aksini kanıtlayan deliller de belirtilmeden yetkisizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

3- Mahkemece takas, mahsup ve temlik işlemlerinin durdurulmasına ilişkin tedbir kararı verilmişse de maddi hukuka ilişkin hakların kullanılmasını önleyici nitelikte tedbire hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır…)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: İflas erteleme talebinde bulunanlar;

1- Ç… İplik Tekstil San. ve Tic. Aş.

2- T… Tekstil San. Tic. Aş. vekili.

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlatıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

İstek, iflasın ertelenmesine ilişkindir.

Yerel mahkemece, “davanın yetkisizlik nedeniyle reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili Bursa Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine” dair verilen karar iflas erteleme talebinde bulunanlar vekili ile müdahil İ… Bankası vekilinin temyizleri üzerine, Özel Daire’ce yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece yetkisizliğe dair önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararını, iflas erteleme talebinde bulunanlar vekili temyize getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu’nda görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesine geçilmeden, dava dilekçesinde “Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile” ibaresi kullanılmasına karşın, bu konuda bir karar verilmeksizin davaya “Asliye Hukuk Mahkemesi Sıfatı ile” devam olunması karşısında, öncelikle görev/işbölümü ilişkisi ve buna göre davaya hangi sıfatla bakıldığının belirlenmesi hususu önsorun olarak ele alınıp, tartışılmıştır.

Hemen belirtmelidir ki, bazı özel mahkemeler her adli teşkilatta kurulmamış olduğundan, buralardaki Asliye Hukuk Mahkemeleri özel mahkemelerin görev alanına giren davalara, bu özel mahkemelerin sıfatıyla bakmaktadır.

Eldeki dava da Ticaret Mahkemesi sıfatı ile görülmek üzere Asliye Hukuk Mahkemesine açılmıştır.

Mahkemece, davaya Ticaret Mahkemesi sıfatı ile bakılmasına karar verilmemiş ise de, davanın Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış bulunması Balıkesir’de müstakil Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmadığına göre, davaya Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla bakıldığı belirgindir.

Nitekim, aynı kabul şekli Hukuk Genel Kurulu’nun 28.09.2011 gün ve E:2011/19-446, K:2011/569 sayılı ilamında da benimsenmiştir.

Bu nedenle, ön sorunun reddi ile işin esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiş; ön sorun bu şekilde aşıldıktan sonra, Hukuk Genel Kurulu’nca işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.

İşin esasına gelince;

Uyuşmazlık;iflas erteleme talebinde bulunan şirketlerin muamele merkezlerinin Bursa ili mi yoksa Balıkesir ili mi olduğu; buradan varılacak sonuca göre, yetkili mahkemenin bu iki yerden hangisi olduğu, noktasında toplanmaktadır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun “İflas Takiplerinde Yetkili Merci” başlığı altında düzenlenen 154/III. maddesinde, “…

Şu kadar ki, iflas davaları için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır.” hükmü öngörülmüştür.

Bu açık hüküm karşısında, borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yerdeki Ticaret Mahkemesi’nin yetkisi kamu düzenine ilişkin olup, kesindir.

Nitekim, aynı ilke Hukuk Genel Kurulu’nun 28.09.2011 gün ve E:2011/19- 446, K:2011/569 sayılı ilamında da benimsenmiştir.

iflası istenen kişinin ticaret siciline kayıtlı olduğu yer, muamele merkezi yönünden k!arine teşkil ederse de, ticaret sicilinde kayıtlı yerden başka bir yerin muamele merkezi olduğu kanıtlanırsa iflas davasının bu yer ticaret mahkemesinde açılması gerekir.

Somut olayda, iflas erteleme talebinde bulunanlar, şirketlerin merkezlerini Bursa ilinden Balıkesir iline taşımışlardır. Bu kapsamda, her iki şirket 05.04.2010 tarihinde Balıkesir Ticaret Odası’na kayıtlarını yaptırmış; daha sonra ise, şirketlerin merkezlerinin Balıkesir ilinde gösterilen adres olduğu 14.04.2010 tarihinde Ticaret Sicil Gazetesi’nde tescil ve ilan edilmiştir. Eldeki dava ise,

16.04.2010 tarihinde açılmıştır.

görüldüğü üzere, şirketlerin sicile kayıt edildiği Balıkesir il merkezi, İİK 154. madde kapsamında muamele merkezi yönünden karine oluşturur. Bu karinenin aksinin ispatına dair bir delil de dosyaya sunulmamıştır.

Şu durumda, iflasın ertelenmesi istemi yönünden yetkili mahkemenin Balıkesir Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.

Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen ve işin esasının incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gereğine işaret eden Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, yanılgılı gerekçeyle direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: İflas erteleme talebinde bulunanlar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3″ atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/III-3. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 20.02.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.

İcra ve İflas Hukuku • Banka dekontu ile birlikte asıl borçlu ve kefile takip

Merhabalar değerli meslektaşlarım ;

X bankası bir asıl borçluya kredi kullandırarak 2 kişiyi de kredi sözleşmesine müşterek ve müteselsil kefil alıyor. Banka Kredi sözleşmesinde asıl borçlu iki tane müşterek ve müteselsil kefillere imza atıyor. Banka dosyasında kefillerle birlikte 3 tane borçlu var ( 1 asıl borçlu 2 tane kefil )

Kredi sözleşmesi yükümlülüklerini yerine getirmeyen dosya borçlularına X bankasından ihtarname keşide ediliyor. İhtarnameyi keşide alan kefil ( K1 ) dosya borcunun tamamını kapatıyor.

Dekontlarla birlikte asıl borçlu ve diğer kredi sözleşmesi kefiline icra takibi yapacağız.

Burada kafama takılan soru banka dekontları ile birlikte asıl borçluya takip yapabiliyoruz fakat ikinci kefil ( K2 ) ‘ ye icra takibi yapabilirmiyiz.

Bu konu ile ilgili görüşlerinizi ve Yargıtay kararı paylaşırsanız sevinirim.

Teşekkürler…

Bilgiler: Tarih-Gönderici: ufukbey55 — Çrş Mar 18, 2015 5:25 pm


İcra ve İflas Hukuku • İCRA TAKİPLERİNDE TARAF EHLİYETİ NEDİR,KİMLERİN TARAF EHLİYETİ VARDIR

İcra takiplerinde taraf ehliyeti nedir, kimlerin taraf ehliyeti vardır?

Türk Medeni Kanun’un 8. maddesine göre her insanın hak ehliyeti vardır.Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler. Aynı kanunun hak ehliyeti başlıklı 48. maddesinde ise ,tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.
İcra Müdürlüğü, taraf ehliyeti bulunup bulunmadığını resen kontrol etmekle yükümlüdürler.

Türk Medeni Kanunu’nun 9. ve devamı maddelerinde, Fiil ehliyetine sahip olan kimsenin, kendi fiilleriyle hak edinebileceği ve borç altına girebileceği, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyetinin bulunduğu, erginliğin, onsekiz yaşın doldurulmasıyla başladığı hüküm altına alınmıştır.

Ayırt etme gücüne sahip küçük ve kısıtlılarsa, sınırlı takip ehliyetine sahiptirler. Bu kimseler icra takiplerinde ancak kanuni temsilcileri tarafından temsil edilirler.

Tüzel kişilerde ise takip ehliyeti, yetkili organları aracılığıyla kullanır.
Adi şirketler, tereke ve kat malikleri kurulu gibi bazı kişi ve mal topluluklarının tüzel kişiliği yoktur. Bunlara ilişkin özel düzenlemeler söz konusu olup, her biri ayrı soru başlığı altında açıklanmıştır. Av. Ahmet Erkan

T. M. K-MADDE 8
BİRİNCİ KİTAP : KİŞİLER HUKUKU
BİRİNCİ KISIM : GERÇEK KİŞİLER
BİRİNCİ BÖLÜM : KİŞİLİK
A – GENEL OLARAK
I. HAK EHLİYETİ
Her insanın hak ehliyeti vardır.

Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.

T. M. K-MADDE 9
II. FİİL EHLİYETİ
1. KAPSAMI
Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.

T. M.K– MADDE 48
B. Hak ehliyeti
Tüzel kişiler, cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Pzr Mar 08, 2015 8:55 pm


İcra ve İflas Hukuku • MAHKEME İLAMIYLA(KARARIYLA) İLAMSIZ TAKİP BAŞLATILABİLİR Mİ

Mahkeme ilamıyla ilamsız takip başlatılabilir mi?

Alacaklının takip talebine eklediği belgenin para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam olması halinde icra memurunun borçluya örnek 4-5 nolu icra emri tebliğ etmesi yasal zorunluluktur.
Alacaklının talebi üzerine ya da kendiliğinden ilamsız icra takiplerine ilişkin ödeme emri göndermesi açıkça yasanın emredici hükmüne aykırıdır.

Pek tabidir ki elinde ilam olan bir alacaklının ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması da hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacaktır.
Nitekim ilamlı icra takibinde borçlunun itirazı takibi durdurmayacağı gibi itfa ve imhal itirazlarının ispatı ancak “yetkili mercilerce re’sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya tetkik merciinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle” (İİK. m. 33) mümkün olacaktır.

Halbuki ilamsız icra takibinde itiraz üzerine takip duracak ve alacaklının itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurarak olumlu karar alması gerekecektir. Yine ilamlı icra takibini alacaklı istediği icra dairesinde yapabilecekken(İİK. m.34), ilamsız icra takibinde genel yetki kurallarına göre (İİK. m.50) takip yapması gerekecektir.

O zaman elinde ilam olan bir alacaklı bu kadar avantajlar var iken neden ilamsız icrayı tercih eder? Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İİK. nun 36.maddesini bir diğer anlatımla borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir. (İİK. m 40)
İcra ve İflas Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. 6100 sayılı HMK’nun 29/1.maddesine göre ise taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır.
Kaldı ki mahkemeye başvurup alacağını ilama bağlayan bir kişinin ilamlı takip yapmak yerine ilamsız takibi tercih etmek suretiyle borçlunun yapabileceği itiraz üzerine yeniden itirazın kaldırılması ya da iptali amacıyla mahkemeye başvurması ve bu şekilde Devletin yargı organlarının gereksiz şekilde meşgul edilmesi anlamına da geleceğinden kabulü mümkün değildir.
Alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İİK.nun 32.maddesi amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda,Yargıtay’ın yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamaz. Av. Ahmet Erkan

YARGITAY 12. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/11615
KARAR: 2013/20162

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :

Alacaklı tarafından A… 3.İş Mahkemesinin 2011/985 esas, 2012/777 karar sayılı 03.07.2012 tarihli ilamına dayalı olarak genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığı, örnek 7 numaralı ödeme emri tebliği üzerine borçlunun icra dairesine itirazı ile duran takibin devamını sağlamak amacıyla alacaklının itirazın kaldırılması istemiyle icra mahkemesine başvurduğu anlaşılmıştır.

İcra İflas Kanunu’nun 32. maddesi uyarınca, alacaklı tarafından para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam icra dairesine verilince icra memuru borçluya bir icra emri tebliğ eder. Yasanın bu hükmü emredici nitelikte olup, icra memurunun aksi yöndeki işlemleri kamu düzenine aykırılık oluşturacağından, süresiz şikayete tabi olacağı gibi hakim tarafından da re’sen gözetilmelidir.

Alacaklının takip talebine eklediği belgenin para borcuna veya teminat verilmesine dair ilam olması halinde icra memurunun borçluya örnek 4-5 nolu icra emri tebliğ etmesi yasal zorunluluktur. Alacaklının talebi üzerine ya da kendiliğinden ilamsız icra takiplerine ilişkin ödeme emri göndermesi açıkça yasanın emredici hükmüne aykırı olacaktır.

Pek tabidir ki elinde ilam olan bir alacaklının ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması da hayatın olağan akışı ile bağdaşmayacaktır. Nitekim ilamlı icra takibinde borçlunun itirazı takibi durdurmayacağı gibi itfa ve imhal itirazlarının ispatı ancak “yetkili mercilerce re’sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya tetkik merciinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle” (İİK. m. 33) mümkün olacaktır. Halbuki ilamsız icra takibinde itiraz üzerine takip duracak ve alacaklının itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurarak olumlu karar alması gerekecektir. Yine ilamlı icra takibini alacaklı istediği icra dairesinde yapabilecekken(İİK. m.34), ilamsız icra takibinde genel yetki kurallarına göre (İİK. m.50) takip yapması gerekecektir.

O zaman elinde ilam olan bir alacaklı bu kadar avantajlar var iken neden ilamsız icrayı tercih eder? Burada ilk akla gelen ilamlı icra takiplerinde uygulanan İİK.nun 36.maddesini bir diğer anlatımla borçlunun icranın geri bırakılması kararı alarak takibi durdurmasını bertaraf etmek olabilir. Bir diğer neden de ilamın bozulması halinde takibin durmasının ve sonrasında alacağın olmadığı ya da daha az olduğunun ilamla belirlenmesi halinde icranın iadesinin yolunu kapatmak olarak düşünülebilir (İİK. m 40). İcra ve İflas Kanunu’nda hüküm bulunmayan hallerde bu kanuna aykırı düşmediği ölçüde genel nitelikte olan Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hükümlerinin icra takipleri hakkında da uygulanması gerekir. 6100 sayılı HMK’nun 29/1.maddesine göre ise taraflar, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorundadırlar. Buna göre elinde ilam olan bir alacaklının ilamlı icra takibi yapmak yerine ilamsız icra takibi yapmasının anılan maddede düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı muhakkaktır.

Kaldı ki mahkemeye başvurup alacağını ilama bağlayan bir kişinin ilamlı takip yapmak yerine ilamsız takibi tercih etmek suretiyle borçlunun yapabileceği itiraz üzerine yeniden itirazın kaldırılması ya da iptali amacıyla mahkemeye başvurması ve bu şekilde Devletin yargı organlarının gereksiz şekilde meşgul edilmesi anlamına da geleceğinden kabulü mümkün değildir.

Şu hale göre alacaklının para borcuna veya teminat verilmesine dair ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapması en başta İİK.nun 32.maddesi amir hükmüne aykırılık teşkil edeceği gibi, dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağından hukuk düzeni tarafından korunamaz. Bu doğrultuda, Dairemizin yeni oluşan içtihatları ile ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağı sonucuna varılmıştır.

O halde ilama dayalı olarak ilamsız icra takibi yapılamayacağından, mahkemece bu hususun re’sen nazara alınarak alacaklının itirazın kaldırılması isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde istemin kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 30/05/2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 


İcra ve İflas Hukuku • HACİZ KAYDI BULUNAN ARACA, HACİZ MAHALLİN’DE GÖRÜLÜRSE YAKALAMA YAPILIRMI

İ. İ .K- MADDE 59
TAKİP MASRAFLARI:
(Değişik madde: 06/06/1985 – 3222/4 md.)

Takip masrafları borçluya aittir. Alacaklı, yapılmasını talep ettiği muamelenin masrafını ve ayrıca takip talebinde bulunurken borçlunun 62 nci maddeye göre yapabileceği itirazın kendisine tebliğ masrafını da avans olarak peşinen öder.

Alacaklı ilk ödenen paradan masraflarını alabilir.

İ. İ. K- MADDE 88
MAHCUZ MALLARI MUHAFAZA TEDBİRLERİ :
1 – TAŞINIRLAR HAKKINDA:
(Değişik madde: 6352 S.K. – 02.07.2012/ m.17; yürürlük: 6352 S.K. m.106 gereği: 05.01.2013)

"Haczolunan paraları, banknotları, hamiline ait senetleri, poliçeler ve sair cirosu kabil senetler ile altın, gümüş ve diğer kıymetli şeyleri icra dairesi muhafaza eder.

Diğer taşınır mallar, masrafı peşinen alacaklıdan alınarak muhafaza altına alınır. Alacaklı muvafakat ederse, istenildiği zaman verilmek şartıyla, muvakkaten borçlu yedinde veya üçüncü şahıs nezdinde bırakılabilir. Üçüncü şahsın elinde bulunan taşınır mallar haczedildiğinde, üçüncü şahsın kabulü hâlinde üçüncü şahsa yediemin olarak bırakılır. Mallar satış mahalline getirilmediği takdirde muhafaza altına alınabilir veya yediemin değişikliği yapılabilir.

Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası andlaşma hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yabancı devlet başkanı, parlamento başkanı, hükümet başkanı veya hükümet üyelerini taşıyan ulaşım araçları, bu kişiler Türkiye’de bulundukları sürece, muhafaza altına alınamaz ve yediemine bırakılamaz.

İcra dairesi üçüncü bir şahsa rehnedilmiş olan malları da muhafaza altına alabilir. Ticari işletme rehni kapsamındaki taşınırlar ise icra dairesince satılmalarına karar verilmesinden sonra muhafaza altına alınabilir. Bu mallar paraya çevrilmediği takdirde geri verilir.

Haczedilen mallar, Adalet Bakanlığı tarafından yetki verilen gerçek veya tüzel kişilere ait lisanslı yediemin depolarında muhafaza edilir. Yetki verilen gerçek veya tüzel kişiler, bu yetkilerini Adalet Bakanlığının onayıyla alt işleticilere aynı standartları sağlamak koşuluyla devredebilirler. Bu devir, yetki verilen gerçek veya tüzel kişilerin sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. Bu depoların yönetmelikte belirlenen nitelik ve şartlara uygunluğunun saptanması sonucunda işletme belgesi Adalet Bakanlığı tarafından verilir. Haczedilen malların muhafaza işlemleri; lisanslı yediemin depolarının kuruluşuna, bu depolarda bulunması gereken asgari niteliklere, depo için alınacak teminata, mallar için muhtemel rizikolara karşı yapılacak sigortaya; işletici olma niteliklerine, işletici lisansına, Adalet Bakanlığı tarafından bu lisansın verilmesine; Adalet Bakanlığının lisanslı işletmelerle ilgili görev ve yetkilerine; faaliyetin durdurulması ya da iptali gibi idari tedbir ve tasarruflara; bu depoların denetimine ve diğer hususlara ilişkin usul ve esaslar, Adalet Bakanlığı tarafından çıkarılan yönetmelikte düzenlenir. Haczedilen malların muhafazası aşamasındaki ücretler Adalet Bakanlığı tarafından düzenlenecek tarifeyle belirlenir.

İcra dairesi, depo ve garajlarda ve yediemin olarak kendisine haczedilen malın bırakılmış olduğu üçüncü kişilerde saklanıp da hukuken artık muhafazasına gerek kalmayan malı, vereceği uygun süre içinde geri almasını ilgililere resen bildirir. Verilen süre içinde eşya geri alınmazsa, icra müdürü tetkik merciinin kararı ile taşınır mal satışlarına ilişkin hükümler uyarınca bunları satar. Elde edilen miktardan muhafaza ve satış giderleri ödenir. Artan miktar 9 uncu madde hükmüne göre muhafaza olunur. Bu konuda ortaya çıkan ihtilaflar tetkik mercii tarafından basit yargılama usulüne göre çözülür.

İcra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçlar, en geç üç iş günü içinde en yakın icra müdürlüğüne teslim edilir. Aracı teslim alan icra müdürlüğü, aracın yakalanmasını isteyen icra müdürlüğüne bildirimde bulunur.”

Haciz mahaline gidildiğinde,borçluya ait aracın haciz mahalinde görüldüğü anda,alacaklı tarafından haczinin talep edilmesi halinde İİK.nun 59 ve 88.Maddeleri gereğince masrafının yatırılması ve menkul olması nedeni ile araç yediemine teslim edilip,muhafaza altına alınır.
Yukarıda belirtilen maddeler gereği varsa bilirkişi ücreti ve 3 aylık depo ücreti, kararı veren memura yatırılması neticesi halinde işlem yapılır.Fiili haciz yapılabilir. Fakat yakalama avansı yatırılmadan yakalama / muhafaza yapılmaz.

T.C.
ADALET BAKANLIĞI
Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü
*
*
Sayı**** :B.03.0.HİG.0.00.00.03-045.02[02]-504-2013/57/238******** ************************************************ 04/01/2013
Konu** :Yakalanan araçların teslimi
*
*
.………….. CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA

*
*
Bilindiği üzere, 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun 5 Temmuz 2012 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
*
Anılan Kanunun 5 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girecek olan 17 nci maddesinin 7. fıkrası ile yeni hükümler getirilen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 88 inci maddesinin son fıkrasında "İcra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçlar, en geç üç iş günü içinde en yakın icra müdürlüğüne teslim edilir. Aracı teslim alan icra müdürlüğü, aracın yakalanmasını isteyen icra müdürlüğüne bildirimde bulunur."
*
hükmü yer almaktadır.
*
Bu itibarla, icra müdürlüklerinin talebi üzerine kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçların icra müdürlüklerine teslimi ve teslim usulünün düzenlenmesi gerekli görüldüğünden, icra dairelerince;
*
1) Öncelikle, İcra ve İflas Kanununun 59 uncu maddesi uyarınca alacaklının takip masraflarını peşin olarak yatırması zorunluluğu, 88 inci maddesindeki resen harekete geçme yükümlülüğü ve 110 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen alacaklının sorumluluğu dikkate alınarak fiili haciz, kıymet takdiri, çekici, gerektiğinde bilirkişi ücreti ile öngörülecek yediemin ücretinin yatırılması halinde muhafaza işlemlerinin yerine getirilmesi, bu yükümlülük yerine getirilmediği takdirde yakalama ve muhafaza taleplerinin kesinlikle yerine getirilmemesi, aksine davranışın mali, cezai ve hukuki sorumluluğu gerektirebileceğinin hatırdan çıkarılmaması,*
*
2) Kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan araçların mesai saatleri içerisinde icra müdürlüğüne; birden fazla icra müdürlüğü olan yerlerde ise tevzi icra müdürlüğünce tespit edilecek icra müdürlüğüne, yakalama tutanağı ve araç geçici olarak bir yere teslim edilmişse (UKAME, resmi ya da özel otopark gibi) teslim tesellüm tutanağı ile birlikte teslim edilmesi, icra müdürlüğüne aracın teslimi sırasında kolluk ve icra müdürlüğü personelinin bizzat hazır bulunması,
*
3) Kolluk kuvvetleri tarafından yakalanan aracın en yakın icra müdürlüğüne teslimine kadar geçici muhafaza işlemlerinin kolluk görevlilerince yerine getirilmesi,
*
4) Aracı teslim alan icra müdürlüğü tarafından yakalama talep eden yetkili icra müdürlüğü ile irtibata geçilerek fiili haciz için en kısa sürede talimat yazılması ve muhafaza masrafları için alınan avansın gönderilmesinin istenmesi,
*
5) Yakalama talebi üzerine aracın yakalandığının bildirdiği yetkili icra müdürlüğü tarafından ise en kısa sürede fiili haciz için talimat yazılması ve peşin olarak alınan avansın talimat icra müdürlüğüne gönderilmesi,
*
6) Talimatı alan icra müdürlüğü tarafından kolluk kuvvetlerince yakalanıp teslimi yapılan araç üzerinde fiili haczin uygulanması ve muhafaza işleminin yapılması,
*
7) Talimat icra müdürlüğünce öncelikli olarak teslim alınan yakalamalı aracın çekici ve* depo masraflarının peşin avanstan karşılanması,
*
8) Daha önce yakalanıp da kolluk güçlerinin otoparklarında veya hizmet binalarının bahçelerinde beklemekte olan araçlarla ilgili olarak da; önceki genel yazılarımızda belirtildiği gibi yakalama isteyen yetkili icra müdürlükleri tarafından araçların teslim alınması için gereğinin en kısa sürede yerine getirilmesi, yasal zorunluluğa rağmen avans alınmadan yakalama istemi yapılan dosyaların ele alınarak gereken avansın yatırılması talebini ve yatırılmamasının yasal sonuçlarını içerecek şekilde alacaklı tarafa muhtıra çıkarılması,
*
9) Hukuken muhafazasına gerek kalmayan araçlar hakkında ise 21/12/2012 tarihli ve B.03.0.HİG.0.00.00.03/5406/29577 sayılı genel yazımızda belirtildiği şekilde İcra ve İflas Kanununun 88/6 ve 6352 sayılı Kanunun geçici 11 inci maddeleri uyarınca satış ve tasfiye işlemlerinin yapılması,
*
hususlarında bilgi edinilmesini, keyfiyetin yargı çevrenizdeki icra müdürlüklerine ve bilgileri bakımından icra mahkemelerine duyurulmasını rica ederim.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — Sal Mar 03, 2015 11:11 pm


İcra ve İflas Hukuku • İPOTEK VADESİ GELMEDEN İCRA TAKİBİ YAPILAMAZ

İpoteğin süresi: temin ettiği borca hangi süre boyunca bu garantinin devam edeceğini gösterir. kefaletin süresine çok benzer.
ipoteğin vadesi daha doğrusu ipotekle temin edilmiş borcun vadesidir. Akit tablosunda bir borç ve vadesi varsa bu vadeli ipotektir. Vade gelmeden muaccel olmaz.

ipotek süresi dolduğunda kendiliğinden sona ermese de ipotek süresi bir aralık belirtir; ve bu aralıkta borçsuzluğunu ispatlayan mal sahibine ipoteğin terkinini isteme hakkı verir. yani şu şekilde;
diyelim ki ipotek 01.01.2007 de bir yıl için tesis edildi ve bir cari hesabın teminatı..
bu durumda 31.12.2007 gününden sonra geçmiş bir yıl içerisinde borçsuzluğunu ispatlayan mal sahibi ipoteği terkin ettirebilir. o tarihten sonra cari hesaba ilave borç çalışması da sonuca etkili değildir.
dolayısıyla ipotek süresinin dolmasıyla ipotek kendiliğinden sona ermese de o süreçte yani zaman aralığında borçsuzluğu ispatlayabilirse sonraki herhangi bir tarihte ipoteği fekkİ ettirebilir.

MK 858, Tescil edilen rehnin terkininin yanısıra, taşınmazın yok olması sonucunda da rehnin sona ereceğini öngörmekte ve kamulaştırmaya ilişkin kanun hükümlerinin saklı olduğunu belirtmektedir.(MK 858/II)Gerçekten, taşınmazın yok olması, kamulaştırmanın vuku bulması, belirli bir süre ile sınırlı olarak kurulan rehinlerde sürenin dolması ile hem maddi hem de şekli değerini yitirir.

T.C.
YARGITAY
19.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2005/6919
KARAR NO: 2006/3324
KARAR TARİHİ: 30.03.2006

ÖZET: İpotek akti vadeli olarak düzenlenmiştir. Dosyaya sunulun sözleşme tapu dışı ve adi yazılı şekilde yapıldığından, resmi ipotek akit tablosundaki hükümleri değiştiremez, ipotek vadeli düzenlendiğine göre vadesi gelmeden takibe girişilemez.

Tararlar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazdı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, davalının oğlu İbrahim müvekkiline borcu sebebiyle Çorum İkinci İcra Müdürlüğü’nün 2002/2137 sayılı dosyası ile icra takibine girişildiğini, davalının bu icra dosyasına teminat olmak üzere davacı lehine taşınmazına ipotek tesis ettiğini, yanlar arasındaki sözleşmeye göre İbrahim’in borcu taksitler halinde ödenecek, taksitlerden biri ödenmediği takdirde borçlu ve kefile ihtar çekilmeksizin hem ipotek paraya çevrilecek, hem de takibe devam edileceğinin hükme bağlandığını, sözleşmede belirtilen ilk taksitin ödenmemesi nedeniyle davalı hakkında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibine girişildiğini, takibe itiraz edildiğini belirterek, itirazın iptaline, takibin devamına, icra inkâr tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin borçtan şahsen sorumlu olmadığını, ipotek verdiği taşınmaz ile sorumlu olduğunu, ipotek senedinin davacıdan alınan borç para karşılığı olarak tesis edildiği halde, ipoteğin süreli teminat ipoteği olduğunu, ipoteğe konu borcun süresinin 30.06.2003 tarihinde dolduğu halde, takibe yasaya aykırı olarak bu tarihten önce başlandığı gibi ipotek alacağının faizsiz olarak belirlendiğinden işlemiş, işleyecek faiz talebinde de bulunulmayacağını ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, iddia savunma, taraflar arasında imzalanan 11.07.2002 tarihli sözleşme, ipotek akit tablosu, icra dosyaları, toplanan delillere göre davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin devamına, % 40 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş, karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Davaya temel alınan ipotekli takibin dayanağı olan resmi ipotek akit tablosundan davalının davacıdan almış olduğu borca karşılık taşınmazını ipotek verdiği anlaşılmaktadır. İpotek akti "30.06.2003 tarihinde Ödeme şartıyla", başka bir ifadeyle vadeli olarak düzenlenmiştir. Dosyaya sunulan 11.07.2002 tarihli sözleşme tapu dışında ve adi yazılı şekilde yapıldığından, resmi ipotek akit tablosundaki hükümleri değiştirir güçte kabul edilemez. O halde uyuşmazlığın resmi ipotek akti çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. İpotek, vadeli tesis edildiğine göre henüz vade gelmeden takibe girişilmesi akde aykırıdır. Mahkemece, bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün (BOZULMASINA), bozma biçimine göre öteki yönlerin incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 30.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C
YARGITAY
12.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2005/4803
KARAR TARİHİ:21.4.2005

Özet: Taşınmaz rehni ancak terkinle (rehin hakkı sahibinin yazılı talebi ile) sona ereceğinden, ipoteğin belirli bir süre için kurulmuş olması halinde, bu sürenin sonunda ipoteğin kendiliğinden sona ermeyeceği Kamuya açıklık kuralı taşınmaz ipoteğinin sona ermesinde de hakim olduğundan; taşınmaz rehni (ipotek) terkin ile sona erer. (MK. 858) Tapu sicilinde bir tescil olduğu sürece, tescil edilmiş rehin hakkının mevcudiyeti karine olarak kabul edilir. (MK’nun madde 992/c-l) Rehin hakkı sahibinin yazılı terkin talebi ile (terkine rıza) terkin yapılır. Terkin için ayrıca hukuki bir sebep aranmaksızın rehin hakkı sahibinin tek başına muvafakati yeterlidir. İpotek hakkı sahibinin terkine muvafakat borcu olmasına rağmen, yazılı terkine muvafakat beyanında bulunmaktan kaçınırsa, taşınmaz maliki, mahkemeye başvurarak ipoteğin fekkine ilişkin alacağı ilamla tapu memurundan terkini talep edebileceği gibi İİK’nun 153. maddesi koşullarında da icra dairesinden terkin talebinde bulunabilir. (Alacaklı gaip, ikametgahı meçhul veya alacağını almıyorsa borçlu İİK’ nun 153. maddesi gereği ipotek bedelini icra dairesine depo ederek, icra mahkemesinden takip koşulu aranmaksızın ipoteğin fekkini talep etmesi gibi). Rehinli alacaklının geçerli yazılı talebi üzerine yapılan terkin kurucu bir fonksiyon yerine getirir. Taşınmaz rehni gerek şekli, gerek maddi açıdan terkinle sona erer. (Prof, Dr. M. Kemal Oğuzman – Prof. Dr. Öner Seliçi – Prof. Dr. Şaibe Oktay – Özdemir Eşyaltu Kulu sf: 655). M.K rehinli taşınmazın tamamen yok olması halinde rehnin sicil dışı sona erdiğini kabul etmesi (MK’nun madde 858/f-l) ve MK. 858/2. fıkrası (kamulaştırma)’daki nedenler haricinde, ipoteğin, feragat, teminat altına alınan alacağın sona ermesi durumunda taşınmaz rehni doğrudan doğruya sona ermez. Tescil maddi değerini kaybetmiş olsa dahi, maddi durum sicil dışı değiştiğinden, tapu kütüğü gerçek duruma uymasa da, taşınmaz rehni sicildeki kayıt sürdüğü sürece "şekli bakımdan" tapu kütüğündeki hukuki varlığını sürdüreceğinden, terkin bu gibi halde de düzeltici bir görev olarak zorunludur. Her taşınmaz açısından ipotek yukarıda açıklanan özel durumlar dışında terkinle sona erer. Somut olayda, gözlendiği gibi; ipoteğin belirli bir süre için kurulmuş olması bu sürenin sonunda ipoteğin re’sen fekkini gerektirmeyeceğinden ve tapu kaydında müşteki ipotek alacaklısının ipoteği de halen tescilli olduğundan İİK’ nun 134. maddesinde açıklanan ihalenin feshini isteyebilecek ilgililerden olduğu nazara alınarak icra mahkemesince şikayetin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde “ipotekte belirlenen süre”nin dolması nedeniyle ipoteğin ortadan kalktığından bahisle istemin reddi isabetsizdir. SONUÇ : Taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 21.04.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C
YARGITAY
14.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2009/10370
KARAR NO:2009/11327
KARAR TARİHİ: 21.10.2009

>İPOTEĞİN KALDIRILMASI

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 20.02.2009 gününde verilen dilekçe ile ipoteğin kaldırılması istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 11.06.2009 günlü hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili ve davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Davacı, davalıların murisi İsmet’e olan borcu sebebiyle 560 ada 14 parsel numaralı taşınmazda bulunan 1/2 hissesi üzerine konulan ipotek şerhinin bedelin faizi ile birlikte ödenmesi koşuluyla kaldırılması isteğinde bulunmuştur.

Davalılar, ipoteğe konu borcun ödenmediğini, ipoteğin, ipotek bedelinin uyarlanması veya bedelin faizi ile birlikte ödenmesi halinde kaldırılabileceğini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmü, davalılar ve katılma yolu ile davacı temyiz etmiştir.

İpotek kişisel bir alacağın teminat altına alınması amacını güden ve bir taşınmaz değerinden alacaklının alacağını elde etmesini sağlayan sınırlı bir ayni haktır. İpotek tesisi için rehin edilecek taşınmaz maliki ile alacaklı arasındaki anlaşmanın (rehin sözleşmesi) bulunması ve rehin sözleşmesinin Türk Medeni Kanunu’nun 856. maddesi gereğince tapu siciline tescil edilmesi gerekir.

Alacak sona erdiği halde alacaklı terkin taahhüdüne rağmen iradesiyle terkin talebinde bulunmazsa taşınmaz maliki ipoteğin fekkini (kaldırılmasını) dava yolu ile isteyebilir.

Somut olayda; 17.10.1979 tarihli ipotek akdinin çerçevesini tayin eden resmi akit tablosu içeriğinden ipoteğin, ödenmeyen 50.000 TL borç için 1 yıl vade ile tesis edildiği görülmektedir. Açıklanan bu niteliğe göre ipotek, kesin borç (karz) ipoteğidir. Türk Medeni Kanunu’nun 875. maddesine göre kesin borç (karz) ipoteği, anapara yanında, gecikme faizini ve icra takibi yapılmışsa takip masraflarını da güvence altına alır. Alacaklı, ipoteğin fekki için anaparanın dışında takip masraflarını ve geçen günlerin faizlerini de isteye-bileceğinden, ipoteğin kaldırılmasına ancak anaparanın, gecikme faizinin, icra takibi yapılmışsa takip giderlerinin ödenmesi halinde karar verilebilir. Taşınmaz malikinin ödeme iddiası varsa, bu iddianın da yazılı delille kanıtlanması zorunludur.

Ancak, borçlu anapara ipotek miktarından bir kısmını ödemiş veya depo etmişse yine de davanın reddi gerekir ise de, "çoğun içinde az da vardır" kuralı uyarınca Tapu Sicil Tüzüğü’nün 31/son maddesi hükmüne göre ipotek bedelinden ödenen bölümün kütüğün düşünceler sütununda gösterilmesi gerekir.

Bütün bu açıklamaların sonucu doğrultusunda mahkemece yapılması gereken iş; ipotek, kesin borç (karz) ipoteğine ilişkin bulunduğundan, taraflardan alacaklının ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi yapıp yapmadığını sorup saptamak, icra takibi varsa bu dosyayı getirtmek, resmi akit tablosundaki sözleşme hükümlerini gözetmek suretiyle alacaklının anapara dışında isteyebileceği gecikme faizi ile (vade tarihinden dava tarihine kadar olan dönem için ipotek bedelini faizi ile birlikte hesap ettirmek) icra takibi yapılmışsa takip giderlerini gerek görülürse bilirkişiye hesaplatmak, bunların toplamını alacaklıya ödenmek üzere davacıya depo ettirmek, eksiksiz depo edilirse ipotek şerhini terkin etmek, kısmen ödeme yapılırsa davanın reddine karar verilmekle beraber ödenen bölümü kütüğün düşünceler sütununda gösterilmesine karar vermek olmalıdır.

Değinilen yönler gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırmayla kurulan hüküm açıklanan bütün bu nedenlerle bozulmalıdır.

SONUÇ: Tarafların temyiz itirazlarının yukarıda açıklanan nedenlerle kabulü ile hükmün (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde yatıranlara geri verilmesine, 21.10.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Bilgiler: Tarih-Gönderici: hukukçu — 13 Şub 2015, 09:53


İcra ve İflas Hukuku • Yetkisiz yerde icra takibinde sadece borca itiraz edilmesi

merhabalar,
alacağımız için yetkisiz bir icra dairesinde icra takibi başlattık.borçlu yetkiye itiraz etmeyip sadece borca itiraz etti.yetkiye itiraz edilmediği için aynı yer mahkemesinde itirazın iptali davası açtık. mahkeme yetkisizlik kararıyla reddetti davamızı.şimdi icra takibi yetki açısında o yer dairesinde kabul edilmiş olup; yetkili mahkeme de itirazı iptali davası açarsam mahkeme kendi yetki alanında olmayan bir takip hakkında nasıl karar verecek ve bunun için takibi de mi yetkili dairede tekrar başlatmalıyım? bu halde ilk takip için yapılan masraflar ne olacak.EMSAL KARAR var mıdır?
şimdiden teşekkürler..

Bilgiler: Tarih-Gönderici: evgeny — 09 Şub 2015, 16:37


İcra ve İflas Hukuku • Kamu Bankaları Mehil Vesikası – Teminatlı / Teminatsız

Merhabalar ;

Bir kamu bankasının Avukatlığını yapıyorum. Aleyhimize sonuçlanan bir davada , karşı taraf avukatı vekalet ücreti için icra takibi yapmış, bunun için teminatsız mehil vesikası talep ettik.

İcra Müdürlüğü teminat yatırmamız gerektiğinden bahisle talebimizi reddetti. Kamu bankaları mehil vesikası alırken teminat yatırmak zorunda mı ? Bu konuda Yargıtay İlamı eklerseniz sevinirim.

Teşekkürler…

Bilgiler: Tarih-Gönderici: ufukbey55 — 09 Şub 2015, 13:39